HÜCREMİN MAZGALLARI

HÜCREMİN MAZGALLARI

(Bu yazı 15.1.2017 tarihinde,
Silivri cezaevinde
tutsaklığım sırasında kaleme alındı)

 

Dış dünyanın görünen tek yüzü olan gökyüzünü seyrederken bile özgür olmadığımı hatırlatıyor bana, hücremin penceresini de hapseden mazgallar. İzahı zor duygular hasat ettiğim, ruhuma rahatlık kalbime huzur bahşeden gök kubbeyi bir bütün halinde seyredemiyorum. Cezaevini inşa eden zihniyet, misafirlerinin tüm ümitlerini kırmak istercesine, onları hayata bağlayan semayı da parçalamak istemiş. Ya da bedenin firarını önlemek adına demirden ve betondan ördüğü kafese, mazgallarla ruhu da hapsetmeyi amaçlamış.

Mazgallar, sonsuz maviliği demirleriyle 80 parçaya bölmeye yeltenen bedeni paslı ruhu kara caniler.

Bakışlarımı ne kadar yaklaştırırsam yaklaştırayım tek bir parçaya sığdıramıyorum gökyüzünü ve onun aynasından bana yansıyanları. En fazla iki parçaya indirip, parçalarını zihnimde birleştirmeye çalışıyorum çoğu kez.

Bazen tek gözümü karanlığa mahkûm edip diğeriyle bir kareden izliyorum semayı. Ancak bu durumda feda ettiğim gözüm mahrum kalıyor bu hazdan. Yarım hissediyorum zihnimde sonsuzluğu.

Mazgalların beni mahkûm, mağdur ve mahdut etmesine isyan ediyor, ruhuma ve zihnime vurduğu prangaları kırmanın her daim bir yolunu buluyorum. 80 karenin her birine ayrı bir manzara yerleştiriyorum hayalimde. Geçmiş zamanlardan kesitler oluyor birçoğunda; geri kalanlarına ise geleceğe dair umutlarımı konduruyorum. Geçmiş ve geleceğimi bir anda seyredebileceğim devasa bir ekranım oluyor mazgal örgülü pencerem, beni tutsak eden zalimlere inat.

Oradan izlemeye başlıyorum geçmişi, anı ve geleceği.

Kâh gülüyor, kâh üzülüyorum; bir an geliyor umut ve heyecan kaplıyor içimi, bir anda karanlık bir kuyudan çıkmaya çalışırken buluyorum kendimi.

Hayatın, insanların ve tabiatın zenginliğini ve çeşitliğini anımsatıyor parçaların çokluğu.

Tek olan ne var dünyada? Tek olan neyin anlamı ve tadı var ki?

Cezaevine konulma nedenim: dünyanın tekleştirilmesine karşı isyanım değil miydi?

Diğerleriyle aynı yönde eylem ve söylemde bulunmadığımdan dolayı kendi dünyalarından kovup uzaklaştırmadılar mı beni?

Camın önüne veya arkasına konulan parmaklıkların camın bütünlüğüne bir zararı olabilir mi?

Bu parmaklıklar göğü gerçekte parçalayabilir mi?

Mazgal aralıklarından bir veya bir kaçını kullanarak dışarıyı izlemede kimin kime ne zararı dokunabilir? Hepimiz aynı semaya bakıyor olacağız, yani sonsuzluğa, ya da boşluğa.

Bu engelleri koyanlara inat ben, pencerenin önündeki parmaklıkların beni mahkum etmesine izin vermeyeceğim. Toplu iğne deliğinden dahi olsa görebildiğim sürece gökyüzünü izlemekten vazgeçmeyeceğim. Milyonlarca parçaya bölseler de penceremi, semayı, zihin dünyamda bütünleştirip daha da mükemmelleştireceğim. Hem de bunu tek gözümü kapatmadan, hiçbir uzvumu ve duygumu feda etmeden yapacağım.

Konulduğum bu mekandan kendimi tüketerek değil, çoğaltarak çıkacağım.

 

2 Comments

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir