- ANASAYFA
- No Comment
Kafka’nın Dava Romanı Türkiye’de mi Yazıldı!
“Bu filmdeki tüm karakterlerin ve olayların gerçek kişi ve kurumlarla ilgisi yoktur. Tamamen hayal ürünüdür.”
diye başlayan filmleri bilirsiniz. Ben bunu Franz Kafka’nın Dava romanını özetlemeden önce söylemek istiyorum. Romanı okuyanlar ve okuyacak olanlara baştan söyleyeyim, bu bir roman ve Kafka bu romanı 20. yy.’da yazdı. Ne alakası olur AKP Türkiye’si ile, degil mi!
Roman şöyle başlıyor:
“Biri Josef K.’ya iftira atmış olmalıydı, çünkü kötü bir şey yapmadığı halde bir sabah tutuklandı.”
Ne enteresandı ki o günlere de Korku Çağı deniyor idi. Romanın özeti şöyledir:
Josef K. Bir sabah uyandığında başında bekleyen birkaç kişi görür ve bu beylerden tutuklandığını öğrenir. Israrla tutuklanma nedenini onlardan öğrenmeye çalışsa da bu adamlar hiçbir bilgi vermemektedir. Suç işlemediğinden emin olan Josef K ne yapacağını bilemez durumdadır. Önce, kendi evinde birkaç saat esir edilip ev bastan sona aranır, sonrasında adamların evden gitmesiyle şimdilik serbest bırakıldığını öğrenir. Bu saçma işe bir türlü anlam veremez. Kendisi aynı zamanda bulunduğu bölgenin önemli bankalarından birinde üst düzey bir görevde çalışmaktadır.
Kendi davası hakkında çevre adliyelere gider, yetkili kişilerden bilgi almaya çalışır fakat kendisine bir şey söyleyemeyeceklerini bildirirler. Sanki dosyada gizlilik kararı var gibi. Aynı zamanda, garip bir şekilde bölgede yaşayan hemen hemen herkesin, Josef K adına açılmış bu davadan haberi vardır. Demek ki kamuoyunda çoktan fişlenmiş ve toplumsal baskı başlamıştır. Oysa Josef K, bu durumdan rahatsız olduğu için elinde olsa kimsenin haberdar olmasını istemez. Özellikle bankada kendisiyle yarışan müdür yardımcısının. Aslında belki o iftira atmıştır, makam ve kıskançlıktan dolayı.
Bu haber, kendisinden çok uzakta yaşayan amcasının kulağına bile gitmiştir. Ertesi gün hemen K’nın yaşadığı yere gelen amcası, kendisini iyice azarlar. Josef, her ne kadar suçsuz olduğunu anlatmaya çalışsa da amcası doğal olarak ilk başta buna inanmaz. “Suçsuz olsan devlet niye dava açsın ki” anlayışı demek ki. Ama sonunda Josef’in yoğun ısrarları üzerine ona inanmak zorunda kalır ve Josef’in bu zamana kadar akıl edemediği hatta gerek bile olduğunu düşünmediği bir şeyden bahseder: bir avukatın gerekliliği.
Amcası, davadan bahsederken Josef de bir sandalyede konuşulanları dinlermiş gibi oturmaktadır. Avukat davayı almıştır ama dava hakkında Josef lehine hiçbir şey yapmaz. Sanki Barodan görevlendirilen ve müvekkilden ziyade kamu gücüne biat etmiş avukatlar gibi.
Aradan uzun zaman geçmiştir. Josef K hala neden kendisi adına dava açıldığını bilmemektedir ve öğrenmek için çeşitli girişimlerde bulunmaktadır fakat hiçbiri olumlu sonuç vermemektedir. Bu süreç içinde birkaç kez avukat ile görüşen Josef, davanın sebebini öğrenemediği için avukatına da sinirlidir.
31. yaş gününe girdiği gece evinin kapısını silindir şapkalı iki adam çalar, belki de kırar. Josef bu adamları tanımıyordur. Birlikte birkaç sokak dolaşırlar ve kent dışına çıktıklarında bu adamlar Josef’i bir taşın üzerine yatırır ve kendisini idam ederler. Günümüzde siyah transporterle insan kaybetmenin roman zamanındaki hali belki de.
Burada italik bölümleri ben ekledim ama italik yapmayıp özetlediğim yerler de italik olmayı hakkediyor, diye düşünüyorum.
Bu topraklarda çoğu insan sabah gün doğmadan belki yerini kıskanan, makam meraklısı, para (yolsuzluk) zaafı olan insanların iftiralarıyla kötü bir şey yapmadığı halde tutuklandı, kaçırıldı, işkenceye uğradı. Çoğu, iddianamesi olmadan yıllarca tutuklu bırakıldı. Savunma hakkı tanınmadı, yasalarda yazan hangi suçu islediklerini söylemeden (çünkü öyle bir suç asla olmadı) kanunlar ayaklar altına alındı. İlginç şekilde romanda herkesin bildiği denilen şey aslında kamu gücüyle (basın yayın) kalabalıkları manipüle ile birilerini öcü ilan etmekten ibaretti. Davalar kanuni olmadığı gibi tarafsız hiç değildi; hatta bağımsız denilen yargıya HSK tarafından davalar sonuçlanmadan bize danışın diye açıktan talimat bile verildi. Avukat hakkı göstermelik idi zaten. Suçlananları savunan avukatlar dahi tutuklandığından, Türkiye’nin Josef K’sı olan çokları avukat dahi bulamadı. Baronun avukatları ise müvekkilden ziyade savcı ne derse ona göre davranan kuklalardan ibaret idi.
Kafka’nın bu romanı hayal ürünü ve aforizmalarla dolu; ama çoğumuz Josef K’nın yaşadıklarını tecrübe etti; bu romanda anlatılanları yaşayan yüzlercesini herkes bir şekilde tanıdı.
Gelecekte değişeceği umuduyla. Sevginin, huzurun, mutluluğun ve bin bir türlü güzelliklerin resmedildiği romanların canlı kahramanları olmak dileğiyle.