hukuksuz yargılama arşivleri - Hukuk Penceresi https://hukukpenceresi.com/tag/hukuksuz-yargilama/ Zulüm karanlığına ışık saçan pencere Sat, 08 Oct 2022 22:26:56 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.5.2 https://hukukpenceresi.com/wp-content/uploads/2022/06/indir-150x150.jpeg hukuksuz yargılama arşivleri - Hukuk Penceresi https://hukukpenceresi.com/tag/hukuksuz-yargilama/ 32 32 Af Söylemleri Gölgesinde KHK’lılar https://hukukpenceresi.com/af-soylemleri-golgesinde-khklilar/ https://hukukpenceresi.com/af-soylemleri-golgesinde-khklilar/#respond Sat, 08 Oct 2022 22:26:56 +0000 https://hukukpenceresi.com/?p=8903 Türkiye gündeminin her zaman değişmez konularından biri “af”tır. Özellikle seçim süreçlerinde her zaman sıklıkla dile getirilir. Aflar genel itibariyle adli mahkumlara yöneliktir, çünkü daha fazla oyları vardır. Konu siyasi mahpuslara geldiğinde biraz başkalaşır. Zaten muhalif ve ayak bağı olduğu için hapse atılan birini siyasi irade neden affetsin. Çünkü onlar topluma değil, siyasi iradenin bizzat kendisine […]

Af Söylemleri Gölgesinde KHK’lılar yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Türkiye gündeminin her zaman değişmez konularından biri “af”tır. Özellikle seçim süreçlerinde her zaman sıklıkla dile getirilir. Aflar genel itibariyle adli mahkumlara yöneliktir, çünkü daha fazla oyları vardır. Konu siyasi mahpuslara geldiğinde biraz başkalaşır. Zaten muhalif ve ayak bağı olduğu için hapse atılan birini siyasi irade neden affetsin. Çünkü onlar topluma değil, siyasi iradenin bizzat kendisine düşman olarak görülmektedir. Topluma zarar verenler affedilebilir ancak siyasi iradeye muhalefet edenler bu yüzden af dışı bırakılır.

Son zamanlarda af konusu gündeme geldiğinde adından en fazla bahsedilen grup ise KHK’lılar. Bunun en önemli sebebi KHK’lıların tam anlamıyla keyfi ve insanlığa karşı suç oluşturacak şekilde yaygın ve sistematik bir zulme maruz kalmış olmalarıdır. Kamu vicdanı bu yüzden yaralı. Herkes bu zulmü biliyor ve bir çözüm üretilmesi gerektiğinde de hemfikir. Bu yüzden KHK’lıların yeniden adil mahkemelerde yargılanacakları, affedilecekleri gibi söylemler gündemden hiç düşmüyor. Ayrıca kabul etmek gerekir ki %1’in bile önem taşıdığı bir seçimde, KHK’lıların ciddi bir oy potansiyelleri de var.

Peki KHK’lılar kimdir? Kaç kişiler? Hiç merak ettiniz mi?

KHK’lı ifadesi dar ve geniş anlamda iki gruba işaret etmektedir. Dar anlamda OHAL KHK’larında yayınlanan listelerde adı bizzat yer alan ve bu şekilde kamu görevinden atılan, mesleklerini bir daha yapmaları yasaklanan insanları ifade etmektedir. Bu kapsamdaki  KHK’lı sayısı 133.792’dir.

Geniş anlamda KHK’lılar ise, OHAL KHK’ları ile getirilen kriterler esas alınarak oluşturulan bir kitleye karşılık gelmektedir. Bu kriterler idari kararlarda, resmi belgelerde, savcılık iddianamelerinde ve mahkeme kararlarında, OHAL Komisyonu kararlarında aşağıdaki şekilde kullanılmıştır: 

  • Çalıştığı iş yerinin OHAL KHK’sı ile kapatılmış olması,
  • OHAL KHK’sı ile kapatılan Bank Asya’da hesabının olması,
  • Çocuklarının OHAL KHK’ları ile kapatılan okullarda eğitim görmüş olması,
  • Kendilerinin yıllar önce OHAL KHK’ları ile kapatılan kurslarda, dershanelerde, yurtlarda, okullarda ve üniversitelerde eğitim görmüş olması,
  • OHAL KHK’sı ile kapatılan yayınevlerinin kitaplarını okuması, evlerinde bulundurması,
  • OHAL KHK’sı ile kapatılan gazete ve dergileri okuması, onlara abone olması,
  • OHAL KHK’sı ile kapatılan derneklere üye olması, bu dernek faaliyetlerine katılmış olması, geçmişte onlara mali yardım yapması,
  • OHAL KHK’sı ile kapatılan sendikalara üye olması,
  • OHAL KHK’sı ile işinden atılan birinin eşi, çocuğu, anne veya babası olması,

Bu kriterlerin sayısını artırmak mümkündür.

Sayılan kriterler gerekçe gösterilerek insanlar işlerinden atıldı. Gözaltına alınıp, işkence gördü. Tutuklandı ve cezaevine gönderildi. Hala bu gerekçelerle tutuklu binlerce insan cezaevinde. 

Burada dikkat çeken husus “OHAL KHK’sı” ifadesinin suçlamaların özünü oluşturmasıdır. Yani suçlamalardan bu ifade çıkarıldığında ortada ne suç ne de dayanak kalmaktadır. Çünkü aynı insanlar OHAL KHK’larından önce aynı ülkede, aynı şekilde yaşamaktaydı. Gündelik yaşamlarındaki sıradan aktiviteleri suç olarak kabul edilmiyordu.  Bu yüzden “KHK’lılar” aslında çok daha büyük bir kitleyi ifade etmektedir.

Geniş anlamda KHK’lılar büyük ölçüde Hizmet Hareketi gönüllüleri, Halkların Demokrasi Partisi’nin üyeleri veya destekçilerinden oluşmaktadır. Hizmet Hareketi gönüllüleri, siyasi iradenin “FETÖ” olarak tanımladığı örgüt ile, Halkların Demokrasi Partisi üyesi ve destekçileri ise PKK ile irtibatlı veya iltisaklı olmakla suçlanmıştır. Bu suçlamalarda kullanılan kriterler ise OHAL KHK’ları ile üretilmiş, bir kısmına yukarıda yer verilmiş olan, fabrikasyon ve varsayıma dayalı argümanlardır. İnsanlar, sonradan üretilen bu kriterlerle terör örgütü üyeliği, yöneticiliği veya örgüte yardım gibi suçlamalara muhatap olmuşlardır.

Geniş anlamda KHK’lılara muhalifler de dahildir. Örneğin “Barış için Akademisyenler Bildirisi”ni imzalayan akademisyenler. OHAL KHK’ları ile işlerinden atılıp soruşturma, gözaltı ve tutuklamalara muhatap olmuşlardır. Yine OHAL KHK’sı ile kapatılan Özgür Gündem gazetesine destek olanlar da tutuklanmışlardır. Bunlar arasında yazar Aslı Erdoğan da yer almaktadır. Bu kapsamda iktidar tarafından muhalif görülen on binlerce insan OHAL KHK’ları ile getirilen ve geriye dönük etki doğuran suçlamalarla mağdur edilmişlerdir.

Geniş anlamda KHK’lılara dair önemli tespitler Avrupa Komisyonu Türkiye Raporlarında (bilinen adıyla Avrupa Birliği İlerleme Raporları) da yer almıştır. Örneğin 2018 tarihli raporda “Gülen hareketinin üyesi olduğundan şüphelenilen kişileri ve darbecileri kapsayan yargılama süreçleri, uluslararası standartlara riayet konusunda ciddi soruları da beraberinde getirmiştir. Şüpheli yakınlarının, kamu kurum ve kuruluşlarından ihraç edilmeleri ve pasaportlarına el konulması veya bunların iptal edilmesi gibi doğrudan veya dolaylı olarak bir dizi tedbire hedef olmaları özellikle endişe vericidir. Gülen hareketi ile bağlantı iddialarının tespiti; aralarında çocuklarının örgüt ile bağlantılı okullarda eğitim görmesi, örgüt ile bağlantılı bir banka hesabına para yatırılmış olması veya ByLock mobil mesajlaşma uygulamasının kullanılması da dâhil olmak üzere bir dizi gayri resmi kritere dayandırılmıştır.” denilmiştir. Bu eleştiri OHAL KHK’larının gölgesinde uydurulan delil ve suç kriterlerine yöneliktir.

Geniş anlamda KHK’lıların sayısı tam olarak bilinmemekle birlikte 2 milyona yaklaşmış durumdadır. OHAL KHK’ları ile 3.942 kurum kapatılmıştır. 985 şirket Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na devredilerek, devlet kontrolüne geçirilmiştir. Bunlar arasında anonim şirket, holding, okul, üniversite, dershane, gazete, televizyon, radyo, dernek, vakıf, sendika gibi yüzbinlerce çalışanı ve üyesi bulunan kurumlar vardır. Devlet baskısından korkuları nedeniyle yukarıda sayılan kriterler esas alınarak patronları tarafından işten çıkarılan binlerce insan da bu gruba dahildir. 

Geniş anlamda KHK’lıların sayılarını en net gösteren veri ise KHK’lıların maruz kaldıkları adli soruşturma ve kovuşturmalara dair sayılardır. Milletvekili Mustafa Yeneroğlu tarafından hazırlanan rapora göre, 15 Temmuz 2016’dan sonra OHAL KHK’ları gerekçe gösterilerek üretilen kriterler esas alınarak silahlı terör örgütü suçlamasıyla muhatap olan insan sayısı 2018 itibariyle 1.056.000’dir. Solidarity with Others’dan Av. Nurullah Albayrak’ın açıkladığı verilere göre 2015-2020 arasında terör suçlamasına muhatap olan insanlar insanların sayısı 1.977.699’dir. Buna göre Türkiye’de sadece 4 yılda iki milyona yakın insan terör suçlamasıyla muhatap olmuştur.

KHK’lıların terör suçlaması ile muhatap olması karşısında Türkiye’nin terör gerçeğini de ele almak gerekmektedir. OHAL KHK’larından sadece 7 ay önce, 12.12.2015 tarihi itibariyle Adalet Bakanlığı verilerine göre tüm terör gruplarından (PKK, IŞID, DHKP-C, TKML vd)  tutuklu ve hükümlü bulunanların sayısı 7.469’dur. Bu sayıya Abdullah Öcalan gibi yıllardır cezaevinde tutulanlar da dahildir. Uluslararası alanda da terör örgütü olarak kabul edilen PKK’nın Türkiye’deki üye sayısı, İçişleri Bakanlığının resmi verilerine göre 2016’da 2.475 – 2.780, 2017’de 1.835-1.995, 2018’de 1.100 – 1.200 civarındadır. 

Bu resmi veriler, aynı dönemde OHAL KHK’ları ile getirilen kriterlere göre terör soruşturmalarına muhatap olan 1.977.699 insanın durumuna da ışık tutmaktadır. Resmi verilere göre, sayıları iki milyona yaklaşan insan, aslında terörist değil iken ve normal şartlarda bu suçla suçlanamayacakken OHAL KHK’ları ile getirilen suç kriterlerine göre suçlu ilan edilmişlerdir. Bu kabul nedeniyle sivil ve sosyal ölüme terk edilmişlerdir. Bu yüzden bu 1.977.699 insanın büyük çoğunluğu geniş anlamda KHK’lı olarak kabul edilmelidir.

OHAL KHK’ları ile üretilen kriterlere göre yapılan işten çıkarma, gözaltı ve tutuklama işlemleri ile ilgili olarak AİHM, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi, Birleşmiş Milletler İşkenceyi Önleme Komitesi ve Birleşmiş Milletler Keyfi Tutuklama Çalışma Grubuna bireysel başvurular yapılmıştır. Yapılan başvuruların tamamından ihlal kararı çıkmıştır. Bugüne kadar Türk Devletinin KHK’lılarla ilgili uygulamalarını onayan bir tek karar çıkmamıştır.

Görüldüğü üzere KHK’lılar yaklaşık 2.000.000’luk bir kitleyi oluşturmaktadır. Sadece KHK’larda ismi yazılı olanlara bu konuyu indirgemek ne gerçekçi ne de ahlakidir. Af, yeniden yargılama, göreve iade gibi konularda bu bilinçle ve sayısal gücün de farkında olunarak hareket edilmelidir.

Af Söylemleri Gölgesinde KHK’lılar yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://hukukpenceresi.com/af-soylemleri-golgesinde-khklilar/feed/ 0
AİHM’E AÇIK MEKTUP (Anılar-1) https://hukukpenceresi.com/aihme-acik-mektup-anilar-1/ https://hukukpenceresi.com/aihme-acik-mektup-anilar-1/#respond Mon, 13 Jun 2022 19:57:15 +0000 https://hukukpenceresi.com/?p=8187 Batı Karadeniz bölgesin de sahile 30 km uzaklıkta, Karadeniz kıyısından sonra aniden yükselen dağların yamacında ki, Anadolu’nun küçük ve şirin kasabalarından biriydi. Bahar ve yazında yeşilin her tonunun görüldüğü, Haziran ayında kar yağışına şahit olabileceğiniz, Temmuz ve Ağustos ayında soba yakmaya ihtiyaç duyacağınız, sonbaharda yaprakların dökülmeye başlaması ile gökkuşağında bulunan tüm renklerin canlı örneğini görebileceğiniz, […]

AİHM’E AÇIK MEKTUP (Anılar-1) yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Batı Karadeniz bölgesin de sahile 30 km uzaklıkta, Karadeniz kıyısından sonra aniden yükselen dağların yamacında ki, Anadolu’nun küçük ve şirin kasabalarından biriydi. Bahar ve yazında yeşilin her tonunun görüldüğü, Haziran ayında kar yağışına şahit olabileceğiniz, Temmuz ve Ağustos ayında soba yakmaya ihtiyaç duyacağınız, sonbaharda yaprakların dökülmeye başlaması ile gökkuşağında bulunan tüm renklerin canlı örneğini görebileceğiniz, kışın ise hiç güneş açmadan 45 gün kar yağışına şahit olabileceğiniz tarihi kasaba Küre.

Daha öncesinde görmediğim bu kasabaya, Van Özalp ilçesinden 1996 yılı Eylül ayında tayinim çıkmıştı. İlk yaptığım araştırma sonrasında; kışın metrelerce kar yağdığı, yaz mevsiminin olmadığını, yaşayarak şahitlik yapanlardanım. Düz bir alan olmadığından arabanın yağına bakmak için ya İnebolu’ya da Kastamonu’na gitmek gerektiği esprileri yapılan, asırlardır bakır madeninin çıkarıldığı orman içerisinde yer alan bu tarihi ilçede, ecdadın tabiri ile yaklaşık dört yıl yiyecek ekmek içecek suyundan nasiplendim.

Ekmek demişken, ilçenin nemli havasında mayalanan hamurların ateş odununda pişirilmesi ile elde edilen somun ve pidelerin nefis kokusu tüm ilçeyi kaplardı. Bu tarifi imkânsız koku ve yediğimizde aldığımız tada başka bir yerde rastlamadım desem abartmış olmam. Bu sebeple olsa gerek, yolcu otobüsleri İstanbul a yolcudan çok lezzetli, bayatlamayan bu ekmekleri taşırdı.

1996 yılı Ekim ayında göreve başladığımda kış mevsiminin habercisi sonbahardı. Vatandaşa adalete olan güveni nasıl tesis ederim şuuru ve düşüncesi ile hemen işe koyulmuştum. Asliye ceza, Sulh Hukuk ve Kadastro mahkemelerine bakmakla görevlendirilmiştim.

