Avrupa Parlamentosu’na Soruyorum: Türkiye’de Yargı Bağımsızlığı Osman Kavala Kararı İle Mi Sona Erdi?

Avrupa Parlamentosu’na Soruyorum: Türkiye’de Yargı Bağımsızlığı Osman Kavala Kararı İle Mi Sona Erdi?

Avrupa Parlamentosu (AP), geçtiğimiz ay Osman Kavala’ya yargılandığı davada müebbet hapis cezası verilmesi ve bağlayıcı olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ihlal kararının Türkiye tarafından yerine getirilmemesi nedeniyle Türkiye Hükümeti’nin “AB üyelik sürecini bilinçli olarak sonlandırdığı” ifadeleri yer alan ve Türkiye’nin AB kapısı kapandı anlamına gelen bir karar aldı.

Bu karar, Türkiye Hükümetine verilen tavizler nedeniyle geç alınmış bir karar olarak tarihte yerini aldı.

Yargı bağımsızlığının ortadan kalkması Osman Kavala hakkında verilen tutuklama ve mahkumiyet kararı ile meydana gelmedi. Türkiye’de Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı 17/25 Aralık 2013 tarihinden giderek azaldı. 15 Temmuz 2016 tarihinden bir gün sonra aralarında Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Alparslan Altan ve Anayasa Mahkemesi Üyesi Prof. Dr. Erdal Tercan, Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nın yüksek yargı üyelerinin de bulunduğu yaklaşık 3000 civarında hakim ve savcı gözaltına alındı. Bunların büyük bir çoğunluğu kanuna aykırı olarak tutuklanıp,  Anayasal teminata rağmen ihraç edildi. Bu zamana kadar ihraç edilen hakim ve savcı sayısı 5000’e yaklaştı. Türkiye’de Anayasal teminata sahip hakim ve savcıların haklarında hukuki hiçbir delil olmadığı halde mesleklerinden ihraç edilmesi ve büyük bir çoğunluğunun da tutuklanması ve KHK’lar ile mesleklerinden ihraç edilen kamu görevlilerinin de tutuklanmaları ve sonrasında çok büyük bir kısmının silahlı terör örgütü üyeliği suçundan en az 6 yıl 3 ay hapis cezası almaları ile birlikte Yargı bağımsızlığı tamamen ortadan kalktı. Yargı tamamen Erdoğan rejimi tarafından siyasallaştırıldı.

Özellikle yargı bağımsızlığının oluşmasında ve kanunların Avrupa Birliği mevzuatına uyumunun sağlanmasında anayasal teminata rağmen ihraç edilen bu hakim ve savcıların çok büyük katkısı vardı. Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnameleri (KHK’lar) ile ihraç edilen kamu personeli de kendi görevli oldukları bakanlıklar düzeyinde Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne katılım sürecinde azımsanmayacak emek ve katkıda bulunmuşlardı.

Bu çerçevede Avrupa Birliği’nin ilgili kurumlarının daha 15 Temmuz’un hemen ertesinde olayları izlemek yerine daha aktif katılım sergilemesi gerekirdi. Mesela Avrupa Parlamentosu veya diğer etkin organlarından biri acil gündemle toplanıp daha askerler bile gözaltına alınmadan Hakim ve Savcılar tutuklandığında buna benzer yaptırım kararı alabilirdi.

Bu kapsamda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi özellikle hakim ve savcılar yönünden 15 Temmuz sonrasında tedbir talepli insan hakları ihlal başvurularını reddetmek yerine acil gündemle toplanıp tedbir niteliğinde ihlal kararı vermeliydi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, beklenen ihlal kararını vermediği gibi Türkiye Hükümet yetkilileri ile yapılan toplantı sonucunda Türkiye’den gelecek başvuruları ertelemek amacıyla Olağanüstü Hal İşlemleri Komisyonu kurulması tavsiyesinde bulundu.

Avrupa Parlamentosu, Türkiye’deki yargı mensuplarının 1/3’ünün mesleklerinden ihraç edilip tutuklanmaları, Anayasa Mahkemesi Üyesi iken tutuklanarak mesleğinden ihraç edilen Alparslan Altan hakkında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin verdiği tutuklama kararının hukuka aykırı olduğuna ilişkin kararı Türkiye Mahkemelerinin uygulamaması sonrasında yaptırım kararı alabilirdi.

Hatta daha geriye de gidersek 01/19 Ocak 2014 tarihlerinde Türkiye’den Suriye’ye illegal yollardan silah taşıyan MİT görevlilieri hakkında kamuoyunda MİT Tırları Soruşturması olarak bilinen soruşturmada görevli Adana Eski Cumhuriyet Başsavcısı Süleyman Bağrıyanık, Terör suçlarına bakan Adana özel yetkili Eski Cumhuriyet Başsavcı Vekili Ahmet Karaca, terör suçlarına bakan Adana Özel Yetkili Cumhuriyet Savcıları Özcan Şişman ve Aziz Takçı’nın 7 Mayıs 2015 tarihinde tutuklandıklarında Avrupa Parlamentosu yaptırım kararı alabilirdi.

Avrupa Parlamentosu ya da diğer organlar 01.07.2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilen 6723 sayılı kanunla Yargıtay ve Danıştay üyelerinin görevlerini Anayasa’ya aykırı olarak sona erdiren bu kanun kabul edildiğinde veya Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından onaylandığında yaptırım kararı alabilirdi.

Bu kanun kapsamında üyelikleri sona erdirilen Yargıtay ve Danıştay üyelerinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yaptıkları bu başvurular, AİHM tarafından aradan 6 yıl geçmesine rağmen hala karar verilmiş değildir.

Türkiye’de yargı, 4 Kasım 2016 tarihinden bu yana tutuklu bulunan Selahattin Demirtaş ve 1 Kasım 2017 tarihinden bu yana tutuklu bulunan Osman Kavala ile ilgili davalardan önce de bağımsız değildi.

Avrupa Birliği kurumları Türkiye’deki yargı bağımsızlığının yok oluşu ile ilgili  zamanında yaptırım uygulamış olsalardı. Erdoğan bu kadar otoriterleşmeyecek ve yargı bağımsızlığı korunabilecekti. Türkiye’deki aileleri ile birlikte milyonları aşan insanlığa karşı suç mağdurları olmayacaktı. İşleri, aşları ellerinden alınan KHK’lıların bir kısmı Türkiye’den ölümü göze alarak  illegal yollardan özgürlüğe çıkabilenler 24.06.2022 tarihinde Strasbourg’ta Avrupa Konseyi (AK) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) önünde eylem yapmak zorunda kalmayacaktı.

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir