- DENEME-MAKALE
- No Comment
Bağımsızlığını MENFAAT Karşılığı Satan Yargı
Hasan Dursun
Bakırköy Adliyesi’nde görevli Cumhuriyet savcısı Tamer C.’nin çalışma arkadaşları yanında adliye dışından bazı kişileri ucuz araba ve arsa vaadi yanında cinsel suçlarla ilgili dosyalarda sanık ve sanık yakınlarını ‘beraat’ vaadiyle 6 ilâ 12 milyon lira arasında dolandırdığı ve sonrasında kayıplara karıştığına dair haberler medyaya yansıdı.
Yine ilgili haberlerde Tamer C.’nin emeklilik dilekçesi verdiği, bu talebinin HSK tarafından uygun görüldüğü yer aldı. Yani HSK, dolandırıcılık yapan bir kişinin adliyede savcı olarak çalışmasını uygun bulmazken, bu şahsın avukat olarak çalışmasında bir yanlışlık bulmamış.
Haber bende farklı çağrışımlarda bulundu. Zira Tamer C.’yi ve kandırdığı meslektaşlarını motive eden temel güdü, unvanlarını ve onun sağladığı olanakları kullanarak az para yatırıp çok kazanma hırsıdır. Yargının içerisinde debelendiği mevcut ahlaki dejenerasyonun temelinde bu hırs yatar.
Haksız mal edinme, bunu yaparken mesleğini ve konumunu kullanma, gerektiğinde yetkilerini nakde çevirme açgözlülüğü ve ahlaksızlığı konusunda Tamer C. yalnız değildir. Yargı hiyerarşisinin her seviyesinde kendisine arkadaş ve yandaş bulabilir. Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay üyeleri başta olmak üzere ilk derece mahkemelerinde görevli hâkim ve savcıların “mal beyanları” buna dair sayısız belgelerle doludur. Yargıda çoğu kez, hukuk içerisindeki başarınız değil, “hukuksuz” zeminde kurduğunuz bağlantılarınız sizi yükseklere taşır. Bu çerçevede yargı sisteminin başında bulunanların çoğu, hak ettikleri için değil, birilerine bir şeyler vaat ettikleri için oralara getirilirler.
Yargı mensuplarına rüşvet vermenin türlü türlü yöntemleri vardır. Burada rüşvet kelimesini, ceza kanunu bağlamındaki anlamından daha geniş olarak kullanıyorum. Bir yargıç veya savcının, önündeki dosyanın taraflarından veya onların yakınlarından doğrudan veya dolaylı olarak bir menfaat temin etmesi bir tür rüşvettir. Bu bağlamda bir çay veya yemek ikramı ile bol sıfırlı paraların verilmesi sonuç itibariyle aynı kapıya çıkar.
Özellikle iktidar partisi veya onunla ilintili bulunan kişi ve kurumlardan elde edilen her türlü menfaat, hâkim ve savcının iradesini felce
uğratan, onun tarafsızlığına gölge düşüren bir tür zehirdir. Böylesi bir zehri ruhu ve vücuduyla tadan bir yargı mensubu iflah olmaz.
Yargı sistemi içerisinde menfaat karşılığı iş yapan veya buna yatkın olan hâkim ve savcıların kimler olduğu meslektaşları, avukatlar, güvenlik birimleri ile mahallin nüfuzlu kişileri tarafından bilinir. Bu kişiler başka bir yere tayin olduklarında, onların namları bir şekilde onlardan önce yeni görev yerlerine ulaşır. Daha göreve başlar başlamaz odası adeta bir botanik bahçesine dönüşür, her taraftan davetler almaya başlar. Normal bir hâkim savcının tüm meslek hayatı boyunca göremeyeceği hediye, tebrik ve ziyaretler “menfaatçi” meslektaşlar için rutin lütuflardır.
Menfaatçi bir yargı mensubunun ideolojisi, ilkesi, dini ve milliyeti olmaz. O her kaba göre şekil alabilme becerisi geliştirmiş ayrı bir
türdür. Siyasi iktidarın seyrine göre sakal ve bıyıklarının şekli değişir; ilişki içerisine girdiği ve yarar elde etmeyi umduğu grubun kullandığı
kavramları hemencecik ezberler. Elbise dolabında her meşrebin hoşuna gidebilecek türde farklı renk ve desende giysiler bulundurur.
Menfaat peşinde koşan bir yargı mensubu ile hukuka aykırı yöntemlerle dava dosyalarını etkilemeyi amaçlayan kişi ve gruplar kolayca
birbirlerini bulurlar.
Menfaatçi yargı mensubu, yapacağı hukuksuzlukları çoğu kez kendisi yapamaz. Zira yetki ve sorumlulukları sınırlıdır. Bu durumda kendi
uhdesinde olmayan dosyaları etkilemesi için ya o dosyaya bakan hâkim ve savcıya, ya da itiraz veya temyiz aşamasında bu dosyayı inceleyecek hâkimlere ulaşması onları da “ikna” etmesi gerekir. Bu çerçevede portföyünü belirlemek amacıyla doğrudan ve dolaylı görüşmeler yapmaya başlar. Muhatabına göre söylem geliştirerek bir şekilde onu etkilemeye çalışır. Örneğin ilgilendiği dosyaya
bakan yargı mensubu “milliyetçi” geçinen birisiyse, onu bu yönünden işlemeye ve ikna etmeye, ilgili “müşteri”nin ne kadar vatansever olduğuna vurgu yapmaya çalışır. Bu yöntem kendini solcu, Kemalist, dinci, Alevi vs. olarak tanımlayan tüm hâkim ve savcılar için de geçerli ve kullanışlıdır.
İktidar partileri ve onun etrafında öbeklenmiş menfaat grupları farklı farklı yöntemler kullanıp tüm teşkilatlarıyla seferber olarak her seviyede görev yapan hâkim ve savcı “avına” çıkarlar. Zira siyasi partiler “menfaat” birlikleridir. Bu menfaatin haksız kazanç elde etme ve bürokraside güç kazanma olduğunu söylememe gerek yok. Bu bağlamda adliye içerisindeki sürek avında “yandaş” yargı mensuplarının yanında, adliye ile kolayca ilişki kurabilecek avukatlar, bürokratlar, mahallin tanınmış kişileri kullanılır.
2011-2014 yılları arasında Ankara’da görevliydim. Yüksek makamları “işgal” eden, içlerinde Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay üyelerinin bulunduğu yargı mensuplarının nasıl avlandıklarını yakinen biliyorum. Bunun belirli bir plan doğrultusunda yapılıp yapılmadığını bilmiyorum, ancak tesadüfen gerçekleştiğini düşünmenin de aşırı saflık olacağını düşünüyorum.
Bu süreçte TOKİ aracılığıyla yüksek mahkeme üyelerine sürekli sunumlar yapıldı. Bu sunumların amacı şuydu, TOKİ’nin kısa vadede yüksek kâr getirecek projelerinden bazıları önceden bu üyelere tanıtıldı ve kendilerine uygun peşinat ve taksitle alma olanakları sağlandı. Anayasa Mahkemesi üyelerinin tümüne bu bağlamda sunumlar yapıldığını canlı tanıklarından dinledim. Hatta tam dosya sunumu yapıldığı sırada TOKİ’cilerin gelmesi nedeniyle duruşmaların ertelendiğini duydum. Benzeri sunumların Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay üyeleri ile kendilerine yakın ilk derece mahkemelerinde görevli yargı mensuplarına yapıldığını biliyorum. Bunun en büyük tanıklarından birisi Anayasa Mahkemesi’nin eski ve yeni başkan ve üyeleridir. Eminim bu kişilerin kendi ve yakın çevrelerinin malvarlıkları incelendiğinde, Anayasa’ya aykırı olarak verilen kararların sırrı daha net ortaya çıkacaktır. Aynı şey diğer “yüksek” yargı makamları kararları için de geçerli.
TOKİ’nin “kupon arazileri” sadece yasama ve yürütme organının değil, yargının da kodlarını değiştirdi. İlk ikisinden farklı olarak yargı kodlarındaki değişiklik tüm devlet sistemini ve işleyişini bozdu. Kupon araziler üzerine kurulu bir devlet sistemimiz ve onun yönlendirdiği yasama, yürütme ve yargı organımız var artık. Kupon arazilerin izini sürdüğümüzde, hepimizi şaşırtacak bağlantı ve ilişkilere ulaşacağımız kesin. Bu araziler, ideolojik, siyasi, dini ve etnik tüm farklılıkları yok eden bir iksire sahip.
Ankara ve İstanbul büyükşehir belediyeleri kullanılarak, yargı mensuplarının bireysel veya ortak olarak aldıkları arsaların imar değerlerinin
değiştirildiğini, daha önceden tarla veya yeşil olan gözüken alanların nasıl değerli arsalara dönüştürüldüklerine dair onlarca olay dinledim. Anlatanlar, kendilerinin ne kadar akıllıca yatırım yaptıklarından dem vurarak ben ve benim gibi bu fırsatları kaçıran “aptalları” küçümsemeyi amaçladılar.
Yargının bağımsızlığını yitirmesi, taraflı davranmasının altında öyle derin bağlantılar aramaya, komplo teorileri üretmeye gerek yok kanımca. Yıllarca düşük maaşla, mülki idare birimlerinin aksine kıt olanaklarla çalışmaya mecbur bırakılarak ezilmiş alt gelir grubundan gelme yargı mensuplarını ve onların iradelerini satın almak çok basit: maaş artışı ve onları güvence altına alacak kolay haksız kazanç olanakları sunma. Buna bir de korkutmayı eklemezsek denklem eksik kalır.
Böylesi bir denklemin sonucunu tahmin etmek çok zor olmasa gerek. Farklı etnik ve ideolojiye mensup gibi gözüken ancak temelde aynı bilinçaltı refleksle hareket eden hâkim ve savcılardan müteşekkil böylesi bir yargıyı kontrol etmek ve yönlendirmek zor olmasa gerek.
Günümüz yargı sistemine yön veren hâkim ve savcılar bu iktidar döneminde yetişmediler. Ancak öncekilerin reflekslerini sergiliyorlar: kendi menfaatlerini kutsama, hukuk dışı ilişkiler kurma, hukuku iktidarın iradesine amade kılma, yaptıklarına ulvi gaye maskeleri giydirme ve devletçilik rolü oynama.