- ANASAYFA
- No Comment
TOPLUM SÖZLEŞMESİ BAĞLAMINDA HÂKİM
Hâkim yaşadığı toplumun hizmetkârıdır. Aralarında yaptıkları sözleşme uyarınca hâkim, tüm eylem, söylem ve işlemlerini “toplum” adına yapar. Toplumun aleyhine ve onun zararına olacak hiçbir davranışta bulunmama yükümlülüğü altındadır. Bu ilişki, iki tarafın karşılıklı rızasıyla tesis edilmiştir. Bununla her bir sözleşmeci taraf ağır yükümlülükler altına girmiş, birbirlerine görev ve yetki devrinde bulunmuşlardır. Ahitlerine uygun davranmaları neticesinde her iki taraf paha biçilmez güzelliklere kavuşacaktır.
Toplum sahip olduğu birçok gücü ve yetkiyi, sözleşmeleri uyarınca, kullanması için hâkime devretmiş; bunu güvence alacak kurallar koymuş, teminatlar ihdas etmiştir. Bunun neticesinde artık hâkim ve toplum iç içedir; toplum kaderini hakime teslim etmiştir.
Toplum, sadece belirli bir etnik unsuru temsil etmez bu sözleşmesinde. Kavram, bünyesinde, devletin hüküm sürdüğü ve egemenliği altında bulundurduğu kara parçası üzerindeki her dilden, dinden, kültürden, ırktan ve inançtan insanları barındırdığı gibi, bunların etkileşimde bulunduğu ve doğrudan ya da dolaylı olarak hüküm ve tasarrufu altında bulunan canlı ve cansız, yer altı ve yer üstü doğayı da ihtiva eder. Bu yönü itibariyle hâkimin “millet adına” karar vereceğine dair düzenlemeler eksik ve sığ bir bakış açısının ürünüdür. Bu mahzurun giderilmesi adına “millet” kavramının, devlet egemenliği altındaki tüm unsurları kapsar şekilde yorumlanması elzemdir. Zira her bir unsur, birbirlerinin kaderini temelinden etkileyecek şekilde birbirine kuvvetli sıkı sıkıya bağlıdırlar.
Hâkimin doğa ile ilgili verdiği bir kararın, insanı, dolayısıyla toplumu alakadar etmediğini kim söyleyebilir?
Hâkim, sözleştiği toplumun bir ferdidir aynı zamanda. Dolayısıyla tam anlamıyla tarafsız değildir ve olması da beklenemez. Hâkimin toplum lehine tarafsız olmaması, mahiyeti itibariyle de istenen bir durumdur. Zira hâkim, davranışlarıyla toplumun genelinin menfaatine hizmet eder.
Kendininkini, toplumun kaderiyle bütünleştiren bir hâkimin, altına imza attığı sözleşmeye aykırı davranarak, vaadine ihanet etmesi mümkün değildir. Aksine davranan ya da o yöne meyil gösteren hâkim, ya baştan beri içinde barındığı toplumun organik bir parçası değildir; ya da daha sonradan toplumdan ve onun temsil ettiği maddi ve manevi değerlerden kendini soyutlamıştır. Her iki halde de toplum için sözleşme geçerliliğini yitirir. Hâkim sahip olduğu tüm “otoritesini” kaybeder. Böylesi bir hakim toplumun tamamına değil bir kısmına hizmet eder; veya sözleşmenin tarafı olmayan üçüncü kişi ya da gruplara menfaatine çalışmaya başlar. Bunlar, kısa zamanda bireysel şikâyetlere, uzun vadede ise toplumsal huzursuzluğa ve nihayetinde kitlesel bir isyana sebebiyet verir; isyan, sözleşmeyi nihayete erdirir.
Hâkimin bir mesele hakkındaki kararı, topluma yapılan ve olayın esasının ne olduğuna dair tespitlerin yer aldığı bir ilanattır. Kısmen veya tamamen toplumun, hâkimin bildirimine sevinmesi veya üzülmesi hâkim açısından önemsizdir. Zira önemli olan, hakikatin tayin ve tespitidir. Hangi sebep ve saikle olursa olsun, hâkimin gerçeği kısmen veya tamamen gizlemesi ya da açıklamasını geciktirmesi, toplum ile arasındaki sözleşmeye ihanettir.