rüşvet arşivleri - Hukuk Penceresi https://hukukpenceresi.com/tag/rusvet/ Zulüm karanlığına ışık saçan pencere Sun, 21 Jan 2024 03:04:48 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.5.2 https://hukukpenceresi.com/wp-content/uploads/2022/06/indir-150x150.jpeg rüşvet arşivleri - Hukuk Penceresi https://hukukpenceresi.com/tag/rusvet/ 32 32 FAKİR HALK, ZENGİN İKTİDAR: ALARMI SÖKÜLEN HAZİNE https://hukukpenceresi.com/fakir-halk-zengin-iktidar-alarmi-sokulen-hazine/ https://hukukpenceresi.com/fakir-halk-zengin-iktidar-alarmi-sokulen-hazine/#respond Thu, 16 Jun 2022 10:01:41 +0000 https://hukukpenceresi.com/?p=8205 Son birkaç yıldır Türkiye’de ciddi ekonomik sıkıntılar yaşanmakta ve son aylarda enflasyon gayri resmi makamlara göre %70 civarında olup halkın alım gücü gün geçtikçe düşmektedir. Fiyatlar çok kısa aralıklarla sürekli yükselmekte, bunun karşısında alım gücü düşen halk sürekli fakirleşmektedir. İktisat ve ekonomi bilimi bu durumu kendi kriterleri açısından değerlendirip pek çok yanlış uygulamaya imza atıldığını […]

FAKİR HALK, ZENGİN İKTİDAR: ALARMI SÖKÜLEN HAZİNE yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Son birkaç yıldır Türkiye’de ciddi ekonomik sıkıntılar yaşanmakta ve son aylarda enflasyon gayri resmi makamlara göre %70 civarında olup halkın alım gücü gün geçtikçe düşmektedir. Fiyatlar çok kısa aralıklarla sürekli yükselmekte, bunun karşısında alım gücü düşen halk sürekli fakirleşmektedir.

İktisat ve ekonomi bilimi bu durumu kendi kriterleri açısından değerlendirip pek çok yanlış uygulamaya imza atıldığını rahatlıkla ortaya koyabilecektir. Bu konuda ülkenin önde gelen iktisatçı ve ekonomistleri birçok platformda gerek para politikasının gerekse reel ekonomi politikasının yanlışlarını dile getirmişlerdir.

Bu makalede bir ülkede hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı ile ekonomik gelişmişlik arasındaki ilişki ele alınacaktır.

Hukukun üstünlüğü kavramı en basit ve kısa tanımla, devletin egemenliğinin hukukla kısıtlanmasıdır. Hukukun üstünlüğü, temel olarak hukukun bir topluluktaki veya ülkedeki yaygınlığını ve yetkisinin yüksekliğini ve özellikle de devlet ve hükûmet yetkisini elinde tutanlara karşı üstünlüğünün kabul edilip uygulanabilmesini, bir başka ifade ile hukuk devletinin varlığını ifade eder.

En genel tanımla hukuk devleti, her eylem ve işlemi hukuka uygun, insan haklarına saygı gösteren, insan hak ve özgürlüklerini koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlarından kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayıp yargı denetimine açık olan devlettir[1].

Kişilerin, devlete güven duymaları, maddi ve manevi varlıklarını korkusuzca geliştirebilmeleri, temel hak ve özgürlüklerden yararlanabilmeleri ancak hukuk güvenliği ve üstünlüğünün sağlandığı bir hukuk düzeninde gerçekleşebilir. Hukuk devleti olmanın en önemli araçlarından ve bu ifadeyi tamamlayan kavramlardan birisi de demokrasidir. Hukuk devleti olmadan demokrasi olmaz[2].

Türkiye’de demokrasiyi hayata geçirme çabalarının yaklaşık 200 yıllık bir tarihi gelişim süreci vardır. 1808’de Sened-i İttifak ile başlayıp, 1876’da Kanun-i Esasi’nin ilanı ile gelişen süreç Cumhuriyetin bir eseri olarak günümüze kadar devam etmiştir. Türkiye 16 Nisan 2017 yapılan referandum ile Cumhurbaşkanlığı hükumet sistemine geçmiş ve böylelikle yürütme yetkisi ve görevi artık cumhurbaşkanı tarafından yeri getirilmeye başlanmıştır. Pek çok kurum ve kuruluş doğrudan Cumhurbaşkanına bağlanmış, hukuk devletinin vazgeçilmezi olan kuvvetler ayrılığı ilkesinde ciddi sıkıntılar yaşanmaya ve demokratik bir yönetimden ziyade otokratik tek adam rejimine varan uygulamalar yaşanmaya başlanmıştır.

Demokratik sistemlerde kuvvetler ayrılığı prensibi çerçevesinde devletin çatısını yasama, yürütme ve yargı oluşturmaktadır. Bilindiği gibi yasama erkini parlamento ve meclisler kullanmakta, yürütme erkini başkan veya başbakan ve bakanlar kurulu kullanmakta, yargı erki ise bağımsız yargıçlar tarafından kullanılmaktadır. Bu üç erk arasında öncelik ya da üstünlük söz konusu değildir. Bu ilkeler anayasalarda ve yasalarda açıkça yazılmasına, doktrin ve uygulayıcılar tarafından güçlü bir biçimde dile getirilmesine karşın, pratikte yasama ve yürütme erkleri, ülkemiz uygulamasında olduğu gibi, tek elde toplanmakta ve üstesinden gelinemeyecek bir güç haline dönüşmektedir. İşte bu koşullarda kişisel hak ve özgürlüklerin korunması yanında, hukukun üstünlüğü ve hukuk devletinin gerçekleşebilmesi için, bağımsız yargı çok büyük bir önem taşımaktadır[3].

Yukarıda izah edilen kavramlar bağlamında maalesef son yıllarda Türkiye, World Justice Project tarafından dünyanın her ülkesinden akademisyen ve hukukçuların katılımıyla hazırlanan Rule of Law Index (Hukukun Üstünlüğü Endeksi) sıralamasında çok gerilerde yer almaktadır. Türkiye, 2021 Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde (Rule of Law Index) 139 ülke arasında 117’inci sırada ve coğrafi bölgelere göre kategorize edilen endekste, Doğu Avrupa ve Orta Asya grubunda bulunan 13 ülke arasında ise Rusya’nın da gerisinde sonuncu sırada yer almıştır. World Justice Project’in 2020 endeksine göre geçen yıl hukukun üstünlüğü konusunda 128 ülke arasından 107’inci olan Türkiye, 2021 endeksinde ise 139 ülke arasından 117’inci olmuştur. Hukukun üstünlüğünde ilk 10’da Danimarka, Norveç, Finlandiya, İsveç, Almanya, Hollanda, Yeni Zelanda, Lüksemburg, Avusturya ve İrlanda yer almıştır.[4]

Aynı rapor çerçevesinde Türkiye yolsuzlukla mücadele konusunda ise 134 ülke arasında 69’uncu sırada yer almıştır. Hukukun üstünlüğünde ilk 10’da yer alan ülkelerin ekonomilerinin güçlü, kişi başına düşen gelir bağlamında halklarının zengin olduğu ilk bakışta dikkat çeken bir durumdur.

Pek çok araştırma ve bilim insanına göre hukukun üstünlüğü ekonomik kalkınmayı olumlu yönde etkilemektedir. Bu çerçevede ülkelerin hukukun üstünlüğünün göstergesi olarak; devletin işleyişinde ve politika uygulamalarında şeffaf, hesap verilebilir, öngörülebilir olması ülkeyi yatırımlar için cazip hale getirecek ve sonuçta ekonomik büyümeyi destekleyecektir. Türkiye örneğinde, 2004 yılında Avrupa Birliği üyelik müzakerelerinin başlaması ile birlikte, birçok hukuksal ve demokratik reformlar hayata geçirilmiş ve sonuç olarak doğrudan yabancı yatırımlar, 1 milyar $ düzeyinden 27 milyar $ düzeyine yükselmiş ve buna paralel olarak milli gelir ve dolayısıyla kişi başı gelirde önemli artışlar kaydedilmiştir. Kişi başı gelir 2002 yılında 3688$ iken 2009 yılında 9104$’a, 2013 yılında ise 12614$’a yükselmiştir. Hukuk reformları aynı ölçüde devam etmediği için yatırım düzeyi düşmüş, kişi başı gelir 2020 yılında 8550$’a gerilemiştir.

Görüldüğü gibi ekonomik kalkınma düzeyini artırabilmek için hukukun üstünlüğünün tesis edilmesi oldukça önemlidir. Bu bağlamda öncelikle var olan hukuki normların uygulanması, uluslararası hukuk kurallarının ve evrensel hukukun gereksinimlerinin ulusal hukuk sistemi içine entegre edilmesi ve uygulanabilirliğinin sağlanması ve adaleti tesis etmekle görevli bireylerin bu ilkeler doğrultusunda eğitilmesi gerekmektedir[5].

Türkiye’de hukukun üstünlüğünün açıktan veya örtülü olarak rafa kaldırıldığı durumlarda  ekonomik sıkıntılar yaşanmıştır. Örneğin 28 Şubat 1997’de yapılan Millî Güvenlik Kurulu toplantısı sonucu açıklanan kararlarla “irtica“ya karşı başlayan ordu ve bürokrasi merkezli süreç ile  Türkiye‘de siyasi, idari, hukuki ve toplumsal alanlarda değişimler yaşanmıştır. Yaşananlar postmodern darbe olarak adlandırılmıştır.  Bu koatik ortamda ülkede gündem “irtica ile mücadele” olarak adlandırılırken bankaların içi boşaltılmış, o zamanın tabiri ile bankalar yani milletin parası ‘hortumlan’mıştır. O zamanın dikkat çeken uygulamalarının başında MGK tarafından hakimlere verilen irtica ile mücadele konulu seminerlerdir. Yargı bağımsızlığına gölge düşüren bu uygulama ve seminerlere katılan hakimler yıllarca eleştirilmiştir.

17-25 Aralık Operasyonları olarak adlandırılan ve 4 Bakanın karıştığı milyon Dolarlık yolsuzluk operasyonlarından sonra Hükumet, önce bu operasyonları yapan polisleri ve yargı mensuplarını görevden alıp akabinde tutuklanmalarını sağlamıştır. Bu operasyonlardan sonra bir daha bu tarz yolsuzlukların ortaya çıkartılmasının önüne geçmek amacıyla yargısal ve yapısal değişikler yapılmıştır. Bu konuda son nokta Hükumet tarafından 15 Temmuz Darbe girişimi bahane edilerek olağanüstü hal rejiminin ilanı ile birlikte kolluk görevlilerinin de dahil olduğu binlerce kamu görevlisi ve yargı mensubu görevden alınmış pek çoğu tutuklanmıştır. Aynı 28 Şubat sürecinde olduğu gibi 15 Temmuz’dan sonra ülkede kaotik bir rejim kurulmuş ve iktidar partisi tarafından pek çok kurumla birlikte yargı da yeniden dizayn edilmiş ve Hükumet destekli Yargıda Birlik Derneği üyeleri tarafından tamamen iktidara bağlı hale getirilmiştir.

Her ne kadar yargıda yapılan görevden almaların ve yeni sistemin yargıdan belli bir grubu temizleyip yargıyı bağımsız ve “milli” hale getirmek amacıyla yapıldığı söylense de yukarıda da izah edildiği gibi hukukun üstünlüğü endeksinde ülkenin geldiği nokta bu amacın realiteden çok uzak olduğunu göstermektedir.

Bu çerçevede yeni yargı sistemi ve üyelerinin görevi Hükumet aleyhine olabilecek herhangi bir soruşturmayı önlemek, gerekirse onları aklamak ve muhalifleri sindirmekten öteye gitmemektedir. Ülkede yapılan her ihale usulüne uygun olmasa da sürekli belli kişilere verilmekte, yolsuzlukların önü açılmakta, hesap sorulamaz bir sistem kurularak Hazine ve pek çok kurumun içi mali kaynaklar yönüyle boşaltılmaktadır. Bir başka ifade ile vatandaşın ödediği vergiler dolaylı ya da doğrudan birilerinin cebine gitmekte, halk gün geçtikçe fakirleşirken birileri zengin olmaktadır.

Yeni Asya gazetesinde yayınlanan bir karikatürle İbrahim Özdabak’ında ifade ettiği gibi Hazine’ye başta takılmayan güvenlik alarmı ülkenin geldiği noktada fiyatlardaki artış nedeniyle artık bir litrelik sütün üstüne takılmaktadır. Halkın parasına, bir anlamda Hazineye sahip çıkıp keyfi şekilde harcanmasını ve hortumlanmasını engelleyecek tek kurum bağımsız yargıdır. Bu bağlamda 15 Temmuz sonrası yapılan tasfiyelerin amacı daha net anlaşılmaktadır.

Sonuç olarak demokrasiden uzaklaşmış, hukukun üstünlüğünün olmadığı, yargının bütün birleşenleri ile hükumete bağlı olduğu bir ülkede halkın vergilerinin yani Hazinenin hortumlanması, ekonomik hayatın zorlaşması, enflasyonun artması ve halkın her geçen gün fakirleşmesi kaçınılmaz olmaktadır. Bu fakirleşme sarmalından çıkışın tek yolu ise ülkede yeniden bağımsız yargıyı tesis etmektir. “Fiat justitia ne pereat mundus”[6]

 

[1] https://www.anayasa.gov.tr/Kararlar/GenelKurul/Basvuru_Karari/2017-9.pdf

[2] Mahfi EĞİLMEZ, https://www.mahfiegilmez.com/2019/12/hukukun-ustunlugu-ve-ekonomi.html

[3] Özdemir ÖZOK, NEDEN BAĞIMSIZ YARGI?, http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2005-60-167

[4] https://worldjusticeproject.org/our-work/research-and-data/wjp-rule-law-index-2021

[5]Fatih KARA, HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNÜN KALKINMA GÖSTERGELERİNE ETKİSİ: PANEL VERİ ANALİZİ, http://adudspace.adu.edu.tr:8080/jspui/bitstream/11607/4485/1/3152.pdf

[6] “Dünyanın yıkılmaması için adalet yerini bulmalı”

 

FAKİR HALK, ZENGİN İKTİDAR: ALARMI SÖKÜLEN HAZİNE yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://hukukpenceresi.com/fakir-halk-zengin-iktidar-alarmi-sokulen-hazine/feed/ 0
Bağımsızlığını MENFAAT Karşılığı Satan Yargı https://hukukpenceresi.com/bagimsizligini-menfaat-karsiligi-satan-yargi/ https://hukukpenceresi.com/bagimsizligini-menfaat-karsiligi-satan-yargi/#respond Wed, 05 Feb 2020 23:17:07 +0000 https://hukukpenceresi.com/bagimsizligini-menfaat-karsiligi-satan-yargi/ Hasan Dursun Bakırköy Adliyesi’nde görevli Cumhuriyet savcısı Tamer C.’nin çalışma arkadaşları yanında adliye dışından bazı kişileri ucuz araba ve arsa vaadi yanında cinsel suçlarla ilgili dosyalarda sanık ve sanık yakınlarını ‘beraat’ vaadiyle 6 ilâ 12 milyon lira arasında dolandırdığı ve sonrasında kayıplara karıştığına dair haberler medyaya yansıdı. Yine ilgili haberlerde Tamer C.’nin emeklilik dilekçesi verdiği, […]

Bağımsızlığını MENFAAT Karşılığı Satan Yargı yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Hasan Dursun

Bakırköy Adliyesi’nde görevli Cumhuriyet savcısı Tamer C.’nin çalışma arkadaşları yanında adliye dışından bazı kişileri ucuz araba ve arsa vaadi yanında cinsel suçlarla ilgili dosyalarda sanık ve sanık yakınlarını ‘beraat’ vaadiyle 6 ilâ 12 milyon lira arasında dolandırdığı ve sonrasında kayıplara karıştığına dair haberler medyaya yansıdı.

Yine ilgili haberlerde Tamer C.’nin emeklilik dilekçesi verdiği, bu talebinin HSK tarafından uygun görüldüğü yer aldı. Yani HSK, dolandırıcılık yapan bir kişinin adliyede savcı olarak çalışmasını uygun bulmazken, bu şahsın avukat olarak çalışmasında bir yanlışlık bulmamış.

Haber bende farklı çağrışımlarda bulundu. Zira Tamer C.’yi ve kandırdığı meslektaşlarını motive eden temel güdü, unvanlarını ve onun sağladığı olanakları kullanarak az para yatırıp çok kazanma hırsıdır. Yargının içerisinde debelendiği mevcut ahlaki dejenerasyonun temelinde bu hırs yatar. 

Haksız mal edinme, bunu yaparken mesleğini ve konumunu kullanma, gerektiğinde yetkilerini nakde çevirme açgözlülüğü ve ahlaksızlığı konusunda Tamer C. yalnız değildir. Yargı hiyerarşisinin her seviyesinde kendisine arkadaş ve yandaş bulabilir. Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay üyeleri başta olmak üzere ilk derece mahkemelerinde görevli hâkim ve savcıların “mal beyanları” buna dair sayısız belgelerle doludur. Yargıda çoğu kez, hukuk içerisindeki başarınız değil, “hukuksuz” zeminde kurduğunuz bağlantılarınız sizi yükseklere taşır. Bu çerçevede yargı sisteminin başında bulunanların çoğu, hak ettikleri için değil, birilerine bir şeyler vaat ettikleri için oralara getirilirler.

Yargı mensuplarına rüşvet vermenin türlü türlü yöntemleri vardır. Burada rüşvet kelimesini, ceza kanunu bağlamındaki anlamından daha geniş olarak kullanıyorum. Bir yargıç veya savcının, önündeki dosyanın taraflarından veya onların yakınlarından doğrudan veya dolaylı olarak bir menfaat temin etmesi bir tür rüşvettir. Bu bağlamda bir çay veya yemek ikramı ile bol sıfırlı paraların verilmesi sonuç itibariyle aynı kapıya çıkar.

Özellikle iktidar partisi veya onunla ilintili bulunan kişi ve kurumlardan elde edilen her türlü menfaat, hâkim ve savcının iradesini felce
uğratan, onun tarafsızlığına gölge düşüren bir tür zehirdir. Böylesi bir zehri ruhu ve vücuduyla tadan bir yargı mensubu iflah olmaz.

Yargı sistemi içerisinde menfaat karşılığı iş yapan veya buna yatkın olan hâkim ve savcıların kimler olduğu meslektaşları, avukatlar, güvenlik birimleri ile mahallin nüfuzlu kişileri tarafından bilinir. Bu kişiler başka bir yere tayin olduklarında, onların namları bir şekilde onlardan önce yeni görev yerlerine ulaşır. Daha göreve başlar başlamaz odası adeta bir botanik bahçesine dönüşür, her taraftan davetler almaya başlar. Normal bir hâkim savcının tüm meslek hayatı boyunca göremeyeceği hediye, tebrik ve ziyaretler “menfaatçi” meslektaşlar için rutin lütuflardır.

Menfaatçi bir yargı mensubunun ideolojisi, ilkesi, dini ve milliyeti olmaz. O her kaba göre şekil alabilme becerisi geliştirmiş ayrı bir
türdür. Siyasi iktidarın seyrine göre sakal ve bıyıklarının şekli değişir; ilişki içerisine girdiği ve yarar elde etmeyi umduğu grubun kullandığı
kavramları hemencecik ezberler. Elbise dolabında her meşrebin hoşuna gidebilecek türde farklı renk ve desende giysiler bulundurur.

Menfaat peşinde koşan bir yargı mensubu ile hukuka aykırı yöntemlerle dava dosyalarını etkilemeyi amaçlayan kişi ve gruplar kolayca
birbirlerini bulurlar.

Menfaatçi yargı mensubu, yapacağı hukuksuzlukları çoğu kez kendisi yapamaz. Zira yetki ve sorumlulukları sınırlıdır. Bu durumda kendi
uhdesinde olmayan dosyaları etkilemesi için ya o dosyaya bakan hâkim ve savcıya, ya da itiraz veya temyiz aşamasında bu dosyayı inceleyecek hâkimlere ulaşması onları da “ikna” etmesi gerekir. Bu çerçevede portföyünü belirlemek amacıyla doğrudan ve dolaylı görüşmeler yapmaya başlar. Muhatabına göre söylem geliştirerek bir şekilde onu etkilemeye çalışır. Örneğin ilgilendiği dosyaya
bakan yargı mensubu “milliyetçi” geçinen birisiyse, onu bu yönünden işlemeye ve ikna etmeye, ilgili “müşteri”nin ne kadar vatansever olduğuna vurgu yapmaya çalışır. Bu yöntem kendini solcu, Kemalist, dinci, Alevi vs. olarak tanımlayan tüm hâkim ve savcılar için de geçerli ve kullanışlıdır.

İktidar partileri ve onun etrafında öbeklenmiş menfaat grupları farklı farklı yöntemler kullanıp tüm teşkilatlarıyla seferber olarak her seviyede görev yapan hâkim ve savcı “avına” çıkarlar. Zira siyasi partiler “menfaat” birlikleridir. Bu menfaatin haksız kazanç elde etme ve bürokraside güç kazanma olduğunu söylememe gerek yok. Bu bağlamda adliye içerisindeki sürek avında “yandaş” yargı mensuplarının yanında, adliye ile kolayca ilişki kurabilecek avukatlar, bürokratlar, mahallin tanınmış kişileri kullanılır.

2011-2014 yılları arasında Ankara’da görevliydim. Yüksek makamları “işgal” eden, içlerinde Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay üyelerinin bulunduğu yargı mensuplarının nasıl avlandıklarını yakinen biliyorum. Bunun belirli bir plan doğrultusunda yapılıp yapılmadığını bilmiyorum, ancak tesadüfen gerçekleştiğini düşünmenin de aşırı saflık olacağını düşünüyorum.

Bu süreçte TOKİ aracılığıyla yüksek mahkeme üyelerine sürekli sunumlar yapıldı. Bu sunumların amacı şuydu, TOKİ’nin kısa vadede yüksek kâr getirecek projelerinden bazıları önceden bu üyelere tanıtıldı ve kendilerine uygun peşinat ve taksitle alma olanakları sağlandı. Anayasa Mahkemesi üyelerinin tümüne bu bağlamda sunumlar yapıldığını canlı tanıklarından dinledim. Hatta tam dosya sunumu yapıldığı sırada TOKİ’cilerin gelmesi nedeniyle duruşmaların ertelendiğini duydum. Benzeri sunumların Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay üyeleri ile kendilerine yakın ilk derece mahkemelerinde görevli yargı mensuplarına yapıldığını biliyorum. Bunun en büyük tanıklarından birisi Anayasa Mahkemesi’nin eski ve yeni başkan ve üyeleridir. Eminim bu kişilerin kendi ve yakın çevrelerinin malvarlıkları incelendiğinde, Anayasa’ya aykırı olarak verilen kararların sırrı daha net ortaya çıkacaktır. Aynı şey diğer “yüksek” yargı makamları kararları için de geçerli.

TOKİ’nin “kupon arazileri” sadece yasama ve yürütme organının değil, yargının da kodlarını değiştirdi. İlk ikisinden farklı olarak yargı kodlarındaki değişiklik tüm devlet sistemini ve işleyişini bozdu. Kupon araziler üzerine kurulu bir devlet sistemimiz ve onun yönlendirdiği yasama, yürütme ve yargı organımız var artık. Kupon arazilerin izini sürdüğümüzde, hepimizi şaşırtacak bağlantı ve ilişkilere ulaşacağımız kesin. Bu araziler, ideolojik, siyasi, dini ve etnik tüm farklılıkları yok eden bir iksire sahip.

Ankara ve İstanbul büyükşehir belediyeleri kullanılarak, yargı mensuplarının bireysel veya ortak olarak aldıkları arsaların imar değerlerinin
değiştirildiğini, daha önceden tarla veya yeşil olan gözüken alanların nasıl değerli arsalara dönüştürüldüklerine dair onlarca olay dinledim. Anlatanlar, kendilerinin ne kadar akıllıca yatırım yaptıklarından dem vurarak ben ve benim gibi bu fırsatları kaçıran “aptalları” küçümsemeyi amaçladılar.

Yargının bağımsızlığını yitirmesi, taraflı davranmasının altında öyle derin bağlantılar aramaya, komplo teorileri üretmeye gerek yok kanımca. Yıllarca düşük maaşla, mülki idare birimlerinin aksine kıt olanaklarla çalışmaya mecbur bırakılarak ezilmiş alt gelir grubundan gelme yargı mensuplarını ve onların iradelerini satın almak çok basit: maaş artışı ve onları güvence altına alacak kolay haksız kazanç olanakları sunma. Buna bir de korkutmayı eklemezsek denklem eksik kalır.

Böylesi bir denklemin sonucunu tahmin etmek çok zor olmasa gerek. Farklı etnik ve ideolojiye mensup gibi gözüken ancak temelde aynı bilinçaltı refleksle hareket eden hâkim ve savcılardan müteşekkil böylesi bir yargıyı kontrol etmek ve yönlendirmek zor olmasa gerek.

Günümüz yargı sistemine yön veren hâkim ve savcılar bu iktidar döneminde yetişmediler. Ancak öncekilerin reflekslerini sergiliyorlar: kendi menfaatlerini kutsama, hukuk dışı ilişkiler kurma, hukuku iktidarın iradesine amade kılma, yaptıklarına ulvi gaye maskeleri giydirme ve devletçilik rolü oynama.

Bağımsızlığını MENFAAT Karşılığı Satan Yargı yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://hukukpenceresi.com/bagimsizligini-menfaat-karsiligi-satan-yargi/feed/ 0