- DENEME-MAKALE
- No Comment
CEZAEVİNDE BAYRAM YAZILARI-1: SİZ
[ad_1]
Düşünce tutsağı, bayram günü ne düşünür?
Bu sorunun tutsak sayısından fazla cevabı vardır belki. Fakat hepsini esaret altında tutan sebep aynı. Ben de cezaevinde geçirdiğim ilk bayram münasebetiyle yazdığım ve bu esarete aktif ya da pasif davranışlarıyla neden olan yargı mensuplarına atfen kaleme aldığım cezaevi yazımı bu vesileyle paylaşmak istiyorum.
Tarih: 13 Eylül 2016, Kurban bayramının ikinci günü.
Yer: Gaziantep Cezaevi.
Bayramını evi yerine cezaevinde, çocuklarından, ailesinden uzakta geçirmekteyken aklıma “siz” geldiniz.
Siz ki:
En kolay satın alınabilecek bir meslek grubu olduğunuzu gösterdiniz….
İyi günde yalancı gülücükler dağıtırken, kötü günde bir telefon bile açmaya cesaret edemeyen “korkaklar” olduğunuzu ortaya koydunuz.
Komşuluk, mesai arkadaşlığı, yol arkadaşlığı, hastalık, sağlık, doğum, ölüm ve benzeri neredeyse her türünden yaşam karelerini birlikte yaşadığınız insanın ne olup ne olmadığını kendi muhakemenizle bilebilecek durumdayken; aklınızı, vicdanınızı ve tüm insani değerlerinizi adeta tatile göndererek bir çetenin, bir megolomanın söylediklerine kendinizi kaptırarak peşin hüküm verdiniz.
İnsanlık için, bırakın insanlığı, kendi memleketiniz için taş üstüne taş koymadığınız halde; bir koltuk, basit bir menfaat uğruna kendinize “milliyetçi” diyerek kurtlar sofrasına kondunuz.
“Bir daha nereden fırsat buluruz, makamları, koltukları nasıl elde ederiz, fırsat bu fırsat” diyerek, Ali’nin aleviliğini, pirlerin, dedelerin “insan” odaklı öğretisini alt üst ederek; Yezid yaşasaydı “işte sonunda yoluma geldiler” diyeceği şekilde davrandığınız halde sofrada kendinize “Alevi” sıfatıyla yer buldunuz.
“Solcuyum” diyerek yer aldığınız haram ve haksız kazançtan oluşan sofrada, menfaatçiliğin, bencilliğin, adaletsizlik ve hukuksuzluğun, paylaşımda dengesizliğin en alasına imza attınız.
Memleket, bir ihale çetesi ile bürokratik paydaşları tarafından insafsızca soyulurken; masum bir özgürlük mücadelesi konusu olan “başörtüsü” adeta her türlü pisliğin üstünü örten bir meta haline getirilirken; hak, adalet, dürüstlük, eşit paylaşım ve doğruluk, yerini adaletsizlik ve yalana bırakırken; “din” bir ticaret ve siyaset akçesine dönüşürken; dışarıda muhteris ve maceraperestlerin basiretsizliği nedeniyle ortalık kan gölüne dönmüşken…. bir defa, tek bir defa “hayır” deme cesareti göstermediniz. Bunu bırakın, en azından mesleğinizi bu alçaklıklara alet etmeyi bir insan olarak beceremediğiniz halde sofranın ana gövdesinde “dindar” ya da “muhafazakar” sıfatıyla arz-ı endam ettiniz. Bu da yetmezmiş gibi adeta büyülenmişcesine yolsuzların, arsızların, kan emicilerin kalemi oldunuz.
Yeri geldi bin liraya yeri geldi bir parmak sallamaya baş eğdiniz.
Yıllardır tanıdığınız insanlarla “konuşsan sen de yanarsın” tehdidine boyun eğerek selamı kestiniz.
Kendi çocuğunuzun okulu değişecek korkusuyla başka çocukların anasız-babasız kalmasına rıza gösterdiniz.
Kendi evlerinizin düzeni bozulacak endişesiyle başka evlerin talanına ve yağmalanmasına göz yumdunuz.
Dürüstlüğünden ve hukukçuluğundan endişe etmediğiniz arkadaşlarınız yerine kalitesiz, kapasitesiz, ahlaksız ve fırsatçı olduğunu çok iyi bildiklerinizle kolkola görünmeyi onursuzca tercih ettiniz.
Hırsıza, yağmacıya, kaçakçıya uygulamaya cesaret edemediğiniz tedbirleri bir tiyatro çerçevesinde utanmadan ve hiç bir delil olmadan meslektaşlarınıza uyguladınız; özgürlüklerini, mallarını, mülklerini, paralarını ellerinden aldınız.
Bir kısmınız ise bu kararları verenleri ya alkışladınız ya da hiç bir şey olmamış gibi davranarak, onların yaptığından daha büyük bir onursuzluğa razı oldunuz.
Evet siz “meslektaş” demekten utanç duyduğum yığın!
Belki şu anda bu bayram günleri aileniz ve çocuklarınızla mutlu görünüyorsunuz. Emin olun benim çocuklarımın geleceği daha parlak. Çünkü benden dolayı başları eğilmeyecek, benden utanmayacaklar.
Ya sizin çocuklarınız?
Evet, çocuklarınız sizden utanacak, belki kaçacak. Ve o masumlara gerçekleri ben ve benim gibilerin çocukları anlatacaklar.
Mutlu bayramlar, iyi eğlenceler size; tıksırıncaya kadar!
Yazının 13 Eylül 2016 tarihinde Yazar cezaevinde iken deftere not edilen orjinal hali.
Yazının 13 Eylül 2016 tarihinde Yazar cezaevinde iken deftere not edilen orjinal hali.
[ad_2]