• Ocak 1, 2023
  • No Comment

HABLEMİTOĞLU CİNAYETİ ÖRGÜT İÇİ İNFAZ MI?

HABLEMİTOĞLU CİNAYETİ ÖRGÜT İÇİ İNFAZ MI?

HABLEMİTOĞLU CİNAYETİ ÖRGÜT İÇİ İNFAZ MI?

NECİP HABLEMİTOĞLU SUİKASTI İDDİANAMESİNE İLİŞKİN DEĞERLENDİRME-2

 

  1. Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Öğretim Görevlisi olan Dr. Necip Hablemitoğlu, 18 Aralık 2002 tarihinde, 06 TF 647 plakalı aracı ile Portakal Çiçeği Sokak No:40 Çankaya adresindeki ikametgâhına ait açık otoparka geldiğinde silahlı saldırıya uğramış ve hayatını kaybetmiştir. Olay nedeniyle yürütülen soruşturmada 2015 yılına kadar hiçbir sonuç alınamamıştır. 17-25 Aralık 2013 tarihli yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarının ardından AKP Hükümeti, yok etmeye karar verdiği Gülen Hareketi hakkında “terör örgütü” kararı aldırmanın yollarını aramaktadır. İddianameye ilişkin değerlendirmelerimizin ilk bölümünde[1] açıklandığı üzere Necip Hablemitoğlu suikastı Gülen Hareketi’ni “terör örgütü” sınıfına alarak yok etmenin araçlarından biri olarak görülmektedir. Nitekim fail-i meçhul kalan soruşturmada 2015 yılında başlatılan yeni süreç bu çerçevede yürütülmüştür. Zihni Çakır isimli kişinin Twitter paylaşımları ve 5.2.2015 tarihinde alınan ifadesinin ardından başlatılan yeni sürecin bütünüyle Zihni Çakır’ın senaryosuna paralel bir şekilde yürütüldüğü ve Çakır’ın beyanlarının iddianameye dönüştürüldüğü görülmektedir.
  2. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 11.11.2022 tarih ve 2004/121619 soruşturma, 2022/62858 Esas sayılı iddianamesinde ortaya konan bu senaryoya göre, özetle, Necip Hablemitoğlu Gülen Hareketi hakkında Köstebek isimli bir kitap çalışması yapmıştır. Gülen Hareketi bu çalışmayı engellemek için Necip Hablemitoğlu ile görüşmek istemiştir. Başarılı olamayınca Gülen Hareketi yöneticilerinden Mustafa Özcan eski bir MİT mensubu olan Enver Altaylı ile görüşmüş, Enver Altaylı da Aydın Köstem isimli şahıs aracılığıyla Özel Kuvvetler Komutanlığında görevli Albay Mustafa Levent Göktaş ile görüşmüş, hatırı sayılır bir para karşılığında Hablemitoğlu’nu öldürülmesi istenmiştir. Levent Göktaş, kendisine bağlı Fikret Emek, Ahmet Tarkan Mumcuoğlu, Nuri Gökhan Bozkır ve Mehmet Narin isimli üyelerinden oluşan silahlı bir suç örgütü kurmuştur. Levent Göktaş, Necip Hablemitoğlu’nu Nuri Gökhan Bozkır üzerinden takibe almış, olay yerinde keşif yaptırmış, sonrasında örgüt içerisinden Fikret Emek ile birlikte hareket eden Ahmet Tarkan Mumcuoğlu’na öldürtmüştür.
  3. Cinayet zanlısı Nuri Gökhan Bozkır, Zihni Çakır’ın yönlendirmesi ile 2014 yılında 4 defa İstanbul Emniyetine gider ve Gülen Hareketi hakkında bildiklerini anlatır(olayla ilgili değil). Bu ifadelerinden sonra Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan’ın odasında Başsavcıvekili İrfan Fidan kendisine, Gülen Hareketi’ni çökertecek iki olay olduğunu, bunlardan birinin MİT Tırları olayı, diğerinin ise Hablemitoğlu cinayeti olduğunu söyler. Bozkır, her iki olay hakkında da bilgi sahibi olduğunu söyler, ancak o tarihte bu konuda ifadesi alınmaz(s.83,95). 2015 yılında soruşturmada aniden bir gelişme yaşanır. Emniyet, daha önce 4 defa gelen ve olayla ilgili bilgisi olduğunu söyleyen Bozkır’ın ifadesini almak yerine, 5.2.2015 tarihinde, Bozkır’ı emniyete yönlendiren Zihni Çakır’ın ifadesini alır.
  4. Zihni Çakır, 5.2.2015 tarihli emniyet ifadesinde, ismini vermediği bir kaynağa dayanarak, “Suikast görevlendirmesinden önce Gülen Örgütü’nün içerisinde etkili olan ve Gülen Örgütünün İstişare Kurulunda yer aldığını tahmin ettiğim Mustafa Özcan ile ClA’nin Türk ajanı olarak bilinen Enver Altaylı’yla bir görüşme yaptığını, bu görüşmede hatırı sayılır bir para karşılığı suikastın işlendiğini Enver Altaylı’run Özel Kuvvetler Komutanlığındaki bağlantıları vasıtasıyla süreçte etkili olduğunu söyledi.” demiştir(s.43). 18.9.2017 tarihli savcılık ifadesinde ise kendisine bu bilgileri veren kişinin Nuri Gökhan Bozkır olduğunu açıklar ve iddialarına “kitap çalışması” detayını da ekleyerek; “Ayrıca aynı dönemde Hablemitoğlu’nun Gülen yapılanmasıyla ilgili olarak bir kitap çalışması yaptığını, bu kitap çalışmasını durdurması için FETÖ/PDY örgüt üyesi Mustafa Özcan’ın Hablemitoğlu ile görüşmeler yaptığını bana söyledi. Hablemitoğlu’nu engellemeyeceklerini anlayınca da Mustafa Özcan ile o dönem MİT mensubu olduğunu bildiğimiz Enver Altaylı’nın görüşme yaptığını, bu görüşme sonrasında Hablemitoğlu’nu engellemeyeceğini anlayınca Enver Altaylı’nın Özel Kuvvetlerdeki bağlantıları vasıtasıyla suikastın yapılması işinin Yüzbaşı Tarkan Mumcuoğlu’na verildiğini, Tarkan Mumcuoğlu’nun bu suikastı işlediğini, suikasttan sonra silahı Mogan Gölü’nün ODTÜ yakasında balçıklı bir bölgeye attığını bana söyledi.” şeklinde beyanda bulunur(s.59).
  5. Bu arada Bozkır hakkında IŞİD’e patlayıcı madde götürdüğü iddiasıyla 8.9.2015’te Şanlıurfa’da dava açılır. Bunun üzerine Bozkır 12.9.2015’te Ukrayna’ya kaçar. O zamana kadar Hablemitoğlu cinayetine ilişkin ifadesi alınmamıştır. Zihni Çakır, 5.2.2015’teki ifadesinde ÖKK’daki bazı subayların ismini vermesine rağmen o isimler hakkında da uzun süre işlem yapılmaz. O kadar ki, Çakır’ın ifadesinde adı geçen isimlerden Tarkan Mumcuoğlu 2016’da MİT’te çalışmaya başlamış, 2021’de emekli olmuştur. Hakkında ancak 8.6.2022’de işlem yapılmıştır.
  6. 2014’te Bozkır’ı emniyete yönlendiren Zihni Çakır, 18.9.2017’de savcıya ifade verdikten sonra Ukrayna’daki Bozkır’a ulaşır ve savcının mail adresini vererek olaya ilişkin bildiklerini anlatan bir dilekçe yazmasını ister. Savcı, resmi yoldan işlem yapmak yerine Bozkır’la Zihni Çakır vasıtasıyla irtibat kurmuştur. Bir süre sonra Zihni Çakır Bozkır’ı tekrar arar ve dilekçenin savcıya ulaşmadığını belirterek bu kez Ankara TEM bürosunun mail adresini verir. Bozkır 4 sayfalık bir dilekçe(mektup) gönderir. Bozkır Ukrayna’da yakalanıp Türkiye’ye getirilmesinden sonra ilk olarak 7.2.2022 tarihinde emniyette, 8.2.2022 tarihinde savcılıkta cinayete ilişkin ifade verir. Bozkır, mektubunda ve ifadelerinde, Zihni Çakır’ın kendisine dayanarak aktardıklarının aksine, “Gülen Hareketi’nin kitap çalışmasını durdurması için Hablemitoğlu ile görüşmeler yaptığı, sonrasında Mustafa Özcan ve Enver Altaylı’nın devreye girdiği ve Altaylı’nın Özel Kuvvetler’deki bağlantıları ile irtibata geçildiği ve suikast için hatırı sayılır bir para verildiği” şeklinde hiçbir bir iddia ve beyanda bulunmamıştır.
  7. Gazeteci Müyesser Yıldız, Gökhan Nuri Bozkır’ın yakınlarına şunları anlattığını iddia etmiştir: “2014’te FETÖ ile mücadele başladığında, Gazeteci Zihni Çakır ile temasa geçip ÖKK’daki FETÖ yapılanması hakkında bilgi verdim. Çakır bunları yazıp kendisine vermemi istedi. Yazdıklarımı beğenmedi; biraz renklendirelim diyerek, kendisi birtakım isimler ekleyerek yeniden yazdı. Sonrasında Eylül 2014’te İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı İrfan Fidan’la görüştüm. Hablemitoğlu cinayetinden ilk o zaman İrfan Fidan söz edip, ‘Ankara’da yürütülen FETÖ çatı iddianamesi soruşturmasına sokalım, şikâyette bulun.’ dedi. Ben de, ‘Oraya bakacaksanız, Özel Kuvvetler Komutanlığı’na da bakın.’ dedim. Herhangi bir isim vermedim.”[2] Bu açıklamalar, Zihni Çakır’ın Bozkır’dan duyduğunu söylediği halde Bozkır’ın ifadesinde yer almayan yukarıda belirtilen isim ve iddiaların, Zihni Çakır tarafından uydurulmuş olduğu sonucuna götürmektedir. Ne var ki savcı, kaynak kişinin doğrulamadığı bu iddialara sarılmış ve iddianamenin bütün kurgusunu bu iddialar üzerine oluşturmuştur.
  8. Özetle, cinayetin Köstebek isimli kitap çalışmasını engellemek için işlendiğine ilişkin iddia Zihni Çakır’a aittir. Zihni Çakır, Gökhan Nuri Bozkır’a dayandırarak bu iddiaları ortaya atmış ise de, Bozkır’ın hiçbir beyanında bu iddialara yer verilmemiştir. Savcı ise bu durumu, kendi kişisel kanaati ile “adının FETÖ/PDY ile anılmak istemediği için bunları belirtmemiştir” şeklinde yorumlamış ve Zihni Çakır’ın anlatımlarının doğru olduğuna karar vermiştir(s.101).

 

NECİP HABLEMİTOĞLU NEDEN HEDEF SEÇİLDİ?

  1. Katil suçu atmak istediği kişiye ait kartviziti cinayet mahallinde bırakır, acemi dedektif kartviziti bulur ve cinayeti çözdüğünü düşünerek masum bir insanı cinayetle suçlayıp dosyayı kapatır. Bu iddianame ile yapılan da budur. “Kitap çalışmasını engellemek” iddiası, cinayeti işleyenlerin masum bir kitleyi suçlamak için olay yerine bıraktıkları (ortaya attıkları) bir kartvizit gibidir. Savcı iddianamenin bütün kurgusunu bu iddia üzerine bina ederek masum insanları suçlama ve dosyayı kapatma çabasındadır.
  2. Ancak iddianamede beyanları “mutlak doğru” kabul edilen Zihni Çakır’ın iddialarının aksine, Nuri Gökhan Bozkır, emniyet ve savcılık ifadelerinde cinayet sebebine ilişkin farklı iddialarda bulunmaktadır. Bozkır ifadelerinde, “2002 yılı Kasım ayı ortalarında Alay Komutanımız Levent Göktaş makamına çağırarak bana örtülü bir görevin olduğunu, hedef şahsın Necip Hablemitoğlu olduğunu, kendisinin devletin gizli bilgi ve belgeleri istenmeyen şahıslarla paylaştığını, devlet menfaatlerine zararlı faaliyetlerde bulunduğunu belirtti. Bu maksatla bana Portakal Çiçeği Sokağı bölgesinin keşif görevini verdi.” (s.85-86, 97). demiştir.
  3. Bozkır, ifadesinin devamında olaydan birkaç gün önce Levent Göktaş’ın İrfan isimli arkadaşının ofisinde yapılan bir toplantıdan söz eder. Levent Göktaş, Hakan Büyükçulha, Fikret Emek ve Mehmet Narin’in toplantıda yer aldığını, Fikret Emek’in sahada olması gerektiği, (hedef) kişiden belgeleri Fikret Emek’in alacağı, Hakan Büyükçulha ile birlikte hareket edecekleri gibi konuşmalar yapıldığını beyan etmiştir(s.86-87, 98-99). Bozkır, cinayeti yorumlarken, “Ofiste yapılan toplantıda bilgi ve belgelerin Fikret Emek tarafından alınacağının belirlenmesi hücum unsuru olduğunun kanıtıdır.” demiştir(s.89). Nihayet ifadesinin sonunda, cinayetten iki gün sonra Fikret Emek’in kendisini çağırarak Tarkan Mumcuoğlu ile birlikte Necip Hablemitoğlu’nun evine gidileceğini ve buradan bir belge alınacağını, ancak korktuğu için eğitim faaliyetleri olduğunu bahane ederek bu görevi kabul etmediğini söylemiştir(s.88,99).
  4. Savcı, Bozkır’ın bu iddialarını araştırmak yerine iddianamenin bütün kurgusunu Zihni Çakır’ın yukarıda belirtilen iddiaları üzerine inşa etmiştir. Oysa Bozkır’ın emniyet ve savcılık ifadelerinin değişik bölümlerinde birbiri ile bağlantılı ve tutarlı bir şekilde dile getirdiği bu hususlar, cinayetin ardında savcının iddiasından farklı bir sebep bulunduğuna işaret etmektedir. Buna göre Necip Hablemitoğlu, “devletin gizli bilgi ve belgelerini ele geçirmiş, bunları istenmeyen kişilerle paylaşmış, devlet menfaatlerine zararlı faaliyetlerde bulunmuştur” ve bundan dolayı öldürülmesine ve eylemden sonra da kendisine verilmiş olan belgelerin geri alınmasına karar verilmiş, eylem planlaması da buna göre yapılmıştır. Asıl araştırılması gereken iddialar bunlardır. Zira aşağıda belirtileceği üzere Bozkır bu iddialarında yalnız değildir.
  5. Ergenekon sanığı Habib Ümit Sayın’ın bilgisayarında, Bozkır’ın yukarıda geçen beyanını doğrular mahiyette e-mail yazışmaları tespit edilmiştir. Bu yazışmalarda, Necip Hablemitoğlu’nun örgüt (Ergenekon) üyelerince sevilmediği, tehlikeli kişilerle ilişki kurduğu, MİT Müsteşarlığına adının geçtiği ve sakıncalı hareketler yaptığı, bir seneye kalmadan öldürüleceği belirtilmektedir.[3] Aşağıda ayrıca bahsedileceği üzere Hablemitoğlu’nun kimlerle, nasıl bir ilişki kurduğu ve MİT Müsteşarlığına adının geçmesi hususları mevcut soruşturmada alınan beyanlara da yansımıştır. Habib Ümit Sayın’a ait bilgisayarda “silinmiş Chat kayıtları” bölümünde yer alan 24.2.2001 tarihli MSN görüşmesinde, “…A. O.’un Hablemitoğlu ile iyi arkadaş olduklarını, Hablemitoğlu’nun kime çalıştığının belli olmadığını, her taraf ile bağlantısının olduğunu, …” ifade ettiği görülmüştür.[4] Yine Ergenekon sanığı Hasan Atilla Uğur ile ilgili bir mail ihbarında, “Kürşat kod adlı komutanımız Hasan Atilla Uğur hakkında bilgi vermek istiyorum. … Necip Hablemitoğlu ve ihsan Güven eylemleri ile ilgili olarak Kürşat’ın detaylı bilgisi var. İhsan Güven’in en yakın adamı Çelik E. sık sık Ankara’ya geliyordu ve Kürşat ile buluşuyordu. Kürşat zaman zaman korumalarıyla birlikte Ergün Poyraz’ı da İhsan Güven’in yanına gönderiyordu. … Necip Hablemitoğlu da yine Kürşat’ın yakından ilgilendiği sık sık görüştüğü biriydi. Son dönemde bazı talimatlara direndiğini biliyordum.” denilmektedir.[5]
  6. Eski MİT Kontrterör Dairesi Başkanı Mehmet Eymür’ün bu konudaki açıklamaları da dikkat çekicidir. Sabah Gazetesi’nin 23.6.2009 tarihinde “Hablemitoğlu’nda Ergenekon izi var” başlığıyla duyurduğu röportajda Mehmet Eymür şunları söylüyor: “Hablemitoğlu Almanların ve Alman vakıflarının Türkiye üzerindeki faaliyetlerini açığa çıkaran yayınlar yapıyordu. Görünen hedefi, Almanların Türkiye üzerindeki etkinliğini kırmaktı. Ben o yayınların hiçbir zaman Hablemitoğlu’nun kendisi tarafından kaleme alındığını sanmıyorum. Çünkü onu aşan bilgiler vardı ve yazılar, resmi yazışma dilini andırıyordu. Hablemitoğlu cinayetinden hemen sonra çok dikkatimi çeken bir yayın yapıldı. Kimin tarafından hazırlandığı bilinmeyen ve ordudaki yolsuzlukları teşhir eden ‘yolsuzluk.com’ isimli bir site vardı. Bu site cinayetin ardından ‘Alçaklar’ diye başlık atmıştı. Açıklamada, sitelerinin en büyük destekçisi olan vatansever Necip Hablemitoğlu’nun vahşi bir şekilde öldürüldüğünü belirtiyor, askeri ihalelerle ülkeyi sömüren ve rütbesini şahsi çıkarlara alet edenler, ağır dille cinayetin sorumlusu olarak suçlanıyordu. Bu cinayeti incelerken bu gibi önemli noktaları dikkate almak gerekir. Bu sitede yayınlanan ordu mensupları ile ilgili bilgi ve belgelerin içeriden elde edildiği ve istihbari çalışmalara dayandığı bellidir. O dönemde Hablemitoğlu’nun bazı kuvvet komutanlarının danışmanlığını yaptığı da söyleniyordu. Hablemitoğlu bu süreçte hem askeriyeye yakın görünüp, hem de yolsuzluk.com adlı internet sitesine askeri ihalelerle ilgili bilgi sızdırınca Ergenekon’un hedefi olmuş olabilir. Almanya, Türkler açısından en geniş istihbarat ağına sahip ülkelerden birisidir. Alman istihbaratı Türkiye’de çok etkindir.”[6]
  7. Bütün bu bilgiler ve Bozkır’ın iddiaları, cinayetin bir “örgüt içi infaz” olduğu sonucuna götürmektedir. Peki, Hablemitoğlu ile Ergenekon Örgütü arasındaki ilişki nedir, Hablemitoğlu devletin gizli belgelerini nasıl ele geçirmiştir, bu belgeleri kimlerle paylaşmıştır, kimlerle ilişki kurmuştur ve (Ergenekon’a göre) hangi zararlı faaliyetlerde bulunmuştur?

 

NECİP HABLEMİTOĞLU’NUN ERGENEKON İRTİBATLARI

  1. Necip Hablemitoğlu, TSK’da ulusalcı kanada (Ergenekon yapılanmasına) mensup asker şahıslarla ilişkisi olan ve askerlerin yönlendirmesi ile Ergenekon adına çeşitli konularda psikolojik harp yürüten bir isim olarak karşımıza çıkmaktadır. Ergenekoncu askerler tarafından toplanan veya sahte olarak üretilen[7] bilgi ve belgeleri kullanarak Alman Vakıfları, başta Gülen Hareketi olmak üzere dini cemaat ve tarikatlar ve AKP hakkında çalışma yürüttüğü, bu konuda kendisine jandarma istihbaratından ve Özel Kuvvetler Komutanlığı’na bağlı MAK biriminden bilgi ve belge akışı sağlandığı anlaşılmaktadır. Kısacası Necip Hablemitoğlu, gizli belgeleri askerlerden temin etmektedir.
  2. Müşteki Şengül Hablemitoğlu, 29.9.2016 tarihinde savcılık tarafından kendisine sorulan, “Eşiniz Necip Hablemitoğlu’nun yazmış olduğu kitaplarda, makalelerde ve yapmış olduğu çalışmalar içerisinde bazı istihbari bilgilerin bulunduğu biliniyor. Bu nitelikteki istihbari bilgileri kimden aldığını düşünüyorsunuz?” sorusuna cevaben, eşinin Jandarma binasının önünden Atilla isimli bir albaydan bir zarf içerisinde evrak aldığını bildiğini, bu albayın Ergenekon davasında tutuklanan Şener Eruygur ile birlikte çalıştığını, eşinin ayrıca Türkan Saylan ile de bilgi alışverişinde bulunduğunu söylemiştir(s.46). “Atilla albay”, o tarihte Jandarma Genel Komutanı olan Şener Eruygur’un komutasındaki İstihbarat Başkanlığı Teknik İstihbarat Daire Başkanı olarak görev yapan ve Ergenekon sanıklarından olan Albay Hasan Atilla Uğur’dur.
  3. Necip Hablemitoğlu’nun Özel Kuvvetler Komutanlığındaki irtibatının ise, Gökhan Nuri Bozkır’ın ifadesine göre Tarkan Mumcuoğlu olduğu anlaşılmaktadır. Bozkır ifadesinde, Tarkan Mumcuoğlu’nun kendisine “Soner Yalçın ve Necip Hablemitoğlu ile görüştüğünü, bilgi alışverişlerinde bulunduğunu, Soner Yalçın’a dizi senaryosu konusunda yardımcı olduklarını, Alman Vakıfları konusunda da Necip Hoca ile görüştüğünü söylediğini, kendisinden Conrand Adaneur Vakfı ile ilgili çalışma yapmasını istediğini” beyan etmiştir(s.85,96). Diğer bazı iddiaları örtüşmese de Zihni Çakır’ın ifadesi bu yönüyle Bozkır’ın ifadesi ile uyumludur. Çakır, Hablemitoğlu’na belge servis eden kişinin Tarkan Mumcuoğlu olduğunu aktarmıştır(s.59). Cinayet planlamasında Hablemitoğlu’nda bulunan belgelerin geri alınmasının da konuşulduğunu hatırlatalım ve küçük bir parantez açarak, cinayetin maktulü tanıyan bir kişi tarafından işlendiğinin değerlendirildiğini not edelim.
  4. Burada cinayet hakkında bilgisi olan Ergün Poyraz’ın adını da zikretmek gerekiyor. Zira Hablemitoğlu’nun Ergenekon Örgütünü kızdıran bazı adımlarında Ergun Poyraz’ın da adı geçmektedir. Ergenekon sanıklarından olan Ergün Poyraz, Hablemitoğlu’na belge akışı sağlayan aynı askerler tarafından yönlendirilen, kitaplar yazdırılan ve Ergenekon Örgütünün amaçları doğrultusunda psikolojik harp yürüten bir isimdir.[8] Bunlardan ilk akla geleni AKP hakkında yazdığı “Patlak Ampül” adlı kitabıdır ki bu kitabın cinayetle ilgisine aşağıda değinilecektir. Her iki ismin jandarmadaki ortak irtibatı ise Ergenekon sanığı Hasan Atilla Uğur’dur.
  5. Soruşturmada tanık olarak ifadeleri alınan Ramazan Toprak ve Halil Şıvgın’ın beyanları, Hablemitoğlu’nun ulusalcı askerlerle olan ilişkisini, askerlerin isteği ile yaptığı psikolojik harp faaliyetlerini ve askerlerin iki önemli kumpas girişimini deşifre etmiştir. Bu ifadeler, Hablimoğlu’nun Ergenekon Örgütünü neden kızdırdığını da ortaya koymaktadır. İfadeler okunduğunda, Bozkır’ın ifadesinde geçen Levent Göktaş’ın cinayet sebebi olarak gösterdiği gerekçe (bkz. P. 10) ve Habib Ümit Sayın’ın bilgisayarında ele geçen e-mail yazışmaları (bkz. P. 13) ile kastedilenlerin ne olduğu daha net olarak anlaşılacaktır.

 

NECİP HABLEMİTOĞLU ALDIĞI BÜYÜK RİSKİN FARKINDAYDI

  1. AKP kurucu milletvekili Ramazan Toprak 20.10.2016 tarihli ifadesinde, özetle, Hablemitoğlu’nun televizyonlarda yaptığı konuşmalarda muhafazakâr kesime irticacı demesinden dolayı rahatsız olduklarını, 15.01.2002 günü kendisini telefonla arayıp görüşmek istediğini, talebini olumlu karşılayınca birkaç gün sonra buluşup görüştüklerini, sonraki görüşmelerinde “içinde bulunduğu ve birlikte hareket ettiği arkadaşlarının bazılarının memnun olmasa da sırf ulusalcı duyarlılığı nedeniyle onlarla birlikte olduğunu, ancak onların hiç sevmediği Mesut Yılmaz’la birlikte hareket etmesinden rahatsız olduğunu” söylediğini, kendilerini (AKP’lileri) tanımaya başladıktan sonra o arkadaşlarıyla araya mesafe koymaya başladığını, (AKP için) büyük riske girerek yaptığı hizmetlerin partide değerlendirileceğini, AKP’den milletvekili teklifi beklediğini, MİT müsteşarlığı görevine talip olduğunu söylediğini, Hablemitoğlu’nun bu düşüncelerini makul görüp o dönem grup başkan vekili Faruk Çelik’e aktardıklarını, 10 Temmuz 2002 akşamı vilayetler evinde Halil Şıvgın ve ailesi, Necip Hablemitoğlu ve ailesinin katıldığı akşam yemeğinde Hablemitoğlu’nun kendilerine “onlardan çok etkilendiğini ve (AKP’lilere) önyargılarının kırıldığını, AKP’yi kapatma davası hazırlığı yapıldığını, Ergün Poyraz’ın AKP ve Recep Tayyip Erdoğan hakkında bir kitap hazırladığını, bu kitap delil gösterilerek seçimden önce kapatma davası açılacağını, kapatma davası konusunda psikolojik savaşı kendisinin yönlendirdiğini ancak bunun yanlışlığını gördüğünü, birlikte olduğu arkadaşlarının da kafalarının karışık olduğunu, AKP genel merkezinin dinlendiğini ve konuşmalarında dikkatli olmalarını, açılması düşünülen kapatma davası ile AKP’nin seçime sokulmamaya çalışılacağını, seçime girse bile bu dava nedeniyle vatandaşın umudu ve ilgisinin kırılacağını, en azından hayli zayıflatılmış olacağını, kitabın yayıma hazırlanması çalışmaları görevinin kendisine verildiğini” söyleyince, kendisine “kitabın yayımlanması işini engellemesi veya en azından seçim yapılana kadar ertelemesini” rica ettiklerini, “seçime kadar birtakım bahaneler bulup kitabın yayımlanmasını engellerim” dediğini, nitekim Hablemitoğlu’nun 3 Kasım 2002 seçimleri öncesinde yayınlatmadığı bu kitabın seçimlerden sonra “Patlak Ampul” adıyla yayınlandığını, seçimlerden sonra yayınlandığı için iş işten geçtiğini (seçimi kazanmalarına engel oluşturmadığını), 10 Temmuz’da yapılan bu görüşmenin akabinde Erdoğan’ı telefonla arayıp randevu istediğini, ertesi gün parti genel merkezinde yapılan görüşmede Hablemitoğlu’nun söylediklerini Erdoğan’a aktardığını ve Erdoğan, Hablemitoğlu, Halil Şıvgın ve kendisinin katılımıyla kendisinin evinde dörtlü görüşme yapmayı kararlaştırdıklarını, 19 Temmuz 2002 Cuma günü evde toplandıklarını, Erdoğan’ın mazereti nedeniyle gelemediğini, onun temsilen Abdullah Gül’ün toplantıya katıldığını, görüşmede Hablemitoğlu’nun Abdullah Gül’ün ABD’de yaptığı görüşmeleri anlattığını, Abdullah Gül’ün bundan rahatsız olduğunu, AKP’nin kapatılması hazırlıklarının da konuşulduğunu, talepleri üzerine Hablemitoğlu’nun “birtakım bahanelerle kitabın yayımını engelleyeceğini” söylediğini, kitaplarını Abdullah Gül’e hediye ettiğini, Alman Vakıfları ile ilgili çalışmalarından da bahsettiğini, 18 Aralık 2002 akşamı geç saatlerde eve geldiklerini ve cinayeti televizyonlardan öğrendiğini, kendisini Başbakanlıktan aradıklarını öğrenince dönüş yaptığını, Başbakan Abdullah Gül’ü bağladıklarını, Gül “Senin evinde görüşmüştük, nedir bu olay?” diye sorunca yarın gelip anlatacağını söylediğini, ertesi gün Abdullah Gül’e Hablemitoğlu ile yaptıkları son görüşmeyi olduğu gibi aktardığını, buna göre “Nisan 2002’deki DGM savcısı Nuh Mete Yüksel’e şantaj kaseti iddiasını, yani bir vakıfta yapılacak aramada önceden yerleştirilmiş olan CD ele geçirilmiş olacak, CD’yi Fetullahçı polislerin yerleştirdiği izlenimi verilmiş olacak, bu CD ile Fetullahçı örgütlenmeyi soruşturan savcı Yüksel’e soruşturma konusunda şantaj yapacakları iddiası bahane olarak kullanılacak, emniyet içindeki Fetullahçı örgütlenme üzerinden ülke çapında olmak üzere ucu açık genel bir irtica operasyonu başlatılacağını” aktardığını beyan etmiştir(detaylı ifade için bkz. iddianame s.50-55). Ramazan Toprak, düzenli olarak günlük tuttuğunu, ifadesini de günlüklerine bakarak hazırladığını söylemiştir.
  2. Necip Hablemitoğlu ile ilk temas kuran AKP’li isim Ramazan Toprak’tır. Toprak’ın çağrısıyla Halil Şıvgın da Hablemitoğlu ile görüşmelere dahil olmuştur. Anavatan Partisi milletvekili eski Sağlık Bakanı Halil Şıvgın, 11.10.2016 tarihli ifadesinde özetle, Ramazan Toprak’ın kendisini arayarak Necip Hablemitoğlu’nun kendisi ile görüşmek istediğini söylediğini, kabul ettiğini, yöneticisi olduğu vakfın bürosuna geldiklerini, Hablemitoğlu’nun, Alman Vakıfları ve Fethullah Gülen ile ilgili araştırma ve inceleme yaptığını söylediğini, “Alman Vakıfları önemli bir meseledir, dikkatli olman gerekir” dediğini ve “Bunları senden kim istiyor, neden yapıyorsun bunu” diye sorduğunu, “Bunu yapmamı benden asker istedi, ben MİT Müsteşarı olacağım” dediğini, bu sırada Ramazan Toprak’ın AKP’nin kapatılmasıyla da Necip Hablemitoğlu’nun ilgilendiğini söylediğini, Necip Hablemitoğlu’nun ayrıca siyaset ile uğraşmak istemesi ve Alman Vakıfları konularında da konuştuklarını, bu görüşmenin 2002 yılının Nisan veya Mayıs ayında yapıldığını, hatırladığı kadarıyla Necip Hablemitoğlu ile bir defa Ramazan Toprak’ın evinde, bir defa Necip Hablemitoğlu’nun evinde ve bir defa da Gölbaşı’nda bulunan Vilayetler Evi’nde birlikte ailece yemek yediklerini ve sohbet ettiklerini, Necip Hablemitoğlu’nun bu yemeklerde kendi çalışmalarını anlattığını, bunun dışında 2002 yılının Temmuz veya Ağustos aylarında Ramazan Toprak’ın evinde Necip Hablemitoğlu, Ramazan Toprak Abdullah Gül ile yapacakları görüşmeye kendisini de çağırdıklarını, Ramazan Toprak’ın “Arkadaşımız faydalı çalışmalar yapıyor, bizimle birlikte siyaset yapsa iyi olur” diyerek bir açılış yaptığını, Necip Hablemitoğlu’nun Abdullah Gül’e ABD’de yaptığı lobi faaliyetlerinden bahsettiğini, Gül’ün buna çok şaşırdığını, görüşmelerde Fethullah Gülen konusunun geçmediğini beyan etmiştir(s.48-50).
  3. Bu ifadelerden anlaşıldığı üzere, Necip Hablemitoğlu askerlerle çalışmış, askerlerden aldığı bilgi ve belgelerle kitap çalışmaları yapmış ve askerlerin belirlediği konularda psikolojik harp faaliyeti yürütmüştür. İşbirliği yaptığı isimler, ulusal kanada mensup ve Ergenekon yapılanmasında adı geçen askerlerdir. Hablimotoğlu, ölümünden 11 ay önce Ramazan Toprak üzerinden AKP ile temasa geçmiş ve kendi görevini ve yaptığı faaliyetleri ifşa etmiştir. Bu temaslarında ayrıca askerlerin iki önemli kumpas girişimini de deşifre etmiştir. Bunlardan birincisi Ergün Poyraz’ın yazdığı “Patlak Ampül” kitabı kullanılarak AKP’nin seçimden önce kapatılması girişimi, ikincisi DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel’e yapılacak kaset kumpası ile muhafazakâr kesime yönelik ucu açık bir irtica operasyonu başlatılması girişimidir. AKP’den milletvekili teklifi beklediğini, MİT müsteşarlığı görevine talip olduğunu söyleyen Hablemitoğlu, Patlak Ampül kitabının yayımını geciktirerek Ergenekoncu kanadın AKP’ye yönelik kapatma girişimini engellemiştir. Nitekim söz konusu kitap seçimlerden sonra yayınlanmış ve Ergenekon Örgütü amacına ulaşamamıştır. Yine Nisan 2002’deki kaset kumpası iddiasından 2 ay sonra 3 Haziran 2002 günü Çağdaş Eğitim Vakfı (ÇEV)’de arama yapılmış, bahsi geçen CD bulunmuştur. Ancak planlanan operasyonlar yapılamamıştır.
  4. Antrparantez belirtelim; Cumhuriyet yazarı Mustafa Balbay’ın günlüklerine göre 3 Kasım 2002 seçimlerini AKP’nin kazanması ulusalcı askerleri oldukça kızdırıyor. Sonuçları “Fethullah iktidarda” şeklinde yorumluyorlar. Hablemitoğlu cinayetinden önce 30 Kasım 2002’deki görüşmede Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur Mustafa Balbay’a “Şimdi darbe olmaz. 28 Şubat benzeri durum da zor. Artık tecrübe de kazandılar. Ama yapılacak şu, korkutup yerlerinde tutmak, kendi hedefleri bakımından bir şey yapamayacakları bir yerde tutmak. Biz bunu yapmaya çalışacağız.” diyor. Yine 30 Aralık 2002’de, Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman “AKP: bunlar değişmedi. Biz dikkatle izliyoruz.” diyor. Şener Eruygur ise, “AKP: Bu köpekler yapmak istediklerinden vazgeçmeyecekler. Mümkün değil. İki uç var, hemen erken hareket etmemek gerekiyor. Edersek bir karmaşa olursa hemen bundan yararlanmak isteyebilirler. Ama geç de kalmamak gerekiyor. Çok hassas bir denge… Dikkatle izliyoruz.” diyor.[9]
  5. Necip Hablemitoğlu’nun askerlerle yaptığı işbirliğini, onlar adına psikolojik harp faaliyeti yürüttüğünü, AKP’nin kapatılması ve muhafazakâr kesime yönelik irtica operasyonu planlarını deşifre etmesi ve AKP’nin kapatılmasını engelleme çabaları, kendisine bu görevleri veren, bilgi ve belge paylaşan askerlerin dikkatinden kaçmış olabilir mi dersiniz? Hablemitoğlu’na belge veren Hasan Atilla Uğur’un jandarmada teknik dinlemeler yapan istihbarat biriminin başında olduğunu da hatırlatalım. Necip Hablemitoğlu’nun Ergenekon için “ihanet” sayılabilecek bu ilişki ve faaliyetleri Ergenekon Örgütü’nün gözünden kaçmadığı ve adım adım takip edildiği anlaşılıyor. Levent Göktaş’ın Gökhan Nuri Bozkır’a Hablemitoğlu’nun “devletin gizli bilgi ve belgeleri istenmeyen şahıslarla paylaştığını, devlet menfaatlerine zararlı faaliyetlerde bulunduğunu” söylemesi(bkz. P. 10), Habib Ümit Sayın’ın bilgisayarındaki e-mail yazışmalarında geçen “Hablemitoğlu’nun örgüt üyelerince sevilmediği, tehlikeli kişilerle ilişki kurduğu, MİT Müsteşarlığına adının geçtiği ve sakıncalı hareketler yaptığı, bir seneye kalmadan öldürüleceği”(bkz. P. 13) şeklindeki yazışmalar ve yine Hasan Atilla Uğur ile ilgili mail ihbarında, Uğur’un yakından ilgilendiği ve görüştüğü Necip Hablemitoğlu’nun son dönemde bazı talimatlara direndiğinden söz edilmesi (bkz. P. 13) ile neyin kastedildiği şimdi çok daha iyi anlaşılıyor.

 

CİNAYETİN HAZIRLIK HAREKETLERİ 3 KASIM 2002 SEÇİMLERİNDEN SONRA BAŞLIYOR

  1. Nuri Gökhan Bozkır’ın beyanlarına göre, Levent Göktaş’ın Bozkır’a maktulün evinin bulunduğu Portakal Çiçeği Sokağı’nın keşfi görevini vermesi de AKP’nin 3 Kasım 2002 seçimlerini kazanmasından sonrasına rastlıyor. Yani cinayetin hazırlık hareketleri seçimlerden sonra başlatılıyor. Bozkır, Kasım ayı ortalarında Göktaş’ın kendisini makamına çağırarak keşif görevi verdiğini söylüyor(s.86,97). Belirtmek gerekir ki, bu olay Bozkır’ın bir veya iki kez keşif yapması ile gerçekleştirilebilecek bir eylem değil. Esasında Bozkır ifadesinde bunu belirtmiştir. Yaptığı keşif sonrası hazırladığı raporu Göktaş’ın talimatı ile Fikret Emek’e verdiğini, Fikret Emek’in rapora bakıp kendisinin de bu bölgeye gideceğini, Altan Bora ve Tan Dervişoğlu’nun gideceğini (keşfini yapacağını) söylediğini(s.86, 97), keşiften sonraki bir gün Bülent Kutsal’ın Levent Göktaş’ın makamına gelerek “şahsın aracını uzaktan kumanda ile çalıştırdığını, bundan dolayı patlama sisteminin kullanılmayacağını, onun yerine başka bir yöntemin kullanılması gerektiğini” söylediğini, Levent Göktaş’ın da “tamam planlarız” diye cevap verdiğini iddia etmiştir(s.86, 98). Bu iddiaya göre adı geçen şahısların da değişik yönleriyle keşif yaptıkları anlaşılmaktadır. Ancak soruşturma savcısı, kendisini mahkeme yerine koyarak Bozkır’ın Altan Bora, Tan Dervişoğlu ve Bülent Kutsal hakkındaki beyanlarının kasıtlı ve maksatlı olduğuna karar vermiş ve bu şahıslar hakkında kovuşturma açmaya gerek görmemiştir.[10]
  2. Buna göre Necip Hablemitoğlu, Ergenekon’un devlet için zararlı gördüğü AKP ile ilişkiler kurduğu, Ergenekon’un bazı plan ve faaliyetlerine ve kendi konumuna ilişkin bildiklerini anlattığı, AKP’nin kapatılmasına ilişkin planlarını bozduğu için Ergenekon Örgütünün hedefi haline gelmiş ve bu nedenle aşağıda ayrıca bahsedileceği üzere “hain infazı” olarak yorumlanan bir yöntemle öldürülmüştür.[11]

 

CİNAYETİN ARDINDAN SIRANIN KENDİLERİNE GELECEĞİNİ DÜŞÜNEREK KORUMA TALEP EDEN İSİMLER KİM?

  1. Necip Hablemitoğlu’nun, sağlığında tehdit ve takip edildiği halde koruma istememiştir. Müşteki Şengül Hablemitoğlu’na bu durum sorulduğunda, “Benim eşim durumdan vazife çıkaran bir insandı ve korunması ile ilgili tedbirlerin de bu yaklaşımla alınması gerektiğine inanıyordu ve yazılı olarak korunma talebinde bulunursa yaşamındaki rutin olana ilişkin bilgilerin kayıtlı hale geleceği endişesini taşıyordu. Bu nedenlerle yazılı müracaatta bulunmadı.” şeklinde cevap verdiği görülmektedir(s.33). Hablemitoğlu’nun, rutin faaliyetlerinden ziyade Ergenekon Örgütünden gizli olarak AKP’li isimlerle yaptığı görüşmelerin kayıt altına alınmasından endişe duyduğu için koruma talebinde bulunmamış olduğu değerlendirilmektedir.
  2. Hablemitoğlu’nun aksine, cinayetin hemen akabinde koruma talebinde bulunan isimler olmuştur. Bu isimler, AKP’nin kapatılmasında kullanılacak “Patlak Ampül” kitabının yazarı Ergün Poyraz ve Hablemitoğlu’nun bu kumpas ile ilgili kendilerine bilgi ve kitabın yayımını erteleme sözü verdiği Ramazan Toprak ve Halil Şıvgın’dır. Yine Ramazan Toprak’ın ifadesine göre Hablemitoğlu, AKP’lilerle ile ilişkisi ve AKP lehine yaptıklarıyla “büyük riske girdiğini” ifade etmiştir. Bütün bunlar göstermektedir ki Necip Hablemitoğlu’nun öldürülmesi bu olayla ilişkilidir ve bu isimler kendilerinin de öldürülecekleri korkusu yaşamaktadırlar.
  3. Koruma konusuna geçmeden önce Ramazan Toprak hakkındaki başka bir gelişmeyi de not etmeliyiz. Ramazan Toprak ifadesinde, 26 Aralık 2002’de Başbakan Abdullah Gül’ün kendisini çağırdığını, o gün yapılan Yüksek Askeri Şûra toplantısında bazı komutanların kendisinin Milli Savunma Komisyonu Başkanlığı’ndan istifasını istediklerini söylediğini, düşünmek için süre istediğini ve akşamüzeri istifa dilekçesini verdiğini, bu istifa ile birlikte Gül’ün rahatlaması üzerine de Necip Hablemitoğlu’nun katledilmesi konusunu açtığını beyan etmiştir(s.52). Bu ifade kapsamında, Ramazan Toprak’ın Milli Savunma Komisyonu Başkanlığından istifasının istenmesinin ardında Necip Hablemitoğlu ile olan ilişkisinden ve onun kendisine anlattığı hususlarda bilgi sahibi olmasından başka bir sebep görülmemektedir.
  4. Ramazan Toprak, istifa dilekçesini vermesi ve Hablemitoğlu hakkında konuşmasının ardından, kendisi ve Halil Şıvgın ile ilgili olarak Abdullah Gül’e “Necip Hablemitoğlu’nu katledenlerin hedefinde kendisinin ve Halil Beyin de olduğunu, oradan ayrıldıktan sonra görüştüğü Halil Beyle birlikte ciddi güvenlik endişesi taşıdıklarını” söylediğini, Gül’ün hemen özel kaleme telefon edip matbu koruma talebi dilekçesini getirttiğini, “Sen kendin için hemen doldur koruma vereyim. Halil Bey de bir dilekçe versin ona da koruma verelim.” dediğini, ancak biraz düşündükten sonra koruma talebinden vazgeçtiğini beyan etmiştir. Devamında manidar bir anekdotu paylaşacağını söyleyerek, “Sanırım Şubat 2003 ayı başları idi. Önceden tanımadığım ve adının Eşref olduğunu söyleyen 55 yaşlarında iriyarı, hayli kilolu, kumral, bugün bile görsem tanıyabileceğim bir şahıs yanıma geldi ve kimsenin bilmediği bu olayları tek tek sıraladıktan sonra kendisine ‘Ramazan beye söyle, dua etsin tekrar milletvekili seçildi, eğer yeniden milletvekili seçilmeseydi onu da Necip’in yanına gönderecektik’ sözlerini aktarması için bana gönderildiğini söyledi.” demiştir(s.52).
  5. Hablemitoğlu soruşturması savcısı Ergün Poyraz’ı ifadeye çağırmış, ancak sadece 21.10.2002 tarihli HTS kaydı ile ilgili soru sormuştur. Savcı, 21.10.2002 günü saat 19.46’da Hablemitoğlu’nun Ergün Poyraz’ı aradığı, Ergün Poyraz’ın da saat 19.50’de sanıklardan Aydın Köstem’i aradığını tespit ederek, bu arama trafiğinin Hablemitoğlu üzerinde baskı kurmak amaçlı olduğu düşüncesiyle Ergün Poyraz’ın ifadesine başvurmuştur. Ergün Poyraz ise görüşmenin elindeki bir videokasetle ilgili olabileceğini söylemiştir(s.187-188). İddianamenin başka bir bölümünde ise Ergün Poyraz, maktulün kendisine iki üst rütbeli asker tarafından MİT müsteşarı olma görevinin teklif edildiğini söylediğini aktarmıştır(s.7,256.). Ergün Poyraz’ın Hablemitoğlu cinayetinden sonra koruma talebinde bulunduğunu ise Ergenekon kararından okumaktayız. Ergün Poyraz bu davadaki 24.4.2008 tarihli savcılık ek ifadesinde, Hablemitoğlu öldürüldükten sonra koruma talebinde bulunduğunu beyan etmiştir.[12] Ergenekon sanıklarından MGK Genel Sekreteri Tuncer Kılınç ifadesinde, Hablemitoğlu’nun öldürülmesinden sonra Ergün Poyraz’ın kendisine ulaşarak tehdit aldığını, güvenlik sıkıntısı olduğunu, Jandarma bölgesinde oturduğunu söylediğini, bunun üzerine korunması için kendisini Jandarma görevlilerine yönlendirdiğini, bu şekilde Jandarma tarafından korunduğunu söylemiştir.[13]
  6. Ergün Poyraz’ın cinayet hakkında herkesten daha çok bilgiye sahip olduğu anlaşılmaktadır. Buna rağmen yukarıda açıklanan olaylar ve cinayet hakkındaki bilgisi Ergün Poyraz’a sorulmamış ve kendisi de anlatmamıştır. Ergenekon sanığı Neriman Aydın’ın 3.7.2008 tarihli savcılık ifadesinde, “Ergun Poyraz, TSK’nın yardım ve korumasıyla kitap yazmış ve belgelere ulaşmıştır. Necip Hablemitoğlu’nu çok yakın bir arkadaşının öldürdüğünü bana Ergün Poyraz söyledi Ancak hangi arkadaşı bilmiyorum. Sevgi (Erenerol) Hanım da ben de öyle düşünüyorum.” dediği;[14] sorgudaki ifadesinde de “Ergun Poyraz’dan Hablemitoğlu cinayeti ile ilgili ayrıntılı bilgi alamadım.” dediği;[15] 1.7.2008 tarihinde Neriman Aydın’ın evinde yapılan aramada ele geçen ajandada, “… Bir diğer konu N.Hablemitoğlu’nun çok yakın bir arkadaşı tarafından onu tanıyan biri tarafından öldürüldüğünü ifade etti, Sevgi hn. da teyit etti. …” şeklinde notlar bulunduğu;[16] Ergenekon sanığı Şener Eruygur’un 5.7.2008 tarihli savcılık ifadesinde, “Ergün Poyraz’ı Necip Hablemitoğlu’nun öldürülmesinden dolayı tanırım. Konu ile alakalı olarak bilgi verecekti. Sonra Şengül H. ile birlikte geldiler, daha sonra Ergün Poyraz zaman zaman yanıma gelip giderdi.” dediği;[17] Ergenekon sanığı Kemal Kerinçsiz’in işyerinde ele geçirilen bir dokümanda, Büyük Hukukçular Birliği Derneği’nin 22.12.2006 tarihli toplantı kararında “Hablemitoğlu cinayeti kastedilerek ceza davası ile ilgili Ergün Poyraz cinayetin tüm ayrıntılarını Av Kemal Beye anlattı” şeklinde ifadelere yer verildiği,[18] Ergenekon sanığı Sevgi Erenerol’un işyeri aramasında ele geçirilen bir dokümanda, “…Amaç Necip’in bıraktığı yerden onun mücadelesini devam ettiren bağımsız Türkiye için aynı fedakârlık ve cesaretle mücadele eden arkadaşı, dostu, kardeşi Ergün Poyraz’ı da susturmaktır, …” yazısının bulunduğu,[19] Ergenekon sanıkları Kemal Kerinçsiz ve Muammer Karabulut arasında geçen 16.12.2007 tarihli bir telefon görüşmesinde, “Yani şimdi Ergun’la Hablemitoğlu’nun ilişkisini bilmiyor mu ondan sonra o öldürülen Deniz Subayı var bi tane Petrolle ilgilenen biliyorsun biliyorsun değil mi onu”(3.5.2004’te öldürülen İhsan Güven’den bahsediyorlar); “…Orda hedef Hablemitoğlu’ndan sonra Ergun biliyorsun”; “Adam yani Ergun üç dakka geç çıkmasa o evde onla birlikte o da öldürülecekti” şeklinde konuştukları,[20] görülmektedir.
  7. Ergenekon kararında, “Dosya kapsamına göre bir kısım sanıkların Necip Hablemitoğlu’ nun katli ile ilgili bilgilere sahip oldukları görülmüştür. Özellikle delil klasörleri kapsamında bu konuda bilgi sahibi oldukları anlaşılan sanıklar Ergun Poyraz, Sevgi Erenerol, Neriman Aydın, Habip Ümit Sayın ve Emin Gürses kendilerine bu konuda ısrarla soru yöneltildiğinde herhangi bir açıklama da bulunmamışlardır.” denilmektedir.[21] Buna göre, Ergün Poyraz’ın Hablemitoğlu cinayeti hakkında önemli bilgilere sahip olduğu, ancak konuşmadığı, kendisinin de hedef konumunda olduğu ve bu nedenle Hablemitoğlu cinayetinin hemen ardından koruma talep ettiği anlaşılmaktadır. Ergün Poyraz’a verilen korumalar Poyraz’ın faaliyetlerini gün gün kayda almışlardır (Hablemitoğlu’nun kayda alınmamak için koruma talep etmediğinden yukarıda bahsetmiştik).[22]
  8. Ramazan Toprak, Halil Şıvgın ve Ergün Poyraz ile ilgili “koruma” mevzuunda yukarıda açıklanan hususlar, Hablemitoğlu cinayetinin, iddia edildiği gibi Gülen Hareketi’nin Köstebek isimli kitabının yayınlanmasına engel olmak amacıyla azmettirdiği bir olay olmadığını gösteren kanıtlardandır. Bu kişilerin koruma talep etmelerinin Köstebek kitabı ile ilgisinin olmadığı açıktır. Hablemitoğlu ile birlikte hepsinin ortak noktası, Ergenekon’un AKP’nin kapatılmasına ilişkin operasyonunu bilmeleri ve buna engel olmalarıdır. Ergün Poyraz’a bu hususta soru sorulmadığı için bu konudaki tutumunu net olarak bilmiyoruz. Ancak Hablemitoğlu’nun “Patlak Ampül” kitabının yayımını geciktirmesinden habersiz olduğu söylenemez. Cinayetin hemen ardından koruma talebinde bulunması da bu konu ile ilişkili olduğunu göstermektedir. Özetle, bu cinayet, Köstebek kitabının yayımının durdurulması için değil, Hablemitoğlu’nun Ergenekon ile ilgili bazı bilgileri AKP’lilerle paylaşması, AKP’nin kapatılması planını engellemesi, kısacası kendisine bilgi ve belge taşıyan, psikolojik harp yapması talimatını veren Ergenekon’a ihanet etmesidir. Nitekim Hablemitoğlu da bu ilişki ve faaliyetleriyle “büyük riske girdiğinin” farkındadır(bkz P. 21) ve bombalı saldırı ihtimaline karşı aracına uzaktan çalıştırma sistemi yaptırmıştır. Adı geçen diğer üç isim de bu kapsamda Hablemitoğlu’nun öldürülmesinden sonra sıranın kendilerine geleceğini düşündükleri için koruma talebinde bulunmuşlardır.

 

CİNAYET HABLEMİTOĞLU’NU YAKINDAN TANIYAN BİRİSİ TARAFINDAN GERÇEKLEŞTİRİLMİŞTİR

  1. Öte yandan, cinayetin işleniş şekli ve Necip Hablemitoğlu’na ait otopsi raporu, cinayetin maktulü tanıyan bir kişi tarafından gerçekleştirildiğini göstermektedir. Maktul Hablemitoğlu, silahla sol göz alt kısmına ve kafasının sol üst kısmına ateş edilerek öldürülmüştür. 24.3.2003 tarihli Adli Tıp Kurumu otopsi raporunda, sol göz bölgesinden yapılan atışın yakın atış mesafesinden yapılmış olduğu, kafa sol üst kısmından yapılan atışın ise uzak atış mesafesinden yapılmış olduğu belirtilmiştir. Adli Tıp Kurumu ve Kriminal Polis Labarotuvarı raporlarına göre, ilk atışın, maktul Necip Hablemitoğlu aracından indiği sırada yakın atış mesafesinden (2-40 cm arası) sol göz alt kısmına yapıldığı, ikinci ve öldürme eylemi için tamamlayıcı olduğu değerlendirilen atışın ise, maktulün sol gözüne yapılan ilk atıştan sonra yere düştüğü sırada, uzak atış mesafesinden (100 cm den fazla) kafa üst sol kısmına yapıldığı değerlendirilmiştir(s.4,5).
  2. Nitekim bazı Ergenekon sanıkları da cinayetin işleniş şeklini “sen çok fazla şey biliyorsun” mesajı olarak yorumlamışlardır. Kemal Kerinçsiz ile Sevgi Erenerol’un bu konuya ilişkin 12.12.2007 tarihli telefon görüşmelerinde; Kerinçsiz’in “…Çünkü adamı öyle bir yerden vuruyor ki ikinci kez sigorta olarak kafanın üstünden vuruyor kurşunu….” dediği, Sevgi Erenerol’un ise “Evet, evet sen çok fazla şeyler gördün diye mesajıydı o” şeklinde cevap verdiği, devamında Ergün Poyraz ve Emin Gürses’in de bu konuda bilgi sahibi olduklarını konuştukları görülmektedir.[23]
  3. Bu noktada Nuri Gökhan Bozkır’ın beyanlarını tekrar hatırlamak gerekiyor. Bozkır, Levent Göktaş’ın kendisine Necip Hablemitoğlu’nun devletin gizli bilgi ve belgelerini istenmeyen şahıslarla paylaştığını, devlet menfaatlerine zararlı faaliyetlerde bulunduğunu söylediğini(bkz P. 10), Hablemitoğlu ile görüşen ve bilgi alışverişinde bulunan kişinin Tarkan Mumcuoğlu olduğunu(bkz P. 18), cinayetin Tarkan Mumcuoğlu tarafından işlendiğini beyan etmiştir.[24] Savcının iddiası da tetikçinin Tarkan Mumcuoğlu olduğu yönündedir. Maktule yönelik ilk atışın 2-40 cm mesafeden yapıldığı belirtilmektedir. Buna göre tetikçi şahıs, maktul ile yüz yüze gelmiş ve yakın mesafeden ateş etmiştir. Hablemitoğlu’nun tetikçinin kendisine bu kadar yaklaşmasına izin vermesi ve yüz yüze gelmeleri daha önceden tanıştıklarına karine sayılabilir. Ergenekon sanıklarının beyan ve notları da Hablemitoğlu’nun tetikçi şahsı tanıdığı, hatta yakın bir arkadaşı olduğu yönündedir. Nihayet tetikçinin bu kadar yakın mesafeden ve sol gözünden vurmasının, bir ihaneti cezalandırma amacı taşıdığı söylenebilir. “Çok şey gördün, çok şey biliyorsun!” mesajı verilmiştir.

 

HABLEMİTOĞLU’NUN BİLGİSAYARINA EL KONULMASI VE GÖRGÜ TANIĞINA TEMBİH: “BİZDEN BAŞKA KİMSEYE KONUŞMA!”

  1. Gökhan Nuri Bozkır, eylem öncesi yapılan toplantıda cinayet sonrası Hablemitoğlu’nun elindeki belgelerin Fikret Emek tarafından alınmasının kararlaştırıldığını ve cinayetten iki gün sonra da Fikret Emek’in kendisine maktulün evinden belge alınacağını söylediğini beyan etmiştir(bkz P. 11). Müşteki Şengül Hablemitoğlu’nun ifadesinde Fikret Emek’in evlerine geldiğine dair bir bilgi yok. İddia doğru ise, Fikret Emek’in belgeleri doğrudan değil başkası aracılığıyla alması daha olasıdır. Müştekinin cinayetin ardından aradığı ilk isim maktulün ve aynı zamanda Ergün Poyraz’ın da avukatı olan Hüseyin Buzoğlu(s.35). Ergenekon sanıklarından olan Hüseyin Buzoğlu kitap işlerinden sorumlu kişi. Psikolojik harp kapsamında yazılan kitaplar Hüseyin Buzoğlu’nun kontrolünden geçtikten sonra yayınlanıyor. Sorumlu olmadıkları halde olaydan hemen sonra müştekinin evine gelen diğer iki isim ise, Ankara Emniyet Müdür Yardımcısı Osman Ak[25] ve DGM savcısı Nuh Mete Yüksel. İddiaya göre Hablemitoğlu’nun bilgisayarları ilk olarak bu ekip tarafından alınıyor ve iki gün sonra incelenmesi için emniyete teslim ediliyor.[26]
  2. Necip Hablemitoğlu, kitabında yazdığına göre, bilgisayarına girilerek e-postalarının ve dosyalarının kopyalandığını ve izlendiğini anlayınca önlem olarak internet bağlantısı olmayan ikinci bir bilgisayar kullanmaya başlamış. Müşteki Şengül Hablemitoğlu iki bilgisayarı da emniyete teslim ettiklerini belirtiyor(s.37, 46), ancak yukarıda belirtilen isimlerle ilgili iddia müştekiye sorulmamış. Maktule ait bilgisayarlar yukarıda adı geçen ekip tarafından alındıysa nereye götürüldü, kime verildi ve 2 gün boyunca nasıl bir müdahaleye maruz bırakıldı, hangi bilgi ve belgeler yok edildi? Savcının tek amacı ve bütün çabası suçu Gülen Hareketi’ne yıkmak olunca, bu şüphelerin arkası takip edilmemiş. Bir anekdot da Mustafa Balbay’ın günlüklerinden. Balbay cinayetten 12 gün sonra, 30 Aralık’ta Şener Eruygur’u ziyarete gittiğinde, Erguygur kendisine Hablemitoğlu’nun Köstebek adlı basılmamış kitabının fotokopisini ve Ergun Poyraz’ın Patlak Ampul kitabını vermiş.[27] Hablemitoğlu’nun kitap çalışmasını basılmadan önce kimlerle paylaştığı, Eruygur’un kitabın fotokopisini nasıl temin ettiği ise bilinmiyor.[28]
  3. İddianamede adı geçenlerin delillere nasıl müdahale ettiklerine dair bir bilgi daha var. Müşteki ve maktulün komşularından biri olan tanık Nurhan Yıldırım, 23.12.2002 tarihli emniyet ifadesine göre, Haziran 2002 ortalarında ve 10 Aralık 2002 günü maktulün evinin karşısındaki park yerinde bir araç ve içerisinde bekleyen şahıslar görmüştür. Cinayet gecesi başsağlığı dilemek için müştekinin evine gider. Evde müşteki dışında Hüseyin Buzoğlu ve Osman Ak da vardır. Olayla ilgisi olabilir düşüncesiyle daha önce gördüğü araç ve kişilerle ilgili olayları anlatır. Hüseyin Buzoğlu ve Osman Ak, tanık Nurhan Yıldırım’a “kendilerinden başka kimseye bilgi vermemesi konusunda” tembihte bulunurlar. Tanık Yıldırım, sonradan ismi gazetelerde çıkınca emniyete davet edildiğini ve ifadesinin alındığını belirtir(ifadesi en son alınan tanıktır; s.21-22). Adı geçen kişilerin olay gecesi olayın sıcaklığında yaptıkları bu girişim, delillere müdahale ettikleri iddiasını güçlendiren bir anekdot olarak dosyadaki yerini almıştır. İddianamede Nurhan Yıldırım’ın 1.5.2015 tarihinde ikametinde ölü olarak bulunduğu, ölümünden dolayı açılan soruşturmada kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği belirtiliyor(s.80). Tanık Nurhan Yıldırım, 10 Aralık’ta muhtemelen maktul hakkında keşif yapan kişileri görmüş ve bu kişilerin aracına çarptığı için de onları teşhis edebilecek bir isimdir. 2015 sonrası soruşturmanın yeniden başlatılmasından sonra evinde ölü olarak bulunduğu için şüphelilere yönelik teşhis işlemi yaptırılamamıştır.
  4. Yukarıdaki paragraflarda açıklanan deliller ve bulgular, cinayetin, Ergenekon adına psikolojik harp yürüten ve kendisine bilgi ve belge akışı sağlanan Hablemitoğlu’nun, Ergenekon’un istemediği kişilerle ilişki kurması, kendisine verilen bilgi ve belgeleri Ergenekon’un amaçlarına aykırı biçimde kullanması, verilen talimatlara direnmesi, AKP’ye kapatma davası ve savcı Nuh Mete Yüksel’e kaset kumpası planlarını ifşa etmesi ve bozması, Ergenekon’un plan ve faaliyetlerini bilmesi ve AKP’nin iktidara gelmesi ile birlikte bu konularda örgüt aleyhine şahitlik etme ihtimalinin bulunması sebebiyle işlendiğini göstermektedir. Nitekim Hablemitoğlu da ulusalcı çevresiyle araya mesafe koyarak ve AKP’lilerle ilişkisi ve onlara yaptığı hizmetlerle “büyük riske girdiğinin” farkındadır(bkz P. 21) ve öngördüğü bir sonuçla karşı karşıya kalmıştır.
  5. Yukarıda ismi geçene Ergenekon sanıklarından Prof. Dr. Emin Gürses’in, iddianamenin açıklanmasından sonra 14 Aralık 2022 tarihinde Ulusal Kanal’da yaptığı açıklamaları da buraya eklemeliyiz. Hablemitoğlu’nun yakın arkadaşlarından olan Emin Gürses, cinayetle ilgili olarak, “Ben ne dedim o dönemde; Şenkal Atasagun’a sorun, o bilir kim öldürdü diye. … Hala ben bunu millete anlatamıyorum; Hablemitoğlu’nun elinde İsrail ve Amerika’nın Türkiye’deki faaliyetleriyle ilgili bilgiler gelmeye başladı.[29] Hablemitoğlu bana dedi ki, ‘Bunları yayınlayacağım.’ Ben de ‘Hocam bu bilgiler sana karşı taraftan geldi. Bunlar gizli bilgiler.’ Necip bana dedi ki, ‘Bunların farkındayım ama bunları yayınlamak zorundayım ben.’ dedi. Bir hafta evvel Şenkal Atasagun, Necip Hablemitoğlu ile görüşmüş. … (Sunucunun Hablemitoğlu cinayetinin Gülen Hareketi ile ilgili olduğu iddiası üzerine) Köstebekle, möstebekle ilgisi yok. Necip hocanın bana birebir söylediğini söylüyorum. ‘Elimdeki bilgileri yayınlamamı istemiyorlar, çok önemli belgeler.’ (Kendisini uyardığını anlatıyor) Aynısını Uğur Mumcu’ya da yaptılar. Necip’i göz göre göre öldürdüler. Gladyo böyledir.” şeklinde açıklamalarda bulunmuştur.[30] İsmi geçen Şenkal Atasagun, cinayetin işlendiği tarihte MİT Müsteşarıdır. Müşteki Şengül Hablemitoğlu ifadesinde, eşinin 2002 yılı başlarında yazdığı “Milli Merkezler Olmadan Asla” başlıklı makalesi nedeniyle MİT Başkanı Şenkal Atasagun’un ev telefonundan arayarak “Böyle şeyler yazmayın, bunları şimdi gündeme getirmeseniz uygun olur” şeklinde şeyler söylediğini açıklamıştır(s.46). Ancak Şenkal Atasagun’un olayla ilgisi bilgisi alınmamıştır. Gürses’in açıklamaları, Bozkır’ın ifadesinde cinayet sebebi olarak gösterilen “gizli bilgi ve belgelerin istenmeyen şahıslarla paylaşılması/ifşa edilmesi” iddiası ile de örtüşmektedir ve cinayetin Köstebek kitabı ve Gülen Hareketi ile ilgisinin bulunmadığını göstermektedir.

 

TETİKÇİ BİR ÖKK SUBAYI MI YOKSA PKK İTİRAFÇISI İSTİHBARAT ELEMANI MI?

  1. Son olarak, Ergenekon kararında rastladığım bazı bilgileri paylaşmak istiyorum. Cinayetin Hablemitoğlu’nu tanıyan biri tarafından işlendiğinden yukarıda söz etmiştik. Ergenekon sanığı Neriman Aydın’ın ifadesinde ve ajanda notunda, “Necip Hablemitoğlu’nu çok yakın bir arkadaşının öldürdüğünü bana Ergün Poyraz söyledi.” dediği(bkz P. 33); Sanık Emin Gürses, katıldığı bir panelde “Bu işte dikkat edeceğimiz, dikkat edeceğimiz bütün suikastlere bakın. bak Necib’i bile Necibin bile ölümünün öldürülmesinin arkasında PKK itirafçısı çıkmıştır. PKK itirafçısı kullanılmıştır.” şeklinde konuştuğu,[31] sanıklar Kemal Kerinçsiz ile Sevgi Erenerol’un yapmış oldukları bir telefon görüşmesinde, Kerinçsiz’in bu cinayetle ilgili olarak “Hatta vurucu güçte itirafçıların olma ihtimali var bu da gayri milli emniyetin işin içersinde olduğunun göstergesi gibi geliyor bana” diyerek yine “itirafçı tetikçi” vurgusu yaptığı(bkz P. 37) görülmektedir.
  2. Sanık Habib Ümit Sayın’a ait bilgisayarda 24.2.2001 tarihli MSN görüşmesinde, “…A. O.’un Hablemitoğlu ile iyi arkadaş oldukları” belirtilmiştir(bkz P. 13). A.O. isimli şahıs hakkında ise şöyle bir bilgi bulunmaktadır(isimleri kodluyorum): “2 sayfalık bir başka belgede, T. K. ve Necip Hablemitoğlu başlıklı belgede, T. K. isimli bir kişiden bahsedilerek, bu kişinin Amerika’da ilk dönemlerde PKK yapılanmasında görev aldığı, Türkiye’nin Washington büyükelçiliği tarafından PKK faaliyetlerine yönelik olarak kullanılıp MİT’e devredildiğini, bu şahsın bir müddet MİT’le çalıştıktan sonra deşifre olduğunu ve MİT’le ilişkisinin kesildiğini, daha sonra Washington’daki askeri ataşelikte çalıştığı duyulan bu kişinin T. K. ve A. O. gibi takma isimler kullanarak internet sitesinde Milliyetçi yazılar yazdığını, Türkiye Cumhuriyetlerinin muhalif liderlerini evinde barındırdığını, daha sonra Amerika’da Yahudi lobisinde etkili olan ve Doğu Perinçek’in Aydınlık gazetesinin ve ulusal kanalın Amerika temsilciliğini yapan bir kişinin kızı ile evlendiğini, ölümünden önce Necip Hablemitoğlu ile yakın ilişkisi olduğunu, ancak Hablemitoğlu’nun bu şahsı tam olarak tanımadığını, A. O. ve T. K. isimli kişilerin ayrı ayrı kişiler olduğunu sandığını, Necip Hablemitoğlu’nun yazmış olduğu yazıdan alıntı yapılarak, ‘…Türkiye’ye bağlılığını fazlasıyla kanıtlamış A. O.… T. K. gibi konuların uzmanı Cumhuriyet aydınları mevcuttur” yazısının delil olarak sunulduğu, T. K.’in açık istihbarat sitesinin yazarlarından aldığını, ABD’deki PKK’lılar tarafından uzun zaman önce açığa çıkarılmasına rağmen bir saldırıya uğramadığını, her yere girip çıktığı şeklinde değerlendirmeler yapıldığı görülmüştür.” [32]
  3. Bu son bilgileri özetlersek; cinayet Hablemitoğlu’nu yakından tanıyan bir kişi tarafından işleniyor, bazı sanıklar tetikçinin PKK itirafçısı bir kişi olduğunu iddia ediyor, A.O. isimli kişi Hablemitoğlu’na çok yakın bir isim ve geçmişinde de PKK içerisinde bulunmuş. Kapatılan İstanbul 13. ACM’nin 5.8.2013 tarihli Ergenekon kararına göre, Ergenekon sanıklarının PKK itirafçısı kişilerle ilişki içerisinde oldukları(diğer örgütlerden de var), PKK itirafçısı kişilere devlet içinde (genellikle JİTEM’de) görev verildiği ve Ergenekon sanıkları arasında PKK itirafçısı olan kişilerin de yer aldığı görülmektedir.[33] PKK itirafçısı kişilerin bazı JİTEM’ci subaylar tarafından asker kimliği verilerek bazı cinayetlerde tetikçi olarak kullanıldığına dair iddialar bulunmaktadır. Öte yandan kamuoyunun yakından takip ettiği pek çok olayda, örneğin 5.2.2006’da Rahip Santora’nın öldürülmesi, 17.5.2006’da Danıştay saldırısı, 19.1.2007’de Hrant Dink’in öldürülmesi, 18.4.2007 Zirve Yayınevi katliamı gibi olaylarda sivil kişiler tetikçi olarak kullanılmıştır. 9.11.2005’te Umut Kitabevi’ne bomba atılması olayında ise bir PKK itirafçısı ile iki astsubayın adı geçmektedir. 1.11.1994’te öldürülen Cem Ersever, öldürüleceğini bildiği ve çok dikkatli olduğu halde en yakın arkadaşı PKK itirafçısı M. D. aracılığıyla tuzağa düşürülmüş.
  4. Bütün bu olaylarda, tetikçinin yakalanması veya geride kimliğine dair iz bırakması halinde onu kullanan kişilerle bağlantısı tespit edilmesin diye, “yakalanırsan seni tanımıyoruz” anlayışıyla, TSK ile bağı olmayan, genelde milliyetçi kimliğe sahip kişilerin veya askerle çalışan PKK itirafçısı kişilerin tetikçi olarak kullanıldığı görülmektedir. TSK mensubu bir subayın doğrudan tetikçi olarak kullanıldığı bir örnek yoktur. Cinayeti organize edenler ise geri planda, hedef şahsın belirlenmesinden itibaren cinayet sonrası tetikçinin olay yerinden kaçırılmasına, delillerin yok edilmesine varıncaya kadar bütün planlamayı yapmak, olay sonrası cinayetle güdülen amaçlar (ki genelde bu amaçlar kaos, kargaşa ve darbe ortamı oluşturulmasıdır) doğrultusunda kamuoyu oluşturmak gibi görevler icra etmişlerdir.
  5. Yukarıda özetlenen bilgiler, Ergenekon’un derin ve karanlık yapısı, iktidarın olayın üzerini örtme ve politik amaçlarla muhalif kesimlere karşı kullanma çabaları, cinayetle ilgili ortaya konulan iddiaların maddi gerçeğe uygunluğunu da şüpheli hale getirmektedir. Hablemitoğlu cinayetinde kullanılan tetikçinin PKK itirafçısı olduğuna yönelik iddiaların Ergenekon sanıklarının dedikodusundan ibaret olmadığı, sonuna kadar araştırılması gereken iddialar ve şüpheli noktalar bulunduğu açıktır. Zira soruşturma savcısı, ilk bölümde açıkladığımız üzere, tek somut beyanda bulunan Nuri Gökhan Bozkır’ın beyanlarının bir kısmını “kurgusal, yanıltıcı, gerçeğe aykırı, maksatlı” gibi değerlendirmelerle makaslamıştır. Bozkır’ın ÖKK subayı Tarkan Mumcuoğlu’nu olay yerine götürdüğüne ilişkin beyanlarını da bu kapsamda değerlendirmiştir. Bu durum Bozkır’ın beyanlarının ve dolayısıyla sanıkların konumlarının tartışılmasına neden olabilecektir. Buna göre Bozkır, ÖKK subayı Tarkan Mumcuoğlu’nu olay yerine götürmemiştir ve kendisini cinayet işlerken de görmemiştir. Savcının bu konudaki dayanağı, Bozkır’ın ifadesinin makaslanmayan kısımları(cinayet öncesi süreçle ilgili anlattıkları), Bozkır’dan bilgi aktaran Zihni Çakır’ın beyanları ve HTS kayıtlarıdır. Bozkır, 2021 yılında yaptıkları bir telefon görüşmesinde Levent Göktaş’ın kendisine “Biz Necip Hablemitoğlu olayını nasıl Tarkan Mumcuoğlu’ndan sana çevirdiysek düzeltmesini de biliriz.” dediğini söylemiştir ki bu ifadeler soruşturmanın yönlendirilebildiğini göstermektedir. İlk bölümün 43-47 nolu paragraflarında açıkladığımız Bozkır’ın “eylemin Galatasaray maçı saatinde gerçekleştirileceğine” ilişkin anlatımı da yönlendirme yapıldığını akla getirmektedir.
  6. Bütün bunlar ciddi bir şüphe olarak önümüzde durmaktadır. Ancak ne yazık ki soruşturma savcısı, bu şüpheleri gidermek ve olay hakkındaki bilinmeyen, çarpıtılmaya veya kapatılmaya çalışılan diğer noktaları ve gerçek failleri araştırmak yerine suçu Gülen Hareketi’ne yıkma çabasındadır. Savcı, bu yönde delil bulmak için 20 yıl önceki içeriği bilinmeyen HTS kayıtlarına başvurmakta ve ne amaçla yapıldığı bilinmeyen görüşme trafiklerini delil saymaktadır. Olay kapsamında bütün sorumluluğu “Levent Göktaş suç örgütü” olarak nitelediği 4 kişinin omuzlarına yüklemekte, Gülen Hareketi’ni azmettirici olarak göstermekte, cinayetin gerçek sebeplerini ve faillerini yargıdan kaçırarak olayı bütünüyle karanlıkta bırakmaktadır.
  7. Sonuç itibariyle bu iddianame, savcının, Zihni Çakır’ın Nuri Gökhan Bozkır’a dayandırarak aktardığını iddia ettiği senaryo kapsamında yaptığı ve Necip Hablemitoğlu cinayetini Gülen Hareketi’nin üzerine yıkmaya odaklı ve MİT destekli bir çalışmanın ürünüdür. Savcı, somut ve hukuka uygun hiçbir delil bulunmadığı halde, Zihni Çakır’ın iddiasından hareketle tamamen kurgusal bir metin ortaya çıkarmış, bütünüyle zan, hayal ürünü ve zorlayıcı yorumlarla cinayeti Gülen Hareketi’ne yıkmaya çabalamıştır. Oysa bütün bulgular Ergenekon Örgütünü işaret etmekte ve bu cinayetin bir “örgüt içi infaz” olduğunu göstermektedir. Tetikçinin, sanık ÖKK subayı Tarkan Mumcuoğlu veya Ergenekon yapılanmasının kirli işleri için kullandığı bir PKK itirafçısı olması bu sonucu değiştirmemektedir. Esasında Devlet ve kimi Ergenekon sanıkları cinayetin sebeplerini de faillerini de bilmektedir. Ancak savcı bu kişilerin ifadelerini almadığı gibi, HTS incelemesini de önceden belirlenmiş senaryoda hedef olarak seçtiği kişiler bakımından sınırlı olarak yapmıştır. Savcının maddi gerçekleri araştırmak, ortaya çıkarmak gibi bir çabası olmadığından, 20 yılın sonunda gelinen noktada bu cinayet bir kez daha karanlığa mahkûm ve iktidarın siyasi emellerine alet edilmiştir.

 

Daha önce yayınlanan “NECİP HABLEMİTOĞLU SUİKASTI İDDİANAMESİNE İLİŞKİN DEĞERLENDİRME” başlıklı makale

 

[1] İlk bölüm için bkz https://hukukpenceresi.com/necip-hablemitoglu-suikasti-iddianamesine-iliskin-degerlendirme/

[2] https://muyesseryildiz.com/2022/12/02/hablemitoglu-cinayetinde-dikkat-cekici-iddia/

[3] İstanbul (Kapatılan) 13. Ağır Ceza Mahkemesi (TMK 10. Maddesi İle Yetkili), 5.8.2013 tarih, 2009/191 Esas-2013/95 Karar, 1. Kitap, s.385; 2. Kitap(A), s.1174.

[4] Adı geçen karar, 2. Kitap(B), s.85.

[5] Adı geçen karar, 1. Kitap, s.1058; 3. Kitap, s.2524, 6288.

[6] https://m.sabah.com.tr/gundem/2009/06/23/hablemitoglunda_ergenekon_izi_var

[7] Örneğin, internet andıçları gibi. Sahte isimlerle internet siteleri kurdurularak buralarda hükümeti yıpratıcı psikolojik propaganda içerikli yayınlar yapılmış, bunlarla hem toplumun tahrik olması hedeflenmiş, hem de AKP’nin kapatılması sürecinde deliller üretilmiştir. Örneğin, irtica.org isimli sitede, “İşte AKP’nin Meclisi, AKP’nin Türban Planı, AKP Türbana Dolandı, Kız Yurdunda Zikir Sesleri, Fatih Camisinde Laiklik Karşıtı Gösteri, Cami Önünde Cihat Çağrısı, Lisede Toplu Namaz, Yurtlarda Mescit Dönemi” gibi başlıklarla yazılan yazılar AKP hakkında 15.3.2008 tarihinde açılan kapatma davasında delil olarak gösterilmiştir.

[8] *Ergenekon sanığı Ergün POYRAZ hakkındaki iddialardan birisi de “devletin güvenliği, iç ve dış siyasal yararları bakımından gizli kalması gereken çok gizli belgeler ele geçirildiği, bu belgelerin Ergenekon Terör Örgütünce kendisine verildiği,” iddiasıdır(Bkz adı geçen karar, 1. Kitap, s.973).

**Ergenekon sanığı Habib Ümit Sayın, “Gizli Tanık Anadolu” adıyla verdiği ifadesinde, “Kilisedeki bir toplantıda konuştuğu Ergün Poyraz’ın Mehmet Şener Eruygur’un görevde olduğu dönemde kendisine birçok gizli bilgi ve belge verdiğini söylediğini” beyan etmiştir(Bkz adı geçen karar, 2. Kitap(A), s.212).

***Yine Ergün Poyraz hakkında “AKP aleyhinde kitap hazırlatıldığıı, çalışmaları için para verildiği, JGK’na ait araçlarla koruma verildiği, bunların Hasan Atilla Uğur’un organizesinde yapıldığı, Hasan Atilla Uğur’un Ergün Poyraz’a dokümanları verdiği, Uğur’un, Poyraz’ın hazırladığı taslak kitabı inceleyip düzeltmeleri yaptıktan sora Harp Okulu mezunu Avukat Hüseyin Buzoğlu’na gönderdiği, onun da incelemesinin ardından kitabın yayınlanmasına izin verildiği” iddia edilmiştir(Bkz. adı geçen karar, 3. Kitap, s.2524).

****“5 no’lu cd’nin yapılan incelemesinde; Arşiv isimli klasör içerisinde çok sayıda klasör ve dosyanın bulunduğu, bu klasör içeriğinin halen tutuklu bulunan Ergün Poyraz’dan elde edilen cd içeriğinde bulunan belgelerle bire bir aynı olmakla birlikte, belgelerin oluşturulduğu yer ve zaman bulgularının da aynı olduğu tespit edilmiş olup buradan hareket edildiğinde, Ergün Poyraz’a, bu bilgileri sanık Hasan Atilla Uğur’un verdiğinin anlaşıldığı,” (Bkz adı geçen karar, 1. Kitap, s.1058).

[9] Bkz adı geçen karar, 1. Kitap, s.329-346.

[10] Bu konuda detaylı açıklamalar için mütalaamızın ilk bölümündeki 20-25 nolu paragraflara bkz https://hukukpenceresi.com/necip-hablemitoglu-suikasti-iddianamesine-iliskin-degerlendirme/

[11] https://twitter.com/EmreUslu/status/1596121569113538560?s=19

[12] Bkz adı geçen karar, 1. Kitap, s.2247.

[13] Bkz adı geçen karar, 1. Kitap, s.4465.

[14] Bkz adı geçen karar, 1. Kitap, s.4091.

[15] Bkz adı geçen karar, 1. Kitap, s.2980.

[16] Bkz adı geçen karar, 3. Kitap, s.5376.

[17] Bkz adı geçen karar, 1. Kitap, s.3662.

[18] Bkz adı geçen karar, 2. Kitap(B), s.204.

[19] Bkz adı geçen karar, 2. Kitap(B), s.192.

[20] Bkz adı geçen karar, 3. Kitap, s.3455-3456.

[21] Bkz adı geçen karar, 2. Kitap(B), s.76.

[22] https://www.memleket.com.tr/astsubayin-ergenekon-gunlugu-31777h.htm

*Ergenekon Davası belgeleri arasında emekli Jandarma Binbaşı tanık Zahit Engin’in, geçmişte Ergün Poyraz’ı korumak ile görevlendirildiği anlaşılan Jandarma personeli Muhammed Mustafa Duyanlı ile yaptığı 05.01.2008 tarihli telefon görüşmesinin çözümü bulunmaktadır. Bu görüşmede de Zahit Engin’in, Necip Hablemitoğlu ve Danıştay cinayetlerinin Ergenekon’un işi olduğundan, Danıştay cinayetinden üç gün sonra konuştuğu Uğur Dündar ve onun ekibinden olan Hatice Demircan’a bu düşüncesini söyleyip Ergenekon’u araştırmalarını istediğinden bahsettiği görülmektedir(Bkz adı geçen karar, 2. Kitap(A), s.210).

**İstanbul (CMK 250 Maddesi ile Yetkili) 14. Ağır Ceza Mahkemesinden istenilen 2004/196 Esas sayılı (İhsan Güven) dosyasında, dosyaya sunulan belgeler incelendiğinde, Burak Çileli’ye ait dilekçe, Burak Çileli el yazması mektubu ile ilgili olarak Hasan Atilla Uğur’un beyanının alınması yönünde emniyet ifade tutanağının ilgili bölümü, 0505 *** ** 21 nolu Zahit Engin ve 0505 *** ** 20 nolu kullanan Muhammed Mustafa Duyanlı ile ilgili 347782702 ID nolu iletişim tespit tutanağının bulunduğu (tutanakta Atilla Albay, Hablemitoğlu cinayeti, Ergenekon, Ergün Poyraz, Danıştay saldırısı, “Hablemitoğlu’nu gerçek Ergenekon vurdu”, Uğur Dündar, Arena ekibi, “Alparslan Aslan Veli Küçük’e yakın Sedat Peker’e yakın yerde büroda staj yaptı”, Erdal Sarızeybek, şarkıcı Çelik, vb.) altlarında İhsan Güven adı bulunan çeşitli makamlara ve kişilere yazılmış yazılar, gazete ve internet kupürleri, İhsan Güven’in özgeçmişi isimli belge, … (Bkz adı geçen karar, 2. Kitap(B), s.2414).

[23] Tape: 3208 12.12.2007 tarihi, saat: 22:06 sıralarında Kemal Kerinçsiz’in Sevgi Erenerol ile Alman Vakıflarının Ülkemiz üzerindeki yapmış oldukları faaliyetler ve Necip Hablemitoğlu cinayeti ile ilgili yapmış oldukları görüşmede; “BEN BİR İKİ KİTAP O KONUDA BENİM HİÇ AKLIMA YATMIYOR ALMAN VAKIFLARI OLAY TAMAMEN İLTİCACI YAKLAŞIM GERÇİ TEŞKİLATIN AMA KİMLER KULLANDI NASIL KULLANILDI BİLMİYORUZ AMA OLAY TAM ANLAMIYLA HATTA VURUCU GÜÇTE İTİRAFÇILARIN OLMA İHTİMALİ VAR BU DA GAYRİ MİLLİ EMNİYETİN İŞİN İÇERSİNDE OLDUĞUNUN GÖSTERGESİ GİBİ GELİYOR BANA ÇOK P ROFOSYÖNEL KİŞİLER ONU YAPANLAR ÇOK İYİ YETİŞMİŞ AJANLAR VEYA İTİRAFÇI AJANLAŞTIRILMIŞ İTİRAFÇI BENİM AKLIMA O GELDİ ÇÜNKÜ ADAMI ÖYLE BİR YERDEN VURUYOR Kİ İKİNCİ KEZ SİGORTA OLARAK KAFANIN ÜSTÜNDEN VURUYOR KURŞUNU….” Sevgi ERENEROL ise “EVET, EVET SEN ÇOK FAZLA ŞEYLER GÖRDÜN DİYE MESAJIYDI O” Kemal KERİNÇSİZ ise “… BU TÜR PROFOSYONEL KATİLLLERİN YAPMIŞ OLDUĞU İŞ…” Sevgi ERENEROL ise “….TABİ EMİN DE AZ ÇOK BU KONUYU BİLİR AMA ONA DA MÜSADE ETMİYORLAR ZATEN Bİ O BİLİYOR DOĞRU DÜRÜST Kİ ERGÜN BİLİYOR O KADAR….….. O DA OLABİLİR CEVAT DA OLABİLİR CEVAT DA VAKIFTIR” diyerek, şahısların Ülkemiz gündemi ile alakalı olan hassas konular üzerinde durarak bu konular hakkında basın ve medyada kimleri konuşturacakları hususunda görüş alış-verişinde bulundukları, sanıkların örgütsel irtibatlarının ne kadar sıkı olduğu anlaşılmıştır(Bkz adı geçen karar, 3. Kitap, s.3451).

[24] 24.12.2022 tarihli bir haberde, Nuri Gökhan Bozkır tutuklu bulunduğu Sincan Cezaevi’nden Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderdiği 19 Ekim 2022 tarihli dört sayfalık dilekçesinde, MİT’te çok ağır işkencelere maruz bırakıldığını, ailesine zarar verilmekle tehdit edildiğini, yapılan işkencelerle kendisinden Tarkan Mumcuoğlu aleyhine bir şey söylememesi, bu işin özel kuvvetler tarafından işlendiğini söylemesinin telkin edildiğini, ancak cinayetin failinin Tarkan Mumcuoğlu olduğuna dair tahmin ve inancının değişmediğini beyan ettiği iddia edilmiştir. https://www.evrensel.net/haber/477836/hablemitoglu-suikasti-sanigi-levent-goktas-ilce-cezaevine-nakledilmek-isteniyor

İddianamede, Bozkır’ın bu dilekçesinden söz edilmekle birlikte, yukarıda yazılı beyanlarına yer verilmemiş olması da dikkat çekicidir.

[25] İddianamede Osman Ak dışında bir de Orhan Ak adı geçmektedir. Sanık Mehmet Narin, Levent Göktaş ile ilgili beyanında, Göktaş’ın Köroğlu bölgesinde Orhan Ak’a ait ofisi de zaman zaman kullandığını ifade etmiştir(s.274-277).

[26] https://www.tr724.com/hakim-gozuyle-necip-hablemitoglu-suikasti-erdogan-neden-korkuyor/

https://twitter.com/cevheriguven/status/1557008115396231168?s=19

[27] Bkz adı geçen karar, 1. Kitap, s.329-346.

[28] İhtimaller; maktulün elkonulan bilgisayarından, Av.Hüseyin Buzoğlu’dan veya Hasan Atilla Uğur’dan elde edilmiş olması.

[29] Emin Gürses, “Hablemitoğlu’nun elinde İsrail ve Amerika’nın Türkiye’deki faaliyetleriyle ilgili bilgiler gelmeye başladı.” diyor. Ne tür bilgiler gelmiş olabilir? Bu ülkelerin AKP ile olan ilişkileri ve AKP’nin kurulmasındaki katkıları olabilir mi? Ramazan Toprak ifadesinde, Abdullah Gül ile yaptıkları toplantı ile ilgili bölümde şöyle diyor: “Bu görüşmede Necip bey Sayın Gül’ün ‘yakın geçmişte ABD’de bir Yahudi kuruluşunda isimlerini verdiği kişilerle neler görüştüğünü’ anlattı. O görüşmedeki kişilerin isimlerini ve içeriğini tam olarak hatırlayamadığım sözlerini aktarınca Sayın Gül hiç beklemediğimiz şekilde rahatsız oldu ve hiçbir şey söyleyemedi.”(s.51). Tanık Halil Şıvgın ise, “Necip Hablemitoğlu da Abdullah Gül’e ‘Ben sizin çalışmalarınızı yakından takip ediyorum, hatta Amerika’da bir lobi toplantısında bizi iktidara getiren Amerika ne isterse onu yapacağız demişsiniz’ diye bir açıklamada bulunduğunu söyleyince Abdullah Gül çok şaşırdı.” demiştir(s.49).

[30] https://www.boldmedya.com/2022/12/27/yakin-arkadasi-emin-gurses-acikladi-hablemitoglu-cinayetinin-kostebekle-falan-ilgisi-yok/

https://twitter.com/GkhanGnes8/status/1607718089344389120?s=19

[31] Adı geçen karar, 2. Kitap(B), s.76.

[32] Adı geçen karar, 2. Kitap(B), s.2427-2428.

[33] Örneğin, sanık A. T., 1994 yılında PKK itirafçısı olduğunu ve jandarma istihbaratta çalışmaya başladığını beyan etmiştir(bkz adı geçen karar, 1. Kitap, s.1667, 1670).

Yine sanıklar O. İ., H. Y. ve U. Ö. ’in de çeşitli örgütlere mensup iken itirafçı olup jandarma istihbaratta çalıştırıldıkları ifade edilmiştir(bkz adı geçen karar, 1. Kitap, s.103 vd).

Bu Yazılarıda Okuyabilirisiniz

NAZİ HUKUKU, İKİLİ DEVLET VE ANAYASA MAHKEMESİ

NAZİ HUKUKU, İKİLİ DEVLET VE ANAYASA MAHKEMESİ

Türkiye’de son 7 yıldır, tıpkı Nazi Almanya’sında olduğu gibi ikili bir hukuk sistemi işlemektedir. Anayasa Mahkemesi (AYM), Yargıtay ve diğer mahkemelerin…
NECİP HABLEMİTOĞLU SUİKASTI İDDİANAMESİNE İLİŞKİN DEĞERLENDİRME

NECİP HABLEMİTOĞLU SUİKASTI İDDİANAMESİNE İLİŞKİN DEĞERLENDİRME

1. Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Öğretim Görevlisi olan Dr. Necip Hablemitoğlu, 18 Aralık 2002 tarihinde, 06 TF 647 plakalı…
SOYKIRIM HAVUZU

SOYKIRIM HAVUZU

SOYKIRIM HAVUZU Erdoğan Rejiminin sistematik suçlarından birisi de toplumun bir kesimine karşı soykırım amaçlı oluşturulan “Veri Havuzu”dur. “FETÖ Havuzu” denilen ve…

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir