- ANASAYFA
- No Comment
HİTLERİN YARGISI-ARAÇSALLAŞAN GÜDÜMLÜ YARGI
Siyasal iktidarlar, muhalif olarak gördükleri kişi ve grupları baskı altına almak ya da yok etmek için yargıyı kullanmak eğilimini gösterirler. Bu, yargının ayrı ve dengeleyici bir güç olarak kuvveti kullanan kişi ve grupların karşısına çıktığı andan itibaren böyledir.
Mahkemelerin yargısal konumu, halk nazarındaki intibaı, kararlarının icra kuvveti ve etkisi siyasilerin iştahlarını kabartır. Siyasi emel ve amaçlarına erişmek için kılıf olarak kullanılan mahkeme kararları, halkı ikna etmek, muhalefeti susturmak ve iç-dış kamuoyu oluşturmak için en kolay ve kullanışlı vasıtadır. Bunun için ruhunu şeytana satmış, hırsları, kin ve düşmanlıkları zihnini sarmış, makam ve cübbelerini pey akçesi olarak kullanmaya hazır hâkim ve savcıları seçip kullanırlar. Bu hem kolay ve hem de amaca ulaşmak için en kestirme yoldur. Bu tarz hâkimlerden müteşekkil mahkemelerce verilen kararlar, siyasilerin suçlarını ortadan kaldırmaz hatta vahametini artırır.
Yargının siyasallaşmasının ya da siyasetin kendine ait özel bir yargı sistemi oluşturmasının meydana getirdiği mahzurları yakın tarihimizde yaşanan “Hitler” örneğinde müşahede edebiliriz. Hitlerin ne yaptığına kısaca göz atmak gerekirse, iktidara geldikten kısa bir süre sonra yaptığı bir açıklamada kendisinin Almanya’nın en büyük yargıcı olduğunu söylemiştir. Bu sözleri, sözlere muhatap olan hukukçuların bile tepkisini çekmemiş, kamuoyu tarafından layık olduğu karşılığı bulmamıştır.
Bunun yetersizliğinin bilincinde olan Hitler, amaçlarını gerçekleştirirken önünde engel olmayacak, hatta destek verecek bir yargı sisteminin inşasına girişmiştir. 1933 yılında çıkartılan bir yasa ile (Genel Grevler Yasası) Yahudi asıllı tüm yargı mensuplarının görevine son verilmiştir. Bununla yetinmeyerek ileriye dönük olarak, Nasyonal-Sosyalist devlette yer almayanların mahkemelerde de görev alamayacakları aynı yasada düzenlenmiştir.
Hitlere göre nasyonal-sosyalist hukuk anlayışını benimsemiş bir sistemde hukuk bağımsız değildir. Hâkimlerin vicdanlarına ve mevzuata göre değil, Hitler gibi düşünüp onun yerine kendilerini koyarak kararlarını vermeleri istenir ve beklenir. Hâkimler hukuka göre değil, devlet anlayışı ve menfaatlerini göz önüne alarak hükümlerini oluşturacaklardır.
Genel Grevler Yasası 1937 yılında bir daha değiştirilmiş, Yahudi kökenli hukukçuların atılması ile yetinilmeyerek, geride kalanlardan şüpheli görülen hukukçuların da görevlerine rahatlıkla son verme ortamı sağlanmıştır. Bununla bile kendisini güvende hissetmeyen Hitler kendi iktidarının güdüm ve denetiminde olan Alman Hukukçular Birliği’ne tüm hukukçuların üye olması yükümlülüğünü getirmiştir. Bununla tüm hukukçu vicdanlarını tahakküm altına almıştır.
Tüm bu tedbirlere rağmen Alman yargıçlar Hitler düşüncesine tam olarak hizmet etmemişler ve hukuku kısmen dahi olsa uygulayabilmişler ve muhaliflerden bazılarını beraat ettirme cesareti gösterebilmişlerdir. Hitler, Alman Parlamento binasını yakmış ve bunun suçunu bir kısım solculara yüklemiş, yargılanmalarını sağlamıştır. Alman Yüksek Mahkemesi “Dimitrof ve arkadaşları” hakkında beraat kararı vermiş, suçsuzluklarına hükmetmiştir.
Bu karar sonrasında hitler, “vatana ihanet” suçlarını yargılamakla görevli olağanüstü yetkilere sahip, 9 üyeli, “Halk Mahkemesi” olarak adlandırabileceğimiz mahkemeleri kurdu. Bu üyelerin 4’ü hukukçu kökenli 5’i ise ordu veya SS’ler arasından seçilmekteydi. Hitler kendisine muhalif aydın, siyasetçi, bürokrat vb. kişileri bu mahkemelerde yargılattı. Yargılamalar sırasındaki hukuka ve temel insani ilkelere aykırı söz ve davranışları ile meşhur mahkeme başkanı Roland Freisler, Amerikan bombardımanı sırasında, mahkeme binası içinde ölmüştür.
Hitler yargı sisteminde savunma hakkı önemli derecede sınırlanmış, her avukatın değil, Nazi Partisi üyesi avukatların mahkemelere girmesine izin verilmiştir. Rejimin iradesine aykırı olarak, hukuka uygun şekilde sanıkları savunmak isteyen avukatlar, bu görevlerini toplama kamplarına gönderilme tehdidi altında yapabilmişlerdir.
Hitler döneminde yapılanlar ile günümüz Türk yargısının son dönem geçirdiği değişim ve uygulamaları arasında ne kadar çok benzerlik ve paralellik var. Takip edilen yöntem ve izlenen süreç biraz farklılık arz etse de, gelinen nihai nokta ve ulaşılmak istenen hedef ayniyet derecesinde benzer göstermektedir. Hâkimler Savcılar Kurulu üyelik seçim yöntemi değiştirilerek yargı içine siyaset sokuldu, yargı mensupları farklı aidiyetlerine göre gruplara ayrıldılar. İktidar, HSK’yı kullanarak yargının işleyişine müdahale edip kişisel ve partisel amaçlarına ulaştı. Özel yetkili mahkemelerin yapısı, görevleri, üyeleri süreç içinde birçok kez değiştirildi. Hâkim-savcı alım süreci siyasallaştı; liyakatsiz birçok kişi süreç içinde yargı sistemine alınarak yargı mensubu yapıldı. HSK üyelik seçiminde iktidar tarafından desteklenen adaylara oy vermeyen yaklaşık 5000 yargı mensubu fişlendi, “cemaatçi-paralel” olarak yaftalandı, sonrasında görevlerinden atıldı. İktidar tarafından desteklenen Yargıda Birlik Platformu (Derneği)” kuruldu İktidar yanlısı olan hâkim ve savcıların bu oluşuma üye olması teşvik edildi (zorlandı), üye olmayanlar dışlandı, muhalif görülenler ve fişlenenlerin üyelikleri engellendi. Yargının adli ve idari hiyerarşisinde önemli görev değişiklikleri yapıldı. Yargıtay ve Danıştay ile Anayasa Mahkemesi’nin yapısı ve üyelik yapısına müdahale, mevcut üyelerin görevlerine son verilerek, kendilerine yakın gördükleri kişilerin bu yüksek mahkemelere üye olmaları sağlandı. Perde arkası tam olarak aralanamayan ve üzerinde birçok soru işareti bulunan 15 Temmuz darbe girişimi bahane edilerek, daha önceden fişlenen hâkim ve savcıların yargı sisteminden tasfiyesi temin edildi. Sadece görevlerine son verilmekle kalmadı, görevlerine son verilen hâkim ve savcılar tutuklanıp yargılandı, malvarlıklarına el konuldu, yöneticiler tarafından yaftalandı.
İktidarın talimatlarını yerine getirmeyen veya onunla uyumlu çalışmayan yargı mensuplarının ya yerleri (yetkileri) değiştirildi, ya ihraç edildi veya istifaya zorlandı. Anayasa ve yasalar yorumlanırken, hukukun değil, iktidarın menfaatleri gözönüne alınarak yargı kararları ve içtihatları oluşturuldu.
NOT: Bu yazı, Uğur Mumcu’nun Suçlular ve Güçlüler isimli kitabında yer alan “Hukukçu ve Cellat” başlıklı yazısından esinlenerek hazırlandı.