Örgüt Üyeliğinde; ByLock’tan Sonra Sıra Signal’de…

Örgüt Üyeliğinde; ByLock’tan Sonra Sıra Signal’de…

Ramazan Faruk Güzel

(Eski Hâkim)

 

Örgüt Üyeliğinde; ByLock’tan Sonra Sıra Signal’de…

“Bir mesajlaşma uygulamasını indirdiniz diye… terörist ilan edilmek” Bu artık bir Türkiye gerçeği, evet… Ve kanunilik ilkesinin (AİHM Kararlarında da vurgulandıiı gibi) artık askıda olduğu bir ülkede her gün yeni bir uygulamadan ya da bir davranışınızdan dolayı terörist, suçlu ilan edilmeniz an meselesi.

Bilindiği üzere, Anayasa Mahkemesi (AYM), Balıkesir’de yürütülen bir soruşturmada, Signal üzerinden yapılan yazışmaların “örgütsel iletişim delili” sayılabileceğine hükmetti.

(Bkz: https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/anayasa-mahkemesi-signal-kullanmak-orgutsel-iletisimin-delili-olabilir-2458053 )

Yüksek Mahkeme’ye göre, mesaj içerikleri ile para transferi hareketleri birlikte değerlendirildiğinde, “kuvvetli suç şüphesi” oluştuğu iddiası geçerli sayıldı. Ortada çok net bir AİHM Yalçınkaya Kararı olmasına rağmen. (Bkz: https://hudoc.echr.coe.int/eng#{%22itemid%22:[%22001-228393%22]} )

Bu karar üzerine, “Şimdi sıra Signal’de mi? Yarın belki de WhatsApp ya da başka bir mesajlaşma uygulaması kullanan herkes…?” sorusu, haklı olarak kamuoyunda yaygın bir endişe haline geldi.

Bugün burada konuşulacak mesele yalnızca bir mahkeme kararının ötesinde. Kişisel hakların, mahremiyetin, haberleşme özgürlüğünün, hukukun üstünlüğünün sınandığı bir dönüm noktasındayız.

Haberleşme Uygulaması Kullanmak Suç” mu?

Bir mobil uygulamayı telefonuna indirmek ya da kullanmak hukuken suç değildir. Haberleşme aracı sadece araçtır. Bir şüpheli örgütü ya da suçu; aracı suç, iletişim biçimi ya da kullanılan program değil, somut fiil ve suçun unsurları oluşturur.

Gelişmiş hukukî sistemlerde (ve ideal olarak her hukuk devleti normunda), bir iletişim aracına erişim ya da kullanım tek başına suç sayılmaz; suç sayılması için, iletişimin içeriği, amacı, yönü, deliller; yani fiil ve manevi unsur gereklidir. Bu; hem demokratik devletin adaleti hem bireyin hukuk güvenliği için temel bir normdur.

Oysa son dönemde, Türkiye’de, özellikle “kripto / şifreli mesajlaşma uygulaması kullanımı” üzerinden bu norm ters yüz ediliyor. Uygulama kullanımı ya da indirilmesi bile “şüpheli” addediliyor; soruşturmaların, tutuklamaların, örgüt üyeliği isnatlarının dayanağı sayılıyor.

Bu durum, yalnız mağdurlar açısından değil, hepimiz açısından da çok tehlikeli. Çünkü “aracı suça konu” haline dönüştüğünde, hukukun nesnelliği değil, keyfiliği başlar.

Hukuki ve Tarihsel Örnek: ByLock Davaları

ByLock davası süreci bu bağlamda ibretliktir. Daha önce Türkiye’de bu uygulamayı kullandıkları iddia edilen birçok kişi -telefonlarında ByLock yüklü olduğu gerekçesiyle- ağır cezalar aldı.

(Bkz: https://www.kadirgundogan.av.tr/silahli-teror-orgutu-uyeligi-bylock-ile-ilgili-yargitay-ceza-genel-kurulu-karari )

Ancak uluslararası hukuk açısından durum net: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), bu tür davalarda hukuksuzluk; özellikle “haberleşme özgürlüğü ve hukuki güvenlik” ihlali tespit etmiş durumda.

(Bkz. Yalçınkaya Kararı: https://hudoc.echr.coe.int/eng#{%22itemid%22:[%22001-228393%22]} )

Yani, yalnızca bir uygulamanın telefonda yüklü olması ya da kullanılması, suçu sabit gösteren bir delil olarak görülmemeli; somut eylem, iletişim içeriği, ispat edilen fiil olmalı. Bu konuda hukukun temel prensipleri çiğnenmiş, adaletin, masumiyet karinesinin sınırları genişletilmiş oldu.

Bu deneyim, bizim bugün Signal özelinde kaygı duymamız için yeterli. Çünkü mantık aynı.

Evrensel Perspektiften: Şifreli Haberleşme, Özel Hayat ve Temel Hak

Dünyanın birçok demokratik hukuk devleti, bireylerin özel iletişimlerini koruma altına almıştır. Şifreleme (end‑to‑end encryption) teknik olarak yalnızca iletişime katılan tarafların mesajı görebilmesini sağlar; hiçbir dış müdahale, engelleme veya içeriğe erişim söz konusu değildir.

Örneğin, Avrupa’da hâlâ -bazı tartışmalara rağmen- şifreli haberleşmeye ciddi biçimde değer verilmektedir. Ancak bu da ideal tablodur: Zira son dönemde bazı ülkelerde, European Commission ve güvenlik güçleri, şifreli mesajlaşmaları denetlemeye yönelik yasal düzenlemeler önermektedir. Bu çabalar, kimi savunmacılar tarafından bir gözetim devletinin dijital ayağının örülmesi olarak görülüyor. (Bkz.: https://www.theparliamentmagazine.eu/news/article/the-end-of-encryption-as-we-know-it )

Eleştiriler haklı: Zira bir “arka kapı” (backdoor) ya da “istemci taraflı tarama” (client‑side scanning) gibi mekanizmalar, şifrelemenin özünü yok eder. Böylece hem bireylerin mahremiyeti hem de toplumsal güvenlik ciddi biçimde tehlikeye girer.

(Bkz: https://eu.ci/eu-chat-control-regulation/ )

Şifreleme teknolojileri; güvenlik, mahremiyet, ifade özgürlüğü demektir. Haberleşmenin kaderini devlete bırakmak, inançlı, demokrat bireyler için bir ihanet olur.

Neden “Signal Kullanımı” Delil Sayılıyor?

Hukuki Boşluk ve Tehlike: Bugün, Türkiye’de ve benzer hukuk rejimlerinde yaşanan temel sorun bir bakış açısı; bir ideolojik ya da politik yaklaşım:

Şifreli haberleşme → şüpheli → örgüt üyeliği.

Oysaki hukukta delil, somut fiil ve bağlamla değerlendirilir.

– Sadece “uygulama yüklü” olması delil olamaz.

– Yazışmaların içeriği, para transferi, fiili eylem, sosyal ilişkiler, konuşmalar gibi somut veri gerekir.

– Ayrıca, bu verilerin hukuka uygun yöntemlerle elde edilmesi, delil kurallarına riayet edilmesi gerekir.

Geçmişte ByLock davalarında -hâlâ birçok hukuki tartışma süregelmesine rağmen- bu kuralların hatalı uygulandığı görülmüştür. Bu hatalar yüzünden binlerce insan mağdur edilmiştir.

(Bkz.: TBB Dergi: KİŞİ ÖZGÜRLÜĞÜ VE GÜVENLİĞİ HAKKI BAĞLAMINDA “FETÖ/PDY DAVALARI” Tolga ŞİRİN)

Şimdi aynı tuzağa, Signal özelinde yeniden düşülmektedir.

Demokrasi, Hukuk Devleti ve Özgürlük: Nereye Gidiyoruz?

Bir hukukçu olarak soruyorum: Eğer bir haberleşme uygulamasını kullandığımız için “kuvvetli suç şüphesi” oluşuyor dedirten bir anlayış hâkim olursa, bu; hukuk devletini, bireyin güvenini, toplumsal hakları dinamitlemek demektir.

Demokratik dünyada (Avrupa’da ya da Amerika’da) şifreli haberleşme bir suç değil; mahremiyet ve özgürlük aracıdır. Eleştiriler olabilir, kanun koyucular başka tedbirler düşünebilir; ama bu, “uygulama kullanımı = suç” demek değildir.

Örneğin, bazı ülkelerde şifreli iletişimin kolluk kuvvetleri tarafından erişilebilir olması yönünde baskılar artıyor; hatta bir kısım düzenleme öneriliyor.

(Bkz: https://www.techpolicy.press/policy-directions-on-encrypted-messaging-and-extreme-speech/ )

Ancak bu tartışmalar hâlâ devam ediyor; çünkü mahremiyet, ifade ve örgütlenme özgürlüğü gibi temel haklar riske giriyor.

Bizim sorunumuz ise bugünden daha derin:

Şifreli haberleşme zaten suç değilken, “şüpheli” sayılması; hukuk kurallarının çiğnenmesi, masumiyet karinesinin hiçe sayılması, bu çarpık mantığın -keyfi uygulamaların- olağanlaştırılması…

Vicdani ve İnsani Bir Çağrı

Ben bu hukuksuz süreçlerde, pratikte hâkimlik yaparken, avukatlık yaparken, (çoğu masum) nice insanların hayatlarının yerle bir edildiğini gördüm. Onların gözlerindeki kaygıyı, çaresizliği unutmuyorum.

Bugün aynı yoldan gitmek, daha beter bir “suç” oluşturuyor: Suçlu yaratmak. Cemaat mensubiyeti, inanç, yalnızca bir uygulamayı indirip kullanma; bu temelde… İnsan hakları savunucusu sıfatımla söylüyorum: Bu yanlış. Bu hukuksuz, bu adaletsiz…

Şifreli haberleşmeye -ister Signal, ister Telegram ya da başka bir uygulama olsun- erişim, kullanım, iletişim kurma özgürlüğü, modern çağın temel haklarından biridir. Bu hakkı savunmak; demokrasiyi, kişisel özgürlüğü, mahremiyeti savunmaktır.

Ne Yapmalı?

Bugünden Geleceğe Çözüm Önerileri:

  1. Hukuk devleti normları yeniden hatırlanmalı:Uygulama kullanımı değil; somut fiil, iletişim içeriği, delil yöntemi esas alınmalı. Masumiyet karinesi titizlikle korunmalı.

2.Delil kuralları; şifreli iletişim özelinde netleşmeli: Sadece “uygulama” değil; içerik, eylem, bağlam, mantık değerlendirilerek suç yüklenmeli.

  1. Şeffaflık ve bağımsız yargı:Özellikle terör davalarında, soruşturma ve kovuşturma süreçlerinde şeffaflık, hukuka uygunluk, bağımsız inceleme, delillerin erişilebilirliği çok önemli. Bilinmezlik, keyfilik, hukuk dışılık sağlığa, toplumsal vicdana zarar verir.
  2. Haberleşme özgürlüğü, mahremiyet hakkı ve de bireysel haklar korunmalı:Şifreleme ve güvenli iletişim, suçlular için değil,her vatandaş için, ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, inanç özgürlüğü, kişi güvenliği için kritik.
  3. Hukuk camiası, akademi, sivil toplum bir araya gelmeli:Bu konularda ortak akıl, ortak duruş, ortak savunma… Bu sadece mağdurlar için değil; toplumsal demokrasi, hukukun üstünlüğü için de gereklidir.

Son Söz: Bu Yolda Susmak, Sessizlik Suçtur

Şifreli haberleşme uygulaması kullanmak ya da bir görüşmede “Signal var” demek, terör suçlamasına gerekçe oluyorsa, o; hukuk değildir, zulümdür… O; cezasızlık, haksızlık, adaletsizliktir.

Bugün güçlü bir duruş sergilemezsek; yarın, kim bilir, farklı bir uygulama, başka bir araç, daha geniş bir topluluk… Şüpheli olmaktan çıkar, suçlu hâline dönüşebilir.

Bu yüzden susmak, suskun kalmak, uyum sağlamak değil; söylemek, bağırmak, itiraz etmek gerekir.

Ve her birimiz, hukuku, insan haklarını, insan onurunu savunmakla yükümlüyüz. Çünkü adalet, yalnızca mahkemelerde değil; vicdanda başlar.

Bir kez daha soruyorum: Böyle bir hukuk anlayışı, hak, özgürlük, demokrasi anlayışı kabul edilebilir mi?

Sözü Kapatırken Bir Çağrı

Bunlar, bir hak savunusu çağrısıdır. Şifreli haberleşme suç değildir; suçlu aracı değil, suçu işleyeni yakalamak gerekir. Bu topraklarda -inançtan, siyasi görüşten, ideolojiden bağımsız- özgürlükadâletinsan onuru adına…

Susma. Şüpheyle bakma. Hakkını savun. Çünkü adalet, bir kişi için savunulmadığında; herkes için tehlikeye girer.

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir