- ANASAYFA
- No Comment
BİR NESLİ BÖYLE MAHVETTİLER

Bir Nesli Böyle Mahvettiler
Mahvedilen bir neslin çocukları veya torunlarıyız. Bir neslin nasıl mahvedildiğini okuyor, duyuyoruz. Bu mahvedilen bir neslin torunlarının nasıl mahvedildiğini bir düşünelim. Mahvedildiğini ve mahvedilmeye devam edildiğini… Ancak unutmamamız gereken şu: Tahrip varsa tamir de vardır. Önemli olan bunu bilip ümitvar olmaktır.
Biliyorsunuz, jenerasyon belirli bir zaman diliminde doğmuş ve benzer sosyo-kültürel koşullarda yetişmiş insan topluluğudur. Jenerasyon kaybı, günlük veya yıllık bir kayıp değil, ileride görülecek ve geriye dönüp düzeltilemeyecek bir kayıptır.
Türkiye’nin Kuruluşunda Bir Neslin Mahvedilmesi
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş döneminde, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışı ve yeni bir devletin inşası sürecinde büyük toplumsal değişimler yaşandı. Bu dönemde yapılan bazı hatalar ve yanlış politikalar, bir neslin kültürel ve sosyal yapısını derinden etkiledi. Cemil Meriç’in dediği gibi, “Ne Batıyı tanıyoruz, ne Doğuyu… En az tanıdığımızsa kendimiziz. Biz Müslümanlığından, doğululuğundan, Türklüğünden utanan, tarihinden utanan, dilinden şuursuz bir yığın haline geldik.”
Osman Yüksel Serdengeçti ise “Bir nesli nasıl mahvettiler?” diye cesurane soruyor ve bu tahribin nasıl yapıldığını bol örnekle açıklıyor. Eğitim reformları, dil devrimi ve kültürel değişimlerle bir nesil, kendi köklerinden koparıldı. Latin alfabesine geçiş, eski neslin yeni nesille iletişim kurmasını zorlaştırdı. Batılılaşma hareketleri, geleneksel değerlerin ve yaşam biçimlerinin hızla değişmesine neden oldu. Buna toplumu tanımadan yanlış Batılılaşma diyebiliriz. Daha ağalık, şeyhlik veya devlet baskısı olan bir topluma bazı şeylerin hızla empoze edilmesi, o değerler Batı’da başarılı olmuş olsa da bu topraklarda kolay yeşeremezdi. Bu tahribat öylesine kalıcı izler bıraktı ki, tezahürleri nesiller boyunca devam etti.
Son Yetişmiş Neslin Durumu ve KHK ile Kaybedilen Nesiller
Son 20 yılda ise Cumhuriyet’in ilk devrinde yapılan ifrata aynı hız ve bakışla tefrite dönüştü. Dünü eleştirenler , Batılı değerlerin etkisinin vaktiyle nesilleri kaybettiğini iddia edenler bu sefer Araplaşma şeklinde bir Yanlış Ortadoğulaşma denebilecek bir hale geldiler, ve o zamanki hatanın benzeri olarak Türkiye’de yetişmiş, dürüst ve eğitimli bireylerin çeşitli bahanelerle baskı altına alındığı veya ülkeyi terk etmeye zorlandığı gözlemlendi. Fikirlerini özgürce ifade eden, eleştirel düşünen bireyler çeşitli suçlamalarla hapse atıldı. Eğitimli ve yetenekli gençler, daha iyi fırsatlar ve özgürlükler arayışıyla yurtdışına göç etti. Siyasal İslamcı, ırkçı ve milliyetçi iktidarın yolsuzluk ve haksızlıkta zirveye ulaşması, yetişkin insanların KHK adıyla ya hapse atılmasına ya da ülkeden kaçmaya zorlanmasına neden oldu. Çünkü en basit insanı ve vatandaş haklarından mahrum edilip sivil ölüme terk edildiler. Çalışmaları, sağlık hizmetlerinden, seçme seçilme haklarından mahrum bırakılan insanlar sade dört duvar hapis değil ülke kendilerine hapis yapıldı. İktidarların yıllarca kendine ve haksız icraatlarına destek vermeyen ama vatan, hak ve adalet ile işini iyi yapmaya gayret eden kişilere aynı yöntemlerle yaptığı ötekileştirme , işkence, cezalandırma bu sefer yılların birikimi ile daha sert ve acımasız olarak kendini gösterdi. Kaybedilen nesiller ülkelerine, insanlara, insanlığa ve yöneticilere hatta iktidarın silahının mermisi olan (siyasal) dine karşı bir adavet hissi kaptılar. Ülkenin en başarılı beyinleri ve geleceği olan Harbiyeliler yıllardır suçsuz halde müebbet hapse terk edildi, Toplumda bilim üretecek insanlar KHK ile devlet hizmetinden ve fişlenerek de sivilde çalışmalarına şerh düşüldü, Emniyet teşkilatının aklı, hukuk camiasının düğmesiz Cübbeli yargıçları hepsi tek tek tasfiye edildi. Cumhuriyet devrinde kuruluş ya da defalarca tekrarlanan darbe dönemlerinde bile olmayacak uygulamalar yaşandı ve hala yaşanıyor. Bu kadar uzun tutularak geleceği karartmanın sistemli bir planın ürünü olduğunda görülüyor.
Siyasal İslamcı politikalar ve adaletsizlik, toplumsal yapıyı ve kurumları zayıflattı. Mafyanın ve yolsuzluğun yaygınlaşması, toplumsal güveni sarstı ve kurumların çürümesine neden oldu. Günümüzde, siyasi erk, cahil ve düşünmeyen, üretmeyen veya haksızca bir konumda olanları destekleyip, dürüst ve gelecek vadeden, yalnız bugünü değil geleceğin Türkiye’sini inşa edecek olan kişileri bir bir baskı ile kaybediyor. Siyasal İslamcılık ve adaletsizlik, mafyanın cirit attığı ülkede, her gün çürüyen kurumlarla sadece bugünü idare edenler, aslında bir nesli yok ederek geleceği karartıyor. Bu durum her alanda yetişmiş kadroların biçilip tasfiye edilmesini netice verirken, yapılanlar masum çocukların hayatını da zehir etti. Şu anda yüzlerce bebek hapiste, sayısını bilmediğimiz on binlerce çocuk anne ve babasına hasret, türlü zorluk ve imkânsızlıklar içinde. Kaybeden bu aileler ve geleceğimiz olacak masum çocuklar mı sadece, Hayır. Bir toplum kaybediyor, bir ülke geleceğini kaybediyor.
Yetişmiş jenerasyon kaybının etkisi ne yazık ki çok beklemeden görülüyor. Şu an bu kaybı adını koymasa da iliklerine kadar hisseden ülkede, bu kaybı ileride daha net ve maalesef geri dönülmez halde göreceğimizi düşünmek hayalci ve eyyamcı bir bakış olmayacaktır. Eğitimden sağlığa, ordudan emniyete, hukuktan iş dünyasına toplumun her kesiminden en yetişmiş kişileri kaybettiğimizi görüyoruz. Dürüst, çalışkan ve gelecek vadeden bireylerin kaybı, ülkenin geleceğini karartıyor ve geri dönülmez bir yola sokuyor.