adalet bakanlığı arşivleri - Hukuk Penceresi https://hukukpenceresi.com/tag/adalet-bakanligi/ Zulüm karanlığına ışık saçan pencere Fri, 28 Apr 2023 22:27:20 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.5.2 https://hukukpenceresi.com/wp-content/uploads/2022/06/indir-150x150.jpeg adalet bakanlığı arşivleri - Hukuk Penceresi https://hukukpenceresi.com/tag/adalet-bakanligi/ 32 32 NAZİ HUKUKU, İKİLİ DEVLET VE ANAYASA MAHKEMESİ https://hukukpenceresi.com/nazi-hukuku-ikili-devlet-ve-anayasa-mahkemesi/ https://hukukpenceresi.com/nazi-hukuku-ikili-devlet-ve-anayasa-mahkemesi/#comments Fri, 28 Apr 2023 22:27:20 +0000 https://hukukpenceresi.com/?p=9070 Türkiye’de son 7 yıldır, tıpkı Nazi Almanya’sında olduğu gibi ikili bir hukuk sistemi işlemektedir. Anayasa Mahkemesi (AYM), Yargıtay ve diğer mahkemelerin verdikleri kararlar bunu açık bir şekilde kanıtlıyor. Son olarak, değerli hukukçu Dr. Gökhan Güneş’in politikyol.com’da kaleme aldığı “AYM’nin 12 gün arayla verdiği iki farklı karar ne anlama gelmektedir?” başlıklı yazısına[1] konu iki karar bunun […]

NAZİ HUKUKU, İKİLİ DEVLET VE ANAYASA MAHKEMESİ yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Türkiye’de son 7 yıldır, tıpkı Nazi Almanya’sında olduğu gibi ikili bir hukuk sistemi işlemektedir. Anayasa Mahkemesi (AYM), Yargıtay ve diğer mahkemelerin verdikleri kararlar bunu açık bir şekilde kanıtlıyor. Son olarak, değerli hukukçu Dr. Gökhan Güneş’in politikyol.com’da kaleme aldığı “AYM’nin 12 gün arayla verdiği iki farklı karar ne anlama gelmektedir?” başlıklı yazısına[1] konu iki karar bunun en çarpıcı örneklerinden birisi. Başta AYM olmak üzere Türk Yargısı, davanın taraflarına göre farklı bir hukuk uyguluyor ve bu uygulama bize Nazi Almanya’sında görülen ikili hukuk sistemini, kısaca “Nazi Hukuku”nu hatırlatıyor.

Nazi Almanya’sındaki ikili hukuk sistemini o dönemde avukatlık yapmış bir hukukçu olan Ernst Fraenkel özetle şöyle belirtiyor: Hitler, 27 Şubat 1933 akşamı Almanya parlamentosu Reichstag’ta çıkan yangından[2] bir gün sonra çıkardığı “Milletin ve Devletin Korunmasına Dair Olağanüstü Hal Kararnamesi” ile temel hak ve özgürlükleri askıya alır. Ernst Fraenkel’e göre, bu tarihten itibaren Almanya’da devletin ikili bir görünümü vardır: Kendini hiçbir biçimde hukukla bağlı saymayan bir “tedbir devleti” ile en azından mevcut kanunlar uyarınca işleri yürütmeye çalışan bir “norm devleti” yan yana ve iç içedir. Tedbir devleti hukukî öngörülebilirliğin temelini oluşturan genel normlara tâbi olmaksızın “siyasi karar” ve “durumun icapları” (konjonktür) uyarınca hareket ederken, norm devleti yürürlükteki kanunlar ve mahkemelerin tesis ettiği hükümler uyarınca işler. Siyasi bir karar ve devletin âli menfaatleri söz konusu olmadığında, örneğin, adli davalar, ticaret hukuku, mülkiyet, borçlar ve iş hukuku gibi konularda, mahkemeler “normu” uygulamaya özen gösteriyor. Yani sadece bu tür kararlara bakınca “hukuk işliyor” sanırsınız. Devletin müdahale etme gereği duyduğu siyasi konularda ise (komünistler, Yahudiler, kapitalist düzen), tedbir devleti devreye giriyor. Yani, aynı idare ve hâkimler, iki farklı hukuk uyguluyor (düşman ve vatandaş hukuku). Siyasal alanın sınırlarını, hangi durum ve meselelerin kamu düzenini, milli güvenliği ve devletin bekasını ilgilendirdiğini, genel hukuk normları uyarınca mı yoksa tedbir devleti tarafından mı ele alınacağını takdir etmek bizzat tedbir devletinin işidir. Norm devletinde önceden bilinen kurallara göre hareket edilirken, tedbir devletinin dayanağı 28 Şubat 1933 tarihli olağanüstü hal kararnamesi. “Devlet için tehdit oluşturan bütün hareketlerle mücadele etme görevi” veren bu kararname ile tüm sınırlar kaldırılmış.[3]

Nazi Almanya’sındaki bu tablo bizim için de oldukça tanıdık. Siyasi iktidarın “Allah’ın lütfu” olarak nitelediği ve sonrasında gerek OHAL ilanı ve bu dönemde çıkarılan OHAL KHK’leri ile gerekse aynı dönemde yapılan Anayasa değişikliği ile yeni bir düzen (tek adam rejimi) inşası için başlangıç teşkil eden 15 Temmuz 2016 tarihli şaibeli girişimden sonra, ülkemizde de gerek mahkeme kararları, gerekse idari işlemlerde aynı ikili devletin varlığı göze çarpmaktadır. Bu ayrım, devletin, yönetimindeki insanları “vatandaş” ve “düşman” olarak sınıflandırması ile de yakından ilgilidir. Devletin “düşman” tanımlamasına uyan kişi veya topluluklara karşı “tedbir devleti” tarafından “düşman hukuku” uygulanırken, bu kapsama girmeyen vatandaşlar için “norm devleti” devrededir ve normal hukuk kuralları uygulanmaktadır. Norm devleti, önceden belirlenmiş olan hukuk kurallarına göre hareket ederken, tedbir devletinin dayanağı, siyasi konjonktüre göre değişebilen ve “Kırmızı Kitap” adıyla bilinen MGK kararları ve OHAL KHK’larıdır ve “devletin bekası”, “milli güvenlik” gibi kaygılarla hareket etmektedir. Hukuk kuralları yasa ile önceden belirlenmiş olduğu halde “düşman” sınıfında sayılan kişilere karşı bu kurallar değil, kapsam ve sınırlarını tedbir devletinin “dilediğince” belirlediği “durumun gerektirdiği tedbirler” uygulanmaktadır. Tedbir devleti, devletin “faşist/ceberut” yüzünü yansıtırken, norm devleti “hukuka bağlılık” görüntüsü vermektedir. Sınırları belirleme yetkisi sadece tedbir devletine aittir. Norm devleti, bu sınırlar içerisinde kalmak ve “hukukun işlediği” görüntüsü altında “nisbi bir normallik” sağlamakla görevlidir, belirlenen sınırları aşamaz, aksi halde “devletin bekası” tehlikeye düşebilir. Örneğin, tedbir devletinin “tehlikeli”, hatta sadece “şüpheli” gördüğü kişiye karşı normal hukuk kurulları uygulanmaz.

Türk Yargısı’nın Gülen Hareketi’ne karşı bakışı tam olarak böyledir. Gülen Hareketi’ne karşı düşman hukuku uygulanırken, rejimin bu “düşman” sınıflandırması kapsamına girmeyen, yani “vatandaş” kabul edilen kişilere karşı normal hukuk uygulanmaktadır. Kararları alt derece mahkemeler için bağlayıcı olan veya emsal teşkil eden AYM ve Yargıtay’ın kararları bu konuda yerleşik bir hal almıştır ve arık bu ayrımcı kararlar kör gözlere sokarcasına ve hiçbir hukuk ve adalet kaygısı gözetilmeden fütursuzca verilebilmektedir. Yazının başında değindiğimiz Dr. Gökhan Güneş’in makalesine konu iki karar örneği bunun en açık ve somut kanıtlarından birisi olarak yargı tarihindeki yerini almıştır. Buna göre AYM, 6.10.2022 tarihli Ahmet Aslan kararında başvurucunun durumunu PYD-YPG terör örgütü hakkındaki yargı kararının kesinleşme tarihine göre değerlendirerek, kesinleşme tarihinden önceki eylemin suça konu edilmesinin ifade özgürlüğü ve cezaların kanuniliği ilkesini ihlal ettiğine karar vermiş iken, 12 gün sonra verdiği Bilal Celalettin Şaşmaz kararında tamamen farklı bir hukuk uygulamıştır. AYM, Gülen Hareketi’ne yönelik davalardaki eylemlerin, Gülen Hareketi’nin “hukuk alanında bir terör örgütü olarak kabul edilmesinden” önce işlenmiş olduğunu tespit etmiş(P. 49), ancak buna rağmen, Gülen Hareketi bakımından kesinleşmiş yargı kararının suçun unsurlarından biri olmadığını, aksi halde eylemlerin unsur yokluğu nedeniyle cezasız kalacağını belirterek(P. 50) bu davalarda kesin yargı kararına gerek görmemiştir. AYM, aşağıda belirtileceği üzere 17-25 Aralık 2013 sonrasında MGK ve Bakanlar Kurulunda alınan ve yargıya da dikte ettirilen “yok etme” kararının, yani soykırım politikasının farkındadır ve bu politikayı boşa düşürmemek için “terör örgütü olarak kabulünden” önceki eylemlerin cezalandırılmasını meşru görmüştür. Üstelik bu eylemler ByLock kullanma, BankAsya’ya para yatırma, yasal bir sendikaya/derneğe üye olma, dini sohbete katılma, KHK ile kapatılan kurumda çalışma gibi tamamen yasal, suç unsuru taşımayan, işlendiği tarihte suç sayılmayan, temel hakları kullanmaktan ibaret eylemlerdir. Birbirine taban tabana zıt bu iki karar, açıktır ki Gülen Hareketi’ne karşı uygulanan düşman hukukunun (soykırım politikasının) bir sonucudur ve yukarıda açıklanan “ikili devlet” anlayışını yansıtmaktadır. AYM bu ayrımcı kararıyla “suçüstü” yakalanmıştır ancak bu karar türünün tek örneği değildir. Son 7 yıllık yargı pratiğinde bu karar gibi binlerce örnek vardır ve bu kararlarda Gülen Hareketi’ne karşı normalden farklı bir uygulandığı açık bir şekilde görülmektedir.

Bu ayrımcı uygulamanın temelinde devletin Gülen Hareketi’ne karşı yürüttüğü soykırım politikası vardır ve dayanağı ise “Kırmızı Kitap” olarak bilinen “Milli Güvenlik Siyaset Belgesi” dir. TBMM Başkanı Mustafa Şentop Kırgızistan’da yaptığı bir konuşmada, “FETÖ’yü yok edene kadar mücadelemizi sürdüreceğiz. Bu, bir devlet kararlığıdır, devlet kararıdır.” demiş,[4] Erdoğan Rejiminin “FETÖ/PDY” olarak isimlendirdiği Gülen Hareketi’ni yok etmenin bir devlet kararı olduğunu vurgulamıştı. Peki bu “devlet kararı” nedir, nerede, nasıl alınmıştır?

Bu konunun devletin milli güvenlik siyaseti kapsamında ele alındığı anlaşılmaktadır. Anayasaya göre Devletin milli güvenlik siyaseti Milli Güvenlik Kurulunca belirlenir ve tavsiye olarak Cumhurbaşkanına (Nisan 2017 öncesinde Bakanlar Kurulu’na) bildirilir ve Cumhurbaşkanı tarafından değerlendirilir (AY m.118/3). MGK kararları, “Gizli Anayasa” olarak da tabir edilen, erişilebilir ve öngörülebilir olmayan, resmen gizli bir belge olan ve içeriği halk tarafından bilinmeyen, TBMM üyelerinin dahi bilgisi dahilinde olmayan, hukukun kaynakları arasında yer almayan “Milli Güvenlik Siyaset Belgesi”ne, kamuoyunca bilinin adıyla “Kırmızı Kitap”a kaydedilir. MGK kararları hükümete tavsiye niteliğinde olup, bağlayıcılığı da yoktur.

17-25 Aralık 2013 tarihli rüşvet ve yolsuzluk operasyonlarının yapıldığı tarihte Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan, bu operasyonlardan Gülen Hareketi’nin sorumlu tuttu ve “paralel yapı” ithamıyla Gülen Hareketi’ne karşı elindeki tüm devlet olanakları ve medya gücüyle bir savaş başlattı. Gülen Hareketi mensuplarının “A’dan Z’ye bedel ödeyeceklerini”[5] ve onlardan “hesap soracaklarını” söyledi. Bu hedefe ulaşmak için öncelikle bir “devlet kararı” ile Gülen Hareketi’ni terör örgütü olarak kabul ve ilan ettirmek istiyordu.[6] Bunun için de önce MGK’dan, sonra Bakanlar Kurulu’ndan karar çıkartacak ve bu kararları yargı organlarına dikte ettireceklerdi. Erdoğan 29.4.2015’te, “Ya bu devletin varlığını kabul edecekler ya yok olacaklar. MGK’dan sonra kararlarımız çok farklı devam edecek.”[7]; 12.5.2015’te ise “Yargı bundan sonra Kırmızı Kitaba göre karar verecek. Kırmızı Kitap’a girdikten sonra burada yargı mercilerinin de bakışı değişecek. Çünkü bu milli güvenlikle ilgili bir durum.” [8] demişti. Erdoğan, 2014 yılı başlarından itibaren konuyu MGK gündemine taşıdı ve nihayet “Yargı bundan sonra Kırmızı Kitaba göre karar verecek” talimatından 1 yıl sonra, 26.5.2016 tarihli MGK toplantısında “Bir terör örgütü olan paralel devlet yapılanması” ibaresi kullanıldı.[9] Ertesi gün Erdoğan, MGK kararını Bakanlar Kurulu’na gönderdiklerini, (Gülen Harekete’ni) terör örgütü olarak tescil edeceklerini belirterek “Bunlar da aynı kategoride yargılanma sürecinin içerisine girecekler.” dedi.[10] 3 gün sonra, 30.5.2016’da, Numan Kurtulmuş Hükümet adına yaptığı açıklamada “MGK kararının gerektirdiği her şey hem Hükümet, hem gerekli yargı birimleri tarafından yerine getirilecektir.” dedi.[11] Böylece, Gülen Hareketi’ne karşı, yargı organları dâhil devlet olarak topyekûn mücadele edildiği ve bunun yerine getirilmesi için yargıya talimat verildiği ve bu konuda yargının bir silah olarak kullanıldığı soykırım süreci başlatılmış oldu.

Oysa MGK kararlarının yazılı olduğu “Milli Güvenlik Siyaset Belgesi (Kırmızı Kitap)”, erişilebilir ve öngörülebilir nitelikte olmayan gizli bir belgedir ve hukukun kaynakları arasında da değildir. Erdoğan’ın “Yargı Kırmızı Kitaba göre karar verecek” sözleri, devletin yargı üzerindeki egemenliğini ifade etmektedir. Ayrıca kuvvetler ayrılığının ortadan kalktığını ve yargı bağımsızlığının bulunmadığını göstermektedir. Nitekim yargı organları da iktidarın ve MGK’nın bu tahakkümüne ve kendilerine görev/talimat vermesine boyun eğdiler.[12] Erdoğan’ın 17-25 Aralık 2013’ten sonra “paralel yapı ile mücadele” adı altında başlattığı süreç, yani Gülen Hareketi’ni bitirmeye yönelik karar, işlem ve uygulamalar, “Devletin milli güvenlik siyaseti” kapsamında yürütüldü. Yargı organları da verdiği kararlarla bu “devlet kararına” bağlılıklarını kanıtladılar. Böylece Nazi Almanya’sından sonra “ikili devlet” yeniden ortaya çıktı: Gülen Hareketi mensuplarına karşı devletin soykırım politikası çerçevesinde düşman hukuku, diğer vatandaşlara karşı normal hukuk.

Esasında Anayasa’nın 38/4, 9 ve 6/3 maddeleri ile BM MSHS’nin 14 ve AİHS’nin 6. maddeleri birlikte değerlendirildiğinde, MGK ya da Bakanlar Kurulu, masumiyet karinesini ihlal ederek, hiçbir kimseyi ve hiçbir topluluğu suçlu ilan edemez. Bu görev münhasıran yargıya aittir. Bu iki organın yargılama yetkisi olmadığı gibi, mahkeme yerine geçerek kişi ya da kişi gruplarını suçlu ilan etme yetkisi de yoktur. Yine bir yapının terör örgütü olduğu konusundaki karar bağımsız ve tarafsız mahkemelerce verilmelidir. Bağımsızlığını ve tarafsızlığını yitiren, dışarıdan gelen baskı ve talimatlara açık olan ve baskı altında çalışan, devletin ve hükümetin güdümünde, konjonktürel ve politik kaygıları gözeterek karar veren mercilerce verilen kararların bağımsız ve tarafsız bir yargı kararı olduğu da söylenemez.

Ne yazık ki temel hak ve özgürlükleri koruma görevi bulunan ve bu konuda iç hukukta en yüksek ve en son başvuru mercii olan AYM, belirtilen süreç içerisinde Kırmızı Kitap’a göre karar veren ilk mahkeme olmuştur. AYM, yukarıda bahsi geçen 6.10.2022 tarihli Ahmet Aslan kararında bir yapının terör örgütü olduğu hususunda kesinleşmiş yargı kararı aramasına mukabil, 15 Temmuz 2016 sonrası sürecin en başında verdiği bir kararda Gülen Hareketi hakkında hiçbir yargı kararı olmamasına karşın MGK kararını baz alarak karar vermiş ve o tarihten beri de bu davalarda aynı anlayışını sürdürmüştür. AYM 2 üyesinin ihracına ilişkin 4.8.2016 tarihli kararında, MGK kararını yargı kararı yerine koymuştur.[13] AYM’nin, KHK’lar hakkında açılan iptal davalarında, KHK’ya dayalı ihraçlara yönelik bireysel başvurularda (örneğin C.A.(3) kararı), 15 Temmuz’u konu edinen kararlarda (örneğin Aydın Yavuz ve diğerleri kararı), kurumların kapatılması ve malvarlıklarının Hazineye devrine ilişkin KHK’larla ilgili kararlarında,[14] Bank Asya ve ByLock (örneğin Ferhat Kara kararı) gibi Gülen Hareketi’ne yönelik davalarda, hak ve özgürlükleri korumak yerine “milli güvenlik siyasetini” ön planda tuttuğu ve bunun dışına çıkmamak ve hak sınırlamalarını meşru göstermek için çabaladığı görülmektedir. AYM’ye göre bu davalarda A’dan Z’ye herkes aynı konumdadır, örneğin bir ordu komutanı ile bir belediyedeki sözleşmeli temizlik görevlisi arasında fark yoktur; Gülen Hareketi’ne mensup/iltisaklı ise şayet, herhangi bir eylemi olmasa bile, her ikisi de milli güvenlik için bir tehdittir ve cezalandırılmalıdır. Veya bir fakültenin barış akademisyeni dekanının KHK ile ihracı meşru değilken, Gülen Hareketi’ne mensup bir akademisyenin, hatta sıradan bir memurun ihracı meşrudur.[15] KHK ile ihraç edilenlerin iade talepleri “kurum kanaati” gerekçesiyle reddedilmektedir. “Kurum kanaati”nin mucidi de AYM’dir. AYM, 4.8.2016 tarihli kararında iki üyenin ihracına gerekçe olarak somut delil gösterememiş, ancak “(diğer)üyelerin kanaatleri” gibi sihirli bir formülle, bu hukuksuzluğa da öncülük etmiştir(P. 97-98).

AYM, soykırım politikasının icrası için siyasi iktidar tarafından ortaya atılan ve hukukta yeri olmayan “irtibat/iltisak” kavramını meşrulaştırmış ve böylece Gülen Hareketi mensubu veya Hareket ile ilişkili kişilerin A’dan Z’ye aynı torbaya koyarak cezalandırılmasının yolunu açmıştır. AYM kararları, Erdoğan’ın “Bu örgütün içinde yer alanların A’dan Z’ye bedelini ödemesi lazım.” sözünün yargı kararlarıyla icraya konulduğunu ve AYM eliyle de meşrulaştırıldığını göstermektedir. Gerçekten de A’dan Z’ye bir cezalandırma söz konusudur.

AYM, “Devletin milli güvenlik siyaseti”nden taviz vermemek için, yani “Kırmızı Kitap”a veya daha gerçekçi bir deyişle devletin soykırım politikasına bağlılık uğruna AİHM kararlarını, uluslararası sözleşmeleri ve evrensel hukuk ilkelerini dahi uygulamamaktadır. Bunun en tipik örneği AYM’nin Yıldırım Turan kararıdır (B. No: 2017/10536, 4.6.2020). AYM, adı geçen kararında, milli güvenlik siyasetinin aksine karar vermemek için, “Türk mahkemelerinin AİHM’e göre çok daha iyi konumda olduğu” gerekçesiyle AİHM’in eski AYM üyesi Alparslan Altan ve eski Hâkim Hakan Baş hakkındaki ihlal kararlarına uymayacağını açıklamıştır. AİHM, süreç içerisinde 960 yargı mensubunun başvurusunda tutuklamanın haksız olduğuna karar verdiği halde, bugüne kadar AYM ve diğer yargı mercilerinin hiçbirisi bu kararlara uymamıştır.

Devletin 17-25 Aralık 2013 sonrasında MGK kararlarıyla açıkça ilan ettiği yeni düşman Gülen Hareketi’dir. Yukarıda AYM ile ilgili bir kısım örnekler verilmiş ise de, başta terör suçlarına bakan Yargıtay 3. CD. (16.)[16] olmak üzere diğer tüm mahkemeler, Gülen Hareketi’ne karşı, “ikili devlet” tanımlamasındaki tedbir devletinin belirlediği “soykırım politikası” çerçevesinde ayrımcı kararlar vermektedirler. AYM ve diğer mahkemeler, bu davalarda önceden belirlenmiş yazılı hukuk kurallarına göre değil, tedbir devletinin “durumun gerektirdiği ölçü” kriteriyle politik amaç ve çıkarlarına göre ihdas ettiği mer’i ve evrensel hukuka aykırı bir takım kurallara, kısacası “düşman hukukuna” göre hüküm kurmaktadırlar. Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin Birol Erdem kararı bu ayrımcılığın tipik bir örneğidir. Adalet Bakanlığı eski Müsteşarı ve eski HSYK üyesi Birol Erdem hakkında mevcut hukuki normlara göre “üzerine atılı suçu işleme kastı bulunmadığı” gerekçesiyle beraat kararı veren yargı, TCK’nın 21. maddesine göre suçun zorunlu unsurlarından olan “suç kastını” Gülen Hareketi davalarındaki diğer yüzbinlerce kişi hakkında uygulamamış, hatta bu konuyu tartışma konusu bile yapmamış, TCK’nın 21. maddesini adeta yok saymışlardır.[17]

Yargıyı ele geçirerek kontrolsüz bir güce ulaşan iktidar, zaman içerisinde bu düşman hukukunu Kürtler ve diğer muhalif kesimlere karşı da uygulamıştır. Yargının; Osman Kavala, Selahattin Demirtaş, Ömer Faruk Gergerlioğlu, Canan Kaftancıoğlu, Ekrem İmamoğlu gibi isimler hakkında verdiği kararlar buna örnektir. Tedbir devleti düşman hukuku uygularken, genel olarak “terör” bahanesine sarılmakta, kendisine muhalefet eden herkesi “terörist” olarak yaftalamakta ve düşman gördüklerini güdümündeki yargı silahıyla vurmaktadır.

İlginçtir; Nazi Almanya’sında, devlet için tehdit oluşturan komünistlerden olmadıkları halde bazı Hıristiyan cemaatler “komünizmin komünistlerden ibaret olmadığı” gerekçesiyle tedbir devletinin uygulamalarından nasiplerini alırken, ülkemizde de belirlenen düşman konseptine uymadığı halde cezalandırılan muhalif veya “siyasi hedef” kişiler hakkında “terör örgütüne üye olmamakla birlikte” gerekçesine sığınılmaktadır. Örneğin; Büyükada Davası’nda yargılanan hak savunucuları, Rahip Brunson, Sözcü Gazetesi yazarları hakkında verilen mahkûmiyet kararları bu niteliktedir.

Öte yandan AYM’de ağırlıklı olarak Erdoğan ve partisinin seçtiği üyelerden oluşan, siyasi konularda iktidar lehine blok oy kullanan bir çoğunluk oluşmuştur. Bugün itibariyle mevcut 15 üyeden 5’i önceki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından, 7 üye Erdoğan tarafından ve 3 üye TBMM tarafından, dolayasıyla Meclis’te çoğunluğa sahip iktidar tarafından seçilmiştir. Bu tabloya, Anayasal zorunluğa rağmen bazı AYM kararlarının alt derece mahkemeleri tarafından uygulanmaması, Can Dündar, Ömer Faruk Gergerlioğlu, Barış Akademisyenleri, HDP’ye Hazine yardımı üzerine konulan blokajın kaldırılması kararları gibi iktidarı hoşnut etmeyen kimi kararlara karşı iktidar ve ortaklarının, alt derece mahkemeyi direnmeye çağırma, mahkemeyi kapatma tehdidi veya teröre destek olma gibi ithamlara varacak ölçüde ağır bir şekilde baskı kurmaları, AYM’nin “bağımsız ve tarafsız bir mahkeme” için gereken kriterleri karşılamadığını göstermektedir.

Bu noktada AYM üyeleri Selahaddin Menteş ve Basri Bağcı’nın kurucu üyesi oldukları Yargıda Birlik Derneği’nden de söz etmeliyiz. Zira bu husus adı geçenlerin tarafsızlığı ve devletin “yok etme” kararı ile yakından ilgilidir. İktidar, yargı içerisinde bir grup hâkim-savcıyı Yargıda Birlik Platformu/Derneği (YBP/YBD) adı altında örgütlemiş, bu yolla 17-25 Aralık’ın hemen ardından 12 Ekim 2014 tarihinde yapılan HSYK seçimlerine müdahale ederek bu seçimi kendi güdümündeki bu örgütün kazanmasını sağlamış, bir takım yasal değişikliklerle beraber yargıyı tamamen kendi kontrolü altına almıştır. YBD mensubu hâkim-savcılar, iktidarın tüm devlet kurumlarını da yanına alarak hedef gösterdiği Gülen Hareketi’ne karşı devletin yanında olduklarını ve birlikte mücadele edeceklerini açıklamışlardır. Onlar için bu mücadelenin anlamı, yukarıda da sözü geçtiği üzere, söz konusu yapı mensuplarının A’dan Z’ye cezalandırılması, bedel ödetilmesidir. Meclis Başkanı Mustafa Şentop’un açıkça ifade ettiği üzere bu bir “yok etme” kararıdır. İşbu karar, yargı marifetiyle uygulanmaktadır. Böylece Türk Yargısı, Erdoğan Rejiminin elinde bir soykırım silahına dönüştürülmüştür.

Erdoğan tarafından AYM’ye üye seçilen Selahaddin Menteş ve Basri Bağcı, Adalet Bakanı Müsteşar Yardımcısı oldukları dönemde, YBP/D’nin kurucu üyesi olmuş,[18] YBP/D tarafından düzenlenen toplantılara katılmışlar,[19] çalışmalarına destek olmuşlardır. Yine Erdoğan tarafından üye seçilen ve YBD’yi destekleyen İrfan Fidan, 25 Aralık yolsuzluk dosyasını kapatan ve bundan dolayı terfi verilerek ödüllendirilen 3 savcıdan birisidir ve 17-25 Aralık soruşturmalarını yürüten polislere ve Gülen Hareketi’ne karşı yürütmenin isteği doğrultusunda pek çok soruşturma açmış, Başsavcı olduğu dönemde Gülen Hareketi’ne karşı hasmane açıklamalar yapmış ve dolayısıyla tarafını belli etmiştir. Erdoğan’ın seçtiği diğer isimlerden Yıldız Seferinoğlu’nun üye seçilmeden önce sosyal medya hesabından Gülen Hareketi’ne yönelik davaların hukukiliğine yönelik paylaşımları da tarafsızlığına gölge düşüren niteliktedir. Bütün bu hususlar birlikte nazara alındığında, adı geçen üyelerin Gülen Hareketi’ne yönelik davalarda tarafsız kalacakları şüphelidir; en azından tarafsız bir görünüme sahip olmadıkları açıktır.

AYM’de dava konusunun niteliğine göre; “Devletin milli güvenlik siyasetini(Kırmızı Kitabı)” ilgilendiren,[20] başka deyişle “milli güvenlik” kaygısının ön plana çıktığı kararlarda “oybirliği”, bunun dışında kalan konulardan siyasi iktidarı denetleyen ve iktidarın önem verdiği güncel kararlarda iktidar lehine “oyçokluğu” (blok oy) göze çarpmaktadır.[21] Erdoğan ve partisi tarafından seçilen ve sayısal çoğunluğu elinde bulunduran üyelerin, siyasi konularda, önemli ve kritik dosyalarda, iktidarı hoşnut edecek şekilde hak ve özgürlükler aleyhine karar aldıkları, blok halde hareket ettikleri görülmektedir. Bunun sonucunda, siyasi iktidarı denetleyici ve özgürlükçü kararların önü kesilmiş, kuvvetler ayrılığı ilkesi ciddi biçimde zarar görmüş ve siyasi iktidar lehine bir yargı vesayeti oluşmuştur. Konjonktüre göre tavır alan, siyasi iktidarın çıkarlarını gözeten ve bunu yaparken de hak ve özgürlükler aleyhine karar alabilen hâkimlerin bağımsız ve tarafsız oldukları iddia edilemeyeceği gibi, böyle hâkimlerden oluşan bir mahkemenin bağımsız ve tarafsız bir mahkeme ve etkin bir iç hukuk yolu olduğu da söylenemez.

Sonuç olarak, Anayasa Mahkemesi, Türkiye’de Gülen Hareketi mensuplarına yönelik “FETÖ/PDY” iddiasıyla yürütülen davalar ile bir kısım muhaliflere karşı açılan davalardaki hak ihlallerine karşı bağımsız, tarafsız ve etkin iç hukuk yolu olma vasfını kaybetmiştir. AYM, söz konusu kapsama dâhil olan başvurularda insan hakları temelli değil siyasi rejimin bakış açısı ile değerlendirmeler yapmakta, “milli güvenlik”, “devletin bekası” gibi kaygılarla ve “özgürlükçü” değil, “devletçi” bir yaklaşım sergilemektedir. Üye yapısı, üyelerin atanma biçimi, dışarıdan baskılara karşı açık olmaları, siyasilerden gelen kapatma tehdidi, teröre yardımla itham edilerek baskı kurulması, verdiği kimi kararların alt mahkemelerce uygulanmaması ve nihayet belirtilen davalarda verdiği taraflı ve konjonktürel/siyasi kararlar AYM’nin bağımsız ve tarafsız bir mahkeme olmadığını ve mevcut rejimin çıkarlarını gözeten bir vesayet kurumuna dönüşmüş olduğunu göstermektedir.

Görüldüğü üzere, Alman hukukçu Ernst Fraenkel’in Nazi Hukukuna ilişkin tespitleri ile ülkemizdeki fiili durum neredeyse aynıdır. Bazı yönleriyle bizdeki durumun daha vahim olduğu bile söylenebilir. Ülkemizde şu anda işleyen hukuk sisteminin evrensel hukuk normlarıyla hiçbir ilgisi yoktur. “İkili devlet” tanımlamasına tıpatıp uyan bu sistem tipik bir Nazi Hukukudur.

 

 

 

 

 

 

 

[1] https://www.politikyol.com/aymnin-12-gun-arayla-verdigi-iki-farkli-karar-ne-anlama-gelmektedir/

[2] “REİCHSTAG YANGINI İLE 15 TEMMUZ DARBE GİRİŞİMİ ARASINDAKİ BENZERLİKLER” için bkz https://twitter.com/YusufMetin_KHK/status/1150475166452834304?s=19

[3] https://www.birikimdergisi.com/dergiler/birikim/1/sayi-354-ekim-2018-354-ekim-2018/9132/diktatorluk-kuramina-bir-katki-ernst-fraenkel-ve-ikili-devlet/9135 

https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2020/06/25/yasama-yurutme-yargifuhrer/

[4] https://kronos35.news/tr/sentop-kirgizistanda-fetoyu-yok-edecegiz-bu-bir-devlet-kararidir/

[5] http://www.sabah.com.tr/gundem/2015/04/28/bedelini-odeyecekler

   http://www.hurriyet.com.tr/gundem/28850256.asp

[6] 12.03.2014 tarihinde Kanal24 televizyonunda canlı yayınlanan bir program esnasında kendisi ile röportaj yapan gazeteci Mustafa Karaalioğlu’nun Gülen Hareketi hakkında “Cemaat” tabirini kullanması üzerine Erdoğan’ın sert bir şekilde müdahale ederek; “Bak bir defa şu cemaat ifadesini kullanma, örgüt var, niye korkuyorsun, örgüt var, bir hareket olamaz, örgüt var, cemaat de diyemezsin” şeklindeki sözleri Erdoğan’ın bu amacını yansıtan en çarpıcı örneklerden bir tanesidir (http://www.hurriyet.com.tr/gundem/25995066.asp).

[7] http://www.hurriyet.com.tr/gundem/28862429.asp

[8] http://www.aksam.com.tr/siyaset/paralel-yargiya-karsi-tutuklamalar-surecek/haber-404841

http://www.zaman.com.tr/politika_erdogan-yargiya-yeni-gundem-verdi_2294062.html

http://www.habererk.com/siyaset/erdogandan-u-donusu/15294

[9] MGK kararlarının özet kronolojisi için bkz: Anayasa Mahkemesi’nin 04.08.2016 tarih ve 2016/6 (Değişik İşler) ve 2016/12 karar sayılı (AYM Üyeleri Alparslan Altan ve Erdal Tercan’ın meslekten ihraçlarına ilişkin) kararı.

[10] https://www.hurriyet.com.tr/gundem/erdogandan-chpye-cok-sert-hakaret-tepkisi-40109914

Erdoğan bu sözleri sarf ettiği sırada, Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay başkanları ön sıralarda dinleyiciler arasında yer almış ve Cumhurbaşkanının ana muhalefet partisini eleştiren beyanlarını müteakip alkış tuttukları gözlenmiş, bu durum medyaya yansımıştır.

[11] http://www.kamupersoneli.net/gundem/30-mayis-2016-bakanlar-kurulu-toplantisi-h4308.html

[12] İktidarın koordinesinde önce platform olarak kurulan, sonra dernekleşerek Yargıda Birlik Derneği adını olan örgüte üye yargı mensupları “Yürütmeyle uyumlu çalışacağız, Devletimizin yanındayız” diyerek bu kapsamda soykırım politikasının hizmetkârı oldular.

[13] Anayasa Mahkemesi’nin 04.08.2016 tarih ve 2016/6 (Değişik İşler) ve 2016/12 karar sayılı (AYM Üyeleri Alparslan Altan ve Erdal Tercan’ın meslekten ihraçlarına ilişkin) kararından:

“P. 17.     Süreç içinde Milli Güvenlik Kurulu (MGK) tarafından FETÖ/PDY’nin milli güvenliği tehdit ettiğine, bir terör örgütü olduğuna ve diğer terör örgütleri ile işbirliği yaptığına dair kararlar verilmiştir.

  1. 18. Bu bağlamda MGK Genel Sekreterliği tarafından Kurul toplantılarına ilişkin basın duyurularının FETÖ/PDY ile ilgili değerlendirme yapılan kısımları şöyledir:

  1. 97. Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunun, Üyeler Alparslan ALTAN ve Erdal TERCAN hakkında 667 sayılı KHK’nın 3. maddesi uyarınca yapacağı değerlendirme, anılan üyelerin MGK’ca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplardan MGK kararlarında ifade edildiği şekliyle (bkz. § 18) “Paralel Devlet Yapılanması” ile “üyelik”, “mensubiyet”, “iltisak” veya “irtibat” şeklinde herhangi bir bağlarının olup olmadığına ilişkindir. Yukarıda ifade edildiği üzere bu değerlendirme için Genel Kurulun salt çoğunluğunda anılan üyelerle ilgili oluşacak “kanaat” yeterlidir.”

[14] https://kronos36.news/tr/aym-eski-raportoru-dr-selami-er-yazdi-geyiklere-bundan-boyle-dag-baligi-diyelim/

[15] https://twitter.com/KeremALTIPARMAK/status/1486325479086960644?t=nCSgj-hczR4OjZQ8U-90ug&s=19

[16] Örneğin, Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin ilk derece mahkeme sıfatıyla verdiği ve sonrasında bütün mahkemelerce referans alınan 24.04.2017 tarihli ve 2015/3 E., 2017/3 K. sayılı kararında, Daire, söz konusu yapının bir “terör örgütü” olduğu yönündeki kabulünü, Milli Güvenlik Kurulunun yukarıda belirtilen 26.5.2016 tarihli kararı ve Emniyet Genel Müdürlüğü’nün bir raporuna dayandırmaktadır.

[17] https://www.politikyol.com/yargitay-ceza-genel-kurulunun-birol-erdem-karari-ne-anlama-gelmektedir/

[18] https://m.star.com.tr/guncel/paralel-isyani-yargida-birlik-platformu-getirdi-haber-873991/

[19] https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/yargida-cemaate-karsi-yeni-ittifak-64117

https://www.milliyet.com.tr/gundem/hsyk-seciminde-gozler-cemaatte-1915720

[20] AYM Başkanı Zühtü Arslan’ın, “Bizin için milli güvenlik meselesidir” diyerek Can Dündar kararını eleştiren Erdoğan’a cevap olarak, Doğu ve Güneydoğu’daki “sokağa çıkma yasakları” konusunda yapılan başvuruları “Devletin milli güvenlik politikaları çerçevesinde” reddettiklerine ilişkin sözleri,  verilen kararlarda devletin milli güvenlik siyasetinin gözetildiğini kanıtlamaktadır. http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/siyaset/522133/Sizin_isiniz_Guvenlik__bizim_isimiz_Ozgurluk.html

[21] https://amp.dw.com/tr/hdpnin-kaderi-aymdeki-kritik-dengede-anahtar-2-%C3%BCyede/a-56925923?__twitter_impression=true

https://twitter.com/YusufMetin_KHK/status/1495120097245020170?t=nLEAdwhF1hPrBo8VTfu2LQ&s=19

NAZİ HUKUKU, İKİLİ DEVLET VE ANAYASA MAHKEMESİ yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://hukukpenceresi.com/nazi-hukuku-ikili-devlet-ve-anayasa-mahkemesi/feed/ 1
Akrebin Kıskacındaki Yargı (8): “YBP’nin Genişletilmiş İlk Toplantısı” (2. Bölüm) https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-8-ybpnin-genisletilmis-ilk-toplantisi-2-bolum/ https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-8-ybpnin-genisletilmis-ilk-toplantisi-2-bolum/#respond Fri, 03 Feb 2023 09:21:22 +0000 https://hukukpenceresi.com/?p=9046 Akrebin Kıskacındaki Yargı (8): “YBP’nin Genişletilmiş İlk Toplantısı” 2. Bölüm   Yemek sonrası çaylar servis edilirken sahneye dizilmiş masalara Selahattin Menteşe, Başar Bilgin, Abbas Özer ve Mehmet Yorulmaz ile birlikte diğer HSYK adayları oturdular. Hepsinin önünde bir mikrofon vardı. İlk sözü Selahattin Menteşe aldı. “Değerli meslektaşlarım öncelikle hoş geldiniz. Yargıda Birlik Platformu olarak ekim ayında […]

Akrebin Kıskacındaki Yargı (8): “YBP’nin Genişletilmiş İlk Toplantısı” (2. Bölüm) yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Akrebin Kıskacındaki Yargı (8): “YBP’nin Genişletilmiş İlk Toplantısı”

2. Bölüm
 
Yemek sonrası çaylar servis edilirken sahneye dizilmiş masalara Selahattin Menteşe, Başar Bilgin, Abbas Özer ve Mehmet Yorulmaz ile birlikte diğer HSYK adayları oturdular. Hepsinin önünde bir mikrofon vardı.

İlk sözü Selahattin Menteşe aldı. “Değerli meslektaşlarım öncelikle hoş geldiniz. Yargıda Birlik Platformu olarak ekim ayında yapılacak olan HSYK seçim çalışmalarının startını bu toplantı ile vermiş bulunuyoruz. Platform olarak tek amacımız, ‘HSYK’daki paralel kuşatmayı kırmak ve yargıya güveni yeniden sağlamaktır’. Katıldığınız ön seçimler neticesinde, yine sizin seçtiğiniz adaylarımız ile huzurunuza gelmiş bulunuyoruz. Toplumumuzun politik, etnik, ideolojik ve dini tüm değerlerini temsil eden bir aday kadromuz var. Alevi duyarlılığı olan, ülkücü, sosyal demokrat duruşlarıyla bilinen hâkim ve savcılar olarak yargının üzerindeki vesayete ‘dur’ demek için biraya geldik. Biraz sonra adaylarımız hem kendilerini tanıtacaklar hem de sorularınızı bizzat yanıtlayacaklardır. Hepinizin bildiği gibi yargı teşkilatımızın başta paralel yapılanma olmak üzere birikmiş ve kangrenleşmiş birçok sorunu bulunmaktadır. Bunların büyük çoğunluğunun çözümü siyasi iktidarın yetki alanına girmektedir. Biz siyasi iktidarlarla cedelleşmeyi marifet zanneden seleflerimizin hatasına düşmeyeceğiz. Zira bu tutum, sorunlarımızın çözümünde bugüne kadar hiçbir fayda sağlamamıştır. Binaenaleyh yeni süreçte siyasi iktidarlarla uyumlu çalışmaya gayret edeceğiz. Yargı camiamızın menfaatine olacak olan bu ilişkiden kimse ‘yargı siyasilerin güdümüne girdi’ diye sonuç çıkartmamalı. Özellikle malum yapının bu minvaldeki ithamlarına misliyle karşılık verilecektir. Yeni Türkiye’nin icaplarını onlara öğreteceğiz” dedikten sonra devamla “Sıra konuşmacılar ve adaylarımızın kendilerini tanıtmalarına geldi. Buyurun lütfen sırayla konulabiliriz” demesinden sonra konuşmacılar ile YBP adayları kısaca kendilerini tanıttılar. Akabinde, Selahattin bey katılımcıları toplantının soru-cevap kısmına davet etti.
 
Orta sıralarda kırklı yaşlarında, lüks giyimli bir hâkim olan Osman Sarışın ayağa kalktı, sol eli cebinde, sağ eliyle mikrofonu tutarak, “Değerli meslektaşlarım beni bilen bilir, neredeyse iki yılda bir idarî soruşturma geçiriyorum. (katılımcılar gülüştüler.) Neymiş efendim! Özel hayatım etik değerlere uymuyormuş! Bütün bu şikayetleri, başımıza ahlak zabıtası kesilen paralelci birileri yapıyor ve yine aynı yolun yolcusu müfettişler tarafından da soruşturma yürütülüyor. Maalesef birinci sınıfa ayrılamadığım için maaş kaybım var ve birinci bölgelerde görev alamıyorum. Taahhüt ettiğinizi duyduğum sicil affı ve maaş artışı konusundaki somut adımları ne zaman hayata geçireceksiniz? Umarım seçimden sonraya bırakmamışsınızdır.” diye sordu.
 
Bu sırada hemen arka masada bulunan sıkı YBP’li iki meslektaşın kendi aralarındaki diyalogları çok ilginçti! “Bu Osman var ya! Senin gönderdiğin isimsiz ihbar mektuplarıyla soruşturulduğunu bir öğrense vallahi aşiretin bile seni kurtaramaz. Kumar, gece alemi, rüşvet, görevi ihmal, görevi kötüye kullanma ne ararsan var. Adamın yemediği halt yok! Bunlardan sadece birini biz yapsak şimdiye on defa ihraç olmuştuk. Ben sana kaç kez dedim ‘bu adamı lazım olduğunda kullanmak üzere yukarıdan birileri koruyor’ diye. Ama sen bu lağımın arkasında kimse duramaz demiştin” diyerek serzenişte bulundu.

Yanındaki, başıyla onaylayarak, hafif bir ses tonuyla “Doğru söylüyorsun. İşte şimdi bu tip adamlara ihtiyaç duyulan bir dönem başladı. Camianın ve vatandaşın vay haline! İyi ki de bu adamı doğrudan isim vererek şikâyet etmemişim. Dediğin gibi adama hiçbir şey olmadı-olmuyor. Neyse oğlum bak! Mehmet Yorulmaz eline mikrofonu aldı, Osman’ın sorusuna cevap verecek. Merak ediyorum ne diyecek?” dedi.

Mehmet Yorulmaz, “Soruyu tevcih eden Osman beyi iyi tanırım, kendisini ben de daha önce müfettiş olarak denetledim. Fevkalade düzgün ve çalışkan bir meslektaşımızdır. Paralelci savcılar nedense bu arkadaşımız gibi birçok meslektaşımız aleyhine çok sayıda kumpaslar düzenleyip soruşturma açtılar. Osman bey ve onun durumunda olan meslektaşlarımın tamamına sesleniyorum ‘müsterih olunuz, açık ve gizli sicillerinizdeki tüm cezalar kaldırılacak. Size kötü sicil veren müfettiş ve başsavcıları bize bildirin ki haklarında işlem başlatabilelim.’ Merak edilen diğer önemli konuya gelecek olursak, platformumuzun önerisi ile hâkim-savcıların özlük haklarının iyileştirilmesi konusunda 10 gün önce bakanlığımızca resmen çalışmaya başlanmıştır. Bana söylendiği kadarıyla taslak Maliye Bakanlığına gönderildi. Sayın Başbakan bizzat duruma vaziyet ediyor. Maaş artışının seçimden önce yapılacağı müjdesini buradan veriyorum. Hayırlı olsun!” dedi. Bu söz üzerine katılımcıların pek çoğu ayağa kalktı ve uzun süre alkışladılar.
 
Ön masalardan birinde oturan Ankara Ağır Ceza Mahkemesi başkanlarından olan Zikrullatif Özbağ “Müsaadenizle sorumu doğrudan devrem olan Metin Yanmaz’a yöneltiyorum. Sayın cumhurbaşkanımızın doğrudan atayacağı HSYK üyelerinden sonra siz değerli adaylarımızın da eksiksiz seçileceğinize olan inancım tamdır. Ama düşük bir ihtimal de olsa sandıkta kazanılamadığı takdirde alternatif bir eylem planı mutlaka vardır. Bu konu hakkında en azından bir ipucu verebilir misiniz?” diye sordu.
 
HSYK adayı Metin “Soruyu tevcih eden staj arkadaşıma teşekkür ediyorum. Tarihsel bir kaidedir ki ‘Savaşlar sahada değil masada kazanılır’. Arkadaşlar bu tarihsel sözün hakikati saklı kalmak kaydıyla, biz seçim gününe kadar önce sahada kazanmanın bütün gereklerini sonuna kadar yerine getirmeliyiz. Bu kısmı ‘off the record’ olarak söylediğimi farz edin: Bütün gayretlere rağmen sahada başarılı olamadığımız takdirde sonraki aşamalarda kazanacağımızdan hiç kimsenin zerre kadar şüphesi olmasın.” diye yanıtlaması üzerine ıslık sesleri ile birlikte yeni bir alkış tufanı daha koptu. Bu heyecan selini daha da coşturmak isteyen Mehmet bey “Metin beyin izahı gerektirmeyen bu sözlerinin kafamızdaki tüm istifhamları dağıtmaya yetmiş olduğunu düşünüyorum. Bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız! Onlara hayatı dar edeceğiz” diyerek, sağ avucunu sertçe önündeki masaya vurdu. Salondaki tansiyonu bir kat daha arttırdı.
 
Salonda gürültü devam ederken Sincan Adliyesi’nde görevli kadın bir hâkim elindeki mikrofana vurarak ortamı sakinleştirdi ve “Ben Abbas Özer beye sormak istiyorum. Siyasal dinci bir iktidarın himayesinde seküler, alevi ve sosyal demokrat hâkim-savcıların yargıda adil temsilini sağlayacağınıza bizi nasıl inandıracaksınız? Bunu merak ediyorum.” diye sorması üzerine Abbas Özer “Soru için teşekkür ederim. Paralel yapı YARSAV ve Yargı-Sen içinde de etkin bir hale gelmiştir. Bu yapıyla mücadele etmek için bu birliği koalisyon şeklinde oluşturduk. Platformda; sosyal demokrat, alevi, milliyetçi, dindar meslektaşlarımız var. Ben ‘alevi’ olduğumu açıkça söylüyorum. Bizim dönemimizde sosyal demokrat ve alevi olduğu için kimsenin sicillerinin bozulmasına ve disiplin soruşturmalarıyla mağdur edilmelerine asla izin vermeyeceğiz. Bu hususta gerekli düzenlemelerin yapılmasını da bizzat ben takip edeceğim. Umarım bu güvence yeterli olmuştur.” diye yanıtlamasını müteakip HSYK adayı Ömür Topaçlı hemen devreye girerek “Platformu kurduğumuzdan beri farklı düşüncelerden insanlarla aynı amaç etrafında yan yana gelip kaynaştık. Özellikle sosyal demokrat, seküler ve alevi meslektaşlardan -adayları olarak- rica ediyorum, oylarınızı bağımsızlar, YARSAV ve Yargı-Sen adayları arasında dağıtmayın, sizden ‘blok oy’ bekliyorum.” diyerek beklentisini dile getirdi.
 
Bu sırada orta masalardan birinde oturan savcı Mehmet Bekir Özkan tüm bu konuşulanları can kulağıyla dinlemiş ve duyduğu sözler karşısında -hukuk ve insanlık adına- utanmış ve öfkelenmiş, zapt edemediği bu duyguların tazyikiyle ayağa kalkarak konuşmak için mikrofonun kendisine ulaştırılmasını rica etmiştir. Nihayet mikrofonla buluşan savcı Mehmet bey kendisine söz hakkı verenleri bu imkanı sunduğuna pişman eden şu sözleri cesurca söylemiştir: “Sayın meslektaşlarım konuşulanları dinledim ve dehşete kapıldım. Ben burada bulunan herkese birkaç soru soracağım ve lütfen bu soruları sakin bir kafayla kendi vicdanınıza da sormanızı istirham ediyorum. Mevcut HSYK’nın, adeta Adalet Bakanlığı’nın bir Genel Müdürlüğü haline getirildiğini görmüyor musunuz? Farkında değil misiniz? Yoksa korku veya çıkar saikiyle kabul mü ediyorsunuz? 16 Ocak 2014 tarihinden bu yana HSYK’nın bizzat Başbakan tarafından yönetildiğinin farkında değil misiniz?”  dedi ve yerine oturdu.

Savcı beyin bu konuşması salonda bulunan herkeste soğuk duş etkisi yaptı. Kürsüde bulunan Selahattin Menteşe salondaki psikolojik üstünlüğü kaybetmemek için hemen yüksek bir ses tonuyla devreye girerek “Anlaşılan o ki savcı bey yargının temel sorunlarının çözülmesi istikametinde siyasi iktidarla uyum ve iş birliği içinde çalışmamızdan rahatsız olmuş. Endişe etmeyin savcı bey! Yargının tepesindeki kollektif akıl ne yaptığını çok iyi biliyor. İlişkilerimizi yargı bağımsızlığı hassasiyeti çerçevesinde götürüyoruz. Dizginleri siyasilere teslim etmeyecek kadar basiretimiz yerinde. Hasıl olacak neticeden paralelci bir azınlık zarar görecek olsa da Ülkemiz kazançlı çıkacak inşaallah.” diyerek karşılık verdi.
 
Mehmet Bekir beyle aynı masada oturan Yargıtay eski tetkik hâkimi Kemal Karagül, yanındaki Hakimler ve Savcılar Kurulu eski tetkik hâkimi savcı Dr.Hasan Duran’ın kulağına “Meslek hayatımda hiç kimseye siyasi eğilimi, ırkı ve mezheplerine göre farklı davrandığımı hatırlamıyorum. Bunlar birlikten bahsediyorlar ama maşallah herkes paralelci olmadığını ispatlamak isterken -kendisinde saklı olması gereken ve çokta merakta etmediğimiz- mensubiyetlerini ortaya dökmekten çekinmiyorlar. Adamlar adeta kendilerini fişliyorlar. Tabi bunun yanında rakip gördüklerini de fişliyorlar.” dedi. Başını sallayarak onaylayan savcı Hasan bey de “Valla hâkim bey, eğer bunlar seçimi kazanırlarsa, atamaların tamamını -liyakat ve müktesebata göre değil- mensubiyete ve itaate göre yaparlar. Kurtlar vadisinde birbirini pusuya düşürüp yiyen, vahşileşmiş aç kurt gibiler. Bunların derdi tamir falan değil! Ehliyetiyle bir yerlere gelmiş insanlardan intikam almak! Boşalacak koltuklara çökmek ve yeni mecralarında derebeyliklerini kurup cukkalarını doldurmak.” diye söyledi. Hâkim Kemal bey dişleriyle alt dudağını sıkarak “Umalım da yoldan sapmış bu zihniyet kazanmasın. Hafezanallah! Türkiye’de bağımsız yargının ve adaletin zerresi kalmaz. Bunlar Moğol orduları gibi dolu dizgin talan etmeye geliyorlar. Tahminim o ki, yargı uzun bir fetret dönemi yaşayacak.” diye fısıldadı.

 

Serinin önceki yazıları:

Akrebin Kıskacındaki Yargı (1): “Teklif ve Karar”
Akrebin Kıskacındaki Yargı (2): “Sır Toplantı”
Akrebin Kıskacındaki Yargı (3): “Yol Ayrımı”
Akrebin Kıskacındaki Yargı (4): “Motto”
Akrebin Kıskacındaki Yargı (5): ‘Kuşçueşref’
Akrebin Kıskacındaki Yargı (6): “Dörtlü Zirve”
Akrebin Kıskacındaki Yargı (7): “YBP’nun Militan Adaylarının Belirlenmesi”

Akrebin Kıskacındaki Yargı (8): “YBP’nin Genişletilmiş İlk Toplantısı” (2. Bölüm) yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-8-ybpnin-genisletilmis-ilk-toplantisi-2-bolum/feed/ 0
Akrebin Kıskacındaki Yargı (8): “YBP’nin Genişletilmiş İlk Toplantısı” (1.Bölüm) https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-8-ybpnin-genisletilmis-ilk-toplantisi/ https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-8-ybpnin-genisletilmis-ilk-toplantisi/#respond Sun, 29 Jan 2023 00:20:25 +0000 https://hukukpenceresi.com/?p=9044 Akrebin Kıskacındaki Yargı (8): “YBP’nin Genişletilmiş İlk Toplantısı” (1. Bölüm)   Hükümetle söylem ve eylem birliği içerisinde hareket eden Yargıda Birlik Platformu, Ekim 2014 HSYK seçim sürecinde kamu kurumlarının tüm olanak ve kolaylıklarından faydalandı. Kamu kaynaklarını fütursuzca kullanmak onlar nezdinde seçim yarışını elbet zedelemeyecekti. Yurttaşların yarısının politik desteğini alan ve uzun yıllardır tek başına ülkeyi […]

Akrebin Kıskacındaki Yargı (8): “YBP’nin Genişletilmiş İlk Toplantısı” (1.Bölüm) yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Akrebin Kıskacındaki Yargı (8): “YBP’nin Genişletilmiş İlk Toplantısı”

(1. Bölüm)
 
Hükümetle söylem ve eylem birliği içerisinde hareket eden Yargıda Birlik Platformu, Ekim 2014 HSYK seçim sürecinde kamu kurumlarının tüm olanak ve kolaylıklarından faydalandı. Kamu kaynaklarını fütursuzca kullanmak onlar nezdinde seçim yarışını elbet zedelemeyecekti. Yurttaşların yarısının politik desteğini alan ve uzun yıllardır tek başına ülkeyi yöneten güçlü bir siyasi liderin kanatları altında pervasız, şımarık ve özgüveni yüksek bir şekilde süreci yönettiler.
 
Yürütme erki ile kurulan bu yasak ilişkinin ‘yargı bağımsızlığı-tarafsızlığı, kuvvetler ayrılığı ve hukukun üstünlüğü ilkelerine ciddi bir biçimde zarar vereceği’ hususu umurlarında bile değildi. Şahsi çıkarlarına hizmet eden güdümlü bir yargıyı, nemalanamayacakları bağımsız yargıya tercih etmekte en ufak bir sakınca görmüyorlardı. Hayal ettikleri makamlara erişmek yolunda engel gördükleri -hükümetin paralelci olmakla suçladığı- topluluğun nitelikli ve başarılı olmasının da bir önemi yoktu. Malum topluluğun kamudan tasfiyesi adına, hükümet güdümünde hareket etme görüntüsünün, yargıya itibar kaybettireceğini düşünecek akıl eşiğini çoktan aşmışlardı. Çünkü ihtiras ve nefretleri, meslekî ve etik değerlerinden daha büyüktü.
 
Sağduyusunu tamamen kaybetmiş ve meydanlarda intikam yemini eden bir siyasi liderin manevi himayesi altında Ankara Hakimevi’nde bir toplantı gerçekleştirildi. Bu toplantıya Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Başmüfettişi Mehmet Yorulmaz, Adalet Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Selahaddin Menteşe ve HSYK Genel Sekreteri Başar Bilgin katıldılar.

Heyet, Yargıda Birlik Platformu’nun genişletilmiş ilk toplantısını cuma günü Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne ait Dinlenme Tesisi‘nde gerçekleştirmek üzere anlaştı. Bu toplantıyı organize etme ve duyurma görevini, -hukuk dışındaki- sosyal konularda oldukça yetenekli olan Selahaddin Menteşe memnuniyetle üstlendi. Ve heyete “Toplantılarımızda meslektaşlarımızın ulaşımı dahil her şey ücretsiz olacak. Bildiğiniz gibi kamu görevlileri, kendilerine malî yük getirmeyen etkinliklerden gayet memnundurlar.  Malûmunuz üzere ‘insan ihsânın kölesidir’. Katılımcılara birbirinden muhteşem yemek ikramlarından sonra duymaktan hoşlanacakları müjdeleri de verdik mi, inanın işlenmeye hazır pamuk gibi olurlar. Müsaade ederseniz üstlenmekten onur duyduğum bu görev için zaman kaybetmeden Belediye Başkanı Melih Kökçe ile temasa geçeceğim.” dedi.

Başar Bilgin de bunun üzerine, “Sayın müsteşarım, sizden -toplantıya katılacağını tahmin ettiğim- bağımsız adayların destekçilerinin kuvve-i mâneviyelerini kıracak ihtişamda bir organizasyon bekliyoruz inşallah” dedi. Menteşe de tebessüm ederek “Müsterih olun genel sekreterim” diye karşılık verdi.

Saatine baktıktan sonra vaktin hayli geç olduğunu düşünen Mehmet Yorulmaz, “Arkadaşlar unutmadan söylemeliyim, davamıza gönül veren tüm meslektaşların en az iki kişiyi de toplantıya getirmeleri gerektiğini muhakkak iletelim. Bu aşamadaki en önemli konuyu da karara bağladığımıza göre görüşmemizi bitirebiliriz. Cuma akşamı toplantıda tekrar buluşmak üzere hoşça kalın” demesini müteakip heyet hakimevinden ayrıldı.
 
Hâkim Metin Koyuncu, çarşamba günü işyerinde e-posta kutusunu kontrol ettiğinde, YBP tarafından tertip edilen genişletilmiş ilk toplantıya kendisinin de davet edildiğini öğrendi. Platform ileri gelenlerinin kendisini yakinen tanıdıkları ve siyasi vesayet karşısındaki tavizsiz tutumunu bildikleri halde, davet edilmesine çok şaşırdı. Bu davet hususunu istişare etmek için cep telefonundan savcı Sait beyi aradı. Telefonu hemen açan Sait bey “Merhaba Metin bey, buyur kardeşim” diyerek karşılık verdi. Metin bey mezkur daveti haber verip fikrini sorması üzerine Sait bey “Madem teveccüh gösterdiler biz de davetlerine icabet edelim. Toplantıya katılmak zorunluluğunu hisseden diğer arkadaşları da böylece yalnız bırakmamış oluruz” dedi. Metin de “Ben de önerinize katılıyorum. Adayımızın katılması ise zaten uygun olmaz diye düşünüyorum” dedi. Sait bey “Tabii ki, olası bir provokasyon nedeniyle bağımsız adayımız kesinlikle bu toplantıya katılmamalı. Sen, ben ve hâkim Bilal beyle birlikte üçümüz katılabiliriz.” demesi üzerine Metin, “Toplantı için lojmanlar önünden belediyenin tahsis ettiği servis araçları kalkacakmış” dedi. Said bey beş-on saniye düşündükten sonra “Bu etik olmaz, en doğrusu kendi arabamızla veya toplu taşıma araçlarıyla gidelim. Ne dersin?” diye sordu. Beklediği cevabı alan Metin, “Haklısınız, öyle yapmak daha uygun olur.” dedi. Said bey “O zaman Bilal beye de durumu anlat, gelmeyi arzu ederse üçümüz orada buluşuruz. Rakiplerimizin motivasyon ve yöntemlerini de yerinde teşhis etme imkânı elde etmiş oluruz” diyerek konuyu bağladı. Metin de “Tamam, orada görüşürüz inşaallah” diyerek telefon görüşmesini sonlandırdı.
 
Ve nihayet beklenen Cuma günü geldi. Toplantı salonunun dışında konukları karşılamak için savcı Ö. Faruk Aydın ve hâkime Berrin Aksak bekliyorlardı. Gelen misafirleri küçük bir hoşâmediden sonra adlarını ellerindeki listeye işaretleyip salona yönlendiriyorlardı. Ayrı ayrı gelen Sait ve Bilal beyler soğuk bir karşılama seremonisinden sonra ciddi bir sorun yaşamadan salona girdiler. Ancak biraz sonra Metin beyin de kendilerine yaklaştığını gören Ö. Faruk’un aniden yüzü kızardı ve gözleri kanlandı, tokalaşmak için elini uzatmadı ve yumruklarını sıkıp sesini yükselterek “Ne yüzle buraya geldin Metin! Senin gibi paralelciliği bilinen birinin cesaret edip buraya gelebileceğini beklemiyordum. Haberin olsun! Başsavcılık görevinden alınmama sebep olan soruşturmadaki tanık ifadeni okudum. Söylesene! Hiç mi utanmadın yalan beyanda bulunmaya?” dedi. Yanındaki Berrin hanım da duruma şaşırdı ve birkaç kez “Ö. Faruk bey lütfen bağırmayalım” diyerek onu sakinleştirmeye çalıştı. Her ahvalde soğukkanlılığını korumasını bilen Metin bey “Hoop, yavaş ol savcı bey! Bana saygın yok anladım da, seni buraya koyanlara da mı yok? Bak burası tartışma için uygun değil. Pazartesi gelirsin odama hem kahvemi içer hem de orada dişe diş tartışırız.  Ama şunu bil ki, ben kendi menfaatim için bile doğruluktan ayrılmamış birisi olarak senin soruşturmanda niçin yalan söyleyeyim? Her daim bildiğimi söyler, bilmediğime susarım. Anlatabildim mi?” diyerek, sert adımlarla salona yürüdü. Hırsını alamayan Ö. Faruk onun arkasından “İçerde senin gibilerin ne olduğunu bilen 1000 kişi var. Yerinde olsam içeri girmekten vaz geçip geri dönerdim.” diye seslendi.

Metin bey kuru gürültüye pabuç bırakacak adam değildi. Bu laflara kulak asmadan içeri girdi ve Sait beyin masasına oturdu. Bilal bey “Hayırdır, yüzünden düşen bin parça, bir şey mi oldu?” diye sordu. Metin de her ikisine dışarıda yaşadığı terbiyesizliği kısaca anlatmaya çalıştığı sırada garsonlar servise başladı. Mevzuyu hemen kapattılar.
 
Misafirler yemeklerini yerken Sait bey göz ucuyla diğer masalardaki katılımcıları izliyor ve onların ruh hallerini kavramaya çalışıyordu. Katılımcıların yaklaşık üçte ikisi çok neşeli iken üçte biri gayet ciddi idi. Ciddiliğini bozmayan bu kişilerin yüzlerinde belirgin bir memnuniyetsizlik okunuyordu. ‘Acaba gelmekle iyi yapmadık mı?’ der gibi bir halleri vardı.
 

Akrebin Kıskacındaki Yargı (8): “YBP’nin Genişletilmiş İlk Toplantısı” (1.Bölüm) yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-8-ybpnin-genisletilmis-ilk-toplantisi/feed/ 0
Akrebin Kıskacındaki Yargı (1): “Teklif ve Karar” https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-teklif-ve-karar/ https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-teklif-ve-karar/#respond Sun, 04 Dec 2022 21:47:52 +0000 https://hukukpenceresi.com/?p=8983 Odasının önüne geldiğinde, kendisini bekleyen genç kâtip “imzalamanız gereken müzekkereleri getirdim efendim” dedi. Cumhuriyet Savcısı Serdar, yüz kızartıcı bir suç işlemiş gibi kâtibin yüzüne bakamadan “sonra imzalarım, götür” dedi ve hızla odasına girdi. Kapıyı hemencecik içerden kilitledi. Sırtını kapıya dayadı derin derin nefes aldı. 5-10 saniye böyle durduktan sonra pencereye yöneldi, gündüz olduğu halde perdeleri […]

Akrebin Kıskacındaki Yargı (1): “Teklif ve Karar” yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Odasının önüne geldiğinde, kendisini bekleyen genç kâtip “imzalamanız gereken müzekkereleri getirdim efendim” dedi. Cumhuriyet Savcısı Serdar, yüz kızartıcı bir suç işlemiş gibi kâtibin yüzüne bakamadan “sonra imzalarım, götür” dedi ve hızla odasına girdi. Kapıyı hemencecik içerden kilitledi. Sırtını kapıya dayadı derin derin nefes aldı. 5-10 saniye böyle durduktan sonra pencereye yöneldi, gündüz olduğu halde perdeleri hışımla kapattı ve masanın çekmecesinden aldığı sakinleştirici bir hapı ağzına attı ve heyecandan titreyen elleriyle suyu döke döke içti. Ceketinin koluyla çenesine akan suyu da sildikten sonra masasının arkasındaki makam koltuğuna oturdu. Dirseklerini masaya dayadı, parmaklarını sımsıkı saçlarının arasına geçirdi, avuçlarıyla zonklayan alnını masaj yapar gibi ovaladı. Bir türlü sakinleşmeyi beceremiyordu, biraz önce Başsavcı Harun beyin odasında yaşadığı şeylerin gerçek olmamasını diledi. Ama maalesef her şey buz gibi gerçekti. Daha birkaç ay önceki büyük yolsuzluk operasyonlarındaki yanlış tutumunun vicdan azabı ile kavrulurken bu da nerden çıkmıştı? Başta yargı olmak üzere artık devlet işleyişinde hiçbir şey iyi gitmiyordu. Sonu gelmez, karanlık ve şeytanî bir tünele girdiğini düşündü. Çok değil birkaç sene önce kendisini gökyüzünde özgürce uçan bir kuş gibi hissederken şimdi siyasetçilerin paralı bir askeri gibi hissediyordu. Ekim 2014’de yapılacak HSYK seçimi ülke gündemini tamamen domine etmişti. Ankara taşra üzerinde tam saha pres yapıyordu adeta. Kapalı kapılar ardındaki fişlemelere göre bütün yargı mensupları ile bazen topluca bazen de bire bir görüşülerek ikna edilip söz alınıyordu. Bu ziyaretin sebebi de aynıydı.

Başsavcının odasındaki Ankara’dan gelen Adalet Bakanlığı bürokratları ve istihbarat bölge şefi Hakan’ın söyledikleri kolay sindirilir şeyler değildi. Sanki oda bir askerî karargâh idi. İstihbarat şefi de harekâtı planlayıp yöneten kurmay başkanı konumunda gibiydi. Hükümetin tamamen arkalarında olduğunu hedef olarak belirlenen cemaat mensupları ve tarafsız olmayı tercih edebilecek tüm kamu personeli ile sivil unsurların tepeleneceğini, devletten kazınılacağını ve bir araya gelemez şekilde dağıtılacaklarını kararlı bir şekilde izah ettikten sonra “umarım söylediklerim ikna edici olmuştur” dedi. Koltuğunda kasıntıyla oturan Adalet Bakanlığında daire başkanı olan Birol adlı kişi de “devletin bu kararlı tutumunu hayata geçirmek, ikircikli hâkim ve savcıları ikna etmek için geldiklerini” ifade ettikten sonra Başsavcı Harun araya girerek söz istedi. “Savcı Serdar bey durumu belirsiz olan sadece sen kalmıştın. Senin vatansever eğilimini biliyoruz. Ne diyorsun? Devletimizden yana mısın!?” dedi. Savcı bey “elbette, elbette ama…!” dedi. Başsavcı “ama da ne? Bahis mevzu vatansa, devletse gerisi teferruat değil mi?” dedi. Halbuki mevzubahis olan ne vatan ne milletti; yolsuzluğa, darbelere, katliamlara batmış bir güruhun pisliklerini örtmek için yaptıkları bir perdelemeydi; Ahmet Altan’ın dediği gibi hırsızlar ile katillerin yaptığı işbirliğiydi” gibi. Savcı bey aşağılandığını ve onurunu koruması gerektiğini düşündü. Kendisini biraz topladıktan sonra “elbette devlet ve vatan baş üstüne. Ama millet, kamu daha önemli değil mi? Biz bugüne kadar devlet için değil hep toplum için hareket ettik. Doğal hukuk teorisinde devlet de birey de eşit değil mi? Toptancı bir anlayışla devleti korurken bireyler zarar görmeyecek mi?” dedi. Savcı Bey’in bu sözleri ile odanın havası buz kesti. Adalet bakanlığı müsteşar yardımcısı olan Kenan adlı kişi kaşlarını çatarak üst perdeden “Felsefe yapacak kadar zamanımız yok. Bu yapı sadece devleti değil toplumu da sömürüyor. Devletten ihraç ettikten sonra elbette toplum nezdinde de gereken yapılacak. Bu ikinci görev bize değil siyasetçiler ait. Biz önce bize düşeni yapalım. Bu dönemde yanımızda hareket edenler en iyi görevlerle ödüllendirilecek, durmayanlar ise sonuçlarına katlanacaklardır. Ne diyorsun Savcı bey var mısın? Yok musun?” diye kestirip attı. Savcı bey kendisini akrebin kıskacındaki bir böcek gibi çaresiz hissetti. Aklı selim ile düşünecek zamanı yoktu. Biraz önceki tereddütlerini yenmiş bir şekilde cevap vermesi gerektiğini düşünerek “Tüm kararlılığımla yanınızdayım, bana düşen neyse yapmaya hazırım.” deyiverdi. Onun bu cevabından sonra Ankara heyeti hemen ayağa kalkıp burada işlerinin bittiğini diğer vilayete gitmeleri gerektiğini söyleyerek müsaade istediler. Hatta savcı beyle bile tokalaşmadan Başsavcı beyin refakatinde odadan çıktılar. Sadece istihbarat bölge başkanı Hakan geri dönüp Savcı Serdar beyin yanına geldi “genç adam senin geleceğini parlak görüyorum. Bir sıkıntın olursa beni aramaktan çekinme” diyerek isim yazmayan sadece telefon numarası yazılı bir kart uzattı ve “seninle çok güzel işler başaracağız” diye ekledikten sonra hafifçe gülümseyip ayrıldı. Savcı bey de heyetin arkasından hafifçe baş selamı vererek hızla odasına doğru yürüdü.

İnsanoğlu bazen sıkıntılı bir olayla karşılaşır ve sıkıntıya neden olan şeyi bulmaya çalışır. Sorunun kaynağını bulunca sıkıntı kolayca çözülürdü. Fakat Savcı beyin yaşadığı olayın hiçbir yerinde doğru yoktu. Adeta rahmet göğe çekilmiş, ülke atmosferi şeytanlar ve kötü ruhlarla kaynıyordu. Sanki doğrular ve yanlışlar yer değiştirmişti. Savcı bey bu şartlarda hayatiyetini devam ettirmek için bütün değerlerini bir süreliğine baskılaması gerektiğini düşündü. Makamını kaybetmek ve çoluk çocuğunu kimseye muhtaç etmek istemiyordu. Bu zamana kadar hep iyi olmaya çalıştı, bu fetret dönemi bitene kadar vicdanını askıya alıp birkaç yıl pekâlâ kötüymüş gibi rol yapabilirdi. Oysa inandığı gibi yaşamazsa yaşadığı gibi inanmaya başlayacağı tehlikesini küçümsüyordu. İç dünyasına kulak kabarttığında, zaten yıllardır içinde uyuyan şeytanın da uyanmış ve yapılacak her kötülüğün fetvasını vermeye hazır olduğunu hissederek irkildi. Kendisinden tiksindi. Artık aynaya bile bakmak istemiyordu. Yakın zamanda imzalaması için önüne konulacak hak ihlali dosyalarını düşündükçe hafakanlar geçiriyor, hemencecik cebinde taşıdığı sakinleştiricilerden bir tane ağzına atıyordu. Hele hedef kitleden olduğunu zannettiği bir arkadaşını veya meslektaşını görünce hemen oradan uzaklaşmak istiyordu. Ama kendisinden bir türlü kaçamıyordu, ne kadar uğraşsa da vicdanı bir şekilde ortaya çıkıyor” Böyle yapacaksan yerin altı yerin üstünden daha hayırlıdır” diyordu.

Akrebin Kıskacındaki Yargı (1): “Teklif ve Karar” yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-teklif-ve-karar/feed/ 0
SOYKIRIM HAVUZU https://hukukpenceresi.com/soykirim-havuzu/ https://hukukpenceresi.com/soykirim-havuzu/#respond Wed, 30 Nov 2022 21:04:19 +0000 https://hukukpenceresi.com/?p=8974 SOYKIRIM HAVUZU Erdoğan Rejiminin sistematik suçlarından birisi de toplumun bir kesimine karşı soykırım amaçlı oluşturulan “Veri Havuzu”dur. “FETÖ Havuzu” denilen ve kişisel verilerin depolandığı bu uygulama, rejimin Gülen Cemaati’ne yönelik planlı ve sistematik cezalandırma ve yok etme politikasının bir ürünü. Bu uygulamanın izlerine adli veya idari her dosyada rastlamak mümkün. Bu yazımızda, uygulamanın amacı, hukuki […]

SOYKIRIM HAVUZU yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
SOYKIRIM HAVUZU

Erdoğan Rejiminin sistematik suçlarından birisi de toplumun bir kesimine karşı soykırım amaçlı oluşturulan “Veri Havuzu”dur. “FETÖ Havuzu” denilen ve kişisel verilerin depolandığı bu uygulama, rejimin Gülen Cemaati’ne yönelik planlı ve sistematik cezalandırma ve yok etme politikasının bir ürünü. Bu uygulamanın izlerine adli veya idari her dosyada rastlamak mümkün. Bu yazımızda, uygulamanın amacı, hukuki dayanağının olup olmadığı, ihlal edilen Anayasa, AİHS ve ceza (TCK) hükümleri konularına değinelim.

“FETÖ HAVUZU”NUN AMACI

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yönetimindeki Devlet bir “yok etme” kararı aldı. Soykırımın hedefi Gülen Cemaati idi. Erdoğan, 17-25 Aralık 2013 tarihli yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarından sonra bunu sık sık dile getirdi. Örneğin 27 Nisan 2015’te, “Bu örgütün içinde yer alanların A’dan Z’ye bedelini ödemesi lazım. Daha da ileri gitmek daha farklı şeyler anlatmak istemiyorum.”[1]; yine 29 Nisan 2015’te “Bu yapının adamı olduğu tespit edilenler açığa alınacak. Ya bu devletin varlığını kabul edecekler ya yok olacaklar.”[2] demişti. Son olarak TBMM Başkanı Mustafa Şentop, 24 Haziran 2022’de Kırgizistan’da yapılan bir toplantıda “Dünyanın her yerinde bu yapıyı yok edene kadar mücadelemizi sürdüreceğiz. Bu, bir devlet kararlığıdır, bir devlet kararıdır.” diyerek[3], devletin Gülen Cemaati’ni yok etme kararı aldığını ve bu politikanın kararlılıkla sürdürüldüğünü söyledi.

Bu politika çerçevesinde bir veri (fişleme) havuzu oluşturulduğunu ilk olarak Erdoğan’dan öğrendik. Erdoğan, 12 Mart 2014’te, “Devleti ciddi anlamda bu virüslerden atmamız gerekiyor. Önümüze bilgiler akmaya başladı. Havuz bu noktada zenginleşiyor.” demişti.[4] Buna göre hedef grubu yok etmek için öncelikle hedef kitlenin tespiti gerekiyordu. 2 milyona varan soruşturma sayısından anlaşılacağı üzere soykırıma dahil edilecek kişi sayısını artırmak için bir veri havuzu oluşturuldu. Her türlü kişisel verinin yanı sıra, soruşturma dosyalarından belgeler, hatta soyut kanaat biçiminde bile olsa kişiyi hedef grupla irtibatlandırabilecekleri bütün veriler bu havuza aktarıldı.

Havuz içerisinde farklı kalemlerde modüller oluşturuldu. Ankara C.Başsavcılığı’nın 22.11.2018 tarih ve 2018/53555 Esas sayılı iddianamesinde bu husus şöyle geçmektedir: “Şüpheli C.Ö.’nün ve 1. derece yakınlarının ‘sorgulanan kayıtlar, kriz merkezi verisi, soruşturmalar (ekip), Bank Asya, belge evrak/dernek, şirketleri soruşturma (ekip), şirketleri Bank Asya, şirketleri belge evrak, şüpheli şirkette (ekip) SGK kaydı, bylock, tepe yönetimle irtibat modüllerinden oluşan’ FETÖ havuz sorgusunda yapılan inceleme neticesinde …”

Sadece hakkında soruşturma açılan kişilerle ilgili veriler değil, eş, çocuk, anne-baba ve kardeşlere ait bilgiler,[5] hatta hakkında soruşturma açılmayan (kurum kayıtlarında, HTS/mesaj kayıtlarında, ifadelerde vs. bir şekilde adları geçen) kişilere ait her türlü kişisel veri veya bilgi[6] bu havuzda toplandı. Böylece kendi uydurdukları irtibat/iltisak kriterleriyle bütün bir Cemaat’i ve Cemaat’le irtibatlı herkesi yok etmek istiyorlardı. Bunun için hâkimlere talimat/eğitim bile verdiler: “Sadece dosyadaki bilgilere göre karar vermeyin, veri havuzuna da sorun, eğer buradan da bir şey çıkmazsa o zaman tahliye/beraat düşünün!” dediler.  HSK Başkanvekili Mehmet Yılmaz, Adalet Bakanlığı tarafından hâkim-savcılara dağıtılan bir eğitim kitapçığındaki “Tahliye konusunda HSK ile mutlaka istişarede bulunulduktan sonra irade oluşturulacaktır.” şeklindeki skandal talimatı savunurken bunu itiraf etti: “Bizde bir delil havuzu oluştu. Mahkemelerde bizdeki deliller olmuyor. Yani bizdeki soruşturma dosyasındaki deliller, onlarda bulunmayabiliyor.” dedi.[7] Yani, “Dosyada delil olmayabilir, ama veri havuzuna da bir sorun, cezalandırmak için elinizden geleni yapın!” deniyordu. Veri havuzu bir “Soykırım Havuzu” idi ve işlenen soykırım suçunun bir delili olarak dosyalardaki yerini aldı.

Mehmet Yılmaz, 7 Mart 2018 tarihli bu açıklamayla hâkim-savcılara yönelik HSK’daki havuzu kastediyordu. Yılmaz, 24 Ocak 2020 tarihinde de “delil havuzları” oluşturulduğunu ikrar ediyor.[8] Yasal dayanağı bulunmayan bir veri havuzu ve yasaya aykırı veri işleme. Yine bu konuda HSK Teftiş Kurulu Başkanı Yunus Nadi Kolukısa da özetle “ihraç listesinin bir gecede hazırlanmadığını, bu listeleri oluştururken rutin dışına çıktıklarını, emniyet, istihbarat, terör dairesi ve MİT ile uyumlu çalıştıklarını, bilgi havuzu oluşturduklarını ve bu çerçevede ihraç edilecek kişileri belirlediklerini” söylemişti.[9] Yani fişlemelerden ve yasa dışı yollarla elde edilen verilerden hareketle oluşturulan veri havuzuna dayanarak işlem yapılmış.

 

“FETÖ VERİ HAVUZU”NUN HUKUKİ DAYANAĞI VAR MI?

 

CHP’li Bülent Tezcan, bir dosyadan aldığı tutanağa dayanarak “Başkanlık Ulusal Güvenlik Kurumu” adıyla özel istihbarat örgütü oluşturulduğunu, yasa dışı fişleme yapıldığını ve bilgi toplandığını iddia etti. Bu iddiaya karşılık Emniyet Genel Müdürlüğü bir açıklama yaptı.[10] Buna göre emniyette KOM Daire Başkanlığı bünyesinde bir veri havuzu oluşturulmuş, talep halinde adli makamlara buradan cevap veriliyormuş. Emniyetin 9 Ağustos 2017 tarihli bu yazısında veri havuzu oluşturulduğu ikrar ediliyor ancak yasal dayanağı belirtilmiyor. Kamuoyuna açıklanmış bir kanun hükmü yok. Böyle bir uygulamanın idari bir kararla yapılması mümkün değil (buna dair bir açıklama da yok).

Anayasa m. 20/3’e göre “Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir.” Kişisel verilerle ilgili temel yasa olan 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nda “veri havuzu” oluşturulmasına dair bir hüküm yok. Kanun’a göre kişisel veriler iki türlüdür: “Kişisel veriler(m.5)” ve “Özel nitelikli kişisel veriler(m.6)” Kanun’a göre kişisel verilerin işlenmesi için ilgilinin açık rızası gerekir. Madde 5’te “kişisel veriler” için açık rıza şartına bazı istisnalar getirilmiş.[11] Bunlardan biri de “kanunlarda açıkça öngörülmesi”. Madde 6’daki “özel nitelikli veriler” için tek istisna var, o da yine “kanunlarda öngörülmüş” olması.[12] Buna göre kanunlarda öngörülmüş ise bütün kişisel veriler işlenebilir.

Kanun’un 3. maddesinin 1. fıkrasının (e)  bendine göre kişisel verilerin işlenmesi, “verilerin elde edilmesi, kaydedilmesi, depolanması, muhafaza edilmesi, değiştirilmesi, yeniden düzenlenmesi, açıklanması, aktarılması, devralınması, elde edilebilir hâle getirilmesi, sınıflandırılması ya da kullanılmasının engellenmesi gibi veriler üzerinde gerçekleştirilen her türlü işlemi” ifade eder. Kişisel verilerin işlenmesinde ana kural, işlemenin yasak olmasıdır. Bu nedenle kişisel verilerin işlenmesine yönelik işlemlerin hukuka uygun olabilmesi için açık rıza veya kanun hükmü olması gerekir.

Bu işlemlere izin veren kanunların açık ve ulaşılabilir (yayınlanmış) olması gerekir. Bireylerin, hangi verilerin ne tür bir işleme (m.3/1-e’deki hangi işlem veya işlemlere) tabi tutulabileceğini önceden bilmeleri gerekir. İlk işleme, verilerin elde edilmesidir. “Elde etme” den sonra gerçekleşen her türlü işleme faaliyeti sonraki işlemedir ve veri işlemeye izin veren kanunda hangi işlemlere izin verildiğinin açık bir şekilde belirtilmesi gerekir. Örneğin ilgili kanun verilerin sadece elde edilmesine izin vermiş ise, m.3/1-e’de sayılan diğer işlemlerin bu kanuna dayanılarak yapılması mümkün değildir. Bu şekilde açık ve ulaşılabilir olmayan kanunlar, hukuki belirlilik (öngörülebilirlik) ilkesine aykırı olacağından, bu kanuna dayanılarak yapılacak işlemler de hukuki olmayacaktır.

2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nun 5.maddesi verilerin işlenmesine örnektir. Bazı hallerde polis parmak izi ve fotoğraf alır. Bunlar bir sisteme kaydedilir. Bu verilerin kim tarafından ne amaçla kullanılacağı, silinme süresi Kanun’da belirtilmiştir. Bu verilerin hangi görevli tarafından, ne amaçla kullanıldığını denetleyen bir güvenlik sistemi kurulması da öngörülmüştür. Buna göre, m.5’te belirtilen hallerde parmak izi veya fotoğrafı alınan kişi bu verinin nerede tutulacağını, ne amaçla kullanılacağını bilmektedir.

Gülen Hareketi mensuplarına yönelik “FETÖ Havuzu” adı verilen veri havuzu için böyle açık bir kanun hükmü yoktur. Bu kapsamda 670 sayılı KHK’nın 3.maddesindeki “Kişisel Verilerin Paylaşımı”na ilişkin düzenlemeye de değinmek gerekmektedir.

 

670 SAYILI KHK İLE VERİLEN İZİN

 

670 sayılı KHK’nın (7091 sayılı Kanunun) 3.maddesinde “Kişisel Verilerin Paylaşımı” düzenlenmiştir.[13] Ancak bu hüküm, inceleme konumuz olan veri havuzu uygulamasına izin veren bir düzenleme değildir. Bu hükme göre, “yetkili kurul, komisyon ve diğer merciler”, yargı mensupları ve diğer kamu görevlileri ile bunların eş ve çocukları ile ilgili ihtiyaç duydukları her türlü bilgi ve belgeyi (bankacılık sırrı kapsamında olanlar dahil) kamu veya özel kurumlardan temin edebilir.

Bu hükme dayanılarak “veri havuzu” oluşturulması mümkün değildir. Veri havuzunu bir kenara bırakalım; verilerin işlenmesi konusunda da bu hüküm oldukça sorunludur. Verileri talep edecek mercilere ilişkin bir tanım ve sınırlama yapılmamıştır.  Verilerin niteliği, ne tür bir işleme tabi tutulacağı, kimlerin yetkili olacağı, depolanması, kullanılması usulü, ne amaçla kullanılacağı, saklama süreleri belli değildir. Ayrıca kötüye kullanıma karşı kontrol ve güvenceler belirtilmemiştir ve halkın bilgisine ve denetimine de açık değildir. Veri sahiplerinin hak ve özgürlükleri bakımından hiçbir güvence gösterilmemiş, veri sahiplerinin veri koruma haklarını (erişim, düzeltme, silme vs., bkz 6698 sy. m.11) nasıl kullanacaklarına ilişkin bir düzenleme yapılmamıştır.

Bu hükümde, verilerin yetkili kurul, komisyon ve diğer merciler tarafından sadece “elde edilmesine” izin verilmiştir. Buradaki izin, söz konusu (belirsiz) mercileri, somut kişi ve dosya bazında bu verileri temin edebilmeleri ile sınırlı tutmaktadır. Bunun ötesinde bir veri işleme söz konusu değildir. Dolayasıyla 670 sayılı KHK’nın 3. maddesi, 6698 sayılı Kanun m.3/1-e’de sayılan diğer işlemlerin yapılmasına ve verilerin depolanarak bir havuz oluşturulmasına dair bir düzenleme içermemektedir.

Öte yandan, bu hükümde verilerin paylaşımına yargı mensupları ve diğer kamu görevlileri ve bunların eş ve çocukları bakımından izin verilmiştir. Oysa “FETÖ Havuzu” denilen uygulamada, kamu görevlisi olmayan yüzbinlerce kişiye ait verilerin ve ayrıca eş ve çocuklar dışında, anne-baba ve kardeş verilerinin de (özel nitelikli veriler dahil) temin edildiği görülmektedir.[14] Bunun hiçbir yasal dayanağı yoktur. “FETÖ Havuzu” ile toplumun belirli bir kesimi hakkında A’dan Z’ye sistematik şekilde veri toplanmış ve depolanmıştır.

Bu uygulamada, kişinin adının veri tabanına girilmesinin sebepleri, bu tür kaydın yapılmasına hangi yetkililerin emir verebileceği, tedbirin süresi, verileri saklama süresi, toplanan verilerin niteliği, depolanması ve kullanılması usulü ile kötüye kullanmaya karşı ne gibi kontrollerin ve güvencelerin bulunduğu konusunda hiçbir yasal hüküm yoktur ve bütün bunlar halkın bilgisine ve denetimine açık değildir(AİHM. Shimovolas/Rusya, P. 69-70).

Bununla birlikte, havuzda toplanan veriler yasaya aykırı yöntemlerle elde edilmiştir. Bu bağlamda, ByLock, ankesör kayıtları ve HTS verileri, banka kayıtları, yasak sorgu yöntemleriyle elde edilen ifade tutanakları gibi veriler ve deliller, hem elde edilme yöntemi hem de dijital delillere ilişkin olarak ilgili yönetmelikte belirlenen saklama süreleri dolmasına rağmen imha edilmemiş olmaları nedeniyle hukuka aykırı delillerdendir ve buna rağmen bu veri havuzunun önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Belirtmek gerekir ki hukuka aykırı elde edilen veriler, iddia, savunma veya mahkeme kararında delil olarak kullanılamaz.

Bunun yanı sıra hakkında beraat veya takipsizlik verilen kişilere ait veriler havuzda tutulmaya devam edilmektedir. Oysa dosyaları kapatılmış olduğuna göre bu kişilere ait verilerin derhal silinmesi gerekir. Ancak burada verilerin silinmesi konusunda bir düzenleme de yoktur.

Şeffaflık ilkesi gereğince veri sahiplerinin her halükarda bilgilendirilmesi gerekmektedir. Bu ilkeye uyulmadan yapılan veri havuzu oluşturma faaliyetinin dürüstlük ilkesine uygun olduğu da söylenemez (6698 sy. m.4/2-a).

 

“FETÖ HAVUZU” BİR DÜŞMAN CEZA HUKUKU VE SOYKIRIM UYGULAMASIDIR

 

 “FETÖ Havuzu” uygulamasında, veri işlemenin en önemli ilkelerinden birisi olan veri sınırlaması (veri minimizasyonu) ilkesine de uyulmamaktadır (6698 sy. m.4/2-ç). Bu uygulamada, gerek kişi bakımından, gerekse elde edilecek veriler bakımından hiçbir sınırlama yoktur. Toplumun belirli bir kesimi hakkında sınırsız ve kuralsız bir şekilde veri toplandığı ve depolandığı görülmektedir. Örneğin, kişinin gittiği okul/dershane, banka hesap hareketleri, üyesi olduğu sendika/dernek, takip ettiği gazete/dergi, okuduğu kitaplar, arkadaş çevresi, kullandığı iletişim programı, haberleşme trafiği ve içerikleri gibi veriler de toplanmaktadır. Yine “FETÖMETRE” adı verilen ve kişilerin nasıl evlendiklerine varıncaya kadar (kız evine boynuzuna bilezik takılı koç gönderme gibi) yapılan fişlemelerde de aynı hukuksuz yöntemin uygulandığı görülmektedir.

Bütün bu işlemler kanun hükmüne dayanmadığı gibi, işlenen bir suçunun delilini elde etme veya yasa dışı faaliyetlerin takibi ya da meşru ve demokratik bir amaçla yapıldığı da söylenemez. Yukarıda belirtildiği üzere, bu uygulama, Devletin yok etme kararı aldığı hedef kitlenin tespitine ve cezalandırılmasına hizmet etmektedir. Rejimin idari kurumları ve yargısı, veri havuzuna aktarılan kişisel verileri, bir “kimlik kartı” olarak kabul ederek ilgili kişileri hedef grupla irtibatlandırmakta ve sadece bu “kimlik” tespitinden dolayı cezalandırılmasına hükmetmektedir. Yüzbinlerce insan, kişiliklerinden veya işledikleri herhangi bir suçtan dolayı değil, sırf hedef grupla irtibatları nedeniyle hedef alınmaktadır.

Toplumun belirli bir kesiminin veya bu kesimle irtibatlı olduğu düşünülen hedef kişilerin, yakınları da dahil olmak üzere, neredeyse çocukluklarına varan uzak geçmişlerinden başlayarak güncele kadarki tüm kişisel verilerinin sistematik olarak toplanması ve depolanmasına izin veren bir yasa hükmü bulunmamaktadır. Kaldı ki böyle bir faaliyet bir kanun hükmüne dayansa bile evrensel hukuka göre asla meşru ve hukuki kabul edilemez. Bu tamamen bir düşman ceza hukuku ve soykırım uygulamasıdır.

 

HUKUKA AYKIRI ELDE EDİLEN VERİLER HÜKME ESAS ALINAMAZ

 

Rejimin soykırım amaçlı veri havuzu uygulamasının güncel yargılamalara bakan en önemli yönü şudur: Hukuka aykırı bir şekilde elde edilen kişisel veriler Anayasa’nın 38/6. ve CMK’nın 217/2. maddeleri uyarınca hükme esas alınamaz. Bu tür verilerin yargılamada kullanılması ve mahkûmiyet hükmüne gerekçe yapılması halinde AİHS m.6’daki adil yargılanma hakkı da ihlal edilmiş olacaktır. Ayrıca hukuka aykırı verilerin analizi ve işlenmesi sonucu elde edilecek veriler de hukuka aykırıdır. Zira zehirli ağacın meyvesi de zehirlidir.

Bununla birlikte söz konusu veri havuzu uygulaması, Anayasa’nın 20. (Özel hayatın gizliliği) ve 22. (Haberleşme hürriyeti) maddeleri ile AİHS’in 8. maddesini (Özel ve aile hayatına saygı hakkını) açıkça ihlal eder niteliktedir. Hak ihlali ve tazminat başvurularına konu edilebilir.

AİHM istikrarlı olarak kişisel verilerin polis veya ulusal güvenlik otoriteleri tarafından saklanması ve muhafazasının AİHS’in 8/1. maddesine müdahale teşkil ettiğine karar vermektedir. AİHM’e göre, güvenlik güçleri tarafından belirli kişiler hakkında sistematik olarak veri toplanması ve depolanması (Segerstedt-Wiberg ve Diğerleri/İsveç, P. 72; Cemalettin Canlı/Türkiye, P. 43), bu veriler açık alandan toplanmış olsa bile (Peck/Birleşik Krallık, P. 59; P.G. ve J.H./Birleşik Krallık, P. 57-59) veya bu bilgiler kişinin sadece mesleki veya kamusal faaliyetleriyle (Amann/İsviçre[BD], P. 65-67; Rotaru/Romanya[BD], P. 43-44) ilgili olsa bile, kişilerin özel yaşamlarına bir müdahale oluşturur. Söz konusu bilginin bir kimsenin uzak geçmişiyle ilgili olması halinde de yine müdahale söz konusudur (C. Canlı, P. 43). Kişinin otomobiline yerleştirilen bir GPS cihazı vasıtasıyla, kişinin nerede olduğunu ve açık alandaki faaliyetlerine ve hareketlerine ilişkin veri toplanması ve depolanması da (Uzun/Almanya, P. 51-53) kişinin özel yaşamına saygı hakkına bir müdahale oluşturur.

AİHM, kişinin adının Gizli İzleme Veri Tabanına kaydedilerek, kişinin ülkede demiryoluyla veya havayoluyla ulaşımının izlenmesini sağlayan veri toplama ve depolama işlemlerini özel yaşama saygı hakkına bir müdahale olarak görmüştür(Shimovolos/Rusya, P. 66). Bu davada AİHM, Gizli İzleme Veri Tabanının kurulması ve sürdürülmesi ile işleyiş usulünün, Bakanlığın 47. No.lu emriyle düzenlendiğini gözlemlemiştir. Bu emir yayımlanmamıştır, herkes tarafından erişilebilir değildir. Dolasıyla, kişinin adının veri tabanına girilmesinin sebepleri, -bu tür kaydın yapılmasına hangi yetkililerin emir verebileceği, tedbirin süresi, toplanan verilerin niteliği, verilerin depolanması ve kullanılması usulü ile kötüye kullanmaya karşı ne gibi kontrollerin ve güvencelerin bulunduğu halkın bilgisine ve denetimine açık değildir. Bu nedenle AİHM, kişilerin özel yaşamları hakkında bilginin Gizli İzleme Veri Tabanında toplanması ve depolanması için ulusal makamlara verilen yetkinin kullanılma tarzı ve kapsamı konusunda ulusal hukukun yeterli açıklıkta olmadığı ve özellikle Mahkeme’nin içtihatlarının aksine kötüye kullanmaya karşı asgari koruyucularla ilgili bilgiye halkın erişebileceği şekilde olmadığı ve böylece Sözleşme’nin 8. maddesinin ihlal edildiği sonucuna varmıştır(Shimovolas, P. 69-70).

Rotaru/Romanya davasında başvuran, Romanya İstihbarat Servisi’nin kişisel bilgilerini içeren bir dosyayı tutması ve kullanması nedeniyle özel hayata saygı gösterilmesi hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. AİHM, iç hukukun, ulusal güvenliği etkileyen gizli bilgi dosyalarının toplanmasına, kaydedilmesine ve arşivlenmesine izin verirken, yetkililerin takdirine bağlı olarak kalan bu yetkilerin kullanımına herhangi bir sınır getirmediğini tespit etmiştir. Örneğin, iç hukuk, işlenebilecek bilgi türünü, gözetim önlemlerinin alınabileceği insan kategorilerini, bu önlemlerin alınabileceği koşulları veya izlenecek prosedürleri tanımlamamıştır. AİHM bu nedenle, iç hukukun AİHS’in 8. maddesi uyarınca öngörülebilirlik şartına uymadığı ve bu maddenin ihlal edildiği sonucuna varmıştır(P. 57).

AİHM, Cemalettin Canlı/Türkiye kararında ceza soruşturmasında hatalı polis raporunun kullanılmasından dolayı AİHS’in 8. maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir. Başvuran yasadışı kuruluşlara üyelik iddiasıyla iki kez yargılanmış ancak mahkûm edilmemiştir. Başvuran tekrar tutuklanıp başka bir suç için yargılandığında, polis ceza mahkemesine başvuranın iki yasadışı örgütün üyesi olduğunu söyleyen “ek suçlarla ilgili bilgi formu” başlıklı bir rapor sunmuştur.  Başvuranın raporu ve polis kayıtlarını değiştirme isteği başarısız olmuştur. AİHM, polis raporunda yer alan bilgilerin AİHS m.8 kapsamına girdiğine, otoriteler tarafından tutulan dosyalarda saklanan halka açık bilgilerin “özel hayata” girebileceğine karar vermiştir. Ayrıca, polis raporunun hazırlanması ve ceza mahkemesine sunulması da iç hukuka aykırıdır. Mahkeme madde 8’in ihlal edildiğine karar vermiştir(P. 33,42–43).

Brunet/Fransa kararında başvuranlar, mahkûm edilenler, sanıklar ve mağdurlar hakkında bilgi içeren polis veri tabanında kişisel bilgilerinin silinmesini istemektedir. Başvuranlar aleyhindeki kovuşturmalara son verilmesine rağmen, detayları veri tabanlarında yer almaktadır. AİHM, AİHS m.8’in ihlal edildiğine karar vermiştir. Mahkeme, uygulamada başvurucuların kişisel verilerinin veri tabanından silinmesinin mümkün olmadığına karar vermiştir. AİHM ayrıca veri tabanında yer alan bilgilerin niteliğini de göz önüne alarak veri sahibinin kimliğinin ve kişiliğinin ayrıntılarını içerdiği için başvurucunun mahremiyetine müdahale edildiğini kabul etmiştir. Ayrıca, veri tabanında 20 yıl olan kişisel kayıtların tutulma süresinin, özellikle hiçbir mahkeme başvurucuyu mahkûm etmemiş olması nedeniyle aşırı derecede uzundur.[15]

 

KİŞİSEL VERİLERİN HUKUKA AYKIRI OLARAK İŞLENMESİ SUÇTUR

 

Son olarak, hukuka aykırı olarak veri havuzu oluşturulması, kullanılması, verilerin ifşası vs. eylemler nedeniyle ihlal edilen TCK hükümlerine kısaca bakalım: Haberleşmenin gizliliğini ihlal(m.132); özel hayatın gizliliğini ihlal (m.134); kişisel verilerin kaydedilmesi(m.135); verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme (m.136); bu suçların nitelikli halleri (m.137: suçun kamu görevlisi tarafından ve görevinin verdiği yetki kötüye kullanılmak suretiyle veya belli bir meslek ve sanatın sağladığı kolaylıktan yararlanılarak işlenmesi artırım sebebidir). Yine suçun aynı kişiye karşı birden fazla veya tek bir hareketle birden fazla kişiye karşı işlenmesi halinde zincirleme suç hükümleri(m.43) uygulanacak, ceza artırılacaktır. Kamu görevlileri için görevi kötüye kullanma(m.257) suçundan da işlem yapılacaktır.

 

[1] http://www.sabah.com.tr/gundem/2015/04/28/bedelini-odeyecekler

   http://www.hurriyet.com.tr/gundem/28850256.asp

[2] http://www.hurriyet.com.tr/gundem/28862429.asp

[3] https://kronos35.news/tr/sentop-kirgizistanda-fetoyu-yok-edecegiz-bu-bir-devlet-kararidir/

[4] http://www.hurriyet.com.tr/gundem/25995066.asp

[5] Bu hususta çeşitli iddianamelerde, şüphelilerin eş, çocuk, anne-baba ve kardeşleriyle ilgili kişisel verilerden bazıları aşağıdadır (bu veriler şüpheli aleyhine delil olarak kullanılmıştır):

-Şüpheli şirkette (ekip) SGK kaydı modülünde şüphelinin eşi olan Ö. Ö.’nün 667 sayılı KHK ile kapatılan ……… A.Ş.’de çalışma kaydı bulunduğu,

-Kriz merkezi verisi modülünde şüphelinin adına, şüphelinin kardeşi Ö.S., eşi L. S. ve oğlu H. S. adına kayıt bulunduğu,

-Şirketleri belge/evrak modülünde şüphelinin Ankara 2. Sulh Ceza Hakimliğinin 03/05/2017 tarihli 2017/3046 D.İş sayılı kararı ile kayyum atanan şirketlerden olan ……. Şti.’nde şirket ortağı ve şirket yöneticisi olduğuna ilişkin kayıt bulunduğu,

-Şüpheli şirkette (ekip) SGK kaydı modülünde şüphelinin kardeşi olan E. E.’ün KHK ile kapatılan şirketlerde çalışma kaydı bulunduğu, şüphelinin eşi olan L. S.’in KHK ile kapatılan şirketlerde çalışma kaydı bulunduğunun,

-“Bankasya hesaplarına 31.12.2013-24.12.2014 tarihleri arasında para artışı olan/yeni hesap açan şahıslar listesinde (şüphelinin) babası O. A.’ın hesabında 3121,53 TL para artışı olduğu tespit edilmiştir.”

-Ankara C. Başsavcılığınca yürütülen … sayılı soruşturma dosyasında (şüpheli)S. T.’nin eşinin şüpheli sıfatıyla yer aldığı,

-Ankara C. Başsavcılığınca yürütülen … sayılı ana çatı soruşturması kapsamında şüphelinin eşi Z. B.’nin abonesi olduğu telefon numarasının tepe yönetici şahıs ile 2009 yılı Eylül ayında görüşme kaydı olduğu,

-Şüphelinin kızları olan A. ve N. ve oğlu İ.’niın Asya Katılım Bankası A.Ş. nezdinde açılış tarihleri 14/12/2011 olan ayrı ayrı hesaplarının bulunduğu,

– Şüphelinin oğlu H. S.’in Bank Asya’daki hesabındaki para miktarını arttıran şahıslardan olduğunun (ortak hesap) (85,2TL),

-Şüphelinin annesi G.S. ‘in Bank Asya’da yeni hesap açtıran şahıslardan olduğunun (13.503,55TL) tespit edildiği,

[6] Buna ilişkin olarak iddianamelerde yer verilen kişisel bilgilere örnekler:

– Şüphelinin 09/01/2012 tarihinde tek işlemde 550TL havale aldığı O. D. isimli şahsın Beypazarı Cumhuriyet Başsavcılığının 2016/2419 soruşturma sayılı talebinde adının geçtiğinin,

– Şüphelinin 03/02/2016 tarihinde tek işlemde 1.000TL havale aldığı A.H.P. isimli şahsın Geyve C.Başsavcılığının 2016/1360 soruşturma sayılı talebinde adının geçtiğinin,

– Şüphelinin 22/10/2013 tarihinde tek işlemde 800 TL EFT aldığı M.M. isimli şahsın Ankara 25. Ağır Ceza Mahkemesinin 2017/670 sayılı talebinde ve Ankara 24. Ağır Ceza Mahkemesinin 2017/165 sayılı talebinde adının geçtiğinin,

– Şüphelinin 31/12/2015 tarihinde tek işlemde 490 TL EFT aldığı M.S. isimli şahsın Ankara 24. Ağır Ceza Mahkemesinin 2017/165 sayılı talebinde adının geçtiğinin,

[7] https://odatv.com/hsk-o-skandali-dogruladi-05031855.html

http://t24.com.tr/haber/hsk-baskanvekili-mehmet-yilmaz-tahliye-oncesi-hsk-ile-istisare-edin-belgesini-dogruladi,575096

[8] https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/hsk-baskanvekili-yilmaz-su-anda-400-hakim-savci-ile-ilgili-devam-eden-sorusturma-var/1712196

[9] http://www.sabah.com.tr/gundem/2017/07/13/yargida-dev-feto-temizligi?f=sm

[10] https://www.hurriyet.com.tr/gundem/chpnin-bugk-iddiasina-emniyetten-yanit-geldi-40545413

[11] Kişisel verilerin işlenme şartları

MADDE 5- (1) Kişisel veriler ilgili kişinin açık rızası olmaksızın işlenemez.

(2) Aşağıdaki şartlardan birinin varlığı hâlinde, ilgili kişinin açık rızası aranmaksızın kişisel verilerinin işlenmesi mümkündür:

  1. a) Kanunlarda açıkça öngörülmesi.
  2. b) Fiili imkânsızlık nedeniyle rızasını açıklayamayacak durumda bulunan veya rızasına hukuki geçerlilik tanınmayan kişinin kendisinin ya da bir başkasının hayatı veya beden bütünlüğünün korunması için zorunlu olması.
  3. c) Bir sözleşmenin kurulması veya ifasıyla doğrudan doğruya ilgili olması kaydıyla, sözleşmenin taraflarına ait kişisel verilerin işlenmesinin gerekli olması.

ç) Veri sorumlusunun hukuki yükümlülüğünü yerine getirebilmesi için zorunlu olması.

  1. d) İlgili kişinin kendisi tarafından alenileştirilmiş olması.
  2. e) Bir hakkın tesisi, kullanılması veya korunması için veri işlemenin zorunlu olması.
  3. f) İlgili kişinin temel hak ve özgürlüklerine zarar vermemek kaydıyla, veri sorumlusunun meşru menfaatleri için veri işlenmesinin zorunlu olması.

[12] Özel nitelikli kişisel verilerin işlenme şartları

MADDE 6- (1) Kişilerin ırkı, etnik kökeni, siyasi düşüncesi, felsefi inancı, dini, mezhebi veya diğer inançları, kılık ve kıyafeti, dernek, vakıf ya da sendika üyeliği, sağlığı, cinsel hayatı, ceza mahkûmiyeti ve güvenlik tedbirleriyle ilgili verileri ile biyometrik ve genetik verileri özel nitelikli kişisel veridir.

(2) Özel nitelikli kişisel verilerin, ilgilinin açık rızası olmaksızın işlenmesi yasaktır.

(3) Birinci fıkrada sayılan sağlık ve cinsel hayat dışındaki kişisel veriler, kanunlarda öngörülen hâllerde ilgili kişinin açık rızası aranmaksızın işlenebilir. Sağlık ve cinsel hayata ilişkin kişisel veriler ise ancak kamu sağlığının korunması, koruyucu hekimlik, tıbbî teşhis, tedavi ve bakım hizmetlerinin yürütülmesi, sağlık hizmetleri ile finansmanının planlanması ve yönetimi amacıyla, sır saklama yükümlülüğü altında bulunan kişiler veya yetkili kurum ve kuruluşlar tarafından ilgilinin açık rızası aranmaksızın işlenebilir.

(4) Özel nitelikli kişisel verilerin işlenmesinde, ayrıca Kurul tarafından belirlenen yeterli önlemlerin alınması şarttır.

[13] Kişisel verilerin paylaşımı

MADDE 3- (1) Olağanüstü halin devamı süresince; 22/7/2016 tarihli ve 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin 3 üncü ve 4 üncü maddeleri uyarınca hakkında inceleme ve soruşturma yürütülen kişiler ile bunların eş ve çocuklarına ilişkin olarak yetkili kurul, komisyon ve diğer mercilerce ihtiyaç duyulan, 19/10/2005 tarihli ve 5411 sayılı Bankacılık Kanunu uyarınca müşteri sırrı kapsamında kabul edilenler hariç, telekomünikasyon yoluyla iletişimin tespiti de dahil olmak üzere her türlü bilgi ve belge, kamu ve özel tüm kurum ve kuruluşlarca vakit geçirilmeksizin verilir.

(2) Kamu kurum ve kuruluşlarının personeline ve bunların eş ve çocuklarına ait olup Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen ve faaliyet izni kaldırılan Asya Katılım Bankası A.Ş.’de veya bu Bankayla ilgili olarak Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunda, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunda ya da Malî Suçları Araştırma Kurulu Başkanlığında bulunan her türlü bilgi, bu personelin çalıştığı kurum ve kuruluşlarca talepte bulunulması durumunda gecikmeksizin verilir. Bu işlemlere ilişkin olarak 5411 sayılı Kanunun 73 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan sınırlama uygulanmaz.

[14][14] Örneğin:

-Kriz merkezi verisi modülünde şüphelinin adına, şüphelinin kardeşi Ö.S., eşi L. S. ve oğlu H. S. adına kayıt bulunduğu,

-Belge evrak/dernek modülünde şüphelinin kardeşi E. E’ün 667 Sayılı KHK ile kapatılan Pak Eğitim İş Sendikasına üye olduğuna ilişkin, kardeşi Ö. S.’in 672 Sayılı KHK ile kamu görevinden çıkartılan personel olduğuna ilişkin kayıt bulunduğu,

-Şüpheli şirkette (ekip) SGK kaydı modülünde şüphelinin kardeşi olan E. E.’ün KHK ile kapatılan şirketlerde çalışma kaydı bulunduğu, şüphelinin eşi olan L. S.’in KHK ile kapatılan şirketlerde çalışma kaydı bulunduğunun,

– Şüphelinin kardeşi N.Ç.in bylock listesinde yer aldığının ve 2014 yılında FETÖ tepe yöneticilerinden S.U. ile 1 adet telefon irtibatının olduğunun, şüphelinin annesi H.K’nın Bank Asya’daki hesabındaki para miktarını artıran şahıslardan olduğunun (17.088,38TL) tespit edildiği,

-“Bankasya hesaplarına 31.12.2013-24.12.2014 tarihleri arasında para artışı olan/yeni hesap açan şahıslar listesinde (şüphelinin) babası O. A.’ın hesabında 3121,53 TL para artışı olduğu tespit edilmiştir.”

-Şüphelinin annesi G.S. ‘in Bank Asya’da yeni hesap açtıran şahıslardan olduğunun (13.503,55TL) tespit edildiği,

-“Terör örgütüne yönelik Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen ……… sayılı FETÖ/PDY ana çatı soruşturması kapsamında soruşturma kapsamında şüpheli A. K.’nın babasının abonesi olduğu telefon numarasının soruşturma şüphelilerinden bir şahıs ile 2012 yılı içerisinde 3 görüşme kaydı olduğu tespit edilmiştir.”

[15] Yukarıdaki AİHM kararları için kaynak ve detaylı bilgi için bkz. Avrupa veri koruma mevzuatı El Kitabı, Tercüme: İstanbul Bilgi Üniversitesi Bilişim ve Teknoloji Hukuku Enstitüsü, Mart 2020.

SOYKIRIM HAVUZU yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://hukukpenceresi.com/soykirim-havuzu/feed/ 0
HUKUKSUZ KARARLARA İMZA ATAN HAKİM VE SAVCI İSİMLERİ CBJ-HAAK TARAFINDAN TESPİT EDİLİYOR https://hukukpenceresi.com/8847-2/ https://hukukpenceresi.com/8847-2/#respond Sat, 10 Sep 2022 19:56:58 +0000 https://hukukpenceresi.com/?p=8847 Almanya Köln merkezli olarak kurulan ve temel hak ihlallerinin önlenmesi çerçevesinde önemli faaliyetlere imza atan CrossBorderJurists Derneği, bünyesinde kurduğu Hukuksuzlukları Araştırma ve Analiz Kurulu çerçevesinde, hakim, savcı ve mahkeme kararları ile mağdur olmuş kişilerin başvurularını inceleyerek tespitlerini kamuoyu ile paylaşıyor. Dernek son vermiş olduğu kararlarda yöne önemli tespitlerde bulundu. Derneğin sitesinde yayınladığı kararlar ile tespit […]

HUKUKSUZ KARARLARA İMZA ATAN HAKİM VE SAVCI İSİMLERİ CBJ-HAAK TARAFINDAN TESPİT EDİLİYOR yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Almanya Köln merkezli olarak kurulan ve temel hak ihlallerinin önlenmesi çerçevesinde önemli faaliyetlere imza atan CrossBorderJurists Derneği, bünyesinde kurduğu Hukuksuzlukları Araştırma ve Analiz Kurulu çerçevesinde, hakim, savcı ve mahkeme kararları ile mağdur olmuş kişilerin başvurularını inceleyerek tespitlerini kamuoyu ile paylaşıyor.

Dernek son vermiş olduğu kararlarda yöne önemli tespitlerde bulundu.

Derneğin sitesinde yayınladığı kararlar ile tespit ettiği yargı mensuplarının isimleri şöyle:

 

1-) BAŞVURUCU (60) KARARI

Karar Numarası: 2022/29
Karar Tarihi: 10.09.2022

 

I. BAŞVURU KONUSU

Başvurucu tarafından Derneğimize başvuru yapılmış ve tutukluluk süresince hakkında verilmiş bir kısım mahkeme ve hâkimlik kararları ile savcılık taleplerinin incelenmesi, hukuka uygun olup olmadıkları konusunda görüş bildirilmesi ile tutuklama sürecinde görevli hâkim ve savcıların ceza, tazminat ve disiplin hukuku çerçevesindeki sorumlulukları konusunda kanaatimizi içeren bir rapor düzenlenmesi talep edilmiştir.

Başvurucu kimlik bilgilerinin saklı tutulmasını istemiştir.

II. BAŞVURUCUNUN TUTUKLULUK SÜRECİNDE VERİLEN KARARLAR VE KARAR VEREN YARGI MENSUPLARI

İDDİANAME HAZIRLAMA ÖNCESİ

Tutuklama Talep Eden Savcı(lık):

  • Sivas Cumhuriyet Savcısı- Fatih MURAT (153324)

Tutuklama Kararı/Adli Kontrol Veren Hakimlik:

  • Sivas Sulh Ceza Hakimliği– Mustafa KALIN (139745)

Tutuklamaya Kararı Veren Suçlama(lar):

  • Silahlı Terör Örgütü Üyeliği

Tutuklama Kararında Dayanak Olarak Kullanılan Veriler:

  • Bylock kullanma iddiası

İDDİANAME HAZIRLANMA SONRASI

İddianamede Delil Olarak Kullanılan Veriler

  • Bylock kullandığı iddiasına ilişkin polis tutanağı

Yargılama Aşamasında Tutuklamanın/Adli Kontrolün Devamına Karar Veren Hâkim ve Savcılar

  1. Hacı Atilla ÖNDER (34463)
  2. Tayfun GÜN (189937)
  3. Bülent Cem KOÇAK (97958)
  4. Mustafa SOPACI (174711)
  5. Nurdan SAKA (212128)

III. DEĞERLENDİRME

Söz konusu kararları incelemek üzere Derneğimizin bir üyesi raportör olarak görevlendirilmiştir.

Raportör görüşünü içerir raporunu Kurulumuza sunmuştur.

Kurulumuz tüm üyeleri tarafından sunulan rapor ve başvurucuya ait 2017 yılına ait 4 ait ve 2018 yılına ait 3 adet olmak üzere toplam 7 adet karar incelenerek, T.C. Anayasası ve ceza mevzuatı, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşme hükümleri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Birleşmiş Milletler ilgili komite ve komisyon kararları ile Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği ve Venedik Komisyonu’nun Türk yargı sistemi, mahkemelerin işleyişi, temel hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin rapor ve görüşleri doğrultusunda değerlendirme yapılmıştır.

Başvurucu, özel eğitim kurumlarda öğretmen olarak çalışmakta iken 15 Temmuz darbe teşebbüsü gerekçe olarak kullanılarak ülke çapında başlatılan terör soruşturmaları kapsamında, kendisinin Bylock kullandığı iddiası ile hakkında Ankara Başsavcılığı tarafından “silahlı örgüt üyeliği” suçlaması ile soruşturma başlatılmış, sonrasında soruşturma Sivas iline gönderilmiştir. Sivas Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başvurucu gözaltına alınıp tutuklanmıştır. Başvurucu aynı suçlama ile Sivas 3. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yargılanmıştır.

 

2-) BAŞVURUCU (59) KARARI

Karar Numarası: 2022/28

Karar Tarihi: 23.08.2022 

I. BAŞVURU KONUSU

Başvurucu tarafından Derneğimize başvuru yapılmış ve tutukluluk süresince hakkında verilmiş bir kısım mahkeme ve hâkimlik kararları ile savcılık taleplerinin incelenmesi, hukuka uygun olup olmadıkları konusunda görüş bildirilmesi ile tutuklama sürecinde görevli hâkim ve savcıların ceza, tazminat ve disiplin hukuku çerçevesindeki sorumlulukları konusunda kanaatimizi içeren bir rapor düzenlenmesi talep edilmiştir.

Başvurucu kimlik bilgilerinin saklı tutulmasını istemiştir.

II. BAŞVURUCUNUN TUTUKLULUK SÜRECİNDE VERİLEN KARARLAR VE KARAR VEREN YARGI MENSUPLARI

İDDİANAME HAZIRLAMA ÖNCESİ

Tutuklama Talep Eden Savcı(lık):

  • Ankara Cumhuriyet Savcısı- Üzeyir KARAKÜLAH (41105)

Tutuklamaya Konu Suçlama(lar):

  • Silahlı Terör Örgütü Üyeliği

Tutuklama Kararında Dayanak Olarak Kullanılan Veriler:

  • Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Tutuklama Talebi

Soruşturma Aşamasında Tutuklamanın Devamına Karar Veren Ve/ya İtirazları Reddeden Hâkimler/Savcılar

İDDİANAME HAZIRLANMA SONRASI

İddianamede Delil Olarak Kullanılan Veriler

  • Etkin pişmanlıktan yararlanan kişilerin tanık sıfatıyla verdikleri ifadeler
  • HTS Kayıtları (Sabit kontorlü –ankesörlü-telefon görüşmeleri)

Yargılama Aşamasında Tutuklamanın/Adli Kontrolün Devamına Karar Veren Hâkim Ve Savcılar

  1. Gökan GÜNAYDIN (119130)
  2. Adem KARATAŞ (125541)
  3. Edip Anıl KARAKAYA (215739)
  4. Şuayip ASLAN (40811)
  5. İbrahim TİMUR (124724)
  6. Mehmet YAYLA (218732)
  7. Şevkiye Beyza KAYA MERT (215792)
  8. Mustafa Kemal ÇATAK (107370)
  9. Mehmet Tevfik GERÇEK (125862)
  10. Oktay ALTUNIŞIK (174472)

III. DEĞERLENDİRME

Söz konusu kararları incelemek üzere Derneğimizin bir üyesi raportör olarak görevlendirilmiştir.

Raportör görüşünü içerir raporunu Kurulumuza sunmuştur.

Kurulumuz tüm üyeleri tarafından sunulan rapor ve başvurucuya ait 2018 yılına ait 5 ait ve 2019 yılına ait 6 adet olmak üzere toplam 11 adet karar incelenerek, T.C. Anayasası ve ceza mevzuatı, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşme hükümleri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Birleşmiş Milletler ilgili komite ve komisyon kararları ile Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği ve Venedik Komisyonu’nun Türk yargı sistemi, mahkemelerin işleyişi, temel hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin rapor ve görüşleri doğrultusunda değerlendirme yapılmıştır.

Başvurucu, kamu görevlisi olarak görev yapmakta iken 15 Temmuz darbe teşebbüsü gerekçe olarak kullanılarak ülke çapında başlatılan terör soruştumaları kapsamında, kendisinin geçmiş yıllarda ankesörlü/kontörlü telefonlardan ardışık şekilde birçok kez arandığı yönünde tespit yapıldığı iddialarına istinaden Ankara Başsavcılığı tarafından, hakkında “silahlı örgüt üyeliği” suçlaması ile soruşturma başlatılmıştır. Bilahare gözaltına alınan başvurucu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından tutuklama talebiyle Sulh Ceza Hakimliği’ne sevkedilmiş ve “silahlı örgüt üyeliği” suçlamasıyla tutuklanmıştır.

Başvurucu hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hakkında silahlı terör örgütü üyeliği suçlaması ile dava açılmıştır. Başvurucu yargılama süresince bir müddet tutuklu olarak yargılanmış ve ikinci duruşmada (09.05.2019’da) tutukluluk haline son verilerek, hakkında adli kontrol kararına hükmedilmiştir.

 

3-) BAŞVURUCU (58) KARARI

Karar Numarası: 2022/27
Karar Tarihi: 23.8.2022

 I. BAŞVURU KONUSU

Başvurucu tarafından Derneğimize başvuru yapılmış ve tutukluluk süresince hakkında verilmiş bir kısım mahkeme ve hâkimlik kararları ile savcılık taleplerinin incelenmesi, hukuka uygun olup olmadıkları konusunda görüş bildirilmesi ile tutuklama sürecinde görevli hâkim ve savcıların ceza, tazminat ve disiplin hukuku çerçevesindeki sorumlulukları konusunda kanaatimizi içeren bir rapor düzenlenmesi talep edilmiştir.

Başvurucu kimlik bilgilerinin saklı tutulmasını istemiştir.

II. BAŞVURUCUNUN TUTUKLULUK SÜRECİNDE VERİLEN KARARLAR VE KARAR VEREN YARGI MENSUPLARI

İDDİANAME HAZIRLAMA ÖNCESİ

Tutuklama Talep Eden Savcı(lık):

  • Ankara Savcısı- Cengiz Akgül (40320)

Tutuklama Kararı Veren Hâkim/lik:

  • Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliği- Hâkim Ali Keleş (120718)

Tutuklamaya Konu Suçlama(lar):

  • Silahlı Terör Örgütü Üyeliği

Tutuklama Kararında Dayanak Olarak Kullanılan Veriler:

  • Etkin pişmanlık kapsamında alınan şüpheli anlatımları
  • HTS ve ankesör kayıtları

Soruşturma Aşamasında Tutuklamanın Devamına Karar Veren Veya İtirazları Reddeden Hâkimler/Savcılar

  1. Cengiz Akgül (40320)
  2. Ali Keleş (120718)
  3. Hasan Demirtaş (101717)

İDDİİANAME HAZIRLANMA SONRASI

İddianamede Delil Olarak Kullanılan Veriler

  • Etkin pişmanlık kapsamında alınan şüpheli anlatımları
  • HTS ve ankesör kayıtları

Yargılama Aşamasında Tutuklamanın Devamına Karar Veren Hâkim Ve Savcılar

  1. Ahmet Nazmi Alp (40304)
  2. İbrahim İlaslan (151328)
  3. Abdullah Fırat Gedik (122279)
  4. Hakan Aktaş (109692)
  5. Okay Koç (125163)
  6. Nihat Doğan (165829)
  7. Bahtiyar Çolak (40794)
  8. Yıldıray Kaya (104925)
  9. Harun Yaşar (139885)

III. DEĞERLENDİRME

Söz konusu kararları incelemek üzere Derneğimizin bir üyesi bir raportör olarak görevlendirilmiştir.

Raportör görüşünü içerir raporunu Kurulumuza sunmuştur.

Kurulumuz tüm üyeleri tarafından sunulan rapor ve başvurucuya ait kararlar incelenerek, T.C. Anayasası ve ceza mevzuatı, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşme hükümleri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Birleşmiş Milletler ilgili komite ve komisyon kararları ile Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği ve Venedik Komisyonu’nun Türk yargı sistemi, mahkemelerin işleyişi, temel hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin rapor ve görüşleri doğrultusunda değerlendirme yapılmıştır.

Başvurucu kamu görevlisi olarak görev yapmakta iken Ankara Başsavcılığı tarafından hakkında örgüt üyeliği suçlaması ile soruşturma başlatılmıştır. Başvurucu Ankara Başsavcılığı’nın başlattığı soruşturma ve yazılı talimatı sonrasında Ankara Başsavcılığı tarafından gözaltına alınmış ve 4 gün süre ile gözaltında tutulmuştur. Gözaltı sonrasında başvurucu, savcılık tarafından tutuklama talebiyle Sulh Ceza Hakimliği’ne sevk edilmiş ve üzerine atılı suçlamadan tutuklanmıştır.

Başvurucu bir müddet tutuklu kaldıktan sonra Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hakkında silahlı terör örgütü üyeliği suçlaması ile dava açılmıştır.

 

4-) BAŞVURUCU (57) KARARI

Karar Numarası: 2022/26
Karar Tarihi: 22.07.2022

I.BAŞVURU KONUSU

Başvurucu Derneğimize başvuru yaparak tutukluluk süresince hakkında verilmiş mahkeme ve hâkimlik kararları ile savcılık taleplerinin incelenmesini, hukuka uygun olup olmadıkları konusunda görüş bildirilmesini ve bu kararları veren hâkim ve savcıların ceza, tazminat ve disiplin hukuku çerçevesindeki sorumlulukları konusunda kanaatimizi içeren bir rapor düzenlenmesini talep etmiştir.

Başvurucu kimlik bilgilerinin saklı tutulmasını istemiştir.

II. BAŞVURUCUNUN TUTUKLULUK SÜRECİNDE VERİLEN KARARLAR VE KARAR VEREN YARGI MENSUPLARI

İDDİANAME HAZIRLAMA ÖNCESİ

Tutuklama Talep Eden Savcı(lık):

  • Batman Başsavcısı Şenol TAŞKALE (42106),
  • Batman Savcısı Mahmut İREK (174431)

Tutuklama ve/ya Adli Kontrol Kararı Veren Hâkim/lik:

  • Batman 2. Sulh Ceza Hakimliği- Hakim Ahmet DİŞBUDAK (151520)

Tutuklamaya Konu Suçlama(lar):

  • Silahlı Terör Örgütü Üyeliği

Tutuklama Kararında Dayanak Olarak Kullanılan Veriler:

  • Etkin pişmanlık kapsamında alınan şüpheli anlatımları
  • Dini sohbete katılma

İDDİİANAME HAZIRLANMA SONRASI

İddianamede Delil Olarak Kullanılan Veriler

  • Etkin pişmanlık kapsamında alınan şüpheli anlatımları
  • Dini sohbete katılma

Yargılama Aşamasında Tutuklamanın Devamına Karar Veren Hâkim ve Savcılar

  1. Ahmet ÇETİNKAYA (165791)
  2. Ahmet DİŞBUDAK (151520)
  3. Ata Serdar DUMLUPINAR (125223)
  4. Eda ATEŞ KOÇANOĞLU (193693)
  5. Efnan DEMİRHAN ALSAN (193945)
  6. İlker YENER (196305)
  7. Mahmut İREK (174431)
  8. Mehmet Emin YALVAÇ (119211)
  9. Mehmet KILIÇ (174533)
  10. Murat MOR (150066)
  11. Nazmi Burak ÜNAL (194829)
  12. Nurullah EMLİK (171474)
  13. Özge YÜCE YAVUZ (190561)
  14. Seher NARİN YILDIZ (179331)
  15. Sema GÜNEY (196154)
  16. Sevay AKBULUT (195688)
  17. Yeşim YAHŞİ (149977)
  18. Yusuf KOLUKISA (192206)

III. DEĞERLENDİRME

Söz konusu kararları incelemek üzere Derneğimizin bir üyesi bir raportör olarak görevlendirilmiştir.

Raportör görüşünü içerir raporunu Kurulumuza sunmuştur.

Kurulumuz tüm üyeleri tarafından sunulan rapor ve başvurucuya ait ibraz edilmiş 2016 yılına ait (4) adet, 2017 yılına ait (16), 2018 yılına ait (2) adet, 2019 yılına ait (3) adet  ve 2020 yılına ait (2) olmak olmak üzere toplam (27) karar/talep incelenerek, T.C. Anayasası ve ceza mevzuatı, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşme hükümleri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Birleşmiş Milletler ilgili komite ve komisyon kararları ile Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği ve Venedik Komisyonu’nun Türk yargı sistemi, mahkemelerin işleyişi, temel hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin rapor ve görüşleri doğrultusunda değerlendirme yapılmıştır.

Öğrenci olduğu sırada Başvurucu, Gülen Hareketi’ne sempati duyduğu, dini sohbetlerine katıldığı gerekçesi ile tutuklanmış ve uzun süre tutuklu bırakılmış, sonrasında adli kontrol tedbiri ile tahliye edilmiş ve yargılama sonrasında mahkum edilmiştir.

 

5-) BAŞVURUCU (56) KARARI

Karar Numarası: 2022/25
Karar Tarihi: 20.06.2022

I. BAŞVURU KONUSU

Başvurucu Derneğimize başvuru yaparak tutukluluk süresince hakkında verilmiş mahkeme ve hâkimlik kararları ile savcılık taleplerinin incelenmesini, hukuka uygun olup olmadıkları konusunda görüş bildirilmesini ve bu kararları veren hâkim ve savcıların ceza, tazminat ve disiplin hukuku çerçevesindeki sorumlulukları konusunda kanaatimizi içeren bir rapor düzenlenmesini talep etmiştir.

Başvurucu kimlik bilgilerinin saklı tutulmasını istemiştir.

II. BAŞVURUCUNUN TUTUKLULUK SÜRECİNDE VERİLEN KARARLAR VE KARAR VEREN YARGI MENSUPLARI

İDDİANAME HAZIRLAMA ÖNCESİ

Tutuklama Talep Eden Savcı(lık):

  1. Boğazlıyan Başsavcısı (Murat DİLSİZ-104700)
  2. Yozgat Savcısı (Nebi ERKEN- 122321)

Tutuklama ve/ya Adli Kontrol Kararı Veren Hâkim/lik:

  1. Boğazlıyan Sulh Ceza Hâkimliği (Hâkim Mustafa AKARSLAN– 193549)
  2. Kayseri Sulh Ceza Hâkimliği (Hâkim Mehmet RAMAZANOĞLU– 165926)
  3. Kayseri Sulh Ceza Hâkimliği (Hâkim Utku ÖZDEMİR– 118921)
  4. Yozgat Sulh Ceza Hâkimliği (Hâkim İbrahim HATİPOĞLU– 153241)
  5. Sungurlu Sulh Ceza Hâkimliği (Hâkim Mustafa Alper KESİK– 171091)

Tutuklamaya Konu Suçlama(lar):

  • Silahlı Terör Örgütü Üyeliği

Tutuklama Kararında Dayanak Olarak Kullanılan Veriler:

  • Dershanede çalışma
  • Zaman Gazetesi aboneliği
  • Dini sohbet verme
  • MİT Bylock tespit raporu
  • Etkin pişmanlık kapsamında alınan şüpheli anlatımları

İDDİİANAME HAZIRLANMA SONRASI

İddianamede Delil Olarak Kullanılan Veriler

  • Dershanede çalışma
  • Zaman Gazetesi aboneliği
  • Dini sohbet verme
  • MİT Bylock tespit raporu
  • Etkin pişmanlık kapsamında alınan şüpheli anlatımları

Yargılama Aşamasında Tutuklamanın Devamına Karar Veren Hâkim ve Savcılar

  1. Ahmet ATAMAN (98107) (İddianameyi yazan savcı)
  2. Naim Babür ALAYBEYOĞLU (36039)
  3. Turgay ÇORAK (95033)
  4. Gözde GÜLDEREN YUMAK (194178)
  5. Hafize ŞENGÜL BULUT (194693)
  6. Yasin UĞURER (125127)
  7. Bekir YÜCEL (179714)
  8. Kübra SÖKER (199174)
  9. HÜSAMETTİN OTÇU (35296)
  10. YASİN ARSLAN (39858)
  11. OSMAN TONTA (40745)
  12. ABDURRAHMAN YALÇIN (101189)
  13. ALİ ERBIYIK (37162)
  14. Deniz GÜL (33453)
  15. Kaya Burak DUMLU (107625)
  16. Şeyma ERDOĞDU (211542)

İstinaf Aşamasında Tutuklamanın Devamına Karar Veren Ankara BAM 4. Ceza Dairesi Üyeleri

  1. Beytullah METİN (34206)
  2. Savaş ŞAHİNBAY (40150)
  3. Abdurrahman GÜN (40869)

Yargıtay Aşamasında Tutuklamanın Devamına Karar Veren 16. Ceza Dairesi Üyeleri

  1. Eyüp YEŞİL (29951)
  2. Hakan YÜKSEL (35152)
  3. Mehmet ÖZTUNÇ (32201)
  4. Ali Nevzat AÇIKGÖZ (29867)
  5. Ergün ŞAHİN (39680)

III. DEĞERLENDİRME

Söz konusu kararları incelemek üzere Derneğimizin bir üyesi bir raportör olarak görevlendirilmiştir.

Raportör görüşünü içerir raporunu Kurulumuza sunmuştur.

Kurulumuz tüm üyeleri tarafından sunulan rapor ve başvurucuya ait ibraz edilmiş 2017 yılına ait (21) adet ve 2018 yılına ait (9) adet, 2019 yılına ait (2) adet  olmak üzere toplam (32) karar/talep incelenerek, T.C. Anayasası ve ceza mevzuatı, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşme hükümleri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Birleşmiş Milletler ilgili komite ve komisyon kararları ile Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği ve Venedik Komisyonu’nun Türk yargı sistemi, mahkemelerin işleyişi, temel hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin rapor ve görüşleri doğrultusunda değerlendirme yapılmıştır.

Başvurucu özel bir kurumda öğretmen olarak görev yaparken terör örgütü üyesi olduğu iddiası ile tutuklanmış, yargılamanın tüm safhasında uzun yıllar cezaevinde kalmıştır.

 

6-) BAŞVURUCU (55) KARARI

(Karar Numarası: 2022/24)

Karar Tarihi: 08.06.2022

I. BAŞVURU KONUSU

Başvurucu tarafından Derneğimize müracaat edilerek tutukluluk süresince hakkında verilmiş bir kısım mahkeme ve hâkimlik kararları ile savcılık taleplerinin incelenmesi, hukuka uygun olup olmadıkları konusunda görüş bildirilmesi ile tutuklama sürecinde görevli hâkim ve savcıların ceza, tazminat ve disiplin hukuku çerçevesindeki sorumlulukları konusunda kanaatimizi içeren bir rapor düzenlenmesi talep edilmiştir.

Başvurucu kişisel bilgilerinin açıklanmasını istememiştir.

II. BAŞVURUCUNUN TUTUKLULUK SÜRECİNDE VERİLEN KARARLAR VE KARAR VEREN YARGI MENSUPLARI

İDDİANAME HAZIRLAMA ÖNCESİ

Tutuklama Talep Eden Savcı(lık):

  • Kayseri Cumhuriyet Savcılığı

Tutuklama Kararı Veren Hakim/lik:

  • Kayseri 3. Sulh Ceza Hâkimliği

Tutuklamaya Konu Suçlama(lar):

  • Silahlı Terör Örgütü Üyeliği

Tutuklamalara Dayanak Olarak Kullanılan Veriler:

  • Bylock tespit tutanağı

Soruşturma Aşamasında Tutuklamanın Devamına Karar Veren Veya İtirazları Reddeden Hâkimler/Savcılar

  1. Utku Özdemir (118921)
  2. Salih Kılıçdağı (39604)
  3. Ercan Yetkin (166004)

İDDİİANAME HAZIRLANMA SONRASI

İddianamede/Kovuşturmada Delil Olarak Kullanılan Veriler

  • MİT Bylock tespit raporu

Yargılama Aşamasında Tutuklamanın Devamına Karar Veren Hâkim Ve Savcılar

  1. Yasin İsmailoğulları (95095)
  2. Bayram Günaydın (211654)
  3. Esra Türüt (212321)

III. DEĞERLENDİRME

Söz konusu kararları incelemek üzere Derneğimizin bir üyesi bir raportör olarak görevlendirilmiştir.

Raportör görüşünü içerir raporunu Kurulumuza sunmuştur.

Kurulumuz tüm üyeleri tarafından sunulan rapor ve başvurucuya ait kararlar incelenerek, T.C. Anayasası ve ceza mevzuatı, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşme hükümleri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Birleşmiş Milletler ilgili komite ve komisyon kararları ile Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği ve Venedik Komisyonu’nun Türk yargı sistemi, mahkemelerin işleyişi, temel hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin rapor ve görüşleri doğrultusunda değerlendirme yapılmıştır.

Başvurucu hakkında 15 Temmuz darbe teşebbüsü gerekçe olarak kullanılarak Kayseri Başsavcılığı tarafından örgüt üyeliği suçlaması ile soruşturma başlatılmıştır. Akabinde Kayseri 1. Sulh Ceza Hakimliğince hakkında yakalama kararı çıkarılmış, sonrasında savcılık tarafından tutuklama talebiyle Sulh Ceza Hakimliği’ne sevk edilmiş ve terör örgütü üyeliği suçlamasından tutuklanmıştır.

Başvurucu bir müddet tutuklu kaldıktan sonra Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hakkında silahlı terör örgütü üyeliği suçlaması ile dava açılmıştır.

 

7-) BAŞVURUCU (54) KARARI
(Karar Numarası: 2022/23)

Karar Tarihi: 08.06.2022

I. BAŞVURU KONUSU

Başvurucu tarafından Derneğimize başvuru yapılmış ve tutukluluk süresince hakkında verilmiş bir kısım mahkeme ve hâkimlik kararları ile savcılık taleplerinin incelenmesi, hukuka uygun olup olmadıkları konusunda görüş bildirilmesi ile tutuklama sürecinde görevli hâkim ve savcıların ceza, tazminat ve disiplin hukuku çerçevesindeki sorumlulukları konusunda kanaatimizi içeren bir rapor düzenlenmesi talep edilmiştir.

Başvurucu kimlik bilgilerinin saklı tutulmasını istemiştir.

II. BAŞVURUCUNUN TUTUKLULUK SÜRECİNDE VERİLEN KARARLAR VE KARAR VEREN YARGI MENSUPLARI

İDDİANAME HAZIRLAMA ÖNCESİ

Tutuklama Talep Eden Savcı(lık):

Ankara Cumhuriyet Savcısı (Erdoğan GÜLEÇ 41104)

Tutuklama Kararı Veren Hâkim/lik:

Ankara 3. Sulh Ceza Hâkimliği (Hâkim Hasan Demirtaş 101717)

Tutuklamaya Konu Suçlama(lar):

Silahlı Terör Örgütü Üyeliği

Tutuklama Kararında Dayanak Olarak Kullanılan Veriler:

  • Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Tutuklama Talebi

  İDDİANAME HAZIRLANMA SONRASI

İddianamede Delil Olarak Kullanılan Veriler

  • Etkin pişmanlıktan yararlanan kişilerin tanık sıfatıyla verdikleri ifadeleri
  • HTS Kayıtları (Sabit kontorlü –ankesörlü-telefon görüşmeleri)

Yargılama Aşamasında Tutuklamanın/Adli Kontrolün Devamına Karar Veren Hâkim ve Savcılar

  1. Fatih YILMAZ (122422)
  2. Bayram KANTIK (39559)
  3. İbrahim POLAT (97924)
  4. Mevlüt UÇAR (122486)
  5. Selçuk ÜLGER (107662)
  6. Şahin DURNAGÖL (215364)
  7. Mehmet TOKYÜREK (104873)
  8. Tahir BAYTAR (219586)

III. DEĞERLENDİRME

Söz konusu kararları incelemek üzere Derneğimizin bir üyesi raportör olarak görevlendirilmiştir.

Raportör görüşünü içerir raporunu Kurulumuza sunmuştur.

Kurulumuz tüm üyeleri tarafından sunulan rapor ve başvurucuya ait 2019 yılına ait toplam 11 adet karar incelenerek, T.C. Anayasası ve ceza mevzuatı, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşme hükümleri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Birleşmiş Milletler ilgili komite ve komisyon kararları ile Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği ve Venedik Komisyonu’nun Türk yargı sistemi, mahkemelerin işleyişi, temel hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin rapor ve görüşleri doğrultusunda değerlendirme yapılmıştır.

Başvurucu, kamu görevlisi olarak görev yapmakta iken 15 Temmuz darbe teşebbüsü gerekçe olarak kullanılarak ülke çapında başlatılan terör soruşturmaları kapsamında, haklarında ayrı ceza soruşturmaları bulunan ve etkin pişmanlıktan yararlanan bir kısım kişilerin tanık sıfatıyla verdikleri ifadelere istinaden Ankara Başsavcılığı tarafından, hakkında “silahlı örgüt üyeliği” suçlaması ile soruşturma başlatılmıştır. Bilahare gözaltına alınan başvurucu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından tutuklama talebiyle Sulh Ceza Hakimliği’ne sevkedilmiş ve “silahlı örgüt üyeliği” suçlamasıyla tutuklanmıştır.

Başvurucu hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hakkında silahlı terör örgütü üyeliği suçlaması ile dava açılmıştır. Başvurucu yargılama süresince bir müddet tutuklu olarak yargılanmış ve ikinci duruşmada tutukluluk haline son verilerek, hakkında adli kontrol kararına hükmedilmiştir.

 

😎 BAŞVURUCU (53) KARARI

 (Karar Numarası: 2022/22)

Karar Tarihi:27.05.2022

I. BAŞVURU KONUSU

Başvurucu Derneğimize başvuru yaparak tutukluluk süresince hakkında verilmiş mahkeme ve hâkimlik kararları ile savcılık taleplerinin incelenmesini, hukuka uygun olup olmadıkları konusunda görüş bildirilmesini ve bu kararları veren hâkim ve savcıların ceza, tazminat ve disiplin hukuku çerçevesindeki sorumlulukları konusunda kanaatimizi içeren bir rapor düzenlenmesini talep etmiştir.

Başvurucu kimlik bilgilerinin saklı tutulmasını istemiştir.

II. BAŞVURUCUNUN TUTUKLULUK SÜRECİNDE VERİLEN KARARLAR VE KARAR VEREN YARGI MENSUPLARI

İDDİANAME HAZIRLAMA ÖNCESİ

Tutuklama Talep Eden Savcı(lık):

  • Konya Savcısı (Muhammed YILDIZ-171517)
  • Konya Savcısı (Abdüsselam Furkan BARUTÇU- 211244)

Tutuklama ve/ya Adli Kontrol Kararı Veren Hâkim/lik:

  • Konya Sulh Ceza Hâkimliği (Hâkim Hatice BARUTÇU– 211245) (Adli Kontrol)
  • Konya Sulh Ceza Hâkimliği (Hakim Ahmet YALDIZ– 212383) (Adli Kontrol)
  • Konya Sulh Ceza Hâkimliği (Hâkim Ömer Faruk ÖZBEK– 120920) (Tutuklama)
  • Konya Sulh Ceza Hâkimliği (Hâkim Hakan TAŞ– 212232) (Tutuklama)
  • Konya Sulh Ceza Hâkimliği (Hâkim Ahmet Onur SOMUNCU– 174708) (Tutuklama)

Tutuklamaya Konu Suçlama(lar):

  • Silahlı Terör Örgütü Üyeliği

Tutuklama Kararında Dayanak Olarak Kullanılan Veriler:

  • MİT Bylock tespit raporu
  • Etkin pişmanlık kapsamında alınan şüpheli anlatımları

İDDİİANAME HAZIRLANMA SONRASI

İddianamede Delil Olarak Kullanılan Veriler

  • MİT Bylock tespit raporu
  • Etkin pişmanlık kapsamında alınan şüpheli anlatımları

Yargılama Aşamasında Tutuklamanın Devamına Kararı veya Adli Kontrol Kararı Veren Hâkim ve Savcılar

  1. Muhammed YILDIZ (171517) (İddianameyi yazan savcı)
  2. Bayram ERCAN (107485)
  3. Merve YÜCEL (190565)
  4. Duygu MUTLU (215987)
  5. Özkan TAVUZ (101549)
  6. Selçuk BAYSAL (211279)
  7. Elif ÇAKICI ATMACA (215163)
  8. Bengisu AKBAŞ (219764)
  9. Osman AKBAŞ (195683)
  10. Yakup KAYA (194337)

III. DEĞERLENDİRME

Söz konusu kararları incelemek üzere Derneğimizin bir üyesi bir raportör olarak görevlendirilmiştir.

Raportör görüşünü içerir raporunu Kurulumuza sunmuştur.

Kurulumuz tüm üyeleri tarafından sunulan rapor ve başvurucuya ait ibraz edilmiş 2019 yılında verilmiş (17) adet, 2020 yılına ait (4) adet karar/talep incelenerek, T.C. Anayasası ve ceza mevzuatı, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşme hükümleri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Birleşmiş Milletler ilgili komite ve komisyon kararları ile Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği ve Venedik Komisyonu’nun Türk yargı sistemi, mahkemelerin işleyişi, temel hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin rapor ve görüşleri doğrultusunda değerlendirme yapılmıştır.

Başvurucunun Konya ilinde öğrenci olarak bulunduğu dönemde “cemaat evlerinde kalmak” ve “Bylock” kullanmak iddiası ile hakkında soruşturma başlatılmış, bu soruşturma neticesinde gözaltına alınıp tutuklanmıştır.

 

9-) BAŞVURUCU (52) KARARI

(Karar Numarası: 2022/21)
Karar Tarihi: 10.05.2022

BAŞVURU KONUSU

Başvurucu tarafından Derneğimize başvuru yapılmış ve tutukluluk süresince hakkında verilmiş bir kısım mahkeme ve hâkimlik kararları ile savcılık taleplerinin incelenmesi, hukuka uygun olup olmadıkları konusunda görüş bildirilmesi ile tutuklama sürecinde görevli hâkim ve savcıların ceza, tazminat ve disiplin hukuku çerçevesindeki sorumlulukları konusunda kanaatimizi içeren bir rapor düzenlenmesi talep edilmiştir.

Başvurucu kimlik bilgilerinin saklı tutulmasını istemiştir.

BAŞVURUCUNUN TUTUKLULUK SÜRECİNDE VERİLEN KARARLAR VE KARAR VEREN YARGI MENSUPLARI

İDDİANAME HAZIRLAMA ÖNCESİ

Tutuklama Talep Eden Savcı(lık):

  • Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı

Tutuklama Kararı Veren Hâkim/lik:

  • Ankara Nöbetçi Sulh Ceza Hâkimliği

Tutuklamaya Konu Suçlama(lar):

  • Silahlı Terör Örgütü Üyeliği

Tutuklama Kararında Dayanak Olarak Kullanılan Veriler:

  • Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Tutuklama Talebi

Soruşturma Aşamasında Tutuklamanın Devamına Karar Veren Veya İtirazları Reddeden Hâkimler/Savcılar

  1. Fatih YILMAZ (122422)
  2. Mustafa ÖZOĞUL (124675)
  3. Eren ŞEN (217444)
  4. Mustafa ASEFLER (107382)
  5. Ramazan AYDOĞAN (121014)
  6. Sezer SÖYLEMEZ (40958)
  7. Uğur MUSLU (122275)
  8. Hasan İSHAK (194296)
  9. Ali İDE (174415)
  10. Ali KELEŞ (120718)

İDDİANAME HAZIRLANMA SONRASI

İddianamede Delil Olarak Kullanılan Veriler

  • MİT Bylock tespit raporu
  • Kolluk kuvvetlerinin yakalama tutanağı

Yargılama Aşamasında Tutuklamanın/Adli Kontrolün Devamına Karar Veren Hâkim Ve Savcılar

  1. Mustafa ASEFLER (107382)
  2. Gökan GÜNAYDIN (119130)
  3. Tuba BÜYÜKŞAHİN (125491)
  4. Şevkiye Beyza Kaya MERT (215792)
  5. Adem KARATAŞ (125541)
  6. Sinan ATAHAN (193783)

III. DEĞERLENDİRME

Söz konusu kararları incelemek üzere Derneğimizin bir üyesi raportör olarak görevlendirilmiştir.

Raportör görüşünü içerir raporunu Kurulumuza sunmuştur.

Kurulumuz tüm üyeleri tarafından sunulan rapor ve başvurucuya ait 2020 yılına ait (33) adet ve 2020 yılına ait (1) adet olmak üzere toplam 34 adet karar incelenerek, T.C. Anayasası ve ceza mevzuatı, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşme hükümleri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Birleşmiş Milletler ilgili komite ve komisyon kararları ile Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği ve Venedik Komisyonu’nun Türk yargı sistemi, mahkemelerin işleyişi, temel hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin rapor ve görüşleri doğrultusunda değerlendirme yapılmıştır.

Başvurucu, kamu görevlisi olarak görev yapmakta iken 15 Temmuz darbe teşebbüsü gerekçe olarak kullanılarak ülke çapında başlatılan terör soruştumaları kapsamında, başvurucunun GSM hatları incelemelerine ve bir kısım tanık beyanlarına istinaden hakkında “silahlı örgüt üyeliği” suçlaması ile soruşturma başlatılmıştır. Bilahare gözaltına alınan başvurucu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından tutuklama talebiyle Sulh Ceza Hakimliği’ne sevkedilmiş ve “silahlı örgüt üyeliği” suçlamasıyla tutuklanmıştır.

Başvurucu hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hakkında silahlı terör örgütü üyeliği suçlaması ile dava açılmıştır. Başvurucu soruşturma süresince tutuklu olarak kalmış ve dava açıldıktan sonra yapılan ilk duruşma da (13/01/2021 tarihinde) “yurtdışına çıkış yasağı” tedbiri ile tahliye edilmiş; bilahare de, 07/12/2021 tarihinde yapılan duruşmada başvurucunun beraatine hükmedilmiştir.

 

10-) BAŞVURUCU (51) KARARI

(Karar Numarası:2022/20)
Karar Tarihi: 10.5.2022 

I. BAŞVURU KONUSU

Başvurucu tarafından Derneğimize müracaat edilerek tutukluluk süresince hakkında verilmiş bir kısım mahkeme ve hâkimlik kararları ile savcılık taleplerinin incelenmesi, hukuka uygun olup olmadıkları konusunda görüş bildirilmesi ile tutuklama sürecinde görevli hâkim ve savcıların ceza, tazminat ve disiplin hukuku çerçevesindeki sorumlulukları konusunda kanaatimizi içeren bir rapor düzenlenmesi talep edilmiştir.

Başvurucu kimlik bilgilerinin gizli tutulmasını talep etmiştir.

II. BAŞVURUCUNUN TUTUKLULUK SÜRECİNDE VERİLEN KARARLAR VE KARAR VEREN YARGI MENSUPLARI

İDDİANAME HAZIRLAMA ÖNCESİ

Tutuklama Talep Eden Savcı(lık):

  • Ankara Cumhuriyet Savcılığı

Tutuklama Kararı Veren Hakim/lik:

  • Ankara 5. Sulh Ceza Hâkimliği

Tutuklamaya Konu Suçlama(lar):

  • Silahlı Terör Örgütü Üyeliği

Tutuklamalara Dayanak Olarak Kullanılan Veriler:

  • Görevden uzaklaştırma belgesi

Soruşturma Aşamasında Tutuklamanın Devamına Karar Veren Veya İtirazları Reddeden Hâkimler/Savcılar

  1. Yıldırım Kemal Zöhre (107405) (İddianame)
  2. Şehnaz Apaydın (125511)

İDDİİANAME HAZIRLANMA SONRASI

İddianamede/Kovuşturmada Delil Olarak Kullanılan Veriler

  • MİT Bylock tespit raporu
  • Etkin pişmanlık kapsamında alınan şüpheli anlatımları

Yargılama Aşamasında Tutuklamanın Devamına Karar Veren Hâkim Ve Savcılar

  1. Abdullah Fırat Gedik (122279)
  2. Ahmet Nazmi Alp (40304)
  3. Akif Karakuş (39630)
  4. Ali Oğuz Şahin (37957)
  5. Bahtiyar Çolak (40794)
  6. Ergin Yılmaz (125635)
  7. Halit Kılıç (92540)
  8. İbrahim İlaslan (151328)
  9. Namık Genel (40991)
  10. Yıldıray Kaya (104925) 

         III. DEĞERLENDİRME

Söz konusu kararları incelemek üzere Derneğimizin bir üyesi bir raportör olarak görevlendirilmiştir.

Raportör görüşünü içerir raporunu Kurulumuza sunmuştur.

Kurulumuz tüm üyeleri tarafından sunulan rapor ve başvurucuya ait kararlar incelenerek, T.C. Anayasası ve ceza mevzuatı, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşme hükümleri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Birleşmiş Milletler ilgili komite ve komisyon kararları ile Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği ve Venedik Komisyonu’nun Türk yargı sistemi, mahkemelerin işleyişi, temel hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin rapor ve görüşleri doğrultusunda değerlendirme yapılmıştır.

Başvurucu kamu görevlisi olarak çalışmakta iken 15 Temmuz darbe gerekçe olarak kullanılarak Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hakkında örgüt üyeliği suçlaması ile soruşturma başlatılmıştır. Akabinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından gözaltına alınmış ve 4 gün süre ile gözaltında tutulmuştur. Gözaltı sonrasında başvurucu, savcılık tarafından tutuklama talebiyle Sulh Ceza Hakimliği’ne sevk edilmiş ve terör örgütü üyeliği suçlamasından tutuklanmıştır.

Başvurucu uzun süre tutuklu kaldıktan sonra Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hakkında silahlı terör örgütü üyeliği suçlaması ile dava açılmıştır.

 

11-) BAŞVURUCU (49) KARARI

Karar Numarası:2022/18
Karar Tarihi: 18.4.2022

I. BAŞVURU KONUSU

Başvurucu tarafından Derneğimize müracaat edilerek tutukluluk süresince hakkında verilmiş bir kısım mahkeme ve hâkimlik kararları ile savcılık taleplerinin incelenmesi, hukuka uygun olup olmadıkları konusunda görüş bildirilmesi ile tutuklama sürecinde görevli hâkim ve savcıların ceza, tazminat ve disiplin hukuku çerçevesindeki sorumlulukları konusunda kanaatimizi içeren bir rapor düzenlenmesi talep edilmiştir.

Başvurucu kimlik bilgilerinin saklı tutulmasını istemiştir.

II. BAŞVURUCUNUN TUTUKLULUK SÜRECİNDE VERİLEN KARARLAR VE KARAR VEREN YARGI MENSUPLARI

İDDİANAME HAZIRLAMA ÖNCESİ

Tutuklama Talep Eden Savcı(lık):

  • Şarkışla Cumhuriyet Savcılığı

Tutuklama Kararı Veren Hâkim/lik:

  • Şarkışla Sulh Ceza Hâkimliği

Tutuklamaya Konu Suçlama(lar):

  • Silahlı Terör Örgütü Üyeliği

Tutuklamalara Dayanak Olarak Kullanılan Veriler:

  • Bylock tespit tutanağı
  • Bank Asya kayıtları
  • Tanık beyanları

Soruşturma Aşamasında Tutuklamanın Devamına Karar Veren Veya İtirazları Reddeden Hâkimler/Savcılar

  1. Mustafa Kalın (139745)
  2. Eray Erden (122504)
  3. Ferhat Ekinci (137388) (İddianame)

İDDİİANAME HAZIRLANMA SONRASI

  1. İddianamede/Kovuşturmada Delil Olarak Kullanılan Veriler
  • Bank Asya hesap hareketleri
  • MİT Bylock tespit raporu
  • Etkin pişmanlık kapsamında alınan şüpheli anlatımları

Yargılama Aşamasında Tutuklamanın Devamına Karar Veren Hâkim Ve Savcılar

  1. Alaadtin Akdere (40925)
  2. Bülent Cem Koçak (97958)
  3. Derda Gökmen (40752)
  4. Ferhat Koyuncu (139832)
  5. Hacı Atilla Önder (34463)
  6. Hulusi Gül (217381)
  7. Mehmet Duman (42957)
  8. Mustafa Sopacı (174711)
  9. Nurdan Çakmak (212128)
  10. Nurşen Hayran Işık (211717)
  11. Saliha Merve Sungun (212184)
  12. Sümeyra Doğru (194048)
  13. Tayfun Gün (189937)
  14. Tunç Cantaymaz (38315)

 III. DEĞERLENDİRME

Söz konusu kararları incelemek üzere Derneğimizin bir üyesi bir raportör olarak görevlendirilmiştir.

Raportör görüşünü içerir raporunu Kurulumuza sunmuştur.

Kurulumuz tüm üyeleri tarafından sunulan rapor ve başvurucuya ait kararlar incelenerek, T.C. Anayasası ve ceza mevzuatı, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşme hükümleri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Birleşmiş Milletler ilgili komite ve komisyon kararları ile Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği ve Venedik Komisyonu’nun Türk yargı sistemi, mahkemelerin işleyişi, temel hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin rapor ve görüşleri doğrultusunda değerlendirme yapılmıştır.

Başvurucu kamu görevlisi olarak çalışmakta iken 15 Temmuz darbe teşebbüsü gerekçe olarak kullanılarak Şarkışla Başsavcılığı tarafından hakkında örgüt üyeliği suçlaması ile soruşturma başlatılmıştır. Akabinde Şarkışla Başsavcılığı tarafından gözaltına alınmış ve sonrasında başvurucu, savcılık tarafından tutuklama talebiyle Sulh Ceza Hakimliği’ne sevk edilmiş ve terör örgütü üyeliği suçlamasından tutuklanmıştır.

Başvurucu uzun süre tutuklu kaldıktan sonra Sivas Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hakkında silahlı terör örgütü üyeliği suçlaması ile dava açılmıştır.

KARARLARDA SOMUT VE HUKUKEN KABUL EDİLEBİLİR BİR DELİL BULUNUP BULUNMADIĞINA İLİŞKİN İNCELEME

Kurulumuza sunulan hâkimlik (veya mahkeme) kararları incelendiğinde, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesinde tutuklamaya ilişkin şartların oluştuğuna dair kararı okuyan üçüncü kişiyi ikna edebilecek bir delil değerlendirilmesi yapılmadığı gibisadece kanunda yazılı ifadelerin tekrarıyla yetinildiği; kararda yer almayan ancak dosyada var olduğu düşünülebilecek delillerin hukukiliği noktasında bir değerlendirme ve inceleme yapılmadığı; başvurucunun itiraz ve tahliye talep dilekçelerinde öne sürdüğü hususların neden kabul edilmediği konusunda hiçbir değerlendirmeye yer verilmediği; AİHM’in 5. madde kapsamındaki içtihatlarında belirlenen delil ve delil değerlendirme kriterlerinin karşılanmadığı, Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle teminat altına alınan hakların kullanımının geriye dönük ve ayrımcılık temelli olarak kişi aleyhine suçlama delili olarak kullanıldığı Kurulumuz tarafından gözlemlenmiştir.

KARARLARIN GEREKÇELİ OLUP OLMADIĞI HUSUSUNDA YAPILAN İNCELEME

Anayasa’nın 141. maddesi ile emredilen ve CMK’nın 34. maddesinde tekrarlanan ve uluslararası insan hakları sözleşmeleri ile güvence altına alınan, mahkeme ve hâkimlik kararlarının gerekçeli olması şartının karşılanmadığı;  sebep-sonuç ilişkisi tesis edilmediği, söz konusu kararlarda sadece yasa maddelerinde yer alan ölçütlerin tekrar edildiği, kararlarda bireyselleştirme yapılmadığı, ölçülülük-orantılılık-gereklilik gibi kıstasların karşılanmadığı, bu nedenle başvurucunun karara karşı etkin bir itiraz hakkı kullanmasının önlendiği görülmüştür.

Başvurucu aleyhine gerek tutuklama talep yazısı ve tutuklama kararında, gerek iddianamede ve gerekse tutuklama kararında gösterilen ve kullanılan bilgi ve belgelerin başvurucunun üzerine atılı ve tutuklanmasına dayanak olarak kullanılan silahlı terör örgütü üyeliği suçlamasını ispatlamaya, tutuklanmasını haklı ve makul göstermeye yeterli önem ve değerde olmadığı; bu verilerin yukarıda isimleri yazılı hâkim ve savcılar tarafından keyfi yorumlamaya tabi tutulup, bunlardan çıkartılması mümkün olmayacak önem ve ağırlıkta sübjektif sonuçlara varıldığı, varılan sonuçlar ile bunlara dayanak olarak kullanılan veriler arasında mantık ve hukuk ilkeleri ile uyumlu, üçüncü kişileri ikna edebilecek mahiyette bir bağlantı kurulmadığı Kurulumuzca gözlemlenmiştir.

Bu haliyle söz konusu kararların gerekçesiz olduğunun, başvurucunun evleviyetle “gerekçe hakkının” ihlal edildiğinin kabul edilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.

KARARLARI VEREN HÂKİM VE SAVCILARIN TARAFSIZLIĞINA VE BAĞIMSIZLIĞINA DAİR DEĞERLENDİRMELER

2014 sonrası Türk yargı sisteminin bağımsızlığına ve hakimlik-savcılık teminatına dair düzenlenen AB İlerleme RaporlarıBM Komite ve Komisyon KararlarıVenedik Komisyonu KararıAİHM içtihatlarıMEDEL ve diğer Avrupa hakim ve savcı örgütleri raporları, uluslararası insan hakları örgütleri rapor ve değerlendirmeleri birlikte incelendiğinde, yargının üzerinde siyasetin yoğun bir etkisinin olduğu, hakim ve savcıların atama, nakil ve yetkilendirilmelerinin şeffaf ve denetlenebilir olmadığı, iktidar aleyhine karar veren hakim ve savcıların görev yerlerinin değiştirildiği, haklarında disiplin soruşturması başlatıldığı veya ihraçlarına karar verildiği; yapılan yasal düzenlemeler ile yargının işleyişine doğrudan müdahale edildiği, siyasi yönü bulunan soruşturma ve yargılamalarda AİHM içtihatları ile somutlaşan ve çerçevesi çizilen ilke ve usullere riayet edilmediği anlaşılmıştır.

Hukuka uygunluğu tartışmalı delillere dayalı olarak, gerekçesiz şekilde verilen tutuklama ve tutukluluk devam kararları ve bu kararlar neticesinde uzunca süre başvurucunun tutuklu kalması ile kararda yer verilen ön kabuller birlikte değerlendirildiğinde söz konusu yargı mensuplarının önyargılı, taraflı ve ayrımcılık temelli bir yaklaşım sergiledikleri konusunda tarafımızda kuvvetli bir şüphe oluşmuştur.

Verilen kararların ceza ve ceza yargılama hukukunun temel ilkelerine tamamen aykırı olduğu, karar veren hâkim ve savcıların verdikleri kararlarda başvurucuya atfedilen suçun yasal şartlarının oluşup oluşmadığına dair değerlendirmelerden ziyade, başvurucunun ideolojisini, dini görüşünü, ait olduğu sosyal grubu, ırkını ve/ya siyasi tercihlerini gözönüne aldığı, böylece yargıçların objektif ve sübjektif bağımsızlıklarını, savcıların ise tarafsızlıklarını kaybettikleri konusunda Kurulumuzda kanaat oluşmuştur.

IV. KARAR VERENLERİN HUKUKİ SORUMLULUĞUNUN DEĞERLEDİRİLMESİ VE SONUÇ:

Başvurucunun talebi doğrultusunda yapılan inceleme sonucunda, söz konusu kararların uluslararası insan hakları hukuku çerçevesinde kabul edilen ilke ve gereklilikleri karşılamadığı, bu nedenle söz konusu kararların hukuken meşru ve kabul edilebilir, sonuç doğuracak nitelikte olmadıkları Kurulumuzca değerlendirilmiştir.

Yukarıda yer verilen gerekçeler ve kabule göre, soruşturma ve/ya yargılama aşamasında Başvurucunun tutuklanmasına ve/ya tutukluluğunun devamına karar veren hâkim ve savcıların muhtemel hukukî sorumlulukları Kurulumuzca aşağıdaki gibi tespit edilmiştir:

Ceza Hukuku sorumluluğu:

Yukarıda isimleri yazılı yargı mensubu yargı mensupları hakkında, hukuka aykırı yöntemlerle, hukuken geçerli bir delil olmaksızın ve gerekçesiz tutuklama kararı vermek ve/ya devam ettirmek suretiyle TCK’nun 37. maddesi yollamasıyla TCK’nun 109/1; 109/2; 109/3-b,c; 109/4 maddelerine temas eden KİŞİYİ HÜRİYETİNDEN YOKSUN KILMA SUÇU nedeniyle soruşturma yapılması gerektiği,

Adı geçen yargı mensuplarının, başvurucuya yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu; siyasal saiklerle ve mağdurla birlikte toplumun bir kesimine karşı bir plan doğrultusunda sistemli olarak işlediklerine dair haklı nedenlerin bulunduğu gözönüne alındığında TCK’nun 77/1-d maddesine temas eden İNSANLIĞA KARŞI SUÇ bağlamında soruşturulmaları gerektiği,

Dosya bağlamında şartları oluştuğu takdirde adları geçen yargı mensuplarının;

  • Konut dokunulmazlığının ihlali (TCK md. 116)
  • Dilekçe hakkının kullanılmasının engellenmesi (TCK md. 121)
  • Nefret ve ayırımcılık (TCK md. 122)
  • Haberleşmenin gizliliğini ihlal (TCK md. 132)
  • Özel hayatın gizliliğini ihlal (TCK md. 134)
  • Verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme (TCK md. 136)
  • Verileri yok etmeme (TCK md. 138)
  • Resmî belgede sahtecilik (TCK md. 204)
  • Resmî belgenin düzenlenmesinde yalan beyan (TCK md. 206)
  • Görevi kötüye kullanma (TCK md. 257)
  • Kişilerin malları üzerinde usulsüz tasarruf (TCK MAD md. DE 261)
  • Suç uydurma (TCK md. 271)
  • Yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs (TCK md. 277)
  • Suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme (TCK md. 281)
  • Adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs (TCK md. 288)

Suçlarından sorumlu olabilecekleri,

Disiplin Hukuku sorumluluğu:

Anayasa ve uluslararası sözleşmelerden kaynaklı yükümlülüklerini yerine getirmeyen yukarıda isimleri yazılı hâkim ve savcılar hakkında Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından meslekten ihraçlarını konu alan bir disiplin soruşturması yapılması gerektiği,

Özel Hukuk sorumluluğu:

Başvurucunun uğradığı maddi ve manevi zararları bağlamında Devlet aleyhine ulusal ve uluslararası yargı mercileri nezdinde açılacak davalar sonucunda ödenmesi kuvvetle muhtemel tazminat miktarlarından yukarıda isimleri geçen hâkim ve savcıların rücuen sorumlu tutulmaları gerektiği,

Sonucuna varılmıştır.

Vardığımız sonuca, isimleri yazılı hâkim ve savcıların gıyabında varılmıştır.

Söz konusu yargı mensupları, kendileri veya temsilcileri vasıtasıyla değerlendirmelerimize ve vardığımız sonuca itiraz etme hakkına sahiptirler.

Böyle bir itiraz gerçekleştiğinde, yapılan itirazı ve sunulan bilgi ve belgeler kamuoyu ile paylaşılacak ve yaptığımız değerlendirme ve tespitler yeniden gözden geçirilerek tamamen veya kısmen değiştirilebilecektir.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur.

 

 

HUKUKSUZ KARARLARA İMZA ATAN HAKİM VE SAVCI İSİMLERİ CBJ-HAAK TARAFINDAN TESPİT EDİLİYOR yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://hukukpenceresi.com/8847-2/feed/ 0
Tutuklu ve Hükümlülerin Zorla Çalıştırılması Meselesi https://hukukpenceresi.com/tutuklu-ve-hukumlulerin-zorla-calistirilmasi-meselesi/ https://hukukpenceresi.com/tutuklu-ve-hukumlulerin-zorla-calistirilmasi-meselesi/#respond Mon, 29 Aug 2022 18:37:11 +0000 https://hukukpenceresi.com/?p=8810 Mahkumların çalıştırılması modern cezaevlerinin kuruluşunun ardındaki düşüncenin temelini oluşturmaktadır. Yoksa, bedensel ceza uygulamalarındaki vahşetten kurtulmak gibi bir amaç insanoğlunun aklına gelen ilk fikir değildir. Makyavelist bir bakış açısıyla, sanayi devriminin ihtiyaç duyduğu ucuz işgücü depolarından biri hiç şüphesiz zindanlardı. Suçlular, berduşlar, ayyaşlar, çingeneler, fahişeler bir anda kıymete binmiş ve zulümevleri olan zindanlar “ıslah” evlerine, rehabilitasyon […]

Tutuklu ve Hükümlülerin Zorla Çalıştırılması Meselesi yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Mahkumların çalıştırılması modern cezaevlerinin kuruluşunun ardındaki düşüncenin temelini oluşturmaktadır. Yoksa, bedensel ceza uygulamalarındaki vahşetten kurtulmak gibi bir amaç insanoğlunun aklına gelen ilk fikir değildir. Makyavelist bir bakış açısıyla, sanayi devriminin ihtiyaç duyduğu ucuz işgücü depolarından biri hiç şüphesiz zindanlardı. Suçlular, berduşlar, ayyaşlar, çingeneler, fahişeler bir anda kıymete binmiş ve zulümevleri olan zindanlar “ıslah” evlerine, rehabilitasyon merkezlerine dönüşmüştür. Başta Amerika olmak üzere dünyanın her yerinde mahkumlar çalıştırılır ve emeklerinin karşılığı olarak bir ücret kendilerine ödenir. Bununla birlikte bu ödenen ücretler hem çok düşüktür hem de vergi ve diğer kesintilere tabi tutulmaktadır.  Brezilya gibi bazı ülkelerde de çalışılan gün sayısı belli bir oranda infazdan düşürülerek mahkum ödüllendirilir. 

Türkiye’de de cezaevleri ülkedeki en büyük atıl işgücü depolarındandır. İşyurtları Kurumu’nun tesisleri en büyük istihdam alanıdır. Açık ve kapalı cezaevlerinde binlerce mahkum çalıştırılmaktadır. Bir diğer mahkum istihdam alanı iç hizmetlerdir. Yemekhane, berber, koridor/malta temizliği, hasta mahpusların bakımı gibi işler mahkumlar tarafından yerine getirilir.

Türkiye’de hükümlü ve tutukluların çalışması zorunlu mudur?

Kısa öz cevap şu şekildedir: hükümlüler zorla çalıştırılabilir, tutuklular eğer isterlerse çalıştırılabilirler.

Hükümlü ve tutukluların çalışmalarını düzenleyen temel mevzuata değinmek gerekirse;

Anayasa 18. Maddesine göre zorla çalıştırma ve angarya yasaktır. Hükümlü ve tutuklular istisnalar arasında sayılmıştır. Yani zorla çalıştırılabilirler. Ancak angarya yasağı tutuklu ve hükümlüler için de geçerlidir. Angarya, ücretsiz çalıştırma anlamına gelmektedir.

5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun (İnfaz Kanunu)’nun 29. Maddesinde yer alan düzenlemeye göre çalışmaya elverişli bir sağlığa sahip, mesleği olmayan hükümlüler ile meslek sahibi istekli hükümlüler atölyelerde ve iş yurtlarında çalıştırılabilecektir. Görüldüğü üzere meslek sahibi olmayan mahpuslar, sağlık istisnası dışında, tereddütsüz bir şekilde zorla çalıştırılabilirler. Bu çalıştırmanın amacı meslek edindirme veya mesleğini koruyup geliştirmedir. Çalıştırmanın ücretlendirileceği de aynı maddede yer almaktadır. Buna göre hükümlüler (ve tabii ki  tutuklular), Anayasa’da belirlenen zorla çalıştırma yasağından istisna edilseler bile angarya yasağından istisna edilmemişlerdir. Örneğin fazla mesai yapmaları halinde bu da ayrıca ücretlendirilecektir.   

İnfaz Kanunu’nun 31. maddesinde ise iç hizmetlerde çalışma düzenlenmiştir.  Bu ise yukarıda da bahsedildiği üzere kurumun işleyişi için gerekli ve zorunlu hizmetlerin mahkumlara yaptırılmasıdır. Yemek dağıtımı, berber ve temizlik hizmetleri gibi. 31. Maddeye göre Cezaevi İdare ve Gözlem Kurulu kararı ile hükümlüler çalıştırılabilecektir. İç hizmetlerde çalıştırılacak mahpuslar özel hizmet amacıyla  görevlendirilemeyecektir. Örneğin cezaevi müdürünün özel berberi veya çaycısı yapılamazlar.

Tutuklular ise, İnfaz Kanunu’nun 114. maddesi ile Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Yönetmelik (İnfaz Yönetmeliği) 139. Maddesine göre  tutuklulardan çalışmaları istenebilir ancak mecbur edilemezler. İstekli olmaları halinde İdare ve Gözlem Kurulu’nun kararı ile çalıştırılabilirler. Çalıştırılmaları halinde ücretleri ve diğer haklar bakımından hükümlülerle aynı kurallara tabidirler.

Tutuklu ve hükümlünün çalışma usulü nedir?

Yukarıda yasa maddelerinden de anlaşılacağı üzere gerek işyurdu, gerekse iç hizmetlerde çalıştırma için hükümlünün işsiz veya meslek sahibi ise istekli olması, tutuklunun istekli olması gereklidir. Sağlık engeli bulunmamalıdır. İdare ve gözlem kurulu tarafından karar alınması gerekir. İdare ve gözlem kurulu kararına itiraz edilebilir. Örneğin bir doktor veya öğretmen hükümlü de olsa meslek sahibi olduğu için istekleri dışında çalıştırılamazlar. Çalıştırılmalarına dair karar verilmesi halinde karara karşı infaz hakimliğine şikayet yoluna gidebilirler.

Çalıştırılan mahpusların ücreti nasıl hesaplanır?

İşyurdu kapsamında çalıştırılan hükümlü ve tutukluların ücretleri 4301 sayılı Ceza İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İşyurtları Kurumunun Kuruluş ve İdaresine ilişkin Kanun’a göre belirlenmektedir. İşyurtları Kurumu 2021 yılı faaliyet raporuna göre çırak pozisyonunda çalışanlara 19.50, kalfalara 21.50, ustalara ise 24.50 TL  gündelik ödenmektedir.

İç hizmetler kapsamında çalışan mahpusların ücretleri ise İnfaz Yönetmeliğin 81. Maddesine göre kurum imkanlarına göre belirlenecektir. Bu ücret uygulamada iaşe bedeli kadar ödenmektedir. 2022 yılı iaşe bedeli 17 TL’dir. Ancak cezaevleri iç hizmetler için ödenecek ücreti iaşe bedelinden daha az veya daha fazla da belirleyebilirler.

Görüldüğü üzere, işyurtlarında çalışan mahpuslar döner sermayeye para kazandırdıkları için daha yüksek bir gündelikle ücretlendirilmektedirler.

Usulüz zorla çalıştırma nedir, ne yapılabilir?

Yukarıda sayılanlar dışında kalan çalıştırmalar usulsüzdür. Yani İdare ve Gözlem Kurulu Kararı olmadan cezaevi müdürü dahi herhangi bir mahpusu ne iç hizmetlerde ne de işyurtlarında çalıştırabilir. Buna göre bir başgardiyan veya vardiya sorumlusu gardiyanın, herhangi bir koğuştan bir mahpusu çıkararak, yemek dağıttırması, koğuşlardan boş karavanaları toplatması, koridor ve maltaları temizletmesi, kendine bakamayan bir mahpusa zorla bakıcı olarak görevlendirmesi usulsüz çalıştırmadır.

Bu durumlarda derhal cezaevi idaresine, cezaevleri yönetiminden sorumlu savcılığa, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğüne şikayetler yapılmalıdır. Çalışma zamanı, çalışma süresi bildirilerek bu çalışmanın ücretlendirilmesi de ayrıca talep edilmelidir. Bu şikayet ve talepler mahpusların yakınları ve avukatları tarafından da yapılabilir.

Tutuklu ve Hükümlülerin Zorla Çalıştırılması Meselesi yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://hukukpenceresi.com/tutuklu-ve-hukumlulerin-zorla-calistirilmasi-meselesi/feed/ 0
SİYASAL YARGI SAYISAL VERİLERLE RAPORLAŞTIRILDI https://hukukpenceresi.com/siyasal-yargi-sayisal-verilerle-raporlastirildi/ https://hukukpenceresi.com/siyasal-yargi-sayisal-verilerle-raporlastirildi/#respond Thu, 21 Jul 2022 01:01:26 +0000 https://hukukpenceresi.com/?p=8745 Köln merkezli olarak kurulup faaliyetlerini devam ettiren Cross Border Jurists Derneği tarafından kurulan Hukuksuzlukları Araştırma ve Analiz Kurulu (HAAK), Türk yargısının, son zamanlarda vermiş olduğu kararların hangi motivasyonla verildiğini anlamamıza yardımcı olacak bir rapor yayınladı. Raporda çok önemli verilere ve tespitlere yer verildi. İşte rapor:   HAAK HUKUKSUZLUKLARI ARAŞTIRMA VE ANALİZ KURULU (HAAK) DÖNEM RAPORU […]

SİYASAL YARGI SAYISAL VERİLERLE RAPORLAŞTIRILDI yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Köln merkezli olarak kurulup faaliyetlerini devam ettiren Cross Border Jurists Derneği tarafından kurulan Hukuksuzlukları Araştırma ve Analiz Kurulu (HAAK), Türk yargısının, son zamanlarda vermiş olduğu kararların hangi motivasyonla verildiğini anlamamıza yardımcı olacak bir rapor yayınladı.

Raporda çok önemli verilere ve tespitlere yer verildi.

İşte rapor:

 

HAAK

HUKUKSUZLUKLARI ARAŞTIRMA VE ANALİZ KURULU (HAAK) DÖNEM RAPORU

 (EKİM 2021- TEMMUZ 2022)

I. HUKUKSUZLUKLARI ARAŞTIRMA VE ANALİZ KURULU (HAAK) HAKKINDA

Cross Border Jurists (CBJ), Türkiye`de hâkim olan hukuk dışı ortama tanıklık etmiş, hukuk araçsallaştırılarak inşa edilen hukuksuzluk sürecinin mağduru olmuş ya da yaşananlarla ilgili doğrudan veya dolaylı bilgi ve tecrübeye sahip hukukçular (yargı mensubu, avukat veya akademisyenler) tarafından 2021 yılında kurulmuş bir sivil toplum örgütüdür.

Dernek bünyesinde 10 Ekim 2021 tarihinde, bu çerçevede faaliyette bulunmak üzere, alanında uzman hukukçulardan oluşan “Hukuksuzlukları Araştırma ve Analiz Kurulu”nu (HAAK) oluşturmuştur.

HAAK, gerek açık kaynaklardan temin ettiği bilgi ve belgeler çerçevesinde ve gerekse doğrudan mağdurlardan gelen talepler doğrultusunda, mağduriyetlere sebebiyet veren adli ve idari kararları ulusal ve uluslararası hukuk ilke ve içtihatları çerçevesinde analiz ederek, tespit edilen hukuka aykırılıklar bağlamında bu kararlarda imzası bulunan kişilerin muhtemel cezaî, tazminî ve disiplin sorumluluklarını tespit etmeye çalışmaktadır. Dernek HAAK kararları vasıtasıyla hukuksuzluklara dikkat çekmeyi ve failler üzerinde baskı oluşturarak hukuka uygun davranmalarına katkı sağlamayı amaçlamaktadır.

HAAK kararlarının (raporlarının) yargısal veya icrai bir etkisi olmayıp, bu çalışmaların amacı, ileride söz konusu olabilecek ulusal ve uluslararası soruşturma ve yargılamalara destek olmak amacıyla yaygın ve sistematik söz konusu hak ihlalleri ile bunların oluşturduğu kalıbın (pattern) uzman hukukçular tarafından tespit ve değerlendirilmesidir.

II. HAAK ÇALIŞMA METODU

HAAK kuruluşunu müteakip, CBJ’nin internet sitesi ve sosyal medya hesapları üzerinden duyurular yapmak suretiyle, haklarında verilmiş olan adli ve idari kararlarda hukuka aykırılıklar olduğunu düşünen gerçek ve tüzel kişi mağdurların kendisine başvuru yapması çağrısında bulunmuştur.

Kurul yapılacak başvurularda kolaylık oluşturması açısından (www.crossborderjurists.org) adresinde bir sayfa ve online bir form oluşturmuştur.

Çalışmalar çerçevesinde aksine bir beyanda bulunulmadığı taktirde Başvurucuların kişisel verileri tamamen gizli tutulmuştur. Başvurucuların açık iradeleri sonrasında Kurul, gerek kararlarının yazımında ve gerekse duyurulmasında kişilerin bir kısım kişisel verilerini kullanmıştır. 

Başvurucuların önemli bir kısmı yaptığı başvurusunda, kişisel verilerinin saklı tutulmasını talep etmiştir (96 Başvuru dosyasının, 45 adedinde). Bunun temelinde kendisinin veya yakın çevresinin, kamu gücünü elinde bulunduran kişi ve kurumlarca yeniden hukuksuz muamelelere/yaptırımlara maruz kalma endişesi yattığı anlaşılmaktadır.

HAAK Kurulu üyeleri, CBJ Derneği üyeleri arasından belirlenen, konusunda uzman hukukçulardan oluşmaktadır. Her başvuru üç üyeli bir kurul tarafından değerlendirilmekte ve sonuçlandırılmaktadır.

Kurul, yaptığı inceleme sonrasında hazırladığı kararını (görüş/değerlendirme yazasını) https://www.crossborderjurists.org/tr/haak-kararlari/ adresinde yayınlayarak kamuoyu ile paylaşılmaktadır. Söz konusu kararlar, aleyhlerine tespitler yapılan kişi ve kurumlarca incelenebilir, karşı görüş bildirilebilir, kısmen veya tamamen değiştirilmesi için itiraz edilebilir.

Kurul kararlarına, başvurucunun rıza göstermesi durumunda başvurucunun adını vermekte (Örneğin HAAK Hasan Dursun Kararı gibi), kimlik bilgilerinin saklı tutulmasını isteyen başvurucularınkini ise, kayıt sırasında verilmiş olan başvuru numarası ile isimlendirmektedir (Örneğin HAAK Başvurucu (30) Kararı gibi). Yine Kurul, kararlarına, yayınlanış sırasına göre numara da vererek takibini ve ulaşılmasını kolaylaştırmayı amaçlamıştır.

III. YAPILAN BAŞVURU VE DEĞERLENDİRME SAYISI

Ekim 2021-Temmuz 2022 arasında HAAK’a toplam 96 başvuru yapılmıştır.

Kurul yapılan bu başvurulardan 56’sını değerlendirerek karara bağlamıştır.

Henüz karara bağlanmamış bulunan 40 adet Başvurunun incelenmesi ve raporlama çalışması devam etmektedir.

Yapılan başvuruların tamamı doğrudan veya dolaylı şekilde yargılama faaliyeti çerçevesinde verilen ve iç hukuk yolları tüketilmiş veya sorunun çözümü için bir veya birden fazla kanun yoluna başvurulmuş kararlara ilişkindir. Şu ana kadar salt yasama ve yürütme faaliyeti çerçevesinde faaliyette bulunan bürokratların eylem ve kararlarına ilişkin Kurul’a herhangi bir başvuru yapılmamıştır. Bu nedenle Kurul’un şu ana kadar yaptığı tespitler ve belirlediği isimler yargı bürokrasi ve hiyerarşisinde faaliyet gösteren yargı mensupları hakkında olmuştur.

Başvurucular tarafından yapılan başvurular çerçevesinde Kurul’a sadece tek bir karar değil, başvurunun özelliği bağlamında, ihlal edilen hakka ilişkin yargısal süreç içerisinde verilmiş, ulaşılabilen tüm kararların gönderilmesi HAAK tarafından özellikle talep edilmektedir. Yani kişi özgürlüğü ve güvenliği ihlali iddiası ile ilgili bir başvuruda başvurucu, gözaltı/yakalama anından başlayarak, bu tedbirin tamamen kaldırıldığı ana kadarki verilmiş, soruşturma ve kovuşturma aşamasındaki tüm savcılık, hakimlik, mahkeme, istinaf ve/ya temyiz kararları istenilmektedir. Bunun amacı iddia edilen hukuksuzluğu bütüncül bir bakış açısıyla değerlendirmek ve gerçekçi şekilde raporlayabilmektir.

Yapılan başvuruların konu bağlamında dağılımı ve yapılan değerlendirme sayıları şu şekildedir:

HAAK’a yapılan başvurular incelendiğinde, en çok haksız ve uzun tutuklama kararlarının incelenmesi talebinde bulunulduğu görülmektedir. Zira kişilerin özgürlüklerinin kısıtlanması kişisel ve ailevi ölçekte telafisi zor büyük çaplı zararların meydana gelmesine sebebiyet vermiştir.

HAAK, hukuksuz gözaltı ve tutuklama iddiaları bağlamında yaptığı inceleme neticesinde karara bağladığı 33 başvuruda, başvurucuların tamamen soyut iddia ve ithamlar neticesinde, ceza hukuku bağlamında kabul edilebilir hiçbir delile dayanmadan, kanuni unsurlarının oluştuğu konusunda bırakınız kuvvetli suç şüphesini, basit seviyede bir zan dahi oluşturmayan bilgi ve belgeler neticesinde gözaltına alınıp tutuklandıklarını belirlemiştir.

IV. HAAK TARAFINDAN İNCELENEN BELGE SAYISI VE YILLARA GÖRE DAĞILIMI

HAAK, kuruluşu sonrasında yaptığı basın açıklamasında ve devam eden süreçteki duyurularında kendisine başvuru yapacak mağdurlardan, mağduriyetleri ile ilgili ellerinde bulunan ve/ya ulaşabildikleri kararların tamamını iletmesini istemiştir. Zira Kurul, sadece bir kararda yapılan usuli veya esasa ilişkin hatanın var olup olmadığını değil, bunun yanında yaygın, sistematik ve planlı şekilde icra edilen ve başladığı andan itibaren süreç içerisinde devam eden/ettirilen bir hukuksuzluk olup olmadığını, devam ettiği süre zarfında aynı veya farklı birimlerde görevli birden fazla kamu görevlisi veya yargı mensubunun hukuksuzluk sürecinde görev alıp almadığını da tespit etmeyi amaçlamıştır.

Duyurumuz sonrasında Başvurucular mağduriyetlerinin başlangıcından bitimine kadar ki süreçte verilmiş, ulaşabildikleri kararların/belgelerin tamamını HAAK’a iletmişlerdir.

Kurul bu dönem içerisinde incelemiş olduğu 56 Başvuru dosyası bağlamında, aşağıdaki tabloda ayrıntılarına yer verildiği üzere, yargı birimlerince oluşturulmuş 814 savcılık, hakimlik, mahkeme, istinaf, temyiz ve/ya itiraz makamına ait kararı incelemiştir. Tespit ve değerlendirmelerini incelemiş olduğu 814 karar üzerinden yapmıştır.

Burada “karar” kavramından kastedilen, yargılama mercileri tarafından verilmiş nihai bir belge anlamında olmayıp, soruşturma ve yargılama süreçlerinde oluşturulan, kişilerin temel hak ve özgürlüklerinin kısıtlanmasına, kısıtlılık halinin devamına veya kullanımlarının önemli derecede yok edilmesine sebebiyet veren, katkı sunan her türlü irade beyanını içeren yazılı belgedir.

Kurul tarafından incelenen 814 belgenin başvuru dosyalarına ve yıllara göre dağılımı aşağıdaki gibidir:


Hukuka aykırı oldukları tespit edilen kararların 2016 yılında 116 olduğu, ancak bu sayının 2017 yılında iki katından fazla artarak 344 sayısına ulaştığı görülmektedir. 2018 yılında karar sayıları azalmakla birlikte, 2016 yılı ve diğer yıllara göre fazla olduğu anlaşılmaktadır. İhlal tespit edilen karar sayılarının takip eden diğer yıllarda düştüğü gözlemlenmektedir.

Bunun önemli sebeplerinden birisi, 2016, 2017 ve 2018 yıllarında yoğun, sistematik ve planlı şekilde gerçekleştirilen hukuka aykırı tutuklamaların sayısının düşmesidir. Ancak bu yıllarda yoğun olarak gerçekleştirilen ve insanlığa karşı suç seviyesine ulaştığı HAAK tarafından değerlendirilen gözaltı, tutuklama, adli kontrol vb. kararların, sonraki yıllarda da devam ettirildiği, bu şekilde öncekilerin soruşturma ve yargılama dosyaları üzerindeki siyasi etkinin devam ettirilip, yargı mensuplarına doğrudan veya dolaylı olarak mesaj verildiği, olağanüstü hâl psikolojik durumunun devamının sağlanmaya çalışıldığı HAAK tarafından değerlendirilmiştir.

 

V. İHLAL TESPİT EDİLEN KARARLARDA DELİL OLARAK KULLANILAN VERİLER

HAAK tarafından incelenen başvurucular tarafından ibraz edilmiş ve çeşitli hak ihlallerine dayanak teşkil eden 814 kararda, yargı mensupları tarafından çeşitli veriler dayanak olarak kullanılmıştır. Söz konusu kayıtlardan bir veya birden fazlasının “delil” olarak kararda yer aldığı tespit edilmiştir.

Yoğunluk derecesine göre bu veriler şu şekildedir:

  1. Bylock haberleşme uygulaması kullanımına dair istihbarat birimleri tarafından düzenlenen tutanaklar ve bu tutanaklar temel alınarak hazırlanan bilirkişi raporlar (İncelenen 56 dosyanın 27 inde). 27 adet Başvuru dosyalarından 12 adedinde, gözaltına alma ve tutuklama kararına dayanak olarak tek başına Bylock kullanımı gösterilmiştir/kullanılmıştır.
  2. Etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanan kendisi ve başkaları aleyhine olacak şekilde beyanlarda bulunan şüpheli ve/ya sanıkların anlatımları (İncelenen 56 dosyanın 19 inde),
  3. Resmî kurumlar tarafından düzenlenmiş fişleme raporları (İncelenen 56 dosyanın 10 inde),
  4. Bank Asya finans kurumunda banka hesabının bulunması (İncelenen 56 dosyanın 5 inde),
  5. Telefon arama ve aranma (HTS) kayıtları (İncelenen 56 dosyanın 5 inde),
  6. Ankesörlü telefondan aranma kayıtları (İncelenen 56 dosyanın 1 inde),
  7. Sosyal sigorta verileri (İncelenen 56 dosyanın 2 inde),
  8. Otel rezervasyon bilgileri (İncelenen 56 dosyanın 1 inde),
  9. Zaman Gazetesi aboneliği (İncelenen 56 dosyanın 1 inde),

İncelediği başvurularda HAAK, söz konusu verilerin yargı mensupları tarafından delil değeri bağlamında hukuka uygunluk incelemesine tabi tutulmadığını, işlendiği iddia edilen suçun ispatına elverişli öneme sahip olup olmadıklarının veya akıl ve mantık kuralları ile uyumluluklarının irdelenmediğini, başvurucuların aleyhlerine delil olarak kullanılan verilere karşı talep ve iddialarının ya kararlara geçirilmediği veya bir değerlendirmeye tabi tutulmadığı, delil olarak aleyhe kullanılan verilerin Anayasa, yasalar ve uluslararası sözleşmeler çerçevesinde teminat altına alınan bir hakkın kullanımı çerçevesinde hukuka uygun olarak oluşturulan bilgiler olduklarını tespit etmiştir.

VI. BAŞVURUCULARIN MUHATAP OLDUĞU RESMİ SUÇLAMA(LAR)

HAAK tarafından başvuruları incelenip raporlaştırılan 56 Başvurucu’ya, savcılık ve/ya mahkeme tarafından iki suçlamada bulunulmuştur: Darbeye teşebbüs ve/ya silahlı terör örgütü üyeliği.

Başvuruculardan bazıları her iki suçlamaya birlikte muhatap olmuştur. Darbeye teşebbüs etmekle suçlanan kişilerin tamamı aynı zamanda silahlı terör örgütü üyesi olmakla da itham edilmiştir.

Her iki suçlamaya muhatap olan başvurucu sayısı: 27

Sadece silahlı terör örgütü üyeliği ile suçlanan başvurucu sayısı: 29

VII. HAAK’IN VERDİĞİ KARARLAR ÇERÇEVESİNDE TESPİT ETTİĞİ HUKUKA AYKIRILIKLAR

HAAK, kendisine yapılan başvurular sonrasında değerlendirip raporlaştırdığı 56 başvuru dosyası ve bu başvurular bağlamında incelediği 814 karar çerçevesinde, özellikle 15 Temmuz sonrası yapılan soruşturma ve yargılamalar ile meslekten çıkarılma ve OHAL Komisyonu kararlarında önemli hukuka aykırılıklar tespit etmiş ve bunları yayınlamıştır. Bulguların ayrıntılarına (https://www.crossborderjurists.org/tr/haak-kararlari/ internet sitesinde yayınlanan) kararlardan ulaşılabilir.

Tespit edilen hukuka aykırılıkları ana başlıklar halinde şu şekilde belirtmek mümkündür:

A. ÖZGÜRLÜK VE GÜVENLİK HAKKI BAĞLAMINDA TESPİT EDİLEN İHLALLER

HAAK tarafından incelenip raporlaştırılan dosyalardan 33 adedi, özgürlük ve güvenlik hakkı bağlamında değerlendirilen haksız tutuklama ve/ya gözaltına alma iddialarına ilişkin başvurulardır.

Bu başvurular çerçevesinde Kurul tarafından 732 belge incelenmiştir.

İncelenen bu belgeler sonrasında özgürlük ve güvenlik hakkı bağlamında, önemli ihlaller tespit edilmiştir.

1. Tutuklama Kararlarının Kanuna Aykırı Oldukları Tespit Edilmiştir:

İncelenen 33 başvurunun tamamında, başvurulara konu tutuklama kararlarının kanuni dayanaktan yoksun olduğu ve kanunilik şartını taşımadıkları belirlenmiştir. Tutuklama ve/ya gözaltına alınma ve devamına ilişkin kararların bütününde ilgili hâkim, savcı veya mahkeme ile temyiz ve istinaf mercileri, sadece yasa maddesine değinmekle yetinmiş, CMK’nın 100. maddesinde aranan şartların başvurucu özelinde gerçekleştiğini, somut deliller ve gerekçelendirmeler ışığında ortaya koymamışlardır. HAAK, başvuruların bütününde yargı mensuplarının benzer bir karar yazım usulünü takip ettiklerini, bunların içeriklerinin çoğu kez birbirleri ile ayniyet derecesinde benzerlik gösterdiğini, gerekçe olarak soyut/genel ve başvurucunun şahsında kişiselleştirilmemiş anlatımlara yer verdiğini belirlemiştir.

2. Tutuklama Kararları Amaca Uygunluk Şartını Taşımamaktadır:

İncelenen 33 başvurunun tamamında başvurucular, üzerlerine atılı terör örgütü üyeliği ve/ya darbeye teşebbüs suçlaması çerçevesinde gözaltına alınmışlar ve/ya tutuklanmışlar ya da adli kontrol tedbirine tabi tutulmuşlardır.

Başvurucular hakkında, aleyhlerine suçlama olarak kullanılan olaylar, başvurucuların müdahale ve değiştirme olanağı olmayan eski zamanlara gitmekte ve aleyhlerine kullanılan veriler ise mevzuata aykırı olarak saklanan HTS kayıtları, istihbarat birimleri tarafından incelenip raporlaştırılan Bylock uygulaması verileri, sosyal medya paylaşımları, kurum kanaati gibi, başvurucuların değiştirme ve müdahale olanağı olmayan bilgilerdir. Tutuklama veya devamına karar veren hakim, savcı veya mahkemeler kararlarında, objektif bir gözlemciyi ikna edebilecek şekilde, başvurucuların kaçacağı, delilleri karartacağı konusunda bir gerekçelendirme yapmamışlardır.

Yine karar içeriklerinde başvurucuların üzerlerine atılı suçları işlediklerine dair “kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut deliller” yer almamaktadır.

Başvurucular aleyhine delil olarak kullanılan verilerin doğruluğu, yasallığı ve ispat değeri konusunda da incelenen kararlarda yargı birimlerince bir değerlendirme ve gerekçelendirme yapılmadığı belirlenmiştir.

3. Tutukluların Makul Sürede Salıverilme Hakları İhlal Edilmiştir:

HAAK tarafından incelenen 33 başvuru dosyasında, başvurucuların hangi suç nedeniyle, hangi delillere dayalı olarak ve hangi amaçla tutuklandıkları, tutuklama ile amaçlanan hukuksal menfaatin ne olduğu tam olarak anlaşılamamıştır. Başvurucular 6 ay ila 5 yıl arasında tutuklu kalmışlardır. Kanuni dayanaktan yoksun oldukları HAAK tarafından tespit edilen/ değerlendirilen tutuklamaların tamamında makul sürelerin aşıldığı, kişilerin neden tutuklandıklarının anlaşılamadığı gibi salıverilmelerinin de hangi gerekçeyle yapıldığının tespit edilemediği görülmüştür.

4. Özgürlükten Yoksun Bırakmaya Karşı Etkin Bir Başvuru Hakkı Tanınmamıştır

İncelenen 33 başvurunun tamamında başvurucular tutuklanmalarını müteakiben iç hukuk yollarında öngörülen yeniden inceleme ve itiraz haklarını kullanmışlardır.

Soruşturma aşamasında savcılık tarafından gerekçesiz olarak yapılan tutuklama taleplerinin Sulh Ceza Hakimliklerince aynen kabul edildiği incelenen tüm başvurularda tespit edilmiştir.

Soruşturma aşamasında tutuklamaya yönelik yapılan itirazlar, kapalı devre çalışan Sulh Ceza Hakimlikleri tarafından, itiraz dilekçelerinde ileri sürülen hususlara değinilmeden, “itirazın reddine karar verildi” gibi kalıp ifadelerle geri çevrildiği görülmüştür. Sulh Ceza Hakimliklerinin, birbirlerinin kararlarını bozmama konusunda aralarında bir tür “anlaşma” yaptıklarının, verilen kararlara bakılarak söylenmesi mümkündür.

Tutuklu olarak yargılamaları yapılan 33 Başvurucunun, yargılama aşamasında tahliye taleplerinin ve dilekçelerinde ileri sürdükleri iddiaların ve değerlendirmelerin yargılamayı yapan Ağır Ceza Mahkemesi heyetleri tarafından gözönüne alınmadığı tespit edilmiştir. Yapılan itirazlar ve tahliye talepleri, benzer bir yaklaşım takip edilmek suretiyle, yasa maddesinin tekrarı ve dosyada yer alan bir kısım belgelerin/bilgilerin sayılması sonrasında reddedilmiş, tahliye talep eden başvurucuların hangi nedenle kaçacakları, hangi delilleri karartacakları, üzerlerine atılı suçlamanın somut delillerle desteklenip desteklenmediği konularına girilmemiştir.

Yargılama aşamasında, tutukluluk devamı konusunda karar veren Ağır Ceza Mahkemesi kararlarına yapılan itirazların, itirazı inceleyen Ağır Ceza Mahkemeleri tarafından birer cümlelik kalıp ifadelerle reddedildiği tespit edilmiştir.

Tutuklama ve tutukluluk devam kararları ile bu kararlara karşı yapılan itirazları inceleyen yargı birimleri kararlarının tamamının gerekçesiz olması, birbiri ile aynı mahiyet taşıyor olmaları, başvurucuların itiraz dilekçelerinde belirttikleri hususlara değinip irdelememeleri hususları gözönüne alındığında incelenen tüm başvuru dosyalarında tutuklamalara karşı etkin bir iç hukuk yolu öngörülmediği sonucuna varılmıştır.

B. ADİL YARGILANMA HAKKI ÇERÇEVESİNDE TESPİT EDİLEN İHLALLER

1. Gerekçeli Karar Hakkının İhlali

 Raporlaştırılan başvurular çerçevesinde incelenen 814 kararın tamamının gerekçesiz olduğu tespit edilmiştir. Söz konusu belgelerde yargı mensuplarının gerekçe olarak ya yasa maddesinin numarasına yer verilmekle yetindikleri veya soyut, kontrol ve denetimi imkânsız genel ibarelere yer verdikleri gözlemlenmiştir.

Kararların, Anayasa ve yasalar ile uluslararası hukukun zorunlu kıldığı savcı, hâkim veya mahkemenin vardığı sonuçları kontrol etmeye elverişli, objektif üçüncü bir kişiyi ikna edebilecek, kararların hukuksal kalitesini ölçmeye yardımcı bir gerekçeden yoksun oldukları belirlenmiştir.

İtiraz, istinaf ve temyiz mercilerinin, mağduriyete sebebiyet verecek hukuksuzluğu giderme ve mağdurun taleplerini karşılayacak bir inceleme yapmak yerine, gerekçesiz ve temelsiz olarak verilen kararlara karşı yapılan itirazları aynı yöntemle reddettikleri, reddederken şablon bir metin/ibare kullandıkları anlaşılmıştır.

HAAK tarafından, mağdurların ve temsilcilerinin talepleri doğrultusunda kararlara dayanak olarak kullanılan bilgi, belge ve verilerin ulusal ve uluslararası hukuk bağlamında delil değerinin olup olmadığı, yasal olarak elde edilip edilmedikleri, hak ihlaline konu tedbirin uygulanması için yeterli ispat kuvvetine sahip bulunup bulunmadıkları konularında savcı, hakim, mahkeme, istinaf ve temyiz mercileri tarafından bir inceleme yapılmadığı, bu taleplerin yok sayıldığı raporlaştırılmıştır .

2. Silahların Eşitliği İlkesinin İhlali

İncelenip karara bağlanan 53 başvuruya konu soruşturma dosyası hakkında gizlilik kararı alındığı ve tüm dosyaya erişimin kamu davası açılana kadar engellenmiş olduğu tespit edilmiştir.

Yargılama aşamasına geçildikten sonra da Başvurucu veya vekillerinin, aleyhlerine verilen kararlara dayanak teşkil eden bilgi ve belgelere tam olarak erişemedikleri, bunların delil ve hukuki değerlerinin tespitini yapmalarının engellendiği ve bunu yapmasını talep ettikleri yargı birimlerinin/kişilerinin de bu incelemeyi yapmadığı anlaşılmıştır.

Başvuru dosyalarının 27 adedinde Bylock verileri, 19 adedinde etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanan şüpheli veya sanık anlatımları, 10 adedinde ilgilinin çalışmış olduğu kurum kanaati (fişleme raporu) verilen karara dayanak olarak kullanılmıştır. Ancak soruşturma ve yargılama aşamasının tamamında bu verilerin Başvurucular tarafından incelenmesi/irdelenmesi/sorgulanması olanağı tanınmamıştır.

Bylock verileri, HTS kayıtları gibi bilgiler üzerinde yaptırılan incelemeler, bağımsız bilirkişilere değil, yargı birimlerinin “muteber” gördüğü uzmanlara yaptırılmıştır. Söz konusu raporlar düzenlenirken tüm veriler değil, yargı birimlerince “uygun” görülen bilgiler bilirkişilere teslim edilmiş ve bunlar doğrultusunda rapor tanzimi talep edildiği tespit edilmiştir.

Başvurucular tarafından ibraz edilen kararlar üzerinden yapılan incelemede, başvuruculara yöneltilen suçlamalar, bu kişiler hakkında uygulanan adli ve idari tedbirler bağlamında yazılı veya sözlü savunmalarının şekli olarak alındığı, ancak savunmalarda yer verilen hususların savcı, hâkim ve mahkemeler tarafından irdelenmediği, neden kabul edilmediği konusunda ikna edici bir açıklama ve gerekçelendirmelerin kararlarda yer almadığı tespit edilmiştir. Şekli olarak kullandırılan savunma hakkının, fiili olarak soruşturma veya yargılamanın işleme sürecinde sonuca bir etki yaratmadığı, sadece usuli bir eksikliğin tamamlanması için kullandırıldığı izlenimi edinilmiştir.

3. Bağımsız ve Tarafsız Yargı Yerinde Yargılanma Hakkının İhlali

Türk yargı sisteminin, 17 Aralık 2013 tarihinde İstanbul Başsavcılığı tarafından, içerisinde iktidar partisi AKP’li bakanlar ve çocukları ile, iktidara yakın siyasi ve iş adamları aleyhine başlatılan yolsuzluk ve rüşvet soruşturma/operasyonları sonrasında, iktidarın meclis, bürokrasi, iş dünyası ve medya üzerindeki etki/kontrol/baskı gücünü kullanarak, iktidar lehine değiştirildiği Venedik Komisyonu, Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği vb. gibi uluslararası kurumlar ile bağımsız ulusal ve uluslararası oluşumların raporları ile sabittir. Bu raporlara HAAK kararlarında atıf yapılmıştır.

Başvuruların tamamı 15 Temmuz 2016 tarihi sonrasında başlatılan soruşturma ve yargılamalara ilişkindir. Başvurucular silahlı terör örgütü üyesi olmak ve/ya darbeye teşebbüs etmekle suçlanmışlardır. Suçlamaları haklı kılacak ceza hukuku ilkeleri bağlamında kabul edilebilecek deliller olmaksızın başvurucular önemli hak ihlallerine maruz kalmışlardır. Bu ihlaller doğrudan yargı mensupları tarafından meydana getirilmiştir.

16 Temmuz 2016 tarihinden itibaren 5.000’e yakın yargı mensubu, Anayasal teminatları ihlal edilerek ya ihraç edilmiş, ya emekli edilmiş veya istifaya zorlanmıştır. Süreç içerisinde 14.000’e yakın yeni hakim ve savcı alımı yapılmıştır. Mevcut yargının yaklaşık 2/3’lük kısmı, iktidar tarafından 15 Temmuz 2016 sonrasında mesleğe kabul edilen hakim ve savcılardan oluşmaktadır. Öncesinde görevde olan ve/ya ihraç edilmeyerek pozisyonlarını koruyan 9.000’e yakın yargı mensubunun yarısından fazlasının da iktidara yakın ve onunla işbirliği içerisinde çalıştığını doğrudan başkanlarının ikrar ettiği Yargıda Birlik Derneği’ne üye olduğu gözönüne alındığında, mevcut yargının bağımsız ve tarafsızlığının derecesi daha net anlaşılabilir.

Yüksek yargı kurumları olan Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay’ın üyelerinin tamamı doğrudan veya dolaylı olarak iktidar tarafından belirlenmiştir. Temmuz 2016 tarihinde yürürlüğe giren bir yasa ile tüm Yargıtay ve Danıştay üyelerinin görevlerine son verilerek unvansız hakim ve savcı konumuna düşürülmüşler, sonrasında, üyelerinin tamamı doğrudan veya dolaylı şekilde iktidar tarafından belirlenen/tayin edilen Hakimler ve Savcılar Kurulu tarafından Yargıtay ve Danıştay’a yeni üyeler belirlenmiştir.

HAAK tarafından incelenen kararların gerekçesiz olması, birbiri ile ayniyet derecesinde benzerlik göstermesi, ulusal ve uluslararası hukukun kabul ettiği ilke ve usullere uyulmaması, başvurucuların taleplerinin etkin şekilde karşılanmaması, verilen kararların siyasi saiklerle veya baskı ile verildiği konusunda kuvvetli şüphe oluşturmaktadır.

Yine kararlarda imzası bulunan 624 yargı mensubunun, %61’inin, siyasi iktidar tarafından kurulup desteklenen ve onunla uyumlu çalışmayı vadeden Yargıda Birlik Derneği üyesi olması, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığına gölge düşüren başkaca bir veridir.

Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığına gölge düşüren HAAK tarafından tespit edilen bir başka veri ise, isimleri tespit edilen 624 yargı mensubunun %66’sının AKP iktidarı döneminde mesleğe başlatılmış olduğudur. Bu orana karşılık gelen 396 yargı mensubunun 162’sinin alımı 15 Temmuz sonrasında yapılmıştır.

Bu değerlendirmeler ışığında HAAK, başvurucular hakkında karar veren yargı mensuplarının bağımsız ve tarafsız olarak hareket etmediklerini tespit etmiştir.

4. Adaletin Açıkça Yok Sayılması

Kişilerin sosyal ilişkileri, yaptıkları meslekler, temel hakların kullanılması niteliğinde kabul edilebilecek yasal eylemleri, Türk Ceza Kanunu ve terörle mücadele mevzuatı hükümleri aşırı ve makul olmayan şekilde yorumlanarak terör örgütü üyeliğinin maddi delilleri arasında sayılmış, yargılama aşamalarındaki savunma argümanları ve talepleri açıkça göz ardı edilip mecburi (asgari) usuli süreçler tamamlanıp görünürde bir yargılama yapılarak her bir dosyada adaletin yok sayıldığı ve yapılan yargılamalardaki dosyalarda adil yargılanma hakkının en temel evrensel prensiplerinin ihlal edildiği HAAK tarafından incelenen kararlarda açıkça gözlemlenmiş ve raporlarına yansıtılmıştır.

VIII. HUKUKA AYKIRI KARARLAR VERDİKLERİ TESPİT EDİLEN YARGI MENSUPLARININ GÖREVLERİNE GÖRE DAĞILIMI

HAAK, başvurucular tarafından kendisine ibraz edilen ve yaptığı inceleme sonrasında içeriklerinde ağır hukuka aykırılıklar tespit ettiği 814 kararda, 603 farklı yargı mensubunun imzasının bulunduğunu belirlemiştir.

Söz konusu yargı mensuplarının unvanlarına göre dağılımı şu şekildedir:

Yukarıdaki tablodan da anlaşılacağı üzere, hukuka aykırı kararlara imza atan yargı mensupları yoğun olarak Sulh Ceza Hakimleri (108) ile Ağır Ceza Mahkemesi Başkan ve Üyeleridir (282). Doğal olarak tutuklama sürecini başlatan savcıların sayısı da (122) sulh ceza hakimlerininkine yakındır.

2014 sonrasında, iktidarın etkisinde olan onunla uyumlu çalışma taahhüdünde bulunan Hakimler ve Savcılar (Yüksek) Kurulu, iktidarın önce “paralel”, sonrasında ise “darbeci, hain” olarak yaftaladığı kişi ve kurumlara karşı mücadele! etmesi için başta sulh ceza hakimlikleri olmak üzere özel yetkili ağır ceza mahkemesi başkan ve üyelikleri ile savcılıklarına özel olarak seçtiği yargı mensuplarının atamasını gerçekleştirmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi ile Yargıtay başkan ve üyelerinin göreceli olarak az olmasının sebebi, ilk derece mahkemelerinden gelen terör suçlarının belirli dairelerde istinaf ve temyiz incelemelerinin yapılıyor olmasıdır.

IX. İSİMLERİ TESPİT EDİLEN YARGI MENSUPLARININ YARGIDA BİRLİK DERNEĞİ İLE ÜYELİK/DESTEK İLİŞKİSİ

Yargıda Birik Derneği, AKP Hükümetinin, yargıyı kontrolü altına alarak yönetmek ve yargıyı kullanarak 17-25 Aralık 2013’ten sonra “paralel yapı” adıyla düşman ilan ettiği Gülen Hareketi’ni “A’dan Z’ye yok etmek” amacıyla kurduğu yargıdaki örgütlü yapının adıdır. YBD temsilcileri ve YBD üyesi HSYK mensupları, Yargıda Birlik Platformu adıyla harekete geçtikleri ilk andan itibaren siyasi iktidarla aynı söylem ve eylem birliği içerisinde olmuşlar, amaçlarının iktidarın ortaya attığı “paralel yapı” ile mücadele olduğunu açıklamışlar ve Gülen Hareketi’ni kendileri için de hasım kabul etmişlerdir.

Kuruluş aşamasında kurucu üyeleri ve siyasilerin açıklamaları birlikte değerlendirildiğinde, YBD’nin siyasi iktidar tarafından organize edilip desteklendiğini, YBD’ye bağlı hâkim-savcıların bağımsız hareket etmediklerini, iktidarın yürüttüğü “paralel yapı ile mücadele” kapsamında iktidar ile birlikte çalıştıklarını, bu konuda “devletin/hükümetin yanında” olduklarını, YBD çatısı altında bir araya gelmelerindeki amacın ve birinci önceliklerinin de bu olduğunu kanıtlar niteliktedir. Amaçları “mücadele” olan, toplumun bir kesimine karşı iktidar ile birlikte savaş açan hâkim-savcıların “bağımsız ve tarafsız” hareket ettiklerinden, bundan da öte hâkim-savcı niteliklerine haiz olduklarından söz edilemez.

12 Ekim 2014 tarihli HS(Y)K seçimlerinin, yürütmenin kurduğu ve destelediği Yargıda Birlik Platformu (Derneği) tarafından kazanılması ve yürütmenin atadığı üyelerle birlikte HS(Y)K’nın tamamen yürütmenin kontrolüne geçmesinin ardından, söz konusu HS(Y)K tarafından yapılan hâkim-savcı atamaları ve Yargıtay ve Danıştay üyeliği seçimlerinde, ehliyet ve liyakate dayalı objektif kriterler yerine şu kriterlerin nazara alındığı görülmektedir: YBD üyesi olmak veya desteklemek, HS(Y)K seçimlerde YBD lehine  çalışma yapmak, Gülen Hareketi’ni düşman görmek ve bu konuda mücadele etmek, iktidara yakın olmak, iktidarı korumak ve egemen gücün istediği/işine geldiği şekilde karar vermek. “Gülen Hareketi’ne karşı mücadele” kriteri bunlar arasında öne çıkan kriterlerdendir.[1] Siyasi iktidara yakın veya yandaş olan hâkim-savcıların yükseltilmeleri, liyakat, tecrübe, başarı ve kıdem gibi kriterleri taşıdıkları halde diğer hâkim-savcıların yükseltilmemeleri yargı içi dengeleri bozmanın yanı sıra yargı bağımsızlığını da zedeler niteliktedir.

Bağımsız yargı, uyuşmazlık konusuyla bir ilişkisi olmayan, taraflara karşı herhangi bir önyargısı bulunmayan ve herhangi bir tehdit altında bulunmayan üçüncü kişi konumunda olmak zorundadır. Hiçbir hâkimin, toplumda yer alan kişiler, gruplar, yasal veya yasa dışı oluşumlar hakkında doğrudan hedef alarak hasmane açıklamalar yapması ve onları mücadele edilmesi, yok edilmesi gereken kişiler olarak görmesi, ilan etmesi ve bu amaçla birlik oluşturması söz konusu olamaz. Aksi halde o hâkimin, genelde topluma karşı ve özelde de düşman gördüğü kesime karşı tarafsızlığından söz edilemez. Oysa YBD üyeleri “paralel yapı” iddialarına karşı, uyuşmazlığın bir tarafı olarak yer almış, iktidar ile birlikte hareket etmiş, uyuşmazlığın diğer tarafı olan Gülen Hareketi’ne karşı ön yargıdan da öte ihsas-ı reye varan görüşler ileri sürmek ve hatta daha da ileri giderek “Gülen Hareketi ile mücadele edeceklerini” ilan etmek suretiyle tarafsız olmadıklarını açıkça göstermişlerdir.

Yargı erki, yürütme ile uyumlu çalışma vaadinde bulunan YBD’li üyelerin yönetimindeki HSK marifetiyle, adeta yürütmeye bağlı bir konuma getirilmiştir. Soruşturma ve kovuşturma işlemleri yürütmenin müdahalesine son derece açık olup, yürütmenin istediği biçimde soruşturma yürütüldüğü veya yapılması istenmeyen soruşturmaların kapatılarak yargı denetiminden kaçırıldığı görülmektedir. Yürütmenin istediği doğrultuda karar vermeyen hâkim-savcıların görev yerlerinin ve yetkilerinin değiştirilmesine, haklarında soruşturma açılmasına, görevden uzaklaştırılmalarına ve tutuklanmalarına kadar varan işlemlerden de anlaşılacağı üzere, yürütmenin ve yürütmenin etkisi altındaki HSK’nın istemediği biçimde karar verebilmek mümkün değildir. Yargı üzerinde, yürütmenin etkisi altında bulunan ve hatta yürütmeye bağlı bir kurum gibi faaliyet gösteren HSK marifetiyle oluşturulan baskı ortamı, kaygı verici boyutlara ulaşmıştır. Yargı teşkilatına egemen olan YBD üyesi yargı mensuplarının, yürütme ile söylem ve eylem birliği içerisinde hareket etmelerinin bir sonucu olarak, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı, kuvvetler ayrılığı ve hukukun üstünlüğü ilkeleri ciddi bir şekilde zarar görmüş, Türk Yargısı günden güne itibar kaybına uğramıştır. Türk Yargısı, amaçları toplumun bir kesimi ile mücadele olan ve yürütmenin güdümünde hareket eden YBD’nin tahakkümü altına alınmıştır. Örgütlenme hakkı Anayasal bir haktır ve bu anlamda hiçbir örgütlenme kınanamaz. Ancak bağımsız ve tarafsız olması gereken yargı mensuplarınca oluşturulan bu tablonun yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı bakımından açıklanabilir hiçbir yönü bulunmamaktadır.

HAAK, kendisine yapılan başvurular sonrasında, hukuksuz kararlara imza atan 603 yargı mensubunun ismini tespit etmiştir[2]. Tespit edilen yargı mensuplarından 370’i Yargıda Birlik Derneği üyesidir.

Resmi olarak üye olmayan 233 yargı mensubu içerisinde, HAAK tarafından CBJ üyeleri arasında yapılan bir anket çalışması sonrasında, süreç içerisinde YBD’nin faaliyetlerine etkin olarak katılmış, takip ettiği siyasetin yargı birimlerinde hayat bulması için çaba sarfetmiş önemli isimlerin bulunduğu belirlenmiştir. Bu anket çalışması ile üyelerin doğrudan tanıklıkları neticesinde 233 yargı mensubunun önemli bir kısmının YBD ile kurumsal olmasa bile ilkesel/ideolojik bir yakınlık ve aynilik olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

Bu bağlamda bir örnek vermek gerekirse, 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsünün hemen sonrasında, 16 Temmuz sabahı, 2745 yargı mensubunun gözaltına alınması, tutuklanması ve malvarlıklarına el konulması talimatını veren dönemin Ankara Cumhuriyet Savcısı Serdar Coşkun, aktif olarak YBD üyesi değildir.

Tespit edilen yargı mensuplarından %61’inin resmi olarak YBD üyesi olduğu gözönüne alındığında, iktidarın muhalif kabul ettiği, ötekileştirip düşmanlaştırdığı kişi ve gruplara karşı yürütülen soruşturma ve yargılamalardaki hukuksuz kararların verilmesinde, YBD’nin 2014 yılı başından bu yana planlı, sistematik ve iktidar ile uyumlu olarak yürüttüğü yargının siyasallaşması projesinin önemli bir katkısının olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

X. HUKUKSUZ KARAR VERDİKLERİ TESPİT EDİLEN YARGI MENSUPLARININ MESLEĞE BAŞLAMA YILLARINA GÖRE DAĞILIMI

Yargı kararları üzerinde siyasi iktidarın doğrudan veya dolaylı olarak etkide bulunduğu, tarafsız ulusal ve uluslararası kurumların raporlarına yansıyan, Avrupa Birliği, Avrupa Konseyi, Birleşmiş Milletler’in ilgilitemsilci ve kurumlarınca eleştirilip raporlaştırılan bir gerçektir.

 

 

 

 

 

 

HAAK, yapılan başvurular sonrasında düzenlediği raporlarında, tespit ettiği hak ihlalleri ile bu ihlallere sebebiyet veren yargı mensuplarının isimlerini tespit ederek, yargının siyasi etkisini ölçmeye yarayacak veriler üretmeyi de amaçlamaktadır.

Hukuksuz kararlar verdikleri belirlenen yargı mensuplarının sicilleri, isimleri ve bu kararları verirken kullandıkları sıfatlarına (XII) nolu başlıkta yer verilmiştir. Yargı mensuplarının sicillerinden yola çıkarak hangi yılda adaylığa kabul edildiği ve hangi yılda mesleğe kabul edilerek atamasının yapıldığını belirlemek olanaklıdır. Hakim-savcı aday alımı ve mesleğe kabulünde Adalet Bakanlığı’nın, dolayısıyla siyasal iktidarın tarihsel süreç içerisinde etkin bir rol oynadığı bir vakıadır.

HAAK tarafından incelenen ve ağır hukuk ihlalleri tespit edilen başvuruların, 2002 yılından buyana iktidarda bulunan ve mecliste çoğunluğu elinde bulunduran AKP’nin, doğrudan veya dolaylı olarak görüş ve ideolojisini benimseyen, onun eylem, söylem, karar ve imkanlarından etkilenen yargı mensupları tarafından verildiği kabul edilmelidir. Söz konusu kararların, bir yargı mensubunun mevcut Anayasa ve yasalar ile uluslararası mevzuat hükümlerini yorumlayarak verildiğini söylemek mümkün değildir.

AKP iktidarının yargı üzerindeki etkisini, etkinliğini, kontrol gücünü dönemsel olarak gruplandırmak mümkündür.

2002-2010 yılları arası            :Bu yıllar arasında AKP’nin, yargı, güvenlik ve diğer yürütme bürokrasisi üzerindeki etkisinin kuvvetli olmadığı dönem.

2010-2014 yılları arası            :2010 Anayasa Referandumu sonrasında, özellikle HSYK’nın üye yapısının iktidar lehine değişmesi ve sonrasında Kurul’un yüksek yargı mahkemelerine atadığı üyeler ile ilk derece mahkemelerinde görevli mahkeme başkanları ve başsavcılıklara yaptığı atamalar AKP’nin yargı üzerindeki gücünü süreç içerisinde artırdığı dönemdir.

2014-15 Tem. 2016 arası        :17-25 Aralık 2013 tarihli yolsuzluk ve rüşvet soruşturmaları sonrasında AKP, medya ve bürokrasideki etkinliğini kullanarak ve muhalefet partilerinin de desteğini alıp oluşturduğu Yargıda Birlik Derneği vasıtasıyla yargı üzerindeki otoritesini daha da artırmış ve sağlamlaştırmıştır. Ekim 2014 HSYK üye seçimlerinde çoğunluğu elde eden YBD’li üyeler, Adalet Bakanlığından gelen üyeler ile, kendilerine muhalif gördükleri yargı mensuplarına karşı adeta bir “savaş” başlatmışlardır.

15 Temmuz 2016 sonrası       : Bu tarihte gerçekleşen darbe teşebbüsü bahane edilerek 5.000 civarı yargı mensubu ihraç edilerek, zorunlu olarak emekliye sevkedilerek, istifaya davet edilerek veya zorlanarak sistem dışına itilmiştir. Yerlerine ise hızlı bir şekilde parti teşkilatı üyesi veya referans olduğu hukuk mezunları arasından, neredeyse doğrudan Adalet Bakanlığı mülakatı ile yargı mensubu alımı/ataması yapılmıştır. Bu tarihten sonra göreve başlayanların, AKP’nin işaret ettiği ve adlandırdığı, AKP’ye darbe yapmakla suçlanan kişi ve gruplar ile bunları doğrudan veya dolaylı olarak destekleyenlere karşı adeta “düşman ceza hukuku” uyguladığını söylemek yanlış olmayacaktır.

HAAK, tarafından hukuksuz kararlara imza attıkları tespit edilen 603 yargı mensubunun, mesleğe başladığı yıllara göre dağılımı aşağıda, tabloda gösterilmiştir.

 

Tablodan, ağır hukuka aykırılıklar tespit edilen yargı kararlarının, ağırlıklı olarak AKP iktidarı döneminde göreve başlayan yargı mensupları tarafından verildiği açıkça görülmektedir.

Hukuka aykırı kararlara imza attığı HAAK tarafından tespit edilen yargı mensuplarının %66’sı AKP döneminde, Adalet Bakanlığı tarafından hâkim-savcı adayı olarak alınıp sonrasında mesleğe başlatılan yargı mensuplarından oluşmaktadır. Bu oranın yüksekliği, özellikle 15 Temmuz iktidar tarafından kişi ve kurumlara karşı yürütülen ve insanlığa karşı suç kabul edilebilecek eylemlerin, yargı üzerinden nasıl gerçekleştirildiğini anlamlandırmaya yarayacak önemli bir veridir.

 

XI. HUKUKA AYKIRI KARAR VEREN YARGI MENSUPLARININ SORUMLULUKLARI

HAAK, yapılan başvurular çerçevesinde yaptığı inceleme neticesinde, tespit ettiği hukuka aykırılıkların mahiyet ve önemleri doğrultusunda, ilgili yargı mensuplarının ceza hukuku, tazminat hukuku ve disiplin hukuku bağlamında muhtemel sorumluluklarını belirlemiştir.

Ceza Hukuku Bağlamında:

HAAK, kararlarını incelediği yargı mensuplarının, hukuka aykırı yöntemlerle elde edilmiş bilgi ve belgelere dayanılarak ya da hiçbir delil olmaksızın kişilerin özgürlük ve güvenlik haklarını sınırlayan kararları nedeniyle “kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” suçundan veya “görevi kötüye kullanma” suçundan dolayı soruşturulmaları gerektiğini değerlendirmiştir.

Yine HAAK, incelemeye konu kararların tarafsız olmayan, siyasi saiklerle hareket eden, mağdurun kendisine veya ait olduğu inanca, gruba ya da milliyete duyduğu kin ve nefret duygularını tatmin çerçevesinde karar veren yargı mensuplarınca oluşturulmuş olduğu konusunda bulgulara ulaşan HAAK, söz konusu yargı mensuplarının eylemlerinin, toplumun belirli bir kesimine karşı bir plan doğrultusunda sistemli şekilde işlenmiş olduğunun ispatı durumunda bu kişilerin “insanlığa karşı suç” bağlamında soruşturulmaları gerektiği sonucuna varmıştır.

Kurul, yaptığı değerlendirmeler sonrasında, diğer şartları oluştuğu taktirde kararlarda imzası bulunan yargı mensuplarının aşağıdaki suçlardan biri veya birkaçı çerçevesinde de soruşturulmasının mümkün olduğu sonucuna varmıştır:

  • Konut dokunulmazlığının ihlali (TCK md. 116)
  • Dilekçe hakkının kullanılmasının engellenmesi (TCK md. 121)
  • Nefret ve ayırımcılık (TCK md. 122)
  • Haberleşmenin gizliliğini ihlal (TCK md. 132)
  • Özel hayatın gizliliğini ihlal (TCK md. 134)
  • Verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme (TCK md. 136)
  • Verileri yok etmeme (TCK md. 138)
  • Resmi belgede sahtecilik (TCK md. 204)
  • Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan (TCK md. 206)
  • Görevi kötüye kullanma (TCK md. 257)
  • Kişilerin malları üzerinde usulsüz tasarruf (TCK MAD md. DE 261)
  • Suç uydurma (TCK md. 271)
  • Yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs (TCK md. 277)
  • Suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme (TCK md. 281)
  • Adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs (TCK md. 288)

Disiplin Hukuku Bağlamında;

Yargı mensuplarının, Anayasa ve uluslararası sözleşmelerden kaynaklı yükümlülüklerini yerine getirmediği konusunda ağır hukuka aykırılıklar tespit eden HAAK, ilgililerin disiplin sorumluluklarını değerlendirmekle görevli ve yetkili kurumları tarafından meslekten ihraçlarını konu alan bir disiplin soruşturması yapılması gerektiğini tespit ve tavsiye etmiştir.

Tazminat Hukuku Bağlamında;

HAAK, başvurucuların uğradığı maddi ve manevi zararları bağlamında Devlet aleyhine ulusal ve uluslararası yargı mercileri nezdinde açılacak davalar sonucunda ödenmesi kuvvetle muhtemel tazminat miktarlarının, hukuksuz kararlarda imzası bulunan yargı mensuplarından tahsil edilmesi gerektiği değerlendirmesinde bulunmuştur.

XII. HUKUKA AYKIRI KARARLAR VERDİKLERİ TESPİT EDİLEN YARGI MENSUPLARI

HAAK, kendisine yapılan başvurular ve ibraz edilen yargı kararları çerçevesinde, verdikleri kararlarda ağır hukuka aykırılıklar tespit ettiği yargı mensuplarının isimlerine de kararlarında yer vermiştir. Bunda güdülen amaç kesinlikle söz konusu yargı mensuplarının kişilik haklarını ihlal değil, verdikleri hukuka aykırı kararların tespit edildiğini ve bilinir hale geldiğini belirtmek suretiyle, bu yargı mensuplarını hukuka uygun karar vermeye davet ve teşviktir.

HAAK, temel hak ve özgürlüklere, doğrudan yargı mensupları tarafından yapılan saldırının görünür hale gelmesini amaçlamaktadır. Bu yolla, hukuk dışına çıkan hakim ve savcılar üzerinde öncelikle yargının kendi iç kontrol mekanizmalarının yanı sıra barolar ve insan hakları örgütleri gibi harici baskı unsurlarının harekete geçirilmesi sağlanabilecektir.  

Aşağıdaki listede yer verilen unvanlar, incelenen kararlarda yargı mensuplarının sahip oldukları görev/sıfat doğrultusunda tespit edilmiştir.

Listede bazı yargı mensuplarının isimleri karşısında birden fazla ünvana yer verilmiştir. Bunun sebebi, söz konusu kişinin, birden fazla kararda değişik unvan-sıfat-görev ile yer almış olmasındandır. Örneğin sulh ceza hâkimi sıfatıyla haksız tutuklama kararı veren bir yargı mensubu, sonrasında ağır ceza mahkemesi üyesi ya da başkanı veya bölge adliye mahkemesi üyesi/başkanı sıfatıyla da benzer kararlar verebilmektedir.

 

 

SİCİL NO ADI-SOYADI ÜNVANI
24155 Mehmet Kalkancı SCH Hakimi
25456 Halil Türkmen SCH Hakimi
27529 Ömer Azküçük SCH Hakimi
27595 Yakup Ata HSK Üyesi
27987  Kenan İpek HSK Üyesi
27995 Ömer Tuncay İpek Savcı
28110 Nazmi Hakan BAM Daire Başkanı
28308  Mehmet Yılmaz HSK Üyesi
29231 Ali Yıldız             ACM Başkanı
29323 Yıldız Gönlüm Tarhan ACM Üyesi
29326 Halide Yazıcı ACM Üyesi
29867 Ali Nevzat Açıkgöz Yargıtay Üyesi
29951 Eyüp Yeşil Yargıtay Daire Başkanı
29991 Mehmet Tuğrul Türksoy ACM Başkanı
30129 Fatma Nilgün Kökçek ACM Üyesi
30682 Ali Kara ACM Üyesi
30869 Aysel Gökçe ACM Üyesi
30898 İsmail Yalçın Savcı
30907 İsa Dalgıç Savcı
30938 Mustafa Doğru Başsavcı – Yargıtay Üyesi
30952 Sadık Bölek Başsavcı
31079 Hasan Şatır ACM Başkanı
31547 Mustafa Kemal Çokdinç Başsavcı
31589  Metin Yandırmaz HSK Üyesi
32201 Mehmet Öztunç Yargıtay Üyesi
32204 Cihan Şahin Savcı
32221 Gökalp Gökçü Savcı
32315  Ömer Kerkez HSK Üyesi
32389 Abdullah Tanrıkulu ACM Başkanı
32676 Ali İhsan Temel Danıştay Savcısı
32687 Fethi Aslan Danıştay Daire Başkanı
32693 Musa Albayrak Danıştay Üyesi
32698  Emin Sınmaz HSK Üyesi
32859  Mehmet Durgun HSK Üyesi
33211  Orhan Usta Başsavcı
33389 Emin Ekmekçioğlu Savcı
33410 Mustafa Kurtaran Yargıtay Üyesi
33453 Deniz Gül ACM Başkanı
33587 Keziban Gülcan Kaya Danıştay Üyesi
33608  Halil Koç HSK Üyesi
33938 Hayriye Gürsan SCH Hakimi
33948  Ramazan Kaya HSK Üyesi
33965 Mehmet Cihan Kısa Savcı
33968 Şerafettin Saka Yargıtay Üyesi
33969 Mehmet Akif Kay Savcı
33989  Fehmi Tosun Başsavcı
34008 Dursun Büyükbaş ACM Başkanı
34030 Harun Kodalak Başsavcı
34065 Muhsin Şentürk Yargıtay Üyesi
34071 Nuh Güler ACM Üyesi
34139 Mehmet Aydın Başsavcı Vekili
34199 Bekir Yurtseven ACM Üyesi
34206 Beytullah Metin BAM Daire Başkanı
34326 Erdoğan Yavuz SCH Hakimi
34367 Bahadır Çoşlu BAM Daire Başkanı
34435  Alp Arslan HSK Üyesi
34445  Mehmet Karagöz OHAL Komisyonu Üyesi
34463 Hacı Atilla Önder ACM Üyesi
34780 Mustafa Çınar BAM Üyesi
34907 Muharrem Songür Savcı
35077 Ömür Topaç HSK Üyesi
35084 Fatih Gökçen Savcı
35113 Yakup Şahin Savcı
35152 Hakan Yüksel Yargıtay Üyesi
35260 Hakan Özer ACM Başkanı
35296 Hüsamettin Otçu ACM Başkanı
35826  Nazım Durmaz Yargıtay Üyesi
36039 Naim Babür Alaybeyoğlu Savcı
36123  Murat İrcal Başsavcı
36460  Turgay Ateş HSK Üyesi
36850 Abdullah Gök SCH Hakimi
36896  İsa Çelik HSK Üyesi
37064 Ayla Ünal BAM Üyesi
37149 Okan Erdoğan ACM Başkanı
37162 Ali Erbıyık ACM Üyesi
37184 Zekeriya Samancı BAM Daire Başkanı
37198 Cemil Balcılar Savcı
37235 Mustafa Karayıldız Yargıtay Üyesi
37253 Alev Özcan SCH Hakimi
37283 Eyyup Mutlu BAM Üyesi
37287 Hüseyin Yaşar Özyavuz ACM Üyesi
37315 Yunus Süer SCH Hakimi
37410 Mahmut Savaşçı Savcı
37461 İsmail Ersin Ağca Savcı
37537 Anıl Özdilek ACM Üyesi
37539 İrfan Sert Savcı
37559 Cevdat Özcan SCH Hakimi
37560 Tülay Berber SCH Hakimi
37680 Hakan Pektaş Savcı
37685 Kenan Zeybek Yargıtay Üyesi
37940 Cüneyt Bölükbaşı BAM Üyesi
37942 Mevlüt Gülbudak SCH Hakimi – ACM Başkanı
37950 Tamer Keskin SCH Hakimi
37957 Ali Oğuz Şahin ACM Üyesi
38077 Veli San Savcı
38100 Cemal Duman ACM Başkanı
38109 Saliha Özden SCH Hakimi
38135 Hakan Yaşar Ürün Savcı
38212 Selahattin Kanbur Savcı
38259 Burçin Çetiner BAM Üyesi
38315 Tunç Cantaymaz Savcı
38428 Sabahattin Sarıdoğan ACM Başkanı
38481 Zekariya Yavuz ACM Başkanı
38494 Halil Toma BAM Üyesi
38649 Ayhan Güldalı ACM Üyesi
38723 Ayhan Akyol Savcı
38728 Kadir Gezici ACM Başkanı
38852 Nebi Kurtgöz Başsavcı Vekili
39479 Beyhan Gök Berber SCH Hakimi
39559 Bayram Kantık ACM Başkanı
39571 Ahmet Diler BAM Üyesi
39600 Celal Albay Yargıtay Üyesi
39604 Salih Kılıçdağı Savcı
39606  Hakan Tural Savcı
39630 Akif Karakuş Savcı
39663 Serdar Coşkun Savcı
39680 Ergün Şahin Yargıtay Üyesi
39703 Atila Öztürk SCH Hakimi
39704 Melik Kahraman ACM Başkanı
39802 Doç.Dr.Ekrem Çetintürk Yargıtay Üyesi
39802  Ekrem Çetintürk Yargıtay Üyesi
39830 Ömer Öztürk SCH Hakimi – ACM Başkanı
39844 Hayrettin Sevim BAM Üyesi
39858 Yasin Arslan ACM Üyesi
39874 Yavuz Koç  SCH Hakimi
39888 Kenan Türkmen SCH Hakimi
39928 Mustafa Çorumlu ACM Başkanı
39966 Ömer Özgür Ercan ACM Başkanı
40012 Muammer Çalık BAM Üyesi
40017 Cem Boztaş ACM Başkanı
40019 Erkan Sarıçam BAM Üyesi
40048 Habib Korkmaz Başsavcı
40055 Mehmet Uğurbaş SCH Hakimi
40060  Faik Ersöz Savcı
40076 Hasan Ay ACM Üyesi
40129 Faruk Şener Yargıtay Üyesi
40150 Savaş Şahinbay SCH Hakimi – BAM Daire Başkanı
40189 Hayati Karaaslan BAM Daire Başkanı
40190 Altan Özçelik ACM Üyesi
40207 Utku Ercan SCH Hakimi
40227 Serkan İçöz ACM Üyesi
40250 Ali Rıza Doğmuş SCH Hakimi
40304 Ahmet Nazmi Alp ACM Başkanı
40335 Salih Polat BAM Daire Başkanı
40342 Lütfi Türk ACM Başkanı
40745 Osman Tonta ACM Üyesi
40751 Atilla Rahimi Savcı
40752 Derda Gökmen BAM Üyesi
40773 Ahmet Hakan Özdemir Savcı
40794 Bahtiyar Çolak ACM Başkanı
40811 Şuayıp Arslan ACM Üyesi
40852 Şamil Koç ACM Başkanı
40869 Abdurrahman Gün SCH Hakimi- ACM Başkanı – BAM Üyesi
40905 Sinan Tür Başsavcı Vekili
40911 Uğurhan Kuş Başsavcı
40914 Suat Alaca ACM Başkanı
40925 Alaadtin Akdere BAM Üyesi
40933 Bülent Koç ACM Başkanı
40943 Seyit Gazi Balkaya ACM Üyesi
40958 Sezer Söylemez SCH Hakimi
40961 Ali Ramazan Bilgisiçok  SCH Hakimi
40975 Hakan Özdeş ACM Üyesi
40991 Namık Genel Savcı
41005 Hasan Gelir ACM Üyesi
41065 Hüseyin Gören BAM Üyesi
41073 Murat Türkmen ACM Başkanı
41091 Işıl Kütük                SCH Hakimi
41104 Erdoğan Güleç Savcı
41115 Bekir Çağlar BAM Üyesi
41359 Mehmet Ersin Berber Savcı
41370 Gülpınar Tür  SCH Hakimi
41372 Gökhan Şimşek SCH Hakimi
41500 Volkan Keskinkaya ACM Üyesi
41916 Muhammet Yavuz Yargıtay Üyesi
41923 Adem Aygün ACM Başkanı
41941 Ömer Yurdusev Savcı
41968 Erkan Özkaya ACM Başkanı
42011 İhsan Doğan Savcı
42049 Şükrü Çağlar ACM Başkanı
42056 Fahri Turan ACM Üyesi
42102 Mustafa Gökçe Savcı
42107 Mustafa Demirel ACM Üyesi
42114 Ahmet Cengiz Soysal  SCH Hakimi
42117 Ahmet Turan Oral ACM Başkanı
42138 Mehmet Selim Karakuzu ACM Başkanı
42169 Kamil Altıntaş Savcı
42184 Mehmet Arslan ACM Başkanı
42263 İsmail Gürsoy ACM Üyesi
42294 Barbaros Arslan Savcı
42394 Emin Alkan BAM Üyesi
42430 Tuncay Başaran BAM Üyesi
42436 Ayhan Arduç ACM Üyesi
42437 Gökberk Sunal ACM Üyesi
42520 Oğuz Dik Yargıtay Üyesi
42562 Kenan Türk SCH Hakimi
42597 Mehmet Duman ACM Başkanı
42614 Ulaş Mengüloğlu ACM Başkanı
42620 Ceyhun Yılmaz Savcı – BAM Üyesi
42658 Burak Kılıç SCH Hakimi
42695 Ayhan Yardımcı SCH Hakimi
43103 Cem Karaca ACM Başkanı
69460 Vahit Özcan Savcı
92511 Barış Erdoğan ACM Başkanı
92531 Serkan Baş ACM Üyesi
92540 Halit Kılıç ACM Başkanı
92592 Erhan Karakaya SCH Hakimi
92634 Selami Yılmaz SCH Hakimi
93856 Özgür Koç  SCH Hakimi
93890 Ahmet Dalgalı BAM Üyesi
93902 Mustafa Özbek ACM Üyesi
94977 Fatih Öztürk Savcı
95033 Turgay Çorak ACM Başkanı
95041 Melih Avcı ACM Başkanı
95050 Onur Yerdelen ACM Başkanı
95083 İbrahim Koca ACM Başkanı
95095 Yasin İsmailoğulları ACM Başkanı
95186 Mahmut Ateş BAM Üyesi
97712 Uğur Taştemir BİM Üyesi
97744 Nihat Koçak BİM Başkanı
97904 Murat Şahingöz Savcı
97924 İbrahim Polat ACM Üyesi
97938 Metin Özbay Savcı
97939 Orbay Bahri Ulgar Savcı
97947 Ali Deniz Tanrıverdi ACM Üyesi
97958 Bülent Cem Koçak ACM Başkanı
97998 Yusuf Arslan SCH Hakimi
98067 Ali Güllü Savcı
98080 Bilal İnanç ACM Başkanı
98107 Ahmet Ataman Başsavcı
98436 Murat Uzun BAM Daire Başkanı
101104 Abdurrahim Ay BİM Üyesi
101189 Abdurrahman Yalçın Savcı
101305 Hamdi Çağrı Şahin Savcı
101322 Ali Resul Ceritlioğlu Savcı
101428 Mustafa Gökhan Yumrutaş Savcı
101546 Mehmet Reşat Yavuz ACM Üyesi
101549 Özkan Tavuz ACM Başkanı
101632 Turgut Türkmen Başsavcı
101660  Taner Güngör Başsavcı Vekili
101711 Özgür Metin BAM Üyesi
101717 Hasan Demirtaş SCH Hakimi
102840 Canan Çetinkaya ACM Üyesi
104685 Bozan Çevik Savcı
104700 Murat Dilsiz Başsavcı
104701 İsmail Mermerci Savcı
104702 Esat Işık OHAL Komisyonu Üyesi
104708 Mustafa Çakar SCH Hakimi
104747 Ülkü Adıgüzel ACM Başkanı
104765 Yasemin Yaman SCH Hakimi
104771 Mustafa Kemal Turgut ACM Üyesi
104862 Mehmet Güven ACM Başkanı
104873 Mehmet Tokyürek ACM Başkanı
104898 Hanife Olgun Güneş SCH Hakimi
104925 Yıldıray Kaya ACM Üyesi
104927 Cantürk Taşkın ACM Üyesi
104934 Remzi Demir Savcı
105036 Kadir Erdeo SCH Hakimi – ACM Başkanı
105053 Eşref Durmuş BAM Üyesi
107239 Kemaleddin Özdemir İdari Hakim
107357 Hakan Akdeniz SCH Hakimi
107370 Mustafa Kemal Çatak ACM Üyesi
107382 Mustafa Asefler SCH Hakimi – ACM Üyesi
107405 Yıldırım Kemal Zöhre Savcı
107434 Mehmet Atıf Öztürk SCH Hakimi
107449 Özgür Kökten SCH Hakimi
107485 Bayram Ercan ACM Başkanı
107548 Nermin Beyazitoğlu Gürsoy BAM Üyesi
107601 Erkan Yüksel Savcı
107625 Kaya Burak Dumlu ACM Üyesi
107630 Murat Sopacı SCH Hakimi
107662 Selçuk Ülger ACM Üyesi
109449  Erdem Demircanlı BAM Üyesi
109468 Hüseyin Özcan ACM Üyesi
109671 Akın Aycan ACM Üyesi
109702 Akın Gürlek SCH Hakimi
109762 Murat Özcan Savcı
109817 Ferit Sandal Savcı
109889 Ergün Güçlü Savcı
115027 İbrahim Korkmaz Savcı
118891 Mustafa Alyörük ACM Üyesi
118921 Utku Özdemir SCH Hakimi
118965 Pıanr Gezer Atanıan ACM Başkanı
119005 Gülşah Kablan Şen SCH Hakimi
119009 Burhan Temtek Savcı
119027 Mehmet Erten ACM Üyesi
119028 Vakkas Sait Dikmen SCH Hakimi
119092 Melih Serdar Çakır ACM Üyesi
119130 Gökan Günaydın ACM Başkanı
119168 İrfan Şancı ACM Üyesi
119176 Mehmet Alan ACM Üyesi
119213 Çağdaş Topgül ACM Üyesi
119228 Ferit Yamer ACM Üyesi
119250 Ramazan Kelebek ACM Üyesi
119281 Mustafa Kutsal Kaya Savcı
120593 Yavuz Arnak Savcı
120633 Cihan Yılmaz ACM Üyesi
120674 Anıl Deniz Güneş SCH Hakimi
120718 Ali Keleş SCH Hakimi
120725 Adem Can ACM Üyesi
120773 Ersin Öztürk SCH Hakimi
120806 Özgür Kemal Kartal ACM Üyesi
120901 Göksel Ünüvar Savcı
120920 Ömer Harun Özbek SCH Hakimi
120944 Çağlar Ertaş Savcı
120958 Celal Sarıdere Savcı
121014 Ramazan Aydoğan Savcı
122240 Adnan Yılmaz SCH Hakimi
122275 Uğur Muslu SCH Hakimi
122279 Abdullah Fırat Gedik ACM Üyesi
122311 Kadri Arslan ACM Üyesi
122312 Osman Pediz ACM Başkanı
122321 Nebi Erken Savcı
122338 Yasin Köse SCH Hakimi
122345 Yeşim Can ACM Üyesi
122384 Çağlar Pürlüpınar ACM Başkanı
122390 Burcu Sağlam SCH Hakimi
122422 Fatih Yılmaz SCH Hakimi
122424 Oktay Güney ACM Üyesi
122425 Zeki Yavuz Savcı
122430 Zübeyde Ulaş Otur ACM Üyesi
122486 Mevlüt Uçar ACM Üyesi
122486 Yasemin Güç Doğmaz ACM Başkanı
122493 Esra Gül Can Savcı
122504 Eray Erden Savcı
122505 Nuray Hopikoğlu ACM Üyesi
122527 Fatih Kutluboğa ACM Üyesi
122563 Halil Kurt ACM Üyesi
123185 Hasan Karaman SCH Hakimi
123452 Malik Daşdan Savcı
124675 Mustafa Özoğul SCH Hakimi
124724 İbrahim Timur ACM Üyesi
125127 Yasin Uğurer ACM Başkanı
125163 Okay Koç ACM Üyesi
125170 Mustafa İlker Aydın ACM Üyesi
125195 Uğur Sönmez SCH Hakimi
125201 Ali Ersin SCH Hakimi
125222 Gökhan Büyükşimşek Savcı
125223 Ata Serdar Dumlupınar SCH Hakimi – ACM Başkanı
125305 Yusuf Menteş ACM Üyesi
125336 Hatice Öztoprak SCH Hakimi
125340 Melike Esma Can Karatay ACM Başkanı
125346 Özhan Güzel ACM Üyesi
125357 Osman Berber ACM Üyesi
125480 Pınar Demir Yılmazel ACM Üyesi
125491 Tuba Büyükşahin ACM Üyesi
125511 Şehnaz Apaydın ACM Başkanı
125541 Adem Karataş ACM Üyesi
125579 Alparslan Türkmen Savcı
125611 Zeliha Ertan ACM Üyesi
125635 Ergin Yılmaz ACM Üyesi
125862 Mehmet Tevfik Gerçek ACM Üyesi
125911 Tülay Akceylan ACM Üyesi
125939 Akif Düzgün Savcı
137280 Çağlayan Özbay ACM Üyesi
137358 Ümit Kaya Savcı
137388 Ferhat Ekinci Savcı
137561 Hasan Basri Savaş SCH Hakimi
137568 Ahmet Onur Sarıdoğan  SCH Hakimi
138886 Alperen Ertürk Savcı
139654 Medine Özlem Rüzgar ACM Üyesi
139701 Ender Genç SCH Hakimi
139709 Selime Hidayet Kibritcioğlu ACM Üyesi
139745 Mustafa Kalın SCH Hakimi
139767 Şule Gedik ACM Üyesi
139826 Muammer Yurtseven SCH Hakimi- ACM Üyesi
139832 Ferhat Koyuncu ACM Üyesi
139884 Emrah Aydemir ACM Üyesi
139914 Emrah Yıldırım ACM Üyesi
149922 Emre Küçükbaşol ACM Üyesi
149927 Ramazan Yurteri  ACM Üyesi
149977 Yeşim Yahşi ACM Üyesi
150011 Akın Çetin Savcı
150048 Tayfur Cengiz Savcı
150106 Mustafa Şenocak ACM Üyesi
150927 Cem Koray Eryılmaz Savcı
150935 Şahabettin Öztürk ACM Üyesi
150963 Mithat Öz Savcı
151134 Mehmet Ali Kuşuçar SCH Hakimi
151274 Hürol Özcüre Savcı
151293 Diyaaddin Özislam SCH Hakimi
151328 İbrahim İlaslan ACM Üyesi
151348 Muzaffer Sengelli ACM Üyesi
151384 Murat Bahadır ACM Üyesi
151391 Orhan Kaya Savcı
151417 Cebrail Umut ACM Üyesi
151520 Ahmet Dişbudak SCH Hakimi
153031 Müge Akbıyık SCH Hakimi
153039 Ali İhsan Akdoğan Savcı
153061 Dursun Aksoy  SCH Hakimi
153119 Abdullah Fatih Bildik Savcı
153153 Şengül Yılmaz ACM Üyesi
153183 Adem Çörek Savcı
153185 Mustafa Doğan ACM Üyesi
153193 Aydın Cıvgın ACM Üyesi
153213 Gülşah Eğilmez Türüdi ACM Üyesi
153226  Mesut Eryılmaz SCH Hakimi
153241 İbrahim Hatipoğlu SCH Hakimi
153475 Sefa Öner SCH Hakimi
153553 Çağrı Burak Türk SCH Hakimi
154603 Buket Çelik Arı SCH Hakimi – ACM Üyesi
156982 Ferhat Yayla Savcı
164309 Ayşe Esin Eser Avcı ACM Üyesi
165565 Sadık Çimen ACM Başkanı
165609 Rıza Tekinalp ACM Üyesi
165634  Ayşe Akdeniz İlaslan Danıştay Tetkik Hakimi
165673 Murat Aytaç OHAL Komisyonu Üyesi
165791 Ahmet Çetinkaya SCH Hakimi
165897 Muhammet Ertuğrul Gümüş ACM Üyesi
165905 Ali Metin Güven ACM Üyesi
165926 Mehmet Ramazanoğlu SCH Hakimi
165982 Enver Üstün ACM Üyesi
165989 Kadir Tuncay ACM Üyesi
166003 Abdulkadir Yeşiltaş ACM Üyesi
166004 Ercan Yetkin SCH Hakimi
166006 Fatih Yıldırım SCH Hakimi
170996 Merve Kalkan ACM Üyesi
171022 Ali Armağan Karaca Savcı
171091 Mustafa Alper Kesik SCH Hakimi
171099 Mustafa Aydın SCH Hakimi
171192 Eshat Özkul ACM Üyesi
171233 Turan Boran Savcı
171274 Zeynep Yargıcı ACM Üyesi
171292 Seda Tamam ACM Üyesi
171455 Özgür Dursun ACM Üyesi
171517 Muhammed Yıldız Savcı
171568 Merve Fadime İnce ACM Üyesi
174415 Ali İde SCH Hakimi
174422 Onur Engin Deniz ACM Üyesi
174431 Mahmut İrek Savcı
174475 Cem Altunsoy SCH Hakimi
174487 Ebru Engindeniz ACM Üyesi
174495 Yunus Sağlam SCH Hakimi
174533 Mehmet Kılıç ACM Üyesi
174540 Mahmut Kızılelma ACM Üyesi
174609 Mustafa Nar SCH Hakimi- ACM Üyesi
174646 Ahmet Tarık Çiftçioğlu ACM Üyesi
174671 Aykut Özkara ACM Üyesi
174708 Ahmet Onur Somuncu SCH Hakimi
174710  İlker Vural Savcı
174711 Mustafa Sopacı SCH Hakimi – ACM Üyesi
174763 Ülkü Tiryakioğlu ACM Üyesi
179239 Rüstem Kocadağ Savcı
179331 Seher Narin Yıldız ACM Üyesi
179377 Suzan Ayturan SCH Hakimi
179614 Ahmet Türker SCH Hakimi
179714 Bekir Yücel ACM Üyesi
189495 Hacı Mustafa Akbucak  SCH Hakimi
189517 Esra Akkaya ACM Üyesi
189536 Musa Akyıldız ACM Üyesi
189544 Anıl Altay Savcı
189546 Aysun Altun Tabaklı ACM Üyesi
189665 Abdullah Boyraz ACM Üyesi
189719 Fırat Çankaya ACM Üyesi
189820 Sabahat Çisem Durukal SCH Hakimi
189857 Özge Eroğlu ACM Üyesi
189874 Aslı Eşpek ACM Üyesi
189937 Tayfun Gün ACM Üyesi
189949 Mustafa Gürbüz SCH Hakimi
189952 Merve Ergüden ACM Üyesi
190134 Oğuzhan Mert Savcı
190160 Hasan Burak Öndin ACM Başkanı
190162 Ömer Öz ACM Üyesi
190163 Ayşegül Özaltun Baba ACM Üyesi
190188 Feyza Özer ACM Üyesi
190201 Ramazan Özmen Savcı
190220 Mehmet Sabit Pamukcu  SCH Hakimi
190233 Berna Saçan Türker ACM Üyesi
190335 Sarp Şenbaşlar ACM Üyesi
190438 Emre Us Savcı
190482 Sema Yamaçlı SCH Hakimi
190492 Yener Hüseyin Yarar ACM Üyesi
190557 Duygu Demir ACM Üyesi
190565 Merve Yücel ACM Üyesi
192110 Murat Aydın ACM Üyesi
192126 Ahmet Bulut ACM Üyesi
192130 Alper Celep ACM Üyesi
192146 Bünyamin Derin Savcı
192184 Erdal Karakaş Savcı
192206 Yusuf Kolukısa SCH Hakimi
192260 Umut Sarı ACM Üyesi
193549 Mustafa Akarslan SCH Hakimi
193564 Sema Akdoğan SCH Hakimi
193711 Ayşe Aydın ACM Üyesi
193721 Gökhan Aydoğan Savcı
193735 Abdulvahit Babat ACM Üyesi
193757 Ali Hakan Bayburt  SCH Hakimi
193783 Sinan Atahan ACM Üyesi
193839 Muhammet Raşit Çağlar ACM Üyesi
193850 Ömer Çakır ACM Üyesi
193873 Bilal Çelik Savcı
193938 Mehmet Demirci ACM Üyesi
193945 Efnan Demirhan Alsan ACM Üyesi
193947 Faruk Demirtaş ACM Üyesi
194048 Sümeyra Doğru Savcı
194062 Tayfur Duran  SCH Hakimi
194096 Damla Erçıktı SCH Hakimi
194160 Meltem Göncüoğlu ACM Üyesi
194166 Coşkun Gözağaç SCH Hakimi
194178 Gözde Gülderen ACM Üyesi
194219 Serkan Güvenç ACM Üyesi
194246 Hasan İshak SCH Hakimi
194249 Alihan İyigün Savcı
194270 Soner Kantav ACM Üyesi
194337 Yakup Kaya Savcı
194408 Cansu Kökçe Tarakçı ACM Üyesi
194510 Cenk Özbaş ACM Üyesi
194562 Gökçe Bahar Öztürk ACM Üyesi
194693 Hafize Şengül Bulut   ACM Üyesi
194708 İsmail Taş ACM Üyesi
194729 Merve Tekin ACM Üyesi
194798 Zemze Uçar ACM Üyesi
194829 Nazmi Burak Ünal Savcı
195176 Erdal Öztürk İdari Hakim
195183 Yunus Pekmezci İdari Hakim
195683 Osman Akbaş Savcı
195688 Sevay Akbulut ACM Üyesi
195702 Cumali Alkış Savcı
195703 Ercan Akin Savcı
195720 Gülüzar Kaya ACM Üyesi
195765 Selçuk Aylan ACM Üyesi
195914 Gülpınar Duman ACM Üyesi
196010 Özcan İnan ACM Üyesi – ACM Başkanı
196043 Hasan Hüseyin Kaya ACM Üyesi
196063 Nizamettin Kırlı ACM Üyesi
196193 Yağmur Satıcı ACM Üyesi
196196 Hatice Savaş ACM Üyesi
196204 Hüseyin Sert ACM Üyesi
196213 Reyhan Sunam ACM Başkanı
196304 Celalettin Yazgı ACM Üyesi
198462 Nesrin Avlar ACM Üyesi
198932 Kübra Güner ACM Üyesi
198959 Nihal Işık ACM Üyesi
199094 Niyazi Tüfek SCH Hakimi
199174 Kübra Söker ACM Üyesi
211128 Mehmet Çağrı Alperen ACM Üyesi
211165 Teceli Aslan ACM Üyesi
211244 Abdüsselam Furkan Barutçu Savcı
211245 Hatice Barutçu SCH Hakimi
211279 Selçuk Baysal ACM Üyesi
211444 Hatice İnal ACM Üyesi
211518 Meryem Elbistan ACM Üyesi
211542 Şeyma Erdoğdu ACM Üyesi
211654 Bayram Günaydın ACM Üyesi
211698 Veli Gürsoy ACM Üyesi
211717 Nurşen Hayran Işık ACM Üyesi
211818 Nursel Karamancı Gülel ACM Üyesi
211947 Sencer Levent ACM Üyesi
212128 Nurdan Çakmak ACM Üyesi
212179 Fatih Sönmez ACM Üyesi
212184 Saliha Merve Sungun ACM Üyesi
212232 Hakan Taş SCH Hakimi
212278 Onur Tombaloğlu ACM Üyesi
212307 Civan Behiç Turhan ACM Üyesi
212318 Emine Tür ACM Üyesi
212321 Esra Türüt ACM Üyesi
212347 Furkan Uysal ACM Üyesi
212383 Ahmet Yaldız SCH Hakimi
212394 Raziye Yavuz ACM Üyesi
212444 Zehra Yüksel ACM Üyesi
212448 Gülay Zengin ACM Üyesi
212454 Levent Zeydan ACM Üyesi
214702 Berna Akalın Karagöz ACM Üyesi
214777 Fadimana Akyıldız Keleş ACM Üyesi
214849 Tuğba Armağan Ustaoğlu ACM Üyesi
214863 Nursema Arslan ACM Üyesi
214896 Burak Ateş ACM Üyesi
214942 Halil Ayhancı ACM Üyesi
215163 Elif Çakıcı Atmaca ACM Üyesi
215279 Cemaleddin Demir Savcı
215364 Şahin Durnagöl ACM Üyesi
215441 Murat Adıgüzel ACM Üyesi
215441 Seda Ergül ACM Üyesi
215478 Mücahit Evlice ACM Üyesi
215792 Şevkiye Beyza Kaya Mert ACM Üyesi
215981 Sümeyye Nur Özparlak ACM Üyesi
215987 Duygu Mutlu ACM Üyesi
216078 Mehmet Özdamar ACM Üyesi
216272 Aylin Somkan Fırat ACM Üyesi
216415 Murat Tuncer ACM Üyesi
216501 Burcu Ünal ACM Üyesi
217381 Hulusi Gül BAM Üyesi
217438 Murat Özdemir ACM Üyesi
217444 Eren Şen SCH Hakimi – ACM Üyesi
218732 Mehmet Yayla ACM Üyesi
219192 Bülent Kazancı ACM Üyesi
219586 Tahir Baytar ACM Üyesi
219764 Bengisu Akbaş ACM Üyesi
221983 Adem Okur ACM Üyesi
229349 Merve Akyüz ACM Üyesi
234326 Kamil Işık ACM Üyesi
235009 Arif Sami Yılmaz ACM Üyesi
Aysel Demirel HSK Üyesi
Hayriye Şirin Ünsel HSK Üyesi
Muharrem Özkaya HSK Üyesi
Rasim Aytin HSK Üyesi
Taci Bayhan HSK Üyesi
Cevdet Malkoç Danıştay Üyesi
İsmail Kalender Danıştay Üyesi
Mustafa Cihad Feslihan OHAL Komisyonu Üyesi
Mustafa İkbal OHAL Komisyonu Üyesi
Salih Tanrıkulu OHAL Komisyonu Üyesi

 

 

 

SONUÇ VE TESPİTLER

Ekim 2021 tarihinde kurulup faaliyetlerine başlayan HAAK’a bugüne kadar, yargı mensuplarının verdiği kararlarla temel hak ve özgürlüklerinin zarar gördüğünü düşünen mağdurlar tarafından 96 başvuru yapılmış, yapılan bu başvuruların 56’sı HAAK tarafından incelenerek karara bağlanmıştır.

Başvurucular Özgürlüklerinin Tehdit Altında Olduğunu Düşünüyor

HAAK’a bu güne kadar 96 başvuru yapılmıştır. Başvurucuların 45’i kişisel bilgilerinin raporda yer verilmemesini talep etmiştir. 

Başvurucuların önemli bir kısmı yaptığı başvurusunda, kişisel verilerinin saklı tutulmasını talep etmiştir. Bunun temelinde kendisinin veya yakın çevresinin, kamu gücünü elinde bulunduran kişi ve kurumlarca yeniden hukuksuz muamelelere/yaptırımlara maruz kalma endişesi yattığı anlaşılmaktadır.

Başvuruların Büyük Çoğunluğu Gözaltı ve Tutuklamalara İlişkin

Yapılan başvuruların büyük çoğunluğunu (66 adet) hukuksuz gözaltı ve tutuklama kararları ile özgürlükleri kısıtlanan başvurucular yapmıştır.

HAAK, inceleyip raporlaştırdığı 56 başvuru dosyası bağlamında 814 yargı kararını incelemiştir. Bu kararların büyük kısmının 2016, 2017 ve 2018 yıllarına ait olduğu belirlenmiştir.

Bylock Verileri Hukuksuz Kararların Temel Dayanağı:

HAAK tarafından incelenen ve ağır hukuka aykırılıklar tespit edilen 56 başvuru dosyasında, yargı mensupları tarafından hukuka aykırı kararlara dayanak olarak Bylock verilerinin ana delil olarak kullanıldığı (27 dosyada), bunun yanında itirafçı beyanlarının (19 dosyada) ve kurumlar tarafından yapılan fişlemelerin de (10 dosyada) kararlarda yer verildiği tespit edilmiştir. Yargı birimleri tarafından Anayasa tarafından teminat altına alınan temel hak ve özgürlüklerin, suç delili olarak kullanıldığı ve kişilerin özgürlük ve güvenlik haklarının, mülkiyet haklarının ve adil yargılanma haklarının bunlar gerekçe gösterilerek ihlal edildiği HAAK tarafından belirlenmiştir.

Başvurucular Delilsiz Olarak Darbeye Teşebbüsten ve/ya Silahlı Terör Örgütüne Üye Olmaktan Suçlanmışlar:

Yapılan başvurular incelendiğinde, başvurucuların darbeye teşebbüs ve silahlı terör örgütüne üye olmakla suçlanıp gözaltına alındıkları, tutuklandıkları veya mesleklerinden ihraç edildikleri tespit edilmiştir. Başvuruculardan 27’si hem darbeye teşebbüs ve silahlı terör örgütü üyeliği suçlaması ile, 29’u ise sadece silahlı terör örgütü üyeliği suçlaması ile muhatap olmuştur.

HAAK tarafından incelenen başvuru dosyalarında, başvurucuların silahlı terör örgütü üyeliğini gösteren veya darbeye doğrudan veya dolaylı olarak iştirak ettiklerine dair zan derecesinde şüphe oluşturan, ceza hukuku tarafından delil olarak kabul edilebilecek bir bilgi ve belgeye rastlamamıştır. Yargı kararlarında delil olarak gösterilen verilerin kişilerin özel veya meslek hayatlarına ilişkin, ulusal ve uluslararası hukuk tarafından güvence altına alınan hak ve özgürlüklerin kullanımına ilişkin olduğu belirlenmiştir.

Bu durum HAAK tarafından, söz konusu soruşturma ve yargılamaların hukuki saiklerle değil, konjonktürel ve siyasal amaçlarla yapıldığı şeklinde yorumlanmıştır.

Türk Yargı Makamlarının İncelen Tüm Kararları Gerekçesizdir:

 HAAK, 56 başvuru bağlamında incelediği 814 yargı kararının tamamının gerekçesiz olduğunu belirlemiştir.

Tüm kararların gerekçesiz olması, istihbarat birimleri tarafından hazırlanan rapor ve değerlendirmelerin bütün kararlarda ayniyet derecesinde kullanılmış olması, soruşturma ve yargılama aşamalarının her ikisinde benzer durumun devam etmesi, yapılan soruşturma ve yargılamaların hukuki bir gereklilikten ziyade, siyasi saiklerle başlatılıp yürütüldüğü konusunda kuvvetli bir şüphe oluşturmaktadır.

Gözaltı ve Tutuklamalar Kanuna Aykırı ve Amaç Dışıdır:

HAAK, özgürlük ve güvenlik hakkına ilişkin olarak 33 başvuruyu karara bağlamıştır. Söz konusu başvuruların tamamının kanuna aykırı olduğunu ve CMK’nın 100.maddesinde yer verilen şartları taşımadığını tespit etmiştir.

Gözaltı ve tutuklama kararlarının delilsiz ve gerekçesiz olarak yapıldığının belirlenmiş olması karşısında, uygulanan bu tedbirlerin ceza soruşturması/yargılaması bağlamında bir zorunluluktan değil, siyasi veya ideolojik amaçlarla uygulandığı konusunda kuvvetli bir şüphe oluşturmaktadır.

Hukuka Aykırı Kararlara Karşı Etkin Bir İç Hukuk Yolu Yoktur:

HAAK tarafından incelenip karara bağlanan 56 başvurunun tamamında, başvurucuların itiraz, istinaf ve temyiz taleplerini inceleyen yargı birimlerinin gerekçesiz şekilde başvuruları reddettikleri, başvurucuların taleplerini karşılayacak bir değerlendirmeye yer vermedikleri belirlenmiştir.

Bu durum HAAK tarafından, hukuksuz karar veren yargı mensupları ve birimleri arasında açık veya gizli bir karar birliği, anlaşma ve/ya dayanışmanın olduğu şeklinde yorumlanmıştır. Yine bu anlaşma/dayanışma doğrultusunda belirli kişi ve gruplara karşı yapılan hukuksuzlukları devam ettirme konusunda bir yol izledikleri kanaatine varılmıştır. Tespit edilen ağır hukuka aykırılıkların itiraz, istinaf veya temyiz aşamasında gözden kaçabilecek, farklı bir hukuki yorumla geçiştirilebilecek seviyede olmadıkları gözönüne alındığında, böylesi bir hukuk sisteminin hak aramada etkin olmadığı kabul edilmelidir.

Hukuka Aykırı Karar Veren 603 Yargı Mensubunun İsmi Tespit Edildi

HAAK, yapılan başvurular çerçevesinde incelediği 814 yargı kararında bir veya birden fazla imzası bulunan 603 hakim, savcı ve/ya OHAL Komisyonu/HSK/istinaf/Yargıtay üyesi ismi tespit etmiştir.

HAAK, hazırlamış olduğu raporlarında bu isimlere yer vermek suretiyle, bu kişilerin isimlerinin görünür hale gelmesini sağlamış ve bu şekilde söz konusu yargı mensuplarının hukuka aykırı kararlar vermemeye teşvik etmeyi amaçlamıştır. Gaye bu kişilerin kişi hak ve özgürlüklerini ihlal olmayıp, ifa ettikleri kamu görevi çerçevesinde, hukuksuz kararlar verme konusundaki rahatlıklarını frenlemedir.

HAAK kararlarında, yaptığı değerlendirmelerin hukuka aykırı olduğunu düşünen yargı mensuplarını kararlarına itiraz etmeye davet etmiştir. Ancak bu güne kadar söz konusu kararlara karşı bir itiraz yapılmamıştır.

Hukuka Aykırı Karar Veren Yargı Mensuplarının %66’sı AKP Döneminde Göreve Başladı:

Hukuksuz karar verdikleri tespit edilen 603 yargı mensubundan 396’sının, AKP iktidarı döneminde yani 2002 yılı sonrasında göreve başladığı tespit edilmiştir. Özellikle 2014 yılı sonrasında doğrudan iktidarın etkisi ve/ya kontrolü altına girdiği bağımsız gözlemci kurum ve kişilerin raporları ile sabit Türk yargısının, bu görüntüsünün, AKP kontrolündeki Adalet Bakanlığı tarafından seçilip mesleğe kabulü sağlanan yargı mensupları eliyle oluşturulmuş olması tesadüf ile izah edilemez.

 İsimleri Tespit Edilen Yargı Mensuplarının %61’i Yargıda Birlik Derneği Üyesi:

HAAK tarafından ağır hukuka aykırılıklar içeren kararlar verdikleri tespit edilen 603 yargı mensubundan 370’inin resmi olarak Yargıda Birlik Derneği üyesi olması tesadüf ile izah edilemeyecek bir veridir.

Yargıda Birlik Derneği’nin, 17-25 Aralık Yolsuzluk-Rüşvet soruşturmalarının hemen sonrasında, 2014 yılı başında iktidarın Adalet Bakanı ve Başbakan seviyesinde organize ve desteği, muhalefet parti liderlerinin açık desteği ile kurulduğu, kuruluş amacının belirli bir toplum kesiminin kamusal ve özel alandan yargı eliyle etkisiz hale getirilmesi olduğu, süreç içerisinde yazılı ve görsel ya da sosyal medyaya yansıyan beyanlar, bilgi ve belgeler ile sabittir.

Yukarıda sayısal verilerine yer verildiği üzere HAAK tarafından incelenen tüm kararların gerekçesiz olması, itiraz, istinaf ve temyiz makamlarının hukuka aykırı kararları değiştirmeme/ devam ettirme konusundaki tavırları, yapılan gözaltı ve tutuklamaların tamamen delilsiz ve kanuna aykırı şekilde icra edilmiş olması, bu kararlara imza atan yargı mensuplarının %66’sının siyasal iktidar döneminde mesleğe başlamış olmaları ile bunların YBD üyelikleri birlikte düşünüldüğünde, tüm bu hukuksuzlukların tesadüfen olmadığı, belirli bir plan ve sistem içerisinde icra edildiği HAAK tarafından kabul edilmektedir.

 Sulh Ceza Hakimleri ve Ağır Ceza Mahkemesi Başkan/Üyeleri Hukuksuz Kararlara En Çok İmza Atan Yargı Mensupları:

Hukuka aykırı kararlara imza attıkları belirlenen 603 yargı mensubunun, 108’inin Sulh Ceza Hakimi, 221’inin Ağır Ceza Mahkemesi Üyesi, 61’inin ise Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı olduğu HAAK tarafından tespit edilmiştir. Hukuksuzluk sürecini başlatan 107 savcı ve 15 Başsavcı/vekili yine dikkat çeken sayılardır.

Hukuksuzlukların kapalı bir devre içerisinde gerçekleştiği, Başsavcı ve savcıların talimatı ile başlayan sürecin, Sulh Ceza Hakimleri tarafından devam ettirildiği, yargılama aşamasına geçildiğinde ise, aradaki (örtülü) anlaşma/dayanışma çerçevesinde bu hukuksuzluğun Ağır Ceza Mahkemeleri tarafından sürdürüldüğü HAAK tarafından tespit edilmiştir. Bu hukuksuzlukların istinaf ve temyiz aşamasına taşınan bu hukuksuzluklardan hiçbirisi Bölge Adliye Mahkemeleri veya Yargıtay tarafından giderilmemiştir.

Başvuruya konu ithamların darbeye teşebbüs ve silahlı terör örgütüne üye olma gibi, soyut ve siyasi/ideolojik yorumlara açık suçlamalar olduğu gözönüne alındığında, bunların siyasi saiklerle başlatılan ve yürütülen soruşturma ve yargılamalar olduğu, yargı mensuplarının da bu siyasi etki/yönlendirme/motivasyon ile hareket ettiği HAAK tarafından değerlendirilmektedir.

Yargı Mensupları İnsanlığa Karşı Suç İşliyor

HAAK, yapılan başvurular çerçevesinde yaptığı inceleme neticesinde, tespit ettiği hukuka aykırılıkların mahiyet ve önemleri doğrultusunda, ilgili yargı mensuplarının ceza hukuku, tazminat hukuku ve disiplin hukuku bağlamında muhtemel sorumluluklarını belirlemiştir.

Ceza Hukuku Bağlamında:

HAAK, kararlarını incelediği yargı mensuplarının, hukuka aykırı yöntemlerle elde edilmiş bilgi ve belgelere dayanılarak ya da hiçbir delil olmaksızın kişilerin özgürlük ve güvenlik haklarını sınırlayan kararları nedeniyle “kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” suçundan veya “görevi kötüye kullanma” suçundan dolayı soruşturulmaları gerektiğini değerlendirmiştir.

Yine HAAK, incelemeye konu kararların tarafsız olmayan, siyasi saiklerle hareket eden, mağdurun kendisine veya ait olduğu inanca, gruba ya da milliyete duyduğu kin ve nefret duygularını tatmin çerçevesinde karar veren yargı mensuplarınca oluşturulmuş olduğu konusunda bulgulara ulaşan HAAK, söz konusu yargı mensuplarının eylemlerinin, toplumun belirli bir kesimine karşı bir plan doğrultusunda sistemli şekilde işlenmiş olduğunun ilk bakışta açık olması nedeniyle bu kişilerin “insanlığa karşı suç” bağlamında soruşturulmaları gerektiği sonucuna varmıştır.

Kurul, yaptığı değerlendirmeler sonrasında, diğer şartları oluştuğu taktirde kararlarda imzası bulunan yargı mensuplarının aşağıdaki suçlardan biri veya birkaçı çerçevesinde de soruşturulmasının mümkün olduğu sonucuna varmıştır:

  • Konut dokunulmazlığının ihlali (TCK md. 116)
  • Dilekçe hakkının kullanılmasının engellenmesi (TCK md. 121)
  • Nefret ve ayırımcılık (TCK md. 122)
  • Haberleşmenin gizliliğini ihlal (TCK md. 132)
  • Özel hayatın gizliliğini ihlal (TCK md. 134)
  • Verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme (TCK md. 136)
  • Verileri yok etmeme (TCK md. 138)
  • Resmi belgede sahtecilik (TCK md. 204)
  • Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan (TCK md. 206)
  • Görevi kötüye kullanma (TCK md. 257)
  • Kişilerin malları üzerinde usulsüz tasarruf (TCK MAD md. DE 261)
  • Suç uydurma (TCK md. 271)
  • Yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs (TCK md. 277)
  • Suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme (TCK md. 281)
  • Adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs (TCK md. 288)

Disiplin Hukuku Bağlamında;

Yargı mensuplarının, Anayasa ve uluslararası sözleşmelerden kaynaklı yükümlülüklerini yerine getirmediği konusunda ağır hukuka aykırılıklar tespit eden HAAK, ilgililerin disiplin sorumluluklarını değerlendirmekle görevli ve yetkili kurumları tarafından meslekten ihraçlarını konu alan bir disiplin soruşturması yapılması gerektiğini tespit ve tavsiye etmiştir.

Tazminat Hukuku Bağlamında;

HAAK, başvurucuların uğradığı maddi ve manevi zararları bağlamında Devlet aleyhine ulusal ve uluslararası yargı mercileri nezdinde açılacak davalar sonucunda ödenmesi kuvvetle muhtemel tazminat miktarlarının, hukuksuz kararlarda imzası bulunan yargı mensuplarından tahsil edilmesi gerektiği değerlendirmesinde bulunmuştur.

 

[1] Öyle ki, HSK’nın yüksek mahkemelere üye seçimleri pek çok kez ““FETÖ ile mücadele edenler yüksek yargıç oldu” gibi başlıklarla basında haber konusu yapılmıştır.

https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/feto-ile-mucadele-edenler-yuksek-yargic-oldu-/1205829

https://ahvalnews-com.cdn.ampproject.org/c/s/ahvalnews.com/tr/node/38372?amp

[2] Yargıda Birlik Derneği üyelerinin isim listesine ulaşmak için tıklayınız: https://hukukpenceresi.com/yargida-birlik-dernegi-ybd-uyelerinin-isimlerini-suclu-olduklarini-dusundugu-icin-mi-gizliyor/

SİYASAL YARGI SAYISAL VERİLERLE RAPORLAŞTIRILDI yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://hukukpenceresi.com/siyasal-yargi-sayisal-verilerle-raporlastirildi/feed/ 0
Rejimin Militan Yargısı -3- https://hukukpenceresi.com/rejimin-militan-yargisi-3/ https://hukukpenceresi.com/rejimin-militan-yargisi-3/#respond Sat, 25 Jun 2022 22:43:44 +0000 https://hukukpenceresi.com/?p=8350 Siyasi iktidar, 17/25 Aralık sonrasında TBMM’deki gücünü kötüye kullanmak suretiyle Anayasaya aykırı olarak çıkardığı yasalar (başta HSYK Kanunu) ve Yargıda Birlik üyesi hâkim ve C. Savcılar eli ile millet iradesi yok sayılmış, hukuk devletinin ve demokrasinin temel dayanağı olan kuvvetler ayrılığı ilkesi, kuvvetler birliğine dönüştürülmüştür. İktidarı frenleyen ve dengeleyen mekanizmalar yok edilmiş, yargı bağımsızlık ve […]

Rejimin Militan Yargısı -3- yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Siyasi iktidar, 17/25 Aralık sonrasında TBMM’deki gücünü kötüye kullanmak suretiyle Anayasaya aykırı olarak çıkardığı yasalar (başta HSYK Kanunu) ve Yargıda Birlik üyesi hâkim ve C. Savcılar eli ile millet iradesi yok sayılmış, hukuk devletinin ve demokrasinin temel dayanağı olan kuvvetler ayrılığı ilkesi, kuvvetler birliğine dönüştürülmüştür. İktidarı frenleyen ve dengeleyen mekanizmalar yok edilmiş, yargı bağımsızlık ve tarafsızlığı ortadan kaldırılmış, hâkim ve C. Savcıları yürütme organlarına bağlı hale getirilmiştir. Böylece siyasiler ve güdümlerindeki militan yargı mensuplarının ortak tutumlarıyla, demokratik Anayasal düzene çok büyük bir darbe vurulmuştur. Montesquieu’nun öngörüsüne uygun olarak, yasama ve yürütme ülkemizde iktidarın elinde toplandığı için yürütme ile birlikte yargı da zorbalaşmıştır.

Oysa Eski Yargıtay Başkanı Sami Selçuk’a göre bir yargıç, iktidara, basına, kamuoyuna, diğer yargıçlara ve hatta kendisine karşı bağımsız olmadığı sürece adaletin tesis edilmesi mümkün değildir. Merhum Başbakan Adnan Menderes ve arkadaşlarının asılması kararını veren Yassıada Mahkemesi Başkanı Salim Başol’un “Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor” dediği gibi zamanın militan yargı mensupları da adeta siyasi iktidarın kendilerinden siyasi sanıkların mahkûm edilmelerini istediğini ve kendilerinin de bunu (memnuniyetle veya mecburen) yaptıkları izlenimini veriyorlar.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Bürosu Savcısı Serdar Coşkun’un imzası bulunan belge 16 Temmuz 2016’da saat 01:00 düzenlenen tutanak incelendiğinde, o gece henüz gerçekleşmemiş hadiselerin saatler öncesinde bu tutanağa yazıldığı ve soruşturmanın da bu tutanak üzerine başlatılmış olduğu anlaşılıyor. Yine Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından sözde FETÖ soruşturması alelacele tamamlanmış ve bu yapıyı bir bütün halinde ele alan çatı iddianamesinin 15 Temmuz darbe girişiminden bir gün önce mahkemeye sunulmuş olması çok manidardır. Bu olgular, kontrollü darbe teşebbüsünde bulunan bir kısım hain askerler ile militan yargı mensuplarının koordineli hareket ettikleri ve aynı merkezden bir plana göre yönetildikleri kanaatini pekiştiriyor.

Militan hâkim ve C. Savcıların ihlal ettikleri hukuk kuralları saymakla bitmez ama bazılarını ana başlıklar halinde sıralayacak olursak: İspat yükümünün sanığa yüklenmesi, kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesinin ihlali (Yasal ve rutin faaliyetlerin örgütsel bir yönü olmadığı halde bu eylemlerin örgüt üyeliğine gerekçe yapılması), Suçta “kanunilik ve belirlilik ” ilkesinin göz ardı edildiği (Bank Asya’ya para yatırılması ve Bylock kullanımı vb.), Suç unsurlarının (özellikle manevi unsurun hiçbir yargılamada) oluşup oluşmadığı tartışılmadan kamu davaları açılması ve mahkumiyet kararları verilmesi, Bir eylemin terör suçunu teşkil edip etmediğinin ancak kesinleşmiş yargı kararı ile tespit edilmesi ilkesi, kanuna aykırı delillere dayanarak davalar açılması, savunma hakkının kısıtlanması ve hatta yok edilmesi ( binlerce avukat müvekkillerinin suçlarından dolayı tutuklanması vb.), maddi gerçeğin açığa çıkarılmasına yönelik etkin soruşturma yapılmaması (15 Temmuzdaki maktullerden çıkarılan mermiler üzerinde balistik inceleme yapılmaması vb.), sanıklar lehine olan delillerin toplanmaması, şüphelilerin kimlik ve resimlerinin medyaya servis yapılarak masumiyet (suçsuzluk) karinesi ilkesinin ihlali ve peşin hükümlülük algısı yaratılması, şüphelilerin işkence, tehdit ve şantajla etkin pişmanlığa zorlanması, soruşturmaları savcı yerine istihbarat ve kolluk görevlilerince yapılması, soruşturma sürecinin ihbar ve gizli tanık beyanlarına dayanması vb.

Ülkemiz mer’i hukuk düzenine göre yargıç ve savcılar, ceza yasalarının metinleriyle bağlıdırlar ve esasen yasaları hukuk yargıçları gibi yorumlayamazlar. Yani yorum yetkileri yoktur. Suçta ve cezada kanunilik ilkesi, bireylerin hak ve özgürlüklerinin korunmasının teminatıdır. Bu ilke yargıçların cezalandırma yetkisini sınırsız ve keyfi bir biçimde kullanmasını önleyerek bireye devlet müdahalesine karşı güvence sağlamak için ihdas edilmesine karşın, zamanın militanlaşan yargıçları intikam saikiyle hareket ediyorlar, yüzbinleri bulan bir sanık grubuna karşı düşman hukukunu uyguluyorlar. Suç ve ceza filozofu olan Beccaria’nın “Suçlar ve Cezalar Hakkında” adlı eserinde belirtiğinin aksine bu yargıçlar, nesnel mantıkla hareket etmeyip, kendi görüş, inanç ve duygularına karşı bağımlı ve yanlı karar vermeyi yargılama zannediyorlar.
Türkiye, Avrupa Konseyi ve İnsan Hakları Mahkemesi’nin yetkisini kabul etmiştir. Ülkemiz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin bir tarafıdır ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin zorunlu yargı yetkisine uymayı 28 Ocak 1990’da taahhüt etmiştir. Ayrıca Anayasa’nın 90’ıncı maddesinin son fıkrasına göre de bu kararların diğer mer’i yasalara göre daha öncelikli bir bağlayıcılığı var. Türkiye’nin AİHM kararlarını uygulamamak gibi bir hakkı ve yetkisi olmamasına rağmen kritik birçok yargılamada uygulanmadığına tanık oluyoruz. Muhreç Anayasa Mahkemesi üyeleri, sözde FETÖ sanıkları, Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş hakkındaki AİHM kararlarının uygulanmamasını örnek verebiliriz. Kimisi din, kimisi para veya kimisi de dünyevi bir haz adına köleleşmeyi kabul ederek mankurtlaşan bu tip yargı mensupları, efendilerinden aldıkları hukuk dışı talimatlara uymak suretiyle yerleşik evrensel hukuk pratiğini çiğnemekten çekinmemişlerdir.

 

Yazı serisinin önceki bölümleri:

 

Rejimin Militan Yargısı-1

Rejimin Militan Yargısı-2

Rejimin Militan Yargısı -3- yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://hukukpenceresi.com/rejimin-militan-yargisi-3/feed/ 0
Avrupa Parlamentosu’na Soruyorum: Türkiye’de Yargı Bağımsızlığı Osman Kavala Kararı İle Mi Sona Erdi? https://hukukpenceresi.com/avrupa-parlamentosuna-soruyorum-turkiyede-yargi-bagimsizligi-osman-kavala-karari-ile-mi-sona-erdi/ https://hukukpenceresi.com/avrupa-parlamentosuna-soruyorum-turkiyede-yargi-bagimsizligi-osman-kavala-karari-ile-mi-sona-erdi/#respond Sat, 25 Jun 2022 22:22:22 +0000 https://hukukpenceresi.com/?p=8346 Avrupa Parlamentosu (AP), geçtiğimiz ay Osman Kavala’ya yargılandığı davada müebbet hapis cezası verilmesi ve bağlayıcı olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ihlal kararının Türkiye tarafından yerine getirilmemesi nedeniyle Türkiye Hükümeti’nin “AB üyelik sürecini bilinçli olarak sonlandırdığı” ifadeleri yer alan ve Türkiye’nin AB kapısı kapandı anlamına gelen bir karar aldı. Bu karar, Türkiye Hükümetine verilen tavizler […]

Avrupa Parlamentosu’na Soruyorum: Türkiye’de Yargı Bağımsızlığı Osman Kavala Kararı İle Mi Sona Erdi? yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Avrupa Parlamentosu (AP), geçtiğimiz ay Osman Kavala’ya yargılandığı davada müebbet hapis cezası verilmesi ve bağlayıcı olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ihlal kararının Türkiye tarafından yerine getirilmemesi nedeniyle Türkiye Hükümeti’nin “AB üyelik sürecini bilinçli olarak sonlandırdığı” ifadeleri yer alan ve Türkiye’nin AB kapısı kapandı anlamına gelen bir karar aldı.

Bu karar, Türkiye Hükümetine verilen tavizler nedeniyle geç alınmış bir karar olarak tarihte yerini aldı.

Yargı bağımsızlığının ortadan kalkması Osman Kavala hakkında verilen tutuklama ve mahkumiyet kararı ile meydana gelmedi. Türkiye’de Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı 17/25 Aralık 2013 tarihinden giderek azaldı. 15 Temmuz 2016 tarihinden bir gün sonra aralarında Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Alparslan Altan ve Anayasa Mahkemesi Üyesi Prof. Dr. Erdal Tercan, Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nın yüksek yargı üyelerinin de bulunduğu yaklaşık 3000 civarında hakim ve savcı gözaltına alındı. Bunların büyük bir çoğunluğu kanuna aykırı olarak tutuklanıp,  Anayasal teminata rağmen ihraç edildi. Bu zamana kadar ihraç edilen hakim ve savcı sayısı 5000’e yaklaştı. Türkiye’de Anayasal teminata sahip hakim ve savcıların haklarında hukuki hiçbir delil olmadığı halde mesleklerinden ihraç edilmesi ve büyük bir çoğunluğunun da tutuklanması ve KHK’lar ile mesleklerinden ihraç edilen kamu görevlilerinin de tutuklanmaları ve sonrasında çok büyük bir kısmının silahlı terör örgütü üyeliği suçundan en az 6 yıl 3 ay hapis cezası almaları ile birlikte Yargı bağımsızlığı tamamen ortadan kalktı. Yargı tamamen Erdoğan rejimi tarafından siyasallaştırıldı.

Özellikle yargı bağımsızlığının oluşmasında ve kanunların Avrupa Birliği mevzuatına uyumunun sağlanmasında anayasal teminata rağmen ihraç edilen bu hakim ve savcıların çok büyük katkısı vardı. Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnameleri (KHK’lar) ile ihraç edilen kamu personeli de kendi görevli oldukları bakanlıklar düzeyinde Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne katılım sürecinde azımsanmayacak emek ve katkıda bulunmuşlardı.

Bu çerçevede Avrupa Birliği’nin ilgili kurumlarının daha 15 Temmuz’un hemen ertesinde olayları izlemek yerine daha aktif katılım sergilemesi gerekirdi. Mesela Avrupa Parlamentosu veya diğer etkin organlarından biri acil gündemle toplanıp daha askerler bile gözaltına alınmadan Hakim ve Savcılar tutuklandığında buna benzer yaptırım kararı alabilirdi.

Bu kapsamda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi özellikle hakim ve savcılar yönünden 15 Temmuz sonrasında tedbir talepli insan hakları ihlal başvurularını reddetmek yerine acil gündemle toplanıp tedbir niteliğinde ihlal kararı vermeliydi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, beklenen ihlal kararını vermediği gibi Türkiye Hükümet yetkilileri ile yapılan toplantı sonucunda Türkiye’den gelecek başvuruları ertelemek amacıyla Olağanüstü Hal İşlemleri Komisyonu kurulması tavsiyesinde bulundu.

Avrupa Parlamentosu, Türkiye’deki yargı mensuplarının 1/3’ünün mesleklerinden ihraç edilip tutuklanmaları, Anayasa Mahkemesi Üyesi iken tutuklanarak mesleğinden ihraç edilen Alparslan Altan hakkında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin verdiği tutuklama kararının hukuka aykırı olduğuna ilişkin kararı Türkiye Mahkemelerinin uygulamaması sonrasında yaptırım kararı alabilirdi.

Hatta daha geriye de gidersek 01/19 Ocak 2014 tarihlerinde Türkiye’den Suriye’ye illegal yollardan silah taşıyan MİT görevlilieri hakkında kamuoyunda MİT Tırları Soruşturması olarak bilinen soruşturmada görevli Adana Eski Cumhuriyet Başsavcısı Süleyman Bağrıyanık, Terör suçlarına bakan Adana özel yetkili Eski Cumhuriyet Başsavcı Vekili Ahmet Karaca, terör suçlarına bakan Adana Özel Yetkili Cumhuriyet Savcıları Özcan Şişman ve Aziz Takçı’nın 7 Mayıs 2015 tarihinde tutuklandıklarında Avrupa Parlamentosu yaptırım kararı alabilirdi.

Avrupa Parlamentosu ya da diğer organlar 01.07.2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilen 6723 sayılı kanunla Yargıtay ve Danıştay üyelerinin görevlerini Anayasa’ya aykırı olarak sona erdiren bu kanun kabul edildiğinde veya Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından onaylandığında yaptırım kararı alabilirdi.

Bu kanun kapsamında üyelikleri sona erdirilen Yargıtay ve Danıştay üyelerinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yaptıkları bu başvurular, AİHM tarafından aradan 6 yıl geçmesine rağmen hala karar verilmiş değildir.

Türkiye’de yargı, 4 Kasım 2016 tarihinden bu yana tutuklu bulunan Selahattin Demirtaş ve 1 Kasım 2017 tarihinden bu yana tutuklu bulunan Osman Kavala ile ilgili davalardan önce de bağımsız değildi.

Avrupa Birliği kurumları Türkiye’deki yargı bağımsızlığının yok oluşu ile ilgili  zamanında yaptırım uygulamış olsalardı. Erdoğan bu kadar otoriterleşmeyecek ve yargı bağımsızlığı korunabilecekti. Türkiye’deki aileleri ile birlikte milyonları aşan insanlığa karşı suç mağdurları olmayacaktı. İşleri, aşları ellerinden alınan KHK’lıların bir kısmı Türkiye’den ölümü göze alarak  illegal yollardan özgürlüğe çıkabilenler 24.06.2022 tarihinde Strasbourg’ta Avrupa Konseyi (AK) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) önünde eylem yapmak zorunda kalmayacaktı.

Avrupa Parlamentosu’na Soruyorum: Türkiye’de Yargı Bağımsızlığı Osman Kavala Kararı İle Mi Sona Erdi? yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://hukukpenceresi.com/avrupa-parlamentosuna-soruyorum-turkiyede-yargi-bagimsizligi-osman-kavala-karari-ile-mi-sona-erdi/feed/ 0