- ANASAYFA
- No Comment
MİLLİYETÇİLİK VE İDEOLOJİ: DIŞLAYICI BİR DİLİN KURULUŞU “YERLİ VE MİLLİ”

Milliyetçilik, kişinin doğduğu yer ve kültürle gurur duymasını sağlayan bir kavramdır. On dokuzuncu yüzyılda dünya kamuoyu, giderek bir salgın haline gelen bir “ideoloji ”den bahsetmektedir. Bu kavram on sekizinci yüzyılın sonunda önce Avrupa’da ortaya çıkmış, daha sonraki yüzyıl boyunca ise diğer kıtalara ve milletlere sıçramıştır. Geçmişte milletini sevmek gibi masumane bir düşünce zamanla ideolojik bir hal alarak farklılaşmıştır. Ancak, milliyetçiliğin aşırıya kaçması, ırkçılık ve ayrımcılığa dönüşebilir. Tarih boyunca, bu tür aşırılıklar büyük trajedilere yol açmıştır.
Frenklerin Charles de Gaulle, vatan sevgisi ve milliyetçilik hakkında şöyle der:
“Vatanseverlik kendi halkınıza duyduğunuz sevginin önce gelmesidir, milliyetçilik ise başkalarına duyulan nefretin önde olmasıdır.”
Milliyetçilik, hiçbir çaba harcamadan “bir şey” olduğunuzu hissettiren bir varoluş biçimidir. Bu, kişinin belli bir yerde doğmuş olmanın ve o ülkenin özel olduğuna inanmanın getirdiği bir kimliktir. Ancak, bu kimlik, çoğu zaman övülüp kutsal olarak nitelendirilebilir. Dünyayı yöneten ve özel olan ırk bu diye ayrı bir yere koyar herkes kendini. Irkçı kökenci bir tarih anlayışı ile düşman algıları ile büyür. Yunanistan tarihinde Türkler ile Türk tarihinde Yunanlılar bakışı Türk -Ermeni tarihindeki bakışlar gibi birbirinden tamamen farklı bir tarih bilimi söz konusu olur.
Milliyetçilik, astrolojinin etnik versiyonu gibidir. İnsanlar, doğdukları yer ve kültürle gurur duyarlar, ancak bu gurur, zamanla aşırıya kaçabilir. Milliyetçilik, sahtekar insanların son sığınağıdır. Bu tür insanlar, milliyetçiliği kullanarak hukuksuz durumları vatan ve millet sevgisi adı altında meşrulaştırmaya çalışırlar. Bu, milliyetçiliğin yanlış bir anlayışıdır.
George Orwell’ın bu konuda ilgi çekici fikirleri vardır. Milliyetçilik Üzerine Notlar başlıklı denemesinde Orwell, milliyetçiliğe şöyle yaklaşır:
“Milliyetçilik, tasnifçiliğine ve damgalama alışkanlığına dairdir. Buna göre milliyetçilik, her şeyden evvel, insanların böcekler gibi sınıflandırılabileceğini ve milyonlarca insanın rahatlıkla “iyi” ya da “kötü” diye etiketlenebileceğini varsayma alışkanlığıdır.”
Tarih boyunca, ırk eksenli bakış açısı faşizme dönüşmüş ve milyonlarca insanın ölümüne veya felakete uğramasına neden olmuştur. Tarafgirlik, adalet duygusunu öldürür. Peygamber dönemindeki Arap kabile taassubu, bu tür tarafgirliğin tarihsel bir örneğidir. İslam öncesi şiirlerde, haksız olsa da akrabanın yanında olmayı öğütleyen dizeler bulunmaktadır. Milliyetçilik kabileciliğin evrilmiş halidir. Milliyetci- Irkçı yaklaşım, insan türünün onsuz yapamayacağı bir içgüdü tarafından tetiklenmektedir. Bu noktada milliyetçilik şovenizm kavramıyla birlikte anılmaya başlamıştır. Şovenizm, kendi grubuna bağlılığın rasyonelliği ve nedenselliği ortadan kaldırarak farklılıklara nefret aşılamaya başlaması halidir.
Irk temelli sorunların aslında ırksal olmadığı, aynı ırktan gelen milletlerin bu sefer din temelli milliyetçilik uygulayarak ayrıştırıldığı görülmektedir. Bosna Savaşı trajedisinde, Boşnaklar ve Sırplar aynı ırktan olmalarına rağmen, dinsel farklılıklar nedeniyle büyük bir trajedi yaşanmıştır. Boşnaklar Müslüman, Sırplar ise Ortodoks Hristiyan’dır ve bu dinsel ayrım, milliyetçi çatışmaların temelini oluşturmuştur. Benzer şekilde, Hindistan ve Pakistan gibi soyu aynı sayılabilen iki ırk arasındaki çatışmalar da büyük ölçüde dinsel milliyetçilikten kaynaklanmaktadır; Hindistan’da çoğunluk Hindu iken, Pakistan’da çoğunluk Müslümandır. İsrail ve Filistin arasındaki çatışmalar da dinsel milliyetçiliğin bir başka örneğidir; Filistinli Araplar ve İbrani Yahudiler, tarihsel olarak akraba olmalarına rağmen, dinsel ve siyasi farklılıklar nedeniyle uzun süredir çatışma Ukrayna ile Rus ırkı aynı kökenden olmasına rağmen Suni bir ırk farkı varmış gibi bir motivasyon savaşta iki tarafa öncü bir kuvvet vermektedir.
Irksal ya da dinsel milliyetçilik, toplumları birbirine düşman etmek için kullanılan en büyük abartılardan biridir. Bazı zamanlar artan milliyetçilik rüzgarı ile insanlar, sanki kendi ırklarını seçme hakları varmış gibi davranırlar. Ancak, kimse hangi ırktan dünyaya geleceğine karar veremez. Bu yüzden, hiçbir ırk diğerinden üstün olamaz. Sokakta bir hırsızlık olayı yaşandığında, iki kişi arasında önyargı ile genel kabul, suçlunun göçmen olduğu varsayımı, adalet değil, önyargı ve ırkçı bir bakış açısıdır.
Semboller ve ritüellere dayanan bir bakış söz konusudur. Çeşitli el kol hareketleriyle, elinde olmadan üstüne doğduğu kavramı kutsayıp en ulvi ve en değerli görmek, onun uğruna ölmek öldürmek gibi anlayıştan söz ediyorum. Benim ırkıma ait değilsin diye öldürülen kişileri düşünün. Katliama uğrayan bir ailenin en küçük kızı belki 5 6 yaşlarında. Satırlarla doğranan çevresi yanında sanki suç işlemiş gibi “Anne söz bir daha Tutsi olmayacam şöyle onlara” diyen çocuğun son anlarını düşünseniz. Sırf Yahudi olmanın bile suç olduğu bir dünyada sabun fabrikasında eritilip öldürülen kişileri hayal etseniz bunun ne denli garip bir düşünce olduğunu idrak edersiniz
Milliyetçilik, insanları birbirine düşman ederek bir çit alanı oluşturur ve düşman algısı ile her an çatışma ve gergin bir hayata yönlendirir. Bu, siyasilerin sıkça başvurduğu bir taktiktir. Örneğin, Tutsi ve Hutular arasında ırk ayrımı olmamasına rağmen, isim ve kimlik verilerek siyasi bir ayrım yapılmış ve sırf çatışma olsun diye emperyalizmin bu şovunun neticesinde büyük bir soykırım yaşanmıştır.
Theodor Adorno’nun da belirttiği gibi, özgürlük, siyah ve beyaz arasında seçim yapmak değil, bu tür belirlenmiş seçimlerden vazgeçmektir. Din ve milliyet gibi kimlik unsurları, insanları ayırabilir, ancak bu ayrımların ötesine geçmek, daha adil ve barışçıl bir dünya için önemlidir. Yerli ve Milli safsatasıyla sanki milletini seviyor ve insanlığın evrensel değerlerini hiçe sayıp zaten biz üstün milletiz, dünya bize düşman ve kıskanıyor. Biz soğan yeriz ama milli hükümetimizin arkasında onun düşman dediklerine saldırıp canımız veririz, anlayışına dönüşmüş bir ideoloji ile kapalı bir toplum şeklinde yaşayan toplum aynı zamanda yerli ve milli hukuk söylemi ile de adalet duygusu karşısına hukuksuz uygulamaları milliyetçi kılıfla topluma yedirmek de 21.yy da hız kesmeden devam etmektedir. Nazizmin de temelini oluşturan bu anlayışın ekmeğini uzun süre yiyen Hitler, dünyanın başına neler açtı biliyorsunuz.
Geleceğin dünyasında globalleşen bir çevrede 19 yy da ortaya atılmış alıcısı her dönem olan ve tamamen toplum mühendisliği için kullanılan bu kavramın etkisi ne kadar olacak zaman gösterecek.