HSK arşivleri - Hukuk Penceresi https://hukukpenceresi.com/tag/hsk/ Zulüm karanlığına ışık saçan pencere Sun, 29 Jan 2023 00:23:08 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.5.2 https://hukukpenceresi.com/wp-content/uploads/2022/06/indir-150x150.jpeg HSK arşivleri - Hukuk Penceresi https://hukukpenceresi.com/tag/hsk/ 32 32 Akrebin Kıskacındaki Yargı (8): “YBP’nin Genişletilmiş İlk Toplantısı” (1.Bölüm) https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-8-ybpnin-genisletilmis-ilk-toplantisi/ https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-8-ybpnin-genisletilmis-ilk-toplantisi/#respond Sun, 29 Jan 2023 00:20:25 +0000 https://hukukpenceresi.com/?p=9044 Akrebin Kıskacındaki Yargı (8): “YBP’nin Genişletilmiş İlk Toplantısı” (1. Bölüm)   Hükümetle söylem ve eylem birliği içerisinde hareket eden Yargıda Birlik Platformu, Ekim 2014 HSYK seçim sürecinde kamu kurumlarının tüm olanak ve kolaylıklarından faydalandı. Kamu kaynaklarını fütursuzca kullanmak onlar nezdinde seçim yarışını elbet zedelemeyecekti. Yurttaşların yarısının politik desteğini alan ve uzun yıllardır tek başına ülkeyi […]

Akrebin Kıskacındaki Yargı (8): “YBP’nin Genişletilmiş İlk Toplantısı” (1.Bölüm) yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Akrebin Kıskacındaki Yargı (8): “YBP’nin Genişletilmiş İlk Toplantısı”

(1. Bölüm)
 
Hükümetle söylem ve eylem birliği içerisinde hareket eden Yargıda Birlik Platformu, Ekim 2014 HSYK seçim sürecinde kamu kurumlarının tüm olanak ve kolaylıklarından faydalandı. Kamu kaynaklarını fütursuzca kullanmak onlar nezdinde seçim yarışını elbet zedelemeyecekti. Yurttaşların yarısının politik desteğini alan ve uzun yıllardır tek başına ülkeyi yöneten güçlü bir siyasi liderin kanatları altında pervasız, şımarık ve özgüveni yüksek bir şekilde süreci yönettiler.
 
Yürütme erki ile kurulan bu yasak ilişkinin ‘yargı bağımsızlığı-tarafsızlığı, kuvvetler ayrılığı ve hukukun üstünlüğü ilkelerine ciddi bir biçimde zarar vereceği’ hususu umurlarında bile değildi. Şahsi çıkarlarına hizmet eden güdümlü bir yargıyı, nemalanamayacakları bağımsız yargıya tercih etmekte en ufak bir sakınca görmüyorlardı. Hayal ettikleri makamlara erişmek yolunda engel gördükleri -hükümetin paralelci olmakla suçladığı- topluluğun nitelikli ve başarılı olmasının da bir önemi yoktu. Malum topluluğun kamudan tasfiyesi adına, hükümet güdümünde hareket etme görüntüsünün, yargıya itibar kaybettireceğini düşünecek akıl eşiğini çoktan aşmışlardı. Çünkü ihtiras ve nefretleri, meslekî ve etik değerlerinden daha büyüktü.
 
Sağduyusunu tamamen kaybetmiş ve meydanlarda intikam yemini eden bir siyasi liderin manevi himayesi altında Ankara Hakimevi’nde bir toplantı gerçekleştirildi. Bu toplantıya Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Başmüfettişi Mehmet Yorulmaz, Adalet Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Selahaddin Menteşe ve HSYK Genel Sekreteri Başar Bilgin katıldılar.

Heyet, Yargıda Birlik Platformu’nun genişletilmiş ilk toplantısını cuma günü Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne ait Dinlenme Tesisi‘nde gerçekleştirmek üzere anlaştı. Bu toplantıyı organize etme ve duyurma görevini, -hukuk dışındaki- sosyal konularda oldukça yetenekli olan Selahaddin Menteşe memnuniyetle üstlendi. Ve heyete “Toplantılarımızda meslektaşlarımızın ulaşımı dahil her şey ücretsiz olacak. Bildiğiniz gibi kamu görevlileri, kendilerine malî yük getirmeyen etkinliklerden gayet memnundurlar.  Malûmunuz üzere ‘insan ihsânın kölesidir’. Katılımcılara birbirinden muhteşem yemek ikramlarından sonra duymaktan hoşlanacakları müjdeleri de verdik mi, inanın işlenmeye hazır pamuk gibi olurlar. Müsaade ederseniz üstlenmekten onur duyduğum bu görev için zaman kaybetmeden Belediye Başkanı Melih Kökçe ile temasa geçeceğim.” dedi.

Başar Bilgin de bunun üzerine, “Sayın müsteşarım, sizden -toplantıya katılacağını tahmin ettiğim- bağımsız adayların destekçilerinin kuvve-i mâneviyelerini kıracak ihtişamda bir organizasyon bekliyoruz inşallah” dedi. Menteşe de tebessüm ederek “Müsterih olun genel sekreterim” diye karşılık verdi.

Saatine baktıktan sonra vaktin hayli geç olduğunu düşünen Mehmet Yorulmaz, “Arkadaşlar unutmadan söylemeliyim, davamıza gönül veren tüm meslektaşların en az iki kişiyi de toplantıya getirmeleri gerektiğini muhakkak iletelim. Bu aşamadaki en önemli konuyu da karara bağladığımıza göre görüşmemizi bitirebiliriz. Cuma akşamı toplantıda tekrar buluşmak üzere hoşça kalın” demesini müteakip heyet hakimevinden ayrıldı.
 
Hâkim Metin Koyuncu, çarşamba günü işyerinde e-posta kutusunu kontrol ettiğinde, YBP tarafından tertip edilen genişletilmiş ilk toplantıya kendisinin de davet edildiğini öğrendi. Platform ileri gelenlerinin kendisini yakinen tanıdıkları ve siyasi vesayet karşısındaki tavizsiz tutumunu bildikleri halde, davet edilmesine çok şaşırdı. Bu davet hususunu istişare etmek için cep telefonundan savcı Sait beyi aradı. Telefonu hemen açan Sait bey “Merhaba Metin bey, buyur kardeşim” diyerek karşılık verdi. Metin bey mezkur daveti haber verip fikrini sorması üzerine Sait bey “Madem teveccüh gösterdiler biz de davetlerine icabet edelim. Toplantıya katılmak zorunluluğunu hisseden diğer arkadaşları da böylece yalnız bırakmamış oluruz” dedi. Metin de “Ben de önerinize katılıyorum. Adayımızın katılması ise zaten uygun olmaz diye düşünüyorum” dedi. Sait bey “Tabii ki, olası bir provokasyon nedeniyle bağımsız adayımız kesinlikle bu toplantıya katılmamalı. Sen, ben ve hâkim Bilal beyle birlikte üçümüz katılabiliriz.” demesi üzerine Metin, “Toplantı için lojmanlar önünden belediyenin tahsis ettiği servis araçları kalkacakmış” dedi. Said bey beş-on saniye düşündükten sonra “Bu etik olmaz, en doğrusu kendi arabamızla veya toplu taşıma araçlarıyla gidelim. Ne dersin?” diye sordu. Beklediği cevabı alan Metin, “Haklısınız, öyle yapmak daha uygun olur.” dedi. Said bey “O zaman Bilal beye de durumu anlat, gelmeyi arzu ederse üçümüz orada buluşuruz. Rakiplerimizin motivasyon ve yöntemlerini de yerinde teşhis etme imkânı elde etmiş oluruz” diyerek konuyu bağladı. Metin de “Tamam, orada görüşürüz inşaallah” diyerek telefon görüşmesini sonlandırdı.
 
Ve nihayet beklenen Cuma günü geldi. Toplantı salonunun dışında konukları karşılamak için savcı Ö. Faruk Aydın ve hâkime Berrin Aksak bekliyorlardı. Gelen misafirleri küçük bir hoşâmediden sonra adlarını ellerindeki listeye işaretleyip salona yönlendiriyorlardı. Ayrı ayrı gelen Sait ve Bilal beyler soğuk bir karşılama seremonisinden sonra ciddi bir sorun yaşamadan salona girdiler. Ancak biraz sonra Metin beyin de kendilerine yaklaştığını gören Ö. Faruk’un aniden yüzü kızardı ve gözleri kanlandı, tokalaşmak için elini uzatmadı ve yumruklarını sıkıp sesini yükselterek “Ne yüzle buraya geldin Metin! Senin gibi paralelciliği bilinen birinin cesaret edip buraya gelebileceğini beklemiyordum. Haberin olsun! Başsavcılık görevinden alınmama sebep olan soruşturmadaki tanık ifadeni okudum. Söylesene! Hiç mi utanmadın yalan beyanda bulunmaya?” dedi. Yanındaki Berrin hanım da duruma şaşırdı ve birkaç kez “Ö. Faruk bey lütfen bağırmayalım” diyerek onu sakinleştirmeye çalıştı. Her ahvalde soğukkanlılığını korumasını bilen Metin bey “Hoop, yavaş ol savcı bey! Bana saygın yok anladım da, seni buraya koyanlara da mı yok? Bak burası tartışma için uygun değil. Pazartesi gelirsin odama hem kahvemi içer hem de orada dişe diş tartışırız.  Ama şunu bil ki, ben kendi menfaatim için bile doğruluktan ayrılmamış birisi olarak senin soruşturmanda niçin yalan söyleyeyim? Her daim bildiğimi söyler, bilmediğime susarım. Anlatabildim mi?” diyerek, sert adımlarla salona yürüdü. Hırsını alamayan Ö. Faruk onun arkasından “İçerde senin gibilerin ne olduğunu bilen 1000 kişi var. Yerinde olsam içeri girmekten vaz geçip geri dönerdim.” diye seslendi.

Metin bey kuru gürültüye pabuç bırakacak adam değildi. Bu laflara kulak asmadan içeri girdi ve Sait beyin masasına oturdu. Bilal bey “Hayırdır, yüzünden düşen bin parça, bir şey mi oldu?” diye sordu. Metin de her ikisine dışarıda yaşadığı terbiyesizliği kısaca anlatmaya çalıştığı sırada garsonlar servise başladı. Mevzuyu hemen kapattılar.
 
Misafirler yemeklerini yerken Sait bey göz ucuyla diğer masalardaki katılımcıları izliyor ve onların ruh hallerini kavramaya çalışıyordu. Katılımcıların yaklaşık üçte ikisi çok neşeli iken üçte biri gayet ciddi idi. Ciddiliğini bozmayan bu kişilerin yüzlerinde belirgin bir memnuniyetsizlik okunuyordu. ‘Acaba gelmekle iyi yapmadık mı?’ der gibi bir halleri vardı.
 

Akrebin Kıskacındaki Yargı (8): “YBP’nin Genişletilmiş İlk Toplantısı” (1.Bölüm) yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-8-ybpnin-genisletilmis-ilk-toplantisi/feed/ 0
Akrebin Kıskacındaki Yargı (7): “YBP’nun Militan Adaylarının Belirlenmesi” https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-7-ybpnun-militan-adaylarinin-belirlenmesi/ https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-7-ybpnun-militan-adaylarinin-belirlenmesi/#respond Sun, 15 Jan 2023 16:44:59 +0000 https://hukukpenceresi.com/?p=9035 HSYK Başmüfettişi Mehmet Yorulmaz kriptolu cep telefonunun çalmasını heyecanla bekliyordu. Saatine baktı. Kararlaştırdıkları saat geçeli neredeyse doksan dakika olmuştu. İkbaline göz kırpan bu günleri bir ömür beklemiş birisi olarak, bu fırsat için, değil bir buçuk saat, gözünü kırpmadan üç gün bile bekleyebilirdi. Cebinden çıkardığı küçük aynasında hafifçe saçlarını düzeltti. Dönemin ruhuna uygun olarak uzattığı badem […]

Akrebin Kıskacındaki Yargı (7): “YBP’nun Militan Adaylarının Belirlenmesi” yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
HSYK Başmüfettişi Mehmet Yorulmaz kriptolu cep telefonunun çalmasını heyecanla bekliyordu. Saatine baktı. Kararlaştırdıkları saat geçeli neredeyse doksan dakika olmuştu. İkbaline göz kırpan bu günleri bir ömür beklemiş birisi olarak, bu fırsat için, değil bir buçuk saat, gözünü kırpmadan üç gün bile bekleyebilirdi. Cebinden çıkardığı küçük aynasında hafifçe saçlarını düzeltti. Dönemin ruhuna uygun olarak uzattığı badem bıyıklarını hafifçe sıvazladı. Hemen sonra da beklediği telefon çalıyordu işte! Hemen açmak yerine belki de gayr-i ihtiyari ceketinin yakasını düzeltip, bir düğmesini ilikleme ihtiyacı hissetti. Ufak bir boğaz temizleme öksürüğünden sonra telefonu açıp kulağına götürdü: “Buyrun efendim.” dedi. Telefonun diğer ucundaki Başbakanlık müsteşarı Fahri Kısır; “Mehmet bey merhaba, beyefendinin yanından yeni çıkabildim. Umarım iyisindir. Hemen konuya girmek istiyorum. Beyefendinin onayladığı HSYK kesin aday listemizi e-mailinize gönderdim. Hemen açarsanız değerlendirmelerimizi daha rahat yapabiliriz.” dedi.

Mehmet bey, “Tamam efendim bana on saniye müsade edin” deyip, eli ayağı birbirine dolaşarak bilgisayarından mail kutusunu açtı. “Efendim şu an liste ekranımda, hızla inceliyorum” dedi. Fahri bey, “Mehmetciğim listenin başına seni koyduk. 20 yıla yakındır teftiş kurulunda çalıştığın için tüm kıdemlileri tanıyorsun. Malumun, Bakan bey yargı camiasını neredeyse hiç tanımıyor. Adam avukatlıktan çok imamlık yapmış” demesi üzerine kıkırdaştılar. Fahri bey devamla; “Adalet bakanlığı müsteşarı Kenan bey ile birlikte Bekir’i rahatça enforme edip yönlendirici tavsiyelerde bulunabilirsiniz. Yani anlayacağın davul onların boynunda tokmak ise bizde.” dedi ve tekrar karşılıklı gülüştüler. Mehmet bey muzip bir ses tonuyla “Sayın müsteşarım haddimi aşmış gibi olmazsam, zurnacıyı sorsam?” dedi. Fahri bey “Beyefendiden daha iyi zurnacı mı var Memet?” dedi ama kısa bir pişmanlıktan sonra, “Oğlum yerin kulağı var, çok da gevşemesek iyi olur değil mi! Neyse! Konumuza dönecek olursak, gördüğün gibi listede ‘bu olmaz’ diyeceğimiz kimse yok. Akp’nin, 11 kişilik adli yargı aday listesinde üç, 5 kişilik idarî yargı aday listesinde ise sadece iki adamları var. Kendi adamları zannede dursunlar, bunlar hiç de sözümüzden çıkacak kişiler değiller. İnşallah-u Teala! Doğu Bey’in belirttiği gibi Türk yargısının altın çağını yaşayacağı günler yakındır.” dedi. Mehmet bey “İnşallah efendim! Ama listede sanki muhafazakar ve milliyetçi adaylara göre solcu, alevi ve tarikatçı adaylar az gibi geldi. Ne dersiniz?” diye sorması üzerine Fahri bey, “Şanlı ‘Sosyal demokrat‘ seni başkan yaptık. Daha ne olsun! Ayrıca platformumuz dışında kalan solcu ve alevi yargı mensuplarının eskiye uzanan şiddetli cemaat düşmanlığı, seçim tercihlerini bizden yana kullanacaklarına karinedir. Reylerini YARSAV ve bağımsız adaylara dağıttıkları takdirde, tarihi bir fırsatı kaçıracaklarının farkındalar. Kaldı ki, şimdiden bize ulaşan yüzlerce hakim-savcı YARSAV üyesi olduğu halde, seçimde bizimle birlikte hareket etme sözü verdi. İkna etmemiz gerekenlerin çoğu milliyetçi ve muhafazakar kesimlerden oluşuyor. Binaenaleyh, adaylarımızın belirlenmesinde bu realite göz ardı edilmedi.” dedi.

Mehmet bey, “Sayın müsteşarım kesin aday listesini incelediğimde mesleki başarı ve liyakat ölçütünü çok öncelemediğimiz sonucunu çıkarıyorum. Yanılmıyorum değil mi efendim?” dedi. Fahri bey “Mehmet, bayramlık ağzımı açtırma şimdi! Adaylarımızı -sen dahil- mesleki müktesebatlarına göre belirlediğimizi mi zannediyorsun? Bize kılıcı keskin militan ruhlu adamlar lazım. Tasfiyeler nihayet bulduktan sonra liyakati de esas alacağımız zamanlar gelecektir elbette. İpleri tamamen elimize aldıktan sonra siyasal islamcı, demokratik solcu, demokrat alevi ve tarikatçıları önce yönetimden sonra da teşkilattan zamanla uzaklaştıracağımızdan emin olabilirsin. Taktiğimiz; siyasilere ‘Emredin, tabii ki, derhal efendim!’ demek, bunun haricinde, bildiğimizi okuyup, kendi ajandamızı kusursuz tatbik etmektir. Bu süreçte velinimetimiz olan  siyasilerin güvenini kaybetmek gibi bir lüksümüz yok. Aksi davranan bir arkadaşımız olursa, onu derhal görevden almalı ve göze batmayan ama etkili başka bir yere vazifelendirmeliyiz. Onyıllardır beklenen hedefimize ulaşmakta asla aceleci davranmamalıyız. Kendi işimizi yapaduralım, ara sıra da, politikacıların taleplerini yerine getirmeliyiz. O işin reklamını da fevkalade iyi yapmalıyız. Böylece, istikbali de sigorta etmiş oluruz.” dedi. Mehmet bey, “Adaylardan Ahmet Çiçek çok tecrübesiz. Rizeli olduğu ve hükümet desteklediği için onun hakkında bir şey söylemem mümkün değil, bunun farkındayım. Ama HSYK başmüfettişi İsa Demir en zayıf halka gibi. Teftiş kurulundan yakînen tanıyorum. Militan olma potansiyeli dışında çok vasıfsız bir arkadaş. Onun yerine ikame edebileceğimiz bir çok aday var. Listeyi kamuoyuna deklare etmeden önce bu ismi değiştirebilir miyiz? Beyefendiyi ikna etmeniz çok kolay efendim.” dedi.

Fahri bey “Senin en zayıf halka dediğin Çerkez İsa, kendisini hem ülkücü hem de Menzilci olarak tanıtmayı başarmış, istihbaratın yargı içindeki uzantısı olan önemli kişilerden birisidir. Teşkilat-ı istihbaratın yargıdaki kuşudur. Kara propaganda faaliyetleri icra eden sosyal fenomenimiz Kuşçubaşı Eşref’i  idare eden trol ekibini bizzat o yönetiyor. Binaenaleyh bu süreçte ona ihtiyacımız var.” dedi.

Mehmet bey, “Yapmayın ya! Yıllardır bu adamla çalıştım ama böyle bir yönü olabileceği aklımın ucundan geçmedi. Bu mayınla birlikte bir çok göreve gitmiştim, iyi ki üzerine basmamışım. Alimallah gümlerdim!” deyip, yeni bir gülüşmeye sebep oldu. Fahri bey “Saçmalama Mehmet, bu adam senin sıkletinde değil, sen ağır sıkletteysen, o sadece tüy sıklette!” dedi ve tekrar kahkaha attı. Mehmet bey, “Siz bari şişmanlığımı yüzüme vurmayın efendim. Söz veriyorum seçimi alınca üç ayda en az 20 kilo vereceğim.” diye alttan aldı.

Fahri bey, “Sonucu belli olan seçimi beklemene gerek yok! Şimdiden zayıflamaya başlasan iyi olur.” dedi. Devamla, “Ha unutmadan şunu da söylemeliyim. Mailine bir banka hesap bilgisi gönderdim. Seçim için örtülü ödenekten aktarılan havuz hesabımızdır. İhtiyaç halinde buradan doğrudan para çekebileceksiniz. Yani seçime kadar kaynağımız sınırsız.” dedi. Bu son sözleri duyan Mehmet’in yüzü bir kez daha güldü ve “Organizasyon masrafları dışında bu parayı adam satın almada da kullanabilir miyiz yani?” diye sordu. Fahri bey “Zaten organizasyonları başsavcılar yerel imkanlarla finanse edecekler. Kenan bey ile birlikte bu parayı gereken istikamette harcamakta tam yetkilisiniz. Faturalandırmaya gerek yok. Babanız kral olsa bu kıyağı size çekmezdi değil mi?” dedi. Mehmet bey “Aynen öyle efendim. İnanın motivasyonum şu an tavan yaptı. Hedefe kilitlenmiş güdümlü bir mermi gibiyim. Siz ‘tamam yeter’ diyene kadar vazifeye devam!“ dedi.

Fahri bey, “Yargıda Birlik Platformu’nun ilk toplantısı bizim için çok önemli. Çok görkemli olmalı, binlerce kişi katılmalı. Havuz medyamız başta olmak üzere pek çok  basın organı oraya yönlendirilecek. Köpürterek haberler yapılmasını sağlayacağız. Adaylarımız bu toplantılara eksiksiz katılmalı, kendilerini tanıtmalı ve amaçlarımızı kararlı bir şekilde anlatmalılar. Kitleleri iyi yönetmek suretiyle toplantı sonunda kalabalıktan toplu destek sözü alınmaya çalışılmalı.” dedi. Mehmet bey “Efendim stratejimize muvafık şekilde taktikler belirlemenize ve yüksek planlama kabiliyetinize hayranım.” diyerek takdirini dile getirdi.

Fahri bey hafifçe tebessüm ederek, “Meslek hayatımın yarısı kürsülerde geçtiyse diğer yarısı da devletin karanlık dehlizlerinde bu işleri öğrenip uygulamakla geçti. Neyse Mehmetcim, çok uzatmadan konumuza dönelim. Adayların sevk ve idaresinden bizzat sen sorumlusun, aralarında bir problem çıkmasını istemiyorum. Bir sorun iletecekseniz de, yanıma muhtemel çözümlerle gelin. Eksik bıraktığımız veya anlaşılmayan bir şey yoksa görüşmeye son verebiliriz. Bu görüşmeyi yaptığımı da beyefendiye sözlü olarak rapor edeceğim. Ekleyeceğin bir şey var mı?” diye sordu. Mehmet bey, “Ekleyeceğim başka bir husus yok sayın müsteşarım. Beyefendiye saygılarımı ve sağlığına duacı olduğumu iletilirseniz minnettar olurum. Hoşçakalın.” dedi.

Karşı taraf telefonunu kapattıktan sonra, Mehmet bey, cep telefonuna daha önceden ayarladığı kayıt aplikasyonunu sonlardırdı ve “Burası Türkiye, her an her şey değişebilir. Ben de kendimi güvenceye almak zorundayım Fahri bey. Kusura bakma!” diye mırıldandı.

