İnsanlığa Karşı Suç arşivleri - Hukuk Penceresi https://hukukpenceresi.com/tag/insanliga-karsi-suc/ Zulüm karanlığına ışık saçan pencere Sun, 28 Jan 2024 23:48:51 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.5.2 https://hukukpenceresi.com/wp-content/uploads/2022/06/indir-150x150.jpeg İnsanlığa Karşı Suç arşivleri - Hukuk Penceresi https://hukukpenceresi.com/tag/insanliga-karsi-suc/ 32 32 KAĞITTAN KAPLAN YARGIMIZ https://hukukpenceresi.com/kagittan-kaplan-yargimiz/ https://hukukpenceresi.com/kagittan-kaplan-yargimiz/#comments Sun, 28 Jan 2024 23:48:51 +0000 https://hukukpenceresi.com/?p=9205 Sivas Sulh Ceza Hâkimliği’nin tutukluluk  halimin devamına dair kararı ile HSYK tarafından verilen benim de ismimin yer aldığı 2847 hâkim ve savcının meslekten ihracına dair kararı 26 Ağustos 2016 tarihinde tebliğ edildi. İki farklı karar. Bir tarafta kişi temel hak ve özgürlüklerinin güvencesi olması gereken hâkimlik kararı, diğer tarafta ise yargı sisteminin bağımsız ve tarafsız […]

KAĞITTAN KAPLAN YARGIMIZ yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Sivas Sulh Ceza Hâkimliği’nin tutukluluk  halimin devamına dair kararı ile HSYK tarafından verilen benim de ismimin yer aldığı 2847 hâkim ve savcının meslekten ihracına dair kararı 26 Ağustos 2016 tarihinde tebliğ edildi.

İki farklı karar. Bir tarafta kişi temel hak ve özgürlüklerinin güvencesi olması gereken hâkimlik kararı, diğer tarafta ise yargı sisteminin bağımsız ve tarafsız olmasını teminat altına alması beklenen bir Kurul kararı var. Her ikisinin malul olduğu hastalık, hukuk devletinin temeline dinamit koyan ve onun varlığını tehdit eden bir fecaat: Gerekçesizlik.  Her iki karar vehim, korkuy, hırslar, kinler ya da düşmanlıklar üzerine bina edilmiş.

İdeolojik yaklaşımın; etnik, dini, felsefi ya da sosyolojik farklılıkların; beklenti, korku veya hırsların hâkimlerin hakkaniyetli, ahlaklı ve vicdanlı karar vermeleri önünde büyük bir engel teşkil ettiği talihsiz bir zaman diliminde yaşıyoruz. Yargı mensuplarının içinde debelendikleri bu zafiyetleri, adaletli bir yargı sistemine özlem duyan, bunu yitik bir malı gibi hasretle ve özlemle arayan milletimin hayalleri önünde aşılamaz bir settir.

Memleketin hukukçularının (yargı çalışanları ve akademisyenlerinin) sefaletleri önce kendilerini daha sonra ise onun üzerine bina edilen değer ve kurumları yok etme potansiyeline sahiptir. Bunlardan müteşekkil bir yargı sisteminin çürümeye, ayrışmaya, kargaşaya ve her tür anarşiye yol açması kaçınılmazdır.

Bireylerin kişiliklerini örseleyen aile yapımız, yaratıcılığı ve üreticiliği doğmadan öldüren eğitim sistemimiz; kural, kaide, teamülleri olmayan kişiliksiz ve otoritesiz, denetimsiz, mesuliyetsiz devlet teşkilatlanması ve benzer başkaca sebeplerin bir araya gelmesi, yukarıda tanımlamaya çalıştığım hukukçu modelini bizlere hediye etti.

Ruhi hastalıkları ve manevi bunalımları nedeniyle “gerekçesiz” kalan hukukçu, gerçeklikten kopmakta, hayal âleminde hakikati arama macerasına atılmaktadır. Bu tür bir yaşamı kabul eden hukukçunun can simidi “klişe” ibareler, “kanun metni” ya da sorgulamasını yapmadan baş tacı ettiği “içtihatlar”dır. Kararında alt alta sıraladığı dosyanın somut omurgasından kopuk, bireyselleştirilmemiş ibareler ne kadar ışıltılı ve edebi olurlarsa olsun, içeriğinde bir ahengi bulunursa bulunsun, bunlar hukukçunun zavallılığını içinde bulunduğu ruh ve zihin sefaletini haykıran kelime yığınından ibarettirler.

Hakkımda sulh ceza hâkimliğince verilen tutuklama kararı ile tutukluluğun devamına dair kararları her okuyuşumda hissettiği şey hâkimin vicdanının iniltileri, içinde bulunduğu ve çıkmaya çabaladığı zavallı ruh hali, kendini kurtarma ve vicdanını rahatlatma çabası, korkusu ve acizliğidir. Bir hâkimin en büyük silahı ya da kalkanı, kararında gösterdiği deliller, somut veriler ve bunları ilmek ilmek işlediği hukuki değerlendirmesidir. Hâkim, bunlarla vicdanını rahatlatır, maddi ve manevi sahadan gelecek saldırıları göğüsler korkularının pençesinden bu şekilde kurtulur. Huzur bulur.

Tutuklama kararında aleyhime delil olarak gösterilen bilgi ve belgeler tam bir korku zincirini andırıyor. Silsile halinde sulh ceza hâkimine ulaşan bu zincirin halkalarının sağlamlığını irdelemeye kimsenin cesareti yok. Tam olarak dosyaya yansımamakla birlikte hakkımda HS(Y)K nezdinde tutulan ve kim tarafından servis edildiği belirsiz fişleme notları el altından Ankara savcılığına, bura vasıtasıyla Sivas savcılığına ve nihayetinde Sivas sulh ceza hâkimine ulaşmış. Korku bulutlarının ve karanlığın hâkim olduğu bir ortamda bilginin (delilin) bahşettiği aydınlığın, akıl ve mantık ilkelerinin ve şuurun izlerini bulmak ne mümkün. Önümde, beni tutsak eden, birbirine dayanarak ayakta kalmaya çalışan kâğıttan bir canavar var. Bu canavarın mimarları, yaratıklarının gölgesinden korkuyor, ihtişamıyla sermest oluyor ve bununla muhataplarına gözdağı veriyorlar.

Suçlamanın (darbe yapmak) büyüklüğü zihinleri esir almış, aklı sürgün edip mantıklara kilit vurmuş sanki. Salt suç isnadını mahkûmiyetin temel dayanağı kabul etmiş zavallılar. Delil bunlar için anlamsız bir ayrıntı; gerektiğinde bulunacak, bulanamazsa uydurulacak bir usüli zorunluluk. Zira bana ve benimle aynı durumda bulunanlara karşı işlenen cinayeti ortaya çıkaracak tüm mekanizmalar ya değiştirilerek zalimler tarafından ele geçirilmiş ya da korku ve baskı ile etkisizleştirilmişlerdir. Birisinin veya birilerinin yapılanlar ile igili olarak “hakız, hukuksuz” diyememesi, faillerin en büyük dayanağı ve varlık nedeni haline gelmiş.

Bu zulmü yapanlar veya ona ortak olanlar o kadar zayıf ve acizler ki, üflemekle yıkılacak kaleleri ve saraylarının arkasında, ürkek ve titrek bir halde yaşıyorlar. Endişeli şekilde akıbetlerini bekliyorlar.

 

 

Not: Bu yazı 27 Ağustos 2016 günü, Sivas cezaevindeki tutsaklığım sırasında kaleme alındı.

KAĞITTAN KAPLAN YARGIMIZ yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://hukukpenceresi.com/kagittan-kaplan-yargimiz/feed/ 1
REALİST-İDEALİST HUKUKÇU https://hukukpenceresi.com/realist-idealist-hukukcu/ https://hukukpenceresi.com/realist-idealist-hukukcu/#comments Tue, 23 Jan 2024 00:12:30 +0000 https://hukukpenceresi.com/?p=9186 Her hukukçu teorik olarak hakkın ne olduğunu, adaletin nasıl tesis edileceğini bilir. Bilmekle kalmaz, bu amaca ulaşmak için çaba sarf edeceğini, engelleri aşıp, zorlukları göğüsleyeceğini beyan edip, bunun şahsi ideali olduğunu söyler. Zamanı gelip de bu idealini teste tabi tutacak olaylarla karşılaştığında, hukukçuların ne kadarının sözünün ve iradesinin namusunu koruyup, ideali uğrunda fedakârlıkta bulunarak, madden […]

REALİST-İDEALİST HUKUKÇU yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Her hukukçu teorik olarak hakkın ne olduğunu, adaletin nasıl tesis edileceğini bilir. Bilmekle kalmaz, bu amaca ulaşmak için çaba sarf edeceğini, engelleri aşıp, zorlukları göğüsleyeceğini beyan edip, bunun şahsi ideali olduğunu söyler. Zamanı gelip de bu idealini teste tabi tutacak olaylarla karşılaştığında, hukukçuların ne kadarının sözünün ve iradesinin namusunu koruyup, ideali uğrunda fedakârlıkta bulunarak, madden ve manen mücadele edeceği baştan bilinemez. Testi geçenlerin oranı hukuk sisteminin kalitesini tayin eder.

Zihin dünyasında ve entelektüel dağarcığında adalet kahramanı gözüken nice yiğitler, ya daha savaş başlamadan meydanı terk etmişler, ya da mücadele sahasının mücavir alanına dahi adım atamamışlardır. Yani onların adalet ve hak savaşımı bir kuruntudan, dev aynasındaki bir yansımadan ibarettir.

Bu zaviyeden, yani söylem ve fikirlerinde samimi olup olmama noktasında hukukçuları idealist ve realist[1] olarak ikili bir gruplandırmaya tabi tutabiliriz.

Realist hukukçular, kendi duygu, düşünce ve fikirlerine ters, onların tesirini azaltacak veya yok edip dönüştürecek harici güçlere ve etkilere karşı direnç göstermeyi, onlarla mücadeleyi asla göze almazlar. Kâr getirmeyen bir mücadeleden kaçmaları onların mağlubiyetleri anlamına gelmez. Zira onlar yenilmemesini becerecek zekâya ve karaktere sahiptirler. Çıkarları kutsal ve önceliklidir. Menfaatlerini her ortam ve zamanda korumak ve artırmak adına sürekli söylem ve eylem geliştirip (değiştirip) dururlar. Aldatmak, onların zaferlerinin anahtarıdır. Mücadeleden kaçıp, menfaatlerini koruyup yenilerini ekleyerek her kişi/değer/grup ile anlaşma yapmak ve orta yolu bulmak onlara göre akıllıca bir harekettir. Hile ile hayatta zafer kovalayan bu sinsi hukukçular, haricen gelecek etkileri bertaraf edebilmek için, onunla barışık davranmaya, onun rengini almaya, onun güdümünde ona hizmet etmeye hazırdırlar. Böyle zelilâne bir hali seçmelerinin amacı, sonraki süreçte şartlar değiştiğinde kölesi olduklarına “efendi” olmaktır. Hayat her daim değişmekte olup, yeni durum ve şartlar yeni güçlükleri beraberinde getirdiğinden, bukalemun karakterli bu hukukçular her daim köle olmak durumundadırlar.

Realist ruhlu hukukçular, benliklerinde var olan duygulara ihanet ettiklerinin bilincinde olup bunun suçluluğunu iç derinliklerinde hissettiklerinden acı çekerler; mutsuz ve tedirgindirler. Vicdanlarının intikamından korkarlar. Kendileriyle baş başa kalmaktan ürkerler. Yöneltilen her eleştiriye şiddetle karşı koyarlar. Demagoji yeteneklerini, hukukî bilgilerini ve entelektüel birikimlerini zekâlarıyla yoğurarak, yöneltilen eleştirileri göğüslemeye, onlara kılıf uydurmaya gayret ederler.

Sefil ruhlu bu hukukçular, siyasi manevra kabiliyetli, sinsi ve hilekâr akıllarıyla ürettikleri veya elde ettikleri ve başkalarının iştahını kabartan makam, mevki, para ve şöhret gibi menfaatleri ile öğünüp, bunlarla teselli olurlar.

Korkaklıkları, acizlikleri, hileleri, ikiyüzlü oluşları yüzlerine vurulduğunda bu kişilere düşmanlık beslerler. Zira bunlar onların acı ve hüzün kaynaklarıdır. Sahip oldukları tüm maharetlerini, olanaklarını seferber ederek zarar vermek için, ithamda bulunan kişilere saldırırlar. Çoğu kez bunda başarılı da olurlar. Dostları, kendileri gibi olanlardır. Birbirlerini alkışlamaktan haz duyarlar. Efendi kabul ettikleri kişi/grup/değerlerin kötü olan her hareketinde bir kutsallık bulup takdir ederler.

Realist ruha sahip bir kişiden büyük hukuk adamı çıkmasını beklemek safiyane bir hayalden ibarettir. Yıkılan adalet ruhunu yeniden doğrultacak, onu ölüm uykusundan uyandıracak, bağlı olduğu maddi-manevi zincirlerinden kurtararak özgürleştirecek, herkesin görebileceği şekilde abidesini dikecek olan “büyük hukuk adamı” realist değil, idealist ruhlu olanıdır.

Sonradan efendi olma beklenti ve kurnazlığı ile esareti kabul ve bu doğrultuda ödün verme hukuk adamının intiharı ve onun şahsında hukukun idamıdır. Böyle bir benlik bugünün mağduru iken, geleceğin zalimi olacaktır.

 

[1] Realist ve idealist hukukçu ayrımı, Sayın Nurettin Topçu’nun İradenin Dâvası-Devlet ve Demokrasi isimli eserindeki değerlendirmelerinden esinlenerek yapılmış ve yazılmıştır.

REALİST-İDEALİST HUKUKÇU yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://hukukpenceresi.com/realist-idealist-hukukcu/feed/ 1
Akrebin Kıskacındaki Yargı (8): “YBP’nin Genişletilmiş İlk Toplantısı” (2. Bölüm) https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-8-ybpnin-genisletilmis-ilk-toplantisi-2-bolum/ https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-8-ybpnin-genisletilmis-ilk-toplantisi-2-bolum/#respond Fri, 03 Feb 2023 09:21:22 +0000 https://hukukpenceresi.com/?p=9046 Akrebin Kıskacındaki Yargı (8): “YBP’nin Genişletilmiş İlk Toplantısı” 2. Bölüm   Yemek sonrası çaylar servis edilirken sahneye dizilmiş masalara Selahattin Menteşe, Başar Bilgin, Abbas Özer ve Mehmet Yorulmaz ile birlikte diğer HSYK adayları oturdular. Hepsinin önünde bir mikrofon vardı. İlk sözü Selahattin Menteşe aldı. “Değerli meslektaşlarım öncelikle hoş geldiniz. Yargıda Birlik Platformu olarak ekim ayında […]

Akrebin Kıskacındaki Yargı (8): “YBP’nin Genişletilmiş İlk Toplantısı” (2. Bölüm) yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Akrebin Kıskacındaki Yargı (8): “YBP’nin Genişletilmiş İlk Toplantısı”

2. Bölüm
 
Yemek sonrası çaylar servis edilirken sahneye dizilmiş masalara Selahattin Menteşe, Başar Bilgin, Abbas Özer ve Mehmet Yorulmaz ile birlikte diğer HSYK adayları oturdular. Hepsinin önünde bir mikrofon vardı.

İlk sözü Selahattin Menteşe aldı. “Değerli meslektaşlarım öncelikle hoş geldiniz. Yargıda Birlik Platformu olarak ekim ayında yapılacak olan HSYK seçim çalışmalarının startını bu toplantı ile vermiş bulunuyoruz. Platform olarak tek amacımız, ‘HSYK’daki paralel kuşatmayı kırmak ve yargıya güveni yeniden sağlamaktır’. Katıldığınız ön seçimler neticesinde, yine sizin seçtiğiniz adaylarımız ile huzurunuza gelmiş bulunuyoruz. Toplumumuzun politik, etnik, ideolojik ve dini tüm değerlerini temsil eden bir aday kadromuz var. Alevi duyarlılığı olan, ülkücü, sosyal demokrat duruşlarıyla bilinen hâkim ve savcılar olarak yargının üzerindeki vesayete ‘dur’ demek için biraya geldik. Biraz sonra adaylarımız hem kendilerini tanıtacaklar hem de sorularınızı bizzat yanıtlayacaklardır. Hepinizin bildiği gibi yargı teşkilatımızın başta paralel yapılanma olmak üzere birikmiş ve kangrenleşmiş birçok sorunu bulunmaktadır. Bunların büyük çoğunluğunun çözümü siyasi iktidarın yetki alanına girmektedir. Biz siyasi iktidarlarla cedelleşmeyi marifet zanneden seleflerimizin hatasına düşmeyeceğiz. Zira bu tutum, sorunlarımızın çözümünde bugüne kadar hiçbir fayda sağlamamıştır. Binaenaleyh yeni süreçte siyasi iktidarlarla uyumlu çalışmaya gayret edeceğiz. Yargı camiamızın menfaatine olacak olan bu ilişkiden kimse ‘yargı siyasilerin güdümüne girdi’ diye sonuç çıkartmamalı. Özellikle malum yapının bu minvaldeki ithamlarına misliyle karşılık verilecektir. Yeni Türkiye’nin icaplarını onlara öğreteceğiz” dedikten sonra devamla “Sıra konuşmacılar ve adaylarımızın kendilerini tanıtmalarına geldi. Buyurun lütfen sırayla konulabiliriz” demesinden sonra konuşmacılar ile YBP adayları kısaca kendilerini tanıttılar. Akabinde, Selahattin bey katılımcıları toplantının soru-cevap kısmına davet etti.
 
Orta sıralarda kırklı yaşlarında, lüks giyimli bir hâkim olan Osman Sarışın ayağa kalktı, sol eli cebinde, sağ eliyle mikrofonu tutarak, “Değerli meslektaşlarım beni bilen bilir, neredeyse iki yılda bir idarî soruşturma geçiriyorum. (katılımcılar gülüştüler.) Neymiş efendim! Özel hayatım etik değerlere uymuyormuş! Bütün bu şikayetleri, başımıza ahlak zabıtası kesilen paralelci birileri yapıyor ve yine aynı yolun yolcusu müfettişler tarafından da soruşturma yürütülüyor. Maalesef birinci sınıfa ayrılamadığım için maaş kaybım var ve birinci bölgelerde görev alamıyorum. Taahhüt ettiğinizi duyduğum sicil affı ve maaş artışı konusundaki somut adımları ne zaman hayata geçireceksiniz? Umarım seçimden sonraya bırakmamışsınızdır.” diye sordu.
 
Bu sırada hemen arka masada bulunan sıkı YBP’li iki meslektaşın kendi aralarındaki diyalogları çok ilginçti! “Bu Osman var ya! Senin gönderdiğin isimsiz ihbar mektuplarıyla soruşturulduğunu bir öğrense vallahi aşiretin bile seni kurtaramaz. Kumar, gece alemi, rüşvet, görevi ihmal, görevi kötüye kullanma ne ararsan var. Adamın yemediği halt yok! Bunlardan sadece birini biz yapsak şimdiye on defa ihraç olmuştuk. Ben sana kaç kez dedim ‘bu adamı lazım olduğunda kullanmak üzere yukarıdan birileri koruyor’ diye. Ama sen bu lağımın arkasında kimse duramaz demiştin” diyerek serzenişte bulundu.

Yanındaki, başıyla onaylayarak, hafif bir ses tonuyla “Doğru söylüyorsun. İşte şimdi bu tip adamlara ihtiyaç duyulan bir dönem başladı. Camianın ve vatandaşın vay haline! İyi ki de bu adamı doğrudan isim vererek şikâyet etmemişim. Dediğin gibi adama hiçbir şey olmadı-olmuyor. Neyse oğlum bak! Mehmet Yorulmaz eline mikrofonu aldı, Osman’ın sorusuna cevap verecek. Merak ediyorum ne diyecek?” dedi.

Mehmet Yorulmaz, “Soruyu tevcih eden Osman beyi iyi tanırım, kendisini ben de daha önce müfettiş olarak denetledim. Fevkalade düzgün ve çalışkan bir meslektaşımızdır. Paralelci savcılar nedense bu arkadaşımız gibi birçok meslektaşımız aleyhine çok sayıda kumpaslar düzenleyip soruşturma açtılar. Osman bey ve onun durumunda olan meslektaşlarımın tamamına sesleniyorum ‘müsterih olunuz, açık ve gizli sicillerinizdeki tüm cezalar kaldırılacak. Size kötü sicil veren müfettiş ve başsavcıları bize bildirin ki haklarında işlem başlatabilelim.’ Merak edilen diğer önemli konuya gelecek olursak, platformumuzun önerisi ile hâkim-savcıların özlük haklarının iyileştirilmesi konusunda 10 gün önce bakanlığımızca resmen çalışmaya başlanmıştır. Bana söylendiği kadarıyla taslak Maliye Bakanlığına gönderildi. Sayın Başbakan bizzat duruma vaziyet ediyor. Maaş artışının seçimden önce yapılacağı müjdesini buradan veriyorum. Hayırlı olsun!” dedi. Bu söz üzerine katılımcıların pek çoğu ayağa kalktı ve uzun süre alkışladılar.
 
Ön masalardan birinde oturan Ankara Ağır Ceza Mahkemesi başkanlarından olan Zikrullatif Özbağ “Müsaadenizle sorumu doğrudan devrem olan Metin Yanmaz’a yöneltiyorum. Sayın cumhurbaşkanımızın doğrudan atayacağı HSYK üyelerinden sonra siz değerli adaylarımızın da eksiksiz seçileceğinize olan inancım tamdır. Ama düşük bir ihtimal de olsa sandıkta kazanılamadığı takdirde alternatif bir eylem planı mutlaka vardır. Bu konu hakkında en azından bir ipucu verebilir misiniz?” diye sordu.
 
HSYK adayı Metin “Soruyu tevcih eden staj arkadaşıma teşekkür ediyorum. Tarihsel bir kaidedir ki ‘Savaşlar sahada değil masada kazanılır’. Arkadaşlar bu tarihsel sözün hakikati saklı kalmak kaydıyla, biz seçim gününe kadar önce sahada kazanmanın bütün gereklerini sonuna kadar yerine getirmeliyiz. Bu kısmı ‘off the record’ olarak söylediğimi farz edin: Bütün gayretlere rağmen sahada başarılı olamadığımız takdirde sonraki aşamalarda kazanacağımızdan hiç kimsenin zerre kadar şüphesi olmasın.” diye yanıtlaması üzerine ıslık sesleri ile birlikte yeni bir alkış tufanı daha koptu. Bu heyecan selini daha da coşturmak isteyen Mehmet bey “Metin beyin izahı gerektirmeyen bu sözlerinin kafamızdaki tüm istifhamları dağıtmaya yetmiş olduğunu düşünüyorum. Bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız! Onlara hayatı dar edeceğiz” diyerek, sağ avucunu sertçe önündeki masaya vurdu. Salondaki tansiyonu bir kat daha arttırdı.
 
Salonda gürültü devam ederken Sincan Adliyesi’nde görevli kadın bir hâkim elindeki mikrofana vurarak ortamı sakinleştirdi ve “Ben Abbas Özer beye sormak istiyorum. Siyasal dinci bir iktidarın himayesinde seküler, alevi ve sosyal demokrat hâkim-savcıların yargıda adil temsilini sağlayacağınıza bizi nasıl inandıracaksınız? Bunu merak ediyorum.” diye sorması üzerine Abbas Özer “Soru için teşekkür ederim. Paralel yapı YARSAV ve Yargı-Sen içinde de etkin bir hale gelmiştir. Bu yapıyla mücadele etmek için bu birliği koalisyon şeklinde oluşturduk. Platformda; sosyal demokrat, alevi, milliyetçi, dindar meslektaşlarımız var. Ben ‘alevi’ olduğumu açıkça söylüyorum. Bizim dönemimizde sosyal demokrat ve alevi olduğu için kimsenin sicillerinin bozulmasına ve disiplin soruşturmalarıyla mağdur edilmelerine asla izin vermeyeceğiz. Bu hususta gerekli düzenlemelerin yapılmasını da bizzat ben takip edeceğim. Umarım bu güvence yeterli olmuştur.” diye yanıtlamasını müteakip HSYK adayı Ömür Topaçlı hemen devreye girerek “Platformu kurduğumuzdan beri farklı düşüncelerden insanlarla aynı amaç etrafında yan yana gelip kaynaştık. Özellikle sosyal demokrat, seküler ve alevi meslektaşlardan -adayları olarak- rica ediyorum, oylarınızı bağımsızlar, YARSAV ve Yargı-Sen adayları arasında dağıtmayın, sizden ‘blok oy’ bekliyorum.” diyerek beklentisini dile getirdi.
 
Bu sırada orta masalardan birinde oturan savcı Mehmet Bekir Özkan tüm bu konuşulanları can kulağıyla dinlemiş ve duyduğu sözler karşısında -hukuk ve insanlık adına- utanmış ve öfkelenmiş, zapt edemediği bu duyguların tazyikiyle ayağa kalkarak konuşmak için mikrofonun kendisine ulaştırılmasını rica etmiştir. Nihayet mikrofonla buluşan savcı Mehmet bey kendisine söz hakkı verenleri bu imkanı sunduğuna pişman eden şu sözleri cesurca söylemiştir: “Sayın meslektaşlarım konuşulanları dinledim ve dehşete kapıldım. Ben burada bulunan herkese birkaç soru soracağım ve lütfen bu soruları sakin bir kafayla kendi vicdanınıza da sormanızı istirham ediyorum. Mevcut HSYK’nın, adeta Adalet Bakanlığı’nın bir Genel Müdürlüğü haline getirildiğini görmüyor musunuz? Farkında değil misiniz? Yoksa korku veya çıkar saikiyle kabul mü ediyorsunuz? 16 Ocak 2014 tarihinden bu yana HSYK’nın bizzat Başbakan tarafından yönetildiğinin farkında değil misiniz?”  dedi ve yerine oturdu.

Savcı beyin bu konuşması salonda bulunan herkeste soğuk duş etkisi yaptı. Kürsüde bulunan Selahattin Menteşe salondaki psikolojik üstünlüğü kaybetmemek için hemen yüksek bir ses tonuyla devreye girerek “Anlaşılan o ki savcı bey yargının temel sorunlarının çözülmesi istikametinde siyasi iktidarla uyum ve iş birliği içinde çalışmamızdan rahatsız olmuş. Endişe etmeyin savcı bey! Yargının tepesindeki kollektif akıl ne yaptığını çok iyi biliyor. İlişkilerimizi yargı bağımsızlığı hassasiyeti çerçevesinde götürüyoruz. Dizginleri siyasilere teslim etmeyecek kadar basiretimiz yerinde. Hasıl olacak neticeden paralelci bir azınlık zarar görecek olsa da Ülkemiz kazançlı çıkacak inşaallah.” diyerek karşılık verdi.
 
Mehmet Bekir beyle aynı masada oturan Yargıtay eski tetkik hâkimi Kemal Karagül, yanındaki Hakimler ve Savcılar Kurulu eski tetkik hâkimi savcı Dr.Hasan Duran’ın kulağına “Meslek hayatımda hiç kimseye siyasi eğilimi, ırkı ve mezheplerine göre farklı davrandığımı hatırlamıyorum. Bunlar birlikten bahsediyorlar ama maşallah herkes paralelci olmadığını ispatlamak isterken -kendisinde saklı olması gereken ve çokta merakta etmediğimiz- mensubiyetlerini ortaya dökmekten çekinmiyorlar. Adamlar adeta kendilerini fişliyorlar. Tabi bunun yanında rakip gördüklerini de fişliyorlar.” dedi. Başını sallayarak onaylayan savcı Hasan bey de “Valla hâkim bey, eğer bunlar seçimi kazanırlarsa, atamaların tamamını -liyakat ve müktesebata göre değil- mensubiyete ve itaate göre yaparlar. Kurtlar vadisinde birbirini pusuya düşürüp yiyen, vahşileşmiş aç kurt gibiler. Bunların derdi tamir falan değil! Ehliyetiyle bir yerlere gelmiş insanlardan intikam almak! Boşalacak koltuklara çökmek ve yeni mecralarında derebeyliklerini kurup cukkalarını doldurmak.” diye söyledi. Hâkim Kemal bey dişleriyle alt dudağını sıkarak “Umalım da yoldan sapmış bu zihniyet kazanmasın. Hafezanallah! Türkiye’de bağımsız yargının ve adaletin zerresi kalmaz. Bunlar Moğol orduları gibi dolu dizgin talan etmeye geliyorlar. Tahminim o ki, yargı uzun bir fetret dönemi yaşayacak.” diye fısıldadı.

 

Serinin önceki yazıları:

Akrebin Kıskacındaki Yargı (1): “Teklif ve Karar”
Akrebin Kıskacındaki Yargı (2): “Sır Toplantı”
Akrebin Kıskacındaki Yargı (3): “Yol Ayrımı”
Akrebin Kıskacındaki Yargı (4): “Motto”
Akrebin Kıskacındaki Yargı (5): ‘Kuşçueşref’
Akrebin Kıskacındaki Yargı (6): “Dörtlü Zirve”
Akrebin Kıskacındaki Yargı (7): “YBP’nun Militan Adaylarının Belirlenmesi”

Akrebin Kıskacındaki Yargı (8): “YBP’nin Genişletilmiş İlk Toplantısı” (2. Bölüm) yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-8-ybpnin-genisletilmis-ilk-toplantisi-2-bolum/feed/ 0
Akrebin Kıskacındaki Yargı (8): “YBP’nin Genişletilmiş İlk Toplantısı” (1.Bölüm) https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-8-ybpnin-genisletilmis-ilk-toplantisi/ https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-8-ybpnin-genisletilmis-ilk-toplantisi/#respond Sun, 29 Jan 2023 00:20:25 +0000 https://hukukpenceresi.com/?p=9044 Akrebin Kıskacındaki Yargı (8): “YBP’nin Genişletilmiş İlk Toplantısı” (1. Bölüm)   Hükümetle söylem ve eylem birliği içerisinde hareket eden Yargıda Birlik Platformu, Ekim 2014 HSYK seçim sürecinde kamu kurumlarının tüm olanak ve kolaylıklarından faydalandı. Kamu kaynaklarını fütursuzca kullanmak onlar nezdinde seçim yarışını elbet zedelemeyecekti. Yurttaşların yarısının politik desteğini alan ve uzun yıllardır tek başına ülkeyi […]

Akrebin Kıskacındaki Yargı (8): “YBP’nin Genişletilmiş İlk Toplantısı” (1.Bölüm) yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Akrebin Kıskacındaki Yargı (8): “YBP’nin Genişletilmiş İlk Toplantısı”

(1. Bölüm)
 
Hükümetle söylem ve eylem birliği içerisinde hareket eden Yargıda Birlik Platformu, Ekim 2014 HSYK seçim sürecinde kamu kurumlarının tüm olanak ve kolaylıklarından faydalandı. Kamu kaynaklarını fütursuzca kullanmak onlar nezdinde seçim yarışını elbet zedelemeyecekti. Yurttaşların yarısının politik desteğini alan ve uzun yıllardır tek başına ülkeyi yöneten güçlü bir siyasi liderin kanatları altında pervasız, şımarık ve özgüveni yüksek bir şekilde süreci yönettiler.
 
Yürütme erki ile kurulan bu yasak ilişkinin ‘yargı bağımsızlığı-tarafsızlığı, kuvvetler ayrılığı ve hukukun üstünlüğü ilkelerine ciddi bir biçimde zarar vereceği’ hususu umurlarında bile değildi. Şahsi çıkarlarına hizmet eden güdümlü bir yargıyı, nemalanamayacakları bağımsız yargıya tercih etmekte en ufak bir sakınca görmüyorlardı. Hayal ettikleri makamlara erişmek yolunda engel gördükleri -hükümetin paralelci olmakla suçladığı- topluluğun nitelikli ve başarılı olmasının da bir önemi yoktu. Malum topluluğun kamudan tasfiyesi adına, hükümet güdümünde hareket etme görüntüsünün, yargıya itibar kaybettireceğini düşünecek akıl eşiğini çoktan aşmışlardı. Çünkü ihtiras ve nefretleri, meslekî ve etik değerlerinden daha büyüktü.
 
Sağduyusunu tamamen kaybetmiş ve meydanlarda intikam yemini eden bir siyasi liderin manevi himayesi altında Ankara Hakimevi’nde bir toplantı gerçekleştirildi. Bu toplantıya Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Başmüfettişi Mehmet Yorulmaz, Adalet Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Selahaddin Menteşe ve HSYK Genel Sekreteri Başar Bilgin katıldılar.

Heyet, Yargıda Birlik Platformu’nun genişletilmiş ilk toplantısını cuma günü Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne ait Dinlenme Tesisi‘nde gerçekleştirmek üzere anlaştı. Bu toplantıyı organize etme ve duyurma görevini, -hukuk dışındaki- sosyal konularda oldukça yetenekli olan Selahaddin Menteşe memnuniyetle üstlendi. Ve heyete “Toplantılarımızda meslektaşlarımızın ulaşımı dahil her şey ücretsiz olacak. Bildiğiniz gibi kamu görevlileri, kendilerine malî yük getirmeyen etkinliklerden gayet memnundurlar.  Malûmunuz üzere ‘insan ihsânın kölesidir’. Katılımcılara birbirinden muhteşem yemek ikramlarından sonra duymaktan hoşlanacakları müjdeleri de verdik mi, inanın işlenmeye hazır pamuk gibi olurlar. Müsaade ederseniz üstlenmekten onur duyduğum bu görev için zaman kaybetmeden Belediye Başkanı Melih Kökçe ile temasa geçeceğim.” dedi.

Başar Bilgin de bunun üzerine, “Sayın müsteşarım, sizden -toplantıya katılacağını tahmin ettiğim- bağımsız adayların destekçilerinin kuvve-i mâneviyelerini kıracak ihtişamda bir organizasyon bekliyoruz inşallah” dedi. Menteşe de tebessüm ederek “Müsterih olun genel sekreterim” diye karşılık verdi.

Saatine baktıktan sonra vaktin hayli geç olduğunu düşünen Mehmet Yorulmaz, “Arkadaşlar unutmadan söylemeliyim, davamıza gönül veren tüm meslektaşların en az iki kişiyi de toplantıya getirmeleri gerektiğini muhakkak iletelim. Bu aşamadaki en önemli konuyu da karara bağladığımıza göre görüşmemizi bitirebiliriz. Cuma akşamı toplantıda tekrar buluşmak üzere hoşça kalın” demesini müteakip heyet hakimevinden ayrıldı.
 
Hâkim Metin Koyuncu, çarşamba günü işyerinde e-posta kutusunu kontrol ettiğinde, YBP tarafından tertip edilen genişletilmiş ilk toplantıya kendisinin de davet edildiğini öğrendi. Platform ileri gelenlerinin kendisini yakinen tanıdıkları ve siyasi vesayet karşısındaki tavizsiz tutumunu bildikleri halde, davet edilmesine çok şaşırdı. Bu davet hususunu istişare etmek için cep telefonundan savcı Sait beyi aradı. Telefonu hemen açan Sait bey “Merhaba Metin bey, buyur kardeşim” diyerek karşılık verdi. Metin bey mezkur daveti haber verip fikrini sorması üzerine Sait bey “Madem teveccüh gösterdiler biz de davetlerine icabet edelim. Toplantıya katılmak zorunluluğunu hisseden diğer arkadaşları da böylece yalnız bırakmamış oluruz” dedi. Metin de “Ben de önerinize katılıyorum. Adayımızın katılması ise zaten uygun olmaz diye düşünüyorum” dedi. Sait bey “Tabii ki, olası bir provokasyon nedeniyle bağımsız adayımız kesinlikle bu toplantıya katılmamalı. Sen, ben ve hâkim Bilal beyle birlikte üçümüz katılabiliriz.” demesi üzerine Metin, “Toplantı için lojmanlar önünden belediyenin tahsis ettiği servis araçları kalkacakmış” dedi. Said bey beş-on saniye düşündükten sonra “Bu etik olmaz, en doğrusu kendi arabamızla veya toplu taşıma araçlarıyla gidelim. Ne dersin?” diye sordu. Beklediği cevabı alan Metin, “Haklısınız, öyle yapmak daha uygun olur.” dedi. Said bey “O zaman Bilal beye de durumu anlat, gelmeyi arzu ederse üçümüz orada buluşuruz. Rakiplerimizin motivasyon ve yöntemlerini de yerinde teşhis etme imkânı elde etmiş oluruz” diyerek konuyu bağladı. Metin de “Tamam, orada görüşürüz inşaallah” diyerek telefon görüşmesini sonlandırdı.
 
Ve nihayet beklenen Cuma günü geldi. Toplantı salonunun dışında konukları karşılamak için savcı Ö. Faruk Aydın ve hâkime Berrin Aksak bekliyorlardı. Gelen misafirleri küçük bir hoşâmediden sonra adlarını ellerindeki listeye işaretleyip salona yönlendiriyorlardı. Ayrı ayrı gelen Sait ve Bilal beyler soğuk bir karşılama seremonisinden sonra ciddi bir sorun yaşamadan salona girdiler. Ancak biraz sonra Metin beyin de kendilerine yaklaştığını gören Ö. Faruk’un aniden yüzü kızardı ve gözleri kanlandı, tokalaşmak için elini uzatmadı ve yumruklarını sıkıp sesini yükselterek “Ne yüzle buraya geldin Metin! Senin gibi paralelciliği bilinen birinin cesaret edip buraya gelebileceğini beklemiyordum. Haberin olsun! Başsavcılık görevinden alınmama sebep olan soruşturmadaki tanık ifadeni okudum. Söylesene! Hiç mi utanmadın yalan beyanda bulunmaya?” dedi. Yanındaki Berrin hanım da duruma şaşırdı ve birkaç kez “Ö. Faruk bey lütfen bağırmayalım” diyerek onu sakinleştirmeye çalıştı. Her ahvalde soğukkanlılığını korumasını bilen Metin bey “Hoop, yavaş ol savcı bey! Bana saygın yok anladım da, seni buraya koyanlara da mı yok? Bak burası tartışma için uygun değil. Pazartesi gelirsin odama hem kahvemi içer hem de orada dişe diş tartışırız.  Ama şunu bil ki, ben kendi menfaatim için bile doğruluktan ayrılmamış birisi olarak senin soruşturmanda niçin yalan söyleyeyim? Her daim bildiğimi söyler, bilmediğime susarım. Anlatabildim mi?” diyerek, sert adımlarla salona yürüdü. Hırsını alamayan Ö. Faruk onun arkasından “İçerde senin gibilerin ne olduğunu bilen 1000 kişi var. Yerinde olsam içeri girmekten vaz geçip geri dönerdim.” diye seslendi.

Metin bey kuru gürültüye pabuç bırakacak adam değildi. Bu laflara kulak asmadan içeri girdi ve Sait beyin masasına oturdu. Bilal bey “Hayırdır, yüzünden düşen bin parça, bir şey mi oldu?” diye sordu. Metin de her ikisine dışarıda yaşadığı terbiyesizliği kısaca anlatmaya çalıştığı sırada garsonlar servise başladı. Mevzuyu hemen kapattılar.
 
Misafirler yemeklerini yerken Sait bey göz ucuyla diğer masalardaki katılımcıları izliyor ve onların ruh hallerini kavramaya çalışıyordu. Katılımcıların yaklaşık üçte ikisi çok neşeli iken üçte biri gayet ciddi idi. Ciddiliğini bozmayan bu kişilerin yüzlerinde belirgin bir memnuniyetsizlik okunuyordu. ‘Acaba gelmekle iyi yapmadık mı?’ der gibi bir halleri vardı.
 

Akrebin Kıskacındaki Yargı (8): “YBP’nin Genişletilmiş İlk Toplantısı” (1.Bölüm) yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-8-ybpnin-genisletilmis-ilk-toplantisi/feed/ 0
GÜNAH VE HUKUKÇU https://hukukpenceresi.com/gunah-ve-hukukcu/ https://hukukpenceresi.com/gunah-ve-hukukcu/#comments Mon, 16 Jan 2023 00:18:12 +0000 https://hukukpenceresi.com/?p=9039 Adliyeler günahkâr hukukçuların mekânı ve bunlardan çoğunun mabedi. Bu günahkârların önemli bir kısmı günahlarını bilinçli olarak irtikâp ederken, bazıları farkında olmadan onu işlemekte ya da en azından başkalarınınkine aktif veya pasif davranışta bulunarak ortak olmaktadır. Adliyeleri kutsallaştıranlar, günahlarına ilahi (hukuki) bir kamuflaj bularak iç huzurlarını sağlama çabasında iken, bunun dışındakiler vicdanları rahatsız, hayatlarını devam ettirme […]

GÜNAH VE HUKUKÇU yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Adliyeler günahkâr hukukçuların mekânı ve bunlardan çoğunun mabedi. Bu günahkârların önemli bir kısmı günahlarını bilinçli olarak irtikâp ederken, bazıları farkında olmadan onu işlemekte ya da en azından başkalarınınkine aktif veya pasif davranışta bulunarak ortak olmaktadır.

Adliyeleri kutsallaştıranlar, günahlarına ilahi (hukuki) bir kamuflaj bularak iç huzurlarını sağlama çabasında iken, bunun dışındakiler vicdanları rahatsız, hayatlarını devam ettirme gayretindedirler.

Hukukçu adalet sevgisiyle dolu olmalı, her türlü menfaatten kendini uzaklaştırarak ona bağlanmalıdır. Adalete aşık olan hukukçunun, şahsa, aileye, devlete ya da başkaca görüş ve gruplara ait menfaat hissiyle hareketi, aşkına karşı savaş açmak anlamına gelip ona ihanettir. Adalet inancındaki en büyük günahıdır.

Günahsız hukukçu yok gibidir. Adli faaliyetler dışında kalanlar dahi en hafifinden, orada irtikap edilen günahları engellememe günahından sorumludurlar.

Günahsız hukukçu yok dedik. O halde hukukçu kendini nasıl arındırıp fazilet sahibi olabileceği huzura kavuşacaktır?

Hukukçunun tövbesi nasıl olur?

Adli işleyişin asli unsuru olan hukukçu, ilahi bir görev ifa etmeye namzet olduğunu, taraflar arasında terazisini ve kılıcını kullanarak hak dağıtımı yaptığını, bunu yaparken haksızlıklara sebebiyet verebileceğini; bu yolda adliye içinden ve dışından birçok düşmanının olduğunu ve terazisinin ayarlarıyla oynayarak onun eliyle haksız menfaat temin etmeye çalışabileceğini; en büyük düşmanının kendi içinde gizli ve nefretinin güdümünde olan hırsları olduğunu bilmeli, bunun şuurunda bulunmalıdır. Hukukçu, kendini eleştirebilmeli, dışarıdan gelenlere tahammül edip, bunlardan faydalı sonuçlar çıkartarak adalet yolundaki çizgisinde yürümelidir.

Her günahın tövbesi kendi cinsinden olur. Hata yaptığını fark eden bir hukuk insanı, bunda ısrar edip, gururuna mağlup olmayarak hatasını telafi edebilecek yolları araştırmalıdır. Bunda samimi olmalı, gerektiğinde bedel ödemeyi kabullenip, hatasının sonuçlarını göğüslemekten çekinmemelidir.

Hatalarını en aza indirmek adına hukukçu kendini sürekli olarak yenileme ve zenginleştirme gayreti içinde olmalı, vaktini ve varidatını bu uğurda harcamaktan kaçınmamalıdır. Bu yolda kendinden ve ailesinden fedakarlıkta bulunmayı önceden kabullenmelidir.

Başkalarının günahlarına göz yumma, onların devamında bir sakınca görmeme de irtikap edilen ile aynı derecede günahtır. Hukukçunun bu yöndeki mesuliyeti ve vebali sokaktaki insanın herhangi bir günahından kat ve kat daha büyüktür. Zira hukuk, devletin ve onun çatısı altında huzur ve emniyet arayanların haklarının teminatı ve koruyucusu konumundadır. Hukuk surlarında açılan bir gedik, zararlı sayısız organizmanın buradan devlet bünyesine sızmasına yol açar. Bu hal, binlerce insanın hakkının tehlikeye düşmesine sebebiyet verebilir. İhlal edilen her bir hak, doğrudan ya da dolaylı olarak bunda mesuliyeti olan hukukçuların sorumluluk hanelerine yazılan büyük bir günah haline gelebilir. Sebebiyet verilen zararın giderimi hukukçuların beşeri kapasitesinin ve hayat süresinin ötesindedir. Bu günahtan korkan bir hukukçu, başkalarının hatalarına gözlerini kapatamaz; her koyun kendi bacağından asılır zehirli fikriyle kendini avutamaz. Başkalarının günahlarını takip ve önleme işinin zorluğu, yapılan mücadelenin değerini ve mükafatını da arttırmaktadır.

Hukukçunun, günaha karşı korunmasında ve irtikabı sonrası tövbesinde kendisiyle barışık ve kendisine karşı samimi olması önemli bir güvencesidir. Kendine karşı samimiyet, düşünüldüğü kadar kolay değildir. Zira çoğu kez insan samimiyetsiz olduğunu dahi fark etmez. Samimiyeti olmadığını bilmek, onun arınması yönündeki ilk ve en önemli adımıdır. Kendi içine doğru bir bakış veya yapacağı meraklı bir yolculukla keşfedilebilecek samimi olup olmama hali, hukuk adamının iktidarı, itibarı, zekası ile türlü hırs ve menfaatleriyle perdelenmiş ve gizlenmiştir. Bu perdeler dolayısıyladır ki o, zahiren mutlu ve korkusuz, ancak vicdanının iniltilerinden dolayı huzursuzdur. Hukukçu bu haliyle derin bir gaflet içinde bocalamaktadır. Çoğu kez, derin koma halini andırır bu tür bir uykudan ölüm öncesi uyanış, ancak büyük bir sarsıntı veya felaketin neticesi ile mümkündür. Uyanışı ile iktidarını, makamını, gururunu, varidatını kaybeden, hakikati görmesinin önündeki bu perdeleri yırtılan hukuk insanı, samimiyetine erişebilecek, bu yetisi ışığında benliğinin karanlıklarına saklanmış hatalarını görebilecektir. Zahiren kayıp yaşadığı söylenebilecek ise de o, hakikatte samimiyetini bulmuş ve onunla arınıp huzura erme olanağını elde etmiş olduğundan kazançlıdır.

Samimi olmayan hukukçu, hukuka ve onun ruhuna düşmandır. Hukuk onun elinde günahların meşrulaştırıcısı bir iksirdir. Samimiyetsizliğine zekasını, inancını, siyasetini, ideolojisini ekleyerek kendine bir güç alanı oluşturur, ulaşılamaz hale gelir. Bu güç merkezine benliğini koyarak adeta kendini tanrısallaştırır. Bilmeyerek, selametin adına faaliyette bulunduğu inancıyla hukukun yok oluşunu hazırlar. O, önce kendisinin, sonrasında bir milletin, kültürün, devletin helakine sebepiyet verebilir.

Samimiyeti perdeleyen en kesif duvar görünüşte masum, çoğu kez benlikle bütünleştiğinden fark edilemeyen, zekasına, bilgisine, iktidarına gizlenmiş “hukukçu gururu”dur. Bu hissin temelinde, hukuk adamına başka kişilerin yaşamlarına müdahale etme imkanı sunan yasaların tanıdığı güç yattığından zehirlidir; yakıcı ve dönüştürücüdür. Hukukçu, mesleği nedeniyle sağlanan teminatları da yine benliğine mal ederek gururunu besler, büyütüp güçlendirir. Belli bir aşamayı geçtikten sonra kişisel olanın üzerine “mesleki gurur” kılıfını da geçiren hukukçu, gururunu dokunulmaz hale getirir. Yapılan her eleştiriyi ya kendine ya da hukuka karşı yapılan bir hakaret kabul edip elindeki kılıcı eleştiri sahiplerine yöneltmekten çekinmez. Bu şekilde yargının itibarını koruduğunu söyleyerek dışarıya karşı kendini savunur, iç dünyasında ise kendini avutur ve kandırır. Gururunun esiri olmuş hukukçunun içinde debelendiği ve girdabından kurtulamayıp sürekli derinliklerine çekildiği sefalet, hak ve adalet namına bir felakettir.

Gururunu takdir eden, onun rehberliğinde hareketlerine yön veren kişi hakiki anlamıyla hür olamaz, o başkalarının özgürlük bahşedemeyeceği bir esirdir. Kendine ait olduğunu söylediği tüm hareketleri gerçekte efendisi olan gururunun emir ve talimatlarını icradan başka bir mana taşımaz. Hukukçu, gururunun esaretinden kurtaracak olan kahramanı onun vicdanıdır. Ancak bu vicdanın, merhamet duygusu, şeref ve hürriyet hisleri, insan ve adalet aşkı ile halka ve hakka karşı duyduğu mesuliyetinden müteşekkil bir zenginlikte olması gerekir.

GÜNAH VE HUKUKÇU yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://hukukpenceresi.com/gunah-ve-hukukcu/feed/ 2
Akrebin Kıskacındaki Yargı (7): “YBP’nun Militan Adaylarının Belirlenmesi” https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-7-ybpnun-militan-adaylarinin-belirlenmesi/ https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-7-ybpnun-militan-adaylarinin-belirlenmesi/#respond Sun, 15 Jan 2023 16:44:59 +0000 https://hukukpenceresi.com/?p=9035 HSYK Başmüfettişi Mehmet Yorulmaz kriptolu cep telefonunun çalmasını heyecanla bekliyordu. Saatine baktı. Kararlaştırdıkları saat geçeli neredeyse doksan dakika olmuştu. İkbaline göz kırpan bu günleri bir ömür beklemiş birisi olarak, bu fırsat için, değil bir buçuk saat, gözünü kırpmadan üç gün bile bekleyebilirdi. Cebinden çıkardığı küçük aynasında hafifçe saçlarını düzeltti. Dönemin ruhuna uygun olarak uzattığı badem […]

Akrebin Kıskacındaki Yargı (7): “YBP’nun Militan Adaylarının Belirlenmesi” yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
HSYK Başmüfettişi Mehmet Yorulmaz kriptolu cep telefonunun çalmasını heyecanla bekliyordu. Saatine baktı. Kararlaştırdıkları saat geçeli neredeyse doksan dakika olmuştu. İkbaline göz kırpan bu günleri bir ömür beklemiş birisi olarak, bu fırsat için, değil bir buçuk saat, gözünü kırpmadan üç gün bile bekleyebilirdi. Cebinden çıkardığı küçük aynasında hafifçe saçlarını düzeltti. Dönemin ruhuna uygun olarak uzattığı badem bıyıklarını hafifçe sıvazladı. Hemen sonra da beklediği telefon çalıyordu işte! Hemen açmak yerine belki de gayr-i ihtiyari ceketinin yakasını düzeltip, bir düğmesini ilikleme ihtiyacı hissetti. Ufak bir boğaz temizleme öksürüğünden sonra telefonu açıp kulağına götürdü: “Buyrun efendim.” dedi. Telefonun diğer ucundaki Başbakanlık müsteşarı Fahri Kısır; “Mehmet bey merhaba, beyefendinin yanından yeni çıkabildim. Umarım iyisindir. Hemen konuya girmek istiyorum. Beyefendinin onayladığı HSYK kesin aday listemizi e-mailinize gönderdim. Hemen açarsanız değerlendirmelerimizi daha rahat yapabiliriz.” dedi.

Mehmet bey, “Tamam efendim bana on saniye müsade edin” deyip, eli ayağı birbirine dolaşarak bilgisayarından mail kutusunu açtı. “Efendim şu an liste ekranımda, hızla inceliyorum” dedi. Fahri bey, “Mehmetciğim listenin başına seni koyduk. 20 yıla yakındır teftiş kurulunda çalıştığın için tüm kıdemlileri tanıyorsun. Malumun, Bakan bey yargı camiasını neredeyse hiç tanımıyor. Adam avukatlıktan çok imamlık yapmış” demesi üzerine kıkırdaştılar. Fahri bey devamla; “Adalet bakanlığı müsteşarı Kenan bey ile birlikte Bekir’i rahatça enforme edip yönlendirici tavsiyelerde bulunabilirsiniz. Yani anlayacağın davul onların boynunda tokmak ise bizde.” dedi ve tekrar karşılıklı gülüştüler. Mehmet bey muzip bir ses tonuyla “Sayın müsteşarım haddimi aşmış gibi olmazsam, zurnacıyı sorsam?” dedi. Fahri bey “Beyefendiden daha iyi zurnacı mı var Memet?” dedi ama kısa bir pişmanlıktan sonra, “Oğlum yerin kulağı var, çok da gevşemesek iyi olur değil mi! Neyse! Konumuza dönecek olursak, gördüğün gibi listede ‘bu olmaz’ diyeceğimiz kimse yok. Akp’nin, 11 kişilik adli yargı aday listesinde üç, 5 kişilik idarî yargı aday listesinde ise sadece iki adamları var. Kendi adamları zannede dursunlar, bunlar hiç de sözümüzden çıkacak kişiler değiller. İnşallah-u Teala! Doğu Bey’in belirttiği gibi Türk yargısının altın çağını yaşayacağı günler yakındır.” dedi. Mehmet bey “İnşallah efendim! Ama listede sanki muhafazakar ve milliyetçi adaylara göre solcu, alevi ve tarikatçı adaylar az gibi geldi. Ne dersiniz?” diye sorması üzerine Fahri bey, “Şanlı ‘Sosyal demokrat‘ seni başkan yaptık. Daha ne olsun! Ayrıca platformumuz dışında kalan solcu ve alevi yargı mensuplarının eskiye uzanan şiddetli cemaat düşmanlığı, seçim tercihlerini bizden yana kullanacaklarına karinedir. Reylerini YARSAV ve bağımsız adaylara dağıttıkları takdirde, tarihi bir fırsatı kaçıracaklarının farkındalar. Kaldı ki, şimdiden bize ulaşan yüzlerce hakim-savcı YARSAV üyesi olduğu halde, seçimde bizimle birlikte hareket etme sözü verdi. İkna etmemiz gerekenlerin çoğu milliyetçi ve muhafazakar kesimlerden oluşuyor. Binaenaleyh, adaylarımızın belirlenmesinde bu realite göz ardı edilmedi.” dedi.

Mehmet bey, “Sayın müsteşarım kesin aday listesini incelediğimde mesleki başarı ve liyakat ölçütünü çok öncelemediğimiz sonucunu çıkarıyorum. Yanılmıyorum değil mi efendim?” dedi. Fahri bey “Mehmet, bayramlık ağzımı açtırma şimdi! Adaylarımızı -sen dahil- mesleki müktesebatlarına göre belirlediğimizi mi zannediyorsun? Bize kılıcı keskin militan ruhlu adamlar lazım. Tasfiyeler nihayet bulduktan sonra liyakati de esas alacağımız zamanlar gelecektir elbette. İpleri tamamen elimize aldıktan sonra siyasal islamcı, demokratik solcu, demokrat alevi ve tarikatçıları önce yönetimden sonra da teşkilattan zamanla uzaklaştıracağımızdan emin olabilirsin. Taktiğimiz; siyasilere ‘Emredin, tabii ki, derhal efendim!’ demek, bunun haricinde, bildiğimizi okuyup, kendi ajandamızı kusursuz tatbik etmektir. Bu süreçte velinimetimiz olan  siyasilerin güvenini kaybetmek gibi bir lüksümüz yok. Aksi davranan bir arkadaşımız olursa, onu derhal görevden almalı ve göze batmayan ama etkili başka bir yere vazifelendirmeliyiz. Onyıllardır beklenen hedefimize ulaşmakta asla aceleci davranmamalıyız. Kendi işimizi yapaduralım, ara sıra da, politikacıların taleplerini yerine getirmeliyiz. O işin reklamını da fevkalade iyi yapmalıyız. Böylece, istikbali de sigorta etmiş oluruz.” dedi. Mehmet bey, “Adaylardan Ahmet Çiçek çok tecrübesiz. Rizeli olduğu ve hükümet desteklediği için onun hakkında bir şey söylemem mümkün değil, bunun farkındayım. Ama HSYK başmüfettişi İsa Demir en zayıf halka gibi. Teftiş kurulundan yakînen tanıyorum. Militan olma potansiyeli dışında çok vasıfsız bir arkadaş. Onun yerine ikame edebileceğimiz bir çok aday var. Listeyi kamuoyuna deklare etmeden önce bu ismi değiştirebilir miyiz? Beyefendiyi ikna etmeniz çok kolay efendim.” dedi.

Fahri bey “Senin en zayıf halka dediğin Çerkez İsa, kendisini hem ülkücü hem de Menzilci olarak tanıtmayı başarmış, istihbaratın yargı içindeki uzantısı olan önemli kişilerden birisidir. Teşkilat-ı istihbaratın yargıdaki kuşudur. Kara propaganda faaliyetleri icra eden sosyal fenomenimiz Kuşçubaşı Eşref’i  idare eden trol ekibini bizzat o yönetiyor. Binaenaleyh bu süreçte ona ihtiyacımız var.” dedi.

Mehmet bey, “Yapmayın ya! Yıllardır bu adamla çalıştım ama böyle bir yönü olabileceği aklımın ucundan geçmedi. Bu mayınla birlikte bir çok göreve gitmiştim, iyi ki üzerine basmamışım. Alimallah gümlerdim!” deyip, yeni bir gülüşmeye sebep oldu. Fahri bey “Saçmalama Mehmet, bu adam senin sıkletinde değil, sen ağır sıkletteysen, o sadece tüy sıklette!” dedi ve tekrar kahkaha attı. Mehmet bey, “Siz bari şişmanlığımı yüzüme vurmayın efendim. Söz veriyorum seçimi alınca üç ayda en az 20 kilo vereceğim.” diye alttan aldı.

Fahri bey, “Sonucu belli olan seçimi beklemene gerek yok! Şimdiden zayıflamaya başlasan iyi olur.” dedi. Devamla, “Ha unutmadan şunu da söylemeliyim. Mailine bir banka hesap bilgisi gönderdim. Seçim için örtülü ödenekten aktarılan havuz hesabımızdır. İhtiyaç halinde buradan doğrudan para çekebileceksiniz. Yani seçime kadar kaynağımız sınırsız.” dedi. Bu son sözleri duyan Mehmet’in yüzü bir kez daha güldü ve “Organizasyon masrafları dışında bu parayı adam satın almada da kullanabilir miyiz yani?” diye sordu. Fahri bey “Zaten organizasyonları başsavcılar yerel imkanlarla finanse edecekler. Kenan bey ile birlikte bu parayı gereken istikamette harcamakta tam yetkilisiniz. Faturalandırmaya gerek yok. Babanız kral olsa bu kıyağı size çekmezdi değil mi?” dedi. Mehmet bey “Aynen öyle efendim. İnanın motivasyonum şu an tavan yaptı. Hedefe kilitlenmiş güdümlü bir mermi gibiyim. Siz ‘tamam yeter’ diyene kadar vazifeye devam!“ dedi.

Fahri bey, “Yargıda Birlik Platformu’nun ilk toplantısı bizim için çok önemli. Çok görkemli olmalı, binlerce kişi katılmalı. Havuz medyamız başta olmak üzere pek çok  basın organı oraya yönlendirilecek. Köpürterek haberler yapılmasını sağlayacağız. Adaylarımız bu toplantılara eksiksiz katılmalı, kendilerini tanıtmalı ve amaçlarımızı kararlı bir şekilde anlatmalılar. Kitleleri iyi yönetmek suretiyle toplantı sonunda kalabalıktan toplu destek sözü alınmaya çalışılmalı.” dedi. Mehmet bey “Efendim stratejimize muvafık şekilde taktikler belirlemenize ve yüksek planlama kabiliyetinize hayranım.” diyerek takdirini dile getirdi.

Fahri bey hafifçe tebessüm ederek, “Meslek hayatımın yarısı kürsülerde geçtiyse diğer yarısı da devletin karanlık dehlizlerinde bu işleri öğrenip uygulamakla geçti. Neyse Mehmetcim, çok uzatmadan konumuza dönelim. Adayların sevk ve idaresinden bizzat sen sorumlusun, aralarında bir problem çıkmasını istemiyorum. Bir sorun iletecekseniz de, yanıma muhtemel çözümlerle gelin. Eksik bıraktığımız veya anlaşılmayan bir şey yoksa görüşmeye son verebiliriz. Bu görüşmeyi yaptığımı da beyefendiye sözlü olarak rapor edeceğim. Ekleyeceğin bir şey var mı?” diye sordu. Mehmet bey, “Ekleyeceğim başka bir husus yok sayın müsteşarım. Beyefendiye saygılarımı ve sağlığına duacı olduğumu iletilirseniz minnettar olurum. Hoşçakalın.” dedi.

Karşı taraf telefonunu kapattıktan sonra, Mehmet bey, cep telefonuna daha önceden ayarladığı kayıt aplikasyonunu sonlardırdı ve “Burası Türkiye, her an her şey değişebilir. Ben de kendimi güvenceye almak zorundayım Fahri bey. Kusura bakma!” diye mırıldandı.

 

Serinin önceki yazıları:

Akrebin Kıskacındaki Yargı (1): “Teklif ve Karar”
Akrebin Kıskacındaki Yargı (2): “Sır Toplantı”
Akrebin Kıskacındaki Yargı (3): “Yol Ayrımı”
Akrebin Kıskacındaki Yargı (4): “Motto”
Akrebin Kıskacındaki Yargı (5): ‘Kuşçueşref’
Akrebin Kıskacındaki Yargı (6): “Dörtlü Zirve”

Akrebin Kıskacındaki Yargı (7): “YBP’nun Militan Adaylarının Belirlenmesi” yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-7-ybpnun-militan-adaylarinin-belirlenmesi/feed/ 0
Akrebin Kıskacındaki Yargı (6): “Dörtlü Zirve” https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-6-dortlu-zirve/ https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-6-dortlu-zirve/#respond Fri, 06 Jan 2023 23:31:05 +0000 https://hukukpenceresi.com/?p=9030 Akrebin Kıskacındaki Yargı (6): “Dörtlü Zirve”   Dönemin siyasi muktediri, adlî takibat cenderesinden ebediyen çıkmak istiyordu. Çevresi ile birlikte karıştığı yolsuzluklara tolerans göstermeyen/göstermeyecek olan hakim-savcıların tasfiyesi ve yargının yeniden dizaynını kendisine baş gündem yapmıştı. Bıkmadan usanmadan, her ortamda, yolsuzluk operasyonlarını kendisi ve partisine yapılmış bir darbe olarak anlatıyordu. Bu uğurda, daha önce kan düşmanı olduğu […]

Akrebin Kıskacındaki Yargı (6): “Dörtlü Zirve” yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Akrebin Kıskacındaki Yargı (6): “Dörtlü Zirve”
 
Dönemin siyasi muktediri, adlî takibat cenderesinden ebediyen çıkmak istiyordu. Çevresi ile birlikte karıştığı yolsuzluklara tolerans göstermeyen/göstermeyecek olan hakim-savcıların tasfiyesi ve yargının yeniden dizaynını kendisine baş gündem yapmıştı. Bıkmadan usanmadan, her ortamda, yolsuzluk operasyonlarını kendisi ve partisine yapılmış bir darbe olarak anlatıyordu. Bu uğurda, daha önce kan düşmanı olduğu kesimlerle dahi pazarlık yapıp güç birliği için anlaşmaya varmıştı. Yeni ortaklarından transfer ettiği hemşehrisi Fahri Kısır’ı Başbakanlık müsteşarlığına getirdi. Teşkilat içinden geldiği için, yargı konusunda yegane danıştığı kişi oydu.

Yeni bir yolsuzluk operasyonuna maruz kalmamak için paralelci olarak nitelediği yargı mensuplarının temizlenmesi amacıyla Ekim (2014) ayında yapılacak olan HSYK seçimine büyük önem veriyordu. Seçimler onun uzmanlık alanıydı! Politika yaptığı süre içinde hiç seçim kaybetmemişti. Bu seçimleri koordine etmesi için Fahri beye tam yetki verdi. Başbakanlık müsteşarı olduğu için bürokrasisinin en tepe amiri sıfatıyla devletin tüm imkanını bu amaca güdümleme yetkisine sahipti. O da gerekenleri yapma noktasında hiç tereddüt göstermeyecekti.

Yıl ortasında Başbakanlık resmî konutunda Fahri bey başkanlığında Adalet bakanı Bekir Boz, İstihbaratçı Hakan Fiten ve Adalet bakanlığı müsteşarı Kenan İpekçi’nin katılımıyla basına kapalı dörtlü bir zirve gerçekleştirildi. Fahri bey heyete “Beyefendinin selam ve başarı dileklerini  ileterek toplantıya başlıyorum. Tek gündemimiz var: Paralel yapı. Başbakan’ımızın bu yapıyla mücadele ve yargının yeniden yapılandırılması konusunda çok kararlı ve aceleci olduğunu belirtmeliyim. Malum olduğu üzere Milli Güvenlik Kurulu’nda bu yapının kalemi kırılmıştı. Geriye sadece infaz edilmesi kalmıştır. İşin önemi ve aciliyeti hasebiyle usulî yargılamalar infaz sonrasına bırakılmıştır. Bu konuda herhangi bir tereddütü olan var mı? Varsa değerlendirebiliriz“ dedi.

Küçük bir el hareketiyle söz alan Hakan bey, “Biliyorsunuz bizler kurumsal olarak faaliyetlerimizi icra ederken hukuku öncelemek gibi bir kaygı taşımıyoruz. Bu hukuka karşı olduğumuz anlamına gelmez. Yani eylemlerimiz hukuka göre daha önceliklidir. Bu bakımdan devletimizin aldığı kararların tatbikinde bize düşen görevleri yapmaya hazırız” dedi. Fahri bey, “Hakan beyin göreve nasbedildiği 2010 tarihinden beri paralel yapının güçlenip genişlemesine karşı koyma ile ilgili örtülü çalışmalarını takdir ettiğimi belirtmek istiyorum. İstihbarat kurumumuz adeta erken uyarı sistemi gibi bizleri ikaz etmişti ancak politik şartların olgunlaşması beklendiği için harekete geçilemedi. Geniş bir toplumsal taban bulmuş ve sosyolojik bir harekete dönüşmüş olan bir cemaatin  tasfiyesi ancak çok ciddi suçlamalarla kriminalize edilmesine bağlıdır. Sayın başbakanımız cemaat temsilcilerini bizzat ‘iki polis ve bir savcıyla sizi terörist  bir örgüt ilan ederim’ diye uyarmasına rağmen cemaat yetkilileri ‘hukuk var olduğu sürece siz dahi bunu yapamazsınız’ diye küstahça cevap vermişlerdir. Arkadaşlar, ben cemaatin sadece hukuka güvendiğini zannetmiyorum. Ama neye güveniyorlar tam çözemedim.” dedi.

Tam burada söze giren Adalet bakanlığı yeni müsteşarı Kenan bey “40 yıllık olduğu söylenen bu yapıyla mücadele etmek için  bendenizi de göreve layık gören Beyefendiye minnettar olduğumu belirterek söze başlamak istiyorum. Cemaatin bu cüretkarlığının altında hukuk devletinin işleyişine güvenmekle birlikte başta yargı olmak üzere bürokrasideki yandaşlarına ve hukuku önceleyen diğer kamu görevlilerine de güvendiklerini düşünüyorum. Kritik konumdaki bu kişileri klasik ve sosyal medya marifetiyle kriptocu paralel yapı elemanı diye afişe ederek tasfiyelere devam edebiliriz. O yapının içinde kızım dahi olsa görevden tardına ses çıkarmayacağıma sizi temin ederim” dedi.

Nazik bir ses tonuyla söz alan taze Adalet Bakanı Bekir Boz ise “Arkadaşlar genel olarak söylenenlere ben de katılıyorum.  Ama cemaatin dini ve psikolojik açıdan toplumsal derinliğinin kavranması noktasında eksik düşünüldüğünü belirtmek isterim. Toplumu teşkil eden ailelerin %60-70’inde varlığını hissettiren bir yapıyla cephesel mücadele etmek suretiyle tam sonuç alamayız. Onları kendi aralarında birbirlerine düşürecek ve aileleri içinde yalnızlaştıcak hamlelere de ihtiyaç var. Bu kapsamda neler yapabileceğimize dair kafa yormalıyız” dedi. Bu konu üzerine söz alan Hakan bey, “Sayın bakanım çok güzel bir konuya değindi. Cemaatin dinî ve millî meşruiyetini toplumda ve aileler içinde tartışılır hale getirmek için boş durmuyoruz. Psikolojik harp uzmanı Prof.Nevzat bey ve Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan bir heyetle birlikte gizli bir proje üzerinde çalışıyoruz. Son aşamaya geldik diyebilirim. Ayrıca kaçırdığımız cemaat mensuplarının kimini ikna edip devşirerek kimini de işkenceyle itirafçı haline getirerek cemaatin kılcallarına kadar işleyişini tetkike çalışıyoruz. Bu veriler ışığında toplum için zehirli olan bu ağacın köklerini zayıflatmayı başarabilirsek ayakta kalması zor hale gelecektir” dedi.

Heyet Hakan beyin sözlerinden gayet memnun oldu ve ayrı ayrı onu tebrik ettiler. Fahri bey kalemini masaya hafifçe vurarak kısa süreli oluşan curcunayı dağıttı ve “Sayın heyet, Yargıda Birlik Örgütümüz Başmüfettiş Mehmet Yorulmaz başkanlığında ilk toplantısını İstanbul’da yapacak. Bunu takiben her cuma büyük ve orta ölçekli vilayetlerde geniş katılımlı toplantılar düzenleyeceğiz. Toplantıya ayrım yapmaksızın bütün yargı mensuplarını davet edeceğiz, gövde gösterisi yaparak ağırlığımızı hissettireceğiz. Çıkması muhtemel aykırı sesleri, görevlendireceğimiz bıçkın arkadaşlarla en sert şekilde bastıracağız. İktidar ve muhalefet partilerine ait belediyeler toplantılarımız için en büyük salonlarını tahsis etmek ve masrafları karşılamak için ayrı ayrı taahhütlerde bulundular.” dedi.

Bekir bey söz alarak “Bu işi Mehmet Yorulmaz’dan da iyi yapabilecek daha yetkin kişiler varken neden o tercih edildi?” diye sordu. Fahri bey  gülümseyerek “Bunun cevabı Hakan beyde’’ diyerek, istihbarat şefini işaret etti. Koltuğuna iyice yaslanan Hakan bey hafifçe öksürdükten sonrai “Mehmet bey, eski eşinin şüpheli (!) ölümünden bu yana radarımıza girdi ve birlikte çalışmaya başladık. Hayalarından tuttuğumuz biri varken ne yapacağını öngöremediğimiz kişilerle hareket etmek aptalca olmaz mı? Biz kimilerini önünden kimilerini de arkasından kendimize bağlarız“ diyerek Bekir beye kurnazca baktı. Bekir bey de, “Çok iyi anladım, teşekkür ederim, kafamda en ufak bir istifham kalmadı” dedi ve ürkekçe başını sallayarak Hakan beyi onayladı.

Kenan bey söz alarak, “Bakanlık olarak  YBP adayları ve bakanlık görevlilerinin hukuki konularda konuşmacı olacağı seminerler de tertip ederek adliyelerde propaganda faaliyetlerimizi canlı tutabiliriz. Bu toplantılara reyini garantilediklerimizi çağırarak sayısal toplamımızı da ara ara  ölçme olanağı elde edebiliriz. Ayrıca bu toplantıların dışında kaldığını düşünerek panikleyip katılmak isteyecek olan korkak hakim ve savcıları da saptayıp bünyemize dahil edebiliriz” dedi ve ekledi, “HSYK aday adaylarımız belli. Ancak kesin adayları hangi kriterlere göre belirleyeceğiz?” diye sordu. Hakan bey söze girerek “YBP’nin tüm aday adayları akreditasyonumuzdan geçmiş güvenilir kişiler. Önce göstermelik bir ön seçim yapacağız, sayım gizli yapılacağı için kesin adayları bizzat biz ilan edeceğiz. Adaylarımız sosyal demokrat, ülkücü, ulusalcı, alevi, hakyolcu, menzilci ve nurcu duyarlılığı olan hakim ve savcılar arasından seçilecek. Böylece seçmenlere geniş bir yelpaze sunacağız. Seçime doğru da blok halinde oy vermenin önemi hakkında tahşidât yapacağız. Yargıç ve Savcılar Sendikasını ise seçimde etkisiz kılmak için bizde saklı özel metotlar uygulayacağız. Diğer yandan, bağımsız adayları yıpratıcı çalışmalara da devam edeceğiz” diye yanıt verdi. Kenan bey tekrar söz alarak, “Peki bütün bu tedbirlere rağmen bağımsız adaylar karşısında seçimi kaybedersek B planımız nedir?” diye sordu. Fahri bey “Efendim önümdeki bu dosyada A’dan Z’ye alternatif tüm planlar hazır. İstemediğimiz adayların kazanması halinde kaza süsü verilmiş suikastlerden tutun, yasal ve anayasal değişikliklere varıncaya kadar her çareye başvurabiliriz. Nasıl ki, kumarda hep kasa kazanır; nihayetinde bu seçimleri de biz kazanacağız! Seçimi kazandıktan sonra inşallah ikinci zirveyi yine burada yapacağız arkadaşlar! Ama bu sefer, hasımlarımızın kitlesel tasfiye yöntemlerini konuşuyor olacağız. Hepinize teşekkür ederim.” diyerek toplantıyı sonlandırdı.

Serinin önceki yazıları:

Akrebin Kıskacındaki Yargı (1): “Teklif ve Karar”
Akrebin Kıskacındaki Yargı (2): “Sır Toplantı”
Akrebin Kıskacındaki Yargı (3): “Yol Ayrımı”
Akrebin Kıskacındaki Yargı (4): “Motto”
Akrebin Kıskacındaki Yargı (5): ‘Kuşçueşref’

 

Akrebin Kıskacındaki Yargı (6): “Dörtlü Zirve” yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-6-dortlu-zirve/feed/ 0
Akrebin Kıskacındaki Yargı (5): ‘Kuşçueşref’ https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-5-kuscuesref/ https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-5-kuscuesref/#respond Sun, 01 Jan 2023 01:42:32 +0000 https://hukukpenceresi.com/?p=9022 Ertesi gün Twitter ve Facebook başta olmak üzere sosyal medyada ‘Kuşçueşref’ mahlaslı bir anonim hesaptan sansasyonel bir paylaşım yapıldı: ‘Paralel örgütün hâkim ve savcıları önceki akşam Lojman yakınındaki bir kafede eski müsteşar yardımcısı ve halen C. Savcısı olan Said bey başkanlığında HSYK seçimi ile ilgili çok gizli bir toplantı yaptılar. Ama hesap edemedikleri bir şey […]

Akrebin Kıskacındaki Yargı (5): ‘Kuşçueşref’ yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Ertesi gün Twitter ve Facebook başta olmak üzere sosyal medyada ‘Kuşçueşref’ mahlaslı bir anonim hesaptan sansasyonel bir paylaşım yapıldı: ‘Paralel örgütün hâkim ve savcıları önceki akşam Lojman yakınındaki bir kafede eski müsteşar yardımcısı ve halen C. Savcısı olan Said bey başkanlığında HSYK seçimi ile ilgili çok gizli bir toplantı yaptılar. Ama hesap edemedikleri bir şey vardı, biz de oradaydık.’ açıklaması ile uzaktan çekilmiş bir fotoğraf paylaşıldı.

Aslında mezkûr toplantı kamuya açık bir alanda yapılmış olup gizli değildi. YBP’nin arkasındaki otokratik yapı bu hamlesiyle, bağımsız adaylar ve destekçilerini tedirgin etmek, onları yargı camiasında gayrimeşru bir konuma düşürmeyi hedeflemekteydi. Sosyal medyada dezenformasyon yapmak için kullandıkları bu ‘Kuşçueşref’ ismi de mânidardı. Teşkilat-ı Mahsusa’nın kurucularından olduğu kabul edilen efsanevi bir istihbaratçının adı seçilerek muhafazakâr ve milliyetçi yargı mensuplarının duygusal bağlılığı kazanılmak istenmiştir. Ne ilginçtir ki, esas adı Eşref (Sencer) Kuşçubaşı olan bu kişi esasen kurgulanmış sahte bir kahramandı. Eşref, ufak tefek bazı yararlı faaliyetlerini abartarak anlatan ve bizzat yazdığı hayat hikayesini bazı ünlü tarihçilere kabul ettiren komitacı, eşkıya ve asi bir şarlatan idi. Arabistan’da bulunduğu dönemde Surre alaylarını ve hac kafilelerini soymuş, Millî Mücadele sırasında Çerkes Ethem ile birlikte isyan edip Yunanlılara sığınmıştı. (İlgilenenler için: https://youtu.be/GZ1f_Ej2YgI ve Dr. Polat Safi’nin Eşref – Kuşçubaşı’nın Alternatif Biyografisi adlı kitabı)

Hâkim Metin, sosyal medya platformlarında yayınlanan bu paylaşımı gördü. Yapılan bu paylaşım özel hayatlarının ihlali mahiyetinde olduğu için üzülmekle birlikte biraz da tedirgin oldu. Bu durumu derhal meslek büyüğü Said beye iletmek istedi ve odasına giderek ona haber verdi. Said bey, Metin’in söylediklerini dikkatle dinledi ve bunun ciddi bir olay olduğunu kavradıktan sonra: ‘Bu durum asla kabul edilemez, hukuki yollara başvurmanın yanında sosyal medyada da mücadele yolları geliştirmek için hemen harekete geçmeliyiz. Yapılan yalan ve manipülatif haberler konusunda diğer meslektaşları doğru bilgilendirmeye çalışmalıyız.’ dedi. Metin ‘Müsaade ederseniz sosyal medyada aktif olan savcı Ümit bey ile konuşup ikna edebilirim. Eğer kabul ederse bu alandaki boşluğumuzu da doldurmaya çalışabiliriz’ dedi. Said bey bu öneriyi başıyla onayladı ve: ‘Etkin olmadığımız yer bizim değildir. Bu platformlarda da malum kapıkullarının salvolarına karşı güçlü cevaplar vermeliyiz’ dedikten sonra ziyaretçisini babacan bir tavırla yolcu etti.

Savcı Serdar Adliyedeki odasına girdi, daha beş dakika geçmeden kapısı çalındı. İçeri giren kâtip elinde büyük boy bir zarfı savcı beye uzatarak başsavcılıktan gönderilmiş olduğunu söyledi ve müsaade alarak çıktı. Zarfı açtığında Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanmış yeni bir iş bölümü cetvelinin olduğunu gördü. Hemen sayfaları hızla çevirerek listede kendi adını aradı. Anayasal Düzeni Ortadan Kaldırma ve Terör Suçları Soruşturma Bürosunda görevlendirilmiş olduğunu görünce çok heyecanlandı. Tebliğ evrakını imzalayıp memur vasıtasıyla Başsavcılığa gönderdi.

Savcı bey esasen müktesebatına bir beden büyük geldiğine kâni olduğu bu vazifeyi deruhte edecek olmanın zorluğunu düşünerek irkildi. Zira daha önce bu görevi yapan meslektaşı Anayasa ve terör suçları alanında doktoralı olup bu alanda -doktrin dışında bir uygulayıcı tarafından- yayınlanmış en muteber kitabın yazarıydı. Kaderin cilvesi olsa gerek o savcı şimdi terörist muamelesi görecek iken Savcı Serdar yeni görev tanımını ve yetkilerini öğrenmek için selefinin kitabını okumakla işe başlayacaktı.

İş bölümü listesini ayrıntısıyla incelediğinde paralelci varsayılan veya onlara yakın savcıların pasif bürolarda görevlendirildiğini, Yargıda birlik platformu üyeleri ve onlarla aynı düşünceyi paylaşan savcıların ise daha aktif olan bürolarda görevlendirildiğini gördü. Biraz sonra iç hat telefonu çaldı, telefondaki bayan memur “Başsavcı bey sizinle görüşmek istiyor, bağlıyorum efendim” dedi. Başsavcı Harun telefonda “Savcı bey, öncelikle tensip ettiğim yeni görevinizde başarılar dilerim. Görevinizi icra ederken devlet düşmanlarına karşı olabildiğince cesur, acımasız ve amansız olmanızı bekliyorum. Devlet büyüklerimiz bizden bunu istiyorlar. Bu görev nedeniyle sana polis koruması ve şoförlü bir makam arabası tahsis edeceğim. Yüreğin pek ve kılıcın keskin olsun savcım” dedi. Serdar da “Tensip ve teveccühünüz için teşekkür ederim sayın başsavcım. Gözünüz arkada kalmasın. Görüşmek üzere inşallah“ dedi. Telefonu kapattıktan sonra heyecandan titreyen eliyle çekmeceden bir adet sakinleştirici ilaç aldı, fakat bu sefer içmekten vazgeçti, ilacı tekrar yerine koydu. Zira bu stresli hadiselerin ardı arkası kesilmeyecek gibiydi. Her heyecan verici olay nedeniyle böyle ilaç aldığı takdirde bağımlı olabileceğini düşünmüştü.

Savcı Serdar, koltuğuna kaykılmış çayını yudumladığı sırada cep telefonunda sosyal medya fenomeni ‘Kuşçueşref’’in malum paylaşımına denk geldi. Kendi kendine ‘Devletin gözü her yerde oğlum! Bırakın artık şu demokrasi ve hukuk kahramanlığını. Devletin egemen unsurları bir süreliğine olağan dışına çıkmaya karar vermişse siz ona içerden ayar veremezsiniz. Hukuk devletiymiş geçin bunları esas olan devletin hukukudur. Bunların hukuk bilgileri var ama devleti daha tanıyamamışlar.’ diye alaycı bir üslupla mırıldandı. Tam yeni dosyaları önüne çekip bakacakken kapı çalındı ve içeri orta yaşlarda kalın gözlüklü takım elbiseli bir adam girdi. Savcı beyin şaşkın bakışları arasında cüretkarca doğrudan yanına kadar gelip elini uzattı ve ‘Ben Bölge İstihbarat başkanı Hakan beyin adliye ile irtibat ve koordinasyon için görevlendirdiği İsmail. Cebinden çıkardığı görev yazısını gösterdi ve izin almadan savcı beyin masasının önündeki koltuklardan birine oturdu ve önündeki sehpa üzerinde bulunan cam tabaktaki fındıktan bir avuç alıp teker teker yemeye başladı. Savcı bey şaşkın bir şekilde neden sonra koltuğuna oturdu ve ‘Ne içersin İsmail bey?’ dedi. İsmail ‘Büyük bardakta demli bir çay lütfen. Ha bu arada sayın savcım kusura bakma biraz rahat bir kişiliğe sahibim ama lütfen bunu kendinize yapılan bir saygısızlık olarak anlamayın. İlk tanıştığım kişiler önce tarzımdan dolayı şaşırırlar ama sonra samimiyetimi anlayınca kabullenirler.’ dedi. Savcı Serdar ‘Mekân sahibi olarak benim sizi rahatlatmam gerekiyordu o görevi de elimden aldınız’ diyerek güldü. İçinden ise ‘Ulan normal bir dönem olsaydı seni buraya gömerdim ama neyse!’ diye geçirdi ve her şey doğalmış gibi yalandan tebessüm etti. İsmail ‘Sayın savcım (bir kart uzattı) bu benim kontak numaramdır. Biz sizi en güçlü şekilde enforme edeceğiz. Bünyemizde hazırlanan istihbari dosyaları sizinle paylaşacağız, siz bu gölge dosyalar üzerinden somut soruşturma dosyanızı inşa edebileceksiniz. Yani bizde olgunlaşan ve karar noktasına gelen dosyaları mesleki tecrübenizle hukukileştirme görevi size aittir. Sayın savcım bizi kimse tanıyıp takdir etmeyecek ama sahnedeki kahramanımız siz olacaksınız.’ dedi ve baş parmağıyla zafer işareti yaptı.

Yolsuzluk ve rüşvet operasyonu, Balyoz ve Ergenekon gibi büyük soruşturmalarda çalışan polislere yönelik olarak başlatılan operasyonlarda gözaltına alınan ve gözaltı süreleri dolduğu halde salıverilmeyen polisleri sorgulamakla görevli hâkim İslam Çiçek’in odasında bulunan ve sorgulanan bazı polislerin avukatları ile CHP’li milletvekilleri odaya girince hâkim Çiçek’in kendisine “kaç İsmail kaç!” talimatı verdiği esrarengiz kişi işte bu istihbarat görevlisi İsmail’den başkası değildi.

 

Serinin önceki yazıları:

Akrebin Kıskacındaki Yargı (1): “Teklif ve Karar”
Akrebin Kıskacındaki Yargı (2): “Sır Toplantı”
Akrebin Kıskacındaki Yargı (3): “Yol Ayrımı”
Akrebin Kıskacındaki Yargı (4): “Motto”

 

Akrebin Kıskacındaki Yargı (5): ‘Kuşçueşref’ yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-5-kuscuesref/feed/ 0
TEKNİK ARAÇLARLA İZLEME TEDBİRİ VE İNSANİ YARDIM FAALİYETLERİNE YÖNELİK OPERASYONLAR https://hukukpenceresi.com/teknik-araclarla-izleme-tedbiri-ve-insani-yardim-faaliyetlerine-yonelik-operasyonlar/ https://hukukpenceresi.com/teknik-araclarla-izleme-tedbiri-ve-insani-yardim-faaliyetlerine-yonelik-operasyonlar/#respond Mon, 26 Dec 2022 19:12:47 +0000 https://hukukpenceresi.com/?p=9011 İnsani Yardım Faaliyetlerine Yönelik Operasyonlar Bir Soykırım Uygulamasıdır Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yönetimindeki AKP iktidarının 17-25 Aralık 2013 tarihli yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarının ardından Gülen Hareketi’ne karşı başlattığı planlı ve sistematik soykırım uygulamalarından birisi de insani yardım faaliyetlerinin “terör suçu” kapsamında soruşturulması ve engellenmesidir. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra 150 binden fazla kamu görevlisi KHK […]

TEKNİK ARAÇLARLA İZLEME TEDBİRİ VE İNSANİ YARDIM FAALİYETLERİNE YÖNELİK OPERASYONLAR yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
İnsani Yardım Faaliyetlerine Yönelik Operasyonlar Bir Soykırım Uygulamasıdır

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yönetimindeki AKP iktidarının 17-25 Aralık 2013 tarihli yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarının ardından Gülen Hareketi’ne karşı başlattığı planlı ve sistematik soykırım uygulamalarından birisi de insani yardım faaliyetlerinin “terör suçu” kapsamında soruşturulması ve engellenmesidir.

15 Temmuz darbe girişiminden sonra 150 binden fazla kamu görevlisi KHK ile görevlerinden ihraç edilmiştir. Yine KHK’lerle, eğitim, kültür, sağlık, insani yardım gibi alanlarda faaliyet gösteren binlerce özel kurumun kapısına kilit vurulmuş ve bu kurumlarda çalışan kişilerin çalışma lisansları iptal edilmiştir. Bununla da kalmamış, bütün bu insanlar “sakıncalı kişi” olarak fişlenmiş ve oluşturulan baskı ortamında özel sektörde çalışmaları dahi engellenmiştir. Kısacası bu kişiler adeta açlığa mahkûm edilmişler ve sivil ölüme maruz bırakılmışlardır. Bunun yanı sıra pek çoğu hakkında, ByLock kullanmak, Bank Asya’ya para yatırmak, Gülen Hareketi ile irtibatlı kurumlarda çalışmak, dernek/sendika üyesi olmak gibi yasa dışı kriterlerle “terör” suçundan soruşturma açılmış ve tutuklanmıştır.

Ancak zulüm bununla da sınırlı kalmamıştır. AKP iktidarı ve güdümündeki yargı teşkilatı, sivil ölüme ve ağır hapis cezalarına mahkûm ettikleri kişilerin ailelerinin gıda, kira ve sair maddi ihtiyaçlarına katkı sağlayan insani yardım faaliyetlerini de engelleme çabasına girmiş ve bu eylemleri de soruşturma konusu yapmıştır. İnsani yardım faaliyetlerine yönelik operasyonların bir dizi gizli izleme ve teknik takibe dayalı olarak yapıldığı görülmektedir. Gizli izleme araçlarıyla takipler yapılarak mağdurlara yapılan yardımlar kayda alınmakta ve bir süre sonra da operasyona dönüştürülmektedir. Gizli izlemeye izin veren kanuni düzenleme, “Teknik araçlarla izleme” başlığı altında CMK’nun 140. maddesinde yer almaktadır. Ancak insani yardım faaliyetlerine yönelik operasyonlar, açık bir şekilde söz konusu hükümde belirtilen yasal koşullara aykırı şekilde yapılmaktadır. Aşağıda bu konuya ilişkin hukuki düzenlemeye yer verilecek ve insani yardım faaliyetlerine yönelik operasyonların bu hükümlere uygun olarak yürütülüp yürütülmediği irdelenecektir.

TEKNİK ARAÇLARLA İZLEME TEDBİRİNE BAŞVURU ŞARTLARI

Teknik araçlarla izleme, CMK m.140/1’de sayılan (katalog) suçlar için başvurulabilen özel/gizli bir koruma tedbiridir. Bu tedbire başvurabilmek için aşağıdaki şartların bulunması zorunludur:

1-Teknik araçlarla izleme tedbirine ancak maddede sayılı suçlar bakımından başvurulabilir. Maddede yer almayan suçların takibi için verilecek karar ve bu yolla elde edilecek deliller hukuka aykırı olacaktır. Örneğin katalog suçlar arasında yer alan terör suçundan dolayı teknik takip mümkün iken, terörizmin finansmanı suçundan teknik takip yapılması mümkün değildir. İkisi ayrı suçlardır ve terörizmin finansmanı suçu katalog suçlar arasında sayılmamıştır. Katalog suçlar yorum yoluyla genişletilemez.

Siyasi iktidarın ve rejim yargısının “mali yapılanmaya yönelik operasyon”, “finansal operasyon” şeklinde duyurduğu KHK’lı mağdur ailelere insani yardım yapan kişilere yönelik teknik takiplerin hukuki dayanağı yoktur, elde edilen deliller de hukuka aykırı delildir. Bunu bildikleri için de kanuna karşı hile uygulamakta, söz konusu eylem hakkında “terör örgütü üyeliği” suçundan teknik takip yapılması istemektedirler.

Katalog suç kapsamında yapılan teknik takip sonucu elde edilen deliller katalog suçlarla ilgili soruşturma ve kovuşturma dışında (katalogda yer almayan suçlar bakımından) kullanılamaz; ceza kovuşturması bakımından gerekli olmadığı takdirde savcı gözetiminde imha edilir(CMK m. 140/4). Katalog suçlar dışındaki suçlara ilişkin deliller “tesadüfen elde edilen” delil kapsamındadır. Kanunda (CMK m. 138,140) buna ilişkin bir hüküm bulunmadığından, tesadüfen elde edilen bulguların CMK m. 217 anlamında delil olarak kullanılması mümkün değildir. Katalog suçtan dolayı takip altında tutulan şüphelinin, katalogda yer almayan bir suçu, örneğin resmi belgede sahtecilik veya terörizmin finansmanı suçunu (6415 sayılı Yasa m.4) işlediğine ilişkin deliller elde edilmesi halinde bu deliller sözü geçen suçlarla ilgili yargılamada delil olarak kullanılamaz.

Katalog suç dışında bir suça yönelik teknik takip yapılması, görevlilerin özel hayatın gizliliğini ihlal (TCK m.134) suçu kapsamında cezai sorumluluğunu doğuracaktır.

Teknik takip sırasında elde edilen verilere göre suç vasfının değişerek katalogda yer almayan bir suça dönüşmesi halinde, teknik takibin durdurulması gerekir.

2-Teknik araçlarla izleme tedbirine şüpheli veya sanık hakkında başvurulur. CMK m. 2’deki tanıma göre, şüpheli, soruşturma evresinde suç şüphesi altında bulunan kişi; sanık ise kovuşturmanın başlamasından itibaren hükmün kesinleşmesine kadar, suç şüphesi altında bulunan kişidir. Dolayısıyla bu tedbire karar verebilmek için başlamış bir soruşturma veya kovuşturma olmalı ve hedef kişi bu soruşturmanın “şüphelisi” veya kovuşturmanın “sanığı” konumunda bulunmalıdır. Hakkında soruşturma/kovuşturma olmayan, şüpheli veya sanık sıfatı bulunmayan veya kimliği bilinmeyen kişilere ya da belirsiz insan (veya meslek) topluluklarına yönelik tedbir kararı verilmesi hukuka aykırıdır ve bu karara dayanarak yapılan takip sonucu elde edilen deliller de hukuka aykırı delil niteliğindedir.

Örneğin, “Yeniden yapılanma faaliyetlerine yönelik şüphelilerin tespiti için” şeklinde genel bir talep yazısı ve hâkim kararı, somut şüpheli şartının gerçekleşmemesi nedeniyle hukuka aykırıdır (Bu tür bir karar ayrıca aşağıda bahsedilecek olan “somut delil” şartı bakımından da değerlendirilmelidir).

Nitekim Yargıtay, “Kimlikleri tespit edilemeyen kişilerin zaman zaman bir araya gelip suç işlemek üzere anlaşarak organize olmak suretiyle örgüt kurduklarına dair bilgi alınmış olup bu durumun ve olayın aydınlatılması için teknik araçlarla izlemeye gerek duyulması” şeklindeki gerekçeye dayanılarak verilen teknik takip kararının (somut delil şartını da karşılamamasıyla birlikte) hukuka aykırı olduğuna karar vermiştir; teknik takibin kime ve hangi suça ilişkin olduğu kararda belirtilmelidir.[1]

Yargıtay, tedbir kararında sanıkların kimliklerine yer verilmemesini, “tespit edilecek diğer şüphelilerinde” denilerek genel çerçevede bir karar verilmesini, verilen kararın suç tarihlerini kapsamamasını da bozma nedeni saymıştır.[2]

Diyelim ki, şüpheli A hakkında karar alındı. A’nın B ve C ile buluştuğu tespit edildi. B ve C’nin şüpheli sıfatı ve haklarında bir karar yoksa B ve C “ayrıca” teknik takibe alınamaz. Teknik takip, hakkında karar verilen kişi ile sınırlı tutulmak zorundadır. A’nın takibi sırasında B ve C’nin işlediği suçlarla ilgili olarak elde edilebilecek deliller “teknik araçlarla izleme sonucu elde edilen delil” değil, “tesadüfen elde edilen delil” kategorisinde yer alır. Dolayısıyla hukuki rejimi de farklıdır.

3-Teknik araçlarla izleme tedbirine başvurabilmek için katalog suçların işlendiği hususunda “somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebepleri bulunması” zorunludur. Soruşturmanın başlaması için gereken “basit şüphe” ya da iddianame hazırlanması için gereken “yeterli şüphe” bu tedbirin uygulanabilmesi için yeterli değildir. Kuvvetli suç şüphesi olmalı ve bu şüphe dosyada mevcut somut delillere dayanmalıdır. Duyumlar, tahminler, varsayımlar veya kanaatler değil; somut delil gerekir.[3]

Tedbire karar verecek merci somut delillerin varlığını araştırmalıdır. Delillerin, kuvvetli şüphe oluşturacak yoğunlukta ve hukuka uygun elde edilmiş olmasına dikkat edilmelidir. Kuvvetli şüphenin tedbirin devam ettiği süre boyunca bulunması gerekir. Kuvvetli şüphe ortadan kalkmış ise tedbire de derhal son verilmelidir. Çünkü tedbirin varlık nedeni kuvvetli şüphenin varlığıdır. Şartları ortadan kalkmasına rağmen devam eden teknik takip ve bunun sonucunda elde edilecek deliller hukuka aykırı olacaktır.

Tedbire karar verebilmek için katalog suçların “işlendiği” hususunda somut delil olmalıdır, “işleneceği” hususunda değil. Suç işlenmesinden önce yapılan ve istihbarat amaçlı olan teknik araçlarla izlemeler ceza muhakemesinde delil olma niteliğine sahip değildir.

İnsani yardım faaliyetlerine yönelik operasyonlarda bu hükümler ihlal edilmektedir. KHK’lıların veya cezaevinden tahliye olan kişilerin “yeniden yapılanma” bahanesiyle, herhangi bir suç işlenmeden önce doğrudan teknik takibe alındığı anlaşılmaktadır. Aslında işlenen bir suçun ve failinin takibi yapılmamaktadır. Kaldı ki insani yardım faaliyetleri hiçbir hukuk sisteminde suç değildir. Ülkemizde Gülen Hareketi dışındaki kişi ve gruplara/örgütlere karşı bu tür faaliyetlerden dolayı suç isnadında bulunulmamaktadır. Ancak iktidarın Gülen Hareketi’ne yönelik soykırım politikası çerçevesinde söz konusu kişilere sırf kimliğinden dolayı potansiyel suçlu muamelesi yapıldığı anlaşılmaktadır. Ortada işlenen bir suç ve somut delillere dayalı kuvvetli şüphe bulunmadığından, yapılan teknik takipler ve elde edilen deliller hukuka aykırıdır.

18 Ekim 2022 tarihinde, KHK’lı veya cezaevinde mahpus olan kişilerin ailelerine yönelik insani yardım yaptıkları gerekçesiyle 59 ilde eşzamanlı bir operasyon yapılmış ve 704 kişi hakkında gözaltı kararı verilmiştir. Yapılan operasyon İçişleri Bakanı tarafından kamuoyuna duyurulmuştur. Gözaltına alınan kişilere sorgularında mağdur ailelere ATM’lerden para gönderme veya gıda yardımı yaptıklarına ilişkin kamera ve teknik takip görüntüleri sorulmuştur. Bu soruşturmada yüzlerce kişi hakkında tutuklama kararı verilmiştir. Oysa tutuklama için kuvvetli şüphe gerekir. Bahse konu deliller kuvvetli şüphe oluşturmamakla birlikte, teknik takiple elde edilen bu deliller çıkarıldığında dosyada başka hiçbir delil bulunmadığı anlaşılmaktadır.

Buna göre teknik takip kararları hiçbir delile dayanmadan verilmiştir. Bu kararlara istinaden yapılan (hukuksuz) takipler sonucu elde edilen delillerle (kamera görüntüleri vs.) gözaltı/tutuklama kararları verilmiştir. Tutuklamanın kendi şartlarının oluşmaması bir yana, tutuklamada kullanılan deliller hukuka aykırı teknik takiple elde edildiğinden bu delillere dayanılarak verilen tutuklama kararları da hukuka aykırıdır. Yani bu olay neresinden baksanız, baştan sona bir hukuk faciası, hatta facialar silsilesidir. Zehirli ağacın meyvesi de zehirlidir. Hukuka aykırı teknik takip sonucu elde edilen delillere dayanılarak elde edilen her yeni delil ve bu delillerden çıkarılan analizler de hukuka aykırı delil niteliğinde olup, tutuklamaya veya hükme esas alınamaz.

Yargıtay kararlarında da soyut şüpheye dayalı olarak karar verilemeyeceği, kuvvetli suç şüphesi sebeplerinin dayanağını oluşturan somut olguların bulunması ve buna ilişkin belgelerin dosyada mevcut olması gerektiği vurgulanmıştır.[4]

Burada dikkat edilmesi gereken önemli bur husus var: Savcıların CMK m. 140’a dayalı talep yazılarında somut delil olarak çoğunlukla tape kayıtları bulunmaktadır. Yani şüphelinin telefonu dinlemeye alınmıştır ve başka bir kişiyle buluşma randevusu, faaliyeti, şüphe çeken (açık veya şifreli) konuşmaları tespit edilmiştir. Savcılık da şüphelinin teknik araçlarla izlenerek buluşmasının veya faaliyetinin tespiti için CMK m.140’tan karar ister. Eğer “somut delil” bir tape kaydı ise, bu durumda tape kaydının hukukiliği de sorgulanmalıdır. Buna ilişkin CMK m.135’in şartları ile burada açıkladığımız CMK m.140’ın şartları (katalogdaki bazı suçlar dışında) aynıdır. Eğer tape kayıtları hukuka aykırı yöntemle elde edilmiş ise, bu kayıtlara dayanılarak CMK 140’tan teknik izleme kararı verilmesi de hukuka aykırı olacaktır. Somut delil olarak tape kayıtları dışında tanık beyanı veya başkaca herhangi bir delil sunulması da mümkündür. Bu delillerin yasak yöntemlerle elde edilip edilmediği de araştırılmalıdır. Örneğin işkence ile alınan tanık beyanına dayanılarak teknik takip kararı verilemez.

Teknik araçlarla izleme yapılmasına ilişkin hâkim kararında, “yapılan soruşturmada suç işlendiğine dair kuvvetli şüphe bulunduğu ancak başka suretle delil elde edilemeyeceği” şeklinde kanun hükmünü tekrarlamaktan başka herhangi bir gerekçe yoksa o karar hukuka aykırı bir karardır.[5]

4-Teknik araçlarla izleme tedbirine başvurabilmek için zorunlu şartlardan biri de “başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması” şartıdır. Soruşturma makamı, bu tedbire başvurmadan önce yasaların elverdiği ölçüde tüm imkânları kullanarak delil toplayacak, teknik araçlarla izleme tedbirine “son çare” olarak başvuracaktır. Kararı verecek olan hâkim de kararından önce bu hususu denetleyecektir. Savcının talep yazısında ve hâkim kararında delillerin yetersizliği ve bu tedbire başvurulmasını zorunlu kılan nedenler açıklanmalıdır.[6]

İnsani yardım faaliyetlerine yönelik soruşturmalarda böyle bir çaba söz konusu olmadığı gibi, aksine hiçbir delil toplanmadan ilk kez ve doğrudan bu yola başvurulduğu görülmektedir. Daha vahimi, belirli bir topluluk, haklarında somut hiçbir delil bulunmadığı halde, topyekûn olarak potansiyel şüpheli kabul edilerek fiziki takibe alınmakta, aylarca süren takipler genişletilerek başka kişilere ve delillere ulaşılmaya çalışılmaktadır. Yasal şartları oluşmadığından bu takipler ve elde edilen deliller hukuka aykırıdır, hükme esas alınamaz. Bunun yanı sıra genelleme suretiyle karar alınması doğru olmayıp, her bir şüpheli hakkında bireyselleştirme yapılarak somut bulgulara göre karar verilmesi gerekir. Bu şekilde yürütülen hukuksuz operasyonlarla yasa maddesi kişi sayısınca ihlal edilmekte ve suç işlenmektedir.

Teknik araçlarla izleme tedbirine başvurulabilmesi için yukarıda belirtilen 4 şartın da bulunması gerekir. Şartlardan birinin bulunmaması halinde tedbir kararı verilemez. Kanunda yazılı bu şartlara aykırı karar ve işlemler sonucu ele geçirilen deliller hukuka aykırı delil niteliğinde olup, Anayasa’nın 38/6 ile CMK’nın 217/2 maddeleri uyarınca hükme esas alınamaz.

***

TEDBİRİN UYGULANACAĞI ALAN

Şüpheli veya sanığın kamuya açık yerlerdeki faaliyetleri ve işyeri teknik araçlarla izlenebilir, ses veya görüntü kaydı alınabilir (CMK m.140/1). Bu tedbir, kişinin konutunda uygulanmaz (CMK m.140/5).

Kişinin özel aracında teknik takip yapılabilir mi? Bu konuda yasada açık bir hüküm bulunmadığından doktrinde farklı görüşler vardır. Konuta yönelik kesin yasaklama karşısında, özel aracın konut niteliğinde olmadığı savıyla özel araçta teknik takip yapılabileceğini ileri sürenlerin yanı sıra aksi görüşte olanlar da vardır. Kişinin konutu kamuya açık değildir ve izlenmesi yasaktır. İşyerinde ise mutlak bir dokunulmazlık yoktur; kimi işyeri kamuya açık (mağazalar, AVM’ler gibi) iken, kimi işyerlerine sahibinin açık rızası ile (doktor muayenehanesi, avukat bürosu, şirket binası gibi) girilebilir. Özel araç bakımından böyle bir durum söz konusu değildir. Özel araçlar araç sahibinin özel alanına girmektedir ve tıpkı konut gibi ancak sahibinin rızası ile üçüncü kişilerin istifadesine sunulmaktadır. Bunlar da çoğunlukla aile ve yakın çevredir. Bu yönüyle özel araçların, aynı zamanda kişinin özel hayatının çekirdek alınana girdiği de söylenebilir. Kişi özel aracını çoğu kez tanıklıktan çekinme hakkı bulunan ailesi ve yakın çevresi ile birlikte kullanmaktadır. Şüpheli ve sanığın tanıklıktan çekinme hakkı olan aile fertleriyle yaptığı görüşmelerin kayda alınamayacağına ilişkin hüküm (CMK m. 135/3), kıyasen CMK m. 140 bakımından da uygulanabilir. Koruma tedbirleri temel hak ve özgürlükleri sınırlayıcı şekilde yorumlanamaz.[7]

Bu nedenle CMK m.140/5’teki konuta yönelik kesin yasaklama, teknik takibin özel araçlarda serbest olduğu şeklinde yorumlanamaz. Bütün bu nedenlerle, yasada açık bir hüküm bulunmamakla birlikte, teknik araçlarla izleme tedbirinin kişinin özel aracına yönelik olarak uygulanması hukuka aykırı olacaktır.

Öte yandan, özel araçta teknik takip yapılabileceğini savunmak AİHM uygulamaları bakımından da sorunludur. Önceden görülebilirlik kriterine göre, müdahalenin dayanağı olan hukuk açık, sarih olmalı, muğlak olmamalıdır. İlgili kişi, hukukun kendisine uygulanması halinde doğuracağı sonuçları önceden görebilmelidir. Özellikle kullanılan teknoloji giderek çok daha ileri ve karmaşık duruma geldiğinden, teknik araçlarla izleme tedbirlerine başvurulmasıyla ilgili kuralların açık ve ayrıntılı olması çok önemlidir. Bu konudaki hukuk, vatandaşlara, yetkililerin gizli izleme veri toplama tedbirlerine başvurmaya yetkili oldukları hal ve şartların ne olduğunu yeterince gösterecek kadar açık olmalıdır.

Oysa özel araçlara yönelik müdahalenin iç hukukumuzda hiçbir temeli yoktur. Bu tedbir, hukuken öngörülebilir değildir; tedbirin sonuçları önceden görülemediği gibi, keyfiliğe ve kötüye kullanmaya karşı bir güvence de içermemektedir. Ayrıca şüphelinin aracı her zaman kendi kullanımında olmayabilir. Bu durumda ve özellikle aracın kesintisiz takibi halinde şüpheli dışında aracı kullanan yakınları veya diğer üçüncü kişilerin hakları da ihlal edilmiş olacaktır.[8]

Gizli kamera veya böcek yerleştirilmesi konusu: Uygulamada başvurulan bu yöntemlerin iç hukukta hukuki bir temeli bulunmamaktadır. Dahası teknik takibin yöntemi ve kullanılacak araçlar konusunda kanunda açık bir hüküm ve sınırlama yoktur. Şüphesiz teknolojinin sürekli gelişmesinin de bunda payı vardır. Bu husus tamamen uygulamaya ve mahkeme içtihatlarına bırakılmış gözükmektedir. Teknolojinin gelişmesine bağlı olarak gizli izleme yöntem ve araçlarının türü ve nitelikleri de değişiklik göstermektedir. Bu kapsamda izlenecek yere gizli izleme araçları yerleştirilmesi de mümkündür. Ancak konuta veya iş yerine gizlice girilerek bu cihazların yerleştirilmesi hukuka aykırıdır ve bu şekilde elde edilen deliller de hukuka aykırı delil olacaktır. Zira teknik takibe izin veren CMK m.140, konut ve iş yeri dokunulmazlığını bertaraf eden bir hüküm değildir. Söz konusu işlemler konut ve iş yeri dokunulmazlığı (TCK m. 116) ihlal edilerek gerçekleştirilemez. CMK m. 140/5, konutlara gizli kamera veya böcek yerleştirilmesine zaten izin vermemektedir. İş yerleri bakımından ise ikili bir ayrım yapılmalıdır: Girilmesi açık rızaya bağlı iş yerleri TCK m. 116/2’de iş yeri dokunulmazlığı kapsamına alınmış olduğundan, bu yerlere rızaya aykırı/gizlice girilerek gizli izleme aracı yerleştirilmesi hem TCK m. 116/2’deki suçu, hem TCK 134’teki özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu oluşturacak, hem de teknik takibi hukuka aykırı kılacaktır. Rıza gerektirmeyen market, kasap, mağaza ve benzeri işyerleri bakımından ise, açık oldukları saatte bu yerlere girilerek gizli izleme aracı yerleştirilmesi mümkündür. Ancak işyerinin kapanmasından sonra gizlice girilmesi durumunda yukarıda belirtilen hususlar bu işyerleri bakımından da geçerli olacaktır.

Kişilerin rızasını bertaraf edecek hile ve tuzaklarla işyerine girilerek veya özel aracı ele geçirilerek gizli izleme aracı yerleştirilmesi de hukuka aykırıdır ve elde edilen deliller hukuka aykırı delil niteliğindedir. Devlet vatandaşa tuzak kurmaz.

AİHM’e göre, izlemenin herkesin görebildiği bir yerde; kayıt tutulmadan ve güvenlik nedeniyle yapılması durumunda, kişinin özel yaşam hakkına bir müdahaleden bahsetmek mümkün değildir. Bu tür yerlerde bireyin tüm davranışları zaten herkes tarafından görülebilmektedir. Buna karşın, eğer izleme sistemli bir şekilde yapılıyorsa ve elde edilen veriler kayıt altına alınıyorsa, bireyin özel yaşamına müdahale söz konusu olabilmektedir(AİHM, Rotaru/Romanya, 28341/95, P. 43-44).[9]

AİHM, bir devletin denetime aldığı kişinin bilgisi dışında ve itirazı mümkün olamayacak bir biçimde gizli izleme yapması halinde, 8. maddenin büyük ölçüde hükümsüz kalabileceğine işaret etmektedir. Polis devletinin bir niteliği olan gizli izleme yetkilerine Sözleşme çerçevesinde ancak demokratik kurumları korumak için kesinlikle gerekli olduğu ölçüde katlanılabilir. AİHM, Khan/Birleşik Krallık kararında (P. 25-28) ve P.G. ve J.H./Birleşik Krallık kararında (P. 37-38), gizli dinleme cihazları kullanılmasının iç hukukta bir hukuki temeli bulunmadığı ve başvurucuların özel yaşama saygı haklarına yapılan müdahalelerin ‘hukuka göre’ yapılmadığı gerekçesiyle Sözleşme’nin 8. maddesinin ihlal edildiğini tespit etmiştir.

KARAR MERCİİ:

Teknik araçlarla izleme tedbirine hâkim tarafından, gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısı tarafından karar verilir. Cumhuriyet savcısı tarafından verilen kararlar yirmi dört saat içinde hâkim onayına sunulur. Hâkim kararını en geç yirmi dört saat içinde verir. Sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi hâlinde kayıtlar derhâl imha edilir (CMK m.140/2). Bu usule uyulmaması, örneğin gecikmesinde sakınca bulunan bir hal olmamasına rağmen C. Savcısı tarafından karar verilmesi delilleri hukuka aykırı hale getirecektir. Hâkim veya savcı kararı olmadığı halde kolluk kuvvetlerinin şüpheli veya sanığı takip ederek, kiminle görüştüğünü, kimlerle/nerelerden alışveriş yaptığını, nerelere girip çıktığını vb. tespit ederek tutanak tutması hukuka aykırıdır ve bu tutanak hukuka aykırı delildir.

Gizli soruşturmacı görevlendirilmesi (m.139) ile teknik araçlarla izleme (m.140) birbirinden ayrı tedbirlerdir ve ayrı ayrı karar alınması gerekir. Gizli soruşturmacı görevlendirilmesine ilişkin karara dayanılarak teknik araçlarla izleme yapılamaz.[10]

TEDBİRİN SÜRESİ:

Teknik araçlarla izleme kararı en çok 3 haftalık süre için verilebilir. Bu süre gerektiğinde 1 hafta daha uzatılabilir. Örgütlü suçlarda buna ek olarak her defasında 1 haftadan fazla olmamak ve toplam 4 haftayı geçmemek üzere uzatılmasına karar verebilir. Yani toplamda en fazla 8 haftalık bir süre için tedbir kararı verilebilir. 8 haftayı aşan izlemeler, hâkim kararına dayansa bile hukuka aykırıdır. Ancak, bu tedbir ile birlikte gizli soruşturmacı görevlendirilmesi de varsa bu süreler bir kat artırılarak uygulanır(CMK m.140/3).

İlk kararda, kuvvetli şüphe oluşturan somut delillerin nelerden ibaret olduğu ve bu tedbire son çare olarak başvurma nedenleri açıklanır. Uzatma kararlarında ise bu genel gerekçelere ilaveten, ilk kararın icrası suretiyle elde edilen delillerin neler olduğu ve uzatma kararına niçin ihtiyaç duyulduğu açıkça belirtilmelidir. Buradan anlaşılacağı üzere, uzatma kararı verebilmek için tedbire başvurulmasında aranan koşulların devam ediyor olması gerekmektedir. Gerekçesiz verilen uzatma kararları ve uygulanan tedbirler hukuka aykırı hale gelecektir.[11]

Sürenin dolmasından dolayı tedbire son verildiğinde, daha sonra aynı şüpheli/sanık hakkında aynı suç sebebiyle yeniden tedbir kararı verilemez. Tedbir için aranan şartlardan birinin sonradan ortadan kalkması durumunda süre bitimi beklenilmeden tedbire derhal son verilmelidir.

Belirtilen şartlara aykırı karar ve işlemler sonucu ele geçirilen deliller hukuka aykırı delil niteliğinde olup, Anayasa’nın 38/6 ile CMK’nın 217/2 maddeleri uyarınca hükme esas alınamaz.

YASAYA AYKIRILIK HALİNDE İHLAL EDİLEN HAKLAR VE BAŞVURU YOLLARI

Yasaya aykırı olarak teknik araçlarla izleme kararı verilmesi ve elde edilen delillerin kullanılması halinde ihlal edilen Anayasa ve AİHS hükümleri ve başvurulacak yasa yolları nelerdir?

Bu konudaki yasaya aykırılıklar Anayasa’nın 20. (Özel hayatın gizliliği), 21. (Konut dokunulmazlığı) ve 22. (Haberleşme hürriyeti) maddelerini, AİHS’in 8. maddesini (Özel ve aile hayatına saygı hakkı) ihlal edecektir. Hukuka aykırı teknik takip yoluyla elde edilen delillerin yargılamada kullanılması ve mahkûmiyet hükmüne gerekçe yapılması halinde ayrıca AİHS’in 6. maddesindeki adil yargılanma hakkı da ihlal edilmiş olacaktır.

AİHS’e göre, özel ve aile hayatına saygı hakkının kullanılmasına yönelik müdahale, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir(AİHS m.8/2).

Hukukumuzda, teknik araçlarla izleme yapılmasının, ses ve görüntü kaydı alınmasının yasal dayanağı CMK’nın 140. maddesidir. Ancak yasada belirtilen koşullara aykırı olarak izleme yapılması, ses ve görüntü kaydı alınması özel hayatın gizliliğine ağır bir müdahale niteliğindedir. Ceza hukuku bakımından ise, hukuka aykırı bu müdahaleler, özel hayatın gizliğini ihlal (TCK m. 134) ve konut dokunulmazlığını ihlal (TCK m. 116) suçlarının oluşması sonucunu da doğurabilir.

Yasaya aykırı teknik takip yapılması halinde başvurulacak yasa yolları: Teknik takip kararları diğer hâkim veya mahkeme kararları gibi itiraza tabi olmakla birlikte, bu kararlar gizli olduğundan ve tebliğ edilmediğinden dolayı bu kararlara itiraz fiilen mümkün olamamaktadır. Bunun dışında AYM’ye yapılacak bireysel başvurudan önce ağır ceza mahkemesinde tazminat davası açılabilir.

CMK m. 141’de haksız koruma tedbirleri nedeniyle tazminat gerektiren haller düzenlenmiştir. Kanuna aykırı teknik araçlarla izleme haline ilişkin açık bir hüküm olmamakla birlikte maddenin 3. fıkrası buna imkân tanımaktadır. Anılan hükme göre, “Birinci fıkrada yazan hâller dışında, suç soruşturması veya kovuşturması sırasında kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk hâlleri de dâhil olmak üzere hâkimler ve Cumhuriyet savcılarının verdikleri kararlar veya yaptıkları işlemler nedeniyle tazminat davaları ancak Devlet aleyhine açılabilir.” Hukuka aykırı teknik izleme kararları ile Anayasa’nın 20, 21 ve 22. maddeleri ihlal edildiğinden, haksız takibe uğrayan ve zarar gören (hakları ihlal edilen) kişilerin bu madde hükmüne istinaden tazminat davası açmaları mümkündür.[12] Tazminat davasının sonucuna göre de AYM ve AİHM başvuruları düşünülmelidir.

Hukuka aykırı teknik takip nedeniyle kimler tazminat davası açabilir? Kararda adı geçen ve doğrudan zarar görmüş olan şüpheli/sanık dava açabileceği gibi, hakkında karar olmadığı halde teknik takip nedeniyle özel ve aile hayatına saygı hakkı zedelenmiş olan kişiler varsa, örneğin şüphelinin aile fertleri gibi, bu kişiler de uğradıkları zararı kanıtlamak suretiyle dava açabilirler. Dava ile maddi ve manevi her türlü zararlarını Devletten isteyebilirler. Tazminat davası açma süresi 3 aydır.

Şüpheli/sanık tarafından açılacak tazminat davası teknik takibe konu soruşturmanın veya kovuşturmanın sonucunu etkileyici veya asıl davanın sonucuna bağlı olduğundan şüpheli/sanık bakımından dava açma süresi, karar veya hükümlerin kesinleştiğinin şüpheliye/sanığa tebliğinden itibaren başlar ve her halde kesinleşme tarihini izleyen 1 yıl içinde dava açılması gerekir (m.142/1). Bu süre hak düşürücü bir süredir. Dava süresinde açılmamış ise red kararı verilir.

Yukarıda belirtilen dava açma süreleri, hakkında karar verilen şüpheli/sanık içindir. Şüpheli/sanık dışında, hakkında soruşturma ve karar olmadığı halde teknik takipten zarar görenlerin ise (şüpheli/sanık hakkındaki) asıl davanın sonucunu beklemelerine gerek yoktur.

SÜRENİN BAŞLANGIÇ TARİHİ, tazminata dayanak olan işlemin yapıldığı soruşturma veya kovuşturma sonunda verilen karar veya hükümlerin (takipsizlik, beraat, mahkûmiyet …) kesinleştiği tarihtir. Kesinleşme tarihinden itibaren 1 yıllık süre başlar. Kesinleşme tebliğ edildiğinde ise 1 yıllık süreyi aşmamak üzere 3 aylık dava açma süresi başlayacaktır. Belirtmek gerekir ki, Yargıtay’a göre, asıl davanın sonucunu etkileyici veya asıl davanın sonucuna bağlı bir talep yoksa asıl davanın sonucu beklenmeden hukuka aykırı tedbir uygulandığı gerekçesiyle tazminat davası açılabilecektir.[13]

Tazminat talebi bir dilekçe ile yapılmalıdır. Dilekçede, tazminat talebinde bulunan kişinin açık kimliği ve adresi, zarara uğradığı işlemin ve zararın niteliği ve niceliği yazılmalı ve bunların belgeleri dilekçeye eklenmelidir (CMK m.142/3). Dilekçedeki bilgi ve belgeler yetersiz ise eksikliğin bir ay içinde giderilmesi, aksi hâlde davanın reddedileceği mahkemece ilgiliye duyurulur. Süresinde eksiği tamamlanmayan dilekçe, mahkemece, itiraz yolu açık olmak üzere reddolunur (CMK m.142/4).

Dava, zarara uğrayanın kendisi, yasal temsilcisi (veli/vasi) veya özel yetkili vekili tarafından açılacak, Devleti temsilen Hazine “davalı” olarak gösterilecektir. Dava zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesinde açılacaktır (CMK m.142/2). Tazminata konu asıl işlem, zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesince yapılmış ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi varsa dava o dairede çözülecektir. O yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa davaya en yakın yer ağır ceza mahkemesi bakacaktır. Ağır ceza mahkemesi kararını duruşmalı olarak verir. Davacı veya davalı açıklamalı çağrı kâğıdı tebliğine rağmen gelmezlerse, yokluklarında karar verilebilir. Ağır ceza mahkemesinde görülecek tazminat davası sonucunda verilecek karara karşı davacı, C.Savcısı veya davalı(hazine) temsilcisi, istinaf yoluna başvurabilir(CMK m.142/7-8).

[1] Yargıtay 21. CD., 19.10.2015, 2015/2995 E., 2015/4063 K.

[2] “Somut olayda; dosya sanıklarının açık kimlik bilgilerinin … ve… Sulh Ceza Mahkemesi’nin 22.01.2009 ve 13.03.2009 tarihli kararlarında yer almadığı, kararda “tespit edilecek diğer şüphelilerinde” denilerek genel çerçevede bir karar verildiği ve verilen kararın suç tarihlerini kapsamadığı,

… ve … Sulh Ceza Mahkemeleri’nin gizli soruşturmacı görevlendirilmesine ilişkin kararları kanuna aykırı olduğu gibi, gizli soruşturmacıların somut olaydaki çalışmaları hukuka aykırıdır. Soruşturma safhasındaki hukuka aykırılıklar nedeniyle sanıkların adil yargılanma hakkı ihlal edilmiştir.

Olayımızda sanıkların 5271 sayılı CMK’nın 140. maddesindeki düzenlemeye göre teknik araçlarla izlenmelerine ilişkin bir karar bulunmamaktadır. CMK’nın 139. maddesine göre alınan gizli soruşturmacı görevlendirilmesine ilişkin karara dayanılarak ve CMK’nın 140. maddesine göre ayrıca bir karar alınmadan teknik araçlarla izleme yapılamaz. Buna rağmen teknik araçlarla izleme, görüntü ve ses kayıtları yapılmıştır.” (Yargıtay 20. CD., 11.04.2016, 2015/15895 E., 2016/1979 K.)

“Somut olayda; sanığın açık kimlik bilgilerinin … Ağır Ceza Mahkemesi’nin 11.07.2014 tarihli kararında yer almadığı, kararda “tespit edilecek diğer şüphelilerinde” denilerek genel çerçevede bir karar verildiği,

… Ağır Ceza Mahkemesinin gizli soruşturmacı görevlendirilmesine ilişkin kararlarında kanun hükmünü tekrarlamaktan başka herhangi bir gerekçe de bulunmamaktadır. Sözü edilen karar Anayasanın 141. ve CMK’nın 34. maddelerine aykırı bir karardır. “ (Yargıtay 20. CD., 14.03.2016, 2015/15357 E., 2016/1455 K.)

[3] “Özgürlüklere ağır şekilde müdahale edilmesi sonucunu doğurması itibarıyla; teknik araçlarla izleme kararının, kime ve hangi suça ilişkin olduğunun, hangi tarihten hangi tarihe kadar geçerli olduğunun, hangi ihtiyaca binaen ve hangi deliller değerlendirildikten sonra verildiğinin, suçun işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphenin hangi somut delillere dayandığının, ilk kararın icrası suretiyle elde edilen delillerin neler olduğunun ve uzatma kararına niçin ihtiyaç duyulduğunun açık ve hiçbir duraksamaya neden olmayacak şekilde belirtilmesi gerekir.

Buna göre somut olayda;

1- Soruşturmanın CMK’nun 140/1-a-1 bendinde gösterilen ve karar tarihi itibarıyla katalog suçlardan olan “suç işlemek amacıyla örgüt kurma” suçundan başlatılmış olmasına rağmen, “örgütün varlığını ortaya koyan kuvvetli suç şüphesinin bulunup bulunmadığı ile bulunduğu kabul ediliyorsa buna dayanak teşkil eden “somut deliller”in nelerden ibaret olduğunun kararda belirtilmemiş olması,

4- Gerek ilk kararda, gerekse uzatma kararında, teknik araçlarla izleme yapılmasının sebebi, “örgüt kurulduğuna dair bilgi alınmış olup, bu durumun ve olayın aydınlatılması için teknik araçlarla izlemeye gerek duyulması” olarak gösterilmiş ve buna bağlı olarak örgütün varlığı konusunda duyum dışında hiçbir delil bulunmadığı açıkça belirtilmiş iken, kararların daha sonraki bölümünde “suç işlendiğine dair kuvvetli şüphenin bulunduğunun” belirtilmesi suretiyle çelişkiye neden olunması,

Nedenleriyle, sanık hakkında verilmiş bulunan “teknik izleme kararı” ile buna bağlı “uzatma kararı” hukuka aykırı olduğundan, hukuka aykırı olan kararın icrası kapsamında elde edilmiş bulunan “Fiziki Takip Tutanağı” da hukuka aykırı olarak elde edilmiş bir delil olması itibarıyla CMK’nun 217. maddesi bağlamında hükme esas alınamaz.” (Yargıtay 21. CD., 19.10.2015, 2015/2995 E., 2015/4063 K).

[4] “Somut olayda; … Emniyet Müdürlüğü tarafından gizli soruşturmacı görevlendirilmesi istenirken, “Mersin ili dâhilinde bulunan uyuşturucu sokak satıcılarının deşifre edilmesi ve suç unsuru ile birlikte yakalanmalarına yönelik çalışmalardan söz edilmiş, fail/failler veya fiiller somut olarak belirtilmemiştir. Oysaki gizli soruşturmacı görevlendirilmesi için olay somutlaştırılmalı, soruşturma konusu suçun işlenmiş ya da işlenmekte olması gereklidir. Somut olayda ise bir nevi önleme amaçlı gizli soruşturmacı görevlendirilmiştir. Aslında belli bir olay veya failin izlenmediği, fiil işlenmeden önce karar alındığı anlaşılmaktadır.

Suç işlendiği konusunda kuvvetli şüphe bulunup bulunmadığı ve başka surette delil elde etme imkânı olup olmadığı konusunda bir araştırma yapılıp yapılmadığı da bilinmediği için bu koşulların varlığı da bilinmemektedir.

Mersin 1. ve 6. Sulh Ceza Mahkemelerinin gizli soruşturmacı görevlendirilmesine ilişkin kararlarında kanun hükmünü tekrarlamaktan başka herhangi bir gerekçe de bulunmamaktadır. Sözü edilen kararlar Anayasa’nın 141. ve CMK’nın 34. maddelerine aykırı kararlardır.  (Yargıtay 20. CD, 15.10.2015, 2015/13889 E., 2015/4086 K.)

“Somut olayda; sanığın açık kimlik bilgilerinin Adana 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 22.05.2014 tarihli kararında yer almadığı, kararda “uyuşturucu satışı faaliyetlerinin detayları ile birlikte ortaya çıkartılabilmesi, olay faili ya da faillerinin yakalanabilmesi amacıyla” denilerek genel çerçevede bir karar verildiği,

Suç işlendiği konusunda kuvvetli şüphe bulunup bulunmadığı ve başka surette delil elde etme imkânı olup olmadığı konusunda bir araştırma yapılıp yapılmadığı da bilinmediği için bu koşulların varlığı da bilinmemektedir.” (Yargıtay 20. CD., 04.05.2016, 2016/140 E.,  2016/2733 K.)

[5] “Mersin 1. ve 6. Sulh Ceza Mahkemelerinin gizli soruşturmacı görevlendirilmesine ilişkin kararlarında kanun hükmünü tekrarlamaktan başka herhangi bir gerekçe de bulunmamaktadır. Sözü edilen kararlar Anayasa’nın 141. ve CMK’nın 34. maddelerine aykırı kararlardır.” (Yargıtay 20. CD., 15.10.2015, 2015/13889 E.,  2015/4086 K.)

“Antalya 4. Ağır Ceza Mahkemesinin gizli soruşturmacı görevlendirilmesine ilişkin kararlarında kanun hükmünü tekrarlamaktan başka herhangi bir gerekçe de bulunmamaktadır. Sözü edilen karar Anayasanın 141. ve CMK’nın 34. maddelerine aykırı bir karardır.” (Yargıtay 20. CD., 14.01.2016, 2015/15770 E.,  2016/121 K.)

[6] “Özgürlüklere ağır şekilde müdahale edilmesi sonucunu doğurması itibarıyla; teknik araçlarla izleme kararının, kime ve hangi suça ilişkin olduğunun, hangi tarihten hangi tarihe kadar geçerli olduğunun, hangi ihtiyaca binaen ve hangi deliller değerlendirildikten sonra verildiğinin, suçun işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphenin hangi somut delillere dayandığının, ilk kararın icrası suretiyle elde edilen delillerin neler olduğunun ve uzatma kararına niçin ihtiyaç duyulduğunun açık ve hiçbir duraksamaya neden olmayacak şekilde belirtilmesi gerekir.

Buna göre somut olayda;

2- Özgürlüklerin ağır şekilde kısıtlanmasına sebep olması nedeniyle soruşturmada “son çare” olarak başvurulması gereken, “teknik araçlarla izleme” tedbirine; hangi deliller niçin yetersiz kaldığı için başvurulduğunun açıklanmaması,

3- ”Fiziki Takip Tutanağına” esas teşkil eden teknik araçlarla izlemenin uzatılmasına ilişkin kararda, uzatmaya ilişkin karara temel teşkil eden ilk kararın icrası kapsamında hangi delillere ulaşıldığının ve niçin uzatmaya gerek duyulduğunun gösterilmemesi, …” (Yargıtay 21. CD., 19.10.2015, 2015/2995 E., 2015/4063 K).

[7] https://sen.av.tr/tr/makale/Teknik-Ara%C3%A7larla-%C4%B0zleme-%C3%96zel-Ara%C3%A7larda-Uygulanabilir-mi

[8] Özellikle kullanılan teknoloji giderek çok daha ileri ve karmaşık duruma geldiğinden, teknik araçlarla izleme tedbirlerine başvurulmasıyla ilgili kuralların açık ve ayrıntılı olması çok önemlidir. Bu konudaki hukuk, vatandaşlara, yetkililerin gizli izleme veri toplama tedbirlerine başvurmaya yetkili oldukları hal ve şartların ne olduğunu yeterince gösterecek kadar açık olmalıdır. Ayrıca bir gizli izleme sisteminde kamusal denetim bulunmadığından ve kötüye kullanma riski sistemin doğasında bulunduğundan, kötüye kullanmalardan kaçınmak için yasada asgari şu koruyucular bulunmalıdır: Alınacak muhtemel tedbirlerin niteliği, kapsamı ve süresi, tedbir emri verilebilmesi için bulunması gerekli sebepler, tedbir emri vermeye, yürütmeye ve denetlemeye yetkili makamlar ve ulusal hukuk tarafından sağlanan başvuru yolunun türü ( Uzun – Almanya, §61-63; Association for European Integration and Human Rights and Ekimdzhiev, §71-77; Liberty ve Diğerleri, §62).

Önceden görülebilirlik kriteriyle ilgili olarak, müdahalenin dayanağı olan hukuk açık, sarih olmalı, muğlak olmamalıdır. İlgili kişi, hukukun kendisine uygulanması halinde doğuracağı sonuçları önceden görebilmelidir. AİHM’e göre vatandaşların davranışlarını düzenlemelerine olanak vermek üzere yeterli açıklıkta formüle edilmemiş bir norm, hukuk kuralı olarak kabul edilemez; vatandaşlar belirli bir eylemin gerektirdiği sonuçları, durumun makul saydığı ölçüde ve eğer gerekiyorsa uygun bir danışmayla önceden görebilmelidirler (Sunday Times, §49).

Mahkeme Uzun – Almanya davasında, terör saldırılarından şüpheli başvurucunun, otomobiline yerleştirilen GPS cihazıyla izlenmesinin özel yaşama bir müdahale oluşturduğunu tespit etmiş ve Ceza Muhakemesi Kanununun 100c/1 no.1(b) maddesine dayanan bu müdahalenin önceden görülebilir olup olmadığını incelemiştir. …Dolayısıyla (bu olayda) müdahale önceden görülebilir niteliktedir.

Bu nedenle GPS cihazıyla izleme suretiyle elde edilen verileri işleme ve kullanma, başvurucunun özel yaşamına saygı hakkına bir müdahale oluşturmuştur. Bu izleme, Ceza Muhakemesi Kanununun 100c/1 no.1(b) maddesine dayanmakta olduğundan iç hukukta bir hukuki temeli bulunmaktadır. Bu hukuk, erişilebilir ve sonuçları önceden görülebilir nitelikte olup, kötüye kullanmaya karşı yeterli ve etkili güvenceler içermektedir; ayrıca bu müdahale ulusal güvenlik, kamu güvenliği, suçu önlenmesi ve mağdurların haklarının korunması meşru amaçlarını taşımaktadır ( Uzun – Almanya, §64-74).

Mahkeme’ye göre başvurucunun bütüncül ve kapsamlı bir izlemeye tabi tutulduğu söylenemez. Dahası bu izleme tedbiri, bombalı saldırılarla siyasetçileri ve kamu görevlilerini öldürmeye teşebbüs gibi çok ciddi suçların soruşturulmasıyla ilgilidir. Sonuç olarak başvurucunun GPS cihazıyla izlenmesi mevcut olayın şartları içinde, izlenen meşru amaçlarla orantılı olup demokratik bir toplumda gereklidir ( Uzun – Almanya, §78-80).

Mahkeme’ye göre, gizli izleme sisteminin doğasında istismar riski bulunduğundan, bu gibi tedbirler çok açık yasa hükümlerine dayanmalıdır. Özellikle gizli izleme tedbirlerinin kullanılmasıyla ilgili teknoloji giderek daha karmaşık hale geldiğinden, konuyla ilgili açık ve ayrıntılı düzenlemeler yapılmalıdır ( Amann, §56).

Müdahalenin bir hukuki dayanağının bulunması ve bu hukukun erişilebilir ve sonuçları önceden görülebilir olması yeterli değildir. Mevcut hukukun, hukukun üstünlüğüne uygun olması anlamında nitelikli olması, bir başka deyişle bireyi keyfi müdahalelere karşı koruyucular sağlaması gerekir.

Prof. Dr. Osman Doğru, Dr. Atilla Nalbant, İNSAN HAKLARI AVRUPA SÖZLEŞMESİ Açıklama ve Önemli Kararlar, 2. Cilt, s.11 vd.

[9] AİHM uygulamasına dair detaylı bilgi için bkz https://avukat-kilinc.com/all-cases-list/teknik-araclarla-yapilan-gizli-izlemelerin-avrupa-insan-haklari-sozlesmesine-uygunlugu-sorunu/index.html

[10] “Olayımızda sanıkların 5271 sayılı CMK’nın 140. maddesindeki düzenlemeye göre teknik araçlarla izlenmelerine ilişkin bir karar bulunmamaktadır. CMK’nın 139. maddesine göre alınan gizli soruşturmacı görevlendirilmesine ilişkin karara dayanılarak ve CMK’nın 140. maddesine göre ayrıca bir karar alınmadan teknik araçlarla izleme yapılamaz. Buna rağmen teknik araçlarla izleme, görüntü ve ses kayıtları yapılmıştır.

… 2- Teknik araçlarla izleme konusunda karar alınmadan yapılan ve bu nedenle hukuka aykırı olan görüntülü ve sesli kayıtlara dayanılarak hüküm kurulması, …Kanuna aykırı, … olduğundan hükümlerin BOZULMASINA,” (Yargıtay 20. CD., 15.10.2015, 2015/13889 E.,  2015/4086 K.). Aynı mahiyette kararlar için bkz. Yargıtay 20. CD., 11.04.2016, 2015/15895 E., 2016/1979 K.;  Yargıtay, 20. CD., 16.02.2016, 2015/14831 E.,  2016/793 K.

[11] “Özgürlüklere ağır şekilde müdahale edilmesi sonucunu doğurması itibarıyla; teknik araçlarla izleme kararının, kime ve hangi suça ilişkin olduğunun, hangi tarihten hangi tarihe kadar geçerli olduğunun, hangi ihtiyaca binaen ve hangi deliller değerlendirildikten sonra verildiğinin, suçun işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphenin hangi somut delillere dayandığının, ilk kararın icrası suretiyle elde edilen delillerin neler olduğunun ve uzatma kararına niçin ihtiyaç duyulduğunun açık ve hiçbir duraksamaya neden olmayacak şekilde belirtilmesi gerekir. Buna göre somut olayda;

3- ”Fiziki Takip Tutanağına” esas teşkil eden teknik araçlarla izlemenin uzatılmasına ilişkin kararda, uzatmaya ilişkin karara temel teşkil eden ilk kararın icrası kapsamında hangi delillere ulaşıldığının ve niçin uzatmaya gerek duyulduğunun gösterilmemesi,

4- Gerek ilk kararda, gerekse uzatma kararında, teknik araçlarla izleme yapılmasının sebebi, “örgüt kurulduğuna dair bilgi alınmış olup, bu durumun ve olayın aydınlatılması için teknik araçlarla izlemeye gerek duyulması” olarak gösterilmiş ve buna bağlı olarak örgütün varlığı konusunda duyum dışında hiçbir delil bulunmadığı açıkça belirtilmiş iken, kararların daha sonraki bölümünde “suç işlendiğine dair kuvvetli şüphenin bulunduğunun” belirtilmesi suretiyle çelişkiye neden olunması,

6- 2009/1838 sayı ile verilen ilk teknik izleme kararma tarih yazılmayarak, kararda belirtilen 4 (dört) haftalık sürenin ne zaman başlayacağı hususunda tereddüde neden olunması,

Nedenleriyle, sanık hakkında verilmiş bulunan “teknik izleme kararı” ile buna bağlı “uzatma kararı” hukuka aykırı olduğundan, hukuka aykırı olan kararın icrası kapsamında elde edilmiş bulunan “Fiziki Takip Tutanağı” da hukuka aykırı olarak elde edilmiş bir delil olması itibarıyla CMK’nun 217. maddesi bağlamında hükme esas alınamaz.” (Yargıtay 21. CD., 19.10.2015, 2015/2995 E., 2015/4063 K).

[12] Benzer mahiyette Yargıtay 12. CD., 16.2.2015, 2014/13444 E., 2015/2705 K; Yargıtay 12. CD., 11.11.2015, 2015/13049 E., 2015/17584 K.

[13] Yargıtay 12. CD., 14.12.2015, 2014/19906 E., 2015/19237 K.

TEKNİK ARAÇLARLA İZLEME TEDBİRİ VE İNSANİ YARDIM FAALİYETLERİNE YÖNELİK OPERASYONLAR yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://hukukpenceresi.com/teknik-araclarla-izleme-tedbiri-ve-insani-yardim-faaliyetlerine-yonelik-operasyonlar/feed/ 0
Akrebin Kıskacındaki Yargı (2): “Sır Toplantı” https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-2-sir-toplanti/ https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-2-sir-toplanti/#respond Fri, 09 Dec 2022 21:31:29 +0000 https://hukukpenceresi.com/?p=8996 Savcı Serdar, önceki hafta yaşadığı olayların etkisi altında hayatının belki en kötü hafta sonunu geçirmişti. Özellikle salı günü adliyede yaşadığı hadiseleri öğretmen olan eşi Filiz’e dahi anlatmak istemedi. Onun kendisini bu aşamada anlayamayacağı ve verdiği karardan dolayı şiddetle eleştireceği endişesini taşıyordu. Ailesinin dünya selameti, kendisinin kariyer ve ikbâli için radikal kararlar vermeliydi. En zor olanı […]

Akrebin Kıskacındaki Yargı (2): “Sır Toplantı” yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Savcı Serdar, önceki hafta yaşadığı olayların etkisi altında hayatının belki en kötü hafta sonunu geçirmişti. Özellikle salı günü adliyede yaşadığı hadiseleri öğretmen olan eşi Filiz’e dahi anlatmak istemedi. Onun kendisini bu aşamada anlayamayacağı ve verdiği karardan dolayı şiddetle eleştireceği endişesini taşıyordu. Ailesinin dünya selameti, kendisinin kariyer ve ikbâli için radikal kararlar vermeliydi. En zor olanı herhalde biricik kızı Aylin’i o çok sevdiği öğretmeni ve okulundan ayırmak olacaktı? Bu okul eğitim ve öğretim bakımından vilayetteki en başarılı kolejdi. Ama bu eğitim yuvasını cemaat mensubu hayırseverlerin kurduğunu neredeyse bilmeyen yoktu. 3 yıl önce Aylin’i yarı burslu olarak kaydettirmek için kimleri araya koymamıştı ki!

Sabah otomobiliyle kızını kolejin ana kapısı önüne getirdi, kızı arabadan bir çırpıda indikten sonra babasına hoşça kal öpücüğü bile vermeden koşarak kapıda gördüğü öğretmeninin bacaklarına sarıldı. Öğretmen hanım Aylin’in başını okşadıktan sonra elinden tutup okulun merdivenlerine doğru giderken onlara arkadan bakan Savcı bey birden hüzünlendi, kızını bu okuldan ayırmak zorunda kalacağına ve bu irfan yuvasının belki ilerde kapatılabilecek olmasına üzüldü. Hele her biri fedakâr, cana yakın ve kendilerini eğitime adamış olan bu öğretmenlere ne olacaktı? Herhalde melek gibi bu insanlar aleyhine de ceza davası açma talimatı verilemeyeceğini düşünerek biraz rahatladı. Zira bu öğretmenlerin neredeyse dokunmadığı siyasetçi ve bürokrat çocuğu kalmamıştı. Canlarının içi olan çocuklarını güvenle emanet ettikleri bu temiz simaları herhangi bir suçla yan yana tasavvur etmek için insanlıktan çıkıp İblis olmak gerekirdi.

Adliye yolunda arabayla seyir halinde iken bir yandan da sevip saydığı meslektaşlarının akıbetlerini ve onlara karşı almak zorunda olduğu tutumları düşündükçe kahroluyordu.

Odasına girdi, koltuğuna oturdu ve masasının üzerinde bulunan kırmızı mühürle kapatılmış ve ‘şahsa özel’ yazılı zarfı gördü. Daha önce böyle bir zarf hiç almamıştı. Bu nedenle heyecandan kalbi güm güm çarpıyordu. Çekmecesinden çıkardığı sakinleştirici hapı yuttuktan sonra zarfı özenle açtı. Mazrufta “Sayın meslektaşımız, Devletimizin destek ve himayesinde bağımsız ve tarafsız yargıyı inşa etmek, cemaatin yargıdaki etkinliğini kırmak için ekim ayında yapılacak olan HSYK seçiminde bütün görüşleri bir araya getirerek 81 ilde örgütlenme kararı alınmıştır. Bu minvalde sizi de çekirdek kadromuz içinde kabul ettiğimizi, platformumuza herhangi bir sızmaya mahal vermemek için üyeliğe kabulün ancak 3 kişinin referansı ile gerçekleşebileceğini ve üye sayımızı artırmak için yüksek gayretler sergileyeceğinize olan inancımızı saygıyla arz ederiz. Yargıda Birlik Platformu.” yazıyordu.

Savcı bey, ‘Birlik’ ismini beğendi, çatı örgüt olunacaktı ve devlette bütün imkân ve desteğiyle arkada olduktan sonra sorun kalmıyordu. Kendisine olan teveccüh ve seçilmiş olduğunu da düşününce birden göğsünün kabardığını hissetti. Gözlerini kapadı ve kollarını sonuna kadar yana açarak “İşte bu! Güçlü olan tarafta ve üstelik çelik çekirdekteyim. Hem bu kadar kişi yanılıyor olamaz, yanlışta birleşemez.” diye kendi kendine söylendi. “Aklın yolu birdir, birlikten kuvvet doğar” diye ekleyerek aklını ve vicdanını ikna etmeye çalıştı.

Sonraki gün Başsavcı Harun bey telefonla arayarak savcı Serdar’ı mesaiden sonra çok özel bir toplantıya çağırdı. Akşam saat 18:00’de Savcı Serdar toplantı salonunun önüne geldiğinde bir memur, cep telefonu ve dijital materyaller ile içeri girilemeyeceğini, emanet almak zorunda olduğunu söyledi. Savcı Serdar cebinden çıkardığı iki adet cep telefonunu memura teslim ettikten sonra kapıyı tıklatarak içeri girdi. İçeride Başsavcı dışında Komisyon başkanı Okan, idari Yargı Bölge başkanı Cüneyt, 2.Asliye Hukuk Mahkemesi hâkimi Salim ve Cezaevi savcısı İrfan da vardı. Yuvarlak toplantı masasının üzerinde birkaç tane kalın ve renkli klasör bulunuyordu. Toplantıyı yöneten Başsavcı Harun “Değerli meslektaşlarım, ülkemizin bekâsı bakımından tarihi bir dönüm noktasındayız. Eskiden ülkenin gidişatını generaller belirlerdi, artık bu görev yargıya yani siz değerli yargı mensuplarına geçmiştir. Elimin altındaki bu klasörlerde bu vilayette görev yapan hâkim-savcılar ile bürokratların kişisel, ailevi, siyasi ve ekonomik tüm bilgileri mevcuttur. Bu bilgilerin tamamı aynı zamanda bu hafıza kartlarında bulunuyor. İstihbarat biriminin yıllara uzanan titiz çalışmaları ile oluşturulmuştur. Hayati önemdeki bu seçimlere avantajlı olarak hazırlanabilmemiz için bu fişleme arşivi hizmetimize verilmiştir. Her birinize bu hafıza kartından verilecek, sizden başka hiç kimseyle bu bilgileri paylaşmayacaksınız, zaten kopyalanamaz şekilde üretilmiştir, seçim günü saat 24:00’te içindeki bilgiler otomatikman kendisini imha edecektir. Önümüzdeki hafta başında bu arşivin ışığında bütün meslektaşlarla görüşeceğiz, kimisini tayin ve terfi vaadi, kimisini korkutarak (arşivde değerli video ve resimlerimiz yeterince mevcut), kimisini de menfaat temini (bu konu ile hazır olan iş adamı ve müteahhit heyeti) ile ikna etmenin bütün yollarını ısrarla deneyeceğiz. Her cumartesi akşamı haftalık bilançomuzu Ankara’ya göndereceğim. Gönderilen bilgiler pazar günü merkezde işlenip değerlendirildikten sonra emir ve tavsiyeler aynı gece gönderilecek, bu raporlar doğrultusunda yeni haftanın çalışmalarını yapacağız.” dedi.

Bölge İdare Mahkemesi Başkanı Cüneyt “Hükümetin seçim sonuçlarının olumlu neticelenmesi halinde maaşlara yüzde 10’luk zam yapılacağı taahhüdü ve sicil affı kararının meslektaşlarımız nezdinde bizi çok cazip kılacağını, Platformumuzu açıkça destekleyenlerin çığ gibi artacağını tahmin ve temenni ediyorum” diye ekledi. Cezaevi savcısı da “Ben de oda ve yatak sayımızı yeni sezona hazır hale getirmek için çalışmaları hızlandıracağım” diyerek kahkaha attı. Savcı Serdar da ortamın havasına kendini kaptırarak hafifçe gülümsedi ama içinden de bu sözün sadece şaka olarak kalmasını temenni etti.

Takriben 2 yıl sonraki o meşum gece ilk ve en kapsamlı infaz emrinin kendi imzası ile başlayacağını nerden bilebilirdi ki? Seri katiller gibi acımasız işlerin atına imza atması için bu süre zarfında biraz daha kılıcının keskinleşmesi gerekecekti. Onu iyi tanıyan oyun kurucuları çembere aldıkları bu normal aile babasının içinden bir soykırım canavarı çıkarmayı başaracaklardı.

 

Serinin ilk yazısı : Akrebin Kıskacındaki Yargı: “Teklif ve Karar”

Akrebin Kıskacındaki Yargı (2): “Sır Toplantı” yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-2-sir-toplanti/feed/ 0