- 15 Temmuz
- No Comment
Kaç Paralık Darbe?
Darbeler tarihi neredeyse insanlık tarihi kadar eskidir. Modern anlamda ise darbe, ordu veya diğer hükümet elitleri tarafından görevdeki lideri görevden almak için yapılan meri mevzuata aykırı açık bir girişimdir. Kendi kendine darbe ise, yasal yollarla iktidara gelen bir liderin yasa dışı yollarla iktidarda kalmaya çalışmasıdır.
Bu tanımı yaparken, tarihin tozlu yaprakları gözümün önüne geldi. İktidarını pekiştirmek ve güçlendirmek, totaliter olmak ve toplumu yönlendirmek için, bir düşman algısıyla aslında silahı tutan el ile mağdur görünen elin aynı olması. Kendi meclisini yakıp suçu bir gruba atarak, dünyanın en bilinen diktatörlerinden olan Hitler ile aynı yolları izleyen birileri hep olagelmiştir.
Aynı şeyleri yapıp başarı sağlanıyorsa, yeni bir plana ihtiyaç yoktur. Bu yol ile pekişen ya da değişen iktidarların anlaşılması için kullandıkları yol ve yöntemlere bakarak çağımızın Hitler’lerini anlamak ve göstermek kolaydır.
Türkiye’de Cumhuriyet tarihinin ilk askeri darbesi 27 Mayıs 1960 Darbesi kabul edilir. Darbenin sebepleri, nedeni veya nasıl olduğundan ziyade darbe sonrası, darbenin haklılığı ve meşrutiyeti için yapılan ve unutulmaması için rutine bağlanan ortak çözümlerin benzerliği bize aynı kaynağı işaret eder. Aynı elden çıkmış olması ve egemen iktidarını güçlendirmesi.
27 Mayıs askeri darbesi neticesinde, darbeyi yapan zihniyet daha bir ay geçmeden meşruiyet tartışması olmasın diye neler yaptı? Öncelikle, darbe yapanların kendilerini ömür boyu dokunulmaz kılacak bir yasayı, yeni anayasa ile beraber geçirdiler. Sonra, o günü kutsal kabul edip her yıl kutlanması için adına Hürriyet ve Anayasa Bayramı adı vererek milli ve resmi bayram hale getirdiler. O günün hayrına hatıra para bastılar. Madeni şekilde basılan bu para, toplumda hem o günü hatırlatma, hem gözdağı verme ve hem de derin mesajlar iletmenin önemli yollarından biriydi.
Bunların dışında da elbette yapılan büyük değişiklikler oldu. Basın yasağı, yeni kurumlar gibi. Ancak ben burada bu üç absürt benzerliğe dikkat çekmek istiyorum. Geçtiğimiz ay adına 15 Temmuz dediğimiz sürecin sene-i devriyesi idi. Cumhuriyet devrinin ilk ve son darbelerine bakarsak, ortak çok yanı sıra dokunulmazlık, para basımı ve bayram ilan etme rutininin ortaya çıktığını görüyoruz. 15 Temmuz olayında köprüde kafa kesen ne idüğü belirsiz kişiler dahil, o gün yapılan işkence ve insan hakları ihlallerinin dehşetini gören, bilen veya yol verenler sonrasında bu işe karışanları kanunla dokunulmazlık kılıfıyla korudular. Ardından da 15 Temmuz hatıra parası ve 15 Temmuz Bayramı adıyla milli ve resmi bir bayram uydurdular.
Hatıra para ve resmi bayram kılıfıyla yapılmak istenen belliydi aslında. Bir toplumu dizayn etmek amacıyla bugünün asla unutulmaması ve egemen gücün istediği şekilde hatırlatıp, ezberletilip toplum zihnine kazımak ve bununla meşruiyet ve kaçınılmaz sonu ileri atmak. Ancak 27 Mayıs paraları tedavülden 3-5 yılda kalktı. Bayram ilan edilen gün (27 Mayıs Hürriyet Bayramı) ise başka bir ihtilal ile yürürlükten kaldırılabildi. Şimdi kimse ne bayramı ne de parayı hatırlıyor. Hatta ardından gayz küfürler edilerek o dönemin yalanları ‘yalan’ olarak serpiliyor kitaplarda. O gün Atatürkçülük kullanılarak öne sürülüp bir şekilde öldürülen ve faili meçhul olan ama suçu masumlara atılan üniversiteli gençler vardı. Cenazeleri özel törenlerle Anıtkabir’e taşınan gençlerin adı da mezarı da artık orada değil. Yani darbecilerin kullandığı argümanların adı değişse de tarzı aynı. Dün Atatürkçülük kılıfı, bugün Yerli, Milli ve siyasal İslamcılık kılıfı ile tezgahlanan ve aynı tarz ile hareket eden güç, aynı paralar, bayramlar ve ritüeller ile tarihin yalancılık çöplüğünde yerini alacaktır. Geçmişte neler olduysa ‘tarihin tekerrürü’ şeklinde yok olacaktır.
Alia Izzetbegoviç’in dediği gibi, “Ve her şey bittiğinde hatırlayacağımız şey; düşmanlarımızın sözleri değil, dostlarımızın sessizliği olacaktır.”
27 Mayıs Yassıada Mahkemelerinde sanıkların savunmasında elinde kalemle resim çizen hâkimler, savunmayı kesip “kâfi, sus yoksa sustururum” diyen hâkimin o meşhur lafı “Sizi buraya gönderen güç böyle istiyor” şeklinde hukuksuzluk örneklerini aradan geçen yarım yüzyıldan sonra Türkiye’de hala canlı örnekleri ile görmek, şer olayların tekerrürü olduğu kadar tarihin ileriki safhalarında olacakları da gözler önüne seriyor. Hele adına ‘Köpek Davası’, ‘Bebek Davası’ gibi absürt örnekleri hukukçu olarak utanmadan o gün mahkemeye getiren iftira ve yalancıların ruhu ölmemiş, bugünde 15 Temmuz yargılamalarında aynı kıyafetler ile hukuki katletmeye devam ediyorlar.
Tarihin tozlu raflarından alınıp aynı şekillerle oynanan oyunlar, o gün egemen güçlerin başarısı olarak görülse de tarih önünde, hukuk önünde bugün utanç olarak geçmektedir. Bugün yapılan yargılamalar ve bunu yapanların da hem tarih önünde hem de hukuk önünde akıbetleri de birer utanç olarak kalacaktır.
Şimdi elimde 27 Mayıs hatıra parasına bakıp, 27 Mayıs Hürriyet Bayramı denen garabeti düşününce oluşan hiçlik ve muhatapların rezilliğinin çağdaş hali olan 15 Temmuz hatıra parası ve uydurma 15 Temmuz Bayramı’nın da yakın gelecekteki halini görebiliyorum. En kısa zamanda olmasını dilerim.