- ANASAYFA
- No Comment
İnsanın Anlam Arayışı: Ben Kimim
Felsefeciler ve felsefe severlerin mutlaka okunması gereken kitaplar sıralaması yaparken listelerinde muhakkak bulunan bir kitap “Sofi’nin Dünyası” dır. Kitabın belki de en önemli ve can alıcı yeri hatta özeti ilk sayfada bir cümlededir .
“Bir gün Sofi eve dönerken bahçesinde posta kutusunda üzerinde sadece Sofi Amundsen yazılı bir mektup buldu ve açtı. Mektupta tek bir kağıt ve tek bir cümle vardı: ‘Kimsin Sen?’ Şaşırdı sonra düşündü evet O, Sofi Amundsen idi, ama gerçekte kimdi Sofi Amundsen!”
Anlam arayışının kişisel doğası, bireyin kendi deneyimleri, inançları ve değerleriyle yakından ilişkilidir. Bu yolculuk, bireyin kendini tanıması ve kendi potansiyelini keşfetmesiyle başlar. Kendi iç dünyasına yaptığı bu yolculukta, birey hayatın karmaşasında sıkça göz ardı edilen sorularla yüzleşir: “Ben kimim?”, “Hayatın anlamı nedir?”
İşte bu bireysel soruda başlıyor, İnsanın anlam arayışı. Yaşadıklarımızı ve yasayacaklarımıza bir anlam yüklemek gerekiyor.
İnsanın anlam arayışı, tarihin her döneminde farklı şekillerde tecrübe edilmiş, ancak her zaman var olmuş evrensel bir sorgulamadır. Bu arayış, bireyin kendini ve çevresini anlama çabası kadar, yaşamın zorlukları karşısında direnç ve umut bulma gayretini de içerir.
İnsanlar büyük acılar çektiklerinde, büyük bedeller ödediklerinde, tamamen masum ve suçsuz olmalarına rağmen kolektif cezalandırılmaların kurbanı olduklarında hayata tutunacak bir anlam arayışına girerler.
Bütün bu yaşadıklarının, çektiklerinin bir anlamı olduğuna inanırlar, çekilen acılara değdiğine inanmak isterler ve bu, kişiyi ayakta tutar, güç verir, tutunacak dal olur.
İnsanın amacı bulunduğu yerdeki durumu olamaz. İnsan bulunduğu yerin dışında bir amaç için yaşar. Örneğin halı sahaya top oynamaya giden kitlenin amaçları kilo vermek, para kazanmak, saygı duyulmak, izlenmek ise bunlar halı saha içinde değil dışında şeylerdir. Demek ki insanın dünya zemininde yaptığı şeyler onun amacı olamaz. Nihai hedefi olamaz. O daha büyük ve daha nihai hedefin peşinde olmalıdır. Bu amaç uğruna çekilen çile ancak kutsal olabilir. Yoksa insanlık tarihi boyunca binlerce mağduriyet ve zulüm yaşanmıştır. Önemli olan ya da çekilen dertlerin ve mücadelenin bir amaç, bir arayışın bir hak ve adaletin tesisi için olmasıdır.
Frankl’ın vurguladığı gibi, anlam arayışı sırasında karşılaşılan zorluklar, bireyin yaşamına yeni bir yön verebilir. Türkiye’deki KHK mağdurları için de bu durum, yeni bir yaşam mücadelesinin başlangıcı olmuştur. İhraç edilenlerin bir kısmı, yaşadıkları haksızlıklara karşı hukuki ve sosyal mücadelelerini sürdürmektedirler.
Toplumsal çürümenin gün geçtikçe her alanda kendini gösterdiği bir ülkede hatta dünyada tabii ki ötekileştirilmiş bir ferdin ya da grubun hakkı ve adaleti ayağa kaldırması, toplumu uyandırması son derece zordur. Çünkü toplumun en hassas değerleri bile yozlaşmış ve düşünce, hassasiyet, ahlak, insaf ve adalet gibi değerler hatta dini değerler dahi çürütülmüştür. Üstelik bunu iktidar ile beraber değer verilen ya da saygınlığı olan tüm yapılar (bazısı için din adamları ) ne yazık ki birlikte el ele vererek yapmışlar yada neden olmuşlardır. Anadolu’da artık “kıyamet başımıza kopar” denilen tüm ahlak ve adalet dışı zulümler yine ahlak ve adalet hatta din kullanılarak yapılmıştır. Bunu görmeyen ve anlamayan kitleyi uyandırmak pek mümkün değildir. Her sert dönüşte dibe çakıldığını görmeyen insanlık yokuş aşağı düşüyor. Bu yozlaşmayı fark etmeyenler er geç kaçınılmaz sona maalesef bilinci açılmadan ve görmezden gelerek uğrayacaktır.
“50.kattan yere düşen biri her katta kendine şunu tekrarlar, ‘hala hayattayım’ !!!
Ama bilmiyor ki, önemli olan düşüş değil yere çakılıştır.”
Bu süreçte, mağdurların ve ailelerinin yaşadığı zorluklar, toplumsal dayanışma ve adalet arayışının önemini bir kez daha ortaya koymaktadır. KHK mağdurlarının yaşadıkları, insanın anlam arayışının, bireysel olduğu kadar toplumsal bir boyutu da olduğunu gözler önüne sermektedir.
İnsan hayatı boyunca ölmek için yaşar. Demek asıl olan yaşamın bizatihi kendisi değil burada yapılanların yansımasıdır. Halı saha da top koşturmak gerekir ki asıl amaç olan kilo verebilme gerçekleşsin. Okulda ter dökülerek sınavlara çalışılır ama asıl hedef öğrenci olarak öğrenmek değil okul bittikten sonra bunun yansımasıdır. Bir Tıp Fakültesi öğrencisinin amacı tıp öğrenmek değil mezun olduktan sonra insan hayatına etkisidir.
Anlam arayışı, zaman zaman bireyi zorlayıcı bir mücadeleye sürükleyebilir. Hayatın zorlukları, kayıplar ve hayal kırıklıkları, bireyin bu arayışını daha da karmaşık hale getirebilir. Ancak bu mücadele, aynı zamanda bireyin kendini geliştirmesi ve olgunlaşması için bir fırsat sunar. Kabul ve anlayış, bu yolculuğun önemli adımlarındandır.
Kendimi aradığım ve anlamlandırmaya çalıştığım bu süreçte fazlaca merak ettiğim bu olağanüstü sürecin diğer tarafındakilerin anlamlandırmalarıdır. Bir kolluk devlet kuvveti nasıl işkenceci olabilir, bir Hâkim, masum birine ( yaşlılara kadına, bebeğe ve herkese) nasıl bilerek haksız hapis verir. Motivasyonu ne olabilir, hayatın bu saha dışında olduğu veya o koltuk ve kuvvetin de bir gün biteceği bu kadar açıkken. Yani Kötülük nasıl bu kadar sıradan olabilir.
Biliyorsunuz, Kötülüğün sıradanlığı, Hannah Arendt’in Adolf Eichmann’ın duruşmasını izledikten sonra geliştirdiği bir kavramdır. Arendt, Eichmann’ın sıradan bir bürokrat gibi göründüğünü ve kötülüğün, insanların düşünme ve muhakeme yeteneklerini kullanmamalarından kaynaklandığını ileri sürmüştür.
Kötülüğün sıradanlığı, Hannah Arendt tarafından, Nazi savaş suçlusu Adolf Eichmann’ın davasını takip ettikten sonra ortaya atılan bir tezdir. Arendt, Eichmann’ı gözlemlediğinde, onun beklediği şeytani bir figür yerine, sıradan bir insanla karşılaştığını fark etmiştir. Eichmann’ın yaptıkları, insanlık tarihinin en karanlık dönemlerinden birine ait olmasına rağmen, onun kişiliği ve davranışları, sıradan bir memurunkilerden farksızdı. Binlerce insanı yakmış, işkenceden geçirmiş biri bunu normal memurluk mantığı ile anlamlandırmaya çalışmıştı.
Bu bana Nazilerin toplama kampındaki (Auschwitz) bazı bilim adamlarının halini hatırlattı. Toplama kampına alınan yaşlı, kadın ve çocuklara önce duş yapacaksınız diye kandırıp gaz odalarına koyarlar ve camlı bir duvardan onlara gaz verilirken izlerler. Tek tek listeledikleri grupların davranışlarını not alırlar. Bilimsel bilgi üretmeye çalışırlar. Önlerinde yüzlerce insan gazdan zehirlenip birbirlerinin derilerini yüzerek, üstlerine çıkıp hava almaya çalışırken, davranışlarını not alıp bilim üretmeye uğraşan bu kişiler sonraları mahkemede sorgulanırken o kadar normal insanlardır ki , sıradan ve sağlıklıdırlar ve psikopat vs. de değillerdir. Bu insanları kötü yapan şey içinde yaşayan hikayenin iyiye hizmet ettiği inancı. Yani hayatı tanımladığı ve anlamlandırdığı şeyleri normal ve iyi kabullenmesi. Bu kötülüğün sıradanlaşmasıdır.
Toplumda egemen olanın toplumun bir kısmına yaptığı işkence, öldürme, baskı, dışlama olayının son versiyonu olan Türkiye’de KHK ile yapılan bu duruma “sivil ölüm” adlandırılması yapılmaktadır.
İnsanın anlam arayışı ve KHK ile ihraç edilenlerin mağduriyeti, toplumsal ve bireysel düzeyde derin izler bırakan konulardır. İnsanın varoluşsal sorgulamaları, yaşamın zorlukları karşısında anlam ve amaç bulma çabası, Viktor E. Frankl’ın eserlerinde vurguladığı gibi, bizi biz yapan temel unsurlardandır. Öte yandan, Türkiye’de KHK ile yaşananlar, adaletin ve insan haklarının ne denli kırılgan olduğunu, toplumsal huzur ve bireylerin refahının devlet politikaları ve yasal düzenlemelerle ne kadar kolay sarsılabileceğini göstermiştir.
Sonuç olarak, insanın anlam arayışı ile KHK mağdurlarının yaşadığı haksızlıklar, bize yaşamın ve toplumun karmaşık yapısını, bireyin güçlü ve zayıf yönlerini, adalet ve vicdanın önemini hatırlatmaktadır. Bu iki konu, insan olmanın ve bir toplumda yaşamanın getirdiği sorumlulukları, zorlukları ve mücadeleleri yansıtmaktadır. Her bireyin ve toplumun, bu zorluklar karşısında dayanıklılık göstermesi, adalet ve anlam arayışını sürdürmesi, daha iyi bir dünya için elzemdir. İnsanlık tarihi boyunca süregelen bu arayış ve mücadele, geleceğe dair umudumuzu ve çabalarımızı şekillendirmeye devam edecektir.