• Şubat 25, 2020
  • No Comment

17-25 Aralık Yolsuzluklarının Altında Kalan Muhalefet

17-25 Aralık Yolsuzluklarının Altında Kalan Muhalefet


Mehmet Bakır ÖZKAN
Hukukçu/Eski Savcı

CHP genel başkanının Avukatı Celal Çelik’in, hakkında
yapılan yargılamada, Mahkemeye ibraz ettiği bilirkişi raporu 17-25 Aralık
soruşturmalarını bir kez daha gündeme getirdi. Raporda, AKP başkanının, oğlu ve
bir başka kişiyle yaptığı telefon konuşmaların gerçek olduğu mütalaa edilmiş.

Öncelikle, CHP’nin, iktidarın estirdiği rüzgarın
etkisiyle düştüğü durum demokratik bir toplumda kabul edilemeyecek nitelikte
bir aşağılanmadır. Bir muhalefet partisi düşünün; 

Cumhuriyet tarihinde tespit edilmiş en büyük yolsuzluk
olarak kabul ettiği soruşturma kapsamında elde edilen iktidar partisi başkanına
ait ses kayıtlarını televizyonların canlı yayınladığı grup toplantısında yayınlıyor.

Bu kadar iddialı bir yaklaşıma -normal olarak-
karışılmazken, partinin genel başkanı, daha sonraki bir tarihte 17-25 Aralık
soruşturmalarına atıfla iktidar partisine ve genel başkanına “Ülkenin her
tarafını peşkeş çektiniz.” dediği için hakkında dava açılıyor.

Dahası, bu davada savunma yapan avukat hakkında da
savunmasında 17-25 Aralık soruşturmalarındaki tapelere atıf yaptığı için dava
açılıyor.

İşte alınan bu rapor, AKP başkanının suçlanması veya
soruşturulması için değil, Avukat Celal Çelik’in, suçsuzluğunu ıspatlamak
zorunda kaldığı için temin ettiği bir rapordur.

Bu gün yargısal faaliyetler dahil olmak üzere, Türkiye’de
cereyan eden antidemokratik pratiğin sonlanması, 17-25 Aralık
soruşturmalarındaki iddiaların tüm çıplaklığıyla kabul edilmesiyle ilişkildir.
Bu kabul, sadece iktidar sahiplerinin yolsuzluklarını gündeme getirmekle
sınırlı kaldığı sürece,  esasında iktidar
destekçilerinin “çalıyor, ama çalışıyor” yaklaşımından farklı bir sonuç
doğurmaz. Çünkü, gelinen aşamada, 17-25 Aralık soruşturmaları bir yolsuzluk
kataloğu olmaktan çıkmış; üzerine tüm hukuksuzlukların bina edildiği devlet
sorunu, daha doğrusu “hukuk devleti” sorunu olmuştur.

Celal Çelik’in ortaya attığı bu rapor ve CHP
yetkililerinin bu güne kadar ki açıklama ve yaklaşımları, ne yazık ki, gerçeğin
toplum nezdinde bilinip kabul edilmesine, soruşturmanın yeniden ele alınmasına,
dahası, iktidar partisi ve başkanının oy kaybetmesine yol açabilecek nitelikte
değildir. Elbette bundan esas sorumlu olan iktidar partisi ve başkanıdır. Fakat
CHP başta olmak üzere, siyaset dünyası ve diğer muhalefet  gruplarının yaklaşımları da, meydana gelen
sonuç üzerinde aynı derecedi etkili ve önemlidir.

İktidarın gerçekle
savaşı

17-25 Aralık soruşturması ve benzeri siyasi ya da hukuki
sonuç doğurması gereken olaylarla ilgili hepimiz zaman zaman şu soruları
soruyoruz:

            “Bu
kadar açık seçik gerçekleri insanlar neden görmüyorlar?  Bizim yanlış bildiğimiz bir şey mi var, yoksa
gerçeğin ortaya çıkmasına engel bir görünmez perde mi? Ya da baktığı halde bir
görememe hali midir bu?”

Bu tip sorular birbirini kovalayıp duruyor.

Gerçeğin ortaya çıkmasından menfaati zedelenenler,  ‘gerçeğin ortaya çıkmak gibi kötü huyu’ -na
karşılık; görmeyi, duymayı ve muhakemeyi engelleyen ‘daha kötü huylu bir ur’ -a
ihtiyaç duyarlar. Bu kanserli hücreyi uygun bir zeminde ektikleri andan
itibaren hastalığa mübtela olanların gerçekle ilişkileri kopar ve propoganda
oyununun figürü olarak sadece rollerini oynarlar. Böylece, tepki göstermesi beklenen
yığınlar suskun kalır, hatta iktidarın propogandasının taşıyıcısı oluverirler.

Fakat bu yetmez. Gerçekten kaçanın ve bu gerçeklerin ortaya
çıkmasını istemeyenin, olağan muhaliflerini susturmak, karşı propogandalarını
etkisizleştirmek için de bir şeyler yapması gerekir. Kaçınılan gerçek bir suç
ise daha büyük bir suça; bir günah ise daha büyük bir günaha; bir yalan ise
daha büyük bir yalana ihtiyaç duyar. Bu fikirden bir anlık vazgeçiş, failin
gerçek karşısında çıplak ve çaresiz kalması anlamına gelir.

İktidarın taraf olduğu olaylar zincirinin her bir
halkasını bu temelde ele almak lazımdır.

Gerçekle savaş; bazen bir delil uydurma, bazen olmayan
suç ihdası, bazen yalan söyleme, bazen inkar, bazen demogoji biçiminde tezahür
eder. Bunu yapan suçlu, sahtekar ya da yalancı kendinden o kadar emindir ki,
yalanına, uydurduğu suça veya delile kendisi de inanır. Bu inancından dolayıdır
ki gerçekle savaşı büyük bir mücadeleye ve imana dönüşür. Kebairden bir
günahının üstüne bir başörtüsü, müebbetlik suçun üstünü bir bayrakla örttüğü
anda peşinde giden uyuşmuş milyonlar olduğunun farkında olarak çok rahattır.

İşte muhalefetin çıkışlarının sonuç doğurucu olmamasının
en önemli nedeni budur. Bu neden gerçeğin ortaya çıkışını geciktirici role
sahip olsa da, üstünü ilelebed örtmeye yetmez.

Demokratik
kültürden yoksun ve ilkesiz muhalefetin rolü

Bu sınır tanımaz makyavelist yaklaşımın panzehiri;
öngürülebilir, değişken olmayan, ilkeli ve sağlam demokratik duruştur. Siyasi
partiler, sivil toplum kuruluşları, barolar, üniversiteler ve benzeri muhalefet
yapma potansiyeline sahip kurum ve kişiler bu duruştan taviz verdikleri oranda
hukusuzluğun paydaşı sayılırlar.

CHP’ye mal edilen son rapora bu yönüyle baktığımızda
çözüm getirmeyeceği kendiliğinden ortaya çıkıyor. İktidar sadece 17-25 Aralık
soruşturmalarının üstünü kapatmadı. Aynı zamanda cevap olarak bir hukuk
devletinde olabilecek her temel kuralı yerle bir etti:

Adli kolluk yönetmeliğini değiştirerek normlar hiyerarşisini
alt üst ettiğinde, mahkeme kararlarının ve savcı talimatlarının iktidarın
menfaatlerini koruyan emniyet görevlileri tarafından yerine getirilmediğinde,
yasalar çıkararak kadro ve görev sonlandırarak idare hukukunun temellerini
dinamitlediğinde, Anayasa ve yasalardaki teminatları hiçe sayarak hakim ve savcılara
müdahale ettiğinde, polis teşkilatıyla topla oynar gibi oynandığında, CHP’den
“dostlar alış-verişte görsün” kabilinden cılız tepkiler dışında bir şey
duyulmadı.

17-25 Aralık soruşturmalarına bakan savcı ve hakimler
açığa alınırken, hatta Savcı Muammer Akkaş’ın evinin kapısı kırılarak içeri
girilmeye çalışılırken, bu soruşturmalarda görev alan polisin çeşitli
kademelerindeki görevlileri tutuklanırken, CHP sadece seyretti.

Çünkü karşıda yok edilmesi gereken “ortak düşman” vardı.
Bu düşmana verilecek her zarar için, iktidara da, onun yolsuzluklarına da
katlanılabilirdi. Böylece yolsuzluk söylemi sadece lazım olduğunda kullanılabilecek
kullanışlı bir topa dönüştürülmüştü.

Sırf 17-25 Aralık soruşturmalarında ortaya çıkan
yolsuzlukların üstünü kapatmak ve soruşturmalarda görev alanları cezalandırmak
için AKP başkanının bizzat sahiplendiği YBP isimli yapının kuruluş ve
işleyişine CHP en az iktidar kadar destek vermiştir. Kendini “solcu” ve “alevi”
olarak takdim eden bir grup hakim ve savcı CHP genel merkeziyle görüşmeler
yaparak iktidarla yaptıkları işbirliği için destek almışlardı. Bu yapı HSYK’yı
AKP’nin mahalle temsilciliğine dönüştürmüş, bu gün kangrene dönüşen yargısal
problemlerin altına imza atan hakim ve savcıları bilinçli tercihlerle bu görev
ve yetkilerle techiz etmiştir.

Soruşurmaları sadece “muhalefetçilik” oynamak için
kullanarak iktidarın eline en büyük kozu veren CHP, katledilen hukuka seyirci
kaldığı için bu gün hangi tezle ortaya çıkarsa çıksın, iktidarın ‘gerçekle
savaşta’ ortaya attığı yalanı değiştirecek güç ve niteliği kaybetmiştir. Çünkü iktidar
yaptığı bu yolsuzlukların üzerine kocaman bir hukuksuzluk inşa etmişken;
muhalefet partisi CHP de, projesine itiraz ettiği bu binanın tüm kolonlarını
iktidarla beraber omuzlamıştır.

Bu Yazılarıda Okuyabilirisiniz

Milletten Umut Kesilmez!

Milletten Umut Kesilmez!

Türkiye’de 31 Mart seçimlerinde hiç kimsenin beklemediği bir sonuç ortaya çıktı. AKP ve Erdoğan adeta sandığa gömüldü. İşin ilginç yanı muhalefet…
İnsanın Anlam Arayışı: Ben Kimim

İnsanın Anlam Arayışı: Ben Kimim

Felsefeciler ve felsefe severlerin mutlaka okunması gereken kitaplar sıralaması yaparken listelerinde muhakkak bulunan bir kitap “Sofi’nin Dünyası” dır.  Kitabın belki de…
Yanlı(ş) Tarih Okumaları

Yanlı(ş) Tarih Okumaları

Taraflı tarih, bir tarihçinin sahiplendiği fikirleri, eğilimleri bilinçli bir şekilde tarihe dayatması, başka bir ifadeyle tarihi verileri bu düşünce ışığında yeniden…
NAİF YARGI(Ç)

NAİF YARGI(Ç)

Önceki dönemde egemen iktidar tarafından “sakıncalı” görülen kişiler fikir ya da düşünceleri nedeniyle soruşturulmuşlar; haklarında iddianameler düzenlenerek yargılanmaları ve hatta mahkûm…

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir