- DENEME-MAKALE
- No Comment
128 Milyar Doların Kaybolmasında HSK ve CHP’nin Rolü?
Pek çok siyaset yorumcusunun yaptığı gibi başlıkta yer alan sorunun cevabını, CHP’nin perspektif darlığı, kötü yönetimi gibi unsurlara dayandırmıyorum. Tam aksine, bilerek, isteyerek, başından beri tercih ettiği ve bilinçli olarak AKP ile ortaklaşa yürüttüğü en temel politikasına dayanarak söylüyorum. Çünkü; Türk yargı politikası, CHP’de bulunan birkaç insanın saygıdeğer insan hakları aktivizmine rağmen, AKP-CHP ortak yürüttükleri bilinçli ve planlı bir politikadır.
Uzun süredir Merkez bankası varlığındaki 128 milyar doların izinin bulunmaması nedeniyle muhalefetin öncülüğünde “128 Milyar nerede?” sloganıyla kampanyalar yapılıyor. CHP genel başkanı 25 Mayıs 2021 tarihinde parti grubunda yaptığı konuşmada: “Eğer bir ülkede soygun, hırsızlık, uyuşturucu kaçakçılığı yapılıyorsa, arkasına siyasi destek almadan yapılmaz. 128 milyar doların üstüne çöküyorsunuz, mafya da çöküyor siz de çöküyorsunuz; ne farkınız var mafyadan?” diye sordu.
Haklı, ancak kurnazca gözlerimizden kaçırdığı bir gerçek var; o da CHP’nin doğrudan sorumluluğudur. İşte insanlardan, hatta CHP seçmeninden saklanan gerçek, yargı mekanizmasının sanıldığının aksine AKP-CHP ortak yapımı olmasıdır. Ancak yargı teşkilatında bulunanların tüm ayrıntılarını bilebileceği bu durumu kısaca tekrar açıklamak istiyorum.
17-25 Aralık olaylarından sonra Anayasayı askıya alan AKP bir taraftan da kendisine yöneltilen suçlamalardan kurtulmak için yargıda ortaklık yapacağı unsurlar aramaya başladı. Bu amaçla; ilk iş olarak dini grupları organize ettiler. Ayrıca makam ve vaatlerle anlaştıkları yargı mensuplarından Ramazan Kaya ve Metin Yandırmaz’ı ülkücü ve milliyetçi kesimin; Mehmet Yılmaz ve Gülsüm Mısır’ı sol kesimin; Abbas Özden ve Ömür Topaç’ı Alevilerin temsilcisi olarak takdim ettiler. Bunlar aracılığıyla yargı mensuplarından cemaate karşı birleşme talebinde bulundular.
İlk bakışta kulağa hoş gelen bir özgürlük ve bağımsızlık dayanışması gibi görünse de durum öyle değil. Çünkü; Alevi ve solcu olarak takdim edilenler CHP, ülkücü ve milliyetçi olarak takdim edilenler MHP genel merkeziyle irtibat kurup onların olur ve desteklerini aldılar. Yargıyı güya bir cemaat tahakkümünden kurtarmak(!) için yola çıkanlar daha başlangıçta “biat” bildiriminde bulunup “destur” aldılar.
Diğer taraftan her halükarda 7-0 önde başlayan iktidarın; Yargıtay, Danıştay, İdari yargı ve Adli yargıdan birer kişi seçtirmesi halinde dahi mutlak çoğunlukta olacağı baştan belli bir HSYK oluşumunun çoğunlukçu olmadığı tartışmasızdır.
Bunu, CHP de, onların solcu/Alevi temsilcisi olarak takdim edilenler de biliyorlardı. Nitekim içlerinde Abbas Özden ve Ömür Topaç’ın da bulunduğu yukarıda isimleri sayılan AKP işbirlikçilerine 12 Haziran 2014 tarihinde Erzurum’daki tanıtım toplantılarında kelimesi kelimesine şu soruları sormuştum: “Adalet bakanı müsteşarı, Adalet Bakanı, Adalet Akademisinden seçilen bir kişi ve Cumhurbaşkanının seçtiği 4 kişi ile 7 -0 önde başlayan yürütme organının yargı birimlerinden birer kişi bile seçtirmesi halinde zaten çoğunluğu elde edeceği bir HSYK yapısında sizden birkaç kişinin orada bulunması neyin yargısıdır? ….Bu son süreçte hepimiz şahit olduk ki iktidar partisine mensup yerel yöneticiler, iktidar tarafından korunan bürokrat ve hatta işadamlarına yönelik adeta soruşturma yapılamamaktadır. Bu süreçte Cumhuriyet savcısının talimatının, Cumhuriyet tarihinde ilk kez kolluk tarafından yerine getirilmediğine şahit olduk. Mahkeme kararlarının idare tarafından askıya alındığını gördük, bir mahkeme kararının bir inşaatı durduramadığını gördük. Siz bunları görmüyor musunuz, farkında mısınız, ne yapmayı düşünüyorsunuz, hukukçu kimliğinizle, kişiliğinizle bunu bağdaştırıyor musunuz? . …..Son 6-7 aylık dönemde yapılan yasal düzenlemelere HSYK’nın, adeta Adalet Bakanlığının bir Genel Müdürlüğü haline getirildiğini görmüyor musunuz? Farkında değil misiniz yoksa kabul mü ediyorsunuz bunu?”
Bu hakikate rağmen muhalefetin de, yargıdaki temsilcilerinin de temel motivasyonu yargı bağımsızlığı değil, cemaat düşmanlığıydı. O nedenle AKP-CHP ortaklığı değil “ortak yapımı” ifadesini kullanıyorum.
Bunu teyit etmek için çok basit bir test yeterlidir: Cemaat mensubiyeti iddiasıyla yapılan her şeyi bir anda unuttuğumuzda ne demek istediğim çok daha rahat anlaşılacaktır. O tarihten bu yana ne HS(Y)K’nın tasarruflarından ne de yargının işleyişinden yargı bağımsızlığını sağlayan tek bir karar görülmedi. Dahası gelinen aşamada ağzını açanın, rutin bir işlem için bile “cesur savcı” aradığı günlere gelindi. CHP’nin şikâyet ettiği her türlü yargı tasarrufunda bizzat kendi desteğiyle seçilen HSYK üyelerinin imzası var. Onlar o hâkim ve savcıları tayin ve terfi ettirdiler. Yanlış ve taraflı karar ve işlemlerine yönelik yapılan şikâyetleri görmezden geldiler. Hukuk ve adalet adına yapılan işlemlerden dolayı yer değiştirmeler, sürgünler, ihraçlar, disiplin cezalarının altında onların imzası vardı. Hukuk ve adalet adına tek bir muhalefet şerhleri yoktu. Sözün özü, AKP başkanının arzusu onlar için tek kural ve tek kanun oldu. Sadece Enis Berberoğlu’na yönelik hukuksuzluklardan örneklersek; işlemleri yapan hâkim ve savcıları yükselten imzaların sahibi de bizzat CHP’nin destek verdiği solcu(!) üyelerdi.
2014’te AKP başkanının, iddia edilen suçlamalardan dolayı yargı önüne çıkmasına engel olma ihtiyacı vardı. Gelinen aşamada sadece suçlamalar değil, biriken hukuksuzlukların düşürdüğü zor durum da var. 2017 Anayasa değişikliğinden sonra tamamen yargıyı kendine bağlamasına rağmen şimdi yargı bağımsızlığı nedeniyle uluslararası alanda karşılaşılacak muhtemel hak ihlallerine karşılık bir şekli meşruiyete ihtiyaç duyuyor. Yani, TBMM’den çoğulcu bir seçim görüntüsü verme ihtiyacı var. CHP yine AKP’nin bu politikasına tam destek verdi. O kadar ki, CHP başkanının “bir ülkede soygun, hırsızlık, uyuşturucu kaçakçılığı yapılıyorsa, arkasına siyasi destek almadan yapılmaz” dediği sıralarda, CHP, AKP’nin akredite ettiği, 2014 yılında AKP başkanının emrindeki platformdan, sözde solcu/alevi kontenjanından HSYK üyesi seçilen Ömür Topaç’ı, AKP’nin desteğiyle aday göstererek HSK üyesi seçtirdi.
Şimdi tekrar soralım: CHP’nin deteği olmadan 128 milyar dolar kaybedilebilir miydi?