- ANASAYFA
- No Comment
Toplumsal Güven Krizi ve Normalleşme Arayışları Üzerine (5)- Barış Süreçleri ve Toplumsal Normalleşme

5- Barış Süreçleri ve Toplumsal Normalleşme
“Barış, sadece silahların susması değil; adaletin konuşmasıdır.”
Bir Çelişkinin Anatomisi
Türkiye’de 40 yıldır süren çatışmalı ortam, yalnızca dağları, sınırları ve kırsalı değil; şehirleri, vicdanları ve hafızaları da kanattı. On binlerce insanın hayatına mal olan bu uzun savaş hali ne hukuk içinde çözülebildi ne siyaset içinde.
Ancak son dönemde hükümet cephesinden gelen bazı açıklamalar, doğrudan terörle ilişkilendirilen PKK ile yeniden bir temas, diyalog veya “gönülsüz de olsa bir çözüm zemini” yaratma çabası olarak yorumlandı.
Kamuoyuna açıkça yansımasa da barış ve müzakere süreçlerine dair nabız yoklamaları, özellikle bölgesel istikrar ve uluslararası ilişkiler bağlamında yeniden konuşulmaya başlandı.
Bu çabalar, şüphesiz ki her türden şiddetin ve silahlı mücadelenin son bulması için olumlu adımlardır… Ancak burada akla acı bir soru geliyor:
Devlet, bir yandan silahı bırakmayı reddeden bir örgütle temas kurmaya çalışırken, neden barışçıl ve meşru muhalefetle çatışma halinde?
Bir Yanda Müzakere, Diğer Yanda Mahkeme
Geçmişte barış sürecine destek verdiği için hedef alınan aydınlar, yazarlar, sanatçılar, akademisyenler hâlâ sürgünde ya da mahkeme koridorlarında…
Bir yandan Oslo görüşmeleri, İmralı notları, Dolmabahçe mutabakatı konuşulurken; öte yandan bu sürece selam duran kim varsa “terör destekçisi” ilan edildi.
Bu çelişki, yalnızca siyasi bir pragmatizm değil; hukukun çifte standarda dönüştüğünün resmidir.
-Selahattin Demirtaş, çözüm sürecinde bizzat Cumhurbaşkanı tarafından “barışın güvencesi” olarak takdim edilmişti. Bugün hâlâ cezaevinde.
-Barış Akademisyenleri, çözüm sürecinin ruhuna uygun bir metne imza attıkları için görevlerinden ihraç edildiler, yargılandılar.
-Gülen hareketine mensup olduğu iddia edilen binlerce kişi, şiddetle hiçbir bağı olmamasına rağmen “örgüt üyeliği”nden hapislerde. Onlar da yıllardır bu kanın, terörün bitmesi için çağrı yapmaktaydılar…
Devletin bu yaklaşımı, yalnızca hukuk sistemine değil; barışa ve normalleşmeye de güveni sarsıyor… Çünkü toplum, haklı olarak şu soruyu soruyor:
“Madem barışmak istiyorsunuz, neden önce kendi vatandaşınıza barışı çok görüyorsunuz?”
Normalleşme, Kapsayıcı Olmadan Gerçekleşemez
PKK ile diyalog süreci nasıl ki tek başına barışı getirmediyse, şiddetle ilgisi olmayan kesimlerle sürdürülen baskı da asla istikrarı sağlayamaz… Çünkü gerçek barış; yalnızca çatışan taraflar arasında değil, devlet ile halk arasında tesis edilir.
Toplumun farklı kesimlerinde (özellikle de sol, liberal, Kürt, dindar muhalif, sosyalist veya seküler muhalif bireylerde) hâlâ açık bir korku var:
“Sıra bana da gelir mi?”
Bu duygu, devletle birey arasındaki güven sözleşmesinin çöktüğünün göstergesidir.
Devletin, şiddet eylemine katılmamış her bireyi meşru yurttaş olarak kabul etmesi, yalnızca bir anayasal yükümlülük değil; aynı zamanda etik ve tarihsel bir zorunluluktur.
Toplumsal Enerji Tükeniyor
Yüz binlerce KHK’lı hâlâ işsiz.
Akademisyenler, gazeteciler yurt dışında ya da susturulmuş durumda.
Toplum, muhalefet ettiği anda “terörle iltisaklı” olmakla suçlanıyor.
Böyle bir atmosferde insanlar üretmez, konuşmaz, katkı sunmaz.
Oysa bu ülkenin barışa ihtiyacı var… Sadece coğrafî değil; zihinsel bir barışa.
Devletin yurttaşla, vicdanla, hukukla yeniden barışmasına!
Barışa Gitmenin Bedeli Değil, Onuru Olmalı
Barış ve normalleşme süreçleri; devletlerin “taviz verdiği” değil, “büyüdüğü” anlardır.
Ve de devletin kudreti, cezalandırma kapasitesiyle değil, kendi yurttaşıyla kurduğu güven ilişkisiyle ölçülür!
Bugün, Kürt siyasetçilerle, sol entelektüellerle, KHK’lılarla, İslamcı muhaliflerle, sanatçılarla barışmak; toplumu yeniden inşa etmenin ilk adımıdır.
Velhasıl:
Eğer gerçekten bir “barış süreci” isteniyorsa, önce kendi halkıyla barışmak gerek…
Silahı bırakana değil, kalemi eline alana haksızlık yapan bir sistem, sürdürülebilir barışı inşa edemez.
Barış, bütün halkları, dilleri, fikirleri ve inançlarıyla bu toprakların ortak hukukunda buluşabilirse mümkündür.
Gelecek yazı konusu: (6)- Hukuk Devleti mi? Güvenlik Devleti mi?
(1)- Yargının Siyasallaşması ve Toplumsal Yorgunluk
(2)- Cezasızlık Algısı ve Yargıya Güven Sorunu
(3)- Yargı Etiği ve Tarafsızlık Sorunları
(4)- 10. Yargı Paketi ve İnfaz Düzenlemeleri