• Ekim 30, 2023
  • 1 Comment

1909’dan 2016’ya Değişen Sadece Tarih Mi?

1909’dan 2016’ya Değişen Sadece Tarih Mi?

Her siyasi rejim, ister Monarşi olsun ister Oligarşi (yerleşik ya da ihtilalci) isterse de Demokrasi, meşrutiyetini Hukuki bir zeminde kabullendirmek ister. Her rejim ya da iktidar değişikliğinde ilk tasfiye Hukuk alanında olmalıdır. Bunda kendi düzenini kurmak isteyen siyasi erkin her şeyden önce (askeri ve bürokratik güçlerden de önce, ki onların tasfiyesi içinde ilk gereken) ilk ödevi haline gelmiştir.

Aslında bu düzen-iktidar değişikliklerinde hukuksuz uygulamalara karşı durabilecek en büyük ve meşru (askerlere karşı da kabul edilen) gücün Hukuk – Adalet sisteminden (yargı mensuplarından) geleceği düşünüldüğünde siyasi olarak normal sayılabilir.

Ancak gücünü “Adalet” duygusundan alan Hukukçuların bir kısmının bu değişim ve tasfiyede öncü olması hatta yönlendirici olması söz konusudur. 27 Mayıs İhtilalini meşruiyet kazandırmak için özel olarak Ankara’ya getirilen yüksek Hukuk adamlarının Çankaya’da darbecilere yaptıklarının hukuksuzluğunu anlatma fırsatı kazandıkları zamanda bile (darbecilerin anılarında yazdığı şekliyle) onlara destek ve hukuki meşrutiyet aklı verdiklerini biliyoruz. Yüksek Adalet Divanı da o günün Hukukçu aklının ürünüdür. Tıpkı günümüzün 17 -25 Aralık sonrası kurulan Sulh Ceza Hâkimliği (90’ların DGM’si gibi) gibi tasfiye ve muhalifleri ceza ve korkutmak için bizzat Hukukçu aklın ürünü olmuştur.

Meşruiyetini hukuktan, adaletten almayan ama hukuku silah olarak kullanan bu zihniyetin adı bazen İstiklal Mahkemesi bazen Yüksek Adalet Divanı ya da Sulh Ceza olmuştur.

Gelinen noktaya bakıldığında AKP Yargısı (15 Temmuz Yargısı da denebilir) bu toprakların gördüğü ilk hukuksuz Yargı ürünü değildir. Tarih bu topraklarda sürekli devam eden, birilerini öcü ilan edip sonra şartları olgunlaştırıp normalde yapamayacağı tasfiyeleri yapanları  (OHAL, Sıkıyönetim veya Tensikat) göstermiştir.

1909 de İttihatçılar 31 Mart’ı bahane edip yönetimi ele alınca geniş bir tasfiye ile sadece 31 Martla bağı olan değil kendilerine bağlılık yemini etmemiş olanları ve/ya bunu fiilleri ile göstermeyenleri de tespit edip hepsini toptan tasfiyeye giriştiler. Hatta bu isimleri tespit etmek için tanıdık bir uygulama devreye soktular. Her bakanlığın içinde kendilerine bağlı olan bir gayri resmi heyete kendi meslektaşlarını önce fişletme sonra tasfiye etme ödevi verdiler. Yapmayanları dönemin hukuk sistemi içinde ezdiler. Öncelikle hukuk adamlarından başlayarak geniş bir tasfiye yaptılar. Sonra da tek özelliği rejime bağlı olan, hukuk tanımaz ve çoğu da hukukçu olmayan ama mahkeme yapan bir yapı oluştu. Bunun devamı diyeceğimiz İstiklal Mahkemelerinde hakimlerin hukukçu (Hukuk Eğitimi almamış) olmadığı gibi.

1909 Tensikatından  15 Temmuz Yargısına gelene kadar pek bir şey değişmemiş diyebiliriz. Kullanılan tarih 31 Mart iken 15 Temmuz olmuş ama arkadaşlarını satan Hukuk insanları yine bu hukuksuz rejimin önünü açmak için fişleme, tasfiye için hukuksuz gruplar kurarak Anayasa dışı yöntemle anayasal devleti koruma, kurtarma (kurutma ve kendi menfaatlerini koruma) yolunda yürüyorlar. Yine tasfiyeler neticesinde tecrübesi olmayan kişiler yüksek hukuk adamı (Hakim, Savcı, Yargıtay üyesi gibi) olup sosyolojiye konu olacak bir düzeni yasatmaya çalışıyorlar. Tecrübeli ve liyakatli olanları sırf kendi hukuksuzluklarına hukuki olarak cevaz vermez diye tasfiye ettiler.

Peki bu düzen değişebilir mi? Ne yazık ki bu çok zor hatta kısa zamanda mümkün gözükmüyor. Eğer bu bir askeri yönetim olsa idi zamanla askeri yönetim yerini sivil anlayışa bırakabilirdi. Ama bu hukukun yerle bir edilmesi ve tuzun kokması durumudur. Yer yer yapılan yeni tasfiyelerde düşman bulamayıp yeni düşman olarak birbirlerini gören menfaat gruplarının çatışmasıdır. Ve her çatışma bir tarafa kazandırıp diğerine kaybettirmez. Kazanan da yara alır. Cemaat adı altında yapılan tasfiyeler için bir araya gelen birbirinden farklı güç odaklarını şu an sadece pasta paylaşımı ve kendi alanları ile yetinmeme savaşındalar. Bir mahkemenin ağır ceza verdiğine bir il başkanının telefonu ile önce tutuksuz sonra beraat verebilir Bir mafya düzeninin kullanılan bir tarafı olarak kalan bir hukuk düzeninde bir dönüşüm, temiz eller beklemek sadece ütopik bir düşünce olabilir.

Bir büyüğümüzün 2000 li yılların içinde dediği bir söz vardı. “Bu ülkede artık askeri darbe olmaz, ancak hukuki darbe olur” Gelinen nokta itibarıyla hukuki darbenin askeri darbeden daha tehlikeli ve ülkede çözümü neredeyse imkânsız hale geldiği bir durumla karşı karşıyayız.

Bu Yazılarıda Okuyabilirisiniz

NAİF YARGI(Ç)

NAİF YARGI(Ç)

Önceki dönemde egemen iktidar tarafından “sakıncalı” görülen kişiler fikir ya da düşünceleri nedeniyle soruşturulmuşlar; haklarında iddianameler düzenlenerek yargılanmaları ve hatta mahkûm…
KAĞITTAN KAPLAN YARGIMIZ

KAĞITTAN KAPLAN YARGIMIZ

Sivas Sulh Ceza Hâkimliği’nin tutukluluk  halimin devamına dair kararı ile HSYK tarafından verilen benim de ismimin yer aldığı 2847 hâkim ve…
Bu Da Mı Gol Değil Hakim Bey!

Bu Da Mı Gol Değil Hakim Bey!

Hukukçu olmasa da Türkiye’de, kahvede oturan kalabalığın bile batak oynarken bildiği temel hukuk bilgileri ne yazık ki vardır. İronik bu durum…
HUKUKÎ HATA KİMİN YANLIŞI?

HUKUKÎ HATA KİMİN YANLIŞI?

Hukuk alanında tezahür eden hatalar, kendiliğinden meydana gelmezler; yetkili ve görevli kişiler tarafından ortaya konulan işlem ve/ya kararlar ile tezahür ederler.…

1 Comments

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir