- ANASAYFA
- No Comment
ADALETİN SESSİZ ÇIĞLIĞI: HARBİYELİ ÖĞRENCİLERİN TRAJEDİSİ
Bu yazı, 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sırasında hunharca katledilen Murat Tekin ve Ragıp Enes’e ithaf edilmiştir. Onların vebali ve toprağa karışan masum kanları, failleri bulununcaya, hesabı soruluncaya kadar üzerinde yaşayanları rahatsız etmeye devam edecektir.
15 Temmuz 2016 darbe girişimi, Türkiye’nin yakın tarihindeki en karanlık ve trajik olaylarından biridir. Bu olayda, emir komuta zinciri içinde hareket eden ve darbe girişiminden habersiz olan Harbiyeli öğrenciler, büyük bir haksızlığa uğradılar. Bu gençler, hayatlarını millete adamış, yüksek puanlarla farklı üniversitelere gidebilecek kapasitede olmalarına rağmen, vatan sevgisiyle Harp Okulu’nu tercih etmişlerdi. Sevenleri ve sevdikleri vardı, hayalleri vardı, idealleri vardı… O gece, şu anda hala tutuklu olan Askeri Öğrenci arkadaşları gibi yalnızca verilen emirlere itaat etmişlerdi.
15 Temmuz gecesi, bu öğrenciler, hiçbir şeyden habersiz, silahsız, savunmasız ve telefonsuz bir şekilde otobüslerle bir yerden bir yere taşındılar. Darbe girişimi sırasında linç edilerek, kafaları kesilerek, köprüden aşağı atılarak vahşice öldürüldüler veya canice muamelelere maruz kaldılar. Onlarca suçsuz asker gibi o gece Murat Tekin ve Ragıp Enes Katran da şehit edildi. Bu vahşeti yapanlara ise kanunla özel koruma statüsü verildi. Bu durum, 1962 ve 1963 yıllarında Talat Aydemir’in darbe girişimleri sırasında yaşananlarla kıyaslandığında, ne kadar büyük bir adaletsizlik olduğunu daha iyi anlıyoruz.
Talat Aydemir, 1962 ve 1963 yıllarında iki başarısız darbe girişiminde bulunmuştu. İlk girişiminde, Harbiyelileri kullanarak darbe yapmayı denedi, ancak başarısız oldu. Üstelik, Talat Aydemir’e destek veren Harbiyeliler, bunun bir darbe olduğunu biliyorlardı ve onlara silah da verilmişti. Buna rağmen, o dönemde devlet, emir komuta zinciri içinde hareket eden bu gençleri cezalandırmak yerine, onları ülkenin en iyi üniversitelerine yönlendirdi. Bu öğrenciler, ileriki yıllarda hiçbir fişleme olmadan memur veya farklı dallarda devlette yer aldılar. Ancak, 15 Temmuz gecesi yaşananlar, bu anlayışın ne kadar gerisinde kaldığımızı gösteriyor.
Harp Okulu’nda öğrencilere özel eğitim verilmektedir ve burada okuyan çocuklar, toplumun zeki ve fedakar çocuklarındandır. Bu okulu kazanmak ve bitirmek oldukça zordur ve büyük bir özveri gerektirir. Bu gençler, ülkenin geleceği olarak görülmelidir. Ancak, 15 Temmuz gecesi yaşananlar, bir bakıma ülkenin geleceğini mahvetmiştir.
Askeri öğrencilere müebbet hapis cezası verilmesi hadisesi, büyük bir adaletsizlik örneğidir. Hiçbir şeyden haberi olmayan silahsız öğrencilerin darbe yaptığına inanmak, doğruluk, mertlik ve şeref kavramlarıyla bağdaşmamaktadır. Bu gençler, kendileri için ölmeye yemin etmişlerdir, ancak bugün sessiz kalanlar, yarın konuşmaya hakları olmayacaktır. Bu çocukların bizi aklayın gibi bir derdi yoktur; onlar da, biz de gayet iyi biliyoruz ki, filler tepişirken çiğnenen çimenler misali onlarda birileri tarafından ezilmişlerdir. Bu durumun herkes farkında, ancak asıl iç acıtan, böylesine ağır bir zulüm yaşanırken, bu zulmü gören ve buna karşı tepki göstermesi beklenen kişilerin etrafa bakıp ıslık çalmaları, yaşananları görmezden gelmeleri ve bu acı tabloya rağmen yaşamlarına devam edebiliyor olmalarıdır.
Savcının yönelttiği bir soruya verilen cevapta, Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Yönetmeliği’nin 10. Ve 33. Maddelerinden alıntı yapılmıştır. Madde 10’da, “Astın, aldığı bir emirden dolayı âmirine mütalâada bulunması, kat’iyen yasaktır. Alınan emir hiçbir kayıt ve şarta bağlanmaksızın ve hiçbir düşünceye kapılmaksızın yapılacaktır. Bir emri alırken veya aldıktan sonra mırıldanmak, doğru bulmadığını sezdirecek hal ve harekette bulunmak cezayı müstelzimdir.” Ayrıca, öğrencilerin hemen hiçbirinin silah kullanmadığı, kimseye ateş etmediği kayıtlara geçmiştir. Duruşmalarda da bu yönde tanıklıklar olmuştur. Örneğin, Sultanbeyli davasında tanık olarak ifade veren Abdullah Uslu, “Öğrenciler hiç kimseye silah doğrultmadı, hiç kimseye ateş etmedi. Çocuklar korkuyordu, ya oturmuşlar ya da başları öne eğikti. Kafalarını bile kaldırmıyorlardı. Halk da zaten camlara yumruk falan atıyordu. Oraya darbeyi bilerek gelmiş olsalardı veya girişim yapmak isteselerdi çok insanı şehit ederlerdi” demiştir. Bir başka tanık Muammer Aslan da, “Öğrencilerin darbeden haberi yoktu kesinlikle” şeklinde ifade vermiştir.
15 Temmuz gecesi tatbikat denilerek çıkartılan Harbiyeliler, halktan durumu öğrendikten sonra beraber İstiklal Marşı okumuş, ama bu kayıtlar mahkeme tarafından dikkate bile alınmamıştır.
18-20 yaşındaki Harbiyelilere müebbet hapis cezası verilmiştir. Harbiyeliler ve askeri okul öğrencileri, 15 Temmuz’da 13-14 yaşında olanlar dahil, 6 yıldır sistematik şekilde işkence görmüş, öldürülmüş, müebbete mahkum edilmiş, tutuklanmış ve/ya soruşturma geçirmiştir.
Bu gençlerin yaşadığı trajedi, şu anda farkında olunmasa da, toplumun vicdanında derin bir yara açtı, toplumsal uzlaşıya telafizi zor zararlar verdi. Muhalif partiler, sivil toplum kuruluşları ve barolar, bu konuda sessiz kaldılar. Oysa ki, bu gençlerin yaşadığı haksızlık, toplumun vicdanında büyük bir yük oluşturuyor. Her musibette, bu çocukları hatırlamak ve onların yaşadığı adaletsizliği unutmamak gerekiyor. Talat Aydemir’in darbe girişimleriyle yapılan kıyaslamalar, bu gençlerin yaşadığı haksızlığı daha iyi anlamamıza yardımcı olacaktır. Bu gençlerin yaşadığı zulmü unutturmamak, toplumun vicdanını harekete geçirecek önemli bir adımdır.