• Aralık 9, 2022
  • No Comment

Akrebin Kıskacındaki Yargı (3): “Yol Ayrımı”

Akrebin Kıskacındaki Yargı (3): “Yol Ayrımı”

Savcı Serdar makam odasındaki misafir koltuğuna yayılarak oturdu, yaktığı puro ile bu güç sarhoşluğunun keyfini çıkardığı sırada kapı çalındı ve içeriye gençlik arkadaşı olan hâkim Metin girdi. Bu davetsiz ve zamansız ziyaret nedeniyle Savcı Bey’in biraz yüzü düştü. Bu durumunu gizlemek için hemen yüzüne sahte bir gülücük takarak “Hoş geldin kadim dost” dedi.

Üniversite sınavına hazırlanmasında ve fakülteyi tamamlamasında hep o kadim dostun desteğini ve yardımını görmüştü. Fakülte döneminde Metin ile Kredi Yurtlar Kurumu yurdunda aynı odayı paylaştıkları dönemde babasının iflas etmesi nedeniyle 1 yıl boyunca memleketten hiç para gelmemişti. Bir sene boyunca o, devletten aldığı bursun yarısını kendisiyle paylaşmıştı. Duyduğu derin minnettarlıktan dolayı kendisini onun yanında -tanımlayamadığı bir şekilde- âciz ve zayıf hissediyordu. Babasından sonra belki de olgunlaştığı ve kendi ayakları üzerinde durabildiğini en çok ispat etmek istediği kişi o idi. Kaderin cilvesi olsa gerek o şimdi en son görmek isteyeceği kişilerden biriydi. Zira Metin’in dayısının oğlu hâkim Orhan’ın da HSYK üyesi seçilmek için bağımsız aday olduğunu duymuştu. Bu ziyaretin seçim temalı olabileceğini tahmin etmesi zor değildi. Metin hâl hatır sorduktan sonra “kahve söylemeyecek misin dostum?” dedi. Serdar “tabi ki, kusura bakma dalmışım” dedikten sonra telefonla iki adet kahve sipariş etti. Metin “Dostum konuya hemen gireyim. Biliyorsun siyasi iktidar yolsuzluk ve hukuksuzluklarını kapatmak için yargıyı tamamen kontrolü altına almak istiyor. Bunun için Yargıda Birlik Platformu adlı bir yapı kurdu ve onu açıkça destekliyor. YBP adayları bu seçimi kazanırsa yargıda büyük bir kıyım yapacaklarına dair dedikodular duyuyoruz. Bu yapı karşısında da hukukun üstünlüğünü ve yargının mutlak bağımsızlığını savunan birbirinden bağımsız adaylar var. Ben tercihimi bağımsız adaylardan yana koydum. Kuzenim Orhan da bu adaylardan birisidir. Adli yargı Komisyon başkanı olduğu dönemdeki hukuka saygılı, hakkaniyetli ve başarılı idareciliğini anlatmama gerek yok sanırım. Kendisi gayet mütevazi biri olduğu için böyle bir düşüncesi yoktu. Ben ve Adliyemizdeki birçok meslektaş aday olması için onu çok zor ikna ettik. Buraya sadece desteğini istemeye değil bizzat kulis yapmakta yardımını rica etmek için geldim” dedi.

Serdar bu konuşmadan oldukça rahatsız ve tedirgin oldu. Nihai kararını verdiği bir konu hakkında konuşmaktan hazzetmiyordu. Bedeli ağır olacak maceralara girmek esasen korkak olan kişiliğine hiç uygun değildi. Risk almayı oldum olası sevmezdi. Almış olduğu karar hilafına ikna edici sözler dinlemeye tahammülü olmadığı için bu bahsi bir daha açılmamak üzere sonlandırmak istiyordu. Diğer yandan da bu yakın arkadaşını vâkıf olduğu muhtemel olumsuz gelişmeler hakkında bilinçlendirmenin lüzumuna inanıyordu. Dostuna döndü “Metin benim sana ne kadar kıymet verdiğimi biliyorsun. Senin hiçbir şekilde zarar görmeni istemediğim için bazı konularda hayati öneme sahip mahrem bilgiler vereceğim. Ama bu söyleyeceklerimi kimseyle paylaşmamanı istiyorum” dedi. Hâkim Metin arkadaşından destek isterken onun konuyu tamamen farklı bir mecraya çekmek istemesine bir anlam veremedi. Şaşkınlığını izale edecek olumlu bir şeyler duyma ümidiyle “Merakla seni dinliyorum Serdar, anlat o zaman“dedi. Serdar “Devlet kendisiyle uyumlu çalışmayan, gizli ajandası olduğunu düşündüğü yapıları tamamen bürokrasiden silmek istiyor. Bu konuda tahmin edeceğinden daha kararlı ve acımasız. Hızla listeler yapılıyor. 5-6 bin kişinin ihracı dillendiriliyor. Geç olmadan aklını başınıza topla. Tarafını doğru seç. Ben, sana ve arkadaşlarına referans olabilirim. Ne diyorsun?’ dedi.

Metin hiç beklemediği bu sözler karşısında adeta şok oldu. Biraz kendini toplayarak ‘Ne yani şimdi bütün yargı mensupları fişleniyor mu? Bu yasal değil ki. Devlet derken, kim bu devlet? Onu sen, ben ve hepimiz oluşturmuyor muyuz? Lütfen hükümet ve devleti karıştırmayalım. Hükumet devletin sadece bir parçasıdır ve kendini devletin yerine koyamaz. Devletin meclisi, yargısı, askeri ve diğer kurumları ile Anayasa kuralları da var. Bu kurumlar birbirinden ayrı olup birbirlerini denetlerler. Böylece güç tek elde toplanmamış olur. Anayasanın vaz’ ettiği denge-balans sistemi demokratik hukuk devletinin ana omurgasıdır. Tehlikeli sularda yüzülüyor. Bu kendisini devletin yerine koyan irade her kimse, devlet güçlerinin dizginlerini tamamen eline almak istiyor. Buna boyun eğmek kurumların intiharı olur. Ben buna alet olmadığım gibi senin de olmaman gerekir dostum’ dedi.

SerdarBu millet haklıdan yana değil güçlüden yanadır. Yargı bürokrasisi de farklı değil. Kim güçlüyse haklı-haksız bakmaz onun peşine takılır. Ben acımasız olarak işleyeceğini öngördüğüm bu süreçte telef olmak istemiyorum. Bunu göze alamam. Senin ve ailenin de kaldıramayacağınız mağduriyetler yaşamasını istemiyorum. Bu geçici bir süreç Metin, fırtına bitene kadar sadece pozisyon değiştireceğiz. Bunu güce boyun eğmek olarak değerlendirme’ dedi.

MetinKötülük esasen istisnadır, ama ona taraftar olanların sayısı artarsa normalleşir. Bir avuç azınlık dışında uzun vadede herkes onun kurbanı olur. Ayrıca hukuk bir kez raydan çıkarsa siyaset kurumunun elinde rehin olur. Hukukun üstünlüğü yerine üstünlerin hukuku egemenliğini ilan eder. Sözüm meclisten dışarı ama biz devrin adamı değil her devirde adam gibi adam olmalıyız. Hukuk ve demokrasiyi askıya almak demek milleti diri diri asmaktır. Bedel ödemekten korkmakta ne? Herkesten önce hukukçular hukukun koruyucusu olmalı, bedeli ne olursa olsun!’ diye cevap verince Serdar, bu tartışmanın istediği istikamette yürümediğine kanaat getirerek konuyu kapatmanın doğru olacağına karar verdi. Ve ‘Tamam kardeş ben dilimin döndüğünce uyarımı yaptım, karar senindir. Ama bu konuda artık konuşmayacağım. Sadece bunları benden duyduğunu paylaşmazsan sevinirim’ dedi. Metin‘Tabi ki kardeşim ama bu yolun çıkmaz sokak olduğunu lütfen bir kere daha düşün. Fikir değiştirirsen beni hep yanında bulacaksın’ dedi ve saatine baktı ‘Affedersin duruşma saatim de gelmiş, artık gitmeliyim’ dedi. Oldukça gergin yürüyen bu konuşmanın bitmesine sevinen Serdar ‘Tamam kardeş kolay gelsin’ dedi. Misafirini yolcu ettikten sonra derin bir ‘oh’ çekti ve hemen çekmecesinden çıkardığı sakinleştiricilerden bir tane yuttu.

Serdar bu konuşmadan sonra çekirdek kadroda olmasına rağmen dilini tutması ve daha temkini olması gerektiğini düşündü. Çünkü tehlikeli görülen o cenahtan çok arkadaşı vardı. Bu nedenle tarafını belli etmek açısından özellikle cemaate yakın olduğunu düşündüğü kimselerden uzak durmalıydı. Gerçi birkaç kişi hariç onların bir cemaate bağlı hareket ettiklerine dair bir bulguya tanık olmamıştı. Ama olsun devlet onları öyle görüyor ve öyle sınıflandırıyorsa artık gerçeğin ne önemi vardı ki?

 

Serinin önceki yazıları:

Akrebin Kıskacındaki Yargı (1): “Teklif ve Karar”
Akrebin Kıskacındaki Yargı (2): “Sır Toplantı”

 

 

Bu Yazılarıda Okuyabilirisiniz

İnsanın Anlam Arayışı: Ben Kimim

İnsanın Anlam Arayışı: Ben Kimim

Felsefeciler ve felsefe severlerin mutlaka okunması gereken kitaplar sıralaması yaparken listelerinde muhakkak bulunan bir kitap “Sofi’nin Dünyası” dır.  Kitabın belki de…
Yanlı(ş) Tarih Okumaları

Yanlı(ş) Tarih Okumaları

Taraflı tarih, bir tarihçinin sahiplendiği fikirleri, eğilimleri bilinçli bir şekilde tarihe dayatması, başka bir ifadeyle tarihi verileri bu düşünce ışığında yeniden…
NAİF YARGI(Ç)

NAİF YARGI(Ç)

Önceki dönemde egemen iktidar tarafından “sakıncalı” görülen kişiler fikir ya da düşünceleri nedeniyle soruşturulmuşlar; haklarında iddianameler düzenlenerek yargılanmaları ve hatta mahkûm…
TÜRKİYE’DE ÖTEKİ OLMAK

TÜRKİYE’DE ÖTEKİ OLMAK

Öteki olmak mevcut düzen içinde hakim olanın zıttını ifade eden bir kavram. Benliğin dışsallaştırdığı, yabancı gördüğü ve çoğu zaman ön yargılarla…

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir