Hakimler ve Savcılar Kurulu arşivleri - Hukuk Penceresi https://hukukpenceresi.com/tag/hakimler-ve-savcilar-kurulu/ Zulüm karanlığına ışık saçan pencere Sun, 29 Jan 2023 00:51:21 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.5.2 https://hukukpenceresi.com/wp-content/uploads/2022/06/indir-150x150.jpeg Hakimler ve Savcılar Kurulu arşivleri - Hukuk Penceresi https://hukukpenceresi.com/tag/hakimler-ve-savcilar-kurulu/ 32 32 Akrebin Kıskacındaki Yargı (8): “YBP’nin Genişletilmiş İlk Toplantısı” (3.Bölüm) https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-8-ybpnin-genisletilmis-ilk-toplantisi-3-bolum/ https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-8-ybpnin-genisletilmis-ilk-toplantisi-3-bolum/#comments Wed, 08 Feb 2023 00:40:41 +0000 https://hukukpenceresi.com/?p=9049 Akrebin Kıskacındaki Yargı (8): “YBP’nin Genişletilmiş İlk Toplantısı” (3. Bölüm) Toplantıyı idare eden Selahattin Menteşe “Başka soru sormak veya katkı sunmak isteyenler varsa söz hakkı verebiliriz.” dedi. Sait bey elini kaldırarak söz istedi. Sahnedeki heyet söz versek mi vermesek mi diye kendi aralarında konuşurken, eline mikrofonu almayı başaran Sait bey, “Değerli meslektaşlarım hepinizi saygıyla selamlıyorum. […]

Akrebin Kıskacındaki Yargı (8): “YBP’nin Genişletilmiş İlk Toplantısı” (3.Bölüm) yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Akrebin Kıskacındaki Yargı (8): “YBP’nin Genişletilmiş İlk Toplantısı”

(3. Bölüm)

Toplantıyı idare eden Selahattin Menteşe “Başka soru sormak veya katkı sunmak isteyenler varsa söz hakkı verebiliriz.” dedi. Sait bey elini kaldırarak söz istedi. Sahnedeki heyet söz versek mi vermesek mi diye kendi aralarında konuşurken, eline mikrofonu almayı başaran Sait bey, “Değerli meslektaşlarım hepinizi saygıyla selamlıyorum. Endişeye mahal yok! Toplantıyı sabote etmek için söz almadım. Sadece yapılan konuşmalar nedeniyle müsaadenizle birkaç cümle ile açıklama yapmak istiyorum.” dedi.

Bu sırada yan masalardan laf atarak, “Kes traşı, buraya seni dinlemeye gelmedik”, “Tamam bu arkadaş konuştu, alın mikrofonu” diyen üç beş kişi oldu. Karakter olarak sert ve ciddi bir mizaca sahip olan eski bürokrat Sait bey, yargı mensubundan çok meyhane fedaisi ağzıyla laf atan bu insanlara hışımla dönüp -siz beni iyi tanırsınız dercesine- kaşlarını çatıp gözlerini kısarak bakınca bu kişiler – gayr-i ihtiyari – süt dökmüş kedi gibi oldular. Masa ve sandalyeleri arasında ufaldıkça ufaldılar. Zira yaygara yapan bu zevatın cemaziyelevvellerini ve meslekte ne haltlar karıştırdıklarını Sait bey çok iyi biliyordu. Sinmeleri bunun sonucuydu!

Sait bey devamla, “Toplantı salonu dışında görevli bir meslektaş tarafından yine bu toplantıya katılmak için gelen Metin Koyuncu arkadaşımıza sözlü tacizde bulunulduğunu öğrendim. Öncelikle yakışıksız bu davranışından dolayı o meslektaşı kınadığımı belirtmek isterim. (Kürsüde ki Selahattin bey ‘Tamam bir sorun yok, kısaca toparlayın lütfen’ dedi.) Sayın meslektaşlarım 12 eylül 1980’den önce polis teşkilatında Pol-Der ve Pol-Bir şeklinde iki yapı oluşmuştu. Bu kamplaşma neticesinde ülkemizde asayiş tamamen bozulmuştu. Hiç kimsenin can ve mal güvenliği kalmamıştı. İnanıyorum ki, burada bulunan hiç kimse yargı camiamızın da kamplaşıp toplumun kırılganlaşmasına sebep olmak istemez. Bu seçim sürecini huzur içinde yürütemezsek ülkemiz için hava kadar, su kadar önemli olan adalet hizmetlerinin sekteye uğrayacağına dair endişelerimi belirtmek istiyorum. Netice itibarıyla, HSYK seçiminin centilmenlik içinde geçmesini, adaylardan ziyade ülkemizin kazanmasını canı gönülden diliyorum. Söyleyeceklerim bu kadar. Teşekkür ederim.” dedi ve yerine oturdu. Yirmi otuz kişi dışında kimse alkışlamadı. Sait bey sandalyeye oturmaya yeltenirken Metin bey ‘artık gitsek mi efendim’ dedi ve bu teklifi makul karşılayan Sait bey ayağa kalktı. Hiç acele etmeden yavaşça sandalyedeki ceketini giydi. Konuşmacılar dahil salondakilerin çoğu bu seremoniyi sessizce izlediler. Sait bey, sağında Metin ve solunda Bilal beyler olduğu halde özellikle sahnenin önünden geçmeyi tercih etti ve konuşmacılara da ufak bir tebessüm ederek  vakur bir şekilde salondan çıktı.

Salondan çıkmasından hemen sonra, Sait beyin sözlerinden oldukça rahatsız olan Abbas bey ayağa kalkarak; “Son konuşmacının, kendisince bizi sağduyuya davet eden sözlerini çok ciddiye almıyorum. Yükselen dinamizmimizi söndürmek ve mücadele motivasyonumuzu kırmak amacı taşıdığını düşünüyorum. Eskiden beri birbirinden dağınık görüşlerin temsilcileri kuva-i milliye ruhuyla ikinci defa ülkeyi kurtarmak için güç birliği yapmıştır. Bu seferki düşman dışardan değil içerden saldırıyor. Hiçbir devlet böyle bir yapıya izin veremez. İsterdik ki bu yapı, hukuki ve demokratik yollarla tasfiye edilsin. Ama bunun çok zaman alacağı aşikardır. Sonuç itibariyle yasal yolların kullanılması ile ilgili eşik çoktan aşılmıştır. Seçimi kazandıktan sonra mazbataların mührü daha kurumadan bu yapının tepesine ilk balyozun indirilmesi gerektiği kanaatindeyim. Benimle aynı dünya görüşünü paylaşan meslektaşlarımın heves ve heyecanlarını size anlatmaktan acizim. Bu arkadaşlarımızın elinde malum yapı ile irtibatlı olabilecek kişiler hakkında toplanmış birçok doküman var. Seçimin kazanılmasını müteakip yeni HSYK’ya ve diğer resmi makamlara teslim etmek için sabırsızlıkla bekliyorlar. Ben şahsen bu legal görünümlü illegal yapının bu seçimde hiçbir varlık gösteremeyeceğine inananlardanım. Arkadaşlar yeter ki amacımız hasıl olana kadar birliğimizi koruyalım. Ümitli ve esen kalın!” diye sözlerini tamamladı ve alkışlar eşliğinde yerine oturdu.
 
Konuşmacıların önündeki masaların birinde oturan Savcı Serdar Coşkulu, masaların arasında mikrofonu taşıyan memurdan mikrofonu aldı ve “Sayın Ramazan Kayacı’ya ben de bir soru sormak isterim. Soracağım soru ile ilgili geçen hafta ulusal bir gazetede röportajını okumuştum. Paralel yapı mensuplarına yönelik soruşturmalarda zorlandığımız temel bir sorun var. Hayatının bir döneminde -toplumun büyük çoğunluğunun- mutlaka bir şekilde bu yapıyla yolu kesişmiştir. Hiç düşündünüz mü bilmiyorum ama o kadar çok kesişme noktaları var ki! Dershane, okul, yurt, banka, sendika, internet, radyo, gazete ve televizyonlar ile akraba, arkadaş, komşu ve meslektaşlar gibi. Bu yüzden hedef kitleyi mutlaka makul bir şekilde sınırlandırmak zorundayız. Aksi halde meslektaşlarımızın büyük çoğunluğu soruşturulmaya maruz kalma kaygısı ile platforma destek vermekten kaçınabilir. Kaldı ki, YBP’ye destek verenler arasında, çocukları malum eğitim kurumlarına devam eden çok sayıda meslektaş var. Bundan dolayı soruşturmalarda hangi mikyasların esas alınacağı hususu açıkça deklare edilebilir mi?” diye sordu.
 
Ramazan Kayacı mikrofona ağzını yaklaştırdı ve “Galiba en zor soru bana yöneltildi. Hakikaten bu çok çetrefilli bir konu. Savcı Serdar bey kaygısında çok haklı. Açıkçası bu konu hakkında platform içinde fikir birliği sağlanmış değil. Neredeyse her konuda uzlaşan birliğimiz için bu halledilemeyecek bir problem değil. Ama görünen o ki son sözü hükümetimiz ve Milli Güvenlik Kurulu söyleyecektir. Bu mercilerin tavsiye kararları ışığında uzlaşıp kamuoyuna deklare etme aşamasına gelinebileceğini düşünüyorum.” diye cevaplandırdı.
 
Bu sırada salonun arka kısmında bulunan dört masada bulunan 30-35 kişi kendi aralarında hummalı bir şekilde konuşuyorlardı. Bu kişiler sürekli masalar arasında gidip geliyor, adeta salondaki gündemden kopmuş bir halde tartışıyorlardı.

Bu durum toplantıyı yöneten Selahattin beyin de dikkatini çekti ve “Arka sağ taraftaki meslektaşların bir maruzatı veya sorusu mu vardı acaba?” diye sorması üzerine içlerinden birisi ayağa kalktı ve elini kaldırarak mikrofonu işaret etti. Mikrofon kendisine ulaştırıldıktan sonra, “Biz devletine ve hükümetine bağlı hakim-savcılar olarak bu platforma umumi bir destek veriyoruz. Bizi Risale-i Nur talebesi olarak da görebilirsiniz. Ancak vuzuha muhtaç birkaç mesele var. Bunların istifhama yer bırakmayacak şekilde sarahate kavuşturulması elzemdir. Evvela bizleri yakinen tanımayanların, bizler ile paralel yapı mensuplarını birbirine karıştırmalarından ve aynı kefeye koymalarından fevkalade rahatsız olduğumuzu zikretmek istiyorum. Binaenaleyh meslektaşları mensubiyetlerine göre tasnif etmeye vazifeli olan arkadaşların -kul hakkına girmemek için- bu hakikati nazara almalarını hususen rica ediyoruz. İkinci bir mevzuu da malumunuz yargı camiası hariçten büyük görülse de esasen küçüktür, herkes herkesi az-çok tanır. Gerek 28 Şubat sürecinde ve gerekse akabinde bazı tesirli ve salahiyetli meslektaşlar, biz Nur talebeleri ve sair dindarlara karşı gayet şedit ve hasmane tavır sergilediler. Adaylar arasında da işaret ettiğimiz zihniyete haiz olduğuna muttali olduğumuz en az 3 aday mevcuttur. Bu minvalde bizim hassasiyetimize vakıf olan muhterem Turgay Ateşçi beyin cevaplandırmasını istediğimiz bir sualimiz var. Bahsettiğimiz bu 3 adaya rey vermeyi mahzurlu gören kardeşlerimiz mevcut. Bir kısım kardeşlerimiz sadece bu kişiler dışındakilere rey verelim, bir kısmı da onların yerine platform haricindeki tanıyıp itimat ettiğimiz sair adaylara rey verelim diye düşünüyorlar. Lütfen bu hususu vüzuha kavuşturabilir misiniz?” diye sordu.

Bu soru, dikkatle dinleyebilen bütün katılımcıları şaşırttı. HSYK adayı Turgay Ateşçi sanki böyle bir sorunun yöneltilmesini bekliyormuş gibi hiç tereddüt etmeden söze başladı. “Çok kıymetli kardeşlerim hassasiyetiniz benim de hassasiyetimdir. Eğer bendeniz burada diğer adaylarla omuz omuza isem, biliniz ki bu sadece benim şahsi kararımın neticesi değildir. Kendi camiamızın meşveret meclisinin kararı ile buradayım. Tereddüt ettiğiniz hususlar orada etraflıca müzakere edildi. Risale-i Nur’un ‘Madem hakta ittifak, ehakta ihtilâftır. Bazen hak, ehaktan ehaktır. Hem de olur hasen, ahsenden ahsendir.’ düsturu esas alındı. Neticeten hayırlı gayeye vasıl olmak için ittifak etmenin lüzumu izahtan varestedir. Eğer bu izaha rağmen o adaylara rey vermeyecekseniz rica ediyorum bana da vermeyin. Bilmem anlatabildim mi?” dedi ve bu sözler üzerine o dört masadan sadece 4 kişi memnuniyetsizliğini belli ederek kalkıp salonu terk ettiler. (Ne hazindir ki, ekim ayında yapılacak HSYK seçiminde sayıları 300 civarında olduğu tahmin edilen bu nurcu meslektaşların desteği ile YBP ipi göğüsleyecekti!)
 
Planlanan vaktin dolduğunu anlayan Selahattin Menteşe, diğer konuşmacılardan da onay alarak kısa bir bitiş konuşması yaptı. “Arkadaşlar bu seçimde yanımızda olmayan herkes karşımızdadır. Bizler her şeyimizi ortaya koyup canla başla mücadele ederken gücümüzü bölen tüm adayları buradan uyarıyoruz. Bu kutsal mücadelede tarafsız kalmayı tercih edenler bertaraf olacaklardır. Malum yapıyla aynı akıbete maruz kalacaklarını bilmeliler! Bunun altını özellikle çiziyorum. Çok değerli meslektaşlarım, adaylarımızla birlikte onurlandırdığınız genişletilmiş ilk toplantımız sona ermiştir. Buraya iştirak ederek güç verdiğiniz için hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Hoşça kalın.”

 

 

 

Akrebin Kıskacındaki Yargı (8): “YBP’nin Genişletilmiş İlk Toplantısı” (3.Bölüm) yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-8-ybpnin-genisletilmis-ilk-toplantisi-3-bolum/feed/ 1
Akrebin Kıskacındaki Yargı (8): “YBP’nin Genişletilmiş İlk Toplantısı” (2. Bölüm) https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-8-ybpnin-genisletilmis-ilk-toplantisi-2-bolum/ https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-8-ybpnin-genisletilmis-ilk-toplantisi-2-bolum/#respond Fri, 03 Feb 2023 09:21:22 +0000 https://hukukpenceresi.com/?p=9046 Akrebin Kıskacındaki Yargı (8): “YBP’nin Genişletilmiş İlk Toplantısı” 2. Bölüm   Yemek sonrası çaylar servis edilirken sahneye dizilmiş masalara Selahattin Menteşe, Başar Bilgin, Abbas Özer ve Mehmet Yorulmaz ile birlikte diğer HSYK adayları oturdular. Hepsinin önünde bir mikrofon vardı. İlk sözü Selahattin Menteşe aldı. “Değerli meslektaşlarım öncelikle hoş geldiniz. Yargıda Birlik Platformu olarak ekim ayında […]

Akrebin Kıskacındaki Yargı (8): “YBP’nin Genişletilmiş İlk Toplantısı” (2. Bölüm) yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Akrebin Kıskacındaki Yargı (8): “YBP’nin Genişletilmiş İlk Toplantısı”

2. Bölüm
 
Yemek sonrası çaylar servis edilirken sahneye dizilmiş masalara Selahattin Menteşe, Başar Bilgin, Abbas Özer ve Mehmet Yorulmaz ile birlikte diğer HSYK adayları oturdular. Hepsinin önünde bir mikrofon vardı.

İlk sözü Selahattin Menteşe aldı. “Değerli meslektaşlarım öncelikle hoş geldiniz. Yargıda Birlik Platformu olarak ekim ayında yapılacak olan HSYK seçim çalışmalarının startını bu toplantı ile vermiş bulunuyoruz. Platform olarak tek amacımız, ‘HSYK’daki paralel kuşatmayı kırmak ve yargıya güveni yeniden sağlamaktır’. Katıldığınız ön seçimler neticesinde, yine sizin seçtiğiniz adaylarımız ile huzurunuza gelmiş bulunuyoruz. Toplumumuzun politik, etnik, ideolojik ve dini tüm değerlerini temsil eden bir aday kadromuz var. Alevi duyarlılığı olan, ülkücü, sosyal demokrat duruşlarıyla bilinen hâkim ve savcılar olarak yargının üzerindeki vesayete ‘dur’ demek için biraya geldik. Biraz sonra adaylarımız hem kendilerini tanıtacaklar hem de sorularınızı bizzat yanıtlayacaklardır. Hepinizin bildiği gibi yargı teşkilatımızın başta paralel yapılanma olmak üzere birikmiş ve kangrenleşmiş birçok sorunu bulunmaktadır. Bunların büyük çoğunluğunun çözümü siyasi iktidarın yetki alanına girmektedir. Biz siyasi iktidarlarla cedelleşmeyi marifet zanneden seleflerimizin hatasına düşmeyeceğiz. Zira bu tutum, sorunlarımızın çözümünde bugüne kadar hiçbir fayda sağlamamıştır. Binaenaleyh yeni süreçte siyasi iktidarlarla uyumlu çalışmaya gayret edeceğiz. Yargı camiamızın menfaatine olacak olan bu ilişkiden kimse ‘yargı siyasilerin güdümüne girdi’ diye sonuç çıkartmamalı. Özellikle malum yapının bu minvaldeki ithamlarına misliyle karşılık verilecektir. Yeni Türkiye’nin icaplarını onlara öğreteceğiz” dedikten sonra devamla “Sıra konuşmacılar ve adaylarımızın kendilerini tanıtmalarına geldi. Buyurun lütfen sırayla konulabiliriz” demesinden sonra konuşmacılar ile YBP adayları kısaca kendilerini tanıttılar. Akabinde, Selahattin bey katılımcıları toplantının soru-cevap kısmına davet etti.
 
Orta sıralarda kırklı yaşlarında, lüks giyimli bir hâkim olan Osman Sarışın ayağa kalktı, sol eli cebinde, sağ eliyle mikrofonu tutarak, “Değerli meslektaşlarım beni bilen bilir, neredeyse iki yılda bir idarî soruşturma geçiriyorum. (katılımcılar gülüştüler.) Neymiş efendim! Özel hayatım etik değerlere uymuyormuş! Bütün bu şikayetleri, başımıza ahlak zabıtası kesilen paralelci birileri yapıyor ve yine aynı yolun yolcusu müfettişler tarafından da soruşturma yürütülüyor. Maalesef birinci sınıfa ayrılamadığım için maaş kaybım var ve birinci bölgelerde görev alamıyorum. Taahhüt ettiğinizi duyduğum sicil affı ve maaş artışı konusundaki somut adımları ne zaman hayata geçireceksiniz? Umarım seçimden sonraya bırakmamışsınızdır.” diye sordu.
 
Bu sırada hemen arka masada bulunan sıkı YBP’li iki meslektaşın kendi aralarındaki diyalogları çok ilginçti! “Bu Osman var ya! Senin gönderdiğin isimsiz ihbar mektuplarıyla soruşturulduğunu bir öğrense vallahi aşiretin bile seni kurtaramaz. Kumar, gece alemi, rüşvet, görevi ihmal, görevi kötüye kullanma ne ararsan var. Adamın yemediği halt yok! Bunlardan sadece birini biz yapsak şimdiye on defa ihraç olmuştuk. Ben sana kaç kez dedim ‘bu adamı lazım olduğunda kullanmak üzere yukarıdan birileri koruyor’ diye. Ama sen bu lağımın arkasında kimse duramaz demiştin” diyerek serzenişte bulundu.

Yanındaki, başıyla onaylayarak, hafif bir ses tonuyla “Doğru söylüyorsun. İşte şimdi bu tip adamlara ihtiyaç duyulan bir dönem başladı. Camianın ve vatandaşın vay haline! İyi ki de bu adamı doğrudan isim vererek şikâyet etmemişim. Dediğin gibi adama hiçbir şey olmadı-olmuyor. Neyse oğlum bak! Mehmet Yorulmaz eline mikrofonu aldı, Osman’ın sorusuna cevap verecek. Merak ediyorum ne diyecek?” dedi.

Mehmet Yorulmaz, “Soruyu tevcih eden Osman beyi iyi tanırım, kendisini ben de daha önce müfettiş olarak denetledim. Fevkalade düzgün ve çalışkan bir meslektaşımızdır. Paralelci savcılar nedense bu arkadaşımız gibi birçok meslektaşımız aleyhine çok sayıda kumpaslar düzenleyip soruşturma açtılar. Osman bey ve onun durumunda olan meslektaşlarımın tamamına sesleniyorum ‘müsterih olunuz, açık ve gizli sicillerinizdeki tüm cezalar kaldırılacak. Size kötü sicil veren müfettiş ve başsavcıları bize bildirin ki haklarında işlem başlatabilelim.’ Merak edilen diğer önemli konuya gelecek olursak, platformumuzun önerisi ile hâkim-savcıların özlük haklarının iyileştirilmesi konusunda 10 gün önce bakanlığımızca resmen çalışmaya başlanmıştır. Bana söylendiği kadarıyla taslak Maliye Bakanlığına gönderildi. Sayın Başbakan bizzat duruma vaziyet ediyor. Maaş artışının seçimden önce yapılacağı müjdesini buradan veriyorum. Hayırlı olsun!” dedi. Bu söz üzerine katılımcıların pek çoğu ayağa kalktı ve uzun süre alkışladılar.
 
Ön masalardan birinde oturan Ankara Ağır Ceza Mahkemesi başkanlarından olan Zikrullatif Özbağ “Müsaadenizle sorumu doğrudan devrem olan Metin Yanmaz’a yöneltiyorum. Sayın cumhurbaşkanımızın doğrudan atayacağı HSYK üyelerinden sonra siz değerli adaylarımızın da eksiksiz seçileceğinize olan inancım tamdır. Ama düşük bir ihtimal de olsa sandıkta kazanılamadığı takdirde alternatif bir eylem planı mutlaka vardır. Bu konu hakkında en azından bir ipucu verebilir misiniz?” diye sordu.
 
HSYK adayı Metin “Soruyu tevcih eden staj arkadaşıma teşekkür ediyorum. Tarihsel bir kaidedir ki ‘Savaşlar sahada değil masada kazanılır’. Arkadaşlar bu tarihsel sözün hakikati saklı kalmak kaydıyla, biz seçim gününe kadar önce sahada kazanmanın bütün gereklerini sonuna kadar yerine getirmeliyiz. Bu kısmı ‘off the record’ olarak söylediğimi farz edin: Bütün gayretlere rağmen sahada başarılı olamadığımız takdirde sonraki aşamalarda kazanacağımızdan hiç kimsenin zerre kadar şüphesi olmasın.” diye yanıtlaması üzerine ıslık sesleri ile birlikte yeni bir alkış tufanı daha koptu. Bu heyecan selini daha da coşturmak isteyen Mehmet bey “Metin beyin izahı gerektirmeyen bu sözlerinin kafamızdaki tüm istifhamları dağıtmaya yetmiş olduğunu düşünüyorum. Bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız! Onlara hayatı dar edeceğiz” diyerek, sağ avucunu sertçe önündeki masaya vurdu. Salondaki tansiyonu bir kat daha arttırdı.
 
Salonda gürültü devam ederken Sincan Adliyesi’nde görevli kadın bir hâkim elindeki mikrofana vurarak ortamı sakinleştirdi ve “Ben Abbas Özer beye sormak istiyorum. Siyasal dinci bir iktidarın himayesinde seküler, alevi ve sosyal demokrat hâkim-savcıların yargıda adil temsilini sağlayacağınıza bizi nasıl inandıracaksınız? Bunu merak ediyorum.” diye sorması üzerine Abbas Özer “Soru için teşekkür ederim. Paralel yapı YARSAV ve Yargı-Sen içinde de etkin bir hale gelmiştir. Bu yapıyla mücadele etmek için bu birliği koalisyon şeklinde oluşturduk. Platformda; sosyal demokrat, alevi, milliyetçi, dindar meslektaşlarımız var. Ben ‘alevi’ olduğumu açıkça söylüyorum. Bizim dönemimizde sosyal demokrat ve alevi olduğu için kimsenin sicillerinin bozulmasına ve disiplin soruşturmalarıyla mağdur edilmelerine asla izin vermeyeceğiz. Bu hususta gerekli düzenlemelerin yapılmasını da bizzat ben takip edeceğim. Umarım bu güvence yeterli olmuştur.” diye yanıtlamasını müteakip HSYK adayı Ömür Topaçlı hemen devreye girerek “Platformu kurduğumuzdan beri farklı düşüncelerden insanlarla aynı amaç etrafında yan yana gelip kaynaştık. Özellikle sosyal demokrat, seküler ve alevi meslektaşlardan -adayları olarak- rica ediyorum, oylarınızı bağımsızlar, YARSAV ve Yargı-Sen adayları arasında dağıtmayın, sizden ‘blok oy’ bekliyorum.” diyerek beklentisini dile getirdi.
 
Bu sırada orta masalardan birinde oturan savcı Mehmet Bekir Özkan tüm bu konuşulanları can kulağıyla dinlemiş ve duyduğu sözler karşısında -hukuk ve insanlık adına- utanmış ve öfkelenmiş, zapt edemediği bu duyguların tazyikiyle ayağa kalkarak konuşmak için mikrofonun kendisine ulaştırılmasını rica etmiştir. Nihayet mikrofonla buluşan savcı Mehmet bey kendisine söz hakkı verenleri bu imkanı sunduğuna pişman eden şu sözleri cesurca söylemiştir: “Sayın meslektaşlarım konuşulanları dinledim ve dehşete kapıldım. Ben burada bulunan herkese birkaç soru soracağım ve lütfen bu soruları sakin bir kafayla kendi vicdanınıza da sormanızı istirham ediyorum. Mevcut HSYK’nın, adeta Adalet Bakanlığı’nın bir Genel Müdürlüğü haline getirildiğini görmüyor musunuz? Farkında değil misiniz? Yoksa korku veya çıkar saikiyle kabul mü ediyorsunuz? 16 Ocak 2014 tarihinden bu yana HSYK’nın bizzat Başbakan tarafından yönetildiğinin farkında değil misiniz?”  dedi ve yerine oturdu.

Savcı beyin bu konuşması salonda bulunan herkeste soğuk duş etkisi yaptı. Kürsüde bulunan Selahattin Menteşe salondaki psikolojik üstünlüğü kaybetmemek için hemen yüksek bir ses tonuyla devreye girerek “Anlaşılan o ki savcı bey yargının temel sorunlarının çözülmesi istikametinde siyasi iktidarla uyum ve iş birliği içinde çalışmamızdan rahatsız olmuş. Endişe etmeyin savcı bey! Yargının tepesindeki kollektif akıl ne yaptığını çok iyi biliyor. İlişkilerimizi yargı bağımsızlığı hassasiyeti çerçevesinde götürüyoruz. Dizginleri siyasilere teslim etmeyecek kadar basiretimiz yerinde. Hasıl olacak neticeden paralelci bir azınlık zarar görecek olsa da Ülkemiz kazançlı çıkacak inşaallah.” diyerek karşılık verdi.
 
Mehmet Bekir beyle aynı masada oturan Yargıtay eski tetkik hâkimi Kemal Karagül, yanındaki Hakimler ve Savcılar Kurulu eski tetkik hâkimi savcı Dr.Hasan Duran’ın kulağına “Meslek hayatımda hiç kimseye siyasi eğilimi, ırkı ve mezheplerine göre farklı davrandığımı hatırlamıyorum. Bunlar birlikten bahsediyorlar ama maşallah herkes paralelci olmadığını ispatlamak isterken -kendisinde saklı olması gereken ve çokta merakta etmediğimiz- mensubiyetlerini ortaya dökmekten çekinmiyorlar. Adamlar adeta kendilerini fişliyorlar. Tabi bunun yanında rakip gördüklerini de fişliyorlar.” dedi. Başını sallayarak onaylayan savcı Hasan bey de “Valla hâkim bey, eğer bunlar seçimi kazanırlarsa, atamaların tamamını -liyakat ve müktesebata göre değil- mensubiyete ve itaate göre yaparlar. Kurtlar vadisinde birbirini pusuya düşürüp yiyen, vahşileşmiş aç kurt gibiler. Bunların derdi tamir falan değil! Ehliyetiyle bir yerlere gelmiş insanlardan intikam almak! Boşalacak koltuklara çökmek ve yeni mecralarında derebeyliklerini kurup cukkalarını doldurmak.” diye söyledi. Hâkim Kemal bey dişleriyle alt dudağını sıkarak “Umalım da yoldan sapmış bu zihniyet kazanmasın. Hafezanallah! Türkiye’de bağımsız yargının ve adaletin zerresi kalmaz. Bunlar Moğol orduları gibi dolu dizgin talan etmeye geliyorlar. Tahminim o ki, yargı uzun bir fetret dönemi yaşayacak.” diye fısıldadı.

 

Serinin önceki yazıları:

Akrebin Kıskacındaki Yargı (1): “Teklif ve Karar”
Akrebin Kıskacındaki Yargı (2): “Sır Toplantı”
Akrebin Kıskacındaki Yargı (3): “Yol Ayrımı”
Akrebin Kıskacındaki Yargı (4): “Motto”
Akrebin Kıskacındaki Yargı (5): ‘Kuşçueşref’
Akrebin Kıskacındaki Yargı (6): “Dörtlü Zirve”
Akrebin Kıskacındaki Yargı (7): “YBP’nun Militan Adaylarının Belirlenmesi”

Akrebin Kıskacındaki Yargı (8): “YBP’nin Genişletilmiş İlk Toplantısı” (2. Bölüm) yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-8-ybpnin-genisletilmis-ilk-toplantisi-2-bolum/feed/ 0
Akrebin Kıskacındaki Yargı (8): “YBP’nin Genişletilmiş İlk Toplantısı” (1.Bölüm) https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-8-ybpnin-genisletilmis-ilk-toplantisi/ https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-8-ybpnin-genisletilmis-ilk-toplantisi/#respond Sun, 29 Jan 2023 00:20:25 +0000 https://hukukpenceresi.com/?p=9044 Akrebin Kıskacındaki Yargı (8): “YBP’nin Genişletilmiş İlk Toplantısı” (1. Bölüm)   Hükümetle söylem ve eylem birliği içerisinde hareket eden Yargıda Birlik Platformu, Ekim 2014 HSYK seçim sürecinde kamu kurumlarının tüm olanak ve kolaylıklarından faydalandı. Kamu kaynaklarını fütursuzca kullanmak onlar nezdinde seçim yarışını elbet zedelemeyecekti. Yurttaşların yarısının politik desteğini alan ve uzun yıllardır tek başına ülkeyi […]

Akrebin Kıskacındaki Yargı (8): “YBP’nin Genişletilmiş İlk Toplantısı” (1.Bölüm) yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Akrebin Kıskacındaki Yargı (8): “YBP’nin Genişletilmiş İlk Toplantısı”

(1. Bölüm)
 
Hükümetle söylem ve eylem birliği içerisinde hareket eden Yargıda Birlik Platformu, Ekim 2014 HSYK seçim sürecinde kamu kurumlarının tüm olanak ve kolaylıklarından faydalandı. Kamu kaynaklarını fütursuzca kullanmak onlar nezdinde seçim yarışını elbet zedelemeyecekti. Yurttaşların yarısının politik desteğini alan ve uzun yıllardır tek başına ülkeyi yöneten güçlü bir siyasi liderin kanatları altında pervasız, şımarık ve özgüveni yüksek bir şekilde süreci yönettiler.
 
Yürütme erki ile kurulan bu yasak ilişkinin ‘yargı bağımsızlığı-tarafsızlığı, kuvvetler ayrılığı ve hukukun üstünlüğü ilkelerine ciddi bir biçimde zarar vereceği’ hususu umurlarında bile değildi. Şahsi çıkarlarına hizmet eden güdümlü bir yargıyı, nemalanamayacakları bağımsız yargıya tercih etmekte en ufak bir sakınca görmüyorlardı. Hayal ettikleri makamlara erişmek yolunda engel gördükleri -hükümetin paralelci olmakla suçladığı- topluluğun nitelikli ve başarılı olmasının da bir önemi yoktu. Malum topluluğun kamudan tasfiyesi adına, hükümet güdümünde hareket etme görüntüsünün, yargıya itibar kaybettireceğini düşünecek akıl eşiğini çoktan aşmışlardı. Çünkü ihtiras ve nefretleri, meslekî ve etik değerlerinden daha büyüktü.
 
Sağduyusunu tamamen kaybetmiş ve meydanlarda intikam yemini eden bir siyasi liderin manevi himayesi altında Ankara Hakimevi’nde bir toplantı gerçekleştirildi. Bu toplantıya Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Başmüfettişi Mehmet Yorulmaz, Adalet Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Selahaddin Menteşe ve HSYK Genel Sekreteri Başar Bilgin katıldılar.

Heyet, Yargıda Birlik Platformu’nun genişletilmiş ilk toplantısını cuma günü Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne ait Dinlenme Tesisi‘nde gerçekleştirmek üzere anlaştı. Bu toplantıyı organize etme ve duyurma görevini, -hukuk dışındaki- sosyal konularda oldukça yetenekli olan Selahaddin Menteşe memnuniyetle üstlendi. Ve heyete “Toplantılarımızda meslektaşlarımızın ulaşımı dahil her şey ücretsiz olacak. Bildiğiniz gibi kamu görevlileri, kendilerine malî yük getirmeyen etkinliklerden gayet memnundurlar.  Malûmunuz üzere ‘insan ihsânın kölesidir’. Katılımcılara birbirinden muhteşem yemek ikramlarından sonra duymaktan hoşlanacakları müjdeleri de verdik mi, inanın işlenmeye hazır pamuk gibi olurlar. Müsaade ederseniz üstlenmekten onur duyduğum bu görev için zaman kaybetmeden Belediye Başkanı Melih Kökçe ile temasa geçeceğim.” dedi.

Başar Bilgin de bunun üzerine, “Sayın müsteşarım, sizden -toplantıya katılacağını tahmin ettiğim- bağımsız adayların destekçilerinin kuvve-i mâneviyelerini kıracak ihtişamda bir organizasyon bekliyoruz inşallah” dedi. Menteşe de tebessüm ederek “Müsterih olun genel sekreterim” diye karşılık verdi.

Saatine baktıktan sonra vaktin hayli geç olduğunu düşünen Mehmet Yorulmaz, “Arkadaşlar unutmadan söylemeliyim, davamıza gönül veren tüm meslektaşların en az iki kişiyi de toplantıya getirmeleri gerektiğini muhakkak iletelim. Bu aşamadaki en önemli konuyu da karara bağladığımıza göre görüşmemizi bitirebiliriz. Cuma akşamı toplantıda tekrar buluşmak üzere hoşça kalın” demesini müteakip heyet hakimevinden ayrıldı.
 
Hâkim Metin Koyuncu, çarşamba günü işyerinde e-posta kutusunu kontrol ettiğinde, YBP tarafından tertip edilen genişletilmiş ilk toplantıya kendisinin de davet edildiğini öğrendi. Platform ileri gelenlerinin kendisini yakinen tanıdıkları ve siyasi vesayet karşısındaki tavizsiz tutumunu bildikleri halde, davet edilmesine çok şaşırdı. Bu davet hususunu istişare etmek için cep telefonundan savcı Sait beyi aradı. Telefonu hemen açan Sait bey “Merhaba Metin bey, buyur kardeşim” diyerek karşılık verdi. Metin bey mezkur daveti haber verip fikrini sorması üzerine Sait bey “Madem teveccüh gösterdiler biz de davetlerine icabet edelim. Toplantıya katılmak zorunluluğunu hisseden diğer arkadaşları da böylece yalnız bırakmamış oluruz” dedi. Metin de “Ben de önerinize katılıyorum. Adayımızın katılması ise zaten uygun olmaz diye düşünüyorum” dedi. Sait bey “Tabii ki, olası bir provokasyon nedeniyle bağımsız adayımız kesinlikle bu toplantıya katılmamalı. Sen, ben ve hâkim Bilal beyle birlikte üçümüz katılabiliriz.” demesi üzerine Metin, “Toplantı için lojmanlar önünden belediyenin tahsis ettiği servis araçları kalkacakmış” dedi. Said bey beş-on saniye düşündükten sonra “Bu etik olmaz, en doğrusu kendi arabamızla veya toplu taşıma araçlarıyla gidelim. Ne dersin?” diye sordu. Beklediği cevabı alan Metin, “Haklısınız, öyle yapmak daha uygun olur.” dedi. Said bey “O zaman Bilal beye de durumu anlat, gelmeyi arzu ederse üçümüz orada buluşuruz. Rakiplerimizin motivasyon ve yöntemlerini de yerinde teşhis etme imkânı elde etmiş oluruz” diyerek konuyu bağladı. Metin de “Tamam, orada görüşürüz inşaallah” diyerek telefon görüşmesini sonlandırdı.
 
Ve nihayet beklenen Cuma günü geldi. Toplantı salonunun dışında konukları karşılamak için savcı Ö. Faruk Aydın ve hâkime Berrin Aksak bekliyorlardı. Gelen misafirleri küçük bir hoşâmediden sonra adlarını ellerindeki listeye işaretleyip salona yönlendiriyorlardı. Ayrı ayrı gelen Sait ve Bilal beyler soğuk bir karşılama seremonisinden sonra ciddi bir sorun yaşamadan salona girdiler. Ancak biraz sonra Metin beyin de kendilerine yaklaştığını gören Ö. Faruk’un aniden yüzü kızardı ve gözleri kanlandı, tokalaşmak için elini uzatmadı ve yumruklarını sıkıp sesini yükselterek “Ne yüzle buraya geldin Metin! Senin gibi paralelciliği bilinen birinin cesaret edip buraya gelebileceğini beklemiyordum. Haberin olsun! Başsavcılık görevinden alınmama sebep olan soruşturmadaki tanık ifadeni okudum. Söylesene! Hiç mi utanmadın yalan beyanda bulunmaya?” dedi. Yanındaki Berrin hanım da duruma şaşırdı ve birkaç kez “Ö. Faruk bey lütfen bağırmayalım” diyerek onu sakinleştirmeye çalıştı. Her ahvalde soğukkanlılığını korumasını bilen Metin bey “Hoop, yavaş ol savcı bey! Bana saygın yok anladım da, seni buraya koyanlara da mı yok? Bak burası tartışma için uygun değil. Pazartesi gelirsin odama hem kahvemi içer hem de orada dişe diş tartışırız.  Ama şunu bil ki, ben kendi menfaatim için bile doğruluktan ayrılmamış birisi olarak senin soruşturmanda niçin yalan söyleyeyim? Her daim bildiğimi söyler, bilmediğime susarım. Anlatabildim mi?” diyerek, sert adımlarla salona yürüdü. Hırsını alamayan Ö. Faruk onun arkasından “İçerde senin gibilerin ne olduğunu bilen 1000 kişi var. Yerinde olsam içeri girmekten vaz geçip geri dönerdim.” diye seslendi.

Metin bey kuru gürültüye pabuç bırakacak adam değildi. Bu laflara kulak asmadan içeri girdi ve Sait beyin masasına oturdu. Bilal bey “Hayırdır, yüzünden düşen bin parça, bir şey mi oldu?” diye sordu. Metin de her ikisine dışarıda yaşadığı terbiyesizliği kısaca anlatmaya çalıştığı sırada garsonlar servise başladı. Mevzuyu hemen kapattılar.
 
Misafirler yemeklerini yerken Sait bey göz ucuyla diğer masalardaki katılımcıları izliyor ve onların ruh hallerini kavramaya çalışıyordu. Katılımcıların yaklaşık üçte ikisi çok neşeli iken üçte biri gayet ciddi idi. Ciddiliğini bozmayan bu kişilerin yüzlerinde belirgin bir memnuniyetsizlik okunuyordu. ‘Acaba gelmekle iyi yapmadık mı?’ der gibi bir halleri vardı.
 

Akrebin Kıskacındaki Yargı (8): “YBP’nin Genişletilmiş İlk Toplantısı” (1.Bölüm) yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-8-ybpnin-genisletilmis-ilk-toplantisi/feed/ 0
Akrebin Kıskacındaki Yargı (7): “YBP’nun Militan Adaylarının Belirlenmesi” https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-7-ybpnun-militan-adaylarinin-belirlenmesi/ https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-7-ybpnun-militan-adaylarinin-belirlenmesi/#respond Sun, 15 Jan 2023 16:44:59 +0000 https://hukukpenceresi.com/?p=9035 HSYK Başmüfettişi Mehmet Yorulmaz kriptolu cep telefonunun çalmasını heyecanla bekliyordu. Saatine baktı. Kararlaştırdıkları saat geçeli neredeyse doksan dakika olmuştu. İkbaline göz kırpan bu günleri bir ömür beklemiş birisi olarak, bu fırsat için, değil bir buçuk saat, gözünü kırpmadan üç gün bile bekleyebilirdi. Cebinden çıkardığı küçük aynasında hafifçe saçlarını düzeltti. Dönemin ruhuna uygun olarak uzattığı badem […]

Akrebin Kıskacındaki Yargı (7): “YBP’nun Militan Adaylarının Belirlenmesi” yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
HSYK Başmüfettişi Mehmet Yorulmaz kriptolu cep telefonunun çalmasını heyecanla bekliyordu. Saatine baktı. Kararlaştırdıkları saat geçeli neredeyse doksan dakika olmuştu. İkbaline göz kırpan bu günleri bir ömür beklemiş birisi olarak, bu fırsat için, değil bir buçuk saat, gözünü kırpmadan üç gün bile bekleyebilirdi. Cebinden çıkardığı küçük aynasında hafifçe saçlarını düzeltti. Dönemin ruhuna uygun olarak uzattığı badem bıyıklarını hafifçe sıvazladı. Hemen sonra da beklediği telefon çalıyordu işte! Hemen açmak yerine belki de gayr-i ihtiyari ceketinin yakasını düzeltip, bir düğmesini ilikleme ihtiyacı hissetti. Ufak bir boğaz temizleme öksürüğünden sonra telefonu açıp kulağına götürdü: “Buyrun efendim.” dedi. Telefonun diğer ucundaki Başbakanlık müsteşarı Fahri Kısır; “Mehmet bey merhaba, beyefendinin yanından yeni çıkabildim. Umarım iyisindir. Hemen konuya girmek istiyorum. Beyefendinin onayladığı HSYK kesin aday listemizi e-mailinize gönderdim. Hemen açarsanız değerlendirmelerimizi daha rahat yapabiliriz.” dedi.

Mehmet bey, “Tamam efendim bana on saniye müsade edin” deyip, eli ayağı birbirine dolaşarak bilgisayarından mail kutusunu açtı. “Efendim şu an liste ekranımda, hızla inceliyorum” dedi. Fahri bey, “Mehmetciğim listenin başına seni koyduk. 20 yıla yakındır teftiş kurulunda çalıştığın için tüm kıdemlileri tanıyorsun. Malumun, Bakan bey yargı camiasını neredeyse hiç tanımıyor. Adam avukatlıktan çok imamlık yapmış” demesi üzerine kıkırdaştılar. Fahri bey devamla; “Adalet bakanlığı müsteşarı Kenan bey ile birlikte Bekir’i rahatça enforme edip yönlendirici tavsiyelerde bulunabilirsiniz. Yani anlayacağın davul onların boynunda tokmak ise bizde.” dedi ve tekrar karşılıklı gülüştüler. Mehmet bey muzip bir ses tonuyla “Sayın müsteşarım haddimi aşmış gibi olmazsam, zurnacıyı sorsam?” dedi. Fahri bey “Beyefendiden daha iyi zurnacı mı var Memet?” dedi ama kısa bir pişmanlıktan sonra, “Oğlum yerin kulağı var, çok da gevşemesek iyi olur değil mi! Neyse! Konumuza dönecek olursak, gördüğün gibi listede ‘bu olmaz’ diyeceğimiz kimse yok. Akp’nin, 11 kişilik adli yargı aday listesinde üç, 5 kişilik idarî yargı aday listesinde ise sadece iki adamları var. Kendi adamları zannede dursunlar, bunlar hiç de sözümüzden çıkacak kişiler değiller. İnşallah-u Teala! Doğu Bey’in belirttiği gibi Türk yargısının altın çağını yaşayacağı günler yakındır.” dedi. Mehmet bey “İnşallah efendim! Ama listede sanki muhafazakar ve milliyetçi adaylara göre solcu, alevi ve tarikatçı adaylar az gibi geldi. Ne dersiniz?” diye sorması üzerine Fahri bey, “Şanlı ‘Sosyal demokrat‘ seni başkan yaptık. Daha ne olsun! Ayrıca platformumuz dışında kalan solcu ve alevi yargı mensuplarının eskiye uzanan şiddetli cemaat düşmanlığı, seçim tercihlerini bizden yana kullanacaklarına karinedir. Reylerini YARSAV ve bağımsız adaylara dağıttıkları takdirde, tarihi bir fırsatı kaçıracaklarının farkındalar. Kaldı ki, şimdiden bize ulaşan yüzlerce hakim-savcı YARSAV üyesi olduğu halde, seçimde bizimle birlikte hareket etme sözü verdi. İkna etmemiz gerekenlerin çoğu milliyetçi ve muhafazakar kesimlerden oluşuyor. Binaenaleyh, adaylarımızın belirlenmesinde bu realite göz ardı edilmedi.” dedi.

Mehmet bey, “Sayın müsteşarım kesin aday listesini incelediğimde mesleki başarı ve liyakat ölçütünü çok öncelemediğimiz sonucunu çıkarıyorum. Yanılmıyorum değil mi efendim?” dedi. Fahri bey “Mehmet, bayramlık ağzımı açtırma şimdi! Adaylarımızı -sen dahil- mesleki müktesebatlarına göre belirlediğimizi mi zannediyorsun? Bize kılıcı keskin militan ruhlu adamlar lazım. Tasfiyeler nihayet bulduktan sonra liyakati de esas alacağımız zamanlar gelecektir elbette. İpleri tamamen elimize aldıktan sonra siyasal islamcı, demokratik solcu, demokrat alevi ve tarikatçıları önce yönetimden sonra da teşkilattan zamanla uzaklaştıracağımızdan emin olabilirsin. Taktiğimiz; siyasilere ‘Emredin, tabii ki, derhal efendim!’ demek, bunun haricinde, bildiğimizi okuyup, kendi ajandamızı kusursuz tatbik etmektir. Bu süreçte velinimetimiz olan  siyasilerin güvenini kaybetmek gibi bir lüksümüz yok. Aksi davranan bir arkadaşımız olursa, onu derhal görevden almalı ve göze batmayan ama etkili başka bir yere vazifelendirmeliyiz. Onyıllardır beklenen hedefimize ulaşmakta asla aceleci davranmamalıyız. Kendi işimizi yapaduralım, ara sıra da, politikacıların taleplerini yerine getirmeliyiz. O işin reklamını da fevkalade iyi yapmalıyız. Böylece, istikbali de sigorta etmiş oluruz.” dedi. Mehmet bey, “Adaylardan Ahmet Çiçek çok tecrübesiz. Rizeli olduğu ve hükümet desteklediği için onun hakkında bir şey söylemem mümkün değil, bunun farkındayım. Ama HSYK başmüfettişi İsa Demir en zayıf halka gibi. Teftiş kurulundan yakînen tanıyorum. Militan olma potansiyeli dışında çok vasıfsız bir arkadaş. Onun yerine ikame edebileceğimiz bir çok aday var. Listeyi kamuoyuna deklare etmeden önce bu ismi değiştirebilir miyiz? Beyefendiyi ikna etmeniz çok kolay efendim.” dedi.

Fahri bey “Senin en zayıf halka dediğin Çerkez İsa, kendisini hem ülkücü hem de Menzilci olarak tanıtmayı başarmış, istihbaratın yargı içindeki uzantısı olan önemli kişilerden birisidir. Teşkilat-ı istihbaratın yargıdaki kuşudur. Kara propaganda faaliyetleri icra eden sosyal fenomenimiz Kuşçubaşı Eşref’i  idare eden trol ekibini bizzat o yönetiyor. Binaenaleyh bu süreçte ona ihtiyacımız var.” dedi.

Mehmet bey, “Yapmayın ya! Yıllardır bu adamla çalıştım ama böyle bir yönü olabileceği aklımın ucundan geçmedi. Bu mayınla birlikte bir çok göreve gitmiştim, iyi ki üzerine basmamışım. Alimallah gümlerdim!” deyip, yeni bir gülüşmeye sebep oldu. Fahri bey “Saçmalama Mehmet, bu adam senin sıkletinde değil, sen ağır sıkletteysen, o sadece tüy sıklette!” dedi ve tekrar kahkaha attı. Mehmet bey, “Siz bari şişmanlığımı yüzüme vurmayın efendim. Söz veriyorum seçimi alınca üç ayda en az 20 kilo vereceğim.” diye alttan aldı.

Fahri bey, “Sonucu belli olan seçimi beklemene gerek yok! Şimdiden zayıflamaya başlasan iyi olur.” dedi. Devamla, “Ha unutmadan şunu da söylemeliyim. Mailine bir banka hesap bilgisi gönderdim. Seçim için örtülü ödenekten aktarılan havuz hesabımızdır. İhtiyaç halinde buradan doğrudan para çekebileceksiniz. Yani seçime kadar kaynağımız sınırsız.” dedi. Bu son sözleri duyan Mehmet’in yüzü bir kez daha güldü ve “Organizasyon masrafları dışında bu parayı adam satın almada da kullanabilir miyiz yani?” diye sordu. Fahri bey “Zaten organizasyonları başsavcılar yerel imkanlarla finanse edecekler. Kenan bey ile birlikte bu parayı gereken istikamette harcamakta tam yetkilisiniz. Faturalandırmaya gerek yok. Babanız kral olsa bu kıyağı size çekmezdi değil mi?” dedi. Mehmet bey “Aynen öyle efendim. İnanın motivasyonum şu an tavan yaptı. Hedefe kilitlenmiş güdümlü bir mermi gibiyim. Siz ‘tamam yeter’ diyene kadar vazifeye devam!“ dedi.

Fahri bey, “Yargıda Birlik Platformu’nun ilk toplantısı bizim için çok önemli. Çok görkemli olmalı, binlerce kişi katılmalı. Havuz medyamız başta olmak üzere pek çok  basın organı oraya yönlendirilecek. Köpürterek haberler yapılmasını sağlayacağız. Adaylarımız bu toplantılara eksiksiz katılmalı, kendilerini tanıtmalı ve amaçlarımızı kararlı bir şekilde anlatmalılar. Kitleleri iyi yönetmek suretiyle toplantı sonunda kalabalıktan toplu destek sözü alınmaya çalışılmalı.” dedi. Mehmet bey “Efendim stratejimize muvafık şekilde taktikler belirlemenize ve yüksek planlama kabiliyetinize hayranım.” diyerek takdirini dile getirdi.

Fahri bey hafifçe tebessüm ederek, “Meslek hayatımın yarısı kürsülerde geçtiyse diğer yarısı da devletin karanlık dehlizlerinde bu işleri öğrenip uygulamakla geçti. Neyse Mehmetcim, çok uzatmadan konumuza dönelim. Adayların sevk ve idaresinden bizzat sen sorumlusun, aralarında bir problem çıkmasını istemiyorum. Bir sorun iletecekseniz de, yanıma muhtemel çözümlerle gelin. Eksik bıraktığımız veya anlaşılmayan bir şey yoksa görüşmeye son verebiliriz. Bu görüşmeyi yaptığımı da beyefendiye sözlü olarak rapor edeceğim. Ekleyeceğin bir şey var mı?” diye sordu. Mehmet bey, “Ekleyeceğim başka bir husus yok sayın müsteşarım. Beyefendiye saygılarımı ve sağlığına duacı olduğumu iletilirseniz minnettar olurum. Hoşçakalın.” dedi.

Karşı taraf telefonunu kapattıktan sonra, Mehmet bey, cep telefonuna daha önceden ayarladığı kayıt aplikasyonunu sonlardırdı ve “Burası Türkiye, her an her şey değişebilir. Ben de kendimi güvenceye almak zorundayım Fahri bey. Kusura bakma!” diye mırıldandı.

 

Serinin önceki yazıları:

Akrebin Kıskacındaki Yargı (1): “Teklif ve Karar”
Akrebin Kıskacındaki Yargı (2): “Sır Toplantı”
Akrebin Kıskacındaki Yargı (3): “Yol Ayrımı”
Akrebin Kıskacındaki Yargı (4): “Motto”
Akrebin Kıskacındaki Yargı (5): ‘Kuşçueşref’
Akrebin Kıskacındaki Yargı (6): “Dörtlü Zirve”

Akrebin Kıskacındaki Yargı (7): “YBP’nun Militan Adaylarının Belirlenmesi” yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-7-ybpnun-militan-adaylarinin-belirlenmesi/feed/ 0
Akrebin Kıskacındaki Yargı (6): “Dörtlü Zirve” https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-6-dortlu-zirve/ https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-6-dortlu-zirve/#respond Fri, 06 Jan 2023 23:31:05 +0000 https://hukukpenceresi.com/?p=9030 Akrebin Kıskacındaki Yargı (6): “Dörtlü Zirve”   Dönemin siyasi muktediri, adlî takibat cenderesinden ebediyen çıkmak istiyordu. Çevresi ile birlikte karıştığı yolsuzluklara tolerans göstermeyen/göstermeyecek olan hakim-savcıların tasfiyesi ve yargının yeniden dizaynını kendisine baş gündem yapmıştı. Bıkmadan usanmadan, her ortamda, yolsuzluk operasyonlarını kendisi ve partisine yapılmış bir darbe olarak anlatıyordu. Bu uğurda, daha önce kan düşmanı olduğu […]

Akrebin Kıskacındaki Yargı (6): “Dörtlü Zirve” yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Akrebin Kıskacındaki Yargı (6): “Dörtlü Zirve”
 
Dönemin siyasi muktediri, adlî takibat cenderesinden ebediyen çıkmak istiyordu. Çevresi ile birlikte karıştığı yolsuzluklara tolerans göstermeyen/göstermeyecek olan hakim-savcıların tasfiyesi ve yargının yeniden dizaynını kendisine baş gündem yapmıştı. Bıkmadan usanmadan, her ortamda, yolsuzluk operasyonlarını kendisi ve partisine yapılmış bir darbe olarak anlatıyordu. Bu uğurda, daha önce kan düşmanı olduğu kesimlerle dahi pazarlık yapıp güç birliği için anlaşmaya varmıştı. Yeni ortaklarından transfer ettiği hemşehrisi Fahri Kısır’ı Başbakanlık müsteşarlığına getirdi. Teşkilat içinden geldiği için, yargı konusunda yegane danıştığı kişi oydu.

Yeni bir yolsuzluk operasyonuna maruz kalmamak için paralelci olarak nitelediği yargı mensuplarının temizlenmesi amacıyla Ekim (2014) ayında yapılacak olan HSYK seçimine büyük önem veriyordu. Seçimler onun uzmanlık alanıydı! Politika yaptığı süre içinde hiç seçim kaybetmemişti. Bu seçimleri koordine etmesi için Fahri beye tam yetki verdi. Başbakanlık müsteşarı olduğu için bürokrasisinin en tepe amiri sıfatıyla devletin tüm imkanını bu amaca güdümleme yetkisine sahipti. O da gerekenleri yapma noktasında hiç tereddüt göstermeyecekti.

Yıl ortasında Başbakanlık resmî konutunda Fahri bey başkanlığında Adalet bakanı Bekir Boz, İstihbaratçı Hakan Fiten ve Adalet bakanlığı müsteşarı Kenan İpekçi’nin katılımıyla basına kapalı dörtlü bir zirve gerçekleştirildi. Fahri bey heyete “Beyefendinin selam ve başarı dileklerini  ileterek toplantıya başlıyorum. Tek gündemimiz var: Paralel yapı. Başbakan’ımızın bu yapıyla mücadele ve yargının yeniden yapılandırılması konusunda çok kararlı ve aceleci olduğunu belirtmeliyim. Malum olduğu üzere Milli Güvenlik Kurulu’nda bu yapının kalemi kırılmıştı. Geriye sadece infaz edilmesi kalmıştır. İşin önemi ve aciliyeti hasebiyle usulî yargılamalar infaz sonrasına bırakılmıştır. Bu konuda herhangi bir tereddütü olan var mı? Varsa değerlendirebiliriz“ dedi.

Küçük bir el hareketiyle söz alan Hakan bey, “Biliyorsunuz bizler kurumsal olarak faaliyetlerimizi icra ederken hukuku öncelemek gibi bir kaygı taşımıyoruz. Bu hukuka karşı olduğumuz anlamına gelmez. Yani eylemlerimiz hukuka göre daha önceliklidir. Bu bakımdan devletimizin aldığı kararların tatbikinde bize düşen görevleri yapmaya hazırız” dedi. Fahri bey, “Hakan beyin göreve nasbedildiği 2010 tarihinden beri paralel yapının güçlenip genişlemesine karşı koyma ile ilgili örtülü çalışmalarını takdir ettiğimi belirtmek istiyorum. İstihbarat kurumumuz adeta erken uyarı sistemi gibi bizleri ikaz etmişti ancak politik şartların olgunlaşması beklendiği için harekete geçilemedi. Geniş bir toplumsal taban bulmuş ve sosyolojik bir harekete dönüşmüş olan bir cemaatin  tasfiyesi ancak çok ciddi suçlamalarla kriminalize edilmesine bağlıdır. Sayın başbakanımız cemaat temsilcilerini bizzat ‘iki polis ve bir savcıyla sizi terörist  bir örgüt ilan ederim’ diye uyarmasına rağmen cemaat yetkilileri ‘hukuk var olduğu sürece siz dahi bunu yapamazsınız’ diye küstahça cevap vermişlerdir. Arkadaşlar, ben cemaatin sadece hukuka güvendiğini zannetmiyorum. Ama neye güveniyorlar tam çözemedim.” dedi.

Tam burada söze giren Adalet bakanlığı yeni müsteşarı Kenan bey “40 yıllık olduğu söylenen bu yapıyla mücadele etmek için  bendenizi de göreve layık gören Beyefendiye minnettar olduğumu belirterek söze başlamak istiyorum. Cemaatin bu cüretkarlığının altında hukuk devletinin işleyişine güvenmekle birlikte başta yargı olmak üzere bürokrasideki yandaşlarına ve hukuku önceleyen diğer kamu görevlilerine de güvendiklerini düşünüyorum. Kritik konumdaki bu kişileri klasik ve sosyal medya marifetiyle kriptocu paralel yapı elemanı diye afişe ederek tasfiyelere devam edebiliriz. O yapının içinde kızım dahi olsa görevden tardına ses çıkarmayacağıma sizi temin ederim” dedi.

Nazik bir ses tonuyla söz alan taze Adalet Bakanı Bekir Boz ise “Arkadaşlar genel olarak söylenenlere ben de katılıyorum.  Ama cemaatin dini ve psikolojik açıdan toplumsal derinliğinin kavranması noktasında eksik düşünüldüğünü belirtmek isterim. Toplumu teşkil eden ailelerin %60-70’inde varlığını hissettiren bir yapıyla cephesel mücadele etmek suretiyle tam sonuç alamayız. Onları kendi aralarında birbirlerine düşürecek ve aileleri içinde yalnızlaştıcak hamlelere de ihtiyaç var. Bu kapsamda neler yapabileceğimize dair kafa yormalıyız” dedi. Bu konu üzerine söz alan Hakan bey, “Sayın bakanım çok güzel bir konuya değindi. Cemaatin dinî ve millî meşruiyetini toplumda ve aileler içinde tartışılır hale getirmek için boş durmuyoruz. Psikolojik harp uzmanı Prof.Nevzat bey ve Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan bir heyetle birlikte gizli bir proje üzerinde çalışıyoruz. Son aşamaya geldik diyebilirim. Ayrıca kaçırdığımız cemaat mensuplarının kimini ikna edip devşirerek kimini de işkenceyle itirafçı haline getirerek cemaatin kılcallarına kadar işleyişini tetkike çalışıyoruz. Bu veriler ışığında toplum için zehirli olan bu ağacın köklerini zayıflatmayı başarabilirsek ayakta kalması zor hale gelecektir” dedi.

Heyet Hakan beyin sözlerinden gayet memnun oldu ve ayrı ayrı onu tebrik ettiler. Fahri bey kalemini masaya hafifçe vurarak kısa süreli oluşan curcunayı dağıttı ve “Sayın heyet, Yargıda Birlik Örgütümüz Başmüfettiş Mehmet Yorulmaz başkanlığında ilk toplantısını İstanbul’da yapacak. Bunu takiben her cuma büyük ve orta ölçekli vilayetlerde geniş katılımlı toplantılar düzenleyeceğiz. Toplantıya ayrım yapmaksızın bütün yargı mensuplarını davet edeceğiz, gövde gösterisi yaparak ağırlığımızı hissettireceğiz. Çıkması muhtemel aykırı sesleri, görevlendireceğimiz bıçkın arkadaşlarla en sert şekilde bastıracağız. İktidar ve muhalefet partilerine ait belediyeler toplantılarımız için en büyük salonlarını tahsis etmek ve masrafları karşılamak için ayrı ayrı taahhütlerde bulundular.” dedi.

Bekir bey söz alarak “Bu işi Mehmet Yorulmaz’dan da iyi yapabilecek daha yetkin kişiler varken neden o tercih edildi?” diye sordu. Fahri bey  gülümseyerek “Bunun cevabı Hakan beyde’’ diyerek, istihbarat şefini işaret etti. Koltuğuna iyice yaslanan Hakan bey hafifçe öksürdükten sonrai “Mehmet bey, eski eşinin şüpheli (!) ölümünden bu yana radarımıza girdi ve birlikte çalışmaya başladık. Hayalarından tuttuğumuz biri varken ne yapacağını öngöremediğimiz kişilerle hareket etmek aptalca olmaz mı? Biz kimilerini önünden kimilerini de arkasından kendimize bağlarız“ diyerek Bekir beye kurnazca baktı. Bekir bey de, “Çok iyi anladım, teşekkür ederim, kafamda en ufak bir istifham kalmadı” dedi ve ürkekçe başını sallayarak Hakan beyi onayladı.

Kenan bey söz alarak, “Bakanlık olarak  YBP adayları ve bakanlık görevlilerinin hukuki konularda konuşmacı olacağı seminerler de tertip ederek adliyelerde propaganda faaliyetlerimizi canlı tutabiliriz. Bu toplantılara reyini garantilediklerimizi çağırarak sayısal toplamımızı da ara ara  ölçme olanağı elde edebiliriz. Ayrıca bu toplantıların dışında kaldığını düşünerek panikleyip katılmak isteyecek olan korkak hakim ve savcıları da saptayıp bünyemize dahil edebiliriz” dedi ve ekledi, “HSYK aday adaylarımız belli. Ancak kesin adayları hangi kriterlere göre belirleyeceğiz?” diye sordu. Hakan bey söze girerek “YBP’nin tüm aday adayları akreditasyonumuzdan geçmiş güvenilir kişiler. Önce göstermelik bir ön seçim yapacağız, sayım gizli yapılacağı için kesin adayları bizzat biz ilan edeceğiz. Adaylarımız sosyal demokrat, ülkücü, ulusalcı, alevi, hakyolcu, menzilci ve nurcu duyarlılığı olan hakim ve savcılar arasından seçilecek. Böylece seçmenlere geniş bir yelpaze sunacağız. Seçime doğru da blok halinde oy vermenin önemi hakkında tahşidât yapacağız. Yargıç ve Savcılar Sendikasını ise seçimde etkisiz kılmak için bizde saklı özel metotlar uygulayacağız. Diğer yandan, bağımsız adayları yıpratıcı çalışmalara da devam edeceğiz” diye yanıt verdi. Kenan bey tekrar söz alarak, “Peki bütün bu tedbirlere rağmen bağımsız adaylar karşısında seçimi kaybedersek B planımız nedir?” diye sordu. Fahri bey “Efendim önümdeki bu dosyada A’dan Z’ye alternatif tüm planlar hazır. İstemediğimiz adayların kazanması halinde kaza süsü verilmiş suikastlerden tutun, yasal ve anayasal değişikliklere varıncaya kadar her çareye başvurabiliriz. Nasıl ki, kumarda hep kasa kazanır; nihayetinde bu seçimleri de biz kazanacağız! Seçimi kazandıktan sonra inşallah ikinci zirveyi yine burada yapacağız arkadaşlar! Ama bu sefer, hasımlarımızın kitlesel tasfiye yöntemlerini konuşuyor olacağız. Hepinize teşekkür ederim.” diyerek toplantıyı sonlandırdı.

Serinin önceki yazıları:

Akrebin Kıskacındaki Yargı (1): “Teklif ve Karar”
Akrebin Kıskacındaki Yargı (2): “Sır Toplantı”
Akrebin Kıskacındaki Yargı (3): “Yol Ayrımı”
Akrebin Kıskacındaki Yargı (4): “Motto”
Akrebin Kıskacındaki Yargı (5): ‘Kuşçueşref’

 

Akrebin Kıskacındaki Yargı (6): “Dörtlü Zirve” yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-6-dortlu-zirve/feed/ 0
TEKNİK ARAÇLARLA İZLEME TEDBİRİ VE İNSANİ YARDIM FAALİYETLERİNE YÖNELİK OPERASYONLAR https://hukukpenceresi.com/teknik-araclarla-izleme-tedbiri-ve-insani-yardim-faaliyetlerine-yonelik-operasyonlar/ https://hukukpenceresi.com/teknik-araclarla-izleme-tedbiri-ve-insani-yardim-faaliyetlerine-yonelik-operasyonlar/#respond Mon, 26 Dec 2022 19:12:47 +0000 https://hukukpenceresi.com/?p=9011 İnsani Yardım Faaliyetlerine Yönelik Operasyonlar Bir Soykırım Uygulamasıdır Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yönetimindeki AKP iktidarının 17-25 Aralık 2013 tarihli yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarının ardından Gülen Hareketi’ne karşı başlattığı planlı ve sistematik soykırım uygulamalarından birisi de insani yardım faaliyetlerinin “terör suçu” kapsamında soruşturulması ve engellenmesidir. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra 150 binden fazla kamu görevlisi KHK […]

TEKNİK ARAÇLARLA İZLEME TEDBİRİ VE İNSANİ YARDIM FAALİYETLERİNE YÖNELİK OPERASYONLAR yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
İnsani Yardım Faaliyetlerine Yönelik Operasyonlar Bir Soykırım Uygulamasıdır

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yönetimindeki AKP iktidarının 17-25 Aralık 2013 tarihli yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarının ardından Gülen Hareketi’ne karşı başlattığı planlı ve sistematik soykırım uygulamalarından birisi de insani yardım faaliyetlerinin “terör suçu” kapsamında soruşturulması ve engellenmesidir.

15 Temmuz darbe girişiminden sonra 150 binden fazla kamu görevlisi KHK ile görevlerinden ihraç edilmiştir. Yine KHK’lerle, eğitim, kültür, sağlık, insani yardım gibi alanlarda faaliyet gösteren binlerce özel kurumun kapısına kilit vurulmuş ve bu kurumlarda çalışan kişilerin çalışma lisansları iptal edilmiştir. Bununla da kalmamış, bütün bu insanlar “sakıncalı kişi” olarak fişlenmiş ve oluşturulan baskı ortamında özel sektörde çalışmaları dahi engellenmiştir. Kısacası bu kişiler adeta açlığa mahkûm edilmişler ve sivil ölüme maruz bırakılmışlardır. Bunun yanı sıra pek çoğu hakkında, ByLock kullanmak, Bank Asya’ya para yatırmak, Gülen Hareketi ile irtibatlı kurumlarda çalışmak, dernek/sendika üyesi olmak gibi yasa dışı kriterlerle “terör” suçundan soruşturma açılmış ve tutuklanmıştır.

Ancak zulüm bununla da sınırlı kalmamıştır. AKP iktidarı ve güdümündeki yargı teşkilatı, sivil ölüme ve ağır hapis cezalarına mahkûm ettikleri kişilerin ailelerinin gıda, kira ve sair maddi ihtiyaçlarına katkı sağlayan insani yardım faaliyetlerini de engelleme çabasına girmiş ve bu eylemleri de soruşturma konusu yapmıştır. İnsani yardım faaliyetlerine yönelik operasyonların bir dizi gizli izleme ve teknik takibe dayalı olarak yapıldığı görülmektedir. Gizli izleme araçlarıyla takipler yapılarak mağdurlara yapılan yardımlar kayda alınmakta ve bir süre sonra da operasyona dönüştürülmektedir. Gizli izlemeye izin veren kanuni düzenleme, “Teknik araçlarla izleme” başlığı altında CMK’nun 140. maddesinde yer almaktadır. Ancak insani yardım faaliyetlerine yönelik operasyonlar, açık bir şekilde söz konusu hükümde belirtilen yasal koşullara aykırı şekilde yapılmaktadır. Aşağıda bu konuya ilişkin hukuki düzenlemeye yer verilecek ve insani yardım faaliyetlerine yönelik operasyonların bu hükümlere uygun olarak yürütülüp yürütülmediği irdelenecektir.

TEKNİK ARAÇLARLA İZLEME TEDBİRİNE BAŞVURU ŞARTLARI

Teknik araçlarla izleme, CMK m.140/1’de sayılan (katalog) suçlar için başvurulabilen özel/gizli bir koruma tedbiridir. Bu tedbire başvurabilmek için aşağıdaki şartların bulunması zorunludur:

1-Teknik araçlarla izleme tedbirine ancak maddede sayılı suçlar bakımından başvurulabilir. Maddede yer almayan suçların takibi için verilecek karar ve bu yolla elde edilecek deliller hukuka aykırı olacaktır. Örneğin katalog suçlar arasında yer alan terör suçundan dolayı teknik takip mümkün iken, terörizmin finansmanı suçundan teknik takip yapılması mümkün değildir. İkisi ayrı suçlardır ve terörizmin finansmanı suçu katalog suçlar arasında sayılmamıştır. Katalog suçlar yorum yoluyla genişletilemez.

Siyasi iktidarın ve rejim yargısının “mali yapılanmaya yönelik operasyon”, “finansal operasyon” şeklinde duyurduğu KHK’lı mağdur ailelere insani yardım yapan kişilere yönelik teknik takiplerin hukuki dayanağı yoktur, elde edilen deliller de hukuka aykırı delildir. Bunu bildikleri için de kanuna karşı hile uygulamakta, söz konusu eylem hakkında “terör örgütü üyeliği” suçundan teknik takip yapılması istemektedirler.

Katalog suç kapsamında yapılan teknik takip sonucu elde edilen deliller katalog suçlarla ilgili soruşturma ve kovuşturma dışında (katalogda yer almayan suçlar bakımından) kullanılamaz; ceza kovuşturması bakımından gerekli olmadığı takdirde savcı gözetiminde imha edilir(CMK m. 140/4). Katalog suçlar dışındaki suçlara ilişkin deliller “tesadüfen elde edilen” delil kapsamındadır. Kanunda (CMK m. 138,140) buna ilişkin bir hüküm bulunmadığından, tesadüfen elde edilen bulguların CMK m. 217 anlamında delil olarak kullanılması mümkün değildir. Katalog suçtan dolayı takip altında tutulan şüphelinin, katalogda yer almayan bir suçu, örneğin resmi belgede sahtecilik veya terörizmin finansmanı suçunu (6415 sayılı Yasa m.4) işlediğine ilişkin deliller elde edilmesi halinde bu deliller sözü geçen suçlarla ilgili yargılamada delil olarak kullanılamaz.

Katalog suç dışında bir suça yönelik teknik takip yapılması, görevlilerin özel hayatın gizliliğini ihlal (TCK m.134) suçu kapsamında cezai sorumluluğunu doğuracaktır.

Teknik takip sırasında elde edilen verilere göre suç vasfının değişerek katalogda yer almayan bir suça dönüşmesi halinde, teknik takibin durdurulması gerekir.

2-Teknik araçlarla izleme tedbirine şüpheli veya sanık hakkında başvurulur. CMK m. 2’deki tanıma göre, şüpheli, soruşturma evresinde suç şüphesi altında bulunan kişi; sanık ise kovuşturmanın başlamasından itibaren hükmün kesinleşmesine kadar, suç şüphesi altında bulunan kişidir. Dolayısıyla bu tedbire karar verebilmek için başlamış bir soruşturma veya kovuşturma olmalı ve hedef kişi bu soruşturmanın “şüphelisi” veya kovuşturmanın “sanığı” konumunda bulunmalıdır. Hakkında soruşturma/kovuşturma olmayan, şüpheli veya sanık sıfatı bulunmayan veya kimliği bilinmeyen kişilere ya da belirsiz insan (veya meslek) topluluklarına yönelik tedbir kararı verilmesi hukuka aykırıdır ve bu karara dayanarak yapılan takip sonucu elde edilen deliller de hukuka aykırı delil niteliğindedir.

Örneğin, “Yeniden yapılanma faaliyetlerine yönelik şüphelilerin tespiti için” şeklinde genel bir talep yazısı ve hâkim kararı, somut şüpheli şartının gerçekleşmemesi nedeniyle hukuka aykırıdır (Bu tür bir karar ayrıca aşağıda bahsedilecek olan “somut delil” şartı bakımından da değerlendirilmelidir).

Nitekim Yargıtay, “Kimlikleri tespit edilemeyen kişilerin zaman zaman bir araya gelip suç işlemek üzere anlaşarak organize olmak suretiyle örgüt kurduklarına dair bilgi alınmış olup bu durumun ve olayın aydınlatılması için teknik araçlarla izlemeye gerek duyulması” şeklindeki gerekçeye dayanılarak verilen teknik takip kararının (somut delil şartını da karşılamamasıyla birlikte) hukuka aykırı olduğuna karar vermiştir; teknik takibin kime ve hangi suça ilişkin olduğu kararda belirtilmelidir.[1]

Yargıtay, tedbir kararında sanıkların kimliklerine yer verilmemesini, “tespit edilecek diğer şüphelilerinde” denilerek genel çerçevede bir karar verilmesini, verilen kararın suç tarihlerini kapsamamasını da bozma nedeni saymıştır.[2]

Diyelim ki, şüpheli A hakkında karar alındı. A’nın B ve C ile buluştuğu tespit edildi. B ve C’nin şüpheli sıfatı ve haklarında bir karar yoksa B ve C “ayrıca” teknik takibe alınamaz. Teknik takip, hakkında karar verilen kişi ile sınırlı tutulmak zorundadır. A’nın takibi sırasında B ve C’nin işlediği suçlarla ilgili olarak elde edilebilecek deliller “teknik araçlarla izleme sonucu elde edilen delil” değil, “tesadüfen elde edilen delil” kategorisinde yer alır. Dolayısıyla hukuki rejimi de farklıdır.

3-Teknik araçlarla izleme tedbirine başvurabilmek için katalog suçların işlendiği hususunda “somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebepleri bulunması” zorunludur. Soruşturmanın başlaması için gereken “basit şüphe” ya da iddianame hazırlanması için gereken “yeterli şüphe” bu tedbirin uygulanabilmesi için yeterli değildir. Kuvvetli suç şüphesi olmalı ve bu şüphe dosyada mevcut somut delillere dayanmalıdır. Duyumlar, tahminler, varsayımlar veya kanaatler değil; somut delil gerekir.[3]

Tedbire karar verecek merci somut delillerin varlığını araştırmalıdır. Delillerin, kuvvetli şüphe oluşturacak yoğunlukta ve hukuka uygun elde edilmiş olmasına dikkat edilmelidir. Kuvvetli şüphenin tedbirin devam ettiği süre boyunca bulunması gerekir. Kuvvetli şüphe ortadan kalkmış ise tedbire de derhal son verilmelidir. Çünkü tedbirin varlık nedeni kuvvetli şüphenin varlığıdır. Şartları ortadan kalkmasına rağmen devam eden teknik takip ve bunun sonucunda elde edilecek deliller hukuka aykırı olacaktır.

Tedbire karar verebilmek için katalog suçların “işlendiği” hususunda somut delil olmalıdır, “işleneceği” hususunda değil. Suç işlenmesinden önce yapılan ve istihbarat amaçlı olan teknik araçlarla izlemeler ceza muhakemesinde delil olma niteliğine sahip değildir.

İnsani yardım faaliyetlerine yönelik operasyonlarda bu hükümler ihlal edilmektedir. KHK’lıların veya cezaevinden tahliye olan kişilerin “yeniden yapılanma” bahanesiyle, herhangi bir suç işlenmeden önce doğrudan teknik takibe alındığı anlaşılmaktadır. Aslında işlenen bir suçun ve failinin takibi yapılmamaktadır. Kaldı ki insani yardım faaliyetleri hiçbir hukuk sisteminde suç değildir. Ülkemizde Gülen Hareketi dışındaki kişi ve gruplara/örgütlere karşı bu tür faaliyetlerden dolayı suç isnadında bulunulmamaktadır. Ancak iktidarın Gülen Hareketi’ne yönelik soykırım politikası çerçevesinde söz konusu kişilere sırf kimliğinden dolayı potansiyel suçlu muamelesi yapıldığı anlaşılmaktadır. Ortada işlenen bir suç ve somut delillere dayalı kuvvetli şüphe bulunmadığından, yapılan teknik takipler ve elde edilen deliller hukuka aykırıdır.

18 Ekim 2022 tarihinde, KHK’lı veya cezaevinde mahpus olan kişilerin ailelerine yönelik insani yardım yaptıkları gerekçesiyle 59 ilde eşzamanlı bir operasyon yapılmış ve 704 kişi hakkında gözaltı kararı verilmiştir. Yapılan operasyon İçişleri Bakanı tarafından kamuoyuna duyurulmuştur. Gözaltına alınan kişilere sorgularında mağdur ailelere ATM’lerden para gönderme veya gıda yardımı yaptıklarına ilişkin kamera ve teknik takip görüntüleri sorulmuştur. Bu soruşturmada yüzlerce kişi hakkında tutuklama kararı verilmiştir. Oysa tutuklama için kuvvetli şüphe gerekir. Bahse konu deliller kuvvetli şüphe oluşturmamakla birlikte, teknik takiple elde edilen bu deliller çıkarıldığında dosyada başka hiçbir delil bulunmadığı anlaşılmaktadır.

Buna göre teknik takip kararları hiçbir delile dayanmadan verilmiştir. Bu kararlara istinaden yapılan (hukuksuz) takipler sonucu elde edilen delillerle (kamera görüntüleri vs.) gözaltı/tutuklama kararları verilmiştir. Tutuklamanın kendi şartlarının oluşmaması bir yana, tutuklamada kullanılan deliller hukuka aykırı teknik takiple elde edildiğinden bu delillere dayanılarak verilen tutuklama kararları da hukuka aykırıdır. Yani bu olay neresinden baksanız, baştan sona bir hukuk faciası, hatta facialar silsilesidir. Zehirli ağacın meyvesi de zehirlidir. Hukuka aykırı teknik takip sonucu elde edilen delillere dayanılarak elde edilen her yeni delil ve bu delillerden çıkarılan analizler de hukuka aykırı delil niteliğinde olup, tutuklamaya veya hükme esas alınamaz.

Yargıtay kararlarında da soyut şüpheye dayalı olarak karar verilemeyeceği, kuvvetli suç şüphesi sebeplerinin dayanağını oluşturan somut olguların bulunması ve buna ilişkin belgelerin dosyada mevcut olması gerektiği vurgulanmıştır.[4]

Burada dikkat edilmesi gereken önemli bur husus var: Savcıların CMK m. 140’a dayalı talep yazılarında somut delil olarak çoğunlukla tape kayıtları bulunmaktadır. Yani şüphelinin telefonu dinlemeye alınmıştır ve başka bir kişiyle buluşma randevusu, faaliyeti, şüphe çeken (açık veya şifreli) konuşmaları tespit edilmiştir. Savcılık da şüphelinin teknik araçlarla izlenerek buluşmasının veya faaliyetinin tespiti için CMK m.140’tan karar ister. Eğer “somut delil” bir tape kaydı ise, bu durumda tape kaydının hukukiliği de sorgulanmalıdır. Buna ilişkin CMK m.135’in şartları ile burada açıkladığımız CMK m.140’ın şartları (katalogdaki bazı suçlar dışında) aynıdır. Eğer tape kayıtları hukuka aykırı yöntemle elde edilmiş ise, bu kayıtlara dayanılarak CMK 140’tan teknik izleme kararı verilmesi de hukuka aykırı olacaktır. Somut delil olarak tape kayıtları dışında tanık beyanı veya başkaca herhangi bir delil sunulması da mümkündür. Bu delillerin yasak yöntemlerle elde edilip edilmediği de araştırılmalıdır. Örneğin işkence ile alınan tanık beyanına dayanılarak teknik takip kararı verilemez.

Teknik araçlarla izleme yapılmasına ilişkin hâkim kararında, “yapılan soruşturmada suç işlendiğine dair kuvvetli şüphe bulunduğu ancak başka suretle delil elde edilemeyeceği” şeklinde kanun hükmünü tekrarlamaktan başka herhangi bir gerekçe yoksa o karar hukuka aykırı bir karardır.[5]

4-Teknik araçlarla izleme tedbirine başvurabilmek için zorunlu şartlardan biri de “başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması” şartıdır. Soruşturma makamı, bu tedbire başvurmadan önce yasaların elverdiği ölçüde tüm imkânları kullanarak delil toplayacak, teknik araçlarla izleme tedbirine “son çare” olarak başvuracaktır. Kararı verecek olan hâkim de kararından önce bu hususu denetleyecektir. Savcının talep yazısında ve hâkim kararında delillerin yetersizliği ve bu tedbire başvurulmasını zorunlu kılan nedenler açıklanmalıdır.[6]

İnsani yardım faaliyetlerine yönelik soruşturmalarda böyle bir çaba söz konusu olmadığı gibi, aksine hiçbir delil toplanmadan ilk kez ve doğrudan bu yola başvurulduğu görülmektedir. Daha vahimi, belirli bir topluluk, haklarında somut hiçbir delil bulunmadığı halde, topyekûn olarak potansiyel şüpheli kabul edilerek fiziki takibe alınmakta, aylarca süren takipler genişletilerek başka kişilere ve delillere ulaşılmaya çalışılmaktadır. Yasal şartları oluşmadığından bu takipler ve elde edilen deliller hukuka aykırıdır, hükme esas alınamaz. Bunun yanı sıra genelleme suretiyle karar alınması doğru olmayıp, her bir şüpheli hakkında bireyselleştirme yapılarak somut bulgulara göre karar verilmesi gerekir. Bu şekilde yürütülen hukuksuz operasyonlarla yasa maddesi kişi sayısınca ihlal edilmekte ve suç işlenmektedir.

Teknik araçlarla izleme tedbirine başvurulabilmesi için yukarıda belirtilen 4 şartın da bulunması gerekir. Şartlardan birinin bulunmaması halinde tedbir kararı verilemez. Kanunda yazılı bu şartlara aykırı karar ve işlemler sonucu ele geçirilen deliller hukuka aykırı delil niteliğinde olup, Anayasa’nın 38/6 ile CMK’nın 217/2 maddeleri uyarınca hükme esas alınamaz.

***

TEDBİRİN UYGULANACAĞI ALAN

Şüpheli veya sanığın kamuya açık yerlerdeki faaliyetleri ve işyeri teknik araçlarla izlenebilir, ses veya görüntü kaydı alınabilir (CMK m.140/1). Bu tedbir, kişinin konutunda uygulanmaz (CMK m.140/5).

Kişinin özel aracında teknik takip yapılabilir mi? Bu konuda yasada açık bir hüküm bulunmadığından doktrinde farklı görüşler vardır. Konuta yönelik kesin yasaklama karşısında, özel aracın konut niteliğinde olmadığı savıyla özel araçta teknik takip yapılabileceğini ileri sürenlerin yanı sıra aksi görüşte olanlar da vardır. Kişinin konutu kamuya açık değildir ve izlenmesi yasaktır. İşyerinde ise mutlak bir dokunulmazlık yoktur; kimi işyeri kamuya açık (mağazalar, AVM’ler gibi) iken, kimi işyerlerine sahibinin açık rızası ile (doktor muayenehanesi, avukat bürosu, şirket binası gibi) girilebilir. Özel araç bakımından böyle bir durum söz konusu değildir. Özel araçlar araç sahibinin özel alanına girmektedir ve tıpkı konut gibi ancak sahibinin rızası ile üçüncü kişilerin istifadesine sunulmaktadır. Bunlar da çoğunlukla aile ve yakın çevredir. Bu yönüyle özel araçların, aynı zamanda kişinin özel hayatının çekirdek alınana girdiği de söylenebilir. Kişi özel aracını çoğu kez tanıklıktan çekinme hakkı bulunan ailesi ve yakın çevresi ile birlikte kullanmaktadır. Şüpheli ve sanığın tanıklıktan çekinme hakkı olan aile fertleriyle yaptığı görüşmelerin kayda alınamayacağına ilişkin hüküm (CMK m. 135/3), kıyasen CMK m. 140 bakımından da uygulanabilir. Koruma tedbirleri temel hak ve özgürlükleri sınırlayıcı şekilde yorumlanamaz.[7]

Bu nedenle CMK m.140/5’teki konuta yönelik kesin yasaklama, teknik takibin özel araçlarda serbest olduğu şeklinde yorumlanamaz. Bütün bu nedenlerle, yasada açık bir hüküm bulunmamakla birlikte, teknik araçlarla izleme tedbirinin kişinin özel aracına yönelik olarak uygulanması hukuka aykırı olacaktır.

Öte yandan, özel araçta teknik takip yapılabileceğini savunmak AİHM uygulamaları bakımından da sorunludur. Önceden görülebilirlik kriterine göre, müdahalenin dayanağı olan hukuk açık, sarih olmalı, muğlak olmamalıdır. İlgili kişi, hukukun kendisine uygulanması halinde doğuracağı sonuçları önceden görebilmelidir. Özellikle kullanılan teknoloji giderek çok daha ileri ve karmaşık duruma geldiğinden, teknik araçlarla izleme tedbirlerine başvurulmasıyla ilgili kuralların açık ve ayrıntılı olması çok önemlidir. Bu konudaki hukuk, vatandaşlara, yetkililerin gizli izleme veri toplama tedbirlerine başvurmaya yetkili oldukları hal ve şartların ne olduğunu yeterince gösterecek kadar açık olmalıdır.

Oysa özel araçlara yönelik müdahalenin iç hukukumuzda hiçbir temeli yoktur. Bu tedbir, hukuken öngörülebilir değildir; tedbirin sonuçları önceden görülemediği gibi, keyfiliğe ve kötüye kullanmaya karşı bir güvence de içermemektedir. Ayrıca şüphelinin aracı her zaman kendi kullanımında olmayabilir. Bu durumda ve özellikle aracın kesintisiz takibi halinde şüpheli dışında aracı kullanan yakınları veya diğer üçüncü kişilerin hakları da ihlal edilmiş olacaktır.[8]

Gizli kamera veya böcek yerleştirilmesi konusu: Uygulamada başvurulan bu yöntemlerin iç hukukta hukuki bir temeli bulunmamaktadır. Dahası teknik takibin yöntemi ve kullanılacak araçlar konusunda kanunda açık bir hüküm ve sınırlama yoktur. Şüphesiz teknolojinin sürekli gelişmesinin de bunda payı vardır. Bu husus tamamen uygulamaya ve mahkeme içtihatlarına bırakılmış gözükmektedir. Teknolojinin gelişmesine bağlı olarak gizli izleme yöntem ve araçlarının türü ve nitelikleri de değişiklik göstermektedir. Bu kapsamda izlenecek yere gizli izleme araçları yerleştirilmesi de mümkündür. Ancak konuta veya iş yerine gizlice girilerek bu cihazların yerleştirilmesi hukuka aykırıdır ve bu şekilde elde edilen deliller de hukuka aykırı delil olacaktır. Zira teknik takibe izin veren CMK m.140, konut ve iş yeri dokunulmazlığını bertaraf eden bir hüküm değildir. Söz konusu işlemler konut ve iş yeri dokunulmazlığı (TCK m. 116) ihlal edilerek gerçekleştirilemez. CMK m. 140/5, konutlara gizli kamera veya böcek yerleştirilmesine zaten izin vermemektedir. İş yerleri bakımından ise ikili bir ayrım yapılmalıdır: Girilmesi açık rızaya bağlı iş yerleri TCK m. 116/2’de iş yeri dokunulmazlığı kapsamına alınmış olduğundan, bu yerlere rızaya aykırı/gizlice girilerek gizli izleme aracı yerleştirilmesi hem TCK m. 116/2’deki suçu, hem TCK 134’teki özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu oluşturacak, hem de teknik takibi hukuka aykırı kılacaktır. Rıza gerektirmeyen market, kasap, mağaza ve benzeri işyerleri bakımından ise, açık oldukları saatte bu yerlere girilerek gizli izleme aracı yerleştirilmesi mümkündür. Ancak işyerinin kapanmasından sonra gizlice girilmesi durumunda yukarıda belirtilen hususlar bu işyerleri bakımından da geçerli olacaktır.

Kişilerin rızasını bertaraf edecek hile ve tuzaklarla işyerine girilerek veya özel aracı ele geçirilerek gizli izleme aracı yerleştirilmesi de hukuka aykırıdır ve elde edilen deliller hukuka aykırı delil niteliğindedir. Devlet vatandaşa tuzak kurmaz.

AİHM’e göre, izlemenin herkesin görebildiği bir yerde; kayıt tutulmadan ve güvenlik nedeniyle yapılması durumunda, kişinin özel yaşam hakkına bir müdahaleden bahsetmek mümkün değildir. Bu tür yerlerde bireyin tüm davranışları zaten herkes tarafından görülebilmektedir. Buna karşın, eğer izleme sistemli bir şekilde yapılıyorsa ve elde edilen veriler kayıt altına alınıyorsa, bireyin özel yaşamına müdahale söz konusu olabilmektedir(AİHM, Rotaru/Romanya, 28341/95, P. 43-44).[9]

AİHM, bir devletin denetime aldığı kişinin bilgisi dışında ve itirazı mümkün olamayacak bir biçimde gizli izleme yapması halinde, 8. maddenin büyük ölçüde hükümsüz kalabileceğine işaret etmektedir. Polis devletinin bir niteliği olan gizli izleme yetkilerine Sözleşme çerçevesinde ancak demokratik kurumları korumak için kesinlikle gerekli olduğu ölçüde katlanılabilir. AİHM, Khan/Birleşik Krallık kararında (P. 25-28) ve P.G. ve J.H./Birleşik Krallık kararında (P. 37-38), gizli dinleme cihazları kullanılmasının iç hukukta bir hukuki temeli bulunmadığı ve başvurucuların özel yaşama saygı haklarına yapılan müdahalelerin ‘hukuka göre’ yapılmadığı gerekçesiyle Sözleşme’nin 8. maddesinin ihlal edildiğini tespit etmiştir.

KARAR MERCİİ:

Teknik araçlarla izleme tedbirine hâkim tarafından, gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısı tarafından karar verilir. Cumhuriyet savcısı tarafından verilen kararlar yirmi dört saat içinde hâkim onayına sunulur. Hâkim kararını en geç yirmi dört saat içinde verir. Sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi hâlinde kayıtlar derhâl imha edilir (CMK m.140/2). Bu usule uyulmaması, örneğin gecikmesinde sakınca bulunan bir hal olmamasına rağmen C. Savcısı tarafından karar verilmesi delilleri hukuka aykırı hale getirecektir. Hâkim veya savcı kararı olmadığı halde kolluk kuvvetlerinin şüpheli veya sanığı takip ederek, kiminle görüştüğünü, kimlerle/nerelerden alışveriş yaptığını, nerelere girip çıktığını vb. tespit ederek tutanak tutması hukuka aykırıdır ve bu tutanak hukuka aykırı delildir.

Gizli soruşturmacı görevlendirilmesi (m.139) ile teknik araçlarla izleme (m.140) birbirinden ayrı tedbirlerdir ve ayrı ayrı karar alınması gerekir. Gizli soruşturmacı görevlendirilmesine ilişkin karara dayanılarak teknik araçlarla izleme yapılamaz.[10]

TEDBİRİN SÜRESİ:

Teknik araçlarla izleme kararı en çok 3 haftalık süre için verilebilir. Bu süre gerektiğinde 1 hafta daha uzatılabilir. Örgütlü suçlarda buna ek olarak her defasında 1 haftadan fazla olmamak ve toplam 4 haftayı geçmemek üzere uzatılmasına karar verebilir. Yani toplamda en fazla 8 haftalık bir süre için tedbir kararı verilebilir. 8 haftayı aşan izlemeler, hâkim kararına dayansa bile hukuka aykırıdır. Ancak, bu tedbir ile birlikte gizli soruşturmacı görevlendirilmesi de varsa bu süreler bir kat artırılarak uygulanır(CMK m.140/3).

İlk kararda, kuvvetli şüphe oluşturan somut delillerin nelerden ibaret olduğu ve bu tedbire son çare olarak başvurma nedenleri açıklanır. Uzatma kararlarında ise bu genel gerekçelere ilaveten, ilk kararın icrası suretiyle elde edilen delillerin neler olduğu ve uzatma kararına niçin ihtiyaç duyulduğu açıkça belirtilmelidir. Buradan anlaşılacağı üzere, uzatma kararı verebilmek için tedbire başvurulmasında aranan koşulların devam ediyor olması gerekmektedir. Gerekçesiz verilen uzatma kararları ve uygulanan tedbirler hukuka aykırı hale gelecektir.[11]

Sürenin dolmasından dolayı tedbire son verildiğinde, daha sonra aynı şüpheli/sanık hakkında aynı suç sebebiyle yeniden tedbir kararı verilemez. Tedbir için aranan şartlardan birinin sonradan ortadan kalkması durumunda süre bitimi beklenilmeden tedbire derhal son verilmelidir.

Belirtilen şartlara aykırı karar ve işlemler sonucu ele geçirilen deliller hukuka aykırı delil niteliğinde olup, Anayasa’nın 38/6 ile CMK’nın 217/2 maddeleri uyarınca hükme esas alınamaz.

YASAYA AYKIRILIK HALİNDE İHLAL EDİLEN HAKLAR VE BAŞVURU YOLLARI

Yasaya aykırı olarak teknik araçlarla izleme kararı verilmesi ve elde edilen delillerin kullanılması halinde ihlal edilen Anayasa ve AİHS hükümleri ve başvurulacak yasa yolları nelerdir?

Bu konudaki yasaya aykırılıklar Anayasa’nın 20. (Özel hayatın gizliliği), 21. (Konut dokunulmazlığı) ve 22. (Haberleşme hürriyeti) maddelerini, AİHS’in 8. maddesini (Özel ve aile hayatına saygı hakkı) ihlal edecektir. Hukuka aykırı teknik takip yoluyla elde edilen delillerin yargılamada kullanılması ve mahkûmiyet hükmüne gerekçe yapılması halinde ayrıca AİHS’in 6. maddesindeki adil yargılanma hakkı da ihlal edilmiş olacaktır.

AİHS’e göre, özel ve aile hayatına saygı hakkının kullanılmasına yönelik müdahale, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir(AİHS m.8/2).

Hukukumuzda, teknik araçlarla izleme yapılmasının, ses ve görüntü kaydı alınmasının yasal dayanağı CMK’nın 140. maddesidir. Ancak yasada belirtilen koşullara aykırı olarak izleme yapılması, ses ve görüntü kaydı alınması özel hayatın gizliliğine ağır bir müdahale niteliğindedir. Ceza hukuku bakımından ise, hukuka aykırı bu müdahaleler, özel hayatın gizliğini ihlal (TCK m. 134) ve konut dokunulmazlığını ihlal (TCK m. 116) suçlarının oluşması sonucunu da doğurabilir.

Yasaya aykırı teknik takip yapılması halinde başvurulacak yasa yolları: Teknik takip kararları diğer hâkim veya mahkeme kararları gibi itiraza tabi olmakla birlikte, bu kararlar gizli olduğundan ve tebliğ edilmediğinden dolayı bu kararlara itiraz fiilen mümkün olamamaktadır. Bunun dışında AYM’ye yapılacak bireysel başvurudan önce ağır ceza mahkemesinde tazminat davası açılabilir.

CMK m. 141’de haksız koruma tedbirleri nedeniyle tazminat gerektiren haller düzenlenmiştir. Kanuna aykırı teknik araçlarla izleme haline ilişkin açık bir hüküm olmamakla birlikte maddenin 3. fıkrası buna imkân tanımaktadır. Anılan hükme göre, “Birinci fıkrada yazan hâller dışında, suç soruşturması veya kovuşturması sırasında kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk hâlleri de dâhil olmak üzere hâkimler ve Cumhuriyet savcılarının verdikleri kararlar veya yaptıkları işlemler nedeniyle tazminat davaları ancak Devlet aleyhine açılabilir.” Hukuka aykırı teknik izleme kararları ile Anayasa’nın 20, 21 ve 22. maddeleri ihlal edildiğinden, haksız takibe uğrayan ve zarar gören (hakları ihlal edilen) kişilerin bu madde hükmüne istinaden tazminat davası açmaları mümkündür.[12] Tazminat davasının sonucuna göre de AYM ve AİHM başvuruları düşünülmelidir.

Hukuka aykırı teknik takip nedeniyle kimler tazminat davası açabilir? Kararda adı geçen ve doğrudan zarar görmüş olan şüpheli/sanık dava açabileceği gibi, hakkında karar olmadığı halde teknik takip nedeniyle özel ve aile hayatına saygı hakkı zedelenmiş olan kişiler varsa, örneğin şüphelinin aile fertleri gibi, bu kişiler de uğradıkları zararı kanıtlamak suretiyle dava açabilirler. Dava ile maddi ve manevi her türlü zararlarını Devletten isteyebilirler. Tazminat davası açma süresi 3 aydır.

Şüpheli/sanık tarafından açılacak tazminat davası teknik takibe konu soruşturmanın veya kovuşturmanın sonucunu etkileyici veya asıl davanın sonucuna bağlı olduğundan şüpheli/sanık bakımından dava açma süresi, karar veya hükümlerin kesinleştiğinin şüpheliye/sanığa tebliğinden itibaren başlar ve her halde kesinleşme tarihini izleyen 1 yıl içinde dava açılması gerekir (m.142/1). Bu süre hak düşürücü bir süredir. Dava süresinde açılmamış ise red kararı verilir.

Yukarıda belirtilen dava açma süreleri, hakkında karar verilen şüpheli/sanık içindir. Şüpheli/sanık dışında, hakkında soruşturma ve karar olmadığı halde teknik takipten zarar görenlerin ise (şüpheli/sanık hakkındaki) asıl davanın sonucunu beklemelerine gerek yoktur.

SÜRENİN BAŞLANGIÇ TARİHİ, tazminata dayanak olan işlemin yapıldığı soruşturma veya kovuşturma sonunda verilen karar veya hükümlerin (takipsizlik, beraat, mahkûmiyet …) kesinleştiği tarihtir. Kesinleşme tarihinden itibaren 1 yıllık süre başlar. Kesinleşme tebliğ edildiğinde ise 1 yıllık süreyi aşmamak üzere 3 aylık dava açma süresi başlayacaktır. Belirtmek gerekir ki, Yargıtay’a göre, asıl davanın sonucunu etkileyici veya asıl davanın sonucuna bağlı bir talep yoksa asıl davanın sonucu beklenmeden hukuka aykırı tedbir uygulandığı gerekçesiyle tazminat davası açılabilecektir.[13]

Tazminat talebi bir dilekçe ile yapılmalıdır. Dilekçede, tazminat talebinde bulunan kişinin açık kimliği ve adresi, zarara uğradığı işlemin ve zararın niteliği ve niceliği yazılmalı ve bunların belgeleri dilekçeye eklenmelidir (CMK m.142/3). Dilekçedeki bilgi ve belgeler yetersiz ise eksikliğin bir ay içinde giderilmesi, aksi hâlde davanın reddedileceği mahkemece ilgiliye duyurulur. Süresinde eksiği tamamlanmayan dilekçe, mahkemece, itiraz yolu açık olmak üzere reddolunur (CMK m.142/4).

Dava, zarara uğrayanın kendisi, yasal temsilcisi (veli/vasi) veya özel yetkili vekili tarafından açılacak, Devleti temsilen Hazine “davalı” olarak gösterilecektir. Dava zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesinde açılacaktır (CMK m.142/2). Tazminata konu asıl işlem, zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesince yapılmış ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi varsa dava o dairede çözülecektir. O yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa davaya en yakın yer ağır ceza mahkemesi bakacaktır. Ağır ceza mahkemesi kararını duruşmalı olarak verir. Davacı veya davalı açıklamalı çağrı kâğıdı tebliğine rağmen gelmezlerse, yokluklarında karar verilebilir. Ağır ceza mahkemesinde görülecek tazminat davası sonucunda verilecek karara karşı davacı, C.Savcısı veya davalı(hazine) temsilcisi, istinaf yoluna başvurabilir(CMK m.142/7-8).

[1] Yargıtay 21. CD., 19.10.2015, 2015/2995 E., 2015/4063 K.

[2] “Somut olayda; dosya sanıklarının açık kimlik bilgilerinin … ve… Sulh Ceza Mahkemesi’nin 22.01.2009 ve 13.03.2009 tarihli kararlarında yer almadığı, kararda “tespit edilecek diğer şüphelilerinde” denilerek genel çerçevede bir karar verildiği ve verilen kararın suç tarihlerini kapsamadığı,

… ve … Sulh Ceza Mahkemeleri’nin gizli soruşturmacı görevlendirilmesine ilişkin kararları kanuna aykırı olduğu gibi, gizli soruşturmacıların somut olaydaki çalışmaları hukuka aykırıdır. Soruşturma safhasındaki hukuka aykırılıklar nedeniyle sanıkların adil yargılanma hakkı ihlal edilmiştir.

Olayımızda sanıkların 5271 sayılı CMK’nın 140. maddesindeki düzenlemeye göre teknik araçlarla izlenmelerine ilişkin bir karar bulunmamaktadır. CMK’nın 139. maddesine göre alınan gizli soruşturmacı görevlendirilmesine ilişkin karara dayanılarak ve CMK’nın 140. maddesine göre ayrıca bir karar alınmadan teknik araçlarla izleme yapılamaz. Buna rağmen teknik araçlarla izleme, görüntü ve ses kayıtları yapılmıştır.” (Yargıtay 20. CD., 11.04.2016, 2015/15895 E., 2016/1979 K.)

“Somut olayda; sanığın açık kimlik bilgilerinin … Ağır Ceza Mahkemesi’nin 11.07.2014 tarihli kararında yer almadığı, kararda “tespit edilecek diğer şüphelilerinde” denilerek genel çerçevede bir karar verildiği,

… Ağır Ceza Mahkemesinin gizli soruşturmacı görevlendirilmesine ilişkin kararlarında kanun hükmünü tekrarlamaktan başka herhangi bir gerekçe de bulunmamaktadır. Sözü edilen karar Anayasanın 141. ve CMK’nın 34. maddelerine aykırı bir karardır. “ (Yargıtay 20. CD., 14.03.2016, 2015/15357 E., 2016/1455 K.)

[3] “Özgürlüklere ağır şekilde müdahale edilmesi sonucunu doğurması itibarıyla; teknik araçlarla izleme kararının, kime ve hangi suça ilişkin olduğunun, hangi tarihten hangi tarihe kadar geçerli olduğunun, hangi ihtiyaca binaen ve hangi deliller değerlendirildikten sonra verildiğinin, suçun işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphenin hangi somut delillere dayandığının, ilk kararın icrası suretiyle elde edilen delillerin neler olduğunun ve uzatma kararına niçin ihtiyaç duyulduğunun açık ve hiçbir duraksamaya neden olmayacak şekilde belirtilmesi gerekir.

Buna göre somut olayda;

1- Soruşturmanın CMK’nun 140/1-a-1 bendinde gösterilen ve karar tarihi itibarıyla katalog suçlardan olan “suç işlemek amacıyla örgüt kurma” suçundan başlatılmış olmasına rağmen, “örgütün varlığını ortaya koyan kuvvetli suç şüphesinin bulunup bulunmadığı ile bulunduğu kabul ediliyorsa buna dayanak teşkil eden “somut deliller”in nelerden ibaret olduğunun kararda belirtilmemiş olması,

4- Gerek ilk kararda, gerekse uzatma kararında, teknik araçlarla izleme yapılmasının sebebi, “örgüt kurulduğuna dair bilgi alınmış olup, bu durumun ve olayın aydınlatılması için teknik araçlarla izlemeye gerek duyulması” olarak gösterilmiş ve buna bağlı olarak örgütün varlığı konusunda duyum dışında hiçbir delil bulunmadığı açıkça belirtilmiş iken, kararların daha sonraki bölümünde “suç işlendiğine dair kuvvetli şüphenin bulunduğunun” belirtilmesi suretiyle çelişkiye neden olunması,

Nedenleriyle, sanık hakkında verilmiş bulunan “teknik izleme kararı” ile buna bağlı “uzatma kararı” hukuka aykırı olduğundan, hukuka aykırı olan kararın icrası kapsamında elde edilmiş bulunan “Fiziki Takip Tutanağı” da hukuka aykırı olarak elde edilmiş bir delil olması itibarıyla CMK’nun 217. maddesi bağlamında hükme esas alınamaz.” (Yargıtay 21. CD., 19.10.2015, 2015/2995 E., 2015/4063 K).

[4] “Somut olayda; … Emniyet Müdürlüğü tarafından gizli soruşturmacı görevlendirilmesi istenirken, “Mersin ili dâhilinde bulunan uyuşturucu sokak satıcılarının deşifre edilmesi ve suç unsuru ile birlikte yakalanmalarına yönelik çalışmalardan söz edilmiş, fail/failler veya fiiller somut olarak belirtilmemiştir. Oysaki gizli soruşturmacı görevlendirilmesi için olay somutlaştırılmalı, soruşturma konusu suçun işlenmiş ya da işlenmekte olması gereklidir. Somut olayda ise bir nevi önleme amaçlı gizli soruşturmacı görevlendirilmiştir. Aslında belli bir olay veya failin izlenmediği, fiil işlenmeden önce karar alındığı anlaşılmaktadır.

Suç işlendiği konusunda kuvvetli şüphe bulunup bulunmadığı ve başka surette delil elde etme imkânı olup olmadığı konusunda bir araştırma yapılıp yapılmadığı da bilinmediği için bu koşulların varlığı da bilinmemektedir.

Mersin 1. ve 6. Sulh Ceza Mahkemelerinin gizli soruşturmacı görevlendirilmesine ilişkin kararlarında kanun hükmünü tekrarlamaktan başka herhangi bir gerekçe de bulunmamaktadır. Sözü edilen kararlar Anayasa’nın 141. ve CMK’nın 34. maddelerine aykırı kararlardır.  (Yargıtay 20. CD, 15.10.2015, 2015/13889 E., 2015/4086 K.)

“Somut olayda; sanığın açık kimlik bilgilerinin Adana 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 22.05.2014 tarihli kararında yer almadığı, kararda “uyuşturucu satışı faaliyetlerinin detayları ile birlikte ortaya çıkartılabilmesi, olay faili ya da faillerinin yakalanabilmesi amacıyla” denilerek genel çerçevede bir karar verildiği,

Suç işlendiği konusunda kuvvetli şüphe bulunup bulunmadığı ve başka surette delil elde etme imkânı olup olmadığı konusunda bir araştırma yapılıp yapılmadığı da bilinmediği için bu koşulların varlığı da bilinmemektedir.” (Yargıtay 20. CD., 04.05.2016, 2016/140 E.,  2016/2733 K.)

[5] “Mersin 1. ve 6. Sulh Ceza Mahkemelerinin gizli soruşturmacı görevlendirilmesine ilişkin kararlarında kanun hükmünü tekrarlamaktan başka herhangi bir gerekçe de bulunmamaktadır. Sözü edilen kararlar Anayasa’nın 141. ve CMK’nın 34. maddelerine aykırı kararlardır.” (Yargıtay 20. CD., 15.10.2015, 2015/13889 E.,  2015/4086 K.)

“Antalya 4. Ağır Ceza Mahkemesinin gizli soruşturmacı görevlendirilmesine ilişkin kararlarında kanun hükmünü tekrarlamaktan başka herhangi bir gerekçe de bulunmamaktadır. Sözü edilen karar Anayasanın 141. ve CMK’nın 34. maddelerine aykırı bir karardır.” (Yargıtay 20. CD., 14.01.2016, 2015/15770 E.,  2016/121 K.)

[6] “Özgürlüklere ağır şekilde müdahale edilmesi sonucunu doğurması itibarıyla; teknik araçlarla izleme kararının, kime ve hangi suça ilişkin olduğunun, hangi tarihten hangi tarihe kadar geçerli olduğunun, hangi ihtiyaca binaen ve hangi deliller değerlendirildikten sonra verildiğinin, suçun işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphenin hangi somut delillere dayandığının, ilk kararın icrası suretiyle elde edilen delillerin neler olduğunun ve uzatma kararına niçin ihtiyaç duyulduğunun açık ve hiçbir duraksamaya neden olmayacak şekilde belirtilmesi gerekir.

Buna göre somut olayda;

2- Özgürlüklerin ağır şekilde kısıtlanmasına sebep olması nedeniyle soruşturmada “son çare” olarak başvurulması gereken, “teknik araçlarla izleme” tedbirine; hangi deliller niçin yetersiz kaldığı için başvurulduğunun açıklanmaması,

3- ”Fiziki Takip Tutanağına” esas teşkil eden teknik araçlarla izlemenin uzatılmasına ilişkin kararda, uzatmaya ilişkin karara temel teşkil eden ilk kararın icrası kapsamında hangi delillere ulaşıldığının ve niçin uzatmaya gerek duyulduğunun gösterilmemesi, …” (Yargıtay 21. CD., 19.10.2015, 2015/2995 E., 2015/4063 K).

[7] https://sen.av.tr/tr/makale/Teknik-Ara%C3%A7larla-%C4%B0zleme-%C3%96zel-Ara%C3%A7larda-Uygulanabilir-mi

[8] Özellikle kullanılan teknoloji giderek çok daha ileri ve karmaşık duruma geldiğinden, teknik araçlarla izleme tedbirlerine başvurulmasıyla ilgili kuralların açık ve ayrıntılı olması çok önemlidir. Bu konudaki hukuk, vatandaşlara, yetkililerin gizli izleme veri toplama tedbirlerine başvurmaya yetkili oldukları hal ve şartların ne olduğunu yeterince gösterecek kadar açık olmalıdır. Ayrıca bir gizli izleme sisteminde kamusal denetim bulunmadığından ve kötüye kullanma riski sistemin doğasında bulunduğundan, kötüye kullanmalardan kaçınmak için yasada asgari şu koruyucular bulunmalıdır: Alınacak muhtemel tedbirlerin niteliği, kapsamı ve süresi, tedbir emri verilebilmesi için bulunması gerekli sebepler, tedbir emri vermeye, yürütmeye ve denetlemeye yetkili makamlar ve ulusal hukuk tarafından sağlanan başvuru yolunun türü ( Uzun – Almanya, §61-63; Association for European Integration and Human Rights and Ekimdzhiev, §71-77; Liberty ve Diğerleri, §62).

Önceden görülebilirlik kriteriyle ilgili olarak, müdahalenin dayanağı olan hukuk açık, sarih olmalı, muğlak olmamalıdır. İlgili kişi, hukukun kendisine uygulanması halinde doğuracağı sonuçları önceden görebilmelidir. AİHM’e göre vatandaşların davranışlarını düzenlemelerine olanak vermek üzere yeterli açıklıkta formüle edilmemiş bir norm, hukuk kuralı olarak kabul edilemez; vatandaşlar belirli bir eylemin gerektirdiği sonuçları, durumun makul saydığı ölçüde ve eğer gerekiyorsa uygun bir danışmayla önceden görebilmelidirler (Sunday Times, §49).

Mahkeme Uzun – Almanya davasında, terör saldırılarından şüpheli başvurucunun, otomobiline yerleştirilen GPS cihazıyla izlenmesinin özel yaşama bir müdahale oluşturduğunu tespit etmiş ve Ceza Muhakemesi Kanununun 100c/1 no.1(b) maddesine dayanan bu müdahalenin önceden görülebilir olup olmadığını incelemiştir. …Dolayısıyla (bu olayda) müdahale önceden görülebilir niteliktedir.

Bu nedenle GPS cihazıyla izleme suretiyle elde edilen verileri işleme ve kullanma, başvurucunun özel yaşamına saygı hakkına bir müdahale oluşturmuştur. Bu izleme, Ceza Muhakemesi Kanununun 100c/1 no.1(b) maddesine dayanmakta olduğundan iç hukukta bir hukuki temeli bulunmaktadır. Bu hukuk, erişilebilir ve sonuçları önceden görülebilir nitelikte olup, kötüye kullanmaya karşı yeterli ve etkili güvenceler içermektedir; ayrıca bu müdahale ulusal güvenlik, kamu güvenliği, suçu önlenmesi ve mağdurların haklarının korunması meşru amaçlarını taşımaktadır ( Uzun – Almanya, §64-74).

Mahkeme’ye göre başvurucunun bütüncül ve kapsamlı bir izlemeye tabi tutulduğu söylenemez. Dahası bu izleme tedbiri, bombalı saldırılarla siyasetçileri ve kamu görevlilerini öldürmeye teşebbüs gibi çok ciddi suçların soruşturulmasıyla ilgilidir. Sonuç olarak başvurucunun GPS cihazıyla izlenmesi mevcut olayın şartları içinde, izlenen meşru amaçlarla orantılı olup demokratik bir toplumda gereklidir ( Uzun – Almanya, §78-80).

Mahkeme’ye göre, gizli izleme sisteminin doğasında istismar riski bulunduğundan, bu gibi tedbirler çok açık yasa hükümlerine dayanmalıdır. Özellikle gizli izleme tedbirlerinin kullanılmasıyla ilgili teknoloji giderek daha karmaşık hale geldiğinden, konuyla ilgili açık ve ayrıntılı düzenlemeler yapılmalıdır ( Amann, §56).

Müdahalenin bir hukuki dayanağının bulunması ve bu hukukun erişilebilir ve sonuçları önceden görülebilir olması yeterli değildir. Mevcut hukukun, hukukun üstünlüğüne uygun olması anlamında nitelikli olması, bir başka deyişle bireyi keyfi müdahalelere karşı koruyucular sağlaması gerekir.

Prof. Dr. Osman Doğru, Dr. Atilla Nalbant, İNSAN HAKLARI AVRUPA SÖZLEŞMESİ Açıklama ve Önemli Kararlar, 2. Cilt, s.11 vd.

[9] AİHM uygulamasına dair detaylı bilgi için bkz https://avukat-kilinc.com/all-cases-list/teknik-araclarla-yapilan-gizli-izlemelerin-avrupa-insan-haklari-sozlesmesine-uygunlugu-sorunu/index.html

[10] “Olayımızda sanıkların 5271 sayılı CMK’nın 140. maddesindeki düzenlemeye göre teknik araçlarla izlenmelerine ilişkin bir karar bulunmamaktadır. CMK’nın 139. maddesine göre alınan gizli soruşturmacı görevlendirilmesine ilişkin karara dayanılarak ve CMK’nın 140. maddesine göre ayrıca bir karar alınmadan teknik araçlarla izleme yapılamaz. Buna rağmen teknik araçlarla izleme, görüntü ve ses kayıtları yapılmıştır.

… 2- Teknik araçlarla izleme konusunda karar alınmadan yapılan ve bu nedenle hukuka aykırı olan görüntülü ve sesli kayıtlara dayanılarak hüküm kurulması, …Kanuna aykırı, … olduğundan hükümlerin BOZULMASINA,” (Yargıtay 20. CD., 15.10.2015, 2015/13889 E.,  2015/4086 K.). Aynı mahiyette kararlar için bkz. Yargıtay 20. CD., 11.04.2016, 2015/15895 E., 2016/1979 K.;  Yargıtay, 20. CD., 16.02.2016, 2015/14831 E.,  2016/793 K.

[11] “Özgürlüklere ağır şekilde müdahale edilmesi sonucunu doğurması itibarıyla; teknik araçlarla izleme kararının, kime ve hangi suça ilişkin olduğunun, hangi tarihten hangi tarihe kadar geçerli olduğunun, hangi ihtiyaca binaen ve hangi deliller değerlendirildikten sonra verildiğinin, suçun işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphenin hangi somut delillere dayandığının, ilk kararın icrası suretiyle elde edilen delillerin neler olduğunun ve uzatma kararına niçin ihtiyaç duyulduğunun açık ve hiçbir duraksamaya neden olmayacak şekilde belirtilmesi gerekir. Buna göre somut olayda;

3- ”Fiziki Takip Tutanağına” esas teşkil eden teknik araçlarla izlemenin uzatılmasına ilişkin kararda, uzatmaya ilişkin karara temel teşkil eden ilk kararın icrası kapsamında hangi delillere ulaşıldığının ve niçin uzatmaya gerek duyulduğunun gösterilmemesi,

4- Gerek ilk kararda, gerekse uzatma kararında, teknik araçlarla izleme yapılmasının sebebi, “örgüt kurulduğuna dair bilgi alınmış olup, bu durumun ve olayın aydınlatılması için teknik araçlarla izlemeye gerek duyulması” olarak gösterilmiş ve buna bağlı olarak örgütün varlığı konusunda duyum dışında hiçbir delil bulunmadığı açıkça belirtilmiş iken, kararların daha sonraki bölümünde “suç işlendiğine dair kuvvetli şüphenin bulunduğunun” belirtilmesi suretiyle çelişkiye neden olunması,

6- 2009/1838 sayı ile verilen ilk teknik izleme kararma tarih yazılmayarak, kararda belirtilen 4 (dört) haftalık sürenin ne zaman başlayacağı hususunda tereddüde neden olunması,

Nedenleriyle, sanık hakkında verilmiş bulunan “teknik izleme kararı” ile buna bağlı “uzatma kararı” hukuka aykırı olduğundan, hukuka aykırı olan kararın icrası kapsamında elde edilmiş bulunan “Fiziki Takip Tutanağı” da hukuka aykırı olarak elde edilmiş bir delil olması itibarıyla CMK’nun 217. maddesi bağlamında hükme esas alınamaz.” (Yargıtay 21. CD., 19.10.2015, 2015/2995 E., 2015/4063 K).

[12] Benzer mahiyette Yargıtay 12. CD., 16.2.2015, 2014/13444 E., 2015/2705 K; Yargıtay 12. CD., 11.11.2015, 2015/13049 E., 2015/17584 K.

[13] Yargıtay 12. CD., 14.12.2015, 2014/19906 E., 2015/19237 K.

TEKNİK ARAÇLARLA İZLEME TEDBİRİ VE İNSANİ YARDIM FAALİYETLERİNE YÖNELİK OPERASYONLAR yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://hukukpenceresi.com/teknik-araclarla-izleme-tedbiri-ve-insani-yardim-faaliyetlerine-yonelik-operasyonlar/feed/ 0
Akrebin Kıskacındaki Yargı (4): “Motto” https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-4-motto/ https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-4-motto/#respond Wed, 21 Dec 2022 23:52:44 +0000 https://hukukpenceresi.com/?p=9009 Gelinen sürece bir mercek tutarsak; 2014 yılı, yargı teşkilatının hem kadro hem de kurum olarak darmadağın edildiği, muhteris-kifayetsiz hâkim ve savcıların liyakatli meslektaşlarından boşaltılan pozisyonlara yerleşebilmek için hükümetin destek ve teşviki ile Yargıda Birlik Platformu (YBP) altında örgütlendikleri, netice itibarıyla, yargının siyasete bağlandığı kara bir yıl olmuştu. Yine bu yıl içinde, toplanan Milli Güvenlik Kurulu […]

Akrebin Kıskacındaki Yargı (4): “Motto” yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Gelinen sürece bir mercek tutarsak; 2014 yılı, yargı teşkilatının hem kadro hem de kurum olarak darmadağın edildiği, muhteris-kifayetsiz hâkim ve savcıların liyakatli meslektaşlarından boşaltılan pozisyonlara yerleşebilmek için hükümetin destek ve teşviki ile Yargıda Birlik Platformu (YBP) altında örgütlendikleri, netice itibarıyla, yargının siyasete bağlandığı kara bir yıl olmuştu. Yine bu yıl içinde, toplanan Milli Güvenlik Kurulu güncellediği Kırmızı Kitap’ta esasen bir sivil toplum kuruluşu olan Cemaati, önce legal görünümlü illegal yapı, sonrasında da paralel yapı olarak nitelendirmiş, terör örgütü yaftasıyla kamuoyunu etkileme amacı gütmüştü. Eskiden beri din ve cemaat düşmanlığı yapan kesimler de, olan biteni, temel insan hakları ve hukukun çiğnenmesi olarak görmek yerine “yesinler birbirlerini” diyerek ellerini oğuşturmuş, ama düşmanlaştırdıklarını yedikçe büyüyüp güçlenen bu siyasi canavarın, yıkılması zor bir otokratik rejim kuracağını öngörememişlerdi. Ulusal İstihbarat Kurumu ve Savcı Serdar’ın da üyesi olduğu YBP, ülkedeki tüm adliyeleri tarayıp yargı mensuplarını fişleyerek ‘AKP ve yandaş cenahı dışında kalan herkesi’ cemaatçi veya ona dolaylı destek sağlayan unsurlar olarak fişlemişlerdi.

Olayımıza dönecek olursak;

Hâkim Metin, savcı Serdar’dan edindiği dehşet verici ve bir o kadar da önemli bilgileri arkadaşlarıyla acilen değerlendirmesi gerektiğini düşündü. Kuzeni hâkim Orhan ve aynı adliyeden 3 meslektaşını saat 20:00’de lojmana yakın bir kafeye davet etti. Anılan saatte herkes oradaydı. Hoş-beş faslından sonra garsona siparişler verildi. Asliye hukuk hâkimi Sabri merakla “Metin bey acil toplantı sebebi nedir?” diye sordu.

Metin, “Değerli meslektaşlarım! İsmi bende mahfuz bir arkadaşım, samimiyetimize dayanarak, hükümetle birlikte hareket eden güç odaklarının yargıyı dizayn etmekle ilgili bazı duyumlarını benimle paylaştı. Buna göre, kendileriyle uyumlu çalışmayan ve paralel yapı elemanı olarak yaftaladıkları 5-6 bin hâkim-savcıyı tasfiye etmek için listeleme çalışmaları yapıldığını, bu nedenle tarafımızı acilen seçmemiz gerektiğini, YBP saflarında yer alınırsa, bu acımasız süreci hasarsız atlatmanın, hatta bundan kazançlı çıkmanın mümkün olduğunu, kendisinin de referans noktasında yardımcı olabileceğini söyledi” dedi.

Oysa paralelci olmakla itham edilenlerin çoğunluğunun malûm cemaatle organik bir bağı bulunmadığı gibi, görevlerini icra ederken yasa ve vicdanları dışında bir odaktan emir aldıklarına dair bir soruşturma da yoktu. 

Metin’in anlattıkları karşısında şaşkınlık yaşayan hazirûn, yaklaşık 40 yıllık deneyime sahip ve emeklilik hazırlığı yapan (grubun doğal lideri) savcı Said beye döndü. Savcı bey, “60 küsur yıllık hayatımda 3 darbe gördüm ancak yargının bu derece politize ve siyasilere angaje olduğuna tanık olmadım. Gençler! Devleti bir makine olarak kabul edersek, yargı onun vidaları ve çivisidir. Onu yerinden çıkarırsanız devlet makinesi darmadağın, ülkenin sosyal, iktisadi ve ahlaki düzeni tuz-buz olur. Durum onu gösteriyor ki sadece yargı camiasını değil, tüm ülkeyi acı bir gelecek bekliyor. Kötülükle mücadele etmek o kadar da kolay değildir! Bizler hukuk ve ahlakî değerlerle bağlıyken kötülüğün sınırı olmadığı için, asimetrik saldırılarını tahmin etmek ve tedbirler almak imkânı da maalesef bulunmuyor. Hukuk tekrar gelene kadar (ki o dönemin gelmesi de yine sizin sabırlı ve ısrarlı gayretlerinize bağlı) milletçe birçok sıkıntı yaşayacağımız mukadderdir. Tüm olumsuz şartlara rağmen hukuk içinde kalmalı, mücadeleye devam etmeli ve makuliyetten asla ayrılmamalıyız!” dedi. 

Kısa bir sessizlikten sonra Orhan, kuzenine dönerek “Peki Metin, sen ne dedin? Umarım bu ahlaksız teklifin asla kabul edilmeyeceğini söylemekte en ufak bir tereddüt göstermemişsindir!” diye endişeyle sordu. Metin “Ne münasebet Orhan abi! Kayıtsız-şartsız hukuktan yana olduğumuzu, bağımsız bir yargıyı var gücümüzle siyasilere karşı korumamız gerektiğini söyledim.” diye yanıt verdi.

Söylenenleri pür dikkat dinleyen Vergi mahkemesi hâkimi Bilal söze girerek “Namık Kemal, ‘Muini zalimin dünyada erbâb-ı denâettir. / Köpektir zevk alan sayyâd-ı bi-insafa hizmetten.’ Yani; ‘dünyada zalimlerin yardımcıları alçaklardır. İnsafsız avcılara hizmet edenler köpeklerdir.’  beyitiyle, bu günlerin biatçılarını ne güzel tasvir ediyor değil mi?” dedi.

Hâkim Orhan “ulusalcı Doğu Perinçek’in bu minvalde söylediği ‘Yargı siyasetin köpeğidir’ sözünün doğru çıkmamasını ne kadar da çok isterdim bir bilseniz?” dedi. Diğer katılımcılar da bu temenniyi başlarıyla onayladılar.

Said bey “O vakit biz de ülkeyi bilerek veya bilmeyerek içten çökertmek isteyen bu güruha karşı başta kendi adliyemizde olmak üzere, ulaşabildiğimiz tüm adliyelerde Orhan bey lehine kulis yapmaya başlamalıyız. Tek çiçekle bahar olmayacağından, makul taahhütlerde bulunan ve liyakatli diğer bağımsız adaylarla da temasa geçmeli, güç birliği yapmalıyız. Öncelikle mücadele felsefemizi ve amacımızı anlatan bir motto belirlemeli, YBP’yi neden desteklememek gerektiğini ise meslektaşımıza ikna edici bir şekilde anlatabilmeliyiz.” dedi. Hâkim Bilal söz alarak “Ben ‘Hukukun üstün olduğu demokratik bir rejim için yargı gücünün bağımsız ve tarafsız olmasından asla vazgeçilemez’ mottosunu öneriyorum” dedi. Bu öneri heyet tarafından kabul gördü. Ve Bilal devamla “Telefon rehberlerimizdeki tüm meslektaşlarla doğrudan, internetten veya telefonla adayımıza ve diğer makul adaylara destek toplamak için temasa geçmeliyiz” dedi. Sabri bey “Bilal beye katılmakla beraber zaman ve imkan darlığı nedeniyle vites büyütmeli, aritmetik değil, 2-4-8-16-32.. şeklinde katlanarak yani geometrik olarak büyümeyi hedeflemeliyiz. Ayrıca safımıza katılan her meslektaşı, başkalarının da reyini kazanmak için çalışmaya ikna etmeliyiz.” dedi. Metin, “Arkadaşlar YBP’nin yöneticileri kamu nezdınde maaş zammı ve sicil affı tahhüdünde bulunuyorlar, hükümet de bu teklifleri kabul ettiğini açıklamak suretiyle onları açıkça desteklediğini deklare ediyor. Bizim ise üstün tarafımız bağımsızlığımız ve hukuktan yana olmamızdır, bilmem ki bu geçer akçe midir? Seçime yaklaşık 14 bin hâkim-savcı katılacak. Disiplin cezasıyla canı yananlar ve şartlı maaş zammına tamah edip hukuki bağımsızlığını satabilecek meslektaşlar maalesef az değil. Bunların oranı her yüzde 10 olsa 2800 oyu baştan kaybettik demektir. Bu nedenle bu seçime insan üstü bir gayretle asılmak zorundayız!” dedi.

Biraz sonra kafenin garsonu geldi ve heyecanla heyete “Efendim beklediğiniz başka kimseler var mıydı?” diye sordu. Metin bey “Hayır, bir sorun mu var?” dedi. Garson, “Koyu renk takım elbiseli iki kişi geldi doğrudan sizin masaya doğru yöneldiler. Kendi aralarında biraz konuştuktan sonra göz ucuyla kafenin kameralarına baktılar ve oturmadan hızla uzaklaştılar. Onlarla konuşmak istedim ancak beni muhatap almadılar. Sayın hâkimlerim bu olayı bilmenizi istedim“ dedi. Said bey “Tamamdır, herhangi bir sorun olduğunu düşünmüyorum. Zaten gitme zamanımız da gelmişti. Ben sizin gibi değilim gençler! Şimdiye bu ihtiyarın uyumuş olması lazımdı.” diye espri yaparak havayı hemen yumuşattı.

Hesabı ödedikten sonra evlerine dağılan dörtlünün zihninde hâlâ, kafede kendilerini izleyen o gizemli adamlar vardı…

 

Serinin önceki yazıları:

Akrebin Kıskacındaki Yargı (1): “Teklif ve Karar”
Akrebin Kıskacındaki Yargı (2): “Sır Toplantı”

Akrebin Kıskacındaki Yargı (3): “Yol Ayrımı”

 

Akrebin Kıskacındaki Yargı (4): “Motto” yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-4-motto/feed/ 0
Akrebin Kıskacındaki Yargı (2): “Sır Toplantı” https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-2-sir-toplanti/ https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-2-sir-toplanti/#respond Fri, 09 Dec 2022 21:31:29 +0000 https://hukukpenceresi.com/?p=8996 Savcı Serdar, önceki hafta yaşadığı olayların etkisi altında hayatının belki en kötü hafta sonunu geçirmişti. Özellikle salı günü adliyede yaşadığı hadiseleri öğretmen olan eşi Filiz’e dahi anlatmak istemedi. Onun kendisini bu aşamada anlayamayacağı ve verdiği karardan dolayı şiddetle eleştireceği endişesini taşıyordu. Ailesinin dünya selameti, kendisinin kariyer ve ikbâli için radikal kararlar vermeliydi. En zor olanı […]

Akrebin Kıskacındaki Yargı (2): “Sır Toplantı” yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Savcı Serdar, önceki hafta yaşadığı olayların etkisi altında hayatının belki en kötü hafta sonunu geçirmişti. Özellikle salı günü adliyede yaşadığı hadiseleri öğretmen olan eşi Filiz’e dahi anlatmak istemedi. Onun kendisini bu aşamada anlayamayacağı ve verdiği karardan dolayı şiddetle eleştireceği endişesini taşıyordu. Ailesinin dünya selameti, kendisinin kariyer ve ikbâli için radikal kararlar vermeliydi. En zor olanı herhalde biricik kızı Aylin’i o çok sevdiği öğretmeni ve okulundan ayırmak olacaktı? Bu okul eğitim ve öğretim bakımından vilayetteki en başarılı kolejdi. Ama bu eğitim yuvasını cemaat mensubu hayırseverlerin kurduğunu neredeyse bilmeyen yoktu. 3 yıl önce Aylin’i yarı burslu olarak kaydettirmek için kimleri araya koymamıştı ki!

Sabah otomobiliyle kızını kolejin ana kapısı önüne getirdi, kızı arabadan bir çırpıda indikten sonra babasına hoşça kal öpücüğü bile vermeden koşarak kapıda gördüğü öğretmeninin bacaklarına sarıldı. Öğretmen hanım Aylin’in başını okşadıktan sonra elinden tutup okulun merdivenlerine doğru giderken onlara arkadan bakan Savcı bey birden hüzünlendi, kızını bu okuldan ayırmak zorunda kalacağına ve bu irfan yuvasının belki ilerde kapatılabilecek olmasına üzüldü. Hele her biri fedakâr, cana yakın ve kendilerini eğitime adamış olan bu öğretmenlere ne olacaktı? Herhalde melek gibi bu insanlar aleyhine de ceza davası açma talimatı verilemeyeceğini düşünerek biraz rahatladı. Zira bu öğretmenlerin neredeyse dokunmadığı siyasetçi ve bürokrat çocuğu kalmamıştı. Canlarının içi olan çocuklarını güvenle emanet ettikleri bu temiz simaları herhangi bir suçla yan yana tasavvur etmek için insanlıktan çıkıp İblis olmak gerekirdi.

Adliye yolunda arabayla seyir halinde iken bir yandan da sevip saydığı meslektaşlarının akıbetlerini ve onlara karşı almak zorunda olduğu tutumları düşündükçe kahroluyordu.

Odasına girdi, koltuğuna oturdu ve masasının üzerinde bulunan kırmızı mühürle kapatılmış ve ‘şahsa özel’ yazılı zarfı gördü. Daha önce böyle bir zarf hiç almamıştı. Bu nedenle heyecandan kalbi güm güm çarpıyordu. Çekmecesinden çıkardığı sakinleştirici hapı yuttuktan sonra zarfı özenle açtı. Mazrufta “Sayın meslektaşımız, Devletimizin destek ve himayesinde bağımsız ve tarafsız yargıyı inşa etmek, cemaatin yargıdaki etkinliğini kırmak için ekim ayında yapılacak olan HSYK seçiminde bütün görüşleri bir araya getirerek 81 ilde örgütlenme kararı alınmıştır. Bu minvalde sizi de çekirdek kadromuz içinde kabul ettiğimizi, platformumuza herhangi bir sızmaya mahal vermemek için üyeliğe kabulün ancak 3 kişinin referansı ile gerçekleşebileceğini ve üye sayımızı artırmak için yüksek gayretler sergileyeceğinize olan inancımızı saygıyla arz ederiz. Yargıda Birlik Platformu.” yazıyordu.

Savcı bey, ‘Birlik’ ismini beğendi, çatı örgüt olunacaktı ve devlette bütün imkân ve desteğiyle arkada olduktan sonra sorun kalmıyordu. Kendisine olan teveccüh ve seçilmiş olduğunu da düşününce birden göğsünün kabardığını hissetti. Gözlerini kapadı ve kollarını sonuna kadar yana açarak “İşte bu! Güçlü olan tarafta ve üstelik çelik çekirdekteyim. Hem bu kadar kişi yanılıyor olamaz, yanlışta birleşemez.” diye kendi kendine söylendi. “Aklın yolu birdir, birlikten kuvvet doğar” diye ekleyerek aklını ve vicdanını ikna etmeye çalıştı.

Sonraki gün Başsavcı Harun bey telefonla arayarak savcı Serdar’ı mesaiden sonra çok özel bir toplantıya çağırdı. Akşam saat 18:00’de Savcı Serdar toplantı salonunun önüne geldiğinde bir memur, cep telefonu ve dijital materyaller ile içeri girilemeyeceğini, emanet almak zorunda olduğunu söyledi. Savcı Serdar cebinden çıkardığı iki adet cep telefonunu memura teslim ettikten sonra kapıyı tıklatarak içeri girdi. İçeride Başsavcı dışında Komisyon başkanı Okan, idari Yargı Bölge başkanı Cüneyt, 2.Asliye Hukuk Mahkemesi hâkimi Salim ve Cezaevi savcısı İrfan da vardı. Yuvarlak toplantı masasının üzerinde birkaç tane kalın ve renkli klasör bulunuyordu. Toplantıyı yöneten Başsavcı Harun “Değerli meslektaşlarım, ülkemizin bekâsı bakımından tarihi bir dönüm noktasındayız. Eskiden ülkenin gidişatını generaller belirlerdi, artık bu görev yargıya yani siz değerli yargı mensuplarına geçmiştir. Elimin altındaki bu klasörlerde bu vilayette görev yapan hâkim-savcılar ile bürokratların kişisel, ailevi, siyasi ve ekonomik tüm bilgileri mevcuttur. Bu bilgilerin tamamı aynı zamanda bu hafıza kartlarında bulunuyor. İstihbarat biriminin yıllara uzanan titiz çalışmaları ile oluşturulmuştur. Hayati önemdeki bu seçimlere avantajlı olarak hazırlanabilmemiz için bu fişleme arşivi hizmetimize verilmiştir. Her birinize bu hafıza kartından verilecek, sizden başka hiç kimseyle bu bilgileri paylaşmayacaksınız, zaten kopyalanamaz şekilde üretilmiştir, seçim günü saat 24:00’te içindeki bilgiler otomatikman kendisini imha edecektir. Önümüzdeki hafta başında bu arşivin ışığında bütün meslektaşlarla görüşeceğiz, kimisini tayin ve terfi vaadi, kimisini korkutarak (arşivde değerli video ve resimlerimiz yeterince mevcut), kimisini de menfaat temini (bu konu ile hazır olan iş adamı ve müteahhit heyeti) ile ikna etmenin bütün yollarını ısrarla deneyeceğiz. Her cumartesi akşamı haftalık bilançomuzu Ankara’ya göndereceğim. Gönderilen bilgiler pazar günü merkezde işlenip değerlendirildikten sonra emir ve tavsiyeler aynı gece gönderilecek, bu raporlar doğrultusunda yeni haftanın çalışmalarını yapacağız.” dedi.

Bölge İdare Mahkemesi Başkanı Cüneyt “Hükümetin seçim sonuçlarının olumlu neticelenmesi halinde maaşlara yüzde 10’luk zam yapılacağı taahhüdü ve sicil affı kararının meslektaşlarımız nezdinde bizi çok cazip kılacağını, Platformumuzu açıkça destekleyenlerin çığ gibi artacağını tahmin ve temenni ediyorum” diye ekledi. Cezaevi savcısı da “Ben de oda ve yatak sayımızı yeni sezona hazır hale getirmek için çalışmaları hızlandıracağım” diyerek kahkaha attı. Savcı Serdar da ortamın havasına kendini kaptırarak hafifçe gülümsedi ama içinden de bu sözün sadece şaka olarak kalmasını temenni etti.

Takriben 2 yıl sonraki o meşum gece ilk ve en kapsamlı infaz emrinin kendi imzası ile başlayacağını nerden bilebilirdi ki? Seri katiller gibi acımasız işlerin atına imza atması için bu süre zarfında biraz daha kılıcının keskinleşmesi gerekecekti. Onu iyi tanıyan oyun kurucuları çembere aldıkları bu normal aile babasının içinden bir soykırım canavarı çıkarmayı başaracaklardı.

 

Serinin ilk yazısı : Akrebin Kıskacındaki Yargı: “Teklif ve Karar”

Akrebin Kıskacındaki Yargı (2): “Sır Toplantı” yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-2-sir-toplanti/feed/ 0
Askeri Casusluk mu? Kritik Projeleri Pazarlama Şubesi mi? https://hukukpenceresi.com/8987-2/ https://hukukpenceresi.com/8987-2/#respond Mon, 05 Dec 2022 20:29:12 +0000 https://hukukpenceresi.com/?p=8987 5 Kasım 2022 tarihli yazımda, “Türkiye Devletinin çok önemli kurumlarının içine yuvalanarak, o kurumlardaki çok gizli ve gizli belgeleri ele geçirip pazarlayan, kimi gizli projelerin engellenmesi için örgütten gelen talimatla çaba gösteren, Askeri Casusluğa Belge temin eden örgütün bu kurumlardaki elemanlarının yerlerinin korunması ve yükselmesi için şantaj amaçlı görüntüler elde eden, bu görüntüleri o istenen […]

Askeri Casusluk mu? Kritik Projeleri Pazarlama Şubesi mi? yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
5 Kasım 2022 tarihli yazımda, “Türkiye Devletinin çok önemli kurumlarının içine yuvalanarak, o kurumlardaki çok gizli ve gizli belgeleri ele geçirip pazarlayan, kimi gizli projelerin engellenmesi için örgütten gelen talimatla çaba gösteren, Askeri Casusluğa Belge temin eden örgütün bu kurumlardaki elemanlarının yerlerinin korunması ve yükselmesi için şantaj amaçlı görüntüler elde eden, bu görüntüleri o istenen belgenin elde edilmesi ya da istenen kişinin yükselmesi, işe alınması için kullanan, gizli toplantı ve iletişim yöntemleriyle haberleşen, Ergenekon çatı örgütüne lojistik bilgi, eleman ve teknik destek sağlayan” bu örgütün faaliyetlerinden söz etmiştim. O yazımının sonunda da bir sonraki yazımda “örgütün Tübitak’ta,  Armerkom’da, Havelsan’da, Aselsan’da, GES’te kimi kritik projelerin engellenmesi için gösterdikleri çabaları, bu kurumlarda görev yapan kişilerin fişlenmesi ile ilgili belgeleri, örgüt içi haberleşme belgelerini” yazacağımı ifade etmiştim. Şimdi o vaadimi gerçekleştirmeye çalışacağım.

Örgütün Tübitak’taki yapılanması, fişleme kayıtları

Askeri Gizli Belgeleri, projeleri temin etmeyi amaç edinmiş bu örgütün elemanlarından Emrah K.da ele geçirilen 78 nolu CD de, “Prj Sav San” isimli klasör içerisindeki veriler incelendiğinde, Yücel Ç. liderliğinde farklı bir hücre yapılanmasının olduğu, bu hücre yapılanması içerisinde Tübitak’ta görevli Aysam A., Cüneyt H. B. ve Merdan M. isimli şahısların olduğu, bu şahısların Tübitak’ta hazırlanan bir kısım gizli projeleri Yücel Ç.ye teslim ettikleri, Yücel Ç.nin de bu verileri örgütün amaçları doğrultusunda kullanılmak üzere örgütün üst kademesine göndermek için Emrah K.’a  verdiği anlaşılmıştır.

 “Prj Sav San” isimli klasördeki, Yücel ÇİPLİ tarafından hazırlanan “2007-2009-projeleri” isimli excel belgesinde , TUBİTAK’ a bağlı birimlerde görevli (1048) şahıs hakkında kişisel verilerin hukuka aykırı olarak kaydedildiği, bu listede isimleri yazılı bazı şahıslar hakkında, “Merdan’ın ekibinden. İşe girmesını biz sağladık.” “Merdan’ın ekibinden. işe girmesine yardım edildi.” “Merdan’ın adamı. Güvenılır, Merdan’ın ekıbınden, yükseltelım. Aktıf görevı var.” “Merdan’ın ekıbınden. …, güvenilir, görev verilsin. “Merdan Serdar A… yerine sakini desteklememizi istiyor. Karar verilmedi.” “Merdan’ın ekibinden. Eşcınsel eğilimlerı var. Elimizde görüntüleri var, gerekirse kullanabilir, korkak, zaafları var. Kontrol altında tutulmalı. işimize yarar.” şeklinde notların yazılı olduğu,  yine aynı excel dosyasının farklı bir çalışma sayfasında, diğer isimlerin yanı sıra Merdan M.nin de isminin yazılı olduğu, isminin karşısına, “İyi iş çıkarır, çalışkandır.  Köylüleri sağlam ve işe yarar. Ataman’ın önerisi ile geldi. Önü açık, çok gizli ve önemli projelerimizi takip ediyor. Paşanın referansı var. İşci Partisinde aktif. Sağlam ve güvenilir. Personeli iyi izler.” şeklinde açıklamalara yer verildiği görülmüştür.

Tübitakta, Havelsan ve Aselsan’daki projelerle ilgili örgütün çıkarlarını “Türk varlığına armağan ettikleri(!)” icraatları!

Tübitakta Güvenlik amiri olan Yücel Ç. tarafından oluşturulan “prj list” isimli excel dosyasında,  diğer projelerin yanı sıra “Aktif/Pasif dinleme” isimli projenin karşısında, “İlgi yüksek, Merdan pazarlayacak.” “merdan, alisabri” ,  “Güvenli Telefon-GSM-Data 2” isimli projenin karşısında “yavaşlat”  “merdan” , “Kripto Analiz” isimli proje karşısında “Kripto gizli, büyükler ilgileniyor.” “merdan” , “Kriptolu GSM” isimli proje karşısında  “Aselsan koordine, projeyi engelle, bizim cihazlar satılmalı.” “merdan” , “Sayısal Çok Kanallı Haberleşmeleri Dinleme Sistemi Projesi (Sckd)” isimli proje karşısında ise “Önemli bir proje VOLKAN kapsamında. İyi prezante edilmeli.” “merdan” şeklinde notlar yazılıdır.

Yine Tübitak’la ilgili örgütün planların ifşa etmesi bakımından dikkate değer olan bir başka belgede şu notlar yazılıdır: “ileti.txt” isimli metin belgesinde “Kritik proje listesinin çıkarılması, müşterilerle face2face görüşme ayarlanabilir.”, ” Projelerin listelerinin detaylanması, çalışan sayısı, müşteri bilgisi, karşı taratan irtibat kim,”, “Proje çalışanlarının detaylandırılması, cv.leri, adres, telefon numaraları, okul bilgileri, tecrübeler vb.”, ” Proje takviminin çıkarılması, yukarıdan bir gözün projeleri takip etmesi, bilgisayar yazılım desteği.”, “Havelsan, Aselsan ve diğer “san”larla aylık toplantı konusu, yavaşlatılacak projeler bize paslanacak, projelerin belirlenmesi, eleman alımı.”, ” Kadın zaafı olan yöneticilerin tespiti. Ö…Y…’e göre birisi var mı, psikolojik tahlil. ” , ” Eleman alımı konusu ciddi tutulmalı, Merdan M. sorumlu, ciddi eleman eksiğimiz var. Alt kadroyu dolduramıyoruz.”,” Alt önemli… Gerekirse Harp Okuluna gitmesin, mühendis olsun.”, ” Deniz Kuv. Tuzla hattındaki evlerin genç mühendislerce de kullanılması ve kız konusunda dernekten(Atatürkçü Düşünce Derneği=ADD) yardım istiyoruz.”,”Projelerden sonuç alınamıyorsa ve elimizde tutamadıklarımızı yapabiliyorsak imha edelim. Eleman ve durum tespiti çok önemlidir.”, “Yürüyen davalarla ilgili bilirkişilik önemli. Bizim çocuklardan yönlendirilmesi şart. Yönlendirebileceğimiz arkadaşların sertifikalandırılması için acilen planlama yapılmalı. İlgili kurslara gönderilmesi.”, “Bizim kontrolümüz dışında gerçekleşen ve istemediğimiz şekilde sonuçlanan bilirkişi faaliyetlerinin engellenmesi veya yıpratılması.” ,”Özellikle TSK ile ilgili bilirkişilikler için A…Ç… ve Merdan M.in istetilmesi. DzKK daki arkadaşlara bu isimleri acilen iletelim.” ,”İlgili arkadaşlara kriptolu telefon verilmesi., 10 adet böcek alımı şeklinde notların yazılı olduğu tespit edilmiştir.

Tamer Z. tarafından hazırlanan “genel değerlendirme” isimli word dosyasında ise; “Klasörlerde ARMERKOM’a ait çok kritik projeler yer almaktadır.” şeklinde başlayan ve   “Ayka projesindeki torpido alımlarından dolayı ilgili kişilere bu adımlara karşılık bağlılığı belirtecek ödemenin henüz yapılmamış olması kısmi problemlere sebep olmaktadır. İvedilikle transferin gerçekleşmesi iyi olur….. Necmi YILDIRIM mutlaka ödüllendirilmeli.” “Yunus projesinin tüm detayları, Denizaltı Projesi, Milgem Sonar Ve Milpas Projeleri Necmi Y. tarafından organize edilerek başarılı bir şekilde pazarlanmıştı. Necmi Y. için yapılacak bir ek ödüllendirmenin diğer personel tarafından da olumlu bir motivasyon olarak algılacağı değerlendirilmektedir. 20.000TL lik bir miktar bu motivasyon için Necmi Y.’a ödenebilir.”şeklinde devam eden  maddeler halinde bazı notların yazılı olduğu,

“Görüntüler” isimli klasörde ise “kılıç gemi özellikleri” isimli word dosyası ve “kılıç ıı tipi hücumbot 1” “kılıç ıı tipi hücumbot 2” “kılıç ıı tipi hücumbot 4” isimli video dosyalarının olduğu, bu video dosyalarında , TSK’ya ait olduğu anlaşılan bir savaş gemisinin iç ve dış bölümlerine ait görüntülerin olduğu, fakat bu görüntülerin gizli bir şekilde çekildiği tespit edilmiştir.

Yine “AEE” isimli aynı klasör içerisinde video dosyalarının hemen yanında “kılıç gemi özellikleri.doc” isimli word dosyasına bakıldığında, Donanma Komutanlığı’na bağlı Hücumbot Filosu Komutanlığında kullanılan Kılıç I ve Kılıç II sınıfı hücumbotlar ile ilgili, uzunluk ve genişlik, hız, radar özellikleri, menzil, üzerinde bulunan silahlar ve personel bilgileri gibi ayrıntılı bilgilerin yazılı olduğu bilgi notunun örgüt subay/astsubayları tarafından örgüt yöneticilerine ulaştırıldığı anlaşılmıştır.

Bu notlardan anlaşılacağı üzere örgüt Tübitak’taki adamı Merdan M. Aracılığı ile Tübitaktaki projelerin, Aselsan ve Havelsan’daki adamları aracılığıyla da oralardaki projelerin;  durdurulmasını, engellenmesini, imhasını, yavaşlatılmasını, bazıları için de projenin ele geçirilip hariçten satılmasını planlamaktadır. Tübitak, Havelsan ve Aselsan’a yeni adam alma konusunda yeterli kişinin yetişmediğinden şikayet ederek alt kadroların doldurulması için ADD’nin desteğini istediklerini, elemanlarıyla kadroların doldurulmasının çok önemli olduğunu,  o yıllarda (2007-2010) yürüyen Ergenekon davalarında da özellikle kendi adamlarının bilirkişi olarak seçtirilip davaların yönlendirilmesini amaçlamaktadırlar. Öte yandan TSK Deniz Kuvvetlerinin sahip olduğu silahların tespitini o kuvvette görev yapan subay/astsubay olan elemanları aracılığıyla yapıp askeri casusluk amacıyla yurt dışı bağlantılarına satmayı planlamaktadırlar. Operasyonun yapıldığı tarihte(2010 yılı) o projeler için bunlar yazılı ise bu şahısların yıllardır o kurumlarda görev yaptığı,2010 da ihraç edilmiş olsalar da 2015 sonrasında tekrar o görevlere dönerek yükseldikleri dikkate alındığında geçmişte (2010 öncesinde) ve sonrasında (2015 sonrasından bugüne kadar) ne tür ihanetlere imza attıklarının tahayyülünü size bırakıyorum. Öte yandan bilirkişilerin örgütün yetiştirdiği elemanlardan seçilmesi planını da 2014 sonrasında pek iyi başardıklarını ve davaları manipüle edip bitirdiklerini, 15 temmuz sonrasında da özellikle Akıncı Üssüne bağlı davalarda teknik raporlar hazırlanması sürecinde rol alarak mahkumiyetlerin verilmesinde başrol oynadıklarını yaşayarak görmüş olduk. Ne diyordu 28 Şubat kararlarını açıklarken Tuncer Kılınç “28 şubat (yani Ergenekon) 1000 yıl sürecek kararlardır” Türkçe meali “bizim (Ergenekon/ittihatçı faşist yapı/tapınak sürüngenleri) devleti yönetmemizi engelleyecek, ifşa edecek her tür yapıyı yok etmeye yeminliyiz. Biz beyaz Türkler, zenci kalabalıkları yönetiriz. Ancak onların kritik konumlarda olmasına izin vermeyiz!”

Örgüt elemanlarının toplantı notları, çalışma yöntemleri..

“Prensipler” isimli dosya içerisindeki notlarda örgütün yöneticilerinden Zeki M.nin (ki kendisi 2010 öncesinde Kocaeli civarında doktor olarak görev yapmaktaydı) örgüt elemanlarına yönelik şu talimatları göndermiştir;

 “Grup sorumlularının dikkatine; bundan sonraki faaliyetlerimizde güvenlik ve gizlilik için aşağıda belirtilmiş olan hususlara aşırı hassasiyet göstermenizi istiyorum. Benimle kesinlikle hastanede irtibat kurmayın, çok özel durumlarda muayenehanede görüşelim.

“Görüntü Alınacak Eşler” başlığı altında; “Şu dönemde fazlasıyla personel eşinin görüntüsü alınması lazım, Elde edilecek bayanlara uygun kişiyi yönlendirelim, Görüntü alma işi Hülya Hanımların ok  ile olmalı, (ilgili kişi size haber getirecek) İyi görüntüler elde edenlere çeşitli hediyeler ayarlayabiliriz (Ukrayna -Rusya gezisi, Antalya tatili, özel gece ..)” “Evlerin Durumu” başlığı altında;“ Belirli aralıklarla evlerin yerleri değişmeli, Evin anahtarı her isteyene verilmemeli, Belirlenen büyüklere mutlaka anahtar teslim edilmeli, Evde teknik cihazlar muhafaza edilmemeli, İhtiyaç olduğunda Erkan Demir’den temin edilebilir.” (Deniz Lisesindeki elemanları yüzbaşı Selin T.nin hazırladığı katalog listesinden kurban seçilen kişilerin seçtiği kızlarla birlikte olup görüntülerinin çekileceği evlerle ilgili neler yapılması gerektiğini söylüyor),

 “Grp. durum” isimli excel dosyasının “not” isimli çalışma sayfasında da; “1-Kurye haricinde kesinlikle irtibat kurulmayacak” “2-İlgilendiğimiz Personelle ilgili gelişmeler verilen formatta tutulacak belirlenen tarihlerde teslim edilecek” ,

“Önemliii” isimli metin belgesinde , “Tüm saha sorumluları Haziran 2010 sonuna kadar birliklerden önemli yerlerin görüntülerini kamera kaydı yaparak, kuryeler aracılığıyla bana ulaştırsın, görüntülere açıklayıcı not eklemeyi unutmayın. Gerekli cihazları Erkan DEMİR’den temin edebilirsiniz

Örgütün Deniz Kuvvetleri içerisinde görev yaptıkları birimlerdeki subay/astsubayla ilgili kişisel verileri kaydederken örgütün, görev yapan subay/astsubaydan hangilerinin ilişiğinin kesileceğine, hangisinin yükselmesine, o birimde kalmasına karar verdiklerini gösteren belge:

Örgütün yöneticisi İbrahim S.’den ele geçirilen  16 GB kapasiteli flash bellek içerisindeki “ges yeniden yapılandırma” isimli excel belgesinde “Adı” “Soyadı” “Kuvvet” “Sınıf” “Gitsin\Gelsin” “Sicil_No” başlıkları altında bir listenin oluşturulduğu, bu listede Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yaptığı anlaşılan toplam (109) subay ve astsubayın adı soyadı, kuvveti, sicili ve sınıfının yazıldığı ve bu isimlerin karşılarına “kalsın” “kesin gelsin” “kesin kalsın” “gitsin” “kesin gitsin” şeklinde notların bulunduğu, bu notların da hemen yanında “yorumlar” başlığı altında ; “Bizden olmama ihtimali var ama bize zararı da yok. Garnizonda kalsın.” “Bizden birisi. Kiev dönüşü kesinlikle buraya gelmeli.” “Bizden değil ama karşı da değil. Kalması sıkıntı olmaz.” “Kesinlikle burada kalsın. Hem subayları hem astsubayları analiz ediyor. Eşi V.B. Paşanın akrabası” “Bakımdaki en iyi adamımız. Bize para da kazandırıyor. Kalmalı.” “Bizden. Daha iyi bir yer olmadıkça burada kalmalı.” “Kesinlikle burada kalsın. Şarkı varsa durduralım. Yoksa DF’teki kadroyu bozarız.” “Atadeniz kalsın diyor. DF’te ihtiyacımız var. Orayı bozmayalım.” “kendisi sünni, eşi bizden. Erkan göndermeyelim dedi. Kalsın.” “Kadrolaşma için kesinlikle gelsin. Dış birliklerde faydalı olmuyor.” “Olduğu yerde kalsın. Tayin istemesin ve emekli olmasın.” “Sünnilerden görünüyor. Renkte vermiyor ama kullanmak için burada kalsın.” “Ali Haydar’ın yerine kendini feda etti. Gemiden buraya alalım küstürmeyelim.” “sünni ama kullanabiliriz. burada kalsın.” “sünniler tarafından sevilmez. Burada kalsın kullanmaya devam edelim.” “Eşi aracılığıyla iyi hizmet ediyor. Arada bir ağzına bal çalalım.”  “memleketi ve ismi bizden gibi. yeni geldi. Araştıralım bizdense kalsın.” “Burada daha faydalı oluyor. Kullanıyoruz. Kalması iyi olur.” “İşimize yarıyor. Kullanabiliriz.” “Babasının izinde. HVKK ile görüşerek tekrar GES’e alalım ve buraya getirelim.” “Burada kalmaya devam etsin. Gerekirse tekrar emir astsubayı yapalım.” “Düzenin adamıdır. sünni olmasına rağmen bize daha yakındır. Kalmalıdır.” “Bakım komutanlığındaki kadromuz için kalması uygundur.” “1’inci birlikteki yapılanmamız için burada kalması yararlı olur. Ayrıca eşinden de faydalanabiliriz.” “Sistemin adamı, her şekilde kullanabiliriz, kalması uygun olur.” “Buradaki yapılanmamız için kesinlikle kalması gerekir.” “Kendisini kullanabiliriz, kalması yararımıza olur.” “Yıllarca burada kalarak önemli hizmetleri oldu. Gelmesi kesinlikle yararımıza olur.”  şeklindeki değerlendirmelere yer verildiği tespit edilmiştir.

Yine aynı klasör içerisindeki “GES yeniden yapılandırma” isimli excel dosyasında GES Komutanlığında görev yaptığı anlaşılan 109 askeri personel  ile ilgili “Bize para da kazandırıyor. Kalmalı.”, “Sünnidir. Gönderip yerine bizden birini getirirsek çok rahat ederiz.” “Bize faydası yok. Gitmesi bizim için daha iyi.” şeklinde notların yazılı olduğu ve dosyanın “….tc kimlik nolu/isimli” kullanıcı tarafından 12.03.2009 tarihinde oluşturulduğu, bilgisayarın şirket adının“bayrak” olduğu ve son olarak 21.10.2009 tarihinde “…tc kimlik nosuyla” aynı isimli kullanıcı tarafından kaydedildiği anlaşılmıştır. Yapılan araştırmada dosyayı oluşturanın örgüt elemanlarından astsubay Ali Haydar E.’e ait T.C. kimlik numarası olduğu anlaşılmıştır.

Sonuç değerlendirme olarak şunları ifade etmek isterim:

Yukarıdaki belgelerden görülüyor ki 17/25 ve 15 temmuz sonrası cemaat/hizmet/gülenist yapı için “irtibat-iltisak” kavramıyla beraber kullanılan her bir “suçlayıcı eylemi” yıllardır Ergenekon örgütünün yönetici ve elemanları on yıllardır bi hakkın yaşamış, devlet teşkilatının imhası için her tür planı yapmış, devleti kılcallarına kadar ellerine geçirmiş olduğundan kendinden olmayana kaptırmama konusunda azami dikkat ve çaba sarfetmiş.

TSK, Tübitak, Ges, Armerkom, Havelsan, Aselsan’a ait gizli belgelerin/projelerin ele geçirilmesi, bunların satılması, durdurulması, imhasının ne anlama geldiğini geçmişte Aselsan mühendislerinin kaza süsü verilerek öldürülmesi, 15 temmuz sonrası (nasıl olduysa) MSB de gizli belgeleri satarken yakalanan bakanlık bürokratı gibi olaylarla beraber değerlendirdiğimizde çok daha iyi anlayabiliriz. Yukarıdaki kişisel verilerle ilgili kayıtlar nazara alındığında, 2009’da Kozmik Odaya, gerekli temizlik yapıldıktan sonra, kısmen girilmesi ve oradaki bilgilerin açığa çıkarılmasının, üst yapı örgüt (Ergenekon) bakımından ne kadar kritik bir öneme haiz olduğu daha iyi idrak edilebilir. Bu soruşturma bütünüyle ikmal edilmiş olsa (kozmik oda) Türkiye’nin her bir köşe bucağında, herhangi bir sektörde, kimlerin Ergenekona hizmet ettikleri ortaya çıkarılabilir ve böylece 2009 sonrası yaşanan Ergenekon davalarını sulandırma, altını boşaltma, medya kuruluşları eliyle yürütülen faaliyetler sonucu toplumsal desteğini sıfırlama, siyasi iktidarla ittifak yapma zeminini hazırlama operasyonlarına da engel olunabilir, dahası 15 temmuza giden yol tıkanabilirdi! Heyhat, böyle olmadı. Hadiselerin gidişatının gösterdiği gerçek bu olmasına rağmen, 2010 sonrası akmaya başlayan selin önünde durulamadı. Neden “durulamadığının” sebeplerinin değişik mahfillerde farklı yönlerden değerlendirildiğini biliyorsunuz. Yurt içi-yurt dışı hedef ve çıkarların örtüşmesi de çok üzerinde durulmayan etkili bir nedendir. Gün ola harman ola!  

 

Askeri Casusluk mu? Kritik Projeleri Pazarlama Şubesi mi? yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://hukukpenceresi.com/8987-2/feed/ 0
Akrebin Kıskacındaki Yargı (1): “Teklif ve Karar” https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-teklif-ve-karar/ https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-teklif-ve-karar/#respond Sun, 04 Dec 2022 21:47:52 +0000 https://hukukpenceresi.com/?p=8983 Odasının önüne geldiğinde, kendisini bekleyen genç kâtip “imzalamanız gereken müzekkereleri getirdim efendim” dedi. Cumhuriyet Savcısı Serdar, yüz kızartıcı bir suç işlemiş gibi kâtibin yüzüne bakamadan “sonra imzalarım, götür” dedi ve hızla odasına girdi. Kapıyı hemencecik içerden kilitledi. Sırtını kapıya dayadı derin derin nefes aldı. 5-10 saniye böyle durduktan sonra pencereye yöneldi, gündüz olduğu halde perdeleri […]

Akrebin Kıskacındaki Yargı (1): “Teklif ve Karar” yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Odasının önüne geldiğinde, kendisini bekleyen genç kâtip “imzalamanız gereken müzekkereleri getirdim efendim” dedi. Cumhuriyet Savcısı Serdar, yüz kızartıcı bir suç işlemiş gibi kâtibin yüzüne bakamadan “sonra imzalarım, götür” dedi ve hızla odasına girdi. Kapıyı hemencecik içerden kilitledi. Sırtını kapıya dayadı derin derin nefes aldı. 5-10 saniye böyle durduktan sonra pencereye yöneldi, gündüz olduğu halde perdeleri hışımla kapattı ve masanın çekmecesinden aldığı sakinleştirici bir hapı ağzına attı ve heyecandan titreyen elleriyle suyu döke döke içti. Ceketinin koluyla çenesine akan suyu da sildikten sonra masasının arkasındaki makam koltuğuna oturdu. Dirseklerini masaya dayadı, parmaklarını sımsıkı saçlarının arasına geçirdi, avuçlarıyla zonklayan alnını masaj yapar gibi ovaladı. Bir türlü sakinleşmeyi beceremiyordu, biraz önce Başsavcı Harun beyin odasında yaşadığı şeylerin gerçek olmamasını diledi. Ama maalesef her şey buz gibi gerçekti. Daha birkaç ay önceki büyük yolsuzluk operasyonlarındaki yanlış tutumunun vicdan azabı ile kavrulurken bu da nerden çıkmıştı? Başta yargı olmak üzere artık devlet işleyişinde hiçbir şey iyi gitmiyordu. Sonu gelmez, karanlık ve şeytanî bir tünele girdiğini düşündü. Çok değil birkaç sene önce kendisini gökyüzünde özgürce uçan bir kuş gibi hissederken şimdi siyasetçilerin paralı bir askeri gibi hissediyordu. Ekim 2014’de yapılacak HSYK seçimi ülke gündemini tamamen domine etmişti. Ankara taşra üzerinde tam saha pres yapıyordu adeta. Kapalı kapılar ardındaki fişlemelere göre bütün yargı mensupları ile bazen topluca bazen de bire bir görüşülerek ikna edilip söz alınıyordu. Bu ziyaretin sebebi de aynıydı.

Başsavcının odasındaki Ankara’dan gelen Adalet Bakanlığı bürokratları ve istihbarat bölge şefi Hakan’ın söyledikleri kolay sindirilir şeyler değildi. Sanki oda bir askerî karargâh idi. İstihbarat şefi de harekâtı planlayıp yöneten kurmay başkanı konumunda gibiydi. Hükümetin tamamen arkalarında olduğunu hedef olarak belirlenen cemaat mensupları ve tarafsız olmayı tercih edebilecek tüm kamu personeli ile sivil unsurların tepeleneceğini, devletten kazınılacağını ve bir araya gelemez şekilde dağıtılacaklarını kararlı bir şekilde izah ettikten sonra “umarım söylediklerim ikna edici olmuştur” dedi. Koltuğunda kasıntıyla oturan Adalet Bakanlığında daire başkanı olan Birol adlı kişi de “devletin bu kararlı tutumunu hayata geçirmek, ikircikli hâkim ve savcıları ikna etmek için geldiklerini” ifade ettikten sonra Başsavcı Harun araya girerek söz istedi. “Savcı Serdar bey durumu belirsiz olan sadece sen kalmıştın. Senin vatansever eğilimini biliyoruz. Ne diyorsun? Devletimizden yana mısın!?” dedi. Savcı bey “elbette, elbette ama…!” dedi. Başsavcı “ama da ne? Bahis mevzu vatansa, devletse gerisi teferruat değil mi?” dedi. Halbuki mevzubahis olan ne vatan ne milletti; yolsuzluğa, darbelere, katliamlara batmış bir güruhun pisliklerini örtmek için yaptıkları bir perdelemeydi; Ahmet Altan’ın dediği gibi hırsızlar ile katillerin yaptığı işbirliğiydi” gibi. Savcı bey aşağılandığını ve onurunu koruması gerektiğini düşündü. Kendisini biraz topladıktan sonra “elbette devlet ve vatan baş üstüne. Ama millet, kamu daha önemli değil mi? Biz bugüne kadar devlet için değil hep toplum için hareket ettik. Doğal hukuk teorisinde devlet de birey de eşit değil mi? Toptancı bir anlayışla devleti korurken bireyler zarar görmeyecek mi?” dedi. Savcı Bey’in bu sözleri ile odanın havası buz kesti. Adalet bakanlığı müsteşar yardımcısı olan Kenan adlı kişi kaşlarını çatarak üst perdeden “Felsefe yapacak kadar zamanımız yok. Bu yapı sadece devleti değil toplumu da sömürüyor. Devletten ihraç ettikten sonra elbette toplum nezdinde de gereken yapılacak. Bu ikinci görev bize değil siyasetçiler ait. Biz önce bize düşeni yapalım. Bu dönemde yanımızda hareket edenler en iyi görevlerle ödüllendirilecek, durmayanlar ise sonuçlarına katlanacaklardır. Ne diyorsun Savcı bey var mısın? Yok musun?” diye kestirip attı. Savcı bey kendisini akrebin kıskacındaki bir böcek gibi çaresiz hissetti. Aklı selim ile düşünecek zamanı yoktu. Biraz önceki tereddütlerini yenmiş bir şekilde cevap vermesi gerektiğini düşünerek “Tüm kararlılığımla yanınızdayım, bana düşen neyse yapmaya hazırım.” deyiverdi. Onun bu cevabından sonra Ankara heyeti hemen ayağa kalkıp burada işlerinin bittiğini diğer vilayete gitmeleri gerektiğini söyleyerek müsaade istediler. Hatta savcı beyle bile tokalaşmadan Başsavcı beyin refakatinde odadan çıktılar. Sadece istihbarat bölge başkanı Hakan geri dönüp Savcı Serdar beyin yanına geldi “genç adam senin geleceğini parlak görüyorum. Bir sıkıntın olursa beni aramaktan çekinme” diyerek isim yazmayan sadece telefon numarası yazılı bir kart uzattı ve “seninle çok güzel işler başaracağız” diye ekledikten sonra hafifçe gülümseyip ayrıldı. Savcı bey de heyetin arkasından hafifçe baş selamı vererek hızla odasına doğru yürüdü.

İnsanoğlu bazen sıkıntılı bir olayla karşılaşır ve sıkıntıya neden olan şeyi bulmaya çalışır. Sorunun kaynağını bulunca sıkıntı kolayca çözülürdü. Fakat Savcı beyin yaşadığı olayın hiçbir yerinde doğru yoktu. Adeta rahmet göğe çekilmiş, ülke atmosferi şeytanlar ve kötü ruhlarla kaynıyordu. Sanki doğrular ve yanlışlar yer değiştirmişti. Savcı bey bu şartlarda hayatiyetini devam ettirmek için bütün değerlerini bir süreliğine baskılaması gerektiğini düşündü. Makamını kaybetmek ve çoluk çocuğunu kimseye muhtaç etmek istemiyordu. Bu zamana kadar hep iyi olmaya çalıştı, bu fetret dönemi bitene kadar vicdanını askıya alıp birkaç yıl pekâlâ kötüymüş gibi rol yapabilirdi. Oysa inandığı gibi yaşamazsa yaşadığı gibi inanmaya başlayacağı tehlikesini küçümsüyordu. İç dünyasına kulak kabarttığında, zaten yıllardır içinde uyuyan şeytanın da uyanmış ve yapılacak her kötülüğün fetvasını vermeye hazır olduğunu hissederek irkildi. Kendisinden tiksindi. Artık aynaya bile bakmak istemiyordu. Yakın zamanda imzalaması için önüne konulacak hak ihlali dosyalarını düşündükçe hafakanlar geçiriyor, hemencecik cebinde taşıdığı sakinleştiricilerden bir tane ağzına atıyordu. Hele hedef kitleden olduğunu zannettiği bir arkadaşını veya meslektaşını görünce hemen oradan uzaklaşmak istiyordu. Ama kendisinden bir türlü kaçamıyordu, ne kadar uğraşsa da vicdanı bir şekilde ortaya çıkıyor” Böyle yapacaksan yerin altı yerin üstünden daha hayırlıdır” diyordu.

Akrebin Kıskacındaki Yargı (1): “Teklif ve Karar” yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-teklif-ve-karar/feed/ 0