• Nisan 16, 2022
  • No Comment

KAŞIKÇI DAVASININ NAKLİ BAĞLAMINDA KANUN VE HUKUK İKİLEMİ

KAŞIKÇI DAVASININ NAKLİ BAĞLAMINDA KANUN VE HUKUK İKİLEMİ

 

Yazının başlığı itibari ile ağdalı bir hukuk dile ile yazılmış atıflar içeren bir akademik makale bekleyen okuyucularımızı baştan uyarayım bu yazımız sizde hayal kırıklığı yaratacaktır. Bu tür çalışmalara ve bu çalışmaları yapanlara hep saygı duydum ve insanlığın bugün yakaladığı toplumsal seviyeye gelmesinde bu çalışmaların köşe taşı olduğun düşündüm. Ancak bu tür akademik çalışmaların Anayasa hukukundaki tartışmasız üstatlarından Ergün Özbudun’a yıllar önce daha hukuk bu kadar toplumdan çekilip alınmadan kendisine sorulan Anayasal bir konu ile ilgili bir soruya aynı şu an bizim yaşadığımız ruh haliyle sanırım mealen şöyle cevap vermişti “Artık falanca yasanın filanca maddesi diye hukuki açıklamalar yapmak gereksiz geliyor.” Çok haklıydınız hocam, bin rakamı ile üç sıfır aynı şey değildir. Sıfırların başında bir yoksa sıfırların sayısını şeklini vs. konuşmak gereksizdir. Türkiye maalesef bu bağlamda, ekonomi, refah, bayındırlık gibi toplumu daha değerli hale getiren sıfırların başında bir’i temsil eden hukuku çoktan silmiştir. Hukuku bu denli iktidarları için engel gören bir zihniyetin ülkede oluşturduğu hukuksuzluk ortamı, Kaşıkçı hadisesi gibi, normalde on sekiz artı korku türü filmlerde bile aşırı şiddet kabul edilecek bir hadisenin yaşanmasına da zemin hazırlamıştır. Bir gazetecinin bedeni paramparça edilerek yok edilmiştir.

Olayın yaşandığı dönemde ifade edildiği şekilde “gösterilen ama verilmeyen” deliller, yıllarca Türkiye’deki yargılamanın sonuçlandırılmasında yeterli olmamış ve sonrasında ülkenin ekonomik açıdan geldiği durum dış finansal kaynak ihtiyacı gibi, öncelikler bugün bırakın delilleri, topyekûn yargılamanın suçun siyasi anlamda faili bir ülkeye gönderilmesi sonucunu doğurmuştur.

Hukukun değil hukuksuz operasyon süreçlerinin vazgeçilmez Adalet bakanı, seven sevmeyen her kesimden tanıyanların her türlü ilkeden bağımsız ve sorgusuz lider sadakati ile tanıdığı sn. Bekir Bozdağ, konu ile ilgili yaptığı açıklamada davanın Suudi yargısına tesliminin kanuna uygun olduğunu söyleyebilmiştir.  Sn. Bakan mevcut iktidar zihniyetinin özellikle biz hukukçularda şaşırma hissinin yok edilme sürecinin en önde gelen aktörlerinden biridir. Biz kendisini bir yasada birkaç ay önce yapılan bir değişikliği tekrar önceki haline iade edecek şekilde değiştirilme süreçlerinin her ikisini de aynı inanmışlıkla savunabilmesinden hatırlarız.

Evet sn. Bakanın açıklamasındaki yaklaşımı teorik olarak doğrudur. Ancak tam da bu noktada hukuk devletinde yasa ve diğer devletlerde (ki bu devletler birçok farklı şekilde tanımlanabiliyor. Mesela muz cumhuriyeti) yasa ayrımı önem kazanmaktadır. Hukuk yasalara da anlam kazandıran ve onlara meşruiyet sağlayan şeydir. Meşruiyet ise toplumdaki fertlerin o yasanın kendi hayatını biraz zorlaştırsa veya ek yükümlülükler getirse de sonuç olarak kendi faydasına yapıldığına dair inancıyla sağlanan bir olgudur.

Ancak bir İçişleri bakanının şu an sonuçlarını tüm şiddeti ile yaşadığımız hukukun toplumdan topyekûn silinme sürecinin daha başlarında bir gazeteci hakkında bir Emniyet Müdürüne söylediği “Sen kır kapıyı al biz arkadan yasa çıkarırız” yaklaşımı veya yine farklı bir içişleri bakanının, “Siz yıkın yasa arkadan gelsin” veya “torbacıların bacaklarını kırın” yaklaşımları yasa kavramının onu uygulamakla yükümlü yürütme erki temsilcileri tarafından nasıl anlaşıldığını açıkça ortaya koymaktadır.

Yasa kavramının bizzat onu uygulamakla yükümlü şahıslar tarafından böyle anlaşıldığı bir ortamda Kaşıkçı davasının kanuna uygunlukla açıklanması onun hukuki olduğuna inanmamız için yeterli değildir. Hele ki ülkedeki ekonomik durumun seçmen tercihlerini değiştirebilecek noktaya geldiği ve küresel piyasalarda para bulmanın siyasi erk tarafından tek politik başarı olarak algılandığı bu süreçte yasallık açıklaması bırakın tatmin edici olmayı anlamlı olmaktan bile uzaktır. Kanunlar en despotik yönetimlerde bile tarih boyunca olmuştur. Ne kadar güçlü olursa olsun hiçbir siyasi otorite kanunun sağladığı meşruiyetten vazgeçme cesaretini gösterememiş daha çok yasaları kendi iktidarının bir meşruiyet aracı olarak kullanmayı tercih etmiştir. Devlet başkanının, hoşlanmadığı ablasının eşini köpeklerin önün atarak öldürten Kuzey Kore’de de yasalar vardır. Ama yasaların uygulanmasında, kamu yani toplum yararı (bu açıklamayı yaptım çünkü kamu ülkemizde maalesef devlet teşkilatı olarak algılanmaktadır) iyi niyet ve hakkaniyet ölçüleri ile hâkim tarafından yorumlanmalıdır.

Hakimin bu takdir yetkisinin olmadığı bizim gibi, önemli bir yargı kararı arifesinde o kararı verecek mahkemenin hangi üyesini kimin atadığına ilişkin haberler yapılarak salt bu dağılıma göre kararın ne olacağını tartışabildiğimiz ülkelerde veya Hakimler Savcılar Kurulunun mahkemelerden  resmi yazı ile  toplumun bir kesimine ilişkin davalardaki tahliye kararlarında HSK ile görüş alışverişinde bulunulmasını isteyebildiği ülkelerde,  bir uygulamanın yasal sayılması için yasada düzenlenmiş olması yeterli değildir.

Bir ülkede yönetimin adalet kaygısı varsa ve bu kaygı yönetenlerin karar ve uygulamalarına yansıyacak ölçüde topluma hissettirilebiliyorsa adaletin kurumsallığı bile bir noktada göz ardı edilebilir. Bunun en güzel örneği İngiltere’dir. İngiltere’de yakın zamana kadar kurumsal bir adalet bakanlığı yoktu son dönemde kurulma çalışmaları vardı ama süreç ne oldu takip etmedim. Yargıtay işlevini ise Lordlar Kamarasının bu konu ile görevli üyeleri yerine getirmektedir. Ancak sistemin verdiği güven nedeniyle yüzlerce yıldır bunun güçler ayrılığı ilkesine aykırılığı bile tartışılmamıştır. Çünkü sistemler ve sistemleri oluşturan yasalar araçtır. Amaç olan adalet yerine getirildiğinde araçların niteliği hatta varlığı bile önemli değildir. Ancak bir toplumda amacın adalet olduğu kaygısı yara aldığında ki ülkemizde olan maalesef uzun zamandır budur. Artık yasaların varlığı adalet hedefi yolunda adil işlemler için var olan unsurlar olmaktan çıkar. O nedenle sn. Bakanın bu konuda yaptığı işlem kanuna uygun açıklaması, sn. Bakanın üyesi olduğu siyasi oluşumun önceliklerine uygun ancak toplum için adil olanı yapma kaygısından uzak bir açıklamadır.

Bu Yazılarıda Okuyabilirisiniz

Yanlı(ş) Tarih Okumaları

Yanlı(ş) Tarih Okumaları

Taraflı tarih, bir tarihçinin sahiplendiği fikirleri, eğilimleri bilinçli bir şekilde tarihe dayatması, başka bir ifadeyle tarihi verileri bu düşünce ışığında yeniden…
NAİF YARGI(Ç)

NAİF YARGI(Ç)

Önceki dönemde egemen iktidar tarafından “sakıncalı” görülen kişiler fikir ya da düşünceleri nedeniyle soruşturulmuşlar; haklarında iddianameler düzenlenerek yargılanmaları ve hatta mahkûm…
TÜRKİYE’DE ÖTEKİ OLMAK

TÜRKİYE’DE ÖTEKİ OLMAK

Öteki olmak mevcut düzen içinde hakim olanın zıttını ifade eden bir kavram. Benliğin dışsallaştırdığı, yabancı gördüğü ve çoğu zaman ön yargılarla…
KAĞITTAN KAPLAN YARGIMIZ

KAĞITTAN KAPLAN YARGIMIZ

Sivas Sulh Ceza Hâkimliği’nin tutukluluk  halimin devamına dair kararı ile HSYK tarafından verilen benim de ismimin yer aldığı 2847 hâkim ve…

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir