- ANASAYFA
- No Comment
Rejimin Militan Yargısı -2-
Militan hâkim ve savcılara göre yargı kurumu, siyasi otoriteden bağımsız değildir, hatta siyasi otoriteye oldukça bağlıdır. Daha çok totaliter ülkelerde bulunan militan yargı, rejimi korumak için mücadeleci ve illegal bir üsluba sahiptir. Kendi amaçlarını her türlü ahlaki ve dini değerden üstün görmektedirler. Güvenlikçi anlayışları, adalet anlayışının önünde olduğu için bir yargı mensubu gibi değil adeta cübbeli rejim muhafızı gibi hareket ederler.
Ülkemiz yargısının utanç verici bu duruma getirilmesinde ana rol oynayan Yargıda Birlik üyeleri de yürütme ile uyumlu çalışacaklarına dair söz birliği yapmış ve bunu deklare ederek faaliyetlerine başlamışlardı. MİT’in 2010 tarihinden itibaren yargı mensupları ile temaslara başladığını, 2013 Aralıktan itibaren ise il il dolaşıp diğer kamu görevlileri ile birlikte binlerce hâkim ve savcıya gizli gizli seminerler verdiklerini biliyoruz. 28 Şubat post-modern darbe sürecinde de silahlı kuvvetlerden brifing alan bir yargı camiası olduğunu hatırlayınız. Ayrıca aralık 2012 tarihinde Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşarlığı’nın idari veya adli yargıda “hâkim ve savcılar arasından” kurumlarına hukuk müşaviri alacağını açıklamasından sonra yüzlerce hâkim ve cumhuriyet savcısı MİT’e geçmek için başvuruda bulundu. Bu konu “adalet.org” adlı internet sitesinde de eleştirel olarak işlenmişti. Mit, bu süreçte devşirdiği bu yargı mensuplarını resmen bünyesinde istihdam etmiştir. İstihbarat elemanları haline dönüştürülen yüzlerce hâkim ve savcının yargıdaki tesirini düşünebiliyor musunuz? 2016 yılındaki binlerce hâkim ve savcının fişlenip tasfiyesinde bu kadronun çok ekili olduğunu tahmin etmemek mümkün değil.
Rejim, ele geçirdiği yargı gücünü kendi amaçları için tepe tepe ve hoyratça kullanmaktadır. Maalesef yargı da -devletçi bir anlayışla- rejim muhaliflerine karşı kendisini bir silah gibi kullandırmaktadır. Şüphesiz militan yargının temelleri 17/25 Aralık sonrasında 2014 Ekim ayında oluşturulan HSYK ile atıldı. Yargıyı şekillendirmeye de buradan başlandı. Siyasi irade öncelikle kendi kadrolarını yargı içerisinde etkin hale getirmek için stratejik atamalar yaptı. Siyasi iktidar ve bileşenleri, Yargıda Birlik Platformu’nu cemaate yakın olmakla suçladığı kişilere karşı bir koalisyon olarak kurdu. Tarikatçı, milliyetçi, ulusalcı, liberal ve solun büyük kısmının desteği alındı. AKP’nin aslında sadece cemaati değil iktidarına muhalif gördüğü herkesi hedefine aldığı bariz idi. Ama ilk etapta bu anlaşılamadı veya öngörülemedi. Suça bulaştıktan sonrada birçok hakim ve savcı için geri dönülemez bir durum ortaya çıktı. Siyasal iktidar bunun yanında olağanüstü hâl tipi uygulamalarını süreklileştirmek ve kendileri aleyhine yürütülebilecek soruşturma ve davaları baştan bertaraf etmek için yasal düzenlemeler yaptı. Yargıda Birlik Platformu üyeleri de siyasal iktidara her türlü hukuksal danışmanlık ve kadro desteğini sundu.
Bu yasal düzenlemelerle birlikte 2014 yılı içinde kurulan Sulh Ceza Hakimlikleri militan yargının tesis edilme sürecinin en önemli proje kurumudur. Muhreç hâkim Kemal Karanfil’in de bir demecinde beyan ettiği gibi SCH’leri iktidarın canının istediği kararları almak, istediği kişileri gözaltına alıp tutuklamak, kayyım atamak ve bazı soruşturmalardan da kurtulmak için anayasaya aykırı olarak kurulmuştur.
Bu hakimliklere genel olarak MİT’in sakıncasız bulduğu ve siyasal iktidara tam tabii olmuş kişiler atanmışlardır. Ayrıca geçen 6 yıl içinde teşkilatın tüm kademelerine yeni yeni atamalar yapmak suretiyle yargının genel yapısı ürkütücü boyutta değiştirilmiştir. Karakollardan savcılıklara, alt derece mahkemelerinden istinafa, istinaftan Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi’ne uzanan yargı zincirinde ortak bir eylem birliği olduğunu görüyoruz. Dr. Hasan Dursun ve Mustafa Doğan’ın kaleme aldıkları Bir Soykırım Silahı Olarak Türk Yargısı kitabının 152. Sayfasında: “Anayasa Mahkemesi resmi internet sitesinde, Gülen Hareketi mensupları ile ilgili davalar kastedilerek ‘PDY ile ilgili müdahaleler bağlamında yapılacak başvurularda kullanılacaktır’ notu ile çeşitli karar şablonları yayınlanmıştır. Buna göre AYM’nin Gülen Hareketi mensupları hakkındaki davalarda, hangi meslek grubuna ne tür bir karar verileceği önceden bir tarifeye bağlanmış, şablonlar oluşturulmuş, ihsas-ı reyde bulunulmuştur.” Bu şablon kararların alt derece mahkemelerinde de kullanıldığını görüyoruz. Kolluk ve yargı mensupları önüne gelen olaylarda adeta ‘Erdoğan burada olsa ne yapardı?’ diye empati yaparak veya doğrudan saraydan gelen talimatlara göre karar veriyorlar. AKP örgütünün etkin bir üyesi gibi zamanın baskın anlayışına bağlı kalarak görevlerini icra ediyorlar. Görüldüğü üzere bunların her biri hâkim savcı görünümlü birer militandırlar. Bu militan zihniyet adliyeleri, adalet dağıtan kutsal mekanlar olmaktan çıkarıp insanların adil yargılanma haklarını ayaklar altına almışlar, suç ve suçlu belirleme görevini vesayet altına girdikleri siyasilere bırakmışlardır. Adeta adaleti toplum ve devletin temeli olmaktan çıkararak politikacıların bekalarına hizmet eden bir araca dönüştürmüşlerdir. Toplum ve devlet içinde meydana gelen aykırılıkları yargılayıp herkes için kamu düzenini temin etmekle görevli olan ülke yargısı, bizatihi sorunun kendisi haline gelmiştir. Atalarımızın deyimiyle artık tuz kokmuştur. Bürokrasinin genelinde meydana gelen bu tefessühten en çok payı yargı kurumu almıştır. Bütün kişi ve kurumlar doğrudan veya dolaylı yargıyla içli dişli olduğu için yargı kurumunda baş gösteren kanserin hızla diğer kurumlara ve topluma metastaz yaptığını gözlemliyoruz.
Bu militan kadronun etkin olması ile birlikte yargı, siyasi iradenin sopası haline gelmiştir. Siyasi irade bu sopa ile önünde engel gördüklerini dövüp etkisiz hale getiriyor. Hukukçu Dr. G. Güneş’in de belirttiği gibi bu kadronun tamamını da Yargıda Birlik üyeleri oluşturuyor. Bu kişilerin, siyasi iradeden gelen emir ve talimat dışına çıkamayan, iktidarı rahatsız etmemek adına evrensel hukuk ilkelerine, AİHM kararlarına ve hatta Yargıtay’ın yüz yıllık içtihatlarına aykırı olarak oluşturdukları garabet kararlarla yıllardır insanların hayatlarını karartan ekipten olduklarını üzülerek müşahede ediyoruz. Militanlaşmış hâkim ve savcılardan oluşan ve ‘Adalet’ten soyutlanmış ülke yargısı, gücü elinde bulunduranların elinde acımasızca kullanılmaktadır. Oysa adaletin hâkimiyetini hissettirdiği bir ülke güçlü ve halkı da bahtiyar iken; siyasetin vesayetine girmiş bir yargının egemen olduğu ülke ise harabe ve içindeki insanlar da sahipsizdir.