Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu arşivleri - Hukuk Penceresi https://hukukpenceresi.com/tag/hakimler-ve-savcilar-yuksek-kurulu/ Zulüm karanlığına ışık saçan pencere Sun, 21 Jan 2024 03:55:20 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.5.2 https://hukukpenceresi.com/wp-content/uploads/2022/06/indir-150x150.jpeg Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu arşivleri - Hukuk Penceresi https://hukukpenceresi.com/tag/hakimler-ve-savcilar-yuksek-kurulu/ 32 32 Son ‘adalet’ silici Bekir Bozdağ, saygı bekliyor! https://hukukpenceresi.com/son-adalet-silici-bekir-bozdag-saygi-bekliyor/ https://hukukpenceresi.com/son-adalet-silici-bekir-bozdag-saygi-bekliyor/#respond Fri, 18 Nov 2022 20:43:00 +0000 https://hukukpenceresi.com/?p=8969 17-25 Aralık 2013 tarihinin hemen sonrasında “talimatı” verilen biat etmeyen muhalif toplum kesimine yönelik soykırım ve imha sürecine ilişkin, sürecin baş aktörlerinden önemli itiraflar gelmeye devam ediyor. Son ifşaatlar, 16 Kasım 2022 tarihli TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu görüşmeleri sırasında, sürecin Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’dan geldi. Daha öncesinde de eski Başbakan Ahmet Davutoğlu, yargıda iktidar […]

Son ‘adalet’ silici Bekir Bozdağ, saygı bekliyor! yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
17-25 Aralık 2013 tarihinin hemen sonrasında “talimatı” verilen biat etmeyen muhalif toplum kesimine yönelik soykırım ve imha sürecine ilişkin, sürecin baş aktörlerinden önemli itiraflar gelmeye devam ediyor. Son ifşaatlar, 16 Kasım 2022 tarihli TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu görüşmeleri sırasında, sürecin Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’dan geldi.

Daha öncesinde de eski Başbakan Ahmet Davutoğlu, yargıda iktidar tarafından desteklenen Yargıda Birlik Platformu (Derneği) çatısında bir araya gelen grubun, “düşman” olarak kabul edilen öteki hakim ve savcıları “yok etme” sürecine dair önemli itiraflarda bulunmuş ve solcu, Kemalist, muhafazakar, milliyetçi ve tarikatçı yargı mensuplarına bu görevi kendisinin bizzat tevdi ettiğini övünerek anlatmıştı.

Bekir Bozdağ, yeni rejimin inşasında “mücahidane” görev almış gözü kara bir nefer olarak, Meclis’te temsil edilen ve perde arkasında birlikte çalıştığı tüm siyasi partilerden eleştiri değil “fütü’yü yargıdan silen adam” olarak saygı duyulmak istiyor.

YARGIYI BİTİRME VAADİYLE GÖREVE GELDİ

15 Temmuz 2016 tarihine kadar başarılı şekilde görevini yerine getiren Cumhuriyet savcısı olarak ben de Bozdağ’ın “siliciliği”nin kurbanı oldum. Tabi bu kolay olmadı, ben ve benim gibi başarılı, çalışkan, dürüst ve işini iyi yapmaya çalışan yargı mensuplarını sistem dışına itmek için Ekim 2014 te yapılan HSYK üye seçimlerini iktidarın kazanması yeterli olmadı. Bunu gerçekleştirmek için 15 Temmuz darbe tiyatrosunu beklemeleri gerekiyordu. Ancak bu sürece dair hazırlık (fişleme-etiketleme) safhasına ihtiyaç vardı. Bozdağ ve ekibi “adamlığını” burada yaptı.

Bozdağ 25 Aralık 2013 tarihinde, Erdoğan tarafından, kendisi ve yakınlarına yönelik soruşturma açma cesareti gösteren yargıyı, etkisiz hale getirme emrini yerine getirmeyi kabul etmesi sonrasında Adalet Bakanı yapıldı. Bu amaç için mevcut yasal mevzuat zorlanacak, gerekirse yenileri yapılacak, ihtiyaç duyulduğunda Anayasa dahi ayaklar altına alınacaktı.

Bekir Bozdağ göreve gelir gelmez kolları sıvadı ve Ergenekon bağlantısı nedeniyle önceden “kızağa” çekilen milliyetçi/ulusalcı Kenan İpek’i kendisine müsteşar olarak seçti.

KADROLAŞMA 6524 SAYILI YASAYLA BAŞLADI

Bozdağ’ın Kenan İpek ile yaptığı ilk icraatları 15 Şubat 2014 tarihli 6524 sayılı, neredeyse tüm maddeleri Anayasa’ya aykırı Yasa’yı iktidar partisinin oyları ile Meclisten geçirmek ve sonrasında Erdoğan’ın imzası 27 Şubat tarihinde yürürlüğe girmesini sağlamak oldu. Bozdağ’ın TBMM’deki konuşmasındaki ifşaatında geçen: “Bakan olduktan sonra HSK’daki herkesin görevine son veren kanunu getirdik. Adalet Akademisindeki görevlere son verdik, bakanlıkta büyük ayıklama yaptık.”

İbaresinin temeli bu yasadır. Bu Yasa, HSYK ve Akademi’de görevli tüm çalışanların görevlerine son verilmiş, yerlerine Bozdağ tarafından kendi “adamları” atanmıştır. Yasa CHP tarafından hemen Anayasa Mahkemesi’ne taşınarak iptali istenmiş, ancak AYM, yasanın yürütmesini hemen durdurmayarak gerekli atamaların yapılmasını beklemiştir. Yasanın ilgili hükümlerinin yürütmesinin durdurulması 10 Nisan 2014 tarihinde gerçekleşebilmiştir. Ancak AYM kararları geriye yürümediğinden, atı alan Üsküdar’ı geçmiş, yani Bozdağ HSYK ve Akademi ile Bakanlık içerisinde kendisine biat etmeyen veya biatı şüpheli bulunan neredeyse herkesi tasfiye etmeyi başarmıştır.

FİŞLEME YAPTKLARINI RESMEN İTİRAF ETTİ

Bozdağ’ın sözlerinde yer verdiği “bütün çalışmalarımızı Yargıtay’dan, Danıştay’dan, yargının içinde FETÖ’yü ayıklamak için yaptık” sözü önemlidir ve fişleme/listeleme çalışmalarını yaptıklarının açık ikrarıdır. Tabi bu süreçte Bozdağ yalnız değildi. Özellikle bürokratik kadrolarına verdikleri talimatları ile CHP ve MHP açıkça Bozdağ’ı desteklediler ve bu “ayıklama” işlemlerini birlikte yaptılar. Bu ortaklığın görünür hale gelip tüzel kişilik olarak beden bulmuş şekli Yargıda Birlik Platformu (Derneği)’dir.

2014 başında üzerinde mutabakata varılan bu birliktelik halen devam etmektedir. Bunun en büyük göstergesi, yargı eliyle, kendilerinden olmayan kişi ve gruplara karşı yapılan soykırımın, insanlık suçlarının muhalif gözüken parti ve temsilcileri tarafından eleştirilmemesi, hatta desteklenmesidir. Zira muhalefet partileri, yapılan bu “sivil soykırımı” bir devlet projesi olarak görmekte, bunları desteklemeyi, hükümetin eylemlerine katkı olarak telakki etmemektedir.

İNSANLIK SUÇU İŞLEDİ, SAYGI GÖRMEK İSTİYOR

Ahmet Davutoğlu ve Bozdağ ile benzer ifşaat ve itiraflarda bulunan iktidar temsilcisi suç ortaklarının ortak özelliği, işledikleri bu insanlık suçlarını büyük bir kahramanlıkmış gibi görmeleri ve muhalif toplumdan da saygı beklemeleridir. Zira bu suçlardan sadece kendilerinin değil, ulusalcı, solcu, Kemalist, ülkücü, Alevi, tarikatçı toplum kesiminin de, daha doğrusu Gülen Cemaati dışındaki herkesin yarar sağladığını düşünüyorlar. Bundan dolayıdır ki bu kutsal mücadele sürecinde eleştirilmek onları şirazeden çıkartıyor. Mutabakatlarına aykırı olarak, solcu, ulusalcı veya milliyetçi bir gazetecinin, onları itham edici bir soru sorması, bir milletvekilinin eleştirmesi onları korkutuyor, endişeye sevkediyor.

Bugün, hukukun kabul ettiği tüm ilkeleri yok sayarak “terör örgütü” ilan etmek için uğraştıkları Gülen Hareketi ile öncesindeki bağlarının ve sempatilerinin birileri tarafından gündeme getirilmesi, iktidar mensuplarının uykularını kaçırıyor. Zira, dünya tarafından kabul görmüş ve Türkiye’nin yakın tarihinde önemli yeri bulunan, barış ve hoşgörü adına çalışmalar yürüten bir sivil toplum örgütünü, iktidar eliyle terör örgütü ilan etmek ve sonrasında sivil bir soykırıma tabi tutmak yaptırımı ağır bir suç. Bu suçun ağırlığından kurtulmak adına, kendilerini suçlayanları da benzer eylemlerde bulunmakla, yani Gülen Hareketi’nin faaliyetlerine katılmakla, çalışmalarını desteklemekle itham ederek korkutmak istiyorlar.

4 BİN 359 YARGI MENSUBU BİR GECEDE ‘TERÖRİST’ İLAN EDİLDİ

Bozdağ konuşmasının devamında yargıdaki katliama dair sayısal istatistikler veriyor: “3 bin 885 hâkim hakkında ihraç, 217 kişi hakkında meslekten çıkarma. Bu kapsamda bugüne kadar 4 bin 359 kişi hakkında işlem yapılmıştır. Bugüne kadar 4 bin 646 hakim ve cumhuriyet savcısı hakkında yürütülen adli işlem var. Bunlardan 2 bin 238 kişi hakkında mahkumiyet kararı verilmiş. 992 kişi hakkında beraat kararı verilmiş. 27 kişi hakkında ceza verilmesine yer olmadığına dair karar verilmiş. 811 kişi hakkında cumhuriyet başsavcılığınca kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar verilmiştir. 157 kişini cumhuriyet savcılığınca soruşturmaları, 411 kişinin yargılamaları devam etmektedir.”

AHLAKSIZ BİR OYUNUN MAĞDURLARIYIZ

İstatistik olarak sunulan sayılar, bu soykırım sürecinde katledilen yargı mensuplarına ait rakamlar. Bu veriler, Anayasal bir hukuk devletinin nasıl “şahsımın devletine” evrildiğini haykırıyor. Ancak muhalefet açısından bunun hiç önemi yok. Çünkü, ayarları ile oynanmış, varlık gayesinden çok farklı şekilde çalışan devlete değil, AKP’ye karşılar. Bundan dolayıdır ki demokrasinin kurallarına göre işlediği, hukuk devleti ilke ve kurumlarının fonksiyonlarını icra ettiği bir Türkiye’de aynı Meclis çatısı altında buluşamayacak iktidar ve muhalefet partisi üyelerinin sergilediği bir Hacivat-Karagöz oyununu izlemek zorundayız. Ben ve benim gibi yüzbinlercesi bu ahlaksız oyunun sadece seyircileri değil aynı zamanda mağdurlarıyız.

Belki bundan dolayıdır bu kurguyu farkedişimiz.

Bazen keşke ben de iktidar ve muhalefet parti üyesi ve destekçilerinin içtiği “mavi” haptan içseydim, o “kırmızı hapı” yutmasaydım ve Matrix aleminde (Reis’in dünyası) yaşamaya devam etseydim diyorum. Ama bunun için çok geç biliyorum…

 

NOT: Bu yazı ilk olarak https://www-tr724-com.cdn.ampproject.org/c/www.tr724.com/son-adalet-silici-bekir-bozdag-saygi-bekliyor/amp adresinde yayınlanmıştır.

 

Son ‘adalet’ silici Bekir Bozdağ, saygı bekliyor! yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://hukukpenceresi.com/son-adalet-silici-bekir-bozdag-saygi-bekliyor/feed/ 0
Rejimin Militan Yargısından Kesitler (1) https://hukukpenceresi.com/rejimin-militan-yargisindan-kesitler-1/ https://hukukpenceresi.com/rejimin-militan-yargisindan-kesitler-1/#respond Tue, 01 Nov 2022 23:00:43 +0000 https://hukukpenceresi.com/?p=8947 AKP hükümetleri, uzun süre halkın çoğunluğunun desteğini aldı ve bunun etkisiyle ciddi bir güç zehirlenmesi yaşadı. Özellikle 2010 Referandumundan sonra salt çoğunluğa ulaştıktan sonra hızla evrensel demokratik değerlerden uzaklaşarak otokratik ve despotik bir yönetime evirilmeye başladı. Buna bağlı olarak aynı minvalde bürokratik unsurlarda da zorbalaşma eğilimi baş gösterdi. Yargı bürokrasisi içindeki siyasi iktidarla aynı ideolojik […]

Rejimin Militan Yargısından Kesitler (1) yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
AKP hükümetleri, uzun süre halkın çoğunluğunun desteğini aldı ve bunun etkisiyle ciddi bir güç zehirlenmesi yaşadı. Özellikle 2010 Referandumundan sonra salt çoğunluğa ulaştıktan sonra hızla evrensel demokratik değerlerden uzaklaşarak otokratik ve despotik bir yönetime evirilmeye başladı. Buna bağlı olarak aynı minvalde bürokratik unsurlarda da zorbalaşma eğilimi baş gösterdi. Yargı bürokrasisi içindeki siyasi iktidarla aynı ideolojik kumaşa sahip bir kısım yargı mensuplarına gün doğmuş, kraldan daha kralcı bir üslupla siyasi iktidarın şövalyesi gibi hareket etmeye başlamışlardır. Ülkemizde zaman içinde elde edilen demokratik kazanımlarımızı yok etme pahasına yetki ve görevlerini kötüye kullanarak toplumsal muhalefeti -kürsünün gücüyle- ortadan kaldırmaya çalışmışlardır.

Toplam 23 bin hâkim ve savcının 17 bin tanesi 15 Temmuz darbe girişiminin ardından yargı mensubu olarak atandı. Bunlar tamamen politik motivasyonla hareket ediyorlar. Militanca yetiştirilmiş bu kişiler, Gezi davası, gazeteci Sedef Kabaş’ın tutuklanması ve Cemal Kaşıkçı dosyasının Suudi Arabistan’a devredilmesi kararlarının altında imzası bulunan hâkimlerdir. Başta KHK’lılar ve Kürtler olmak üzere örneklendirecek olursak Ahmet Altan, Kavala, Canan Kaftancıoğlu, Demirtaş ve sosyal medyada eleştirel paylaşım yaptığı için hakkında kamu davası açılan tüm muhalifler bu militanlarca cadı avına tabi tutulmuşlardır.

Bu militanca tutumun en müşahhas örneklerinden biri de önce HSYK genel sekreter yardımcısı ve sonrasında Adalet Bakanlığı Destek Hizmetleri Daire Başkanı olan Erdal Demir’in, bir hukuk insanına yakışmayacak şekilde 15 Temmuz’da sosyal medya hesabından nefret saçtığı paylaşımlardır. Cumhuriyet Savcısı Demir, 15 Temmuz gecesi yaptığı paylaşımlarda yargısız infaz yapmak suretiyle binlerce meslektaşına ‘acımak yok, paralel alçaklar, f…piçlerine kan kusturma günü, başlarını keseceğiz, hepsini toplayacağız, ellerini keseceğiz…’ şeklinde nefret ve insanlık suçu içeren twitler paylaştığı saptanmıştır.

Hukuk nosyonunu yitirmiş ve politikleşmiş bu yargı mensuplarının ‘erdem’ kabul edilen ve ‘ödüllendirilmesi gereken’ bazı davranışları dahi suç olarak soruşturup yargılama konusu haline getirdiklerine tanık oluyoruz. Tutuklu ve hükümlü yakınları ile cezası infaz edilmiş kişilerin birbirleri ile yardımlaşma ve dayanışmalarını örgütsel faaliyet kapsamında değerlendirerek masumiyet ve lekelenmeme haklarını hunharca çiğnediklerini ibretle izliyoruz. Esasen Aile Bakanlığı tarafından tutuklu ailelerine maaş ya da hükümlülerden muhtaç durumda olanlara sosyal yardım yapılması gerekmektedir. Eşi cezaevinde olan kadının, çocuğunun bulunması şartı ile çocuklara SED (Sosyal Ekonomik Destek) denen bir yardım bağlanmaktadır. Bu yardımlar maalesef siyasi ve terör suçları ile suçlanan tutuklu ve hükümlü ailelerine yapılmadığı gibi kendi aralarında dayanışma içinde olup olmadıkları hukuka aykırı bir şekilde MİT ve Emniyet istihbarat görevlileri tarafından tecessüs ve takip edilmektedir. Son dönemlerde yapılan bu ‘yeniden yapılanma operasyonları’ da militan yargı mensuplarının icat ettiği soykırım suçlarındandır. Yardımlaşma ve çalışma hakları gibi temel anayasal hakların kullanılması suç sayılarak operasyonlar yapılıyor ve rutin bu faaliyetler en seri şekilde soruşturmalara konu ediliyor. Yakın zamanda Bartın ve Mersin emniyetlerinin dron ve kameralar eşliğinde icra ederek görüntülerini basına servis ettikleri bu operasyonlar, militan kolluk görevlileri ve savcıların yasaları kasıtlı olarak çiğnediklerine örnek gösterilecek menfur faaliyetlerdendir.

Anayasa Mahkemesi’nin Enis Berberoğlu’na ilişkin verdiği hak ihlali kararını uygulamayarak AYM’nin kararını tanımayan 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin başkanı Akın Gürlek Adalet Bakan yardımcısı olarak atandı. Akademisyen ve yazar Mehmet Altan’ın tutukluyken Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından verilen haksız tutukluluk ile ilgili ihlal kararlarını yok sayarak uygulamayan ve hukuka aykırı yargılama yapan İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi hâkimlerinden Abdurrahman Orkun Dağ da Yargıtay üyesi olarak atanmıştı.

Anayasa Mahkemesi kararının yok sayılmasını talep eden İstanbul Başsavcısı İrfan Fidan’ın Yargıtay üyesi seçilmesi ve daha iki ayı bile doldurmadan Anayasa Mahkemesi üyeliğine atanması da ayrı bir garabet. Yine 32 milyon dolar tutarında para aklama iddiasıyla yargılanan Sezgin Baran Korkmaz’ın banka hesaplarındaki mahkeme kararı ile getirilen blokenin kaldırılması kararını talep eden İstanbul Başsavcı Vekili Hasan Yılmaz da tedbirin kaldırılmasından 10 gün sonra evvela Adalet Bakan yardımcısı, daha sonra da HSK üyesi olarak görevlendirildi. Mümtaz’er Türköne’nin bir yazısında belirttiği gibi, Adalet Bakanı’nın “AYM kararlarına uymayan hakimler kıdem alamayacak” sözlerinden hemen sonra, AYM kararına uymamış bir hâkimin bakan yardımcılığına getirilmesi hukuksuzluğun açıkça desteklenmesi ve bunu yapanların ödüllendirilmesinden başka bir şey değildir. Siyasilere yardakçılık eden bu yargı mensupları kötülüklerinin karşılığı olarak makam ve mansıplarla yüceltilirken Yasar Nuri Öztürk’ün isabetli bir tespitinde olduğu gibi kötülük toplumu haline dönüşen Türk toplumu ‘zorbalara isyanın ıstırabı yerine itaatin rahatını yeğlemeyi’ tercih etti ve olan bitenleri tepkisizce izleyip sindirebildi.

Seçim güvenliği, hür demokratik cumhuriyetlerde seçimlerin adil ve şeffaf bir şekilde yapılması için hayati bir öneme sahiptir. 2022 yılında İktidarın öncülüğü ile kıdemli hâkimlerin il ve ilçe seçim kurulu başkanı olmalarına dair kadim uygulamaya son verilerek seçim hâkimlerini kurayla belirleme ile ilgili bir yasal düzenleme yapılmış olması, seçim güvenliğini ve güvenilirliğini zedeleyecek kritik bir adım olduğu kuşkusuzdur. Zira yargının en az üçte ikisinin son 6 yılda iktidar tarafından militan yargıçlarla doldurulduğu nazara alındığında yapılacak kur’alar sonucunda seçim kurulu başkanlarının büyük çoğunluğunun iktidarın sopası haline gelmiş yargıçlardan oluşacağını öngörmek için kâhin olmaya gerek yok sanırım. Bu militan yargıçlar eliyle seçim manipülasyonları yapılmak istendiği gün gibi aşikardır.

Netice itibariyle karşımızda organize olmuş bir yargı çetesi var. Bu yapı devlet ve toplum hayatının tümüne hükmetme etki ve gücüne sahiptir. Kendileri gibi olmayanlara karşı alabildiğine hırçın ve saldırgan, nemalandığı sistemin değişmemesini isteyen, hukuku menfaatlerine göre sinsice yorumlayan, adaletin bu topraklarda yeniden tecelli etmesi aleyhine çalışan ve kötülüğü başta tutmak için içtihat birliği yapmış bir yargı çetesiyle karşı karşıyayız. Bütün bunlara rağmen her şart altında hukuk yolunda yürümekten ve hukuksuzluk yapanların haksızlıklarını yüzlerine haykırmaktan başka bir yol gözükmüyor. Edmund Burke’nin dediği gibi ‘Kötülüğün zaferi için gerekli olan tek şey, iyi insanların hiçbir şey yapmayışıdır’. Yeterli seviyede olmasa da uluslararası düzeyde samimi gayretlerle küçük ama önemli adımlar atılmaktadır. Hukuki süreçler ağır aksak da yürüse şartların normalleşmesi ile birlikte varılacak yer adalet olacaktır. Ehil insanların elinde adaletin ‘bas davulu’ çalmaya başladığında gök gürültüsü kuvvetinde tesiriyle diğer tüm sesleri bastırıp devletin tüm kurumlarını oluşturan orkestrayı düzene kavuşturup ritim verdiğinde umumi düzene kavuşacağımızdan hiç kimsenin şüphesi olmasın.

Rejimin Militan Yargısından Kesitler (1) yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://hukukpenceresi.com/rejimin-militan-yargisindan-kesitler-1/feed/ 0
BİR YARGIÇ OLARAK BEN NEYİM? https://hukukpenceresi.com/bir-yargic-olarak-ben-neyim/ https://hukukpenceresi.com/bir-yargic-olarak-ben-neyim/#respond Sun, 05 Jun 2022 15:07:46 +0000 https://hukukpenceresi.com/?p=7818 Modern Devletin üç ana erki olarak kabul edilen Yasama, Yürütme ve Yargı güçleri arasındaki dengeli ilişki ve bu güçlerin birbiri karşısında kendi alanına hakimiyeti ve görevlerini etkin olarak yerine getirebilmesi çağımızın arzulanan yönetim şeklidir. İlkel şekilde yönetilen tüm devletler bu güçleri bir kişi, grup ya da ailede toplamakla demokrasi ve hukuktan uzaklaşmış zamanla diktatörlük halini […]

BİR YARGIÇ OLARAK BEN NEYİM? yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Modern Devletin üç ana erki olarak kabul edilen Yasama, Yürütme ve Yargı güçleri arasındaki dengeli ilişki ve bu güçlerin birbiri karşısında kendi alanına hakimiyeti ve görevlerini etkin olarak yerine getirebilmesi çağımızın arzulanan yönetim şeklidir. İlkel şekilde yönetilen tüm devletler bu güçleri bir kişi, grup ya da ailede toplamakla demokrasi ve hukuktan uzaklaşmış zamanla diktatörlük halini almış; buna karşın bu güçler arasındaki dengeyi koruyabilen devletler gerçek bir demokratik hukuk devleti olmayı başarabilmiştir.

Tarih sahnesinin bir tarafında bundan yaklaşık 250 yıl önce Montesquieu gibi yasama, yürütme ve yargının her birini asli ve etkin güç olarak konumlandıran düşünürler varken diğer tarafında  günümüzde dahi kendisine destekçi bulabilen ve yargıyı “siyasetin köpeği” olarak niteleyen ya da o hale sokmak isteyen düşünce ve çabalar vardır.

Yani bu ilişki düzleminde makas aralığı o kadar geniştir ki bir yargıç devletin üç erkinden birinin şerefli bir temsilcisi olabileceği gibi kendisini siyasilerin köpeğine de dönüştürebilir.

Bir eski yargı mensubu ve hukukçu olarak yargının siyasetin köpeği seviyesine düşürülmesi söylem ve eylemleri beni derinden yaralamaktadır. Ancak bu isnadın Türkiye gerçeğinde bireysel ya da kurumsal bir karşılığının olup olmadığı ve bu aşamaya nasıl gelindiği de üzerinde kafa yorulması gereken bir olgudur.

Şunu kabul etmek gerekir ki Türkiye’de yargı hiçbir zaman arzulanan ölçüde bağımsız ve tarafsız olamadı. Türk yargı tarihi yargının gerçek bir güç olmaya yaklaştığı ya da tamamen siyasetin güdümüne girdiği iniş çıkışlarla doludur. Ancak hiçbir zaman AKP (YBD) dönemindeki gibi aşikar ve pervasız şekilde siyasi iradenin emrine amade bir hale kendini indirgememiştir.

Türk yargısının siyasi iktidarla arasındaki mesafenin adeta ortadan kalkması ve bazılarının tabiriyle „siyasetin köpeği“ ne dönüşmesi özellikle son yedi yılda önlenemez bir hızla dönüşümünü tamamlamıştır. Bu dönüşümün kurumsal anlamdaki en etkin ve başat aktörü hiç kuşkusuz ki Yargıda Birlik Derneği (YBD) dir.

YBD, 2014 yılında Yargıda Birlik Platformu (YBP) olarak kurulup 27 Mart 2015 tarihinden itibaren dernek olarak faaliyetlerine devam eden Türkiye’deki en etkin ve fazla üyeye sahip yargı örgütlenmesidir.

YBP nin kuruluş güdüsü ve faaliyetlerindeki temel motivasyon, kendilerine varlık ve güç imkanı veren AKP iktidarının devamını sağlamak, bu iktidarın bulaştığı suç ve hukuksuzluklara „milli ve yerli“ kılıfı içerisinde gerekçeler uydurarak işlenen suçları aklamak ve bir yandan da iktidara gerçek manada muhalefet eden kesimleri hukukun tüm kurallarını hiçe sayarak korkutmak, yıldırmak, cezalandırmak ve yok etmektir.

YBD nin isminde hernekadar „yargı“ kelimesi, tüzüklerinin 3. maddesinde de „Yargının bağımsızlığının ve tarafsızlığının tam olarak sağlanmasını amaçlar,“  şeklinde hüküm yer alsa da Platformun  filizlendiği, yeşerdiği, boy verdiği ve meyveye durduğu zemin ve zaman onu normal bir yargı derneğinden beklenenin aksine yargıyı doğrudan yürütmeye bağlamak motivasyonuyla hareket etmesinden alıkoyamamıştır. Çünkü platformun gerçek kuruluş amacı onu oluşturan bileşenlerin her birinin bulaştığı suçları aklamak ve bu suçları ortaya çıkaranlarla hesaplaşmaktır.

Haliyle 2013 yılı itibariyle suçları birbiri ardına ortaya dökülmüş olan  AKP iktidarı;

Önceleri Devleti tağut olarak gören ve devlet içerisinde daha etkin görevler kapma telaşında olan siyasal İslamcı ya da başka motivasyona sahip ancak yine kendilerini dini bir kimlikle tanımlayan alevi inancına mensup yargı mensupları;

Bulaştığı suçlar ya da görevlerini ihmalleri nedeniyle disiplin kovuşturmalarına muhatap olmuş yargı çalışanları;

Darbe hazırlığı sırasında suçüstü yakalanan Balyoz ve Ergenekon’un akıl hocası derin yapılar,

Kendilerini milliyetçi olarak tanımlayan ancak tüm vatan sevgisi edindiği unvan ve oturduğu makam koltuğundan ibaret olan menfaatçi kitlelerin oluşturduğu yapılar,

Ve baştan itibaren kendilerini devletin ve/ya Kemalist rejimin yegane sahibi, koruyucusu veya “askeri” olarak telakki eden solcu, ulusalcı olduğunu iddia edenler veya kendi kişisel menfaatlerini bu maske ile gizleyenler birlikte hareket etme kararı almış;  bazen kendilerini „yerli ve milli“ görüp karşılarındakini “işbirlikçi, paralelci, hain” olarak yaftalayan; çoğu zaman hukuka aykırı eylem ve söylemleri haklı göstermek adına „devlet aklı devreye girdi“ gibi söylemler ardına gizlenen, zaman zaman da “devletin ali menfaatleri böyle icap ettiriyor” diyerek yapılanmalarına bir gizem katmaya çalışan hakim ve savcılar yargı teşkilatı içerisinde hızlı bir şekilde örgütlenmişlerdir.

Kuruluş aşamasındaki söylemlerine yansıyan amaçları, önceleri “paralel devlet yapılanması” ile mücadele, sonraları “gülen cemaati” ile mücadele ve bunları “imha, bertaraf etme” olarak formüle edilmiş ve bu vaat ile “oy” toplamışlar ve zahirde bunu fazlasıyla hayata geçirmiş iseler de, asıl gayeleri yargının siyasetin köpeği haline getirilmesi olmuş ve bunu da realize etmişlerdir.

2014 HSYK seçimlerinin hemen sonrasındaki eylem, söylem ve çalışmaları ile bir tür “suç örgütü”ne evrilen YBD, daha en başlarda da bir tür “menfaat” yapılanması olarak ortaya çıkmış ve iltisaklı, irtibatlı ve/ya mensup olacaklara kısa-orta-uzun vadede çeşitli menfaat vaadi büyüme ve kurumsallaşma sürecini tamamlamıştır. Üye ve destekçilerine makam, maaş zammı, unvan ve çeşitli dokunulmazlıklardan yararlanma imkanlarını kazandırmış olmakla şimdilik yargıyı köpekleştirme pahasına da olsa amacına ulaşmış gibi gözüküyor. Ancak Türk yargısına ve toplum barışına vermiş oldukları telafisi imkânsız zararlar bizzat kendi üyelerince oluşturan soruşturma ve yargılama dosyaları ve imzalanan kararlarla tüm gerçekliğiyle kaybolmaz bir şekilde yerini koruyor.

Yargı ve köpek kavramlarının aynı cümlede kullanılması acı bir hakikati işaret etse, hepimizin içini parçalayan bu gerçekliği inşa edenler hukuk işlerlik kazandığında önce mahkeme önünde hesap verecek, sonrasında ise toplum vicdanında ve tarih önünde hak ettikleri yeri alacaklardır.

Yargının maddi ve manevi birikimlerini yağmalayanlar, itibarını içerde ve dışarda ayaklar altına düşürenler, yargı sistemini temel hak ve özgürlükleri koruyan değil ve fakat onun önünde en büyük tehdit ve tehlike haline getirenler, eylem, söylem ve kararlarını zihin aynalarında karşılarına alsınlar ve kendilerine şu soruları sorsunlar;

  • Ben attığım imzayı sadece yürürlükteki yasalara, hukuk bilgime ve dosyadaki deliller ışığında ulaştığım kanaatime göre mi attım?
  • Bu imzayı atarken soruşturma geçirme, unvanımı kaybetme, tayin olma kaygısıyla vicdanımda oluşan kanaatin aksine bir hükme vardım mı?
  • İmzamı atmadan önce bana gayri resmi ve gayrimeşru olarak iletilen telkinlerin etkisinde kaldım mı?
  • İmzamı atarken bir gruba duyduğum negatif kimi duygular kararımı olumsuz etkiledi mi?
  • İmzamı maddi bir menfaat karşılığında mı attım?

Bu sorular belki çoğaltılabilir. Her hukukçu hatta sıradan bir vatandaş bile bu soruları sorabilir ancak bu soruların gerçek cevabını ancak o imzaları atanlar bilebilir. İşte bu sorulara samimiyetle verilen cevaplar kişiyi Montesquieu’nun konumlandırdığı noktada devletin bir erkinin asli (asil) temsilcisi ya da Perinçek’in konumlandırdığı noktada „siyasetin köpeği“ yapar.

Kurumsal anlamda YBD yargımız adına talihsiz bir dönemin baş aktörüyse de bireysel anlamda her bir yargı mensubu geniş makas aralığındaki konumunu kendisi belirler.

İdeal manada yargıç mıyım? Siyasetin köpeği mi?

Taktir yüce mahkemenin!!!…..

BİR YARGIÇ OLARAK BEN NEYİM? yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://hukukpenceresi.com/bir-yargic-olarak-ben-neyim/feed/ 0
KİRLİ POLİTİKALARIN HİZMETKÂRI OLARAK YARGIDA BİRLİK DERNEĞİ https://hukukpenceresi.com/kirli-politikalarin-hizmetkari-olarak-yargida-birlik-dernegi/ https://hukukpenceresi.com/kirli-politikalarin-hizmetkari-olarak-yargida-birlik-dernegi/#respond Sat, 26 Mar 2022 22:46:38 +0000 https://hukukpenceresi.com/kirli-politikalarin-hizmetkari-olarak-yargida-birlik-dernegi/ Hitler’in propaganda bakanı Joseph Goebbels günlüklerinde “Yargı devlet hayatının efendisi olamaz, devlet politikasının hizmetkârı olmalıdır.” der.[1] 12 Ekim 2014 tarihli HSYK seçimlerinden sonra Türk Yargısına egemen olan “Yargıda Birlik Hareketi (Derneği)”, Goebbels’in bu sözünün vücut bulmuş hali, yaşayan somut bir örneği olmuştur. 17-25 Aralık 2013 tarihli rüşvet ve yolsuzluk operasyonlarından sonra Gülen Hareketi’ni düşman ilan […]

KİRLİ POLİTİKALARIN HİZMETKÂRI OLARAK YARGIDA BİRLİK DERNEĞİ yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>

Hitler’in propaganda bakanı Joseph Goebbels günlüklerinde “Yargı devlet hayatının efendisi olamaz, devlet politikasının hizmetkârı olmalıdır.” der.[1] 12 Ekim 2014 tarihli HSYK seçimlerinden sonra Türk Yargısına egemen olan “Yargıda Birlik Hareketi (Derneği)”, Goebbels’in bu sözünün vücut bulmuş hali, yaşayan somut bir örneği olmuştur.

17-25 Aralık 2013 tarihli rüşvet ve yolsuzluk operasyonlarından sonra Gülen Hareketi’ni düşman ilan ederek, Devletin bütün kurumları ve yandaş medyasıyla birlikte Gülen Hareketi’ni “yok etmek” üzere savaş açan Erdoğan, Ağustos 2014’te Cumhurbaşkanı seçildikten sonra Gülen Hareketi’ni “terör örgütü” olarak Kırmızı Kitap’a[2] koyduracağını açıkladı. Yapılan periyodik toplantılar sonrasında MGK’da bu konuda karar aldırdıktan sonra da “Yargı bundan sonra Kırmızı Kitaba göre karar verecek.” dedi.[3] Böylece Erdoğan’ın “paralel yapı ile mücadele” adı altında başlattığı süreç, yani Gülen Hareketi’ni bitirmeye yönelik karar, işlem ve uygulamalar, “Devletin milli güvenlik siyaseti” kapsamında yürütülmeye başlandı.

Bu süreçte en önemli görevi, Hükümetin girişimleri ve desteğiyle “Yargıda Birlik Platformu” adı altında örgütlenen yargı mensupları üstlendi. 27 Mart 2015’te dernek statüsü kazanan “Yargıda Birlik Hareketi”, “platform” olarak harekete geçtikleri ilk andan itibaren, siyasi iktidarla aynı söylem birliği içerisinde Gülen Hareketi’ni kendileri için de “düşman” ilan etti ve “Bu mücadelede Devletimizin yanındayız, yürütme ile uyumlu çalışıyoruz” mesajı verdi.[4] Bütün söylem ve eylemleriyle, Devlet politikasının, yani “Devletin milli güvenlik siyasetinin” hizmetkârı olduğunu gösterdi.

YBD’nin, siyasi iktidar tarafından kurulması, desteklenmesi, iktidar ile birlikte hareket etmesi, bağımsız ve tarafsız bir yargı örgütü olmadığının göstergesidir. Bununla birlikte, YBD’nin tarafsız olmadığını gösteren, en az bunun kadar önemli bir başka olgu daha bulunmaktadır. O da şudur: YBD, “Gülen Hareketi karşıtlığı/düşmanlığı” temelinde örgütlenmiş bir yargı örgütüdür. “Yargıda Birlik Hareketi”, toplumun bir kesimini, siyasi iktidar ile birlikte “düşman” kabul eden ve bu “düşmana” karşı, kin, nefret ve intikam duyguları besleyen ve bunu her söylemlerinde açık veya zımni şekilde dile getiren yargı mensuplarının oluşturduğu bir yapılanmadır. Buna ilişkin kanıtlardan bazılarına göz atalım:

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın “Yargıda Birlik’i biz birçok hâkim ve savcıyla birlikte kurduk. FETÖ’yü yargıdan temizledik.” sözleriyle,[5] YBP’nin Adalet Bakanlığı organizasyonu olduğunu ve Gülen Hareketi’ne karşı faaliyet yürüttüklerini açıkça itiraf etmiştir. YBD kurucu üyesi Harun Kodalak ve Yargıtay üyesi Abdullah Yaman, YBP’nin Adalet Bakanlığı koordinesinde “Gülen Cemaati’ne karşı” kurulduğunu açıklamışlardır.[6] Yine YBP sözcüsü Abbas Özden, HSYK seçimleri öncesi verdiği röportajda, “kendilerinin paralel yapıyla mücadele etmek için oluşturulmuş bir birlik olduğunu” ifade etmiştir.[7]

Adalet Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı ve YBD dönem Başkanı Musa Heybet, 19.06.2017’de Erzurum’da yaptığı konuşmada, “Hâkim ve savcıların bu yapıya karşı …bir araya gelmeyi başardığını, biran önce bu yapının tasfiye edilmesine inandıklarını” söylemiştir.[8] YBD yöneticileri, YBD mensubu HSYK üyeleri ve hâkim-savcılar, bütün toplantılarında bu hususu tekrar etmişler ve “bu mücadelede devletin yanında olduklarını” belirtmişlerdir.[9]

YBD Başkanı Birol Kırmaz, 16 Kasım 2015 tarihli basın toplantısında, “HSYK’nın paralel yapı ile mücadele konusundaki çalışmalarını takip ettiklerini, ancak bu çalışmaların yeterli olmadığını, bu çalışmaların, daha etkin, verimli olması konusunda hemfikir olduklarını ve bu konunun takipçisi olduklarını” belirtmiştir.[10]  YBD dönem Başkanı Musa Heybet, 13 Eylül 2017’de AA muhabirine yaptığı açıklamada, “FETÖ sanıklarının duruşmalardaki ‘inkâr ve mağduriyet’ söylemlerine aldanmamak gerekiyor. Mağduriyet algısı ihanetin perdelenmesi için yapılmış özel çalışmadır. Tüm bunlar yargılamaları aksatmaya yöneliktir. Hâkimlerimizin bu çabaları soğukkanlı karşılayabildiklerini gözlemliyoruz. Bu çok önemlidir.” şeklindeki konuşmuştur.[11] Gülen Hareketi’ne yönelik soruşturma ve davaları yakından takip etmek ve ilgilileri Gülen Hareketi aleyhinde yönlendirmek, bu davalardaki sanık savunmalarına itiraz edip, karşı argümanla bu savunmaları boşa çıkarmaya ve bu konuda hâkimleri yönlendirmeye çalışmak, ancak taraflı (hasım) olmakla açıklanabilir ve bütün bunların, bağımsız ve tarafsız olması gereken bir yargı derneğinin amaç ve faaliyeti kapsamında olması düşünülemez.

Avrupa Yargıçlar Birliği 15 Temmuz darbe girişimi sonrasındaki kitlesel ihraçlar üzerine ihraç edilen hâkim-savcılar ve aileleri için bir insani yardım fonu oluşturmuştur.[12] Ancak YBD, bu girişimi “teröre yardım” olarak niteleyerek tepkiyle karşılamış ve Avrupa Yargıçlar Birliği yöneticilerinin hukuk ve tarih önünde sorumlu olacakları uyarısı yapmıştır.[13] YBD’nin söz konusu cevabı verdiği tarihte (Kasım 2016), ihraç edilen hâkim-savcılar hakkında “terör suçundan” kesinleşmiş bir karar yoktur, hatta henüz dava bile açılmamıştır. Bu açıklama, YBD’nin, Gülen Hareketi’ne karşı tamamen taraflı ve hasmane bir tutum sergilediğinin kanıtlarından birisidir. O kadar ki YBD, hukukun en temel ilkelerinden olan masumiyet karinesini bile görmezden gelmiştir.

“Yargının bağımsızlığının ve tarafsızlığının tam olarak sağlanması” vadeden YBD, Erdoğan’ın; “AİHM kararı bizi bağlamaz”, “İlk derece mahkemesi (AYM kararına karşı) kararında direnebilirdi”, tutuklama/tahliye konusunda “bunları bırakamayız”, “talimatlarını da verdik”; AKP’li bir vekilin “Yasama da bizde, yürütme de bizde, yargı da bizde”[14] gibi yargıya müdahale içeren sözler karşısında veya verdikleri kararlar nedeniyle hâkimlerin görev yerlerinin değiştirilmesi, açığa alınması gibi HSK kararlarına karşı hiçbir şekilde ses çıkarmayan YBD, Avrupalı kurumların “Gülen Hareketi” ismini kullanmalarından rahatsız olmuş ve buna yönelik açıklamada bulunmuştur. YBD dönem Başkanı ve İstanbul C.Başsavcıvekili Cumali Karakütük, 06 Aralık 2016’da yaptığı açıklamada, açılan iddianamelerden söz ederek (henüz yargı kararının bulunmadığını da bildiği halde), “Darbe yapmaya kalkışmış bir terörist örgütü, meşru bir yapı olarak gösterme gayretiyle ‘Gülen Hareketi’ demek suretiyle hukukun karşısında aklamak gibi bir işe soyunuyorlar.” diyerek Avrupalı kurumları suçlamıştır.[15]

Yine, bağımsızlık ve tarafsızlık şartlarını taşımaması nedeniyle Avrupalı yargı örgütlerince kabul görmeyen ve hükümet yanlısı bir örgüt olarak tanınan YBD, Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV) Başkanı Murat Arslan’a, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi tarafından yargının bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğüne desteği konusundaki kalıcı hizmetleri nedeniyle Vaclav Havel İnsan Hakları ödülü verilmesini de “hakkında FETÖ üyeliğinden dava açıldığı” gerekçesiyle kınamıştır.[16]

Bütün bunlar, YBD’nin ne derece “tarafgir” bir örgüt olduğunu göstermektedir. Siyasi iktidarın “düşman” ilan ettiği Gülen Hareketi, YBD’ye göre de bir “düşman”dır ve düşman olarak muamele görmelidir; bu nedenle de insan haklarından faydalanması düşünülemez. YBD’nin Gülen Hareketi’ne yaklaşımı, nefret ve düşman hukukundan öte değildir. Düşman ceza hukukunda, “kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesi”, “masumiyet karinesi”, “şüpheden sanık yararlanır ilkesi”, “savunma hakkı”, “tabii hakim ilkesi”, “yargı bağımsızlığı”, “suç ve cezanın şahsiliği” gibi hukukun temel ilkeleri askıya alınabilir. YBD’li yargı mensuplarının siyasi nitelikteki bu davalarda uygulaması da bu yönde olmuştur.

YBD facebook hesabından yaptığı 12 Ekim 2020 tarihli basın açıklamasında tüyler ürperten ifadelere yer vermiş, bir yargı örgütünden ziyade “paramiliter” bir yapılanmanın, ya da sokak çetesi ve mafya vari bir yapının tercih edebileceği bir dil kullanmıştır. Açıklamasında YBD, henüz devam eden davalar ile ilgili, davaya bakan yargı mensuplarını baskı altına alacak net ifadelerde bulunmuş, ihraç edilen ve yargılamaları devam eden yargı mensuplarını “terör unsurları” olarak niteleyip, kuruluş amaçlarının bunları “ortadan kaldırmak” olduğuna yer verilebilmiştir. Yine YBD açıklamasında, yürütmenin başında yer alan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı “önderi” olarak kabul edip, yaptıkları mücadeleyi! onun talimatı ile gerçekleştirdiklerini itiraf edebilmiştir. Kendilerini ve üyelerini “milli” kabul eden Dernek gözünde, kendilerinden olmayan yargı mensupları “hain, düşman, ajan, işbirlikçi”dir. YBD, “Yargıda birlik derneği (platformu), Fetullahcı Terör Örgütü ile mücadelede önemli görevler üstlenmiş, bu günde devam eden mücadelenin temel taşlarını, omurgasını oluşturmuştur” ibarelerine yer vermek suretiyle, 2014 yılından bu güne kadar, derneğe üye olan veya olmamakla beraber onun amaçları doğrultusunda çalışan yargı mensuplarının, Anayasa ve yasa hükümlerini hangi motivasyonla yok sayarak, düşman ceza hukuku ilkeleri doğrultusunda kararlar verdiklerinin anlaşılmasına açıklık getirmiştir.

Özetle YBD, Devleti yöneten siyasi iktidarın Gülen Hareketi’ni karşı oluşturduğu politikanın, yani “Devletin milli güvenlik siyasetinin” hizmetkârı olmuş ve bütün söylem ve eylemleriyle bunu kanıtlamıştır. Böylece YBD egemenliğindeki Türk Yargısı, siyasi iktidarın yönetiminde bir soykırım silahına dönüştürülmüştür.

Bağımsız yargı, uyuşmazlık konusuyla bir ilişkisi olmayan, taraflara karşı herhangi bir önyargısı bulunmayan ve herhangi bir tehdit altında bulunmayan üçüncü kişi konumunda olmak zorundadır. Hiçbir hâkimin, toplumda yer alan kişiler, gruplar, yasal veya yasa dışı oluşumlar hakkında doğrudan hedef alarak hasmane açıklamalar yapması ve onları mücadele edilmesi, yok edilmesi gereken kişiler olarak görmesi, ilan etmesi ve bu amaçla birlik oluşturması söz konusu olamaz. Aksi halde o hâkimin, genelde topluma karşı ve özelde de düşman gördüğü kesime karşı tarafsızlığından söz edilemez.

Oysa YBD üyeleri, “paralel yapı” iddialarına karşı, ilk andan itibaren uyuşmazlığın bir tarafı olarak yer almış, iktidar ile birlikte hareket etmiş, uyuşmazlığın diğer tarafı olan Gülen Hareketi’ne karşı ön yargıdan da öte ihsas-ı reye varan görüşler ileri sürmek ve hatta daha da ileri giderek “Gülen Hareketi ile mücadele edeceklerini” ilan etmek suretiyle tarafsız olmadıklarını açıkça göstermişlerdir. YBD’yi “yargı örgütü” olarak gösteren tek olgu, üyelerinin “yargı mensubu” sıfatı/kimliği taşımalarıdır. Bağımsızlık ve tarafsızlık şartlarını taşamamasının yanı sıra, tarafgirlik, nefret ve düşman hukuku anlayışından kurtulamayan YBD’nin, bağımsız ve tarafsız bir yargı örgütü olarak kabulü mümkün görülmemektedir.

 

 

[1] YBD’nin HSYK seçimini kazanmasına çok sevinen ve “Yargının altın çağını yaşadığını” söyleyen Ergenekon Davası sanıklarından Vatan Partisi lideri Doğu Perinçek, benzer şekilde; “Hukuk siyasetin köpeğidir.” demişti.

[2] Anayasa’nın 118. maddesindeki tabirle “Milli Güvenlik Siyaseti”, Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Milli Güvenlik Kurulunca belirlenir ve tavsiye olarak Cumhurbaşkanına (16 Nisan 2017 tarihli referandumla yapılan değişiklik öncesinde Bakanlar Kurulu’na) bildirilir. MGK kararları, kamuoyunda “Kırmızı Kitap” olarak bilinen ve “Gizli Anayasa” olarak da tabir edilen, mahiyetini TBMM üyelerinin dahi bilmediği gizli bir belge olan “Milli Güvenlik Siyaset Belgesi”ne kaydedilir. Bu kararlar Cumhurbaşkanı tarafından değerlendirilir ve gerekli karar ve tedbirler alınır.

[3] http://www.aksam.com.tr/siyaset/paralel-yargiya-karsi-tutuklamalar-surecek/haber-404841

http://www.habererk.com/siyaset/erdogandan-u-donusu/15294

[4] Çok sayıda örnekten bkz: https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/yargida-cemaate-karsi-yeni-ittifak-64117

https://m.star.com.tr/guncel/paralel-isyani-yargida-birlik-platformu-getirdi-haber-873991/

https://www.yenisafak.com/gundem/hsykda-paralel-rahatsizligi-641658

https://www.milliyet.com.tr/gundem/hsyk-seciminde-gozler-cemaatte-1915720

http://www.cnnturk.com/turkiye/hâkim-ve-savcilar-iftarda-bulustu-devletin-yanindayiz

[5]https://odatv.com/amp/aleviler-alinmiyordu-09101920.html?__twitter_impression=true

[6] YBD kurucu üyesi ve dönemin Ankara C.Başsavcısı Harun Kodalak ve Dönemin Adalet Bakanlığı Müsteşarı Birol Erdem’in YBP’nin nasıl kurulduğuna ilişkin beyanları için bkz: Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin İlk Derece Mahkemesi sıfatıyla verdiği 2019/11 E, 2021/5 K. Sayılı kararı.

https://www.sozcu.com.tr/2019/gundem/adalet-bakanligi-eski-mustesari-birol-erdeme-fetoden-dava-acildi-5344176/

Abdullah Yaman’ın “Tanıklık Etmek” başlıklı yazısına dair bkz: http://www.karar.com/yazarlar/elif-cakir/yargi-camiasinin-vicdanini-rahatsiz-eden-gozalti-4235

[7] https://t24.com.tr/haber/yargida-birlik-cemaat-yar-savi-ele-gecirdi-bizim-listemizde-solcu-alevi-milliyetci-ve-dindarlar-var,270124

https://www.turkishnews.com/tr/content/2014/09/09/ev-imamini-hsyk-uyesi-yaptilar/

[8] https://www.haberler.com/feto-nun-yargi-icerisindeki-gucu-2014-te-kirildi-9748531-haberi/

[9] http://www.cnnturk.com/turkiye/hâkim-ve-savcilar-iftarda-bulustu-devletin-yanindayiz

http://aa.com.tr/tr/turkiye/baska-yerden-talimat-alanlarin-bu-ulkeye-verecek-hicbir-seyi-yok/589828

http://adaletgundemi.net/haber/4252/adalet-bakanligi-mustesar-yardimcisi-heybet-hakim-/

http://adaletgundemi.net/haber/4437/yargida-birlik-dernegi-baskani-birol-kirmaz-terorl/

https://www.haberturk.com/yerel-haberler/haber/8518024-yargida-birlik-derneginin-nusaybin-ziyareti

[10] https://www.haberler.com/yargida-birlik-dernegi-basin-toplantisi-7881445-haberi/

[11] https://www.aa.com.tr/tr/15-temmuz-darbe-girisimi/magduriyet-algisi-ihanetin-perdelenmesi-icin-ozel-calismadir/908987

[12] https://www.sabah.com.tr/avrupa/2016/11/7/fetocuhain

[13] https://www.sabah.com.tr/avrupa/2016/11/16/fetocu-hâkimlere-yardim-suctur

http://adaletgundemi.net/haber/5379/yargida-birlik-dernegi-basin-aciklamasi/

http://www.haberturk.com/yerel-haberler/haber/10069858-ybdden-uluslararasi-yargiclar-birligine-tepki

[14] http://www.hurriyet.com.tr/galip-ensarioglu-agzimdan-kacirmadim-40083231

[15] http://aa.com.tr/tr/turkiye/yargida-birlik-dernegi-baskani-karakutuk-fetoyu-aklamak-gibi-bir-ise-soyunuyorlar/700048

[16] https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/yargida-birlik-dernegi-akpmnin-feto-sanigina-odul-vermesini-kinadi/934103

KİRLİ POLİTİKALARIN HİZMETKÂRI OLARAK YARGIDA BİRLİK DERNEĞİ yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://hukukpenceresi.com/kirli-politikalarin-hizmetkari-olarak-yargida-birlik-dernegi/feed/ 0