 

Serinin önceki yazıları:

Akrebin Kıskacındaki Yargı (1): “Teklif ve Karar”
Akrebin Kıskacındaki Yargı (2): “Sır Toplantı”
Akrebin Kıskacındaki Yargı (3): “Yol Ayrımı”
Akrebin Kıskacındaki Yargı (4): “Motto”
Akrebin Kıskacındaki Yargı (5): ‘Kuşçueşref’
Akrebin Kıskacındaki Yargı (6): “Dörtlü Zirve”

Akrebin Kıskacındaki Yargı (7): “YBP’nun Militan Adaylarının Belirlenmesi” yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-7-ybpnun-militan-adaylarinin-belirlenmesi/feed/ 0
Akrebin Kıskacındaki Yargı (6): “Dörtlü Zirve” https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-6-dortlu-zirve/ https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-6-dortlu-zirve/#respond Fri, 06 Jan 2023 23:31:05 +0000 https://hukukpenceresi.com/?p=9030 Akrebin Kıskacındaki Yargı (6): “Dörtlü Zirve”   Dönemin siyasi muktediri, adlî takibat cenderesinden ebediyen çıkmak istiyordu. Çevresi ile birlikte karıştığı yolsuzluklara tolerans göstermeyen/göstermeyecek olan hakim-savcıların tasfiyesi ve yargının yeniden dizaynını kendisine baş gündem yapmıştı. Bıkmadan usanmadan, her ortamda, yolsuzluk operasyonlarını kendisi ve partisine yapılmış bir darbe olarak anlatıyordu. Bu uğurda, daha önce kan düşmanı olduğu […]

Akrebin Kıskacındaki Yargı (6): “Dörtlü Zirve” yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Akrebin Kıskacındaki Yargı (6): “Dörtlü Zirve”
 
Dönemin siyasi muktediri, adlî takibat cenderesinden ebediyen çıkmak istiyordu. Çevresi ile birlikte karıştığı yolsuzluklara tolerans göstermeyen/göstermeyecek olan hakim-savcıların tasfiyesi ve yargının yeniden dizaynını kendisine baş gündem yapmıştı. Bıkmadan usanmadan, her ortamda, yolsuzluk operasyonlarını kendisi ve partisine yapılmış bir darbe olarak anlatıyordu. Bu uğurda, daha önce kan düşmanı olduğu kesimlerle dahi pazarlık yapıp güç birliği için anlaşmaya varmıştı. Yeni ortaklarından transfer ettiği hemşehrisi Fahri Kısır’ı Başbakanlık müsteşarlığına getirdi. Teşkilat içinden geldiği için, yargı konusunda yegane danıştığı kişi oydu.

Yeni bir yolsuzluk operasyonuna maruz kalmamak için paralelci olarak nitelediği yargı mensuplarının temizlenmesi amacıyla Ekim (2014) ayında yapılacak olan HSYK seçimine büyük önem veriyordu. Seçimler onun uzmanlık alanıydı! Politika yaptığı süre içinde hiç seçim kaybetmemişti. Bu seçimleri koordine etmesi için Fahri beye tam yetki verdi. Başbakanlık müsteşarı olduğu için bürokrasisinin en tepe amiri sıfatıyla devletin tüm imkanını bu amaca güdümleme yetkisine sahipti. O da gerekenleri yapma noktasında hiç tereddüt göstermeyecekti.

Yıl ortasında Başbakanlık resmî konutunda Fahri bey başkanlığında Adalet bakanı Bekir Boz, İstihbaratçı Hakan Fiten ve Adalet bakanlığı müsteşarı Kenan İpekçi’nin katılımıyla basına kapalı dörtlü bir zirve gerçekleştirildi. Fahri bey heyete “Beyefendinin selam ve başarı dileklerini  ileterek toplantıya başlıyorum. Tek gündemimiz var: Paralel yapı. Başbakan’ımızın bu yapıyla mücadele ve yargının yeniden yapılandırılması konusunda çok kararlı ve aceleci olduğunu belirtmeliyim. Malum olduğu üzere Milli Güvenlik Kurulu’nda bu yapının kalemi kırılmıştı. Geriye sadece infaz edilmesi kalmıştır. İşin önemi ve aciliyeti hasebiyle usulî yargılamalar infaz sonrasına bırakılmıştır. Bu konuda herhangi bir tereddütü olan var mı? Varsa değerlendirebiliriz“ dedi.

Küçük bir el hareketiyle söz alan Hakan bey, “Biliyorsunuz bizler kurumsal olarak faaliyetlerimizi icra ederken hukuku öncelemek gibi bir kaygı taşımıyoruz. Bu hukuka karşı olduğumuz anlamına gelmez. Yani eylemlerimiz hukuka göre daha önceliklidir. Bu bakımdan devletimizin aldığı kararların tatbikinde bize düşen görevleri yapmaya hazırız” dedi. Fahri bey, “Hakan beyin göreve nasbedildiği 2010 tarihinden beri paralel yapının güçlenip genişlemesine karşı koyma ile ilgili örtülü çalışmalarını takdir ettiğimi belirtmek istiyorum. İstihbarat kurumumuz adeta erken uyarı sistemi gibi bizleri ikaz etmişti ancak politik şartların olgunlaşması beklendiği için harekete geçilemedi. Geniş bir toplumsal taban bulmuş ve sosyolojik bir harekete dönüşmüş olan bir cemaatin  tasfiyesi ancak çok ciddi suçlamalarla kriminalize edilmesine bağlıdır. Sayın başbakanımız cemaat temsilcilerini bizzat ‘iki polis ve bir savcıyla sizi terörist  bir örgüt ilan ederim’ diye uyarmasına rağmen cemaat yetkilileri ‘hukuk var olduğu sürece siz dahi bunu yapamazsınız’ diye küstahça cevap vermişlerdir. Arkadaşlar, ben cemaatin sadece hukuka güvendiğini zannetmiyorum. Ama neye güveniyorlar tam çözemedim.” dedi.

Tam burada söze giren Adalet bakanlığı yeni müsteşarı Kenan bey “40 yıllık olduğu söylenen bu yapıyla mücadele etmek için  bendenizi de göreve layık gören Beyefendiye minnettar olduğumu belirterek söze başlamak istiyorum. Cemaatin bu cüretkarlığının altında hukuk devletinin işleyişine güvenmekle birlikte başta yargı olmak üzere bürokrasideki yandaşlarına ve hukuku önceleyen diğer kamu görevlilerine de güvendiklerini düşünüyorum. Kritik konumdaki bu kişileri klasik ve sosyal medya marifetiyle kriptocu paralel yapı elemanı diye afişe ederek tasfiyelere devam edebiliriz. O yapının içinde kızım dahi olsa görevden tardına ses çıkarmayacağıma sizi temin ederim” dedi.

Nazik bir ses tonuyla söz alan taze Adalet Bakanı Bekir Boz ise “Arkadaşlar genel olarak söylenenlere ben de katılıyorum.  Ama cemaatin dini ve psikolojik açıdan toplumsal derinliğinin kavranması noktasında eksik düşünüldüğünü belirtmek isterim. Toplumu teşkil eden ailelerin %60-70’inde varlığını hissettiren bir yapıyla cephesel mücadele etmek suretiyle tam sonuç alamayız. Onları kendi aralarında birbirlerine düşürecek ve aileleri içinde yalnızlaştıcak hamlelere de ihtiyaç var. Bu kapsamda neler yapabileceğimize dair kafa yormalıyız” dedi. Bu konu üzerine söz alan Hakan bey, “Sayın bakanım çok güzel bir konuya değindi. Cemaatin dinî ve millî meşruiyetini toplumda ve aileler içinde tartışılır hale getirmek için boş durmuyoruz. Psikolojik harp uzmanı Prof.Nevzat bey ve Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan bir heyetle birlikte gizli bir proje üzerinde çalışıyoruz. Son aşamaya geldik diyebilirim. Ayrıca kaçırdığımız cemaat mensuplarının kimini ikna edip devşirerek kimini de işkenceyle itirafçı haline getirerek cemaatin kılcallarına kadar işleyişini tetkike çalışıyoruz. Bu veriler ışığında toplum için zehirli olan bu ağacın köklerini zayıflatmayı başarabilirsek ayakta kalması zor hale gelecektir” dedi.

Heyet Hakan beyin sözlerinden gayet memnun oldu ve ayrı ayrı onu tebrik ettiler. Fahri bey kalemini masaya hafifçe vurarak kısa süreli oluşan curcunayı dağıttı ve “Sayın heyet, Yargıda Birlik Örgütümüz Başmüfettiş Mehmet Yorulmaz başkanlığında ilk toplantısını İstanbul’da yapacak. Bunu takiben her cuma büyük ve orta ölçekli vilayetlerde geniş katılımlı toplantılar düzenleyeceğiz. Toplantıya ayrım yapmaksızın bütün yargı mensuplarını davet edeceğiz, gövde gösterisi yaparak ağırlığımızı hissettireceğiz. Çıkması muhtemel aykırı sesleri, görevlendireceğimiz bıçkın arkadaşlarla en sert şekilde bastıracağız. İktidar ve muhalefet partilerine ait belediyeler toplantılarımız için en büyük salonlarını tahsis etmek ve masrafları karşılamak için ayrı ayrı taahhütlerde bulundular.” dedi.

Bekir bey söz alarak “Bu işi Mehmet Yorulmaz’dan da iyi yapabilecek daha yetkin kişiler varken neden o tercih edildi?” diye sordu. Fahri bey  gülümseyerek “Bunun cevabı Hakan beyde’’ diyerek, istihbarat şefini işaret etti. Koltuğuna iyice yaslanan Hakan bey hafifçe öksürdükten sonrai “Mehmet bey, eski eşinin şüpheli (!) ölümünden bu yana radarımıza girdi ve birlikte çalışmaya başladık. Hayalarından tuttuğumuz biri varken ne yapacağını öngöremediğimiz kişilerle hareket etmek aptalca olmaz mı? Biz kimilerini önünden kimilerini de arkasından kendimize bağlarız“ diyerek Bekir beye kurnazca baktı. Bekir bey de, “Çok iyi anladım, teşekkür ederim, kafamda en ufak bir istifham kalmadı” dedi ve ürkekçe başını sallayarak Hakan beyi onayladı.

Kenan bey söz alarak, “Bakanlık olarak  YBP adayları ve bakanlık görevlilerinin hukuki konularda konuşmacı olacağı seminerler de tertip ederek adliyelerde propaganda faaliyetlerimizi canlı tutabiliriz. Bu toplantılara reyini garantilediklerimizi çağırarak sayısal toplamımızı da ara ara  ölçme olanağı elde edebiliriz. Ayrıca bu toplantıların dışında kaldığını düşünerek panikleyip katılmak isteyecek olan korkak hakim ve savcıları da saptayıp bünyemize dahil edebiliriz” dedi ve ekledi, “HSYK aday adaylarımız belli. Ancak kesin adayları hangi kriterlere göre belirleyeceğiz?” diye sordu. Hakan bey söze girerek “YBP’nin tüm aday adayları akreditasyonumuzdan geçmiş güvenilir kişiler. Önce göstermelik bir ön seçim yapacağız, sayım gizli yapılacağı için kesin adayları bizzat biz ilan edeceğiz. Adaylarımız sosyal demokrat, ülkücü, ulusalcı, alevi, hakyolcu, menzilci ve nurcu duyarlılığı olan hakim ve savcılar arasından seçilecek. Böylece seçmenlere geniş bir yelpaze sunacağız. Seçime doğru da blok halinde oy vermenin önemi hakkında tahşidât yapacağız. Yargıç ve Savcılar Sendikasını ise seçimde etkisiz kılmak için bizde saklı özel metotlar uygulayacağız. Diğer yandan, bağımsız adayları yıpratıcı çalışmalara da devam edeceğiz” diye yanıt verdi. Kenan bey tekrar söz alarak, “Peki bütün bu tedbirlere rağmen bağımsız adaylar karşısında seçimi kaybedersek B planımız nedir?” diye sordu. Fahri bey “Efendim önümdeki bu dosyada A’dan Z’ye alternatif tüm planlar hazır. İstemediğimiz adayların kazanması halinde kaza süsü verilmiş suikastlerden tutun, yasal ve anayasal değişikliklere varıncaya kadar her çareye başvurabiliriz. Nasıl ki, kumarda hep kasa kazanır; nihayetinde bu seçimleri de biz kazanacağız! Seçimi kazandıktan sonra inşallah ikinci zirveyi yine burada yapacağız arkadaşlar! Ama bu sefer, hasımlarımızın kitlesel tasfiye yöntemlerini konuşuyor olacağız. Hepinize teşekkür ederim.” diyerek toplantıyı sonlandırdı.

Serinin önceki yazıları:

Akrebin Kıskacındaki Yargı (1): “Teklif ve Karar”
Akrebin Kıskacındaki Yargı (2): “Sır Toplantı”
Akrebin Kıskacındaki Yargı (3): “Yol Ayrımı”
Akrebin Kıskacındaki Yargı (4): “Motto”
Akrebin Kıskacındaki Yargı (5): ‘Kuşçueşref’

 

Akrebin Kıskacındaki Yargı (6): “Dörtlü Zirve” yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-6-dortlu-zirve/feed/ 0
TEKNİK ARAÇLARLA İZLEME TEDBİRİ VE İNSANİ YARDIM FAALİYETLERİNE YÖNELİK OPERASYONLAR https://hukukpenceresi.com/teknik-araclarla-izleme-tedbiri-ve-insani-yardim-faaliyetlerine-yonelik-operasyonlar/ https://hukukpenceresi.com/teknik-araclarla-izleme-tedbiri-ve-insani-yardim-faaliyetlerine-yonelik-operasyonlar/#respond Mon, 26 Dec 2022 19:12:47 +0000 https://hukukpenceresi.com/?p=9011 İnsani Yardım Faaliyetlerine Yönelik Operasyonlar Bir Soykırım Uygulamasıdır Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yönetimindeki AKP iktidarının 17-25 Aralık 2013 tarihli yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarının ardından Gülen Hareketi’ne karşı başlattığı planlı ve sistematik soykırım uygulamalarından birisi de insani yardım faaliyetlerinin “terör suçu” kapsamında soruşturulması ve engellenmesidir. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra 150 binden fazla kamu görevlisi KHK […]

TEKNİK ARAÇLARLA İZLEME TEDBİRİ VE İNSANİ YARDIM FAALİYETLERİNE YÖNELİK OPERASYONLAR yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
İnsani Yardım Faaliyetlerine Yönelik Operasyonlar Bir Soykırım Uygulamasıdır

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yönetimindeki AKP iktidarının 17-25 Aralık 2013 tarihli yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarının ardından Gülen Hareketi’ne karşı başlattığı planlı ve sistematik soykırım uygulamalarından birisi de insani yardım faaliyetlerinin “terör suçu” kapsamında soruşturulması ve engellenmesidir.

15 Temmuz darbe girişiminden sonra 150 binden fazla kamu görevlisi KHK ile görevlerinden ihraç edilmiştir. Yine KHK’lerle, eğitim, kültür, sağlık, insani yardım gibi alanlarda faaliyet gösteren binlerce özel kurumun kapısına kilit vurulmuş ve bu kurumlarda çalışan kişilerin çalışma lisansları iptal edilmiştir. Bununla da kalmamış, bütün bu insanlar “sakıncalı kişi” olarak fişlenmiş ve oluşturulan baskı ortamında özel sektörde çalışmaları dahi engellenmiştir. Kısacası bu kişiler adeta açlığa mahkûm edilmişler ve sivil ölüme maruz bırakılmışlardır. Bunun yanı sıra pek çoğu hakkında, ByLock kullanmak, Bank Asya’ya para yatırmak, Gülen Hareketi ile irtibatlı kurumlarda çalışmak, dernek/sendika üyesi olmak gibi yasa dışı kriterlerle “terör” suçundan soruşturma açılmış ve tutuklanmıştır.

Ancak zulüm bununla da sınırlı kalmamıştır. AKP iktidarı ve güdümündeki yargı teşkilatı, sivil ölüme ve ağır hapis cezalarına mahkûm ettikleri kişilerin ailelerinin gıda, kira ve sair maddi ihtiyaçlarına katkı sağlayan insani yardım faaliyetlerini de engelleme çabasına girmiş ve bu eylemleri de soruşturma konusu yapmıştır. İnsani yardım faaliyetlerine yönelik operasyonların bir dizi gizli izleme ve teknik takibe dayalı olarak yapıldığı görülmektedir. Gizli izleme araçlarıyla takipler yapılarak mağdurlara yapılan yardımlar kayda alınmakta ve bir süre sonra da operasyona dönüştürülmektedir. Gizli izlemeye izin veren kanuni düzenleme, “Teknik araçlarla izleme” başlığı altında CMK’nun 140. maddesinde yer almaktadır. Ancak insani yardım faaliyetlerine yönelik operasyonlar, açık bir şekilde söz konusu hükümde belirtilen yasal koşullara aykırı şekilde yapılmaktadır. Aşağıda bu konuya ilişkin hukuki düzenlemeye yer verilecek ve insani yardım faaliyetlerine yönelik operasyonların bu hükümlere uygun olarak yürütülüp yürütülmediği irdelenecektir.

TEKNİK ARAÇLARLA İZLEME TEDBİRİNE BAŞVURU ŞARTLARI

Teknik araçlarla izleme, CMK m.140/1’de sayılan (katalog) suçlar için başvurulabilen özel/gizli bir koruma tedbiridir. Bu tedbire başvurabilmek için aşağıdaki şartların bulunması zorunludur:

1-Teknik araçlarla izleme tedbirine ancak maddede sayılı suçlar bakımından başvurulabilir. Maddede yer almayan suçların takibi için verilecek karar ve bu yolla elde edilecek deliller hukuka aykırı olacaktır. Örneğin katalog suçlar arasında yer alan terör suçundan dolayı teknik takip mümkün iken, terörizmin finansmanı suçundan teknik takip yapılması mümkün değildir. İkisi ayrı suçlardır ve terörizmin finansmanı suçu katalog suçlar arasında sayılmamıştır. Katalog suçlar yorum yoluyla genişletilemez.

Siyasi iktidarın ve rejim yargısının “mali yapılanmaya yönelik operasyon”, “finansal operasyon” şeklinde duyurduğu KHK’lı mağdur ailelere insani yardım yapan kişilere yönelik teknik takiplerin hukuki dayanağı yoktur, elde edilen deliller de hukuka aykırı delildir. Bunu bildikleri için de kanuna karşı hile uygulamakta, söz konusu eylem hakkında “terör örgütü üyeliği” suçundan teknik takip yapılması istemektedirler.

Katalog suç kapsamında yapılan teknik takip sonucu elde edilen deliller katalog suçlarla ilgili soruşturma ve kovuşturma dışında (katalogda yer almayan suçlar bakımından) kullanılamaz; ceza kovuşturması bakımından gerekli olmadığı takdirde savcı gözetiminde imha edilir(CMK m. 140/4). Katalog suçlar dışındaki suçlara ilişkin deliller “tesadüfen elde edilen” delil kapsamındadır. Kanunda (CMK m. 138,140) buna ilişkin bir hüküm bulunmadığından, tesadüfen elde edilen bulguların CMK m. 217 anlamında delil olarak kullanılması mümkün değildir. Katalog suçtan dolayı takip altında tutulan şüphelinin, katalogda yer almayan bir suçu, örneğin resmi belgede sahtecilik veya terörizmin finansmanı suçunu (6415 sayılı Yasa m.4) işlediğine ilişkin deliller elde edilmesi halinde bu deliller sözü geçen suçlarla ilgili yargılamada delil olarak kullanılamaz.

Katalog suç dışında bir suça yönelik teknik takip yapılması, görevlilerin özel hayatın gizliliğini ihlal (TCK m.134) suçu kapsamında cezai sorumluluğunu doğuracaktır.

Teknik takip sırasında elde edilen verilere göre suç vasfının değişerek katalogda yer almayan bir suça dönüşmesi halinde, teknik takibin durdurulması gerekir.

2-Teknik araçlarla izleme tedbirine şüpheli veya sanık hakkında başvurulur. CMK m. 2’deki tanıma göre, şüpheli, soruşturma evresinde suç şüphesi altında bulunan kişi; sanık ise kovuşturmanın başlamasından itibaren hükmün kesinleşmesine kadar, suç şüphesi altında bulunan kişidir. Dolayısıyla bu tedbire karar verebilmek için başlamış bir soruşturma veya kovuşturma olmalı ve hedef kişi bu soruşturmanın “şüphelisi” veya kovuşturmanın “sanığı” konumunda bulunmalıdır. Hakkında soruşturma/kovuşturma olmayan, şüpheli veya sanık sıfatı bulunmayan veya kimliği bilinmeyen kişilere ya da belirsiz insan (veya meslek) topluluklarına yönelik tedbir kararı verilmesi hukuka aykırıdır ve bu karara dayanarak yapılan takip sonucu elde edilen deliller de hukuka aykırı delil niteliğindedir.

Örneğin, “Yeniden yapılanma faaliyetlerine yönelik şüphelilerin tespiti için” şeklinde genel bir talep yazısı ve hâkim kararı, somut şüpheli şartının gerçekleşmemesi nedeniyle hukuka aykırıdır (Bu tür bir karar ayrıca aşağıda bahsedilecek olan “somut delil” şartı bakımından da değerlendirilmelidir).

Nitekim Yargıtay, “Kimlikleri tespit edilemeyen kişilerin zaman zaman bir araya gelip suç işlemek üzere anlaşarak organize olmak suretiyle örgüt kurduklarına dair bilgi alınmış olup bu durumun ve olayın aydınlatılması için teknik araçlarla izlemeye gerek duyulması” şeklindeki gerekçeye dayanılarak verilen teknik takip kararının (somut delil şartını da karşılamamasıyla birlikte) hukuka aykırı olduğuna karar vermiştir; teknik takibin kime ve hangi suça ilişkin olduğu kararda belirtilmelidir.[1]

Yargıtay, tedbir kararında sanıkların kimliklerine yer verilmemesini, “tespit edilecek diğer şüphelilerinde” denilerek genel çerçevede bir karar verilmesini, verilen kararın suç tarihlerini kapsamamasını da bozma nedeni saymıştır.[2]

Diyelim ki, şüpheli A hakkında karar alındı. A’nın B ve C ile buluştuğu tespit edildi. B ve C’nin şüpheli sıfatı ve haklarında bir karar yoksa B ve C “ayrıca” teknik takibe alınamaz. Teknik takip, hakkında karar verilen kişi ile sınırlı tutulmak zorundadır. A’nın takibi sırasında B ve C’nin işlediği suçlarla ilgili olarak elde edilebilecek deliller “teknik araçlarla izleme sonucu elde edilen delil” değil, “tesadüfen elde edilen delil” kategorisinde yer alır. Dolayısıyla hukuki rejimi de farklıdır.

3-Teknik araçlarla izleme tedbirine başvurabilmek için katalog suçların işlendiği hususunda “somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebepleri bulunması” zorunludur. Soruşturmanın başlaması için gereken “basit şüphe” ya da iddianame hazırlanması için gereken “yeterli şüphe” bu tedbirin uygulanabilmesi için yeterli değildir. Kuvvetli suç şüphesi olmalı ve bu şüphe dosyada mevcut somut delillere dayanmalıdır. Duyumlar, tahminler, varsayımlar veya kanaatler değil; somut delil gerekir.[3]

Tedbire karar verecek merci somut delillerin varlığını araştırmalıdır. Delillerin, kuvvetli şüphe oluşturacak yoğunlukta ve hukuka uygun elde edilmiş olmasına dikkat edilmelidir. Kuvvetli şüphenin tedbirin devam ettiği süre boyunca bulunması gerekir. Kuvvetli şüphe ortadan kalkmış ise tedbire de derhal son verilmelidir. Çünkü tedbirin varlık nedeni kuvvetli şüphenin varlığıdır. Şartları ortadan kalkmasına rağmen devam eden teknik takip ve bunun sonucunda elde edilecek deliller hukuka aykırı olacaktır.

Tedbire karar verebilmek için katalog suçların “işlendiği” hususunda somut delil olmalıdır, “işleneceği” hususunda değil. Suç işlenmesinden önce yapılan ve istihbarat amaçlı olan teknik araçlarla izlemeler ceza muhakemesinde delil olma niteliğine sahip değildir.

İnsani yardım faaliyetlerine yönelik operasyonlarda bu hükümler ihlal edilmektedir. KHK’lıların veya cezaevinden tahliye olan kişilerin “yeniden yapılanma” bahanesiyle, herhangi bir suç işlenmeden önce doğrudan teknik takibe alındığı anlaşılmaktadır. Aslında işlenen bir suçun ve failinin takibi yapılmamaktadır. Kaldı ki insani yardım faaliyetleri hiçbir hukuk sisteminde suç değildir. Ülkemizde Gülen Hareketi dışındaki kişi ve gruplara/örgütlere karşı bu tür faaliyetlerden dolayı suç isnadında bulunulmamaktadır. Ancak iktidarın Gülen Hareketi’ne yönelik soykırım politikası çerçevesinde söz konusu kişilere sırf kimliğinden dolayı potansiyel suçlu muamelesi yapıldığı anlaşılmaktadır. Ortada işlenen bir suç ve somut delillere dayalı kuvvetli şüphe bulunmadığından, yapılan teknik takipler ve elde edilen deliller hukuka aykırıdır.

18 Ekim 2022 tarihinde, KHK’lı veya cezaevinde mahpus olan kişilerin ailelerine yönelik insani yardım yaptıkları gerekçesiyle 59 ilde eşzamanlı bir operasyon yapılmış ve 704 kişi hakkında gözaltı kararı verilmiştir. Yapılan operasyon İçişleri Bakanı tarafından kamuoyuna duyurulmuştur. Gözaltına alınan kişilere sorgularında mağdur ailelere ATM’lerden para gönderme veya gıda yardımı yaptıklarına ilişkin kamera ve teknik takip görüntüleri sorulmuştur. Bu soruşturmada yüzlerce kişi hakkında tutuklama kararı verilmiştir. Oysa tutuklama için kuvvetli şüphe gerekir. Bahse konu deliller kuvvetli şüphe oluşturmamakla birlikte, teknik takiple elde edilen bu deliller çıkarıldığında dosyada başka hiçbir delil bulunmadığı anlaşılmaktadır.

Buna göre teknik takip kararları hiçbir delile dayanmadan verilmiştir. Bu kararlara istinaden yapılan (hukuksuz) takipler sonucu elde edilen delillerle (kamera görüntüleri vs.) gözaltı/tutuklama kararları verilmiştir. Tutuklamanın kendi şartlarının oluşmaması bir yana, tutuklamada kullanılan deliller hukuka aykırı teknik takiple elde edildiğinden bu delillere dayanılarak verilen tutuklama kararları da hukuka aykırıdır. Yani bu olay neresinden baksanız, baştan sona bir hukuk faciası, hatta facialar silsilesidir. Zehirli ağacın meyvesi de zehirlidir. Hukuka aykırı teknik takip sonucu elde edilen delillere dayanılarak elde edilen her yeni delil ve bu delillerden çıkarılan analizler de hukuka aykırı delil niteliğinde olup, tutuklamaya veya hükme esas alınamaz.

Yargıtay kararlarında da soyut şüpheye dayalı olarak karar verilemeyeceği, kuvvetli suç şüphesi sebeplerinin dayanağını oluşturan somut olguların bulunması ve buna ilişkin belgelerin dosyada mevcut olması gerektiği vurgulanmıştır.[4]

Burada dikkat edilmesi gereken önemli bur husus var: Savcıların CMK m. 140’a dayalı talep yazılarında somut delil olarak çoğunlukla tape kayıtları bulunmaktadır. Yani şüphelinin telefonu dinlemeye alınmıştır ve başka bir kişiyle buluşma randevusu, faaliyeti, şüphe çeken (açık veya şifreli) konuşmaları tespit edilmiştir. Savcılık da şüphelinin teknik araçlarla izlenerek buluşmasının veya faaliyetinin tespiti için CMK m.140’tan karar ister. Eğer “somut delil” bir tape kaydı ise, bu durumda tape kaydının hukukiliği de sorgulanmalıdır. Buna ilişkin CMK m.135’in şartları ile burada açıkladığımız CMK m.140’ın şartları (katalogdaki bazı suçlar dışında) aynıdır. Eğer tape kayıtları hukuka aykırı yöntemle elde edilmiş ise, bu kayıtlara dayanılarak CMK 140’tan teknik izleme kararı verilmesi de hukuka aykırı olacaktır. Somut delil olarak tape kayıtları dışında tanık beyanı veya başkaca herhangi bir delil sunulması da mümkündür. Bu delillerin yasak yöntemlerle elde edilip edilmediği de araştırılmalıdır. Örneğin işkence ile alınan tanık beyanına dayanılarak teknik takip kararı verilemez.

Teknik araçlarla izleme yapılmasına ilişkin hâkim kararında, “yapılan soruşturmada suç işlendiğine dair kuvvetli şüphe bulunduğu ancak başka suretle delil elde edilemeyeceği” şeklinde kanun hükmünü tekrarlamaktan başka herhangi bir gerekçe yoksa o karar hukuka aykırı bir karardır.[5]

4-Teknik araçlarla izleme tedbirine başvurabilmek için zorunlu şartlardan biri de “başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması” şartıdır. Soruşturma makamı, bu tedbire başvurmadan önce yasaların elverdiği ölçüde tüm imkânları kullanarak delil toplayacak, teknik araçlarla izleme tedbirine “son çare” olarak başvuracaktır. Kararı verecek olan hâkim de kararından önce bu hususu denetleyecektir. Savcının talep yazısında ve hâkim kararında delillerin yetersizliği ve bu tedbire başvurulmasını zorunlu kılan nedenler açıklanmalıdır.[6]

İnsani yardım faaliyetlerine yönelik soruşturmalarda böyle bir çaba söz konusu olmadığı gibi, aksine hiçbir delil toplanmadan ilk kez ve doğrudan bu yola başvurulduğu görülmektedir. Daha vahimi, belirli bir topluluk, haklarında somut hiçbir delil bulunmadığı halde, topyekûn olarak potansiyel şüpheli kabul edilerek fiziki takibe alınmakta, aylarca süren takipler genişletilerek başka kişilere ve delillere ulaşılmaya çalışılmaktadır. Yasal şartları oluşmadığından bu takipler ve elde edilen deliller hukuka aykırıdır, hükme esas alınamaz. Bunun yanı sıra genelleme suretiyle karar alınması doğru olmayıp, her bir şüpheli hakkında bireyselleştirme yapılarak somut bulgulara göre karar verilmesi gerekir. Bu şekilde yürütülen hukuksuz operasyonlarla yasa maddesi kişi sayısınca ihlal edilmekte ve suç işlenmektedir.

Teknik araçlarla izleme tedbirine başvurulabilmesi için yukarıda belirtilen 4 şartın da bulunması gerekir. Şartlardan birinin bulunmaması halinde tedbir kararı verilemez. Kanunda yazılı bu şartlara aykırı karar ve işlemler sonucu ele geçirilen deliller hukuka aykırı delil niteliğinde olup, Anayasa’nın 38/6 ile CMK’nın 217/2 maddeleri uyarınca hükme esas alınamaz.

***

TEDBİRİN UYGULANACAĞI ALAN

Şüpheli veya sanığın kamuya açık yerlerdeki faaliyetleri ve işyeri teknik araçlarla izlenebilir, ses veya görüntü kaydı alınabilir (CMK m.140/1). Bu tedbir, kişinin konutunda uygulanmaz (CMK m.140/5).

Kişinin özel aracında teknik takip yapılabilir mi? Bu konuda yasada açık bir hüküm bulunmadığından doktrinde farklı görüşler vardır. Konuta yönelik kesin yasaklama karşısında, özel aracın konut niteliğinde olmadığı savıyla özel araçta teknik takip yapılabileceğini ileri sürenlerin yanı sıra aksi görüşte olanlar da vardır. Kişinin konutu kamuya açık değildir ve izlenmesi yasaktır. İşyerinde ise mutlak bir dokunulmazlık yoktur; kimi işyeri kamuya açık (mağazalar, AVM’ler gibi) iken, kimi işyerlerine sahibinin açık rızası ile (doktor muayenehanesi, avukat bürosu, şirket binası gibi) girilebilir. Özel araç bakımından böyle bir durum söz konusu değildir. Özel araçlar araç sahibinin özel alanına girmektedir ve tıpkı konut gibi ancak sahibinin rızası ile üçüncü kişilerin istifadesine sunulmaktadır. Bunlar da çoğunlukla aile ve yakın çevredir. Bu yönüyle özel araçların, aynı zamanda kişinin özel hayatının çekirdek alınana girdiği de söylenebilir. Kişi özel aracını çoğu kez tanıklıktan çekinme hakkı bulunan ailesi ve yakın çevresi ile birlikte kullanmaktadır. Şüpheli ve sanığın tanıklıktan çekinme hakkı olan aile fertleriyle yaptığı görüşmelerin kayda alınamayacağına ilişkin hüküm (CMK m. 135/3), kıyasen CMK m. 140 bakımından da uygulanabilir. Koruma tedbirleri temel hak ve özgürlükleri sınırlayıcı şekilde yorumlanamaz.[7]

Bu nedenle CMK m.140/5’teki konuta yönelik kesin yasaklama, teknik takibin özel araçlarda serbest olduğu şeklinde yorumlanamaz. Bütün bu nedenlerle, yasada açık bir hüküm bulunmamakla birlikte, teknik araçlarla izleme tedbirinin kişinin özel aracına yönelik olarak uygulanması hukuka aykırı olacaktır.

Öte yandan, özel araçta teknik takip yapılabileceğini savunmak AİHM uygulamaları bakımından da sorunludur. Önceden görülebilirlik kriterine göre, müdahalenin dayanağı olan hukuk açık, sarih olmalı, muğlak olmamalıdır. İlgili kişi, hukukun kendisine uygulanması halinde doğuracağı sonuçları önceden görebilmelidir. Özellikle kullanılan teknoloji giderek çok daha ileri ve karmaşık duruma geldiğinden, teknik araçlarla izleme tedbirlerine başvurulmasıyla ilgili kuralların açık ve ayrıntılı olması çok önemlidir. Bu konudaki hukuk, vatandaşlara, yetkililerin gizli izleme veri toplama tedbirlerine başvurmaya yetkili oldukları hal ve şartların ne olduğunu yeterince gösterecek kadar açık olmalıdır.

Oysa özel araçlara yönelik müdahalenin iç hukukumuzda hiçbir temeli yoktur. Bu tedbir, hukuken öngörülebilir değildir; tedbirin sonuçları önceden görülemediği gibi, keyfiliğe ve kötüye kullanmaya karşı bir güvence de içermemektedir. Ayrıca şüphelinin aracı her zaman kendi kullanımında olmayabilir. Bu durumda ve özellikle aracın kesintisiz takibi halinde şüpheli dışında aracı kullanan yakınları veya diğer üçüncü kişilerin hakları da ihlal edilmiş olacaktır.[8]

Gizli kamera veya böcek yerleştirilmesi konusu: Uygulamada başvurulan bu yöntemlerin iç hukukta hukuki bir temeli bulunmamaktadır. Dahası teknik takibin yöntemi ve kullanılacak araçlar konusunda kanunda açık bir hüküm ve sınırlama yoktur. Şüphesiz teknolojinin sürekli gelişmesinin de bunda payı vardır. Bu husus tamamen uygulamaya ve mahkeme içtihatlarına bırakılmış gözükmektedir. Teknolojinin gelişmesine bağlı olarak gizli izleme yöntem ve araçlarının türü ve nitelikleri de değişiklik göstermektedir. Bu kapsamda izlenecek yere gizli izleme araçları yerleştirilmesi de mümkündür. Ancak konuta veya iş yerine gizlice girilerek bu cihazların yerleştirilmesi hukuka aykırıdır ve bu şekilde elde edilen deliller de hukuka aykırı delil olacaktır. Zira teknik takibe izin veren CMK m.140, konut ve iş yeri dokunulmazlığını bertaraf eden bir hüküm değildir. Söz konusu işlemler konut ve iş yeri dokunulmazlığı (TCK m. 116) ihlal edilerek gerçekleştirilemez. CMK m. 140/5, konutlara gizli kamera veya böcek yerleştirilmesine zaten izin vermemektedir. İş yerleri bakımından ise ikili bir ayrım yapılmalıdır: Girilmesi açık rızaya bağlı iş yerleri TCK m. 116/2’de iş yeri dokunulmazlığı kapsamına alınmış olduğundan, bu yerlere rızaya aykırı/gizlice girilerek gizli izleme aracı yerleştirilmesi hem TCK m. 116/2’deki suçu, hem TCK 134’teki özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu oluşturacak, hem de teknik takibi hukuka aykırı kılacaktır. Rıza gerektirmeyen market, kasap, mağaza ve benzeri işyerleri bakımından ise, açık oldukları saatte bu yerlere girilerek gizli izleme aracı yerleştirilmesi mümkündür. Ancak işyerinin kapanmasından sonra gizlice girilmesi durumunda yukarıda belirtilen hususlar bu işyerleri bakımından da geçerli olacaktır.

Kişilerin rızasını bertaraf edecek hile ve tuzaklarla işyerine girilerek veya özel aracı ele geçirilerek gizli izleme aracı yerleştirilmesi de hukuka aykırıdır ve elde edilen deliller hukuka aykırı delil niteliğindedir. Devlet vatandaşa tuzak kurmaz.

AİHM’e göre, izlemenin herkesin görebildiği bir yerde; kayıt tutulmadan ve güvenlik nedeniyle yapılması durumunda, kişinin özel yaşam hakkına bir müdahaleden bahsetmek mümkün değildir. Bu tür yerlerde bireyin tüm davranışları zaten herkes tarafından görülebilmektedir. Buna karşın, eğer izleme sistemli bir şekilde yapılıyorsa ve elde edilen veriler kayıt altına alınıyorsa, bireyin özel yaşamına müdahale söz konusu olabilmektedir(AİHM, Rotaru/Romanya, 28341/95, P. 43-44).[9]

AİHM, bir devletin denetime aldığı kişinin bilgisi dışında ve itirazı mümkün olamayacak bir biçimde gizli izleme yapması halinde, 8. maddenin büyük ölçüde hükümsüz kalabileceğine işaret etmektedir. Polis devletinin bir niteliği olan gizli izleme yetkilerine Sözleşme çerçevesinde ancak demokratik kurumları korumak için kesinlikle gerekli olduğu ölçüde katlanılabilir. AİHM, Khan/Birleşik Krallık kararında (P. 25-28) ve P.G. ve J.H./Birleşik Krallık kararında (P. 37-38), gizli dinleme cihazları kullanılmasının iç hukukta bir hukuki temeli bulunmadığı ve başvurucuların özel yaşama saygı haklarına yapılan müdahalelerin ‘hukuka göre’ yapılmadığı gerekçesiyle Sözleşme’nin 8. maddesinin ihlal edildiğini tespit etmiştir.

KARAR MERCİİ:

Teknik araçlarla izleme tedbirine hâkim tarafından, gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısı tarafından karar verilir. Cumhuriyet savcısı tarafından verilen kararlar yirmi dört saat içinde hâkim onayına sunulur. Hâkim kararını en geç yirmi dört saat içinde verir. Sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi hâlinde kayıtlar derhâl imha edilir (CMK m.140/2). Bu usule uyulmaması, örneğin gecikmesinde sakınca bulunan bir hal olmamasına rağmen C. Savcısı tarafından karar verilmesi delilleri hukuka aykırı hale getirecektir. Hâkim veya savcı kararı olmadığı halde kolluk kuvvetlerinin şüpheli veya sanığı takip ederek, kiminle görüştüğünü, kimlerle/nerelerden alışveriş yaptığını, nerelere girip çıktığını vb. tespit ederek tutanak tutması hukuka aykırıdır ve bu tutanak hukuka aykırı delildir.

Gizli soruşturmacı görevlendirilmesi (m.139) ile teknik araçlarla izleme (m.140) birbirinden ayrı tedbirlerdir ve ayrı ayrı karar alınması gerekir. Gizli soruşturmacı görevlendirilmesine ilişkin karara dayanılarak teknik araçlarla izleme yapılamaz.[10]

TEDBİRİN SÜRESİ:

Teknik araçlarla izleme kararı en çok 3 haftalık süre için verilebilir. Bu süre gerektiğinde 1 hafta daha uzatılabilir. Örgütlü suçlarda buna ek olarak her defasında 1 haftadan fazla olmamak ve toplam 4 haftayı geçmemek üzere uzatılmasına karar verebilir. Yani toplamda en fazla 8 haftalık bir süre için tedbir kararı verilebilir. 8 haftayı aşan izlemeler, hâkim kararına dayansa bile hukuka aykırıdır. Ancak, bu tedbir ile birlikte gizli soruşturmacı görevlendirilmesi de varsa bu süreler bir kat artırılarak uygulanır(CMK m.140/3).

İlk kararda, kuvvetli şüphe oluşturan somut delillerin nelerden ibaret olduğu ve bu tedbire son çare olarak başvurma nedenleri açıklanır. Uzatma kararlarında ise bu genel gerekçelere ilaveten, ilk kararın icrası suretiyle elde edilen delillerin neler olduğu ve uzatma kararına niçin ihtiyaç duyulduğu açıkça belirtilmelidir. Buradan anlaşılacağı üzere, uzatma kararı verebilmek için tedbire başvurulmasında aranan koşulların devam ediyor olması gerekmektedir. Gerekçesiz verilen uzatma kararları ve uygulanan tedbirler hukuka aykırı hale gelecektir.[11]

Sürenin dolmasından dolayı tedbire son verildiğinde, daha sonra aynı şüpheli/sanık hakkında aynı suç sebebiyle yeniden tedbir kararı verilemez. Tedbir için aranan şartlardan birinin sonradan ortadan kalkması durumunda süre bitimi beklenilmeden tedbire derhal son verilmelidir.

Belirtilen şartlara aykırı karar ve işlemler sonucu ele geçirilen deliller hukuka aykırı delil niteliğinde olup, Anayasa’nın 38/6 ile CMK’nın 217/2 maddeleri uyarınca hükme esas alınamaz.

YASAYA AYKIRILIK HALİNDE İHLAL EDİLEN HAKLAR VE BAŞVURU YOLLARI

Yasaya aykırı olarak teknik araçlarla izleme kararı verilmesi ve elde edilen delillerin kullanılması halinde ihlal edilen Anayasa ve AİHS hükümleri ve başvurulacak yasa yolları nelerdir?

Bu konudaki yasaya aykırılıklar Anayasa’nın 20. (Özel hayatın gizliliği), 21. (Konut dokunulmazlığı) ve 22. (Haberleşme hürriyeti) maddelerini, AİHS’in 8. maddesini (Özel ve aile hayatına saygı hakkı) ihlal edecektir. Hukuka aykırı teknik takip yoluyla elde edilen delillerin yargılamada kullanılması ve mahkûmiyet hükmüne gerekçe yapılması halinde ayrıca AİHS’in 6. maddesindeki adil yargılanma hakkı da ihlal edilmiş olacaktır.

AİHS’e göre, özel ve aile hayatına saygı hakkının kullanılmasına yönelik müdahale, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir(AİHS m.8/2).

Hukukumuzda, teknik araçlarla izleme yapılmasının, ses ve görüntü kaydı alınmasının yasal dayanağı CMK’nın 140. maddesidir. Ancak yasada belirtilen koşullara aykırı olarak izleme yapılması, ses ve görüntü kaydı alınması özel hayatın gizliliğine ağır bir müdahale niteliğindedir. Ceza hukuku bakımından ise, hukuka aykırı bu müdahaleler, özel hayatın gizliğini ihlal (TCK m. 134) ve konut dokunulmazlığını ihlal (TCK m. 116) suçlarının oluşması sonucunu da doğurabilir.

Yasaya aykırı teknik takip yapılması halinde başvurulacak yasa yolları: Teknik takip kararları diğer hâkim veya mahkeme kararları gibi itiraza tabi olmakla birlikte, bu kararlar gizli olduğundan ve tebliğ edilmediğinden dolayı bu kararlara itiraz fiilen mümkün olamamaktadır. Bunun dışında AYM’ye yapılacak bireysel başvurudan önce ağır ceza mahkemesinde tazminat davası açılabilir.

CMK m. 141’de haksız koruma tedbirleri nedeniyle tazminat gerektiren haller düzenlenmiştir. Kanuna aykırı teknik araçlarla izleme haline ilişkin açık bir hüküm olmamakla birlikte maddenin 3. fıkrası buna imkân tanımaktadır. Anılan hükme göre, “Birinci fıkrada yazan hâller dışında, suç soruşturması veya kovuşturması sırasında kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk hâlleri de dâhil olmak üzere hâkimler ve Cumhuriyet savcılarının verdikleri kararlar veya yaptıkları işlemler nedeniyle tazminat davaları ancak Devlet aleyhine açılabilir.” Hukuka aykırı teknik izleme kararları ile Anayasa’nın 20, 21 ve 22. maddeleri ihlal edildiğinden, haksız takibe uğrayan ve zarar gören (hakları ihlal edilen) kişilerin bu madde hükmüne istinaden tazminat davası açmaları mümkündür.[12] Tazminat davasının sonucuna göre de AYM ve AİHM başvuruları düşünülmelidir.

Hukuka aykırı teknik takip nedeniyle kimler tazminat davası açabilir? Kararda adı geçen ve doğrudan zarar görmüş olan şüpheli/sanık dava açabileceği gibi, hakkında karar olmadığı halde teknik takip nedeniyle özel ve aile hayatına saygı hakkı zedelenmiş olan kişiler varsa, örneğin şüphelinin aile fertleri gibi, bu kişiler de uğradıkları zararı kanıtlamak suretiyle dava açabilirler. Dava ile maddi ve manevi her türlü zararlarını Devletten isteyebilirler. Tazminat davası açma süresi 3 aydır.

Şüpheli/sanık tarafından açılacak tazminat davası teknik takibe konu soruşturmanın veya kovuşturmanın sonucunu etkileyici veya asıl davanın sonucuna bağlı olduğundan şüpheli/sanık bakımından dava açma süresi, karar veya hükümlerin kesinleştiğinin şüpheliye/sanığa tebliğinden itibaren başlar ve her halde kesinleşme tarihini izleyen 1 yıl içinde dava açılması gerekir (m.142/1). Bu süre hak düşürücü bir süredir. Dava süresinde açılmamış ise red kararı verilir.

Yukarıda belirtilen dava açma süreleri, hakkında karar verilen şüpheli/sanık içindir. Şüpheli/sanık dışında, hakkında soruşturma ve karar olmadığı halde teknik takipten zarar görenlerin ise (şüpheli/sanık hakkındaki) asıl davanın sonucunu beklemelerine gerek yoktur.

SÜRENİN BAŞLANGIÇ TARİHİ, tazminata dayanak olan işlemin yapıldığı soruşturma veya kovuşturma sonunda verilen karar veya hükümlerin (takipsizlik, beraat, mahkûmiyet …) kesinleştiği tarihtir. Kesinleşme tarihinden itibaren 1 yıllık süre başlar. Kesinleşme tebliğ edildiğinde ise 1 yıllık süreyi aşmamak üzere 3 aylık dava açma süresi başlayacaktır. Belirtmek gerekir ki, Yargıtay’a göre, asıl davanın sonucunu etkileyici veya asıl davanın sonucuna bağlı bir talep yoksa asıl davanın sonucu beklenmeden hukuka aykırı tedbir uygulandığı gerekçesiyle tazminat davası açılabilecektir.[13]

Tazminat talebi bir dilekçe ile yapılmalıdır. Dilekçede, tazminat talebinde bulunan kişinin açık kimliği ve adresi, zarara uğradığı işlemin ve zararın niteliği ve niceliği yazılmalı ve bunların belgeleri dilekçeye eklenmelidir (CMK m.142/3). Dilekçedeki bilgi ve belgeler yetersiz ise eksikliğin bir ay içinde giderilmesi, aksi hâlde davanın reddedileceği mahkemece ilgiliye duyurulur. Süresinde eksiği tamamlanmayan dilekçe, mahkemece, itiraz yolu açık olmak üzere reddolunur (CMK m.142/4).

Dava, zarara uğrayanın kendisi, yasal temsilcisi (veli/vasi) veya özel yetkili vekili tarafından açılacak, Devleti temsilen Hazine “davalı” olarak gösterilecektir. Dava zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesinde açılacaktır (CMK m.142/2). Tazminata konu asıl işlem, zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesince yapılmış ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi varsa dava o dairede çözülecektir. O yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa davaya en yakın yer ağır ceza mahkemesi bakacaktır. Ağır ceza mahkemesi kararını duruşmalı olarak verir. Davacı veya davalı açıklamalı çağrı kâğıdı tebliğine rağmen gelmezlerse, yokluklarında karar verilebilir. Ağır ceza mahkemesinde görülecek tazminat davası sonucunda verilecek karara karşı davacı, C.Savcısı veya davalı(hazine) temsilcisi, istinaf yoluna başvurabilir(CMK m.142/7-8).

[1] Yargıtay 21. CD., 19.10.2015, 2015/2995 E., 2015/4063 K.

[2] “Somut olayda; dosya sanıklarının açık kimlik bilgilerinin … ve… Sulh Ceza Mahkemesi’nin 22.01.2009 ve 13.03.2009 tarihli kararlarında yer almadığı, kararda “tespit edilecek diğer şüphelilerinde” denilerek genel çerçevede bir karar verildiği ve verilen kararın suç tarihlerini kapsamadığı,

… ve … Sulh Ceza Mahkemeleri’nin gizli soruşturmacı görevlendirilmesine ilişkin kararları kanuna aykırı olduğu gibi, gizli soruşturmacıların somut olaydaki çalışmaları hukuka aykırıdır. Soruşturma safhasındaki hukuka aykırılıklar nedeniyle sanıkların adil yargılanma hakkı ihlal edilmiştir.

Olayımızda sanıkların 5271 sayılı CMK’nın 140. maddesindeki düzenlemeye göre teknik araçlarla izlenmelerine ilişkin bir karar bulunmamaktadır. CMK’nın 139. maddesine göre alınan gizli soruşturmacı görevlendirilmesine ilişkin karara dayanılarak ve CMK’nın 140. maddesine göre ayrıca bir karar alınmadan teknik araçlarla izleme yapılamaz. Buna rağmen teknik araçlarla izleme, görüntü ve ses kayıtları yapılmıştır.” (Yargıtay 20. CD., 11.04.2016, 2015/15895 E., 2016/1979 K.)

“Somut olayda; sanığın açık kimlik bilgilerinin … Ağır Ceza Mahkemesi’nin 11.07.2014 tarihli kararında yer almadığı, kararda “tespit edilecek diğer şüphelilerinde” denilerek genel çerçevede bir karar verildiği,

… Ağır Ceza Mahkemesinin gizli soruşturmacı görevlendirilmesine ilişkin kararlarında kanun hükmünü tekrarlamaktan başka herhangi bir gerekçe de bulunmamaktadır. Sözü edilen karar Anayasanın 141. ve CMK’nın 34. maddelerine aykırı bir karardır. “ (Yargıtay 20. CD., 14.03.2016, 2015/15357 E., 2016/1455 K.)

[3] “Özgürlüklere ağır şekilde müdahale edilmesi sonucunu doğurması itibarıyla; teknik araçlarla izleme kararının, kime ve hangi suça ilişkin olduğunun, hangi tarihten hangi tarihe kadar geçerli olduğunun, hangi ihtiyaca binaen ve hangi deliller değerlendirildikten sonra verildiğinin, suçun işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphenin hangi somut delillere dayandığının, ilk kararın icrası suretiyle elde edilen delillerin neler olduğunun ve uzatma kararına niçin ihtiyaç duyulduğunun açık ve hiçbir duraksamaya neden olmayacak şekilde belirtilmesi gerekir.

Buna göre somut olayda;

1- Soruşturmanın CMK’nun 140/1-a-1 bendinde gösterilen ve karar tarihi itibarıyla katalog suçlardan olan “suç işlemek amacıyla örgüt kurma” suçundan başlatılmış olmasına rağmen, “örgütün varlığını ortaya koyan kuvvetli suç şüphesinin bulunup bulunmadığı ile bulunduğu kabul ediliyorsa buna dayanak teşkil eden “somut deliller”in nelerden ibaret olduğunun kararda belirtilmemiş olması,

4- Gerek ilk kararda, gerekse uzatma kararında, teknik araçlarla izleme yapılmasının sebebi, “örgüt kurulduğuna dair bilgi alınmış olup, bu durumun ve olayın aydınlatılması için teknik araçlarla izlemeye gerek duyulması” olarak gösterilmiş ve buna bağlı olarak örgütün varlığı konusunda duyum dışında hiçbir delil bulunmadığı açıkça belirtilmiş iken, kararların daha sonraki bölümünde “suç işlendiğine dair kuvvetli şüphenin bulunduğunun” belirtilmesi suretiyle çelişkiye neden olunması,

Nedenleriyle, sanık hakkında verilmiş bulunan “teknik izleme kararı” ile buna bağlı “uzatma kararı” hukuka aykırı olduğundan, hukuka aykırı olan kararın icrası kapsamında elde edilmiş bulunan “Fiziki Takip Tutanağı” da hukuka aykırı olarak elde edilmiş bir delil olması itibarıyla CMK’nun 217. maddesi bağlamında hükme esas alınamaz.” (Yargıtay 21. CD., 19.10.2015, 2015/2995 E., 2015/4063 K).

[4] “Somut olayda; … Emniyet Müdürlüğü tarafından gizli soruşturmacı görevlendirilmesi istenirken, “Mersin ili dâhilinde bulunan uyuşturucu sokak satıcılarının deşifre edilmesi ve suç unsuru ile birlikte yakalanmalarına yönelik çalışmalardan söz edilmiş, fail/failler veya fiiller somut olarak belirtilmemiştir. Oysaki gizli soruşturmacı görevlendirilmesi için olay somutlaştırılmalı, soruşturma konusu suçun işlenmiş ya da işlenmekte olması gereklidir. Somut olayda ise bir nevi önleme amaçlı gizli soruşturmacı görevlendirilmiştir. Aslında belli bir olay veya failin izlenmediği, fiil işlenmeden önce karar alındığı anlaşılmaktadır.

Suç işlendiği konusunda kuvvetli şüphe bulunup bulunmadığı ve başka surette delil elde etme imkânı olup olmadığı konusunda bir araştırma yapılıp yapılmadığı da bilinmediği için bu koşulların varlığı da bilinmemektedir.

Mersin 1. ve 6. Sulh Ceza Mahkemelerinin gizli soruşturmacı görevlendirilmesine ilişkin kararlarında kanun hükmünü tekrarlamaktan başka herhangi bir gerekçe de bulunmamaktadır. Sözü edilen kararlar Anayasa’nın 141. ve CMK’nın 34. maddelerine aykırı kararlardır.  (Yargıtay 20. CD, 15.10.2015, 2015/13889 E., 2015/4086 K.)

“Somut olayda; sanığın açık kimlik bilgilerinin Adana 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 22.05.2014 tarihli kararında yer almadığı, kararda “uyuşturucu satışı faaliyetlerinin detayları ile birlikte ortaya çıkartılabilmesi, olay faili ya da faillerinin yakalanabilmesi amacıyla” denilerek genel çerçevede bir karar verildiği,

Suç işlendiği konusunda kuvvetli şüphe bulunup bulunmadığı ve başka surette delil elde etme imkânı olup olmadığı konusunda bir araştırma yapılıp yapılmadığı da bilinmediği için bu koşulların varlığı da bilinmemektedir.” (Yargıtay 20. CD., 04.05.2016, 2016/140 E.,  2016/2733 K.)

[5] “Mersin 1. ve 6. Sulh Ceza Mahkemelerinin gizli soruşturmacı görevlendirilmesine ilişkin kararlarında kanun hükmünü tekrarlamaktan başka herhangi bir gerekçe de bulunmamaktadır. Sözü edilen kararlar Anayasa’nın 141. ve CMK’nın 34. maddelerine aykırı kararlardır.” (Yargıtay 20. CD., 15.10.2015, 2015/13889 E.,  2015/4086 K.)

“Antalya 4. Ağır Ceza Mahkemesinin gizli soruşturmacı görevlendirilmesine ilişkin kararlarında kanun hükmünü tekrarlamaktan başka herhangi bir gerekçe de bulunmamaktadır. Sözü edilen karar Anayasanın 141. ve CMK’nın 34. maddelerine aykırı bir karardır.” (Yargıtay 20. CD., 14.01.2016, 2015/15770 E.,  2016/121 K.)

[6] “Özgürlüklere ağır şekilde müdahale edilmesi sonucunu doğurması itibarıyla; teknik araçlarla izleme kararının, kime ve hangi suça ilişkin olduğunun, hangi tarihten hangi tarihe kadar geçerli olduğunun, hangi ihtiyaca binaen ve hangi deliller değerlendirildikten sonra verildiğinin, suçun işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphenin hangi somut delillere dayandığının, ilk kararın icrası suretiyle elde edilen delillerin neler olduğunun ve uzatma kararına niçin ihtiyaç duyulduğunun açık ve hiçbir duraksamaya neden olmayacak şekilde belirtilmesi gerekir.

Buna göre somut olayda;

2- Özgürlüklerin ağır şekilde kısıtlanmasına sebep olması nedeniyle soruşturmada “son çare” olarak başvurulması gereken, “teknik araçlarla izleme” tedbirine; hangi deliller niçin yetersiz kaldığı için başvurulduğunun açıklanmaması,

3- ”Fiziki Takip Tutanağına” esas teşkil eden teknik araçlarla izlemenin uzatılmasına ilişkin kararda, uzatmaya ilişkin karara temel teşkil eden ilk kararın icrası kapsamında hangi delillere ulaşıldığının ve niçin uzatmaya gerek duyulduğunun gösterilmemesi, …” (Yargıtay 21. CD., 19.10.2015, 2015/2995 E., 2015/4063 K).

[7] https://sen.av.tr/tr/makale/Teknik-Ara%C3%A7larla-%C4%B0zleme-%C3%96zel-Ara%C3%A7larda-Uygulanabilir-mi

[8] Özellikle kullanılan teknoloji giderek çok daha ileri ve karmaşık duruma geldiğinden, teknik araçlarla izleme tedbirlerine başvurulmasıyla ilgili kuralların açık ve ayrıntılı olması çok önemlidir. Bu konudaki hukuk, vatandaşlara, yetkililerin gizli izleme veri toplama tedbirlerine başvurmaya yetkili oldukları hal ve şartların ne olduğunu yeterince gösterecek kadar açık olmalıdır. Ayrıca bir gizli izleme sisteminde kamusal denetim bulunmadığından ve kötüye kullanma riski sistemin doğasında bulunduğundan, kötüye kullanmalardan kaçınmak için yasada asgari şu koruyucular bulunmalıdır: Alınacak muhtemel tedbirlerin niteliği, kapsamı ve süresi, tedbir emri verilebilmesi için bulunması gerekli sebepler, tedbir emri vermeye, yürütmeye ve denetlemeye yetkili makamlar ve ulusal hukuk tarafından sağlanan başvuru yolunun türü ( Uzun – Almanya, §61-63; Association for European Integration and Human Rights and Ekimdzhiev, §71-77; Liberty ve Diğerleri, §62).

Önceden görülebilirlik kriteriyle ilgili olarak, müdahalenin dayanağı olan hukuk açık, sarih olmalı, muğlak olmamalıdır. İlgili kişi, hukukun kendisine uygulanması halinde doğuracağı sonuçları önceden görebilmelidir. AİHM’e göre vatandaşların davranışlarını düzenlemelerine olanak vermek üzere yeterli açıklıkta formüle edilmemiş bir norm, hukuk kuralı olarak kabul edilemez; vatandaşlar belirli bir eylemin gerektirdiği sonuçları, durumun makul saydığı ölçüde ve eğer gerekiyorsa uygun bir danışmayla önceden görebilmelidirler (Sunday Times, §49).

Mahkeme Uzun – Almanya davasında, terör saldırılarından şüpheli başvurucunun, otomobiline yerleştirilen GPS cihazıyla izlenmesinin özel yaşama bir müdahale oluşturduğunu tespit etmiş ve Ceza Muhakemesi Kanununun 100c/1 no.1(b) maddesine dayanan bu müdahalenin önceden görülebilir olup olmadığını incelemiştir. …Dolayısıyla (bu olayda) müdahale önceden görülebilir niteliktedir.

Bu nedenle GPS cihazıyla izleme suretiyle elde edilen verileri işleme ve kullanma, başvurucunun özel yaşamına saygı hakkına bir müdahale oluşturmuştur. Bu izleme, Ceza Muhakemesi Kanununun 100c/1 no.1(b) maddesine dayanmakta olduğundan iç hukukta bir hukuki temeli bulunmaktadır. Bu hukuk, erişilebilir ve sonuçları önceden görülebilir nitelikte olup, kötüye kullanmaya karşı yeterli ve etkili güvenceler içermektedir; ayrıca bu müdahale ulusal güvenlik, kamu güvenliği, suçu önlenmesi ve mağdurların haklarının korunması meşru amaçlarını taşımaktadır ( Uzun – Almanya, §64-74).

Mahkeme’ye göre başvurucunun bütüncül ve kapsamlı bir izlemeye tabi tutulduğu söylenemez. Dahası bu izleme tedbiri, bombalı saldırılarla siyasetçileri ve kamu görevlilerini öldürmeye teşebbüs gibi çok ciddi suçların soruşturulmasıyla ilgilidir. Sonuç olarak başvurucunun GPS cihazıyla izlenmesi mevcut olayın şartları içinde, izlenen meşru amaçlarla orantılı olup demokratik bir toplumda gereklidir ( Uzun – Almanya, §78-80).

Mahkeme’ye göre, gizli izleme sisteminin doğasında istismar riski bulunduğundan, bu gibi tedbirler çok açık yasa hükümlerine dayanmalıdır. Özellikle gizli izleme tedbirlerinin kullanılmasıyla ilgili teknoloji giderek daha karmaşık hale geldiğinden, konuyla ilgili açık ve ayrıntılı düzenlemeler yapılmalıdır ( Amann, §56).

Müdahalenin bir hukuki dayanağının bulunması ve bu hukukun erişilebilir ve sonuçları önceden görülebilir olması yeterli değildir. Mevcut hukukun, hukukun üstünlüğüne uygun olması anlamında nitelikli olması, bir başka deyişle bireyi keyfi müdahalelere karşı koruyucular sağlaması gerekir.

Prof. Dr. Osman Doğru, Dr. Atilla Nalbant, İNSAN HAKLARI AVRUPA SÖZLEŞMESİ Açıklama ve Önemli Kararlar, 2. Cilt, s.11 vd.

[9] AİHM uygulamasına dair detaylı bilgi için bkz https://avukat-kilinc.com/all-cases-list/teknik-araclarla-yapilan-gizli-izlemelerin-avrupa-insan-haklari-sozlesmesine-uygunlugu-sorunu/index.html

[10] “Olayımızda sanıkların 5271 sayılı CMK’nın 140. maddesindeki düzenlemeye göre teknik araçlarla izlenmelerine ilişkin bir karar bulunmamaktadır. CMK’nın 139. maddesine göre alınan gizli soruşturmacı görevlendirilmesine ilişkin karara dayanılarak ve CMK’nın 140. maddesine göre ayrıca bir karar alınmadan teknik araçlarla izleme yapılamaz. Buna rağmen teknik araçlarla izleme, görüntü ve ses kayıtları yapılmıştır.

… 2- Teknik araçlarla izleme konusunda karar alınmadan yapılan ve bu nedenle hukuka aykırı olan görüntülü ve sesli kayıtlara dayanılarak hüküm kurulması, …Kanuna aykırı, … olduğundan hükümlerin BOZULMASINA,” (Yargıtay 20. CD., 15.10.2015, 2015/13889 E.,  2015/4086 K.). Aynı mahiyette kararlar için bkz. Yargıtay 20. CD., 11.04.2016, 2015/15895 E., 2016/1979 K.;  Yargıtay, 20. CD., 16.02.2016, 2015/14831 E.,  2016/793 K.

[11] “Özgürlüklere ağır şekilde müdahale edilmesi sonucunu doğurması itibarıyla; teknik araçlarla izleme kararının, kime ve hangi suça ilişkin olduğunun, hangi tarihten hangi tarihe kadar geçerli olduğunun, hangi ihtiyaca binaen ve hangi deliller değerlendirildikten sonra verildiğinin, suçun işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphenin hangi somut delillere dayandığının, ilk kararın icrası suretiyle elde edilen delillerin neler olduğunun ve uzatma kararına niçin ihtiyaç duyulduğunun açık ve hiçbir duraksamaya neden olmayacak şekilde belirtilmesi gerekir. Buna göre somut olayda;

3- ”Fiziki Takip Tutanağına” esas teşkil eden teknik araçlarla izlemenin uzatılmasına ilişkin kararda, uzatmaya ilişkin karara temel teşkil eden ilk kararın icrası kapsamında hangi delillere ulaşıldığının ve niçin uzatmaya gerek duyulduğunun gösterilmemesi,

4- Gerek ilk kararda, gerekse uzatma kararında, teknik araçlarla izleme yapılmasının sebebi, “örgüt kurulduğuna dair bilgi alınmış olup, bu durumun ve olayın aydınlatılması için teknik araçlarla izlemeye gerek duyulması” olarak gösterilmiş ve buna bağlı olarak örgütün varlığı konusunda duyum dışında hiçbir delil bulunmadığı açıkça belirtilmiş iken, kararların daha sonraki bölümünde “suç işlendiğine dair kuvvetli şüphenin bulunduğunun” belirtilmesi suretiyle çelişkiye neden olunması,

6- 2009/1838 sayı ile verilen ilk teknik izleme kararma tarih yazılmayarak, kararda belirtilen 4 (dört) haftalık sürenin ne zaman başlayacağı hususunda tereddüde neden olunması,

Nedenleriyle, sanık hakkında verilmiş bulunan “teknik izleme kararı” ile buna bağlı “uzatma kararı” hukuka aykırı olduğundan, hukuka aykırı olan kararın icrası kapsamında elde edilmiş bulunan “Fiziki Takip Tutanağı” da hukuka aykırı olarak elde edilmiş bir delil olması itibarıyla CMK’nun 217. maddesi bağlamında hükme esas alınamaz.” (Yargıtay 21. CD., 19.10.2015, 2015/2995 E., 2015/4063 K).

[12] Benzer mahiyette Yargıtay 12. CD., 16.2.2015, 2014/13444 E., 2015/2705 K; Yargıtay 12. CD., 11.11.2015, 2015/13049 E., 2015/17584 K.

[13] Yargıtay 12. CD., 14.12.2015, 2014/19906 E., 2015/19237 K.

TEKNİK ARAÇLARLA İZLEME TEDBİRİ VE İNSANİ YARDIM FAALİYETLERİNE YÖNELİK OPERASYONLAR yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://hukukpenceresi.com/teknik-araclarla-izleme-tedbiri-ve-insani-yardim-faaliyetlerine-yonelik-operasyonlar/feed/ 0
Akrebin Kıskacındaki Yargı (1): “Teklif ve Karar” https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-teklif-ve-karar/ https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-teklif-ve-karar/#respond Sun, 04 Dec 2022 21:47:52 +0000 https://hukukpenceresi.com/?p=8983 Odasının önüne geldiğinde, kendisini bekleyen genç kâtip “imzalamanız gereken müzekkereleri getirdim efendim” dedi. Cumhuriyet Savcısı Serdar, yüz kızartıcı bir suç işlemiş gibi kâtibin yüzüne bakamadan “sonra imzalarım, götür” dedi ve hızla odasına girdi. Kapıyı hemencecik içerden kilitledi. Sırtını kapıya dayadı derin derin nefes aldı. 5-10 saniye böyle durduktan sonra pencereye yöneldi, gündüz olduğu halde perdeleri […]

Akrebin Kıskacındaki Yargı (1): “Teklif ve Karar” yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Odasının önüne geldiğinde, kendisini bekleyen genç kâtip “imzalamanız gereken müzekkereleri getirdim efendim” dedi. Cumhuriyet Savcısı Serdar, yüz kızartıcı bir suç işlemiş gibi kâtibin yüzüne bakamadan “sonra imzalarım, götür” dedi ve hızla odasına girdi. Kapıyı hemencecik içerden kilitledi. Sırtını kapıya dayadı derin derin nefes aldı. 5-10 saniye böyle durduktan sonra pencereye yöneldi, gündüz olduğu halde perdeleri hışımla kapattı ve masanın çekmecesinden aldığı sakinleştirici bir hapı ağzına attı ve heyecandan titreyen elleriyle suyu döke döke içti. Ceketinin koluyla çenesine akan suyu da sildikten sonra masasının arkasındaki makam koltuğuna oturdu. Dirseklerini masaya dayadı, parmaklarını sımsıkı saçlarının arasına geçirdi, avuçlarıyla zonklayan alnını masaj yapar gibi ovaladı. Bir türlü sakinleşmeyi beceremiyordu, biraz önce Başsavcı Harun beyin odasında yaşadığı şeylerin gerçek olmamasını diledi. Ama maalesef her şey buz gibi gerçekti. Daha birkaç ay önceki büyük yolsuzluk operasyonlarındaki yanlış tutumunun vicdan azabı ile kavrulurken bu da nerden çıkmıştı? Başta yargı olmak üzere artık devlet işleyişinde hiçbir şey iyi gitmiyordu. Sonu gelmez, karanlık ve şeytanî bir tünele girdiğini düşündü. Çok değil birkaç sene önce kendisini gökyüzünde özgürce uçan bir kuş gibi hissederken şimdi siyasetçilerin paralı bir askeri gibi hissediyordu. Ekim 2014’de yapılacak HSYK seçimi ülke gündemini tamamen domine etmişti. Ankara taşra üzerinde tam saha pres yapıyordu adeta. Kapalı kapılar ardındaki fişlemelere göre bütün yargı mensupları ile bazen topluca bazen de bire bir görüşülerek ikna edilip söz alınıyordu. Bu ziyaretin sebebi de aynıydı.

Başsavcının odasındaki Ankara’dan gelen Adalet Bakanlığı bürokratları ve istihbarat bölge şefi Hakan’ın söyledikleri kolay sindirilir şeyler değildi. Sanki oda bir askerî karargâh idi. İstihbarat şefi de harekâtı planlayıp yöneten kurmay başkanı konumunda gibiydi. Hükümetin tamamen arkalarında olduğunu hedef olarak belirlenen cemaat mensupları ve tarafsız olmayı tercih edebilecek tüm kamu personeli ile sivil unsurların tepeleneceğini, devletten kazınılacağını ve bir araya gelemez şekilde dağıtılacaklarını kararlı bir şekilde izah ettikten sonra “umarım söylediklerim ikna edici olmuştur” dedi. Koltuğunda kasıntıyla oturan Adalet Bakanlığında daire başkanı olan Birol adlı kişi de “devletin bu kararlı tutumunu hayata geçirmek, ikircikli hâkim ve savcıları ikna etmek için geldiklerini” ifade ettikten sonra Başsavcı Harun araya girerek söz istedi. “Savcı Serdar bey durumu belirsiz olan sadece sen kalmıştın. Senin vatansever eğilimini biliyoruz. Ne diyorsun? Devletimizden yana mısın!?” dedi. Savcı bey “elbette, elbette ama…!” dedi. Başsavcı “ama da ne? Bahis mevzu vatansa, devletse gerisi teferruat değil mi?” dedi. Halbuki mevzubahis olan ne vatan ne milletti; yolsuzluğa, darbelere, katliamlara batmış bir güruhun pisliklerini örtmek için yaptıkları bir perdelemeydi; Ahmet Altan’ın dediği gibi hırsızlar ile katillerin yaptığı işbirliğiydi” gibi. Savcı bey aşağılandığını ve onurunu koruması gerektiğini düşündü. Kendisini biraz topladıktan sonra “elbette devlet ve vatan baş üstüne. Ama millet, kamu daha önemli değil mi? Biz bugüne kadar devlet için değil hep toplum için hareket ettik. Doğal hukuk teorisinde devlet de birey de eşit değil mi? Toptancı bir anlayışla devleti korurken bireyler zarar görmeyecek mi?” dedi. Savcı Bey’in bu sözleri ile odanın havası buz kesti. Adalet bakanlığı müsteşar yardımcısı olan Kenan adlı kişi kaşlarını çatarak üst perdeden “Felsefe yapacak kadar zamanımız yok. Bu yapı sadece devleti değil toplumu da sömürüyor. Devletten ihraç ettikten sonra elbette toplum nezdinde de gereken yapılacak. Bu ikinci görev bize değil siyasetçiler ait. Biz önce bize düşeni yapalım. Bu dönemde yanımızda hareket edenler en iyi görevlerle ödüllendirilecek, durmayanlar ise sonuçlarına katlanacaklardır. Ne diyorsun Savcı bey var mısın? Yok musun?” diye kestirip attı. Savcı bey kendisini akrebin kıskacındaki bir böcek gibi çaresiz hissetti. Aklı selim ile düşünecek zamanı yoktu. Biraz önceki tereddütlerini yenmiş bir şekilde cevap vermesi gerektiğini düşünerek “Tüm kararlılığımla yanınızdayım, bana düşen neyse yapmaya hazırım.” deyiverdi. Onun bu cevabından sonra Ankara heyeti hemen ayağa kalkıp burada işlerinin bittiğini diğer vilayete gitmeleri gerektiğini söyleyerek müsaade istediler. Hatta savcı beyle bile tokalaşmadan Başsavcı beyin refakatinde odadan çıktılar. Sadece istihbarat bölge başkanı Hakan geri dönüp Savcı Serdar beyin yanına geldi “genç adam senin geleceğini parlak görüyorum. Bir sıkıntın olursa beni aramaktan çekinme” diyerek isim yazmayan sadece telefon numarası yazılı bir kart uzattı ve “seninle çok güzel işler başaracağız” diye ekledikten sonra hafifçe gülümseyip ayrıldı. Savcı bey de heyetin arkasından hafifçe baş selamı vererek hızla odasına doğru yürüdü.

İnsanoğlu bazen sıkıntılı bir olayla karşılaşır ve sıkıntıya neden olan şeyi bulmaya çalışır. Sorunun kaynağını bulunca sıkıntı kolayca çözülürdü. Fakat Savcı beyin yaşadığı olayın hiçbir yerinde doğru yoktu. Adeta rahmet göğe çekilmiş, ülke atmosferi şeytanlar ve kötü ruhlarla kaynıyordu. Sanki doğrular ve yanlışlar yer değiştirmişti. Savcı bey bu şartlarda hayatiyetini devam ettirmek için bütün değerlerini bir süreliğine baskılaması gerektiğini düşündü. Makamını kaybetmek ve çoluk çocuğunu kimseye muhtaç etmek istemiyordu. Bu zamana kadar hep iyi olmaya çalıştı, bu fetret dönemi bitene kadar vicdanını askıya alıp birkaç yıl pekâlâ kötüymüş gibi rol yapabilirdi. Oysa inandığı gibi yaşamazsa yaşadığı gibi inanmaya başlayacağı tehlikesini küçümsüyordu. İç dünyasına kulak kabarttığında, zaten yıllardır içinde uyuyan şeytanın da uyanmış ve yapılacak her kötülüğün fetvasını vermeye hazır olduğunu hissederek irkildi. Kendisinden tiksindi. Artık aynaya bile bakmak istemiyordu. Yakın zamanda imzalaması için önüne konulacak hak ihlali dosyalarını düşündükçe hafakanlar geçiriyor, hemencecik cebinde taşıdığı sakinleştiricilerden bir tane ağzına atıyordu. Hele hedef kitleden olduğunu zannettiği bir arkadaşını veya meslektaşını görünce hemen oradan uzaklaşmak istiyordu. Ama kendisinden bir türlü kaçamıyordu, ne kadar uğraşsa da vicdanı bir şekilde ortaya çıkıyor” Böyle yapacaksan yerin altı yerin üstünden daha hayırlıdır” diyordu.

Akrebin Kıskacındaki Yargı (1): “Teklif ve Karar” yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-teklif-ve-karar/feed/ 0
Rejimin Militan Yargısından Kesitler (1) https://hukukpenceresi.com/rejimin-militan-yargisindan-kesitler-1/ https://hukukpenceresi.com/rejimin-militan-yargisindan-kesitler-1/#respond Tue, 01 Nov 2022 23:00:43 +0000 https://hukukpenceresi.com/?p=8947 AKP hükümetleri, uzun süre halkın çoğunluğunun desteğini aldı ve bunun etkisiyle ciddi bir güç zehirlenmesi yaşadı. Özellikle 2010 Referandumundan sonra salt çoğunluğa ulaştıktan sonra hızla evrensel demokratik değerlerden uzaklaşarak otokratik ve despotik bir yönetime evirilmeye başladı. Buna bağlı olarak aynı minvalde bürokratik unsurlarda da zorbalaşma eğilimi baş gösterdi. Yargı bürokrasisi içindeki siyasi iktidarla aynı ideolojik […]

Rejimin Militan Yargısından Kesitler (1) yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
AKP hükümetleri, uzun süre halkın çoğunluğunun desteğini aldı ve bunun etkisiyle ciddi bir güç zehirlenmesi yaşadı. Özellikle 2010 Referandumundan sonra salt çoğunluğa ulaştıktan sonra hızla evrensel demokratik değerlerden uzaklaşarak otokratik ve despotik bir yönetime evirilmeye başladı. Buna bağlı olarak aynı minvalde bürokratik unsurlarda da zorbalaşma eğilimi baş gösterdi. Yargı bürokrasisi içindeki siyasi iktidarla aynı ideolojik kumaşa sahip bir kısım yargı mensuplarına gün doğmuş, kraldan daha kralcı bir üslupla siyasi iktidarın şövalyesi gibi hareket etmeye başlamışlardır. Ülkemizde zaman içinde elde edilen demokratik kazanımlarımızı yok etme pahasına yetki ve görevlerini kötüye kullanarak toplumsal muhalefeti -kürsünün gücüyle- ortadan kaldırmaya çalışmışlardır.

Toplam 23 bin hâkim ve savcının 17 bin tanesi 15 Temmuz darbe girişiminin ardından yargı mensubu olarak atandı. Bunlar tamamen politik motivasyonla hareket ediyorlar. Militanca yetiştirilmiş bu kişiler, Gezi davası, gazeteci Sedef Kabaş’ın tutuklanması ve Cemal Kaşıkçı dosyasının Suudi Arabistan’a devredilmesi kararlarının altında imzası bulunan hâkimlerdir. Başta KHK’lılar ve Kürtler olmak üzere örneklendirecek olursak Ahmet Altan, Kavala, Canan Kaftancıoğlu, Demirtaş ve sosyal medyada eleştirel paylaşım yaptığı için hakkında kamu davası açılan tüm muhalifler bu militanlarca cadı avına tabi tutulmuşlardır.

Bu militanca tutumun en müşahhas örneklerinden biri de önce HSYK genel sekreter yardımcısı ve sonrasında Adalet Bakanlığı Destek Hizmetleri Daire Başkanı olan Erdal Demir’in, bir hukuk insanına yakışmayacak şekilde 15 Temmuz’da sosyal medya hesabından nefret saçtığı paylaşımlardır. Cumhuriyet Savcısı Demir, 15 Temmuz gecesi yaptığı paylaşımlarda yargısız infaz yapmak suretiyle binlerce meslektaşına ‘acımak yok, paralel alçaklar, f…piçlerine kan kusturma günü, başlarını keseceğiz, hepsini toplayacağız, ellerini keseceğiz…’ şeklinde nefret ve insanlık suçu içeren twitler paylaştığı saptanmıştır.

Hukuk nosyonunu yitirmiş ve politikleşmiş bu yargı mensuplarının ‘erdem’ kabul edilen ve ‘ödüllendirilmesi gereken’ bazı davranışları dahi suç olarak soruşturup yargılama konusu haline getirdiklerine tanık oluyoruz. Tutuklu ve hükümlü yakınları ile cezası infaz edilmiş kişilerin birbirleri ile yardımlaşma ve dayanışmalarını örgütsel faaliyet kapsamında değerlendirerek masumiyet ve lekelenmeme haklarını hunharca çiğnediklerini ibretle izliyoruz. Esasen Aile Bakanlığı tarafından tutuklu ailelerine maaş ya da hükümlülerden muhtaç durumda olanlara sosyal yardım yapılması gerekmektedir. Eşi cezaevinde olan kadının, çocuğunun bulunması şartı ile çocuklara SED (Sosyal Ekonomik Destek) denen bir yardım bağlanmaktadır. Bu yardımlar maalesef siyasi ve terör suçları ile suçlanan tutuklu ve hükümlü ailelerine yapılmadığı gibi kendi aralarında dayanışma içinde olup olmadıkları hukuka aykırı bir şekilde MİT ve Emniyet istihbarat görevlileri tarafından tecessüs ve takip edilmektedir. Son dönemlerde yapılan bu ‘yeniden yapılanma operasyonları’ da militan yargı mensuplarının icat ettiği soykırım suçlarındandır. Yardımlaşma ve çalışma hakları gibi temel anayasal hakların kullanılması suç sayılarak operasyonlar yapılıyor ve rutin bu faaliyetler en seri şekilde soruşturmalara konu ediliyor. Yakın zamanda Bartın ve Mersin emniyetlerinin dron ve kameralar eşliğinde icra ederek görüntülerini basına servis ettikleri bu operasyonlar, militan kolluk görevlileri ve savcıların yasaları kasıtlı olarak çiğnediklerine örnek gösterilecek menfur faaliyetlerdendir.

Anayasa Mahkemesi’nin Enis Berberoğlu’na ilişkin verdiği hak ihlali kararını uygulamayarak AYM’nin kararını tanımayan 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin başkanı Akın Gürlek Adalet Bakan yardımcısı olarak atandı. Akademisyen ve yazar Mehmet Altan’ın tutukluyken Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından verilen haksız tutukluluk ile ilgili ihlal kararlarını yok sayarak uygulamayan ve hukuka aykırı yargılama yapan İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi hâkimlerinden Abdurrahman Orkun Dağ da Yargıtay üyesi olarak atanmıştı.

Anayasa Mahkemesi kararının yok sayılmasını talep eden İstanbul Başsavcısı İrfan Fidan’ın Yargıtay üyesi seçilmesi ve daha iki ayı bile doldurmadan Anayasa Mahkemesi üyeliğine atanması da ayrı bir garabet. Yine 32 milyon dolar tutarında para aklama iddiasıyla yargılanan Sezgin Baran Korkmaz’ın banka hesaplarındaki mahkeme kararı ile getirilen blokenin kaldırılması kararını talep eden İstanbul Başsavcı Vekili Hasan Yılmaz da tedbirin kaldırılmasından 10 gün sonra evvela Adalet Bakan yardımcısı, daha sonra da HSK üyesi olarak görevlendirildi. Mümtaz’er Türköne’nin bir yazısında belirttiği gibi, Adalet Bakanı’nın “AYM kararlarına uymayan hakimler kıdem alamayacak” sözlerinden hemen sonra, AYM kararına uymamış bir hâkimin bakan yardımcılığına getirilmesi hukuksuzluğun açıkça desteklenmesi ve bunu yapanların ödüllendirilmesinden başka bir şey değildir. Siyasilere yardakçılık eden bu yargı mensupları kötülüklerinin karşılığı olarak makam ve mansıplarla yüceltilirken Yasar Nuri Öztürk’ün isabetli bir tespitinde olduğu gibi kötülük toplumu haline dönüşen Türk toplumu ‘zorbalara isyanın ıstırabı yerine itaatin rahatını yeğlemeyi’ tercih etti ve olan bitenleri tepkisizce izleyip sindirebildi.

Seçim güvenliği, hür demokratik cumhuriyetlerde seçimlerin adil ve şeffaf bir şekilde yapılması için hayati bir öneme sahiptir. 2022 yılında İktidarın öncülüğü ile kıdemli hâkimlerin il ve ilçe seçim kurulu başkanı olmalarına dair kadim uygulamaya son verilerek seçim hâkimlerini kurayla belirleme ile ilgili bir yasal düzenleme yapılmış olması, seçim güvenliğini ve güvenilirliğini zedeleyecek kritik bir adım olduğu kuşkusuzdur. Zira yargının en az üçte ikisinin son 6 yılda iktidar tarafından militan yargıçlarla doldurulduğu nazara alındığında yapılacak kur’alar sonucunda seçim kurulu başkanlarının büyük çoğunluğunun iktidarın sopası haline gelmiş yargıçlardan oluşacağını öngörmek için kâhin olmaya gerek yok sanırım. Bu militan yargıçlar eliyle seçim manipülasyonları yapılmak istendiği gün gibi aşikardır.

Netice itibariyle karşımızda organize olmuş bir yargı çetesi var. Bu yapı devlet ve toplum hayatının tümüne hükmetme etki ve gücüne sahiptir. Kendileri gibi olmayanlara karşı alabildiğine hırçın ve saldırgan, nemalandığı sistemin değişmemesini isteyen, hukuku menfaatlerine göre sinsice yorumlayan, adaletin bu topraklarda yeniden tecelli etmesi aleyhine çalışan ve kötülüğü başta tutmak için içtihat birliği yapmış bir yargı çetesiyle karşı karşıyayız. Bütün bunlara rağmen her şart altında hukuk yolunda yürümekten ve hukuksuzluk yapanların haksızlıklarını yüzlerine haykırmaktan başka bir yol gözükmüyor. Edmund Burke’nin dediği gibi ‘Kötülüğün zaferi için gerekli olan tek şey, iyi insanların hiçbir şey yapmayışıdır’. Yeterli seviyede olmasa da uluslararası düzeyde samimi gayretlerle küçük ama önemli adımlar atılmaktadır. Hukuki süreçler ağır aksak da yürüse şartların normalleşmesi ile birlikte varılacak yer adalet olacaktır. Ehil insanların elinde adaletin ‘bas davulu’ çalmaya başladığında gök gürültüsü kuvvetinde tesiriyle diğer tüm sesleri bastırıp devletin tüm kurumlarını oluşturan orkestrayı düzene kavuşturup ritim verdiğinde umumi düzene kavuşacağımızdan hiç kimsenin şüphesi olmasın.

Rejimin Militan Yargısından Kesitler (1) yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://hukukpenceresi.com/rejimin-militan-yargisindan-kesitler-1/feed/ 0
BİR ZAMANLAR SİLİVRİ https://hukukpenceresi.com/bir-zamanlar-silivri/ https://hukukpenceresi.com/bir-zamanlar-silivri/#respond Mon, 03 Oct 2022 19:00:38 +0000 https://hukukpenceresi.com/?p=8899 Ömer Faruk ALKAN İstanbul Anadolu Adliyesi Hakimi   Silivri 6 no’lu L Tipi Cezaevi, 15 Temmuz sürecinden sonra Hakim Savcılara özel bir kampüs olarak kullanıldı. Tüm kampüs bünyesinde 10 farklı cezaevi bulunmasına karşın 6 no’lu cezaevi hepsinden farklı uygulamalara sahipti. Tabi ki bu durum meslektaşlara özel hazırlanmıştı. En düşük rütbeli memurundan, müdürüne kadar herkes tek […]

BİR ZAMANLAR SİLİVRİ yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Ömer Faruk ALKAN
İstanbul Anadolu Adliyesi Hakimi

 

Silivri 6 no’lu L Tipi Cezaevi, 15 Temmuz sürecinden sonra Hakim Savcılara özel bir kampüs olarak kullanıldı. Tüm kampüs bünyesinde 10 farklı cezaevi bulunmasına karşın 6 no’lu cezaevi hepsinden farklı uygulamalara sahipti. Tabi ki bu durum meslektaşlara özel hazırlanmıştı. En düşük rütbeli memurundan, müdürüne kadar herkes tek tek özenle seçilmiş, tüm uygulamaların mümkün olan en yüksek perdeden aleyhimize gerçekleştirilmesi talimatı verilmişti. Zaten birçoğu da bu talimatı seve seve yerine getiriyordu. Neticede terörist idik..!!

Birçok acı olayın yaşandığı Silivri’de; en acıtanlardan biri de avlunun üstünün tellerle kapatılması olmuştu. Üstelik Ceza Tevfik Evleri Genel Müdüründen öğrendiğim kadarıyla, bu uygulama zamanında diğer terör örgütleri için düşünülmüş ancak insan haklarına aykırı olduğu gerekçesiyle yapıl(a)mamış. Ama ne yazık ki hayatın bir cilvesi olarak çekilen bu teller; insan haklarına önem veren müdür beyin de üstünü kapatmıştı.

Mesele sadece avlunun üstünün kapatılması değildi. 6 no’lu da bulunan Hakim-Savcıların açık alana çıkması orada var olan spor ve geniş alanda yürüyüş imkanından faydalanması kesinlikle yasaktı. Yapılan tüm itirazlar olumsuz sonuçlanmış, diğer tüm aktiviteler gibi açık alan yasağı da devam etmişti. Hayal etmeye çalışın lütfen; sadece yirmi metrekarelik bir avlu, etrafında yüksek duvarlar ve dikenli teller, üstelik üstünüz de örtülü. Uzaklara bakıp dalmak, güneşi vasıtasız görmek bile lüks. Ayrıca siz bunları yaşarken gerçekte terörist olan ne kadar eli kanlı varsa onlar dahi sizin aksinize her imkandan faydalanabiliyor, siz ise tecrit içinde tecrit yaşıyorsunuz. Üstelik bunu bir gün, bir ay, bir yıl değil dört yüz günden fazla yaşıyorsunuz. Ya da boş verin hayal etmeyi, okuyup sizde mısralarımda görün yaşananları…

Yedi kişilik koğuşta kırk can,
Kırkının da içi acıyan.
Yok mu seslerini duyan?
Güneş bile olmuş yalan,
Hadi Bak tellerin arasından,
Avlu bile örtülü Hey Can..

——

Dört yüz gün sonra çıktığı bir açık meydan,
Dört yüz gün sonra ilk kez güneş doğrudan.
Önce inanmadı, dedi; Yalan!
İnsan göremez ki güneşi doğrudan
Sonra hatırladı anıları eski hayatından…
Bu kez yalvardı kendine insan,
Bakma! Bakma Ne olur .!
Zira döneceğin yer bir kapan
Şayet bu güneşe alışırsan
Dar gelir sana yeniden zindan…
Ve eydi başını aslan
Göz yaşları içine içine ağlayan..

——

Ama elbet sorar Yaradan
Adalet bize ancak Haktan
Ne yaptıysak rızan için Ey Piri Mügan
Kabul buyur en azından
Kabul buyur da; Sen say bizi Kardeşi-Ahir Zamandan…
Bir Zamanlar Silivri’de..

BİR ZAMANLAR SİLİVRİ yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://hukukpenceresi.com/bir-zamanlar-silivri/feed/ 0
Hakim ve Savcılar Nerede? https://hukukpenceresi.com/hakim-ve-savcilar-nerede/ https://hukukpenceresi.com/hakim-ve-savcilar-nerede/#respond Fri, 23 Sep 2022 21:03:46 +0000 https://hukukpenceresi.com/?p=8888 Tuğba DEMİR Erzurum Hakimi   Hakim ve Savcı aranıyor!  Bu serzenişleri duyunca aranan yargı mensuplarından kiminin zindanlara tıkıldığını, kiminin cezaevinde, Meriç’te ya da Ege’de uğradıkları zulüm karşısında can verdiğini, bir kısmının ülkesini terk etmek zorunda kaldığını, bazılarının ise adeta tüm duyguları ölmüş ve hayati reflekslerini yitirmiş bir toplum için, her şeye rağmen bir şekilde adalet […]

Hakim ve Savcılar Nerede? yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Tuğba DEMİR
Erzurum Hakimi

 

Hakim ve Savcı aranıyor! 

Bu serzenişleri duyunca aranan yargı mensuplarından kiminin zindanlara tıkıldığını, kiminin cezaevinde, Meriç’te ya da Ege’de uğradıkları zulüm karşısında can verdiğini, bir kısmının ülkesini terk etmek zorunda kaldığını, bazılarının ise adeta tüm duyguları ölmüş ve hayati reflekslerini yitirmiş bir toplum için, her şeye rağmen bir şekilde adalet savaşını sürdürdüğü aklıma geldi.

Bu Türk yargısının bir yüzü; bir de öte yanı var tabi. Bunlar adaletin yüz karası haline gelen, zulmü kolaylaştıran, zalimin elinde sopa gibi kullanılmayı kabul eden, militan bir duruş sergileyerek yargının mahiyetini ve hukuku unutan, Anayasa ve yasalarla oynamayı bir maharet zanneden yargı mensuplarıdır. Bunlara bakarak gerçek hakim savcı nasıl olunmaz kolayca öğrenebilirsiniz.   Bunlar bir hukukçu değil, adeta hakim ve savcı cübbesi giydirilmiş “yığınlar” sadece.

Yargının kötücül ve karanlık yönüne, 15 Temmuz 2016 tarihinden sonra, ihraç edildiğim ana kadar bizzat tanıklık ettim.

Bu tanıklıklarım çerçevesinde, adliyede neler yaşandığını, samimi olarak “nerede bu hakim ve savcılar” diye soranlara kendimce anlatmak isterim.

15 Temmuz sonrasında HSYK’dan gelen “tatiller iptal acilen görev yerlerinize dönün” mesajı üzerine hemen yola koyularak Erzurum’daki görev yerimize eşimle birlikte döndük.  Adliye lojmanındaki canlılık gitmiş herkes sanki kabuğuna çekilmişti. Sonradan lojmandaki hakim savcıların belki yarısından fazlasının gözaltına alındığını, polis tarafından lojmanın basıldığını öğrendim. Adliyede de durum farksızdı. Adliye adeta çalkalanıyordu. Kapıda görevli memurun bile „terörist hakimler“ dediğin hatırlıyorum

Gözaltına alınan hakim beylerden birinin evinde de polis tarafından arama yapılmış, arama sonrası kendisi gözaltına alınmış, ancak her nasılsa cep telefonuna polis tarafından el konulmamış. Bu vesileyle eşi, hakim beyin de üyesi olduğu, diğer yargı mensuplarınca da kullanılan bir WhatsApp grubundaki yazışmaları okuyabilmiş. Bana aktardığına göre, grupta mesaj paylaşan sözüm ona “makbul” yargı mensupları, gözaltına alınan meslektaşları ile ilgili olarak: “oh olsun zaten haketmişlerdi” diye sevinç mesajları paylaşmışlar. Yine bazıları “buralar temizlendi” diyerek nefretlerini kelimelere dökebilmişler.

Asgari bir hukuk bilgisine sahip namuslu bir insanın, bir şekilde suçlanan kişilerin savunma hakkına, masumiyet karinesine saygı duyulmasının hukukun bir gereği olduğunu bilmesi beklenirken, Erzurum adliyesinde görevli, gözaltına alınmayan yargı mensupları, haksız ve delilsiz şekilde tutuklandıkları bu gün AİHM kararları ile ispatlanmış arkadaşları, dostları, komşuları hakkında, kendi zavallı dünyalarında yargılama yapmış ve çoktan onları “darbeci, hain, terörist” ilan etmişlerdi.

Halbuki adalet beklenen hakim ve savcılar uzaklarda değil buradaydı!

15 Temmuz‘dan birkaç gün sonra bu kez çalınan kapı bizim kapımızdı. Bir polis ekibi geldi ve evimizde arama yaparak eşimi gözaltına aldı.

Eşim gözaltına alındıktan sonra her şeye rağmen işimi yapmak zorundaydım. Bir hakim olarak görevimin başındaydım. Odamda gerekçeli kararımı yazarken gözaltında tutulan eşimin adliyeye getirildiğini öğrendim. Düşünebiliyor musunuz, eşim darbeci ve terörist olarak iktidar tarafından yaftalanmış ve ben hakim olarak adliyede görev yapıyor, adalet hizmeti vermeye çalışıyorum. Yaşananların nasıl bir komedi olduğunu, senaryosunu başkalarının yazdığı bir oyuna bizlerin bir şekilde dağıtılan rolleri oynamaya zorlandığımızı, bu kurgunun hiçbir yerinde bizlere bir söz hakkı verilmediğini söylememe gerek yok sanırım.

Odamda çalışırken, adliye temizlik görevlilerinden birisinin haber vermesiyle eşimin sorgulanmak üzere adliyeye getirildiğini öğrendim. Zira ne gözaltı kararı veren savcı, ne bu kararı verirken ortak hareket ettiği Başsavcı veya başsavcı vekili ve ne de bu kurgunun tam orta yerinde bulunan Komisyon Başkanı, nezaket göstererek eşimin durumu ile ilgili bana bilgi vermişlerdi. Bırakın bilgi vermeyi, söz, eylem ve davranışlarından, kendilerini “yarı tanrı”, bizleri ise ezilmesi gereken birer “böcek” olarak gördüklerini söylemem yanlış olmayacaktır.

Gözaltında bulunan ve sorgulanmak üzere adliyeye getirtilen eşimi görmek amacıyla bulunduğu yere gittim. Başsavcı vekili tarafından ifadesinin alınacağını öğrendim. Eşimin etrafında, sanki dünyanın en cani insanlarından birisiymişçesine, polislerin etten ördüğü bir barikat vardı. Daha sabahleyin eşimden talimat almak için kapısında bekleyen polisler, bir anda nedensiz ve gerekçesiz olarak eşime düşman kesilmişlerdi. Eşimin halini hatırını sormama dahi izin vermediler. Gözlerinden ve sözlerinden dışarıya sızan nefreti, öfkeyi, düşmanlığı ifade edecek kelimeler bulamıyorum. Bir ülke, kendi yargı mensuplarını ancak bu kadar ezebilir, kişiliklerini ve otoritesini ancak bu kadar yok etmeye kastedebilirdi.

Başsavcı vekili Erdal Kuruçay tarafından yapılan sorgu sonrasında eşim, sevkedildiği Sulh Ceza Hakimliği tarafından tutuklandı. Aleyhine tekbir delil olmaksızın yapıldı bu işlem. Tek dayanakları kimler tarafından ve nerede hazırlandığını en iyi kendilerinin bildiği “listelere” dayanarak yapmışlardı bu işlemi. Listeyi hazırlayanlar da kendileri idi, bu listelere dayanarak tutuklama yapanlar da.

Hamileydim. Doğum yapmama az bir süre kalmıştı. Eşime yaşatılanlar, benim yaşadıklarım, çevremizdeki masum yargı mensupları ve ailelerinin halleri beni aşırı yıpratmıştı. Bu sebeplerle doğum iznine ayrıldım, ancak lojmanda kalmaya devam ettim. Belirli aralıklarla lojman polislerce basılmaya, yargı mensuplarının evlerinin aranmasına devam edildi. Evde olmayanların evlerinin kapıları zorla açılarak içeri girildi.

Eşi tutuklanmış bir hakim bayan olarak Erzurum adliyesinde ve adliye lojmanında yaşamaya çalışmak  büyük bir işkenceydi. Dün arkadaş olduğum hakim ve savcı arkadaşlarım uzaktan yüzüme bakıyorlar, ancak bir selam dahi veremiyorlardı. Verdiğim selamlar ise ya boşluğa gidiyor veya muhatabını bulmakla beraber geri dönmüyordu.

Uzakta değil, aranan hakim ve savcılar buradaydı!

Bir süre sonra doğum yaptım. Çocuğumu kuvöze koydular. Hastaneden eve geldim. Daha önce çok samimi olduğum, Asliye Ticaret Mahkemesi Başkanı olarak görevli Emine Kahraman isimli hakime yanıma geldi. Emine hanımın kafasında da her şey netti. İhraç edilen yargı mensupları ile ilgili olarak kafasında çoktan muhakemesini yapmış, hükmünü kurmuş ve hatta mahkum ettiklerini kendi kurduğu darağacında infaz dahi etmişti. Yanımda ihraç edilen yargı mensupları ile ilgili suçlayıcı, tahkir edici sözler söyledi. Bu sözleri kocası da aynı muameleye muhatap olmuş birisinin yanında söylemekten utanmıyordu. Söylediklerinin yanlışlığını, haklarında bilgi sahibi olmadığı kişiler hakkında bu şekilde konuşmasının doğru olmadığını belirttim.

Konuşmamız sırasında, kelimelere yansıyan kanaati ile, vicdanının seslendirdiği hakikatin aynı olmadığını ele veren şu cümleyi kurdu: “Hakim savcıların duruşlarının karşılığı çok ağır oldu”. Yani aslında kendisi de bu yapılanların yanlışlığını biliyordu. Ama yapılanlara karşı ses çıkartmamış, bununla da yetinmeyerek bir şekilde hukuksuz muamelelerin doğruluğunu savunan cümleler kurmak zorunda hissetmişti kendini.

Adalet beklenen cesur hakim savcılar buradaydı!

Emine Kahraman hakim ile konuşurken kapıya memurlar geldi ve benim lojmanı boşaltmam gerektiğini, aksi taktirde polis zoruyla lojmandan atılacağımı bana tebliğ ettiler. Hakime hanım bana: „seni atamazlar sen bir hakimsin, burada kalma hakkın var“ dedi. Yazıyı okuduğumuzda kararın altında kendi eşi Metin Kahraman’ın da imzasının da olduğunu gördü. Eşim de imzalamış diyebildi sadece. Eşi kim mi? Erzurum Bölge İdare Mahkemesi Başkanı idi, Metin Kahraman.

Adalet beklenen, nerde diye aranan hakim ve savcılar buradaydı!

Dilekçe ile itiraz edelim dedi Emine Kahraman hakim. Bir an herhalde bana destek olacak diye düşündüm. Ama sonra “sakın benim yazdığımı söyleme” deyince şok oldum. Bu neyin korkusuydu böyle. Ben de hakimdim ve dilekçe yazmaktan aciz değildim.

Ahmet Altan’ın “korkuyorlarsa hakim olmasınlar” sözü ne kadar da haklı.

İşte aranılan o hakim savcılar buradaydı!

 Kararı alıp dönemin Komisyon Başkanına gittim. Yeni tayin olduğundan adını hatırlayamıyorum. “Beni buradan atamazsınız burada kalmak benim hakkım, ben de hakimim” dedim. Ancak karşımdaki cesetten bir robottu. Kendisine verilen talimatları yerine getiriyordu sadece. İradesi ve iktidarı yoktu. Muhakemesi ise çoktan bozulmuştu. Bana olumsuz cevap verdi ve verilen sürede lojmanı boşaltmam gerektiğini bir kez de sözlü olarak bildirdi.

Kocası terörist ilan edilmiş bir hakim olarak, ben de geride kalanların gözünde “potansiyel” terörist idim ve ihraç edilme, tutuklanma, yargılanma sırası bekleyen yüzlercesinden biriydim. Sadece birileri tarafından talimat verilmediğinden hakkımdaki bu kanaat gün yüzüne çıkmamıştı. O kadar.

Hakkımda henüz soruşturma bile olmasa da, Komisyon Başkanı, Başsavcı, başsavcı vekilleri ve diğer tüm “makbul” meslektaşlarım tarafından aleyhime hüküm verilmişti.

İşte aranan adaletli hakimler buradaydı!

Durumum hakikaten ilginçti. Eşim cezaevinde, oğlum kuvözde, evsiz bir hakimdim.

Erzurum gibi bir yerde, eşi terörist olarak ilan edilmiş, HSK tarafından ismi listelenmiş, iktidar başı ve bakanları tarafından her gün hedef gösterilmiş bir kişi olarak ev bulmam gerçekten zordu. Bir çok kişi ev vermek istemedi. Ev kiralama girişimlerin başarısız oldu. Mecburen ailemin yanına dönmek durumunda kaldım. Bunun anlamı şuydu. Tutuklu kocamı görmek için binlerce kilometre uzaktan, kucağımda oğlum ile seyahet etmek zorunda kalacaktım.

Aradan bir kaç ay geçtikten sonra eşimi tutuklatan başsavcı Erdal Kuruçay’ın yanına gittim: “ne hakla tutuklama yapıyorsunuz, delil olmayan şeyleri delil kabul etmek hangi kanunda yazıyor” diye sordum. Verdiği cevap herşeyin özetiydi adeta: “Konjunktur böyle”.

Böylece Hukuka göre değil de konjonktüre göre suçlu olduğumuzu net olarak anladım.

İşte adalet getirsin diye aranan hakim ve savcılar buradaydı!

Hakim ve Savcılar Nerede? yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://hukukpenceresi.com/hakim-ve-savcilar-nerede/feed/ 0
HUKUKSUZ KARARLARA İMZA ATAN HAKİM VE SAVCI İSİMLERİ CBJ-HAAK TARAFINDAN TESPİT EDİLİYOR https://hukukpenceresi.com/8847-2/ https://hukukpenceresi.com/8847-2/#respond Sat, 10 Sep 2022 19:56:58 +0000 https://hukukpenceresi.com/?p=8847 Almanya Köln merkezli olarak kurulan ve temel hak ihlallerinin önlenmesi çerçevesinde önemli faaliyetlere imza atan CrossBorderJurists Derneği, bünyesinde kurduğu Hukuksuzlukları Araştırma ve Analiz Kurulu çerçevesinde, hakim, savcı ve mahkeme kararları ile mağdur olmuş kişilerin başvurularını inceleyerek tespitlerini kamuoyu ile paylaşıyor. Dernek son vermiş olduğu kararlarda yöne önemli tespitlerde bulundu. Derneğin sitesinde yayınladığı kararlar ile tespit […]

HUKUKSUZ KARARLARA İMZA ATAN HAKİM VE SAVCI İSİMLERİ CBJ-HAAK TARAFINDAN TESPİT EDİLİYOR yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Almanya Köln merkezli olarak kurulan ve temel hak ihlallerinin önlenmesi çerçevesinde önemli faaliyetlere imza atan CrossBorderJurists Derneği, bünyesinde kurduğu Hukuksuzlukları Araştırma ve Analiz Kurulu çerçevesinde, hakim, savcı ve mahkeme kararları ile mağdur olmuş kişilerin başvurularını inceleyerek tespitlerini kamuoyu ile paylaşıyor.

Dernek son vermiş olduğu kararlarda yöne önemli tespitlerde bulundu.

Derneğin sitesinde yayınladığı kararlar ile tespit ettiği yargı mensuplarının isimleri şöyle:

 

1-) BAŞVURUCU (60) KARARI

Karar Numarası: 2022/29
Karar Tarihi: 10.09.2022

 

I. BAŞVURU KONUSU

Başvurucu tarafından Derneğimize başvuru yapılmış ve tutukluluk süresince hakkında verilmiş bir kısım mahkeme ve hâkimlik kararları ile savcılık taleplerinin incelenmesi, hukuka uygun olup olmadıkları konusunda görüş bildirilmesi ile tutuklama sürecinde görevli hâkim ve savcıların ceza, tazminat ve disiplin hukuku çerçevesindeki sorumlulukları konusunda kanaatimizi içeren bir rapor düzenlenmesi talep edilmiştir.

Başvurucu kimlik bilgilerinin saklı tutulmasını istemiştir.

II. BAŞVURUCUNUN TUTUKLULUK SÜRECİNDE VERİLEN KARARLAR VE KARAR VEREN YARGI MENSUPLARI

İDDİANAME HAZIRLAMA ÖNCESİ

Tutuklama Talep Eden Savcı(lık):

  • Sivas Cumhuriyet Savcısı- Fatih MURAT (153324)

Tutuklama Kararı/Adli Kontrol Veren Hakimlik:

  • Sivas Sulh Ceza Hakimliği– Mustafa KALIN (139745)

Tutuklamaya Kararı Veren Suçlama(lar):

  • Silahlı Terör Örgütü Üyeliği

Tutuklama Kararında Dayanak Olarak Kullanılan Veriler:

  • Bylock kullanma iddiası

İDDİANAME HAZIRLANMA SONRASI

İddianamede Delil Olarak Kullanılan Veriler

  • Bylock kullandığı iddiasına ilişkin polis tutanağı

Yargılama Aşamasında Tutuklamanın/Adli Kontrolün Devamına Karar Veren Hâkim ve Savcılar

  1. Hacı Atilla ÖNDER (34463)
  2. Tayfun GÜN (189937)
  3. Bülent Cem KOÇAK (97958)
  4. Mustafa SOPACI (174711)
  5. Nurdan SAKA (212128)

III. DEĞERLENDİRME

Söz konusu kararları incelemek üzere Derneğimizin bir üyesi raportör olarak görevlendirilmiştir.

Raportör görüşünü içerir raporunu Kurulumuza sunmuştur.

Kurulumuz tüm üyeleri tarafından sunulan rapor ve başvurucuya ait 2017 yılına ait 4 ait ve 2018 yılına ait 3 adet olmak üzere toplam 7 adet karar incelenerek, T.C. Anayasası ve ceza mevzuatı, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşme hükümleri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Birleşmiş Milletler ilgili komite ve komisyon kararları ile Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği ve Venedik Komisyonu’nun Türk yargı sistemi, mahkemelerin işleyişi, temel hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin rapor ve görüşleri doğrultusunda değerlendirme yapılmıştır.

Başvurucu, özel eğitim kurumlarda öğretmen olarak çalışmakta iken 15 Temmuz darbe teşebbüsü gerekçe olarak kullanılarak ülke çapında başlatılan terör soruşturmaları kapsamında, kendisinin Bylock kullandığı iddiası ile hakkında Ankara Başsavcılığı tarafından “silahlı örgüt üyeliği” suçlaması ile soruşturma başlatılmış, sonrasında soruşturma Sivas iline gönderilmiştir. Sivas Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başvurucu gözaltına alınıp tutuklanmıştır. Başvurucu aynı suçlama ile Sivas 3. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yargılanmıştır.

 

2-) BAŞVURUCU (59) KARARI

Karar Numarası: 2022/28

Karar Tarihi: 23.08.2022 

I. BAŞVURU KONUSU

Başvurucu tarafından Derneğimize başvuru yapılmış ve tutukluluk süresince hakkında verilmiş bir kısım mahkeme ve hâkimlik kararları ile savcılık taleplerinin incelenmesi, hukuka uygun olup olmadıkları konusunda görüş bildirilmesi ile tutuklama sürecinde görevli hâkim ve savcıların ceza, tazminat ve disiplin hukuku çerçevesindeki sorumlulukları konusunda kanaatimizi içeren bir rapor düzenlenmesi talep edilmiştir.

Başvurucu kimlik bilgilerinin saklı tutulmasını istemiştir.

II. BAŞVURUCUNUN TUTUKLULUK SÜRECİNDE VERİLEN KARARLAR VE KARAR VEREN YARGI MENSUPLARI

İDDİANAME HAZIRLAMA ÖNCESİ

Tutuklama Talep Eden Savcı(lık):

  • Ankara Cumhuriyet Savcısı- Üzeyir KARAKÜLAH (41105)

Tutuklamaya Konu Suçlama(lar):

  • Silahlı Terör Örgütü Üyeliği

Tutuklama Kararında Dayanak Olarak Kullanılan Veriler:

  • Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Tutuklama Talebi

Soruşturma Aşamasında Tutuklamanın Devamına Karar Veren Ve/ya İtirazları Reddeden Hâkimler/Savcılar

İDDİANAME HAZIRLANMA SONRASI

İddianamede Delil Olarak Kullanılan Veriler

  • Etkin pişmanlıktan yararlanan kişilerin tanık sıfatıyla verdikleri ifadeler
  • HTS Kayıtları (Sabit kontorlü –ankesörlü-telefon görüşmeleri)

Yargılama Aşamasında Tutuklamanın/Adli Kontrolün Devamına Karar Veren Hâkim Ve Savcılar

  1. Gökan GÜNAYDIN (119130)
  2. Adem KARATAŞ (125541)
  3. Edip Anıl KARAKAYA (215739)
  4. Şuayip ASLAN (40811)
  5. İbrahim TİMUR (124724)
  6. Mehmet YAYLA (218732)
  7. Şevkiye Beyza KAYA MERT (215792)
  8. Mustafa Kemal ÇATAK (107370)
  9. Mehmet Tevfik GERÇEK (125862)
  10. Oktay ALTUNIŞIK (174472)

III. DEĞERLENDİRME

Söz konusu kararları incelemek üzere Derneğimizin bir üyesi raportör olarak görevlendirilmiştir.

Raportör görüşünü içerir raporunu Kurulumuza sunmuştur.

Kurulumuz tüm üyeleri tarafından sunulan rapor ve başvurucuya ait 2018 yılına ait 5 ait ve 2019 yılına ait 6 adet olmak üzere toplam 11 adet karar incelenerek, T.C. Anayasası ve ceza mevzuatı, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşme hükümleri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Birleşmiş Milletler ilgili komite ve komisyon kararları ile Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği ve Venedik Komisyonu’nun Türk yargı sistemi, mahkemelerin işleyişi, temel hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin rapor ve görüşleri doğrultusunda değerlendirme yapılmıştır.

Başvurucu, kamu görevlisi olarak görev yapmakta iken 15 Temmuz darbe teşebbüsü gerekçe olarak kullanılarak ülke çapında başlatılan terör soruştumaları kapsamında, kendisinin geçmiş yıllarda ankesörlü/kontörlü telefonlardan ardışık şekilde birçok kez arandığı yönünde tespit yapıldığı iddialarına istinaden Ankara Başsavcılığı tarafından, hakkında “silahlı örgüt üyeliği” suçlaması ile soruşturma başlatılmıştır. Bilahare gözaltına alınan başvurucu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından tutuklama talebiyle Sulh Ceza Hakimliği’ne sevkedilmiş ve “silahlı örgüt üyeliği” suçlamasıyla tutuklanmıştır.

Başvurucu hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hakkında silahlı terör örgütü üyeliği suçlaması ile dava açılmıştır. Başvurucu yargılama süresince bir müddet tutuklu olarak yargılanmış ve ikinci duruşmada (09.05.2019’da) tutukluluk haline son verilerek, hakkında adli kontrol kararına hükmedilmiştir.

 

3-) BAŞVURUCU (58) KARARI

Karar Numarası: 2022/27
Karar Tarihi: 23.8.2022

 I. BAŞVURU KONUSU

Başvurucu tarafından Derneğimize başvuru yapılmış ve tutukluluk süresince hakkında verilmiş bir kısım mahkeme ve hâkimlik kararları ile savcılık taleplerinin incelenmesi, hukuka uygun olup olmadıkları konusunda görüş bildirilmesi ile tutuklama sürecinde görevli hâkim ve savcıların ceza, tazminat ve disiplin hukuku çerçevesindeki sorumlulukları konusunda kanaatimizi içeren bir rapor düzenlenmesi talep edilmiştir.

Başvurucu kimlik bilgilerinin saklı tutulmasını istemiştir.

II. BAŞVURUCUNUN TUTUKLULUK SÜRECİNDE VERİLEN KARARLAR VE KARAR VEREN YARGI MENSUPLARI

İDDİANAME HAZIRLAMA ÖNCESİ

Tutuklama Talep Eden Savcı(lık):

  • Ankara Savcısı- Cengiz Akgül (40320)

Tutuklama Kararı Veren Hâkim/lik:

  • Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliği- Hâkim Ali Keleş (120718)

Tutuklamaya Konu Suçlama(lar):

  • Silahlı Terör Örgütü Üyeliği

Tutuklama Kararında Dayanak Olarak Kullanılan Veriler:

  • Etkin pişmanlık kapsamında alınan şüpheli anlatımları
  • HTS ve ankesör kayıtları

Soruşturma Aşamasında Tutuklamanın Devamına Karar Veren Veya İtirazları Reddeden Hâkimler/Savcılar

  1. Cengiz Akgül (40320)
  2. Ali Keleş (120718)
  3. Hasan Demirtaş (101717)

İDDİİANAME HAZIRLANMA SONRASI

İddianamede Delil Olarak Kullanılan Veriler

  • Etkin pişmanlık kapsamında alınan şüpheli anlatımları
  • HTS ve ankesör kayıtları

Yargılama Aşamasında Tutuklamanın Devamına Karar Veren Hâkim Ve Savcılar

  1. Ahmet Nazmi Alp (40304)
  2. İbrahim İlaslan (151328)
  3. Abdullah Fırat Gedik (122279)
  4. Hakan Aktaş (109692)
  5. Okay Koç (125163)
  6. Nihat Doğan (165829)
  7. Bahtiyar Çolak (40794)
  8. Yıldıray Kaya (104925)
  9. Harun Yaşar (139885)

III. DEĞERLENDİRME

Söz konusu kararları incelemek üzere Derneğimizin bir üyesi bir raportör olarak görevlendirilmiştir.

Raportör görüşünü içerir raporunu Kurulumuza sunmuştur.

Kurulumuz tüm üyeleri tarafından sunulan rapor ve başvurucuya ait kararlar incelenerek, T.C. Anayasası ve ceza mevzuatı, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşme hükümleri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Birleşmiş Milletler ilgili komite ve komisyon kararları ile Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği ve Venedik Komisyonu’nun Türk yargı sistemi, mahkemelerin işleyişi, temel hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin rapor ve görüşleri doğrultusunda değerlendirme yapılmıştır.

Başvurucu kamu görevlisi olarak görev yapmakta iken Ankara Başsavcılığı tarafından hakkında örgüt üyeliği suçlaması ile soruşturma başlatılmıştır. Başvurucu Ankara Başsavcılığı’nın başlattığı soruşturma ve yazılı talimatı sonrasında Ankara Başsavcılığı tarafından gözaltına alınmış ve 4 gün süre ile gözaltında tutulmuştur. Gözaltı sonrasında başvurucu, savcılık tarafından tutuklama talebiyle Sulh Ceza Hakimliği’ne sevk edilmiş ve üzerine atılı suçlamadan tutuklanmıştır.

Başvurucu bir müddet tutuklu kaldıktan sonra Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hakkında silahlı terör örgütü üyeliği suçlaması ile dava açılmıştır.

 

4-) BAŞVURUCU (57) KARARI

Karar Numarası: 2022/26
Karar Tarihi: 22.07.2022

I.BAŞVURU KONUSU

Başvurucu Derneğimize başvuru yaparak tutukluluk süresince hakkında verilmiş mahkeme ve hâkimlik kararları ile savcılık taleplerinin incelenmesini, hukuka uygun olup olmadıkları konusunda görüş bildirilmesini ve bu kararları veren hâkim ve savcıların ceza, tazminat ve disiplin hukuku çerçevesindeki sorumlulukları konusunda kanaatimizi içeren bir rapor düzenlenmesini talep etmiştir.

Başvurucu kimlik bilgilerinin saklı tutulmasını istemiştir.

II. BAŞVURUCUNUN TUTUKLULUK SÜRECİNDE VERİLEN KARARLAR VE KARAR VEREN YARGI MENSUPLARI

İDDİANAME HAZIRLAMA ÖNCESİ

Tutuklama Talep Eden Savcı(lık):

  • Batman Başsavcısı Şenol TAŞKALE (42106),
  • Batman Savcısı Mahmut İREK (174431)

Tutuklama ve/ya Adli Kontrol Kararı Veren Hâkim/lik:

  • Batman 2. Sulh Ceza Hakimliği- Hakim Ahmet DİŞBUDAK (151520)

Tutuklamaya Konu Suçlama(lar):

  • Silahlı Terör Örgütü Üyeliği

Tutuklama Kararında Dayanak Olarak Kullanılan Veriler:

  • Etkin pişmanlık kapsamında alınan şüpheli anlatımları
  • Dini sohbete katılma

İDDİİANAME HAZIRLANMA SONRASI

İddianamede Delil Olarak Kullanılan Veriler

  • Etkin pişmanlık kapsamında alınan şüpheli anlatımları
  • Dini sohbete katılma

Yargılama Aşamasında Tutuklamanın Devamına Karar Veren Hâkim ve Savcılar

  1. Ahmet ÇETİNKAYA (165791)
  2. Ahmet DİŞBUDAK (151520)
  3. Ata Serdar DUMLUPINAR (125223)
  4. Eda ATEŞ KOÇANOĞLU (193693)
  5. Efnan DEMİRHAN ALSAN (193945)
  6. İlker YENER (196305)
  7. Mahmut İREK (174431)
  8. Mehmet Emin YALVAÇ (119211)
  9. Mehmet KILIÇ (174533)
  10. Murat MOR (150066)
  11. Nazmi Burak ÜNAL (194829)
  12. Nurullah EMLİK (171474)
  13. Özge YÜCE YAVUZ (190561)
  14. Seher NARİN YILDIZ (179331)
  15. Sema GÜNEY (196154)
  16. Sevay AKBULUT (195688)
  17. Yeşim YAHŞİ (149977)
  18. Yusuf KOLUKISA (192206)

III. DEĞERLENDİRME

Söz konusu kararları incelemek üzere Derneğimizin bir üyesi bir raportör olarak görevlendirilmiştir.

Raportör görüşünü içerir raporunu Kurulumuza sunmuştur.

Kurulumuz tüm üyeleri tarafından sunulan rapor ve başvurucuya ait ibraz edilmiş 2016 yılına ait (4) adet, 2017 yılına ait (16), 2018 yılına ait (2) adet, 2019 yılına ait (3) adet  ve 2020 yılına ait (2) olmak olmak üzere toplam (27) karar/talep incelenerek, T.C. Anayasası ve ceza mevzuatı, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşme hükümleri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Birleşmiş Milletler ilgili komite ve komisyon kararları ile Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği ve Venedik Komisyonu’nun Türk yargı sistemi, mahkemelerin işleyişi, temel hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin rapor ve görüşleri doğrultusunda değerlendirme yapılmıştır.

Öğrenci olduğu sırada Başvurucu, Gülen Hareketi’ne sempati duyduğu, dini sohbetlerine katıldığı gerekçesi ile tutuklanmış ve uzun süre tutuklu bırakılmış, sonrasında adli kontrol tedbiri ile tahliye edilmiş ve yargılama sonrasında mahkum edilmiştir.

 

5-) BAŞVURUCU (56) KARARI

Karar Numarası: 2022/25
Karar Tarihi: 20.06.2022

I. BAŞVURU KONUSU

Başvurucu Derneğimize başvuru yaparak tutukluluk süresince hakkında verilmiş mahkeme ve hâkimlik kararları ile savcılık taleplerinin incelenmesini, hukuka uygun olup olmadıkları konusunda görüş bildirilmesini ve bu kararları veren hâkim ve savcıların ceza, tazminat ve disiplin hukuku çerçevesindeki sorumlulukları konusunda kanaatimizi içeren bir rapor düzenlenmesini talep etmiştir.

Başvurucu kimlik bilgilerinin saklı tutulmasını istemiştir.

II. BAŞVURUCUNUN TUTUKLULUK SÜRECİNDE VERİLEN KARARLAR VE KARAR VEREN YARGI MENSUPLARI

İDDİANAME HAZIRLAMA ÖNCESİ

Tutuklama Talep Eden Savcı(lık):

  1. Boğazlıyan Başsavcısı (Murat DİLSİZ-104700)
  2. Yozgat Savcısı (Nebi ERKEN- 122321)

Tutuklama ve/ya Adli Kontrol Kararı Veren Hâkim/lik:

  1. Boğazlıyan Sulh Ceza Hâkimliği (Hâkim Mustafa AKARSLAN– 193549)
  2. Kayseri Sulh Ceza Hâkimliği (Hâkim Mehmet RAMAZANOĞLU– 165926)
  3. Kayseri Sulh Ceza Hâkimliği (Hâkim Utku ÖZDEMİR– 118921)
  4. Yozgat Sulh Ceza Hâkimliği (Hâkim İbrahim HATİPOĞLU– 153241)
  5. Sungurlu Sulh Ceza Hâkimliği (Hâkim Mustafa Alper KESİK– 171091)

Tutuklamaya Konu Suçlama(lar):

  • Silahlı Terör Örgütü Üyeliği

Tutuklama Kararında Dayanak Olarak Kullanılan Veriler:

  • Dershanede çalışma
  • Zaman Gazetesi aboneliği
  • Dini sohbet verme
  • MİT Bylock tespit raporu
  • Etkin pişmanlık kapsamında alınan şüpheli anlatımları

İDDİİANAME HAZIRLANMA SONRASI

İddianamede Delil Olarak Kullanılan Veriler

  • Dershanede çalışma
  • Zaman Gazetesi aboneliği
  • Dini sohbet verme
  • MİT Bylock tespit raporu
  • Etkin pişmanlık kapsamında alınan şüpheli anlatımları

Yargılama Aşamasında Tutuklamanın Devamına Karar Veren Hâkim ve Savcılar

  1. Ahmet ATAMAN (98107) (İddianameyi yazan savcı)
  2. Naim Babür ALAYBEYOĞLU (36039)
  3. Turgay ÇORAK (95033)
  4. Gözde GÜLDEREN YUMAK (194178)
  5. Hafize ŞENGÜL BULUT (194693)
  6. Yasin UĞURER (125127)
  7. Bekir YÜCEL (179714)
  8. Kübra SÖKER (199174)
  9. HÜSAMETTİN OTÇU (35296)
  10. YASİN ARSLAN (39858)
  11. OSMAN TONTA (40745)
  12. ABDURRAHMAN YALÇIN (101189)
  13. ALİ ERBIYIK (37162)
  14. Deniz GÜL (33453)
  15. Kaya Burak DUMLU (107625)
  16. Şeyma ERDOĞDU (211542)

İstinaf Aşamasında Tutuklamanın Devamına Karar Veren Ankara BAM 4. Ceza Dairesi Üyeleri

  1. Beytullah METİN (34206)
  2. Savaş ŞAHİNBAY (40150)
  3. Abdurrahman GÜN (40869)

Yargıtay Aşamasında Tutuklamanın Devamına Karar Veren 16. Ceza Dairesi Üyeleri

  1. Eyüp YEŞİL (29951)
  2. Hakan YÜKSEL (35152)
  3. Mehmet ÖZTUNÇ (32201)
  4. Ali Nevzat AÇIKGÖZ (29867)
  5. Ergün ŞAHİN (39680)

III. DEĞERLENDİRME

Söz konusu kararları incelemek üzere Derneğimizin bir üyesi bir raportör olarak görevlendirilmiştir.

Raportör görüşünü içerir raporunu Kurulumuza sunmuştur.

Kurulumuz tüm üyeleri tarafından sunulan rapor ve başvurucuya ait ibraz edilmiş 2017 yılına ait (21) adet ve 2018 yılına ait (9) adet, 2019 yılına ait (2) adet  olmak üzere toplam (32) karar/talep incelenerek, T.C. Anayasası ve ceza mevzuatı, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşme hükümleri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Birleşmiş Milletler ilgili komite ve komisyon kararları ile Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği ve Venedik Komisyonu’nun Türk yargı sistemi, mahkemelerin işleyişi, temel hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin rapor ve görüşleri doğrultusunda değerlendirme yapılmıştır.

Başvurucu özel bir kurumda öğretmen olarak görev yaparken terör örgütü üyesi olduğu iddiası ile tutuklanmış, yargılamanın tüm safhasında uzun yıllar cezaevinde kalmıştır.

 

6-) BAŞVURUCU (55) KARARI

(Karar Numarası: 2022/24)

Karar Tarihi: 08.06.2022

I. BAŞVURU KONUSU

Başvurucu tarafından Derneğimize müracaat edilerek tutukluluk süresince hakkında verilmiş bir kısım mahkeme ve hâkimlik kararları ile savcılık taleplerinin incelenmesi, hukuka uygun olup olmadıkları konusunda görüş bildirilmesi ile tutuklama sürecinde görevli hâkim ve savcıların ceza, tazminat ve disiplin hukuku çerçevesindeki sorumlulukları konusunda kanaatimizi içeren bir rapor düzenlenmesi talep edilmiştir.

Başvurucu kişisel bilgilerinin açıklanmasını istememiştir.

II. BAŞVURUCUNUN TUTUKLULUK SÜRECİNDE VERİLEN KARARLAR VE KARAR VEREN YARGI MENSUPLARI

İDDİANAME HAZIRLAMA ÖNCESİ

Tutuklama Talep Eden Savcı(lık):

  • Kayseri Cumhuriyet Savcılığı

Tutuklama Kararı Veren Hakim/lik:

  • Kayseri 3. Sulh Ceza Hâkimliği

Tutuklamaya Konu Suçlama(lar):

  • Silahlı Terör Örgütü Üyeliği

Tutuklamalara Dayanak Olarak Kullanılan Veriler:

  • Bylock tespit tutanağı

Soruşturma Aşamasında Tutuklamanın Devamına Karar Veren Veya İtirazları Reddeden Hâkimler/Savcılar

  1. Utku Özdemir (118921)
  2. Salih Kılıçdağı (39604)
  3. Ercan Yetkin (166004)

İDDİİANAME HAZIRLANMA SONRASI

İddianamede/Kovuşturmada Delil Olarak Kullanılan Veriler

  • MİT Bylock tespit raporu

Yargılama Aşamasında Tutuklamanın Devamına Karar Veren Hâkim Ve Savcılar

  1. Yasin İsmailoğulları (95095)
  2. Bayram Günaydın (211654)
  3. Esra Türüt (212321)

III. DEĞERLENDİRME

Söz konusu kararları incelemek üzere Derneğimizin bir üyesi bir raportör olarak görevlendirilmiştir.

Raportör görüşünü içerir raporunu Kurulumuza sunmuştur.

Kurulumuz tüm üyeleri tarafından sunulan rapor ve başvurucuya ait kararlar incelenerek, T.C. Anayasası ve ceza mevzuatı, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşme hükümleri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Birleşmiş Milletler ilgili komite ve komisyon kararları ile Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği ve Venedik Komisyonu’nun Türk yargı sistemi, mahkemelerin işleyişi, temel hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin rapor ve görüşleri doğrultusunda değerlendirme yapılmıştır.

Başvurucu hakkında 15 Temmuz darbe teşebbüsü gerekçe olarak kullanılarak Kayseri Başsavcılığı tarafından örgüt üyeliği suçlaması ile soruşturma başlatılmıştır. Akabinde Kayseri 1. Sulh Ceza Hakimliğince hakkında yakalama kararı çıkarılmış, sonrasında savcılık tarafından tutuklama talebiyle Sulh Ceza Hakimliği’ne sevk edilmiş ve terör örgütü üyeliği suçlamasından tutuklanmıştır.

Başvurucu bir müddet tutuklu kaldıktan sonra Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hakkında silahlı terör örgütü üyeliği suçlaması ile dava açılmıştır.

 

7-) BAŞVURUCU (54) KARARI
(Karar Numarası: 2022/23)

Karar Tarihi: 08.06.2022

I. BAŞVURU KONUSU

Başvurucu tarafından Derneğimize başvuru yapılmış ve tutukluluk süresince hakkında verilmiş bir kısım mahkeme ve hâkimlik kararları ile savcılık taleplerinin incelenmesi, hukuka uygun olup olmadıkları konusunda görüş bildirilmesi ile tutuklama sürecinde görevli hâkim ve savcıların ceza, tazminat ve disiplin hukuku çerçevesindeki sorumlulukları konusunda kanaatimizi içeren bir rapor düzenlenmesi talep edilmiştir.

Başvurucu kimlik bilgilerinin saklı tutulmasını istemiştir.

II. BAŞVURUCUNUN TUTUKLULUK SÜRECİNDE VERİLEN KARARLAR VE KARAR VEREN YARGI MENSUPLARI

İDDİANAME HAZIRLAMA ÖNCESİ

Tutuklama Talep Eden Savcı(lık):

Ankara Cumhuriyet Savcısı (Erdoğan GÜLEÇ 41104)

Tutuklama Kararı Veren Hâkim/lik:

Ankara 3. Sulh Ceza Hâkimliği (Hâkim Hasan Demirtaş 101717)

Tutuklamaya Konu Suçlama(lar):

Silahlı Terör Örgütü Üyeliği

Tutuklama Kararında Dayanak Olarak Kullanılan Veriler:

  • Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Tutuklama Talebi

  İDDİANAME HAZIRLANMA SONRASI

İddianamede Delil Olarak Kullanılan Veriler

  • Etkin pişmanlıktan yararlanan kişilerin tanık sıfatıyla verdikleri ifadeleri
  • HTS Kayıtları (Sabit kontorlü –ankesörlü-telefon görüşmeleri)

Yargılama Aşamasında Tutuklamanın/Adli Kontrolün Devamına Karar Veren Hâkim ve Savcılar

  1. Fatih YILMAZ (122422)
  2. Bayram KANTIK (39559)
  3. İbrahim POLAT (97924)
  4. Mevlüt UÇAR (122486)
  5. Selçuk ÜLGER (107662)
  6. Şahin DURNAGÖL (215364)
  7. Mehmet TOKYÜREK (104873)
  8. Tahir BAYTAR (219586)

III. DEĞERLENDİRME

Söz konusu kararları incelemek üzere Derneğimizin bir üyesi raportör olarak görevlendirilmiştir.

Raportör görüşünü içerir raporunu Kurulumuza sunmuştur.

Kurulumuz tüm üyeleri tarafından sunulan rapor ve başvurucuya ait 2019 yılına ait toplam 11 adet karar incelenerek, T.C. Anayasası ve ceza mevzuatı, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşme hükümleri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Birleşmiş Milletler ilgili komite ve komisyon kararları ile Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği ve Venedik Komisyonu’nun Türk yargı sistemi, mahkemelerin işleyişi, temel hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin rapor ve görüşleri doğrultusunda değerlendirme yapılmıştır.

Başvurucu, kamu görevlisi olarak görev yapmakta iken 15 Temmuz darbe teşebbüsü gerekçe olarak kullanılarak ülke çapında başlatılan terör soruşturmaları kapsamında, haklarında ayrı ceza soruşturmaları bulunan ve etkin pişmanlıktan yararlanan bir kısım kişilerin tanık sıfatıyla verdikleri ifadelere istinaden Ankara Başsavcılığı tarafından, hakkında “silahlı örgüt üyeliği” suçlaması ile soruşturma başlatılmıştır. Bilahare gözaltına alınan başvurucu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından tutuklama talebiyle Sulh Ceza Hakimliği’ne sevkedilmiş ve “silahlı örgüt üyeliği” suçlamasıyla tutuklanmıştır.

Başvurucu hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hakkında silahlı terör örgütü üyeliği suçlaması ile dava açılmıştır. Başvurucu yargılama süresince bir müddet tutuklu olarak yargılanmış ve ikinci duruşmada tutukluluk haline son verilerek, hakkında adli kontrol kararına hükmedilmiştir.

 

😎 BAŞVURUCU (53) KARARI

 (Karar Numarası: 2022/22)

Karar Tarihi:27.05.2022

I. BAŞVURU KONUSU

Başvurucu Derneğimize başvuru yaparak tutukluluk süresince hakkında verilmiş mahkeme ve hâkimlik kararları ile savcılık taleplerinin incelenmesini, hukuka uygun olup olmadıkları konusunda görüş bildirilmesini ve bu kararları veren hâkim ve savcıların ceza, tazminat ve disiplin hukuku çerçevesindeki sorumlulukları konusunda kanaatimizi içeren bir rapor düzenlenmesini talep etmiştir.

Başvurucu kimlik bilgilerinin saklı tutulmasını istemiştir.

II. BAŞVURUCUNUN TUTUKLULUK SÜRECİNDE VERİLEN KARARLAR VE KARAR VEREN YARGI MENSUPLARI

İDDİANAME HAZIRLAMA ÖNCESİ

Tutuklama Talep Eden Savcı(lık):

  • Konya Savcısı (Muhammed YILDIZ-171517)
  • Konya Savcısı (Abdüsselam Furkan BARUTÇU- 211244)

Tutuklama ve/ya Adli Kontrol Kararı Veren Hâkim/lik:

  • Konya Sulh Ceza Hâkimliği (Hâkim Hatice BARUTÇU– 211245) (Adli Kontrol)
  • Konya Sulh Ceza Hâkimliği (Hakim Ahmet YALDIZ– 212383) (Adli Kontrol)
  • Konya Sulh Ceza Hâkimliği (Hâkim Ömer Faruk ÖZBEK– 120920) (Tutuklama)
  • Konya Sulh Ceza Hâkimliği (Hâkim Hakan TAŞ– 212232) (Tutuklama)
  • Konya Sulh Ceza Hâkimliği (Hâkim Ahmet Onur SOMUNCU– 174708) (Tutuklama)

Tutuklamaya Konu Suçlama(lar):

  • Silahlı Terör Örgütü Üyeliği

Tutuklama Kararında Dayanak Olarak Kullanılan Veriler:

  • MİT Bylock tespit raporu
  • Etkin pişmanlık kapsamında alınan şüpheli anlatımları

İDDİİANAME HAZIRLANMA SONRASI

İddianamede Delil Olarak Kullanılan Veriler

  • MİT Bylock tespit raporu
  • Etkin pişmanlık kapsamında alınan şüpheli anlatımları

Yargılama Aşamasında Tutuklamanın Devamına Kararı veya Adli Kontrol Kararı Veren Hâkim ve Savcılar

  1. Muhammed YILDIZ (171517) (İddianameyi yazan savcı)
  2. Bayram ERCAN (107485)
  3. Merve YÜCEL (190565)
  4. Duygu MUTLU (215987)
  5. Özkan TAVUZ (101549)
  6. Selçuk BAYSAL (211279)
  7. Elif ÇAKICI ATMACA (215163)
  8. Bengisu AKBAŞ (219764)
  9. Osman AKBAŞ (195683)
  10. Yakup KAYA (194337)

III. DEĞERLENDİRME

Söz konusu kararları incelemek üzere Derneğimizin bir üyesi bir raportör olarak görevlendirilmiştir.

Raportör görüşünü içerir raporunu Kurulumuza sunmuştur.

Kurulumuz tüm üyeleri tarafından sunulan rapor ve başvurucuya ait ibraz edilmiş 2019 yılında verilmiş (17) adet, 2020 yılına ait (4) adet karar/talep incelenerek, T.C. Anayasası ve ceza mevzuatı, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşme hükümleri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Birleşmiş Milletler ilgili komite ve komisyon kararları ile Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği ve Venedik Komisyonu’nun Türk yargı sistemi, mahkemelerin işleyişi, temel hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin rapor ve görüşleri doğrultusunda değerlendirme yapılmıştır.

Başvurucunun Konya ilinde öğrenci olarak bulunduğu dönemde “cemaat evlerinde kalmak” ve “Bylock” kullanmak iddiası ile hakkında soruşturma başlatılmış, bu soruşturma neticesinde gözaltına alınıp tutuklanmıştır.

 

9-) BAŞVURUCU (52) KARARI

(Karar Numarası: 2022/21)
Karar Tarihi: 10.05.2022

BAŞVURU KONUSU

Başvurucu tarafından Derneğimize başvuru yapılmış ve tutukluluk süresince hakkında verilmiş bir kısım mahkeme ve hâkimlik kararları ile savcılık taleplerinin incelenmesi, hukuka uygun olup olmadıkları konusunda görüş bildirilmesi ile tutuklama sürecinde görevli hâkim ve savcıların ceza, tazminat ve disiplin hukuku çerçevesindeki sorumlulukları konusunda kanaatimizi içeren bir rapor düzenlenmesi talep edilmiştir.

Başvurucu kimlik bilgilerinin saklı tutulmasını istemiştir.

BAŞVURUCUNUN TUTUKLULUK SÜRECİNDE VERİLEN KARARLAR VE KARAR VEREN YARGI MENSUPLARI

İDDİANAME HAZIRLAMA ÖNCESİ

Tutuklama Talep Eden Savcı(lık):

  • Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı

Tutuklama Kararı Veren Hâkim/lik:

  • Ankara Nöbetçi Sulh Ceza Hâkimliği

Tutuklamaya Konu Suçlama(lar):

  • Silahlı Terör Örgütü Üyeliği

Tutuklama Kararında Dayanak Olarak Kullanılan Veriler:

  • Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Tutuklama Talebi

Soruşturma Aşamasında Tutuklamanın Devamına Karar Veren Veya İtirazları Reddeden Hâkimler/Savcılar

  1. Fatih YILMAZ (122422)
  2. Mustafa ÖZOĞUL (124675)
  3. Eren ŞEN (217444)
  4. Mustafa ASEFLER (107382)
  5. Ramazan AYDOĞAN (121014)
  6. Sezer SÖYLEMEZ (40958)
  7. Uğur MUSLU (122275)
  8. Hasan İSHAK (194296)
  9. Ali İDE (174415)
  10. Ali KELEŞ (120718)

İDDİANAME HAZIRLANMA SONRASI

İddianamede Delil Olarak Kullanılan Veriler

  • MİT Bylock tespit raporu
  • Kolluk kuvvetlerinin yakalama tutanağı

Yargılama Aşamasında Tutuklamanın/Adli Kontrolün Devamına Karar Veren Hâkim Ve Savcılar

  1. Mustafa ASEFLER (107382)
  2. Gökan GÜNAYDIN (119130)
  3. Tuba BÜYÜKŞAHİN (125491)
  4. Şevkiye Beyza Kaya MERT (215792)
  5. Adem KARATAŞ (125541)
  6. Sinan ATAHAN (193783)

III. DEĞERLENDİRME

Söz konusu kararları incelemek üzere Derneğimizin bir üyesi raportör olarak görevlendirilmiştir.

Raportör görüşünü içerir raporunu Kurulumuza sunmuştur.

Kurulumuz tüm üyeleri tarafından sunulan rapor ve başvurucuya ait 2020 yılına ait (33) adet ve 2020 yılına ait (1) adet olmak üzere toplam 34 adet karar incelenerek, T.C. Anayasası ve ceza mevzuatı, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşme hükümleri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Birleşmiş Milletler ilgili komite ve komisyon kararları ile Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği ve Venedik Komisyonu’nun Türk yargı sistemi, mahkemelerin işleyişi, temel hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin rapor ve görüşleri doğrultusunda değerlendirme yapılmıştır.

Başvurucu, kamu görevlisi olarak görev yapmakta iken 15 Temmuz darbe teşebbüsü gerekçe olarak kullanılarak ülke çapında başlatılan terör soruştumaları kapsamında, başvurucunun GSM hatları incelemelerine ve bir kısım tanık beyanlarına istinaden hakkında “silahlı örgüt üyeliği” suçlaması ile soruşturma başlatılmıştır. Bilahare gözaltına alınan başvurucu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından tutuklama talebiyle Sulh Ceza Hakimliği’ne sevkedilmiş ve “silahlı örgüt üyeliği” suçlamasıyla tutuklanmıştır.

Başvurucu hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hakkında silahlı terör örgütü üyeliği suçlaması ile dava açılmıştır. Başvurucu soruşturma süresince tutuklu olarak kalmış ve dava açıldıktan sonra yapılan ilk duruşma da (13/01/2021 tarihinde) “yurtdışına çıkış yasağı” tedbiri ile tahliye edilmiş; bilahare de, 07/12/2021 tarihinde yapılan duruşmada başvurucunun beraatine hükmedilmiştir.

 

10-) BAŞVURUCU (51) KARARI

(Karar Numarası:2022/20)
Karar Tarihi: 10.5.2022 

I. BAŞVURU KONUSU

Başvurucu tarafından Derneğimize müracaat edilerek tutukluluk süresince hakkında verilmiş bir kısım mahkeme ve hâkimlik kararları ile savcılık taleplerinin incelenmesi, hukuka uygun olup olmadıkları konusunda görüş bildirilmesi ile tutuklama sürecinde görevli hâkim ve savcıların ceza, tazminat ve disiplin hukuku çerçevesindeki sorumlulukları konusunda kanaatimizi içeren bir rapor düzenlenmesi talep edilmiştir.

Başvurucu kimlik bilgilerinin gizli tutulmasını talep etmiştir.

II. BAŞVURUCUNUN TUTUKLULUK SÜRECİNDE VERİLEN KARARLAR VE KARAR VEREN YARGI MENSUPLARI

İDDİANAME HAZIRLAMA ÖNCESİ

Tutuklama Talep Eden Savcı(lık):

  • Ankara Cumhuriyet Savcılığı

Tutuklama Kararı Veren Hakim/lik:

  • Ankara 5. Sulh Ceza Hâkimliği

Tutuklamaya Konu Suçlama(lar):

  • Silahlı Terör Örgütü Üyeliği

Tutuklamalara Dayanak Olarak Kullanılan Veriler:

  • Görevden uzaklaştırma belgesi

Soruşturma Aşamasında Tutuklamanın Devamına Karar Veren Veya İtirazları Reddeden Hâkimler/Savcılar

  1. Yıldırım Kemal Zöhre (107405) (İddianame)
  2. Şehnaz Apaydın (125511)

İDDİİANAME HAZIRLANMA SONRASI

İddianamede/Kovuşturmada Delil Olarak Kullanılan Veriler

  • MİT Bylock tespit raporu
  • Etkin pişmanlık kapsamında alınan şüpheli anlatımları

Yargılama Aşamasında Tutuklamanın Devamına Karar Veren Hâkim Ve Savcılar

  1. Abdullah Fırat Gedik (122279)
  2. Ahmet Nazmi Alp (40304)
  3. Akif Karakuş (39630)
  4. Ali Oğuz Şahin (37957)
  5. Bahtiyar Çolak (40794)
  6. Ergin Yılmaz (125635)
  7. Halit Kılıç (92540)
  8. İbrahim İlaslan (151328)
  9. Namık Genel (40991)
  10. Yıldıray Kaya (104925) 

         III. DEĞERLENDİRME

Söz konusu kararları incelemek üzere Derneğimizin bir üyesi bir raportör olarak görevlendirilmiştir.

Raportör görüşünü içerir raporunu Kurulumuza sunmuştur.

Kurulumuz tüm üyeleri tarafından sunulan rapor ve başvurucuya ait kararlar incelenerek, T.C. Anayasası ve ceza mevzuatı, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşme hükümleri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Birleşmiş Milletler ilgili komite ve komisyon kararları ile Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği ve Venedik Komisyonu’nun Türk yargı sistemi, mahkemelerin işleyişi, temel hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin rapor ve görüşleri doğrultusunda değerlendirme yapılmıştır.

Başvurucu kamu görevlisi olarak çalışmakta iken 15 Temmuz darbe gerekçe olarak kullanılarak Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hakkında örgüt üyeliği suçlaması ile soruşturma başlatılmıştır. Akabinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından gözaltına alınmış ve 4 gün süre ile gözaltında tutulmuştur. Gözaltı sonrasında başvurucu, savcılık tarafından tutuklama talebiyle Sulh Ceza Hakimliği’ne sevk edilmiş ve terör örgütü üyeliği suçlamasından tutuklanmıştır.

Başvurucu uzun süre tutuklu kaldıktan sonra Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hakkında silahlı terör örgütü üyeliği suçlaması ile dava açılmıştır.

 

11-) BAŞVURUCU (49) KARARI

Karar Numarası:2022/18
Karar Tarihi: 18.4.2022

I. BAŞVURU KONUSU

Başvurucu tarafından Derneğimize müracaat edilerek tutukluluk süresince hakkında verilmiş bir kısım mahkeme ve hâkimlik kararları ile savcılık taleplerinin incelenmesi, hukuka uygun olup olmadıkları konusunda görüş bildirilmesi ile tutuklama sürecinde görevli hâkim ve savcıların ceza, tazminat ve disiplin hukuku çerçevesindeki sorumlulukları konusunda kanaatimizi içeren bir rapor düzenlenmesi talep edilmiştir.

Başvurucu kimlik bilgilerinin saklı tutulmasını istemiştir.

II. BAŞVURUCUNUN TUTUKLULUK SÜRECİNDE VERİLEN KARARLAR VE KARAR VEREN YARGI MENSUPLARI

İDDİANAME HAZIRLAMA ÖNCESİ

Tutuklama Talep Eden Savcı(lık):

  • Şarkışla Cumhuriyet Savcılığı

Tutuklama Kararı Veren Hâkim/lik:

  • Şarkışla Sulh Ceza Hâkimliği

Tutuklamaya Konu Suçlama(lar):

  • Silahlı Terör Örgütü Üyeliği

Tutuklamalara Dayanak Olarak Kullanılan Veriler:

  • Bylock tespit tutanağı
  • Bank Asya kayıtları
  • Tanık beyanları

Soruşturma Aşamasında Tutuklamanın Devamına Karar Veren Veya İtirazları Reddeden Hâkimler/Savcılar

  1. Mustafa Kalın (139745)
  2. Eray Erden (122504)
  3. Ferhat Ekinci (137388) (İddianame)

İDDİİANAME HAZIRLANMA SONRASI

  1. İddianamede/Kovuşturmada Delil Olarak Kullanılan Veriler
  • Bank Asya hesap hareketleri
  • MİT Bylock tespit raporu
  • Etkin pişmanlık kapsamında alınan şüpheli anlatımları

Yargılama Aşamasında Tutuklamanın Devamına Karar Veren Hâkim Ve Savcılar

  1. Alaadtin Akdere (40925)
  2. Bülent Cem Koçak (97958)
  3. Derda Gökmen (40752)
  4. Ferhat Koyuncu (139832)
  5. Hacı Atilla Önder (34463)
  6. Hulusi Gül (217381)
  7. Mehmet Duman (42957)
  8. Mustafa Sopacı (174711)
  9. Nurdan Çakmak (212128)
  10. Nurşen Hayran Işık (211717)
  11. Saliha Merve Sungun (212184)
  12. Sümeyra Doğru (194048)
  13. Tayfun Gün (189937)
  14. Tunç Cantaymaz (38315)

 III. DEĞERLENDİRME

Söz konusu kararları incelemek üzere Derneğimizin bir üyesi bir raportör olarak görevlendirilmiştir.

Raportör görüşünü içerir raporunu Kurulumuza sunmuştur.

Kurulumuz tüm üyeleri tarafından sunulan rapor ve başvurucuya ait kararlar incelenerek, T.C. Anayasası ve ceza mevzuatı, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşme hükümleri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Birleşmiş Milletler ilgili komite ve komisyon kararları ile Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği ve Venedik Komisyonu’nun Türk yargı sistemi, mahkemelerin işleyişi, temel hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin rapor ve görüşleri doğrultusunda değerlendirme yapılmıştır.

Başvurucu kamu görevlisi olarak çalışmakta iken 15 Temmuz darbe teşebbüsü gerekçe olarak kullanılarak Şarkışla Başsavcılığı tarafından hakkında örgüt üyeliği suçlaması ile soruşturma başlatılmıştır. Akabinde Şarkışla Başsavcılığı tarafından gözaltına alınmış ve sonrasında başvurucu, savcılık tarafından tutuklama talebiyle Sulh Ceza Hakimliği’ne sevk edilmiş ve terör örgütü üyeliği suçlamasından tutuklanmıştır.

Başvurucu uzun süre tutuklu kaldıktan sonra Sivas Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hakkında silahlı terör örgütü üyeliği suçlaması ile dava açılmıştır.

KARARLARDA SOMUT VE HUKUKEN KABUL EDİLEBİLİR BİR DELİL BULUNUP BULUNMADIĞINA İLİŞKİN İNCELEME

Kurulumuza sunulan hâkimlik (veya mahkeme) kararları incelendiğinde, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesinde tutuklamaya ilişkin şartların oluştuğuna dair kararı okuyan üçüncü kişiyi ikna edebilecek bir delil değerlendirilmesi yapılmadığı gibisadece kanunda yazılı ifadelerin tekrarıyla yetinildiği; kararda yer almayan ancak dosyada var olduğu düşünülebilecek delillerin hukukiliği noktasında bir değerlendirme ve inceleme yapılmadığı; başvurucunun itiraz ve tahliye talep dilekçelerinde öne sürdüğü hususların neden kabul edilmediği konusunda hiçbir değerlendirmeye yer verilmediği; AİHM’in 5. madde kapsamındaki içtihatlarında belirlenen delil ve delil değerlendirme kriterlerinin karşılanmadığı, Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle teminat altına alınan hakların kullanımının geriye dönük ve ayrımcılık temelli olarak kişi aleyhine suçlama delili olarak kullanıldığı Kurulumuz tarafından gözlemlenmiştir.

KARARLARIN GEREKÇELİ OLUP OLMADIĞI HUSUSUNDA YAPILAN İNCELEME

Anayasa’nın 141. maddesi ile emredilen ve CMK’nın 34. maddesinde tekrarlanan ve uluslararası insan hakları sözleşmeleri ile güvence altına alınan, mahkeme ve hâkimlik kararlarının gerekçeli olması şartının karşılanmadığı;  sebep-sonuç ilişkisi tesis edilmediği, söz konusu kararlarda sadece yasa maddelerinde yer alan ölçütlerin tekrar edildiği, kararlarda bireyselleştirme yapılmadığı, ölçülülük-orantılılık-gereklilik gibi kıstasların karşılanmadığı, bu nedenle başvurucunun karara karşı etkin bir itiraz hakkı kullanmasının önlendiği görülmüştür.

Başvurucu aleyhine gerek tutuklama talep yazısı ve tutuklama kararında, gerek iddianamede ve gerekse tutuklama kararında gösterilen ve kullanılan bilgi ve belgelerin başvurucunun üzerine atılı ve tutuklanmasına dayanak olarak kullanılan silahlı terör örgütü üyeliği suçlamasını ispatlamaya, tutuklanmasını haklı ve makul göstermeye yeterli önem ve değerde olmadığı; bu verilerin yukarıda isimleri yazılı hâkim ve savcılar tarafından keyfi yorumlamaya tabi tutulup, bunlardan çıkartılması mümkün olmayacak önem ve ağırlıkta sübjektif sonuçlara varıldığı, varılan sonuçlar ile bunlara dayanak olarak kullanılan veriler arasında mantık ve hukuk ilkeleri ile uyumlu, üçüncü kişileri ikna edebilecek mahiyette bir bağlantı kurulmadığı Kurulumuzca gözlemlenmiştir.

Bu haliyle söz konusu kararların gerekçesiz olduğunun, başvurucunun evleviyetle “gerekçe hakkının” ihlal edildiğinin kabul edilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.

KARARLARI VEREN HÂKİM VE SAVCILARIN TARAFSIZLIĞINA VE BAĞIMSIZLIĞINA DAİR DEĞERLENDİRMELER

2014 sonrası Türk yargı sisteminin bağımsızlığına ve hakimlik-savcılık teminatına dair düzenlenen AB İlerleme RaporlarıBM Komite ve Komisyon KararlarıVenedik Komisyonu KararıAİHM içtihatlarıMEDEL ve diğer Avrupa hakim ve savcı örgütleri raporları, uluslararası insan hakları örgütleri rapor ve değerlendirmeleri birlikte incelendiğinde, yargının üzerinde siyasetin yoğun bir etkisinin olduğu, hakim ve savcıların atama, nakil ve yetkilendirilmelerinin şeffaf ve denetlenebilir olmadığı, iktidar aleyhine karar veren hakim ve savcıların görev yerlerinin değiştirildiği, haklarında disiplin soruşturması başlatıldığı veya ihraçlarına karar verildiği; yapılan yasal düzenlemeler ile yargının işleyişine doğrudan müdahale edildiği, siyasi yönü bulunan soruşturma ve yargılamalarda AİHM içtihatları ile somutlaşan ve çerçevesi çizilen ilke ve usullere riayet edilmediği anlaşılmıştır.

Hukuka uygunluğu tartışmalı delillere dayalı olarak, gerekçesiz şekilde verilen tutuklama ve tutukluluk devam kararları ve bu kararlar neticesinde uzunca süre başvurucunun tutuklu kalması ile kararda yer verilen ön kabuller birlikte değerlendirildiğinde söz konusu yargı mensuplarının önyargılı, taraflı ve ayrımcılık temelli bir yaklaşım sergiledikleri konusunda tarafımızda kuvvetli bir şüphe oluşmuştur.

Verilen kararların ceza ve ceza yargılama hukukunun temel ilkelerine tamamen aykırı olduğu, karar veren hâkim ve savcıların verdikleri kararlarda başvurucuya atfedilen suçun yasal şartlarının oluşup oluşmadığına dair değerlendirmelerden ziyade, başvurucunun ideolojisini, dini görüşünü, ait olduğu sosyal grubu, ırkını ve/ya siyasi tercihlerini gözönüne aldığı, böylece yargıçların objektif ve sübjektif bağımsızlıklarını, savcıların ise tarafsızlıklarını kaybettikleri konusunda Kurulumuzda kanaat oluşmuştur.

IV. KARAR VERENLERİN HUKUKİ SORUMLULUĞUNUN DEĞERLEDİRİLMESİ VE SONUÇ:

Başvurucunun talebi doğrultusunda yapılan inceleme sonucunda, söz konusu kararların uluslararası insan hakları hukuku çerçevesinde kabul edilen ilke ve gereklilikleri karşılamadığı, bu nedenle söz konusu kararların hukuken meşru ve kabul edilebilir, sonuç doğuracak nitelikte olmadıkları Kurulumuzca değerlendirilmiştir.

Yukarıda yer verilen gerekçeler ve kabule göre, soruşturma ve/ya yargılama aşamasında Başvurucunun tutuklanmasına ve/ya tutukluluğunun devamına karar veren hâkim ve savcıların muhtemel hukukî sorumlulukları Kurulumuzca aşağıdaki gibi tespit edilmiştir:

Ceza Hukuku sorumluluğu:

Yukarıda isimleri yazılı yargı mensubu yargı mensupları hakkında, hukuka aykırı yöntemlerle, hukuken geçerli bir delil olmaksızın ve gerekçesiz tutuklama kararı vermek ve/ya devam ettirmek suretiyle TCK’nun 37. maddesi yollamasıyla TCK’nun 109/1; 109/2; 109/3-b,c; 109/4 maddelerine temas eden KİŞİYİ HÜRİYETİNDEN YOKSUN KILMA SUÇU nedeniyle soruşturma yapılması gerektiği,

Adı geçen yargı mensuplarının, başvurucuya yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu; siyasal saiklerle ve mağdurla birlikte toplumun bir kesimine karşı bir plan doğrultusunda sistemli olarak işlediklerine dair haklı nedenlerin bulunduğu gözönüne alındığında TCK’nun 77/1-d maddesine temas eden İNSANLIĞA KARŞI SUÇ bağlamında soruşturulmaları gerektiği,

Dosya bağlamında şartları oluştuğu takdirde adları geçen yargı mensuplarının;

  • Konut dokunulmazlığının ihlali (TCK md. 116)
  • Dilekçe hakkının kullanılmasının engellenmesi (TCK md. 121)
  • Nefret ve ayırımcılık (TCK md. 122)
  • Haberleşmenin gizliliğini ihlal (TCK md. 132)
  • Özel hayatın gizliliğini ihlal (TCK md. 134)
  • Verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme (TCK md. 136)
  • Verileri yok etmeme (TCK md. 138)
  • Resmî belgede sahtecilik (TCK md. 204)
  • Resmî belgenin düzenlenmesinde yalan beyan (TCK md. 206)
  • Görevi kötüye kullanma (TCK md. 257)
  • Kişilerin malları üzerinde usulsüz tasarruf (TCK MAD md. DE 261)
  • Suç uydurma (TCK md. 271)
  • Yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs (TCK md. 277)
  • Suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme (TCK md. 281)
  • Adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs (TCK md. 288)

Suçlarından sorumlu olabilecekleri,

Disiplin Hukuku sorumluluğu:

Anayasa ve uluslararası sözleşmelerden kaynaklı yükümlülüklerini yerine getirmeyen yukarıda isimleri yazılı hâkim ve savcılar hakkında Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından meslekten ihraçlarını konu alan bir disiplin soruşturması yapılması gerektiği,

Özel Hukuk sorumluluğu:

Başvurucunun uğradığı maddi ve manevi zararları bağlamında Devlet aleyhine ulusal ve uluslararası yargı mercileri nezdinde açılacak davalar sonucunda ödenmesi kuvvetle muhtemel tazminat miktarlarından yukarıda isimleri geçen hâkim ve savcıların rücuen sorumlu tutulmaları gerektiği,

Sonucuna varılmıştır.

Vardığımız sonuca, isimleri yazılı hâkim ve savcıların gıyabında varılmıştır.

Söz konusu yargı mensupları, kendileri veya temsilcileri vasıtasıyla değerlendirmelerimize ve vardığımız sonuca itiraz etme hakkına sahiptirler.

Böyle bir itiraz gerçekleştiğinde, yapılan itirazı ve sunulan bilgi ve belgeler kamuoyu ile paylaşılacak ve yaptığımız değerlendirme ve tespitler yeniden gözden geçirilerek tamamen veya kısmen değiştirilebilecektir.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur.

 

 

HUKUKSUZ KARARLARA İMZA ATAN HAKİM VE SAVCI İSİMLERİ CBJ-HAAK TARAFINDAN TESPİT EDİLİYOR yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://hukukpenceresi.com/8847-2/feed/ 0
SÜREÇ NASIL BİTERSE, TAM ANLAMIYLA KAZANILMIŞ OLUR. https://hukukpenceresi.com/surec-nasil-biterse-tam-anlamiyla-kazanilmis-olur/ https://hukukpenceresi.com/surec-nasil-biterse-tam-anlamiyla-kazanilmis-olur/#respond Wed, 24 Aug 2022 21:50:28 +0000 https://hukukpenceresi.com/?p=8804 Yaşadığımız ve her anlamda sosyal ölüm olarak nitelendirilebilecek bu süreç günümüz teknolojisinin sağladığı imkanlar sayesinde neredeyse tüm detayları ile tarihin hard diskine kaydedilmekte.   Örnekleri farklı olmakla birlikte yaşanılanların ne hissettirdiğini, bizzat yaşadığı için çok iyi anlayacak insanlara seslendiğimin bilincindeyim. Şunu sizin gibi bende kesin olarak biliyor ve inanıyorum ki; Bu süreç öyle ya da böyle […]

SÜREÇ NASIL BİTERSE, TAM ANLAMIYLA KAZANILMIŞ OLUR. yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Yaşadığımız ve her anlamda sosyal ölüm olarak nitelendirilebilecek bu süreç günümüz teknolojisinin sağladığı imkanlar sayesinde neredeyse tüm detayları ile tarihin hard diskine kaydedilmekte.   Örnekleri farklı olmakla birlikte yaşanılanların ne hissettirdiğini, bizzat yaşadığı için çok iyi anlayacak insanlara seslendiğimin bilincindeyim.

Şunu sizin gibi bende kesin olarak biliyor ve inanıyorum ki; Bu süreç öyle ya da böyle bitecek. Bundan emin olmamın en önemli nedeni, evrensel kuralların aksine devam ediyor olması. Bu noktada evrensel kurallardan ne kastettiğimi birkaç örnek vereyim. Mesela kimse sonsuza kadar yüksek sesle bağıramaz. O yüzden şu an sadece diğer sesleri bastıracak kadar bağırabilenlerin bunu sürekli yapabileceklerine inanmak varoluş mantığına aykırı bir kabul olur. Ancak ne zaman ve nasıl kısmı tamamen bir kader planı olduğu için o kısım ne haddim ne de bu yazının konusudur.

Ancak bu süreçte yaşananlardan çıkarılacakların yepyeni bir ülke hatta dünya inşası için çok önemli olduğunu düşünenlerdenim. Bu sürecin sonunda bizden şahsen alınan ve uğruna ömür tükettiğimiz, meslek, sosyal statü, maaş gibi imkanların yanında toplumsal onurumuzun iadesi tabii ki bir kazanımdır ve bu süreçte kaybedilen hayatlar hariç diğer telafi edilebilecek tüm hasarlar telafi edilmelidir. Ancak bunlar olduğunda sabah tıraşımızı olup/ fönümüzü çekip, takım elbiselerimizi/döpyeslerimizi giyip işimize gittiğimizde sürecin artık tam anlamıyla geride kalacağını düşünmenin, affınıza sığınarak bencillik olacağını ve sürecin bize kazandırdıklarını inkar etmek anlamına geleceğini düşünüyorum.

Mesleklerimiz ve yaşamlarımız bizi daha büyük bir ideale taşıdığında anlam kazanır. Örneğin bir süre yapmama imkan tanınan hakimlik mesleği açısından bakalım. Mesleğe döndüğümde bu ülkede bizden yıllar sonra yargı ile ilgili bir programda kürsüye çıkıp bir konuşma yapması gereken bir meslektaşımın artık “Berlin’de yargıçlar var” ritüeline ihtiyaç duymayacağı memleketinden ve adı Ahmet, Mehmet , Ayşe, Fatma olan  ve kimisi toprağın altında kimisi de toprağın üzerinde ak saçları ve yüzlerine yansıyan gururla kendisine dinleyen insanlardan  örnekler verebileceği bir hizmet ve adalet anlayışına sahip olmak artık bir ideal değil yaşanılanlardan sonra bir yükümlülük olmalıdır.

O günler geldiğinde Yahudi toplumunun ikinci dünya savaşı sonrası gösterdiği “never again” (bir daha asla) kararlılığını göstermek ve bu konuda somut adımlar atmak gereklidir. Hatta” bir daha asla” politikasının o topluma yaşatılanların bir daha yaşatılmamasını sağlamak anlamına geldiği düşünüldüğünde, bunun da ötesine geçerek toplumun mağdur olan kesimlerinin bunu tekrar yaşamamasını sağlama garantisinin ötesine geçilmelidir.  Bunu düşünmenin bile söz konusu olmayacağı, hukuk, insan hakları ve adalet temelli bir toplum inşası kaderin kendisine bu konuda bir şeyler yapma fırsatı tanıyacağı her mağdurun hedefi olmalıdır.

Cezaevi günlerinde meslektaşların çay sohbetlerinde yaptıkları empati dolu konuşmaları hatırlarım. Bir savcı şöyle demişti mesela “bana tahliye talepleri gelirdi ben hafta sonu veya tatil olduğunda onlara hemen cevap vermezdim. Şimdi bunun talep eden için ne olduğunu daha iyi anlıyorum. Ya da tutukluların özellikle kadın tutukluların çocuklarına yönelik mesela ceza evlerinde üniversitelerin pdr bölümleri ile işbirliği ile kreşler açılıp hem öğrencilerin burada staj yapmalarının sağlanması hem de çocukların daha iyi ve cezaevi ortamını en az hissettirebilecek şekilde bakılmasının sağlanmasına ilişkin fikirler havada uçuşurdu çünkü orada olanların bazılarının eşleri de tutukluydu.

Belki de kader, önce yaşadığı toplumu sonra belki de çok daha geniş bir coğrafyayı değiştirebilecek ve gerçek anlamda hukukun üstünlüğü ve insan haklarına dayalı bir medeniyet inşası için elini taşın altına koyabilecek nitelik ve özveriye sahip insanları sözlerden çok daha etkili bir yolla eğitiyordur. Bunların yoksunluğunu hayatında acı çekerek yaşayan insanların, bu değerleri salt okuyan ve dinleyenlerden çok daha sahiplenici olacağı kanıksanamaz bir gerçektir.

Bu değerlerin temellendirdiği bir toplumun inşası noktasında mağduriyet yaşayan farklı insanların farklı sebepleri olabilir. Bu sebeplerin hepsine saygılıyım. Yeter ki varılan sonuç bu değerlerin inşasına hizmet edecek bir hayatı o insanlara yaşatmak olsun. Şahsım adına kendince dindar olmaya çalışan bir insan olarak, Adalet ve ahlak gibi dinin son durağı olan hedeflerin toplumumuzda ve İslam coğrafyasında bu kadar küçümsenmesi ve yok sayılması canımı acıtan bir durum olmuştur hep. Ama bizzat yaşamımda bu değerlere sahip olmayanların yapabileceklerini yaşayarak görünce, Bu değerlerin inşasına hizmet edecek bir kalan ömür yaşamanın, haddimi aşacağım ama aynı zamanda dini bir vecibe olduğunu düşünüyorum.

Toplumun özellikle dindar kesimini, bir elin parmaklarını aşmayan ve çoğu yirminci yüzyılda Ortadoğu coğrafyasında oluşturulan sembollerle samimiyetsizce kontrol edilmesini bir daha asla mümkün kılmayacak bir eğitim sisteminin inşası gerekmektedir.  Örneğin insan hakları daha ilk okulda ders olarak gerçekten uzman akademisyen hakim savcı ve avukatlar tarafından anlatılmalıdır. Toplumun temel değerinin insan olduğu, tüm nitelemelerden arındırılmış çıplak insan olduğu, bayrak, vatan gibi değerlerin, insana verilen değer ile anlam kazanacağını bu topluma anlatmak, ama ne olursa olsun anlatmak nihai bir hedef olmalıdır.

Bu süreçte mağdur olan insanlardan en azından tanıdıklarım “ideallerim var ömrümden uzun” diyebilecek karakterde insanlardır. Çünkü idealleri ömrü ile dolayısı ile şahsı ile sınırlı insanlar kanımca varoluşu anlayabilme fırsatını kaçırmışlardır.

Belki de süreçten teklif ettiğim şekilde bir sonuç çıkarıldığında, biz ama daha çok bizden sonraki nesiller,  tıpkı Demokratik Avrupa toplumlarında olduğu gibi (örneğin Almanya) Anayasası devleti değil insanı yücelten “insan onuru ihlal edilmez bir değerdir “ cümlesi ile başlayan ve bunu oluşturduğu devlet sistemi ile de hissettiren bir ülkede yaşama şansına kavuşmuş olacağız. Kanımca bu fırsatın kaçırılması tarihi bir fırsatın kaçırılması anlamına gelecektir.

Umarım bu basiret gösterilir ve böylece, yitirilen yaşamlar dahil kaybedilen her şeye değer ve karşılığında kazanılan insan hakları odaklı, hukukun üstünlüğüne dayalı, demokratik toplum, ödetilen bedelin ağırlığını hatırlayarak, temel değerlerinin kıymetini bilen ve onları korumaya kararlı bir toplum olur.

 

 

SÜREÇ NASIL BİTERSE, TAM ANLAMIYLA KAZANILMIŞ OLUR. yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://hukukpenceresi.com/surec-nasil-biterse-tam-anlamiyla-kazanilmis-olur/feed/ 0