- ANASAYFA
- No Comment
İLAHİ FORMÜL- TEMİZLENMEK İCİN CENNETTEN KOVULMA
Allah; “Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve oradan diriltilip çıkartılacaksınız” (7/25) diyor Kutsal Kitabında.
Muhatap alıp seslendiği varlık, insanlığın ilk numunesi Hz. Âdem.
Âdem emre uymayıp, şeytanın vesvesesine aldanarak yasak ağacın meyvesini yemiş, yiyince Rabbini kızdırmış, merhametli olan Allah, yakarışlarını ve tövbesini duyarak Âdem’i bağışlamıştır.
Bu bağışlama, kısa süreli de olsa, Âdem ve neslinin cennetten kovularak “Birbirinize düşman olmak üzere (cennetten dünyaya) inin! Sizin için bir süreye kadar yerleşme ve faydalanma vardır” (7/24) şeklinde tezahür eden hükmün infazını bertaraf edememiştir.
Cennet nimetleri ile çepeçevre sarılmış ve bunlardan sınırsızca yiyip-içme hususunda izin verilmişlerin, kendi istek ve arzularının etkisi altında kalarak iradeleriyle yasak olana tevessül etmeleri, bir tür maddi ve manevi kirlenmedir.
Gizli ve saklı olan her şeyin kendisine ayan olduğu Allah, böylesi kirlenmeden arınmanın tek yolunun, nimetlerle dolu mevcut ortamdan sürgün edilip, yoksunluklar diyarında yaşamaya mecbur bırakılmak olduğunu göstermiştir Âdem örneğinde bizlere. Böylesi bir uygulama bağışlanmış olmanın bir tür işareti ya da diyetidir.
Allah, Âdem’i sürgün etmiş, bu sürgün cezasının müddetnamesini hazırlamış ve “belirli bir süreye kadar” insanlığın “dünyada” kalacağını izhar etmiştir.
Ebedi cennet hayatı karşısında insan ömrünün ya da nispeten daha uzun olan dünya yaşının matematiksel olarak bir anlamı olabilir mi?
Allah’ın koyduğu bu ilahi formülü her olay için uyarlamak ve yorumlamak mümkün. Kendi şartları içinde gerek neticeleri, gerek süreçleri ve gerekse mahiyetleri itibariyle olumlu ve güzel şeylerden yararlanırken, konulan sınırlara ve yasaklara riayet edilmelidir. Aksine davranış, bu güzelliklerden kısa veya uzun süreli mahrumiyet ile neticelenir.
İçinde bulunduğum şu anki özel durumumun, “ilahi formülün” dışında cereyan etmediği açık. Ben de, atam Âdem gibi yaşadığım “cennetten” kovuldum ve başka bir “dünyada” yaşamaya sürgün edildim; işimden atıldım, cezaevine kapatıldım, hapse çarptırıldım, iftiraya uğradım.
Bu duruma düşmeden önce özgürdüm, sayısız nimetten faydalanma olanağına sahiptim, iyi bir işim, geniş bir çevrem, gururumu okşayan sosyal statüm ve rahat bir yaşamım vardı. Ancak yasak ağacın meyvesini yemiş olmam lazım ki Allah, beni nimetlerle dolu hayattan tardederek, daha sınırlı imkânlara sahip bir hayata ve ortama sürgün etti.
Hangi memnu ağacın yasak meyvesini yediğim konusunda sürekli düşünüyorum. Düşündükçe hatalarımın çokluğu, günahlarımın çeşitliliği karşısında üzülüyor ve utanıyorum. Yerin dibine batıp toprağın “settar” kucağında yok olmak istiyorum.
Aklıma hemen “ilahi formül” geliyor, ümitleniyorum. Zira Allah isteseydi beni “o an” helak edebilirdi; canımı alıp cennetimi daimi cehenneme çevirebilirdi. Ancak sadece yerimi ve imkânlarımı değiştirdi. Atam Âdem’i affettiği gibi, beni de bağışladı, bana acıdı; yoksa kaybedenlerden olacağım muhakkaktı.
Biliyorum ki “yeni dünyamda” ruhumu ve bedenimi temizlediğim de, kaderin tayin ettiği “belirli süre” geçtiğinde, yeniden cennetime kavuşacağım. Bunun için “sürgün edildiğim” bu dünyada yaşayacağım, ruhumdaki ve bedenimdeki kötülükleri yok edeceğim ve nihayetinde yeni bir beden ve ruhla, aklanarak diriltilecek, cennetde var olacağım. Ancak bu var oluş öncekinden daha farklı olacak.
Not: Bu yazı 04.12.2016, Pazar tarihinde Silivri 6 Nolu Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda kaleme alınmıştır.