- ANASAYFA
- No Comment
HALK BARABBAS’I SEÇTİ: KÖTÜLÜK TOPLUMU

Barabbas olayı, dört İncil’de de yer alan ve Kur’an’da isim verilmeden anlatılan ibretlik bir hikâyedir. Romalıların Yahudiye Valisi Pilatus tarafından zindana atılan Barabbas, katil, zalim ve ırz düşmanı bir hayduttu. Aynı zindanda Hz. İsa da bulunuyordu. Romalıların geleneklerine göre Fısıh bayramlarında halkın istediği bir mahkûm affedilirdi. Hz. İsa, kavmini doğruya ve iyiye çağırdığı için etkin siyaset ve din adamlarının düşmanı olmuştu. Bu kişiler, halkı Barabbas lehine oy kullanmaları için kandırdılar ve halk, Pilatus’tan Barabbas’ı affetmesini istedi. Pilatus da halkın isteğine uygun olarak Barabbas’ı serbest bıraktı. Sonuç olarak, halkın isteğiyle haydut Barabbas serbest bırakıldı, Hz. İsa ise çarmıha gerildi. Bu toplumlar, “Barabbasları yeğleyen toplum” olarak adlandırılır. Bunlar kötülük yapanları ödüllendiren toplumlardır ve Kur’an bu tip toplumlar için “Kötülük Toplumu” ifadesini kullanır.
Bu olay, toplumların kötülük yapanları ödüllendiren bir yapıya sahip olabileceğini gösterir. Dürüst insanlara tahammül edemeyen, dürüstlükten dem vuranların aslında kendi menfaatleri zedelenince haklıdan değil haksızdan yana oldukları bir toplum, toplumsal çürümenin en belirgin örneğidir. Tarih boyunca bu tür örnekler sıkça görülmüştür. Örneğin, Sokrates’in Atina’da yargılanıp idam edilmesi, Galileo’nun Engizisyon tarafından yargılanması gibi olaylar, toplumların hakikati söyleyenlere karşı nasıl bir tavır aldığını gösterir.
Kötülük toplumları, adaletsizliğe ve hukuksuzluğa karşı durmayan, güven veren insanları övse de işin içinde kendi haksızlıkları bir gün ortaya çıkar diye ilk fırsatta Barabbas gibileri destekleyen toplumlardır. Rüşvet yemeyecek kadar temiz olanı da istemezler. Bu tür toplumlar, kötülük yapanları ödüllendirir ve dürüst insanlara tahammül edemezler. Unutulmamalıdır ki, Barabbasları tercih eden ve yapılan kötülükler karşısında tepki vermeyen toplumlar, Kur’anî verilere göre Allah’ın lânetini beklemelidirler.
Türkiye’de Barabbaslar ve Toplumsal Çürüme
Türkiye’de de benzer bir durum gözlemlenebilir. Halkın seçtiği liderler ve yöneticiler arasında yolsuzluk, mafyalık ve hırsızlık gibi suçlarla anılan kişiler bulunabiliyor. Bu durum, toplumun genel yapısının bir yansımasıdır. Nietzsche’nin dediği gibi, “Cahil bir toplum, özgür bırakılıp kendine seçim hakkı verilse dahi, hiçbir zaman özgür bir seçim yapamaz. Sadece seçim yaptığını zanneder.” Bu tür toplumlar, kötülük yapanları ödüllendiren bir yapıya sahiptir ve bu da toplumsal çürümenin temel sebeplerinden biridir.
Türkiye’de her geçen gün yeni toplumsal gerçekler ve sosyal ilişkiler TV ekranlarından izlenmektedir: mafya, cinayet, yolsuzluk, adaletsizlik, kadın ve çocuğa şiddet gibi olaylar toplumun çürümüşlüğünü gözler önüne sermektedir. 17-25 Aralık olaylarından sonra suçluları yakalayanları cezalandıran siyasi erki destekleyen toplumun, o günden bugüne çürümüşlüğü daha belirgin hale gelmiştir. Düne kadar övdüğü kişilere yapılan işkence, baskı ve öteleme karşısında yine Barabbas’ları destekleyen bir toplum eleştirilmektedir. Y.Nuri’nin iradesiyle” Türk toplumu büyük çoğunluğu ile aklın değil, aldanmanın, ilmin değil, cehaletin, Kur’an’ın değil, hurafenin, ciddiyetin değil, laçkalık ve ucuzculuğun yanında yer almaktadır. Kısacası, Türk toplumu bir ‘mefsedet toplumu’ manzarası arzetmektedir.”
Toplumun genel yapısı, yöneticilerini belirler. Süt kaynatılınca üstte çıkan kaymak gibi, toplumun yapısı da yöneticilerini belirler. Eğer bir toplum yolsuzluk, hırsızlık ve mafyalık gibi kötülükleri ödüllendiriyorsa, bu toplumun yöneticileri de bu tür özelliklere sahip olacaktır. Bu nedenle, toplumsal çürümenin önüne geçmek için toplumun genel yapısının değiştirilmesi, dürüstlük ve adaletin ön planda tutulması gerekmektedir. Aksi olursa toplumsal çürüme kendini artık iyi ve kötü kavramlarının bile bilinmediği l, karıştığı ve yaptığı kötülüğü, bir adalet ve hak gibi hatta kutsal görmesine sebep olabilir. Kötülüğün Sıradanlaşması, Hannah Arendt ‘in kitabının adı olan ve kullandığı bir ifadedir. Arendt, var olmak için metafizik bir kaynağa ihtiyaç duymayan kötülüğün sıradan niteliğini, “normal” insanlardan oluşan kitlelerin iyiyle kötü arasında bir ayrım yapamamasına ve yargı yoksunluğuna bağlar.
Kötülüğe rıza gösteren toplumlar, seçimlerinin hem kendilerine hem gelecek nesillere hem de tüm insanlığa zarar vereceğini unutmamalıdır. Bu tür toplumlar, adalet ve dürüstlükten uzaklaştıkça, toplumsal travmalar kaçınılmaz hale gelir. Türkiye’nin hızla kötülük toplumuna dönüştüğü, kutsal millet ve seçilmiş toplum söylemleriyle bu gerçeğin üstünün örtüldüğü, oysa her geçen gün çürümüş bir toplum haline geldiği açıktır. Bu nedenle, toplumun kendini sorgulaması ve adalet, dürüstlük ve eşitlik gibi değerleri ön planda tutması gerekmektedir. Ancak bu şekilde, hak ve adaletin öncüsü olan liderler seçilebilir ve toplumsal çürümenin önüne geçilebilir.
Kötülük toplumları, adaletsizliğe rıza gösterip destekleyenler sayesinde varlıklarını sürdürürler. Hakkı ve doğruyu söyleyen her meslekten insanı dışlayan, geleceğin en dürüst ve ahlaklı bireylerini dışlayıp rüşvetçi, hırsız ve yolsuz kişileri destekleyen bu toplumlar, sonunda Barabbas’ların elinde mağdur olurlar. Ailelerini, toplumlarını ve hatta insanlığı kaybederler. Barabbas’larda merhamet yoktur ve belki de toplum da Barabbaslaşmıştır. Bu yüzden, son 10 yılda görülen ama temeli eskiye dayanan bir çürüme söz konusudur. Bu çürüme, toplumun her kesiminde kendini göstermekte ve geleceği tehdit etmektedir.