İlk duruşmasını yapacağım kadastro mahkemesine ait dava dosyalarını mübaşirimiz bir hafta önceden duruşma salonunda incelemem için hazırlarken, “Hâkim bey dosyaları ekleri ile mi getireyim, yoksa sadece son klasörlerimi getireyim” dediğinde, tatbiki tamamını hazır et demiştim. Duruşma salonuna geçtiğimde, yıllanmış dosyaların ya çuvallar içine konmuş veya klasörlere yerleştirildiğini gördüm. İncelemeye başladığımda davaların 1982 ve 1983 tarihinde açıldığı, halen karar verilmediğine hayretler içerisinde şahit olmuştum.

Nihayet ilk duruşma günü geldi çattı. Mübaşir Hüseyin,   sırada olan çuval içerisindeki dosyanın taraflarına seslendi. İçeriye bastonuyla yavaş yavaş yürüyen yaşlı bir teyze girdi. Ancak cenk meydanına çıkmış savaşçı edası ile duruşma salonuna giriyordu.

Şerife hanım buyrun oturun dediğimde;

-Ben buraya oturmaya gelmedim, ben bu davayı açalı 14 yıl oldu, 74 yaşında idim şimdi 88 oldum, haklı isem adaleti yerine getirin haklısın deyin ve davamı kabul edin. Haksız isem haksızsın deyin ve beni bu yaşımda uğraştırmayın, ben sizden açtığım dava hakkında hemen karar vermenizi istiyorum, dedi

Davacı Şerife Hanım söylediklerinde tamamen haklıydı. Ancak benim ilçede yeni göreve başlamış olmam ve dosyadaki eksiklikler nedeniyle karar verme imkânım o celse için mümkün değildi. Bu durumu kendisini incitmeden belirtmem gerekiyordu.

“-Ben; ilçeye yeni tayin oldum, buna rağmen dosyanızı inceledim, bahçeniz de keşif yapmamız lazım, bu haliyle karar veremem, keşif içinde ilk fırsatta yaparız, ancak bölgenin iklim şartları itibariyle bahar mevsimi gelmeden olmaz” diye kendisini bilgilendirdim.

Şerife teyze vakarlı ve onurlu duruşu ile tekrar söze başladı;

– Sen Hâkimsin, karar verme yetkin var. Senden önce Hikmet, Necdet, Mehmet, Ahmet, Ali…..  isimli hakimler dosyama baktılar, hiç biri karar vermedi. Gelmişim 88 yaşına bir ayağım çukurda, karar verilmeden ölürsem vebali sizlerin hepinizin olur. Ben hiçbir gerekçe kabul etmiyorum….  dedi

Şerife teyzeyi ikna edemesem de kalbini kırmadan keşif tarihini belirleyip yeni duruşma günü vermek suretiyle uğurladım.

Bu hadisenin üzerinden henüz 15 gün geçmişti. İlçenin cami minaresinden sala sesi geliyordu. O sırada mübaşirimiz odama girdi.

– Hâkim bey bu sala kimin biliyor musunuz? diye sordu.

– Hayırdır Hüseyin ben nereden bileyim, zaten ilçede kimseyi de tanımıyorum dediğimde,

– İki hafta önce Kadastro mahkemesinde duruşması olan Şerife ninenin, dediğinde içim bir den cızz etti…

Halen ne olduğu bilinemeyen ortaya da çıkartılması engellenen 15 Temmuz darbe tiyatrosu ile 5.000’e yakın Hâkim savcı haksız ve hukuksuz şekilde görevinden alındı, büyük çoğunluğu zindanlara konuldu. Yüzbinlerce insan hakkında usulsüz şekilde suçlamalar yapıldı. Malları mülkleri yağmalandı, zorbalıkla el konuldu, hukuk işlemez hale getirildi. Azıcık vicdanlı davranarak hukuku uygulamak isteyen hakimlerin akıbetleri zindana atılmak veya en iyi ihtimalle görevlerinden ihraç edilme ile sonuçlandı.

Yargı erkinin dizayn edilmesi süreci 17-25 soruşturmasından sonra başladı. Ülkenin her kademesindeki Sulh Ceza dan Ağır Ceza Mahkemesine ve Yargıtay dan Anayasa Mahkemesine kadar yargı organları kontrol altına alınması ile yürütmenin memuru şeklinde çalışmaya mecbur edildiler. 20 Temmuz darbesi ile Anayasa askıya alınıp devlet KHK lar ile yönetilmeye başlandı. Bu realite karşısın da hukukun işleyeceğine, adaletin tecellisine dair bir beklentim kalmadı.

Ancak 21. yy ın, sınır tanımayan iletişim imkanları nedeniyle, ‘yaşadığımız şekli ile’ bir zulüm ve diktatörlük uygulanacağı aklımın ucundan dahi geçmemişti. Bunda en büyük faktör ise uluslararası sözleşmeler ve özellikle AİHM’nin en kısa sürede bu gidişe dur diyecek kararlara imza atacağı inancını taşımamdı.

AİHM vereceği birkaç emsal karar ile meseleyi kökünden çözme hakkına ve salahiyetine sahiptir. Maalesef bu güne kadar taşın altına elini sokmak istemedi.  Verdiği olumlu kararlar da geç kaldı. Külli bir bakış açısı yerine sorunu zamana yaymak şeklinde ele aldı. Bu durum, ülkede diktatörlüğün kapısını araladı. Adaleti bitirdi. Ekonomik ve sosyal patlamaların eşiğine getirmek suretiyle Avrupa için daha büyük sorunlar yumağı haline dönüştürmesine sebebiyet verdi.

Davanın küçüğü büyüğü olmaz. Her hak kutsaldır ve tarafı için hayati öneme haizdir. Hele hele görülmekte olan dava/davalar yüzbinleri (mağdur aileleri ile birlikte milyonları)  ilgilendiriyorsa bunun vebalını düşünmek bile istemiyorum.

Şerife teyze hayatta iken kararına kavuşamadı. 72 yaşındaki oğlu tarafından dava takip edildi. O senenin baharında keşfini yaparak hemen ardından da dosyanın esası hakkında kararı verdim. Küredeki görev sürem bittiğinde yıllanmış dosyaların tamamı hakkında karar vermek suretiyle bitirmiştim. Bu nedenle Şerife teyze ile gerçek alemde karşılaştığımızda verecek cevabım rahat olacak diye umut ediyorum.

Bir zamanlar adalet dağıtır iken şu anda adalet arayan ben ve binlerce meslektaşım, ülkemin yetişmiş değişik mesleklerden yüzbinlerce nadide insanları, Türkiye de kalmayan adaleti AİHM de arıyor ve bekliyoruz. Geciken adalet, adalet olmaktan çıkıyor.

Haklı veya haksız her hangi bir gerekçenin arkasına sığınmadan AİHM nin Türkiye’de yaşanan soykırıma karşı dur demesinin zamanı çoktan gelmiştir. Daha fazla insanın hayatı sona ermeden adaleti görme fırsatı tanınmalıdır.

AİHM’E AÇIK MEKTUP (Anılar-1) yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://hukukpenceresi.com/aihme-acik-mektup-anilar-1/feed/ 0
BİR SKANDALLAR ZİNCİRİ; BYLOCK! https://hukukpenceresi.com/8051-2/ https://hukukpenceresi.com/8051-2/#respond Tue, 07 Jun 2022 16:44:03 +0000 https://hukukpenceresi.com/?p=8051 Bilindiği üzere, Bylock verileri 2016 başında Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) tarafından hackerlik yoluyla ele geçirilmiştir. MİT ele geçirdiği veriler üzerinde aylarca çalışmış ve bunları Mayıs 2016’da ilgili kurumlarla paylaşmıştır.[1] CMK’nın 134. maddesine açıkça aykırı ele geçirilen Bylock’a kılıf uydurabilmek ve “bu konuda verilmiş bir hakim kararı var” diyebilmek için Ankara 4. Sulh ceza Hakimliğinden “kopyalamaya […]

BİR SKANDALLAR ZİNCİRİ; BYLOCK! yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Bilindiği üzere, Bylock verileri 2016 başında Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) tarafından hackerlik yoluyla ele geçirilmiştir. MİT ele geçirdiği veriler üzerinde aylarca çalışmış ve bunları Mayıs 2016’da ilgili kurumlarla paylaşmıştır.[1] CMK’nın 134. maddesine açıkça aykırı ele geçirilen Bylock’a kılıf uydurabilmek ve “bu konuda verilmiş bir hakim kararı var” diyebilmek için Ankara 4. Sulh ceza Hakimliğinden “kopyalamaya (imaj)” ilişkin bir karar dahi aldırılmıştır.[2]

Sulh ceza hakimliği bu kararında; “Bylock ile ilgili Milli İstihbarat Teşkilatı’ndan gelen …”

-Bir adet Sony marka HD-B1 model, üzerinde bBW3DEKG9121056 seri numaralı ve ön yüzünde 1173 … 96 yazılı hard disk,

-Bir adet Kingston marka Datatraveler, uç kısmında DTIG4/86B … 04 yazılı flash bellek üzerinde kopya çıkarılıp bilirkişi incelemesi yapılmasına” karar vermiştir.

Bu karar rejim yargısı için çok önemli ve adeta onlar için “can simididir.” Zira 16. Ceza Dairesi (CD), Bylock soruşturmasının bu karar üzerine başladığını ve Bylock verilerinin TAMAMININ kararda yazılı hard disk ve flash bellekte bulunduğunu söylemiştir.[3]

 Ceza Genel Kurulu da (CGK), ortada CMK’nın 134. maddesine uygun verilmiş bir arama kararı olmadığını çok iyi bildiğinden, kopyalamaya (imaj) ilişkin bu kararı “GEÇMİŞE DÖNÜK ARAMA!” olarak kabul etmiştir.[4] İlk derece ve istinaf mahkemeleri de 16. CD ve CGK’nın bu hukuksuz kararlarını referans kabul ederek, hakkında Bylock iddiası olan herkese ağır cezalar yağdırmıştır.

Ancak 16. CD, MİT’in 09/12/2016’da Bylock verilerinin tamamını savcılığa teslim ettiğini söylese de, durumun aslında hiç de öyle değildir. Çünkü bu karardan aylar sonra içinde Bylock verilerinin olduğu başka bir flash bellek savcılığa teslim edilmiştir. Bu durum Ankara 5. Sulh Ceza Hakimliğinin 24/3/2017 tarihli kararıyla ortaya çıkmıştır. Zira bu karar da, Ankara Başsavcılığı MİT’ten gönderildiği bildirilen Datatraveler G4 marka DTİG4/8GB 04570-760B00…. seri numaralı dijital materyal üzerinden imaj alınması için hakimlikten talepte bulunmuş ve bu talep aynı gün kabul edilmiştir.[5]

Bu karar, aslında hakim kararı olmadan Bylock verileri üzerinde MİT’in aylarca çalıştığının ve bu verilerin delil olamayacağının tek başına ispatıdır. Karara konu talep yazısında belirtildiği üzere, MİT daha önce teslim ettiği dijital materyalden farklı bir dijital materyali savcılığa göndermiş ve sulh ceza hakimi de noter gibi yine bu talebi kabul etmiştir.

O zaman biz de soralım;

  • Karara konu flash bellek içinde ne kadar veri ve daha önemlisi bu verilerin içinde neler vardır ? Bu verilerin imajı, zaman damgası ve hash değerleri nerededir?
  • Bu verilerin 09/12/2016’da teslim edilen verilerle aynı olduğu nasıl anlaşılmıştır? Acaba, duymadığımız ya da basına yansımayan daha kaç dijital materyal üzerinde çalışıldıktan sonra savcılığa teslim edilmiştir?
  • 16. CD ve CGK’nın kabulü gibi Bylock verilerinin TAMAMI 09/12/2016’da savcılığa teslim edildiğine, Bylock sunucusu da Mart 2016’dan sonra kullanılamadığına, yani bu tarihten sonra sunucudan veri çekme ihtimali kalmadığına göre, 24/3/2017’de teslim edilen veriler nereden çıkmıştır? Bu veriler hangi usul ve yetkiye istinaden ele geçirilmiştir?
  • Acaba, MİT verileri neden eksik teslim etmiş ya da bu verileri saklamıştır? Sonradan teslim ettiği veriler içinden hangi bilgiler silinmiş ya da eklenmiştir? Bu durumun Bylock kullandığı iddia edilen siyasilerle nasıl bir ilgisi vardır?
  • Eğer Bylock’la ilgili soruşturma 09/12/2016’da başladıysa; 2937 sayılı Kanun’un 4/son maddesi gereğince istihbari görev dışında (adli kolluk gibi) başka bir görev verilmesi yasak olan MİT, hangi yetki ve göreve istinaden 24/3/2017’deki verileri teslim etmiştir?
  • Yine 2937 sayılı Kanun’un Ek-1. Maddesi gereğince, “casusluk” suçları dışında (ör. silahlı örgüt üyeliği gibi) MİT’in elindeki bilgi ve belgelerin adli mercilerce istenmesi yasak olduğuna göre, savcılık bu belgeleri nasıl MİT’ten istemiş ve MİT’de gönderebilmiştir?
  • Teslim edilen veriler Bylock serverindan ele geçirildiyse neden tek harddisk ya da flash bellekte değil de, 3 ayrı dijital materyalde savcılığa teslim edilmiştir? Veri büyüklüklerine bakılınca tek bir flash belleğe sığabilecek verilerin ayrı ayrı depolanmasının sebebi nedir?

İzmir askeri casusluk dosyasında;[6] “…ele geçirilen dijital materyaller yönünden de CMK’nın 134. maddeye göre hâkim kararının bulunmadığı gibi bu materyallerin kopya ya da adli kopyalarının (adli imaj) alınmadığı, kopya ya da adli kopya almama gerekçesinin tutanağa yazılmadığı, ayrıca ileride dijital materyallere ekleme yapıldığı yönünde oluşacak ithamlara karşı alınması gerekli HASH (birebir yedeğin değiştirilip değiştirilmediğini tespite yarayacak zaman ve bütünlük kontrolü imkânı sağlayan değer) değerlerinin tespit edilerek tutanağa geçirilmediği..” gerekçesiyle verilen beraat kararını onayan 16. CD’nin,[7] ekleme/çıkarma yapıldığı çok açık olan Bylock’taki tutum ve uyguladığı düşman ceza hukukunun sebebi nedir?

Sonuç

Kısaca, Bylock’ta delil zincirinin bozulduğu sabittir. CMK’nın 134. maddesine her yönden aykırı ele geçirilen verilerle kişilerin cezalandırılabilmesi mümkün değildir. Sadece 2017’de verilen ikinci imaj alma kararıyla ilgili şaibeli durum bile Bylock’un “çöp” olması yeterlidir.

Dipnotlar:

[1] https://www.mit.gov.tr/basin60.html

[2] Ankara 4. Sulh Ceza Hakimliğinin 09/12/2016 T., 2016/6774 D.İş.

[3] Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 24/4/2017 T. 2015/3 E. 2017/3 K.

[4] Yargıtay Ceza Genel Kurulu 26/9/2017 T., 2017/16.MD-956 E. 2017/370 K.

[5] Ankara 5. Sulh Ceza Hakimliğinin 24/3/2017 T., 2017/2056 D.İş.

[6] İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 26/02/2016 T. 2014/100 E., 2016/37 K.

[7] Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 21/10/2016 T. 2016/6202 E., 2016/5088 K.

BİR SKANDALLAR ZİNCİRİ; BYLOCK! yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://hukukpenceresi.com/8051-2/feed/ 0