• Ocak 23, 2022
  • No Comment

SİZ CİDDİ MİSİNİZ?

SİZ CİDDİ MİSİNİZ?

Melike Demir

(CBJ Yönetim Kurulu Eş-Başkanı)

Özellikle 15 Temmuz sürecindeki ilk kurbanlar olan hakim savcıların toplu kıyımının ardından yargının geldiği noktaya kadar olan süreçte alıştırıldığımız bir konu da, sebep olanların yaptıklarının sonuçlarından şikayet etme rahatlığı oldu. Önce alanında uzman, yetişmiş binlerce yargı üyesini bir kalemde sistemin dışına itip bunu bir kurtuluş savaşı edasıyla sahiplenen Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi gibi yüksek yargı kurumlarının üst düzey temsilcileri, Şimdi zerre kadar mahcup olmadan sadece sayısal eksikliği giderme kaygısı ile sınav başarı puanını yarıya düşürerek siyasi referanslarla aldıkları gençlerin niteliksiz oluşlarından şikayet edebiliyor veya ülke beş yıldır adil yargılanma hakkının en iyi ihlal edildiği devlet ödülüne aday gösterilirken, Anayasa Mahkemesi Başkanı önlerine gelen davaların bir çoğunun adil yargılanma hakkına ilişkin oluşundan endişeli olduklarını söyleyebiliyor. Bu açıklamaları yaparken ne kelimelerine ne yüzlerine yansıyan bir sorumluluk hissi olmayışına gerçekten söylenecek bir şey yok.

Ancak sn. Başkanların bu rahatlığı tarihin onlara çoktan yüklediği sorumluluğu azaltmaya kesinlikle yardımcı olmayacaktır. Hukuksuzluk adına hatırlanacak bu süreç sonrasında, sürecin inşasında rolü olan bazı meslek grupları şimdiden hukukun evrensel ölçülerle işlemeye başladığı güne kanca atan açıklamalar yaparak “biz o zaman da söylemiştik” mazeretinin arkasına sığınabilirler. Örneğin gazeteciler veya köşe yazarları. Bu kişiler bir noktada haklı da görülebilirler. Çünkü gücü sadece söylemek olan insanların sorumluluğu ile karar verici makamdakilerin sorumluluğu aynı olamaz. O nedenle, haklı, yerinde ve doğru bir hedef olan “AİHM’i Türkiye’ye getireceğiz” hedefinin en önemli kurumu olan 2010 Anayasa Referandumunda ülkenin en önemli kazanımı olan bireysel başvuru ile AİHM’in görevinin yerelde yapılması misyonunu sahiplenmiş olan Anayasa Mahkemesinin başkanı, önce AİHM’in bir konudaki kararının daha dumanı tüterken aynı konuda tam aksi yönde karar verip sonra, yaptığı bir konuşmada adil yargılanma hakkı başvurularının çokluğundan şikayet edemez.

Anayasa Mahkemesi, kendimizi bağlamayalım, başımıza dert almayalım kaygısı ile evrensel ve milli hukuk tarihinin en kötü örneklerini ardı ardına vermeye devam etmektedir. Bu nedenledir ki, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları yapıları Anayasa Mahkemesinin etkin bir iç hukuk yolu olmadığı yönünde kararlar vermişlerdir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bir iç hukuk yolunun etkinliğini tanımlarken kullandığı ifadeler, Anayasa Mahkemesinin bu ölçülere uymadığını açıkça göstermektedir. AİHM etkin bir iç hukuk yolu olmak için olması ve olmaması gereken unsurları yan yana koyarak etkin iç hukuk yolunu şöyle tanımlar. Sadece Teorik ve Yanıltıcı değil, Etkin ve Uygulanabilir bir iç hukuk yolu olmalıdır. AİHM kararlar tarihinde, insan hakları ihlallerini incelemek üzere yapılanan farklı ülkelerin yüksek mahkemeleri hakkında verilmiş, gerek mevzuat gerekse yapısal eksiklik nedeniyle baştan etkin kabul edilmeyen yüksek mahkemeler hakkında kararlar vardır. Ancak korkum odur ki; Türk Anayasa Mahkemesi, yapılanmasının başında gösterdiği ciddi ve samimi gayret ve devamında kararlarına yansıyan güvenle, Strazburg’da önce diğer Avrupa Konseyi ülkelerin yüksek mahkemelerine AiHM tarafından örnek gösterilip ödüllendirildikten sonra, tacından edilen krallar gibi, etkin bir iç hukuk yolu olma statüsü elinden alınan ilk örnek olmak üzeredir.

Anayasa Mahkemesinin Evrensel hukuk ilkeleri ve güncel dengeler arasında yaptığı yanlış tercih, Türk Hukuk Tarihinin belki de en acı örneklerinden biri olmaya adaydır. Tabii bu tespitleri yaparken ülkenin evrensel hukuk ilkelerinden kopuş sürecinde tüm sorumluluğu yargıya yüklemek doğru değildir. Çünkü devlet yapılanması bir sıvı yüzeyi gibidir. Sıvının bir tarafı çukur bir tarafı yüksek olamaz. O nedenle mükemmel bir idari yapı, iyi işleyen bir ekonomi, kötü bir yargı denkleminin dünyada örneği yoktur. Filmi çoğumuz işlemişizdir. Titanik batarken ortadan ikiye kırılmasına rağmen kopmamış ve ön tarafın ağırlığı kuyruk kısmını da dibe çekmiştir ve tüm gemi su alıp batarken bacalarından birinin kopmuş olması ayrı bir sorun değil sadece bir detaydır. Demek istediğim sorun tüm devlet sisteminin 2010’lu yıllarda güzel örneklerini verdiği hukuk devleti ilkesinden bir bütün olarak ayrılmasıdır. Anayasa Mahkemesi önündeki adil yargılanma ihlal başvurularının artışı da bacanın kopmasıdır sadece.

Anayasa Mahkemesi başkanı Zühtü Arslan’ın Polis Akademisi yıllarında anlattığı bir fıkrayı öğrencilerinden biri kendisine atıf yaparak anlatmıştı. Fıkra şöyleydi. Bir adam lüks bir restorana gider, mekan gerçekten güzeldir. Adam menüyü ister, menüyü getirirler, menü gerçekten çok zengindir. Portakallı ördekler, havyarlar, ne ararsanız vardır. Adam garsonu çağırıp bir yemek sipariş eder, garson istediği yemeğin olmadığını söyler, sonra bir tane daha o da yok, bir sonraki, o da yok, yok, yok. Adam elindeki menüyü kapatıp garsona verir ve şöyle der; “ben senden menü istedim, sen bana Rus Anayasasını getirmişsin. Adalet Kurumlarının adil uygulamaları ile hayata yansımayan kişisel ve sosyal hakların ağdalı hukuk dili ile hukuk metinlerine yazılmasının ne kadar anlamsız olduğunu anlatan hoş bir fıkraydı bu anlattığım. Ta ki 5 yıl önce hukuksuzluk adına “o kadar da olmaz” dediğimiz şeylerin teker teker olmaya başladığını şaşkınlık ve dehşet içinde seyrettiğimiz bu süreç başlayıncaya kadar.

Gelinen noktada bu fıkrayı artık başka bir ülkenin anayasası için değil, maalesef kendi ülkemin Anayasası ve, alt mahkemeler tarafından uygulanmadıklarını düşününce, Anayasa Mahkemesi kararları hakkında da anlatmak mümkün hale gelmiştir ve başta Anayasa Mahkemesi olmak üzere Yüksek yargı ve diğer yargı kurumları ve bu kurumların temsilcileri, Vizontele filminden akıllarımıza kazınan o güzel replikle “ vay ben duymadım” diyecek durumda değildirler. Sn. Cumhurbaşkanının Ahmet Kaya’ya yapılanları eleştirdiği bir konuşmasındaki ifadesi ile ifade etmek gerekirse “ Hepiniz oradaydınız” O yüzden gerçekten sormak istiyorum bu durumdan şikayet ederken siz ciddi misiniz?

 

Bu Yazılarıda Okuyabilirisiniz

İnsanın Anlam Arayışı: Ben Kimim

İnsanın Anlam Arayışı: Ben Kimim

Felsefeciler ve felsefe severlerin mutlaka okunması gereken kitaplar sıralaması yaparken listelerinde muhakkak bulunan bir kitap “Sofi’nin Dünyası” dır.  Kitabın belki de…
Yanlı(ş) Tarih Okumaları

Yanlı(ş) Tarih Okumaları

Taraflı tarih, bir tarihçinin sahiplendiği fikirleri, eğilimleri bilinçli bir şekilde tarihe dayatması, başka bir ifadeyle tarihi verileri bu düşünce ışığında yeniden…
NAİF YARGI(Ç)

NAİF YARGI(Ç)

Önceki dönemde egemen iktidar tarafından “sakıncalı” görülen kişiler fikir ya da düşünceleri nedeniyle soruşturulmuşlar; haklarında iddianameler düzenlenerek yargılanmaları ve hatta mahkûm…
TÜRKİYE’DE ÖTEKİ OLMAK

TÜRKİYE’DE ÖTEKİ OLMAK

Öteki olmak mevcut düzen içinde hakim olanın zıttını ifade eden bir kavram. Benliğin dışsallaştırdığı, yabancı gördüğü ve çoğu zaman ön yargılarla…

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir