• Haziran 5, 2022
  • No Comment

STOCKDALE PARADOKSU PARANTEZİNDE ESARETTEN SONRA YENİDEN YAŞAM KURGUSU

STOCKDALE PARADOKSU PARANTEZİNDE ESARETTEN SONRA YENİDEN YAŞAM KURGUSU

Eski bir yargıç, tam zamanlı bir hukukçu olarak:) hukuka dair Türkiye’de yaşananları izah etmenin, sırf yazı süresince bile “Tımarhanede Günlük Tutmak”tan farklı hissettirmediğini biliyorum.

Bu nedenle kendime de bir iyilik yapıp sitedeki ilk yazıma başlarken “Stocdale Paradoksu” konusunu tercih ettim. Zira, özellikle Türkiye’de, 15 temmuz öncesi ve sonrası, bilinen olmayan örgüt suçlamalarıyla hapis sürecini yaşayanlar bilir ki bu travmatik vaka, gözaltı ve cezaevi süresinin sona ermesiyle bitmiyor.  Belki tam tersine, az sonra sözünü edeceğim stockdale paradoksunun etkisiyle, artarak devam ediyor. Adeta fantastik bilim kurgu film sahnesi yaşıyor gibi oluyorsunuz, cezaevinden çıkıp “özgür dünyaya” adım attığınızda: “..Dünyada insan ırkı bitmek tehlikesi ile yüz yüze. Canlı yaşamı sona ermiş. Bir kaç idealist insan, “insanlığın” kurtarılması adına mücadele ediyor..” Evet, böyle. Bilim-kurgu gibi gelen bu anlatım, ne yazık ki gerçekte de neredeyse birebir böyle. “İnsanlık”(insan olmanın asgari şartlarıyla ilgili etik, dini ve sosyal tanımlara bakılabilir) yaşadığınız ülkede bitme tehdidi ile karşı karşıya ve siz orada “yaşama tutunmak zorundasınız” Bu tutunma refleksinin gösterilebilmesi de cezaevinde, yaşadığınız zalimliği nasıl adlandırdığınız, absorbe ettiğiniz, PC oyunlarındaki gibi level atladığınızla doğrudan ilintili. Bu yüzden Stocdale paradoksuna düşmemek için nasıl bir yeniden yaşam kurgusu yapılabilire dair küçük notlarımı paylaşmak istedim.

Stockdale Paradoksu, nedir? Paradoks, acı gerçeklerle şikâyet etmeden yüzleşirken aynı anda ve o anki zorluklara karşı, sonucun mükemmel olacağına dair inancın hep var olduğu ikileme verilen ad. Paradoksun ismi, Vietnam savaşının en hararetli günlerinde “Hanoi Hilton” adı verilen savaş esirleri kampında kalan en yüksek rütbeli ABD subayı olan Amiral Jim Stockdale’e atfen verilmiş.

Kampta esir olarak kaldığı 8 yıl boyunca yirmiden fazla işkence gören Stockdale savaş esirlerine verilen haklardan hiç yararlanamamış ve bir de üstüne kamptaki askerleri komuta etmek gibi bir yük verilmiş. Bu görevi sırasında esirlerin içinde bulunduğu tecrit atmosferini engellemek için esirlerin duvara vurarak birbirleriyle anlaşmalarını sağlayan bir sistem kurmuş. Öyle ki artık esirler sessiz anlar olarak belirlenen zamanlarda bile kendi aralarında rahatça sohbet edebilir hale gelmişler.

Kamptan sağ çıkamayanlar ise iyimserler olmuş. Çünkü onlar Stockdale’in anlatımına göre; “Noel’e kadar kurtuluruz diyorlar ama olmuyordu. Paskalya’yı hedefliyorlar ama bu da olmuyordu. Sonra Şükran günü ve sonra yine Noel.. Sonunda hayal kırıklığı içinde ölüp gidiyorlardı. İçinde bulundukları acı gerçekleri asla kabul etmediklerinden içinde bulundukları durumdan kurtulacak disiplini de geliştirememişlerdi.”

Amirel Stockdale ve askerlerinin başına gelenleri anlatan kitabı okuyan bir başka yazarın (Jim Collins) yazdığı duygular, Türkiye’de 15 temmuz zulmüne maruz kalanlara bazı yaşadıklarını acı da olsa hatırlatabilir. Şöyle demiş yazar Collins “kaderinin belirsizliği ve düşmanların acımasızlığı korkunçtu. Şu anda Stanford’un güzel kampüsünde dışarıya bakıyorum. Elimdeki yaşam öyküsünü okurken bunalıyorum. Üstelik de sonucu bildiğim halde. Eğer bu koşullarda benim için bile bunaltıcı oluyorsa, o oradayken ve üstelik de sonucu bilmiyorken bununla başa çıkmayı nasıl başardı. Bunu ona sorduğumda bana: Asla inancımı kaybetmedim. Sadece oradan kurtulacağımdan değil aynı zamanda o yaşadıklarımı hayatımın en önemli ve hiçbir şeye değişmeyeceğim tecrübesi haline getireceğimden asla şüpheye düşmedim.”

Bu paradoksa örneklik teşkil eden Türkiye sürecini genel olarak “KHK’lı” diye bildiğimiz 17/25 Aralık 2013 ve sonrasında başlayan ve 15 Temmuz 2016 dan sonra kasırgaya dönüşen hukuksuzluk rüzgarına maruz kalanlar yaşadı. 150 bin civarında kişi cezaevlerinde tutuklu veya hükümlü olarak yattı/yatıyor. Bu sürecin başında, 15 temmuz kasırgasının ilk günleri, aylarında, hapse düşenler bakımından Stockdale paradoksu yaşayan pek çok örnek gördüm. Hapisten çıkmak için vadeler konuyordu; kasımda, bayramda, baharda, iki bayram arasında, yeni yılda..gibi. Her konan vadenin gerçekleşmeme acısı ile karşılaşanlar pek çok ulvi değere karşı inancını sorgulamaya başlıyor veya biraz daha kabuğuna çekiliyor, dış dünyadan soyutlanmış yaşamayı seçiyordu. Bazıları, yeni rüya ve yeni vadelerle tutukluluk süresini bitirebildi ama süresi uzayanlarda mental ve metafizik yorgunluk oluştu. Hapis sürecinin seyrine ilişkin olağandışı yollara dair beklentinin yüksekliği “içeride kalmayı” zihinsel, ruhsal ve fiziksel yıpratıcı bir zımpara taşına dönüştürdü. Tutukluluğu biten, beraat alan veya ceza alsa dahi bir yolunu bularak “batıya göç eden” kimi mağdurlardaki “olağandışı beklenti yazılımı” değişmeyince (tabi ki tek sebep bu olmamakla ve pek çok etken de bunda tetikleyici rol oynamakla beraber) Stockdale sendromunun oralardaki yaşantıda da travmatik sonuçlara yol açmayı sürdürdüğü görülüyor ne yazık ki! Karşılaşılmak istenmese de bazen Kuzey Almanya’da olduğu gibi astsubay kökenli KHK’lının intihar ettiğini, bazen bir KHK’lının çocuğunun uyuşturucu kullanmaya başladığını, bazen de tüm tanıdıklarıyla bağını kesip mücerret bir hayat yaşamayı seçtiğini duyuyor, okuyoruz.

Peki Değişim Sürecindeki Kişiler (Göçmen/İşinden atılmış ve yeni bir başlangıç yapmak zorunda kalan KHK’lı) bu paradoksa düşmemek için işaret edilen hangi basit gerçekleri bilmek/dikkate almak zorunda?

(1) İçinde bulunduğunuz acı gerçekleri kabul etmek/Bu acı gerçeğin tamirinin uzun zaman alacağını öngörmek, bitmesine dair somut sosyal olgularla desteklenmeyen ütopik vadeler koymamak.

Acı gerçeklerle dürüst bir biçimde yüzleşirseniz ve sebatla işe koyulursanız değişim sürecinde ihtiyaç duyacağınız kararlar kendiliğinden gelecektir. Bu ortamın yaratılması bu acı gerçeği erkenden kabul etmiş ve ruhsal olgunluğa ulaşmış kişilerin oluşturacağı sinerjik çalışmalarla(dernek, vakıf, sosyal medya platformları ve yayınları, internet siteleri üzerinden yazılan olumlu gerçek entegrasyon hikayeleri, tv yayınları..gibi)ve söylediklerinden oluşan bir kültür meydana getirmekle mümkün hale gelebilir.

Oluşturulan sivil toplum kuruluşlarının içinde aktitivist olarak yer alıp hem entegrasyonu hızla yapabilmek hem de bir başkasının derdine, ruhsal veya fiziksel yardımına koşmanın manevi hazzı hissedilebilir, aidiyet duygusu güçlendirilebilir. Böylelikle tıpkı Amiral Stockdale gibi konuma uygun çözümün parçası olunabilir.

Ya da, kendini zihinsesl ve ruhsal olarak iyi hisseden “mağdur KHK’lı”, bu travmayı atlatamamış bir diğer arkadaşı KHK’lı’ya, deyim yerindeyse “kum torbası/stres topu” olmayı üstlenebilir.

Yukarıdaki ruhsal ve zihinsel tedavi yollarına gidilmemesi hallerinde orta ve kısa vadede yalnızlık, yetersizlik, yetmezlik sarmalında kazanılmış insani ve ahlaki moral değerlerin de yitip gitmesi, umudun kaybolması riski ile karşı karşıya kalınabilir.

(2) Bundan sonra ihtiyaç duyacağınız şey değişim sonucunda yeniden yapılandırmak istediğiniz size dair kişinin/ailenin oluşumuna inancınızın tam olmasıdır.

Tabii ki bu iki unsur tüm değişim sürecini yürütmek ve sonlandırmak için yeterli değildir. Bunlar başlangıç için gereklidir. Belli yaştan sonra sıfırlanmış bir geçmişle göçmen olarak gelinen ülkelerde yeniden başlamanın zorluğu dağ cesamesinde mağdurların önünde dursa da “var olan gerçeğe razı olma ve alternatifin bu aşamada yokluğunun kabulü” ile özgür kalmanın paha biçilmez insani ihtiyaç olduğu realitelerinden hareketle “vira bismillah” demenin tam arefesinde bulunulduğu gözden kaçırılmamalı.

Hepimiz hayal kırıklıkları, bizi çökerten olaylar yaşadık/yaşıyoruz. İnsanları birbirinden ayıran şey, Stockdale’in öğrettiğine göre zorluklarla karşılaşıp karşılaşmamak değil, hayatın getirdiği kaçınılmaz zorluklarla nasıl başa çıkıldığıdır. Eğer zorluklarla karşılaşır ve iyimser olursanız bu durum sizi günden güne daha da ümitsiz hale getirir. Ancak olayı olduğu gibi kabullenip elinizden geleni yapmaya devam ederseniz umudunuzu kaybetmeniz daha zordur. İyimserlik kısa vadede motivasyonu artırırsa da cezaevi/ göçmenlik/olağanüstü ülke yönetimleri dönemlerinde bu iyimserlik uzun vadede hayal kırıklığı yaratır. İşte Stockdale paradoksunun olduğu nokta tam da burası. Olması gereken doğru yaklaşım her şeyin berbat gidebileceğini kabullenmek ve buna rağmen çabalamayı devam ettirmektir. Umudun ve motivasyonun sürdürülmesinin yolu budur.

 

(Yol Hikayemin bu istasyonunda yazmaya başladığım bu sitede yazı yazmayı sürdürebildiğim sürece; yaşamın renklerini, geçmişin koridorlarında “mazi kalbimde yaradır” diyerek tura çıkartarak yazı tablosu haline getirmeye, bazen bu renklerden aktüelin gör dediği olduğunda bunlara dair görüşlerimi ifade etmeye gayret edeceğim. E tabi, müzmin uğraşımın (hukuk) beni dürtüklediği vakitlerde de yoldaki işaretlere bakıp gündeme dair bir kaç kelam edeceğim zamanlar da olacaktır. Umarım, zihinlerde bir hoş sada bırakırım..Selametle kalınız!)

Bu Yazılarıda Okuyabilirisiniz

NAİF YARGI(Ç)

NAİF YARGI(Ç)

Önceki dönemde egemen iktidar tarafından “sakıncalı” görülen kişiler fikir ya da düşünceleri nedeniyle soruşturulmuşlar; haklarında iddianameler düzenlenerek yargılanmaları ve hatta mahkûm…
KAĞITTAN KAPLAN YARGIMIZ

KAĞITTAN KAPLAN YARGIMIZ

Sivas Sulh Ceza Hâkimliği’nin tutukluluk  halimin devamına dair kararı ile HSYK tarafından verilen benim de ismimin yer aldığı 2847 hâkim ve…
Bu Da Mı Gol Değil Hakim Bey!

Bu Da Mı Gol Değil Hakim Bey!

Hukukçu olmasa da Türkiye’de, kahvede oturan kalabalığın bile batak oynarken bildiği temel hukuk bilgileri ne yazık ki vardır. İronik bu durum…
HUKUKÎ HATA KİMİN YANLIŞI?

HUKUKÎ HATA KİMİN YANLIŞI?

Hukuk alanında tezahür eden hatalar, kendiliğinden meydana gelmezler; yetkili ve görevli kişiler tarafından ortaya konulan işlem ve/ya kararlar ile tezahür ederler.…

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir