ALİ MUHKEM, Hukuk Penceresi sitesinin yazarı https://hukukpenceresi.com/author/alimuhkem/ Zulüm karanlığına ışık saçan pencere Sun, 29 Jan 2023 00:51:21 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.5.2 https://hukukpenceresi.com/wp-content/uploads/2022/06/indir-150x150.jpeg ALİ MUHKEM, Hukuk Penceresi sitesinin yazarı https://hukukpenceresi.com/author/alimuhkem/ 32 32 Akrebin Kıskacındaki Yargı (8): “YBP’nin Genişletilmiş İlk Toplantısı” (3.Bölüm) https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-8-ybpnin-genisletilmis-ilk-toplantisi-3-bolum/ https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-8-ybpnin-genisletilmis-ilk-toplantisi-3-bolum/#comments Wed, 08 Feb 2023 00:40:41 +0000 https://hukukpenceresi.com/?p=9049 Akrebin Kıskacındaki Yargı (8): “YBP’nin Genişletilmiş İlk Toplantısı” (3. Bölüm) Toplantıyı idare eden Selahattin Menteşe “Başka soru sormak veya katkı sunmak isteyenler varsa söz hakkı verebiliriz.” dedi. Sait bey elini kaldırarak söz istedi. Sahnedeki heyet söz versek mi vermesek mi diye kendi aralarında konuşurken, eline mikrofonu almayı başaran Sait bey, “Değerli meslektaşlarım hepinizi saygıyla selamlıyorum. […]

Akrebin Kıskacındaki Yargı (8): “YBP’nin Genişletilmiş İlk Toplantısı” (3.Bölüm) yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Akrebin Kıskacındaki Yargı (8): “YBP’nin Genişletilmiş İlk Toplantısı”

(3. Bölüm)

Toplantıyı idare eden Selahattin Menteşe “Başka soru sormak veya katkı sunmak isteyenler varsa söz hakkı verebiliriz.” dedi. Sait bey elini kaldırarak söz istedi. Sahnedeki heyet söz versek mi vermesek mi diye kendi aralarında konuşurken, eline mikrofonu almayı başaran Sait bey, “Değerli meslektaşlarım hepinizi saygıyla selamlıyorum. Endişeye mahal yok! Toplantıyı sabote etmek için söz almadım. Sadece yapılan konuşmalar nedeniyle müsaadenizle birkaç cümle ile açıklama yapmak istiyorum.” dedi.

Bu sırada yan masalardan laf atarak, “Kes traşı, buraya seni dinlemeye gelmedik”, “Tamam bu arkadaş konuştu, alın mikrofonu” diyen üç beş kişi oldu. Karakter olarak sert ve ciddi bir mizaca sahip olan eski bürokrat Sait bey, yargı mensubundan çok meyhane fedaisi ağzıyla laf atan bu insanlara hışımla dönüp -siz beni iyi tanırsınız dercesine- kaşlarını çatıp gözlerini kısarak bakınca bu kişiler – gayr-i ihtiyari – süt dökmüş kedi gibi oldular. Masa ve sandalyeleri arasında ufaldıkça ufaldılar. Zira yaygara yapan bu zevatın cemaziyelevvellerini ve meslekte ne haltlar karıştırdıklarını Sait bey çok iyi biliyordu. Sinmeleri bunun sonucuydu!

Sait bey devamla, “Toplantı salonu dışında görevli bir meslektaş tarafından yine bu toplantıya katılmak için gelen Metin Koyuncu arkadaşımıza sözlü tacizde bulunulduğunu öğrendim. Öncelikle yakışıksız bu davranışından dolayı o meslektaşı kınadığımı belirtmek isterim. (Kürsüde ki Selahattin bey ‘Tamam bir sorun yok, kısaca toparlayın lütfen’ dedi.) Sayın meslektaşlarım 12 eylül 1980’den önce polis teşkilatında Pol-Der ve Pol-Bir şeklinde iki yapı oluşmuştu. Bu kamplaşma neticesinde ülkemizde asayiş tamamen bozulmuştu. Hiç kimsenin can ve mal güvenliği kalmamıştı. İnanıyorum ki, burada bulunan hiç kimse yargı camiamızın da kamplaşıp toplumun kırılganlaşmasına sebep olmak istemez. Bu seçim sürecini huzur içinde yürütemezsek ülkemiz için hava kadar, su kadar önemli olan adalet hizmetlerinin sekteye uğrayacağına dair endişelerimi belirtmek istiyorum. Netice itibarıyla, HSYK seçiminin centilmenlik içinde geçmesini, adaylardan ziyade ülkemizin kazanmasını canı gönülden diliyorum. Söyleyeceklerim bu kadar. Teşekkür ederim.” dedi ve yerine oturdu. Yirmi otuz kişi dışında kimse alkışlamadı. Sait bey sandalyeye oturmaya yeltenirken Metin bey ‘artık gitsek mi efendim’ dedi ve bu teklifi makul karşılayan Sait bey ayağa kalktı. Hiç acele etmeden yavaşça sandalyedeki ceketini giydi. Konuşmacılar dahil salondakilerin çoğu bu seremoniyi sessizce izlediler. Sait bey, sağında Metin ve solunda Bilal beyler olduğu halde özellikle sahnenin önünden geçmeyi tercih etti ve konuşmacılara da ufak bir tebessüm ederek  vakur bir şekilde salondan çıktı.

Salondan çıkmasından hemen sonra, Sait beyin sözlerinden oldukça rahatsız olan Abbas bey ayağa kalkarak; “Son konuşmacının, kendisince bizi sağduyuya davet eden sözlerini çok ciddiye almıyorum. Yükselen dinamizmimizi söndürmek ve mücadele motivasyonumuzu kırmak amacı taşıdığını düşünüyorum. Eskiden beri birbirinden dağınık görüşlerin temsilcileri kuva-i milliye ruhuyla ikinci defa ülkeyi kurtarmak için güç birliği yapmıştır. Bu seferki düşman dışardan değil içerden saldırıyor. Hiçbir devlet böyle bir yapıya izin veremez. İsterdik ki bu yapı, hukuki ve demokratik yollarla tasfiye edilsin. Ama bunun çok zaman alacağı aşikardır. Sonuç itibariyle yasal yolların kullanılması ile ilgili eşik çoktan aşılmıştır. Seçimi kazandıktan sonra mazbataların mührü daha kurumadan bu yapının tepesine ilk balyozun indirilmesi gerektiği kanaatindeyim. Benimle aynı dünya görüşünü paylaşan meslektaşlarımın heves ve heyecanlarını size anlatmaktan acizim. Bu arkadaşlarımızın elinde malum yapı ile irtibatlı olabilecek kişiler hakkında toplanmış birçok doküman var. Seçimin kazanılmasını müteakip yeni HSYK’ya ve diğer resmi makamlara teslim etmek için sabırsızlıkla bekliyorlar. Ben şahsen bu legal görünümlü illegal yapının bu seçimde hiçbir varlık gösteremeyeceğine inananlardanım. Arkadaşlar yeter ki amacımız hasıl olana kadar birliğimizi koruyalım. Ümitli ve esen kalın!” diye sözlerini tamamladı ve alkışlar eşliğinde yerine oturdu.
 
Konuşmacıların önündeki masaların birinde oturan Savcı Serdar Coşkulu, masaların arasında mikrofonu taşıyan memurdan mikrofonu aldı ve “Sayın Ramazan Kayacı’ya ben de bir soru sormak isterim. Soracağım soru ile ilgili geçen hafta ulusal bir gazetede röportajını okumuştum. Paralel yapı mensuplarına yönelik soruşturmalarda zorlandığımız temel bir sorun var. Hayatının bir döneminde -toplumun büyük çoğunluğunun- mutlaka bir şekilde bu yapıyla yolu kesişmiştir. Hiç düşündünüz mü bilmiyorum ama o kadar çok kesişme noktaları var ki! Dershane, okul, yurt, banka, sendika, internet, radyo, gazete ve televizyonlar ile akraba, arkadaş, komşu ve meslektaşlar gibi. Bu yüzden hedef kitleyi mutlaka makul bir şekilde sınırlandırmak zorundayız. Aksi halde meslektaşlarımızın büyük çoğunluğu soruşturulmaya maruz kalma kaygısı ile platforma destek vermekten kaçınabilir. Kaldı ki, YBP’ye destek verenler arasında, çocukları malum eğitim kurumlarına devam eden çok sayıda meslektaş var. Bundan dolayı soruşturmalarda hangi mikyasların esas alınacağı hususu açıkça deklare edilebilir mi?” diye sordu.
 
Ramazan Kayacı mikrofona ağzını yaklaştırdı ve “Galiba en zor soru bana yöneltildi. Hakikaten bu çok çetrefilli bir konu. Savcı Serdar bey kaygısında çok haklı. Açıkçası bu konu hakkında platform içinde fikir birliği sağlanmış değil. Neredeyse her konuda uzlaşan birliğimiz için bu halledilemeyecek bir problem değil. Ama görünen o ki son sözü hükümetimiz ve Milli Güvenlik Kurulu söyleyecektir. Bu mercilerin tavsiye kararları ışığında uzlaşıp kamuoyuna deklare etme aşamasına gelinebileceğini düşünüyorum.” diye cevaplandırdı.
 
Bu sırada salonun arka kısmında bulunan dört masada bulunan 30-35 kişi kendi aralarında hummalı bir şekilde konuşuyorlardı. Bu kişiler sürekli masalar arasında gidip geliyor, adeta salondaki gündemden kopmuş bir halde tartışıyorlardı.

Bu durum toplantıyı yöneten Selahattin beyin de dikkatini çekti ve “Arka sağ taraftaki meslektaşların bir maruzatı veya sorusu mu vardı acaba?” diye sorması üzerine içlerinden birisi ayağa kalktı ve elini kaldırarak mikrofonu işaret etti. Mikrofon kendisine ulaştırıldıktan sonra, “Biz devletine ve hükümetine bağlı hakim-savcılar olarak bu platforma umumi bir destek veriyoruz. Bizi Risale-i Nur talebesi olarak da görebilirsiniz. Ancak vuzuha muhtaç birkaç mesele var. Bunların istifhama yer bırakmayacak şekilde sarahate kavuşturulması elzemdir. Evvela bizleri yakinen tanımayanların, bizler ile paralel yapı mensuplarını birbirine karıştırmalarından ve aynı kefeye koymalarından fevkalade rahatsız olduğumuzu zikretmek istiyorum. Binaenaleyh meslektaşları mensubiyetlerine göre tasnif etmeye vazifeli olan arkadaşların -kul hakkına girmemek için- bu hakikati nazara almalarını hususen rica ediyoruz. İkinci bir mevzuu da malumunuz yargı camiası hariçten büyük görülse de esasen küçüktür, herkes herkesi az-çok tanır. Gerek 28 Şubat sürecinde ve gerekse akabinde bazı tesirli ve salahiyetli meslektaşlar, biz Nur talebeleri ve sair dindarlara karşı gayet şedit ve hasmane tavır sergilediler. Adaylar arasında da işaret ettiğimiz zihniyete haiz olduğuna muttali olduğumuz en az 3 aday mevcuttur. Bu minvalde bizim hassasiyetimize vakıf olan muhterem Turgay Ateşçi beyin cevaplandırmasını istediğimiz bir sualimiz var. Bahsettiğimiz bu 3 adaya rey vermeyi mahzurlu gören kardeşlerimiz mevcut. Bir kısım kardeşlerimiz sadece bu kişiler dışındakilere rey verelim, bir kısmı da onların yerine platform haricindeki tanıyıp itimat ettiğimiz sair adaylara rey verelim diye düşünüyorlar. Lütfen bu hususu vüzuha kavuşturabilir misiniz?” diye sordu.

Bu soru, dikkatle dinleyebilen bütün katılımcıları şaşırttı. HSYK adayı Turgay Ateşçi sanki böyle bir sorunun yöneltilmesini bekliyormuş gibi hiç tereddüt etmeden söze başladı. “Çok kıymetli kardeşlerim hassasiyetiniz benim de hassasiyetimdir. Eğer bendeniz burada diğer adaylarla omuz omuza isem, biliniz ki bu sadece benim şahsi kararımın neticesi değildir. Kendi camiamızın meşveret meclisinin kararı ile buradayım. Tereddüt ettiğiniz hususlar orada etraflıca müzakere edildi. Risale-i Nur’un ‘Madem hakta ittifak, ehakta ihtilâftır. Bazen hak, ehaktan ehaktır. Hem de olur hasen, ahsenden ahsendir.’ düsturu esas alındı. Neticeten hayırlı gayeye vasıl olmak için ittifak etmenin lüzumu izahtan varestedir. Eğer bu izaha rağmen o adaylara rey vermeyecekseniz rica ediyorum bana da vermeyin. Bilmem anlatabildim mi?” dedi ve bu sözler üzerine o dört masadan sadece 4 kişi memnuniyetsizliğini belli ederek kalkıp salonu terk ettiler. (Ne hazindir ki, ekim ayında yapılacak HSYK seçiminde sayıları 300 civarında olduğu tahmin edilen bu nurcu meslektaşların desteği ile YBP ipi göğüsleyecekti!)
 
Planlanan vaktin dolduğunu anlayan Selahattin Menteşe, diğer konuşmacılardan da onay alarak kısa bir bitiş konuşması yaptı. “Arkadaşlar bu seçimde yanımızda olmayan herkes karşımızdadır. Bizler her şeyimizi ortaya koyup canla başla mücadele ederken gücümüzü bölen tüm adayları buradan uyarıyoruz. Bu kutsal mücadelede tarafsız kalmayı tercih edenler bertaraf olacaklardır. Malum yapıyla aynı akıbete maruz kalacaklarını bilmeliler! Bunun altını özellikle çiziyorum. Çok değerli meslektaşlarım, adaylarımızla birlikte onurlandırdığınız genişletilmiş ilk toplantımız sona ermiştir. Buraya iştirak ederek güç verdiğiniz için hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Hoşça kalın.”

 

 

 

Akrebin Kıskacındaki Yargı (8): “YBP’nin Genişletilmiş İlk Toplantısı” (3.Bölüm) yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-8-ybpnin-genisletilmis-ilk-toplantisi-3-bolum/feed/ 1
Akrebin Kıskacındaki Yargı (8): “YBP’nin Genişletilmiş İlk Toplantısı” (2. Bölüm) https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-8-ybpnin-genisletilmis-ilk-toplantisi-2-bolum/ https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-8-ybpnin-genisletilmis-ilk-toplantisi-2-bolum/#respond Fri, 03 Feb 2023 09:21:22 +0000 https://hukukpenceresi.com/?p=9046 Akrebin Kıskacındaki Yargı (8): “YBP’nin Genişletilmiş İlk Toplantısı” 2. Bölüm   Yemek sonrası çaylar servis edilirken sahneye dizilmiş masalara Selahattin Menteşe, Başar Bilgin, Abbas Özer ve Mehmet Yorulmaz ile birlikte diğer HSYK adayları oturdular. Hepsinin önünde bir mikrofon vardı. İlk sözü Selahattin Menteşe aldı. “Değerli meslektaşlarım öncelikle hoş geldiniz. Yargıda Birlik Platformu olarak ekim ayında […]

Akrebin Kıskacındaki Yargı (8): “YBP’nin Genişletilmiş İlk Toplantısı” (2. Bölüm) yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Akrebin Kıskacındaki Yargı (8): “YBP’nin Genişletilmiş İlk Toplantısı”

2. Bölüm
 
Yemek sonrası çaylar servis edilirken sahneye dizilmiş masalara Selahattin Menteşe, Başar Bilgin, Abbas Özer ve Mehmet Yorulmaz ile birlikte diğer HSYK adayları oturdular. Hepsinin önünde bir mikrofon vardı.

İlk sözü Selahattin Menteşe aldı. “Değerli meslektaşlarım öncelikle hoş geldiniz. Yargıda Birlik Platformu olarak ekim ayında yapılacak olan HSYK seçim çalışmalarının startını bu toplantı ile vermiş bulunuyoruz. Platform olarak tek amacımız, ‘HSYK’daki paralel kuşatmayı kırmak ve yargıya güveni yeniden sağlamaktır’. Katıldığınız ön seçimler neticesinde, yine sizin seçtiğiniz adaylarımız ile huzurunuza gelmiş bulunuyoruz. Toplumumuzun politik, etnik, ideolojik ve dini tüm değerlerini temsil eden bir aday kadromuz var. Alevi duyarlılığı olan, ülkücü, sosyal demokrat duruşlarıyla bilinen hâkim ve savcılar olarak yargının üzerindeki vesayete ‘dur’ demek için biraya geldik. Biraz sonra adaylarımız hem kendilerini tanıtacaklar hem de sorularınızı bizzat yanıtlayacaklardır. Hepinizin bildiği gibi yargı teşkilatımızın başta paralel yapılanma olmak üzere birikmiş ve kangrenleşmiş birçok sorunu bulunmaktadır. Bunların büyük çoğunluğunun çözümü siyasi iktidarın yetki alanına girmektedir. Biz siyasi iktidarlarla cedelleşmeyi marifet zanneden seleflerimizin hatasına düşmeyeceğiz. Zira bu tutum, sorunlarımızın çözümünde bugüne kadar hiçbir fayda sağlamamıştır. Binaenaleyh yeni süreçte siyasi iktidarlarla uyumlu çalışmaya gayret edeceğiz. Yargı camiamızın menfaatine olacak olan bu ilişkiden kimse ‘yargı siyasilerin güdümüne girdi’ diye sonuç çıkartmamalı. Özellikle malum yapının bu minvaldeki ithamlarına misliyle karşılık verilecektir. Yeni Türkiye’nin icaplarını onlara öğreteceğiz” dedikten sonra devamla “Sıra konuşmacılar ve adaylarımızın kendilerini tanıtmalarına geldi. Buyurun lütfen sırayla konulabiliriz” demesinden sonra konuşmacılar ile YBP adayları kısaca kendilerini tanıttılar. Akabinde, Selahattin bey katılımcıları toplantının soru-cevap kısmına davet etti.
 
Orta sıralarda kırklı yaşlarında, lüks giyimli bir hâkim olan Osman Sarışın ayağa kalktı, sol eli cebinde, sağ eliyle mikrofonu tutarak, “Değerli meslektaşlarım beni bilen bilir, neredeyse iki yılda bir idarî soruşturma geçiriyorum. (katılımcılar gülüştüler.) Neymiş efendim! Özel hayatım etik değerlere uymuyormuş! Bütün bu şikayetleri, başımıza ahlak zabıtası kesilen paralelci birileri yapıyor ve yine aynı yolun yolcusu müfettişler tarafından da soruşturma yürütülüyor. Maalesef birinci sınıfa ayrılamadığım için maaş kaybım var ve birinci bölgelerde görev alamıyorum. Taahhüt ettiğinizi duyduğum sicil affı ve maaş artışı konusundaki somut adımları ne zaman hayata geçireceksiniz? Umarım seçimden sonraya bırakmamışsınızdır.” diye sordu.
 
Bu sırada hemen arka masada bulunan sıkı YBP’li iki meslektaşın kendi aralarındaki diyalogları çok ilginçti! “Bu Osman var ya! Senin gönderdiğin isimsiz ihbar mektuplarıyla soruşturulduğunu bir öğrense vallahi aşiretin bile seni kurtaramaz. Kumar, gece alemi, rüşvet, görevi ihmal, görevi kötüye kullanma ne ararsan var. Adamın yemediği halt yok! Bunlardan sadece birini biz yapsak şimdiye on defa ihraç olmuştuk. Ben sana kaç kez dedim ‘bu adamı lazım olduğunda kullanmak üzere yukarıdan birileri koruyor’ diye. Ama sen bu lağımın arkasında kimse duramaz demiştin” diyerek serzenişte bulundu.

Yanındaki, başıyla onaylayarak, hafif bir ses tonuyla “Doğru söylüyorsun. İşte şimdi bu tip adamlara ihtiyaç duyulan bir dönem başladı. Camianın ve vatandaşın vay haline! İyi ki de bu adamı doğrudan isim vererek şikâyet etmemişim. Dediğin gibi adama hiçbir şey olmadı-olmuyor. Neyse oğlum bak! Mehmet Yorulmaz eline mikrofonu aldı, Osman’ın sorusuna cevap verecek. Merak ediyorum ne diyecek?” dedi.

Mehmet Yorulmaz, “Soruyu tevcih eden Osman beyi iyi tanırım, kendisini ben de daha önce müfettiş olarak denetledim. Fevkalade düzgün ve çalışkan bir meslektaşımızdır. Paralelci savcılar nedense bu arkadaşımız gibi birçok meslektaşımız aleyhine çok sayıda kumpaslar düzenleyip soruşturma açtılar. Osman bey ve onun durumunda olan meslektaşlarımın tamamına sesleniyorum ‘müsterih olunuz, açık ve gizli sicillerinizdeki tüm cezalar kaldırılacak. Size kötü sicil veren müfettiş ve başsavcıları bize bildirin ki haklarında işlem başlatabilelim.’ Merak edilen diğer önemli konuya gelecek olursak, platformumuzun önerisi ile hâkim-savcıların özlük haklarının iyileştirilmesi konusunda 10 gün önce bakanlığımızca resmen çalışmaya başlanmıştır. Bana söylendiği kadarıyla taslak Maliye Bakanlığına gönderildi. Sayın Başbakan bizzat duruma vaziyet ediyor. Maaş artışının seçimden önce yapılacağı müjdesini buradan veriyorum. Hayırlı olsun!” dedi. Bu söz üzerine katılımcıların pek çoğu ayağa kalktı ve uzun süre alkışladılar.
 
Ön masalardan birinde oturan Ankara Ağır Ceza Mahkemesi başkanlarından olan Zikrullatif Özbağ “Müsaadenizle sorumu doğrudan devrem olan Metin Yanmaz’a yöneltiyorum. Sayın cumhurbaşkanımızın doğrudan atayacağı HSYK üyelerinden sonra siz değerli adaylarımızın da eksiksiz seçileceğinize olan inancım tamdır. Ama düşük bir ihtimal de olsa sandıkta kazanılamadığı takdirde alternatif bir eylem planı mutlaka vardır. Bu konu hakkında en azından bir ipucu verebilir misiniz?” diye sordu.
 
HSYK adayı Metin “Soruyu tevcih eden staj arkadaşıma teşekkür ediyorum. Tarihsel bir kaidedir ki ‘Savaşlar sahada değil masada kazanılır’. Arkadaşlar bu tarihsel sözün hakikati saklı kalmak kaydıyla, biz seçim gününe kadar önce sahada kazanmanın bütün gereklerini sonuna kadar yerine getirmeliyiz. Bu kısmı ‘off the record’ olarak söylediğimi farz edin: Bütün gayretlere rağmen sahada başarılı olamadığımız takdirde sonraki aşamalarda kazanacağımızdan hiç kimsenin zerre kadar şüphesi olmasın.” diye yanıtlaması üzerine ıslık sesleri ile birlikte yeni bir alkış tufanı daha koptu. Bu heyecan selini daha da coşturmak isteyen Mehmet bey “Metin beyin izahı gerektirmeyen bu sözlerinin kafamızdaki tüm istifhamları dağıtmaya yetmiş olduğunu düşünüyorum. Bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız! Onlara hayatı dar edeceğiz” diyerek, sağ avucunu sertçe önündeki masaya vurdu. Salondaki tansiyonu bir kat daha arttırdı.
 
Salonda gürültü devam ederken Sincan Adliyesi’nde görevli kadın bir hâkim elindeki mikrofana vurarak ortamı sakinleştirdi ve “Ben Abbas Özer beye sormak istiyorum. Siyasal dinci bir iktidarın himayesinde seküler, alevi ve sosyal demokrat hâkim-savcıların yargıda adil temsilini sağlayacağınıza bizi nasıl inandıracaksınız? Bunu merak ediyorum.” diye sorması üzerine Abbas Özer “Soru için teşekkür ederim. Paralel yapı YARSAV ve Yargı-Sen içinde de etkin bir hale gelmiştir. Bu yapıyla mücadele etmek için bu birliği koalisyon şeklinde oluşturduk. Platformda; sosyal demokrat, alevi, milliyetçi, dindar meslektaşlarımız var. Ben ‘alevi’ olduğumu açıkça söylüyorum. Bizim dönemimizde sosyal demokrat ve alevi olduğu için kimsenin sicillerinin bozulmasına ve disiplin soruşturmalarıyla mağdur edilmelerine asla izin vermeyeceğiz. Bu hususta gerekli düzenlemelerin yapılmasını da bizzat ben takip edeceğim. Umarım bu güvence yeterli olmuştur.” diye yanıtlamasını müteakip HSYK adayı Ömür Topaçlı hemen devreye girerek “Platformu kurduğumuzdan beri farklı düşüncelerden insanlarla aynı amaç etrafında yan yana gelip kaynaştık. Özellikle sosyal demokrat, seküler ve alevi meslektaşlardan -adayları olarak- rica ediyorum, oylarınızı bağımsızlar, YARSAV ve Yargı-Sen adayları arasında dağıtmayın, sizden ‘blok oy’ bekliyorum.” diyerek beklentisini dile getirdi.
 
Bu sırada orta masalardan birinde oturan savcı Mehmet Bekir Özkan tüm bu konuşulanları can kulağıyla dinlemiş ve duyduğu sözler karşısında -hukuk ve insanlık adına- utanmış ve öfkelenmiş, zapt edemediği bu duyguların tazyikiyle ayağa kalkarak konuşmak için mikrofonun kendisine ulaştırılmasını rica etmiştir. Nihayet mikrofonla buluşan savcı Mehmet bey kendisine söz hakkı verenleri bu imkanı sunduğuna pişman eden şu sözleri cesurca söylemiştir: “Sayın meslektaşlarım konuşulanları dinledim ve dehşete kapıldım. Ben burada bulunan herkese birkaç soru soracağım ve lütfen bu soruları sakin bir kafayla kendi vicdanınıza da sormanızı istirham ediyorum. Mevcut HSYK’nın, adeta Adalet Bakanlığı’nın bir Genel Müdürlüğü haline getirildiğini görmüyor musunuz? Farkında değil misiniz? Yoksa korku veya çıkar saikiyle kabul mü ediyorsunuz? 16 Ocak 2014 tarihinden bu yana HSYK’nın bizzat Başbakan tarafından yönetildiğinin farkında değil misiniz?”  dedi ve yerine oturdu.

Savcı beyin bu konuşması salonda bulunan herkeste soğuk duş etkisi yaptı. Kürsüde bulunan Selahattin Menteşe salondaki psikolojik üstünlüğü kaybetmemek için hemen yüksek bir ses tonuyla devreye girerek “Anlaşılan o ki savcı bey yargının temel sorunlarının çözülmesi istikametinde siyasi iktidarla uyum ve iş birliği içinde çalışmamızdan rahatsız olmuş. Endişe etmeyin savcı bey! Yargının tepesindeki kollektif akıl ne yaptığını çok iyi biliyor. İlişkilerimizi yargı bağımsızlığı hassasiyeti çerçevesinde götürüyoruz. Dizginleri siyasilere teslim etmeyecek kadar basiretimiz yerinde. Hasıl olacak neticeden paralelci bir azınlık zarar görecek olsa da Ülkemiz kazançlı çıkacak inşaallah.” diyerek karşılık verdi.
 
Mehmet Bekir beyle aynı masada oturan Yargıtay eski tetkik hâkimi Kemal Karagül, yanındaki Hakimler ve Savcılar Kurulu eski tetkik hâkimi savcı Dr.Hasan Duran’ın kulağına “Meslek hayatımda hiç kimseye siyasi eğilimi, ırkı ve mezheplerine göre farklı davrandığımı hatırlamıyorum. Bunlar birlikten bahsediyorlar ama maşallah herkes paralelci olmadığını ispatlamak isterken -kendisinde saklı olması gereken ve çokta merakta etmediğimiz- mensubiyetlerini ortaya dökmekten çekinmiyorlar. Adamlar adeta kendilerini fişliyorlar. Tabi bunun yanında rakip gördüklerini de fişliyorlar.” dedi. Başını sallayarak onaylayan savcı Hasan bey de “Valla hâkim bey, eğer bunlar seçimi kazanırlarsa, atamaların tamamını -liyakat ve müktesebata göre değil- mensubiyete ve itaate göre yaparlar. Kurtlar vadisinde birbirini pusuya düşürüp yiyen, vahşileşmiş aç kurt gibiler. Bunların derdi tamir falan değil! Ehliyetiyle bir yerlere gelmiş insanlardan intikam almak! Boşalacak koltuklara çökmek ve yeni mecralarında derebeyliklerini kurup cukkalarını doldurmak.” diye söyledi. Hâkim Kemal bey dişleriyle alt dudağını sıkarak “Umalım da yoldan sapmış bu zihniyet kazanmasın. Hafezanallah! Türkiye’de bağımsız yargının ve adaletin zerresi kalmaz. Bunlar Moğol orduları gibi dolu dizgin talan etmeye geliyorlar. Tahminim o ki, yargı uzun bir fetret dönemi yaşayacak.” diye fısıldadı.

 

Serinin önceki yazıları:

Akrebin Kıskacındaki Yargı (1): “Teklif ve Karar”
Akrebin Kıskacındaki Yargı (2): “Sır Toplantı”
Akrebin Kıskacındaki Yargı (3): “Yol Ayrımı”
Akrebin Kıskacındaki Yargı (4): “Motto”
Akrebin Kıskacındaki Yargı (5): ‘Kuşçueşref’
Akrebin Kıskacındaki Yargı (6): “Dörtlü Zirve”
Akrebin Kıskacındaki Yargı (7): “YBP’nun Militan Adaylarının Belirlenmesi”

Akrebin Kıskacındaki Yargı (8): “YBP’nin Genişletilmiş İlk Toplantısı” (2. Bölüm) yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-8-ybpnin-genisletilmis-ilk-toplantisi-2-bolum/feed/ 0
Akrebin Kıskacındaki Yargı (8): “YBP’nin Genişletilmiş İlk Toplantısı” (1.Bölüm) https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-8-ybpnin-genisletilmis-ilk-toplantisi/ https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-8-ybpnin-genisletilmis-ilk-toplantisi/#respond Sun, 29 Jan 2023 00:20:25 +0000 https://hukukpenceresi.com/?p=9044 Akrebin Kıskacındaki Yargı (8): “YBP’nin Genişletilmiş İlk Toplantısı” (1. Bölüm)   Hükümetle söylem ve eylem birliği içerisinde hareket eden Yargıda Birlik Platformu, Ekim 2014 HSYK seçim sürecinde kamu kurumlarının tüm olanak ve kolaylıklarından faydalandı. Kamu kaynaklarını fütursuzca kullanmak onlar nezdinde seçim yarışını elbet zedelemeyecekti. Yurttaşların yarısının politik desteğini alan ve uzun yıllardır tek başına ülkeyi […]

Akrebin Kıskacındaki Yargı (8): “YBP’nin Genişletilmiş İlk Toplantısı” (1.Bölüm) yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Akrebin Kıskacındaki Yargı (8): “YBP’nin Genişletilmiş İlk Toplantısı”

(1. Bölüm)
 
Hükümetle söylem ve eylem birliği içerisinde hareket eden Yargıda Birlik Platformu, Ekim 2014 HSYK seçim sürecinde kamu kurumlarının tüm olanak ve kolaylıklarından faydalandı. Kamu kaynaklarını fütursuzca kullanmak onlar nezdinde seçim yarışını elbet zedelemeyecekti. Yurttaşların yarısının politik desteğini alan ve uzun yıllardır tek başına ülkeyi yöneten güçlü bir siyasi liderin kanatları altında pervasız, şımarık ve özgüveni yüksek bir şekilde süreci yönettiler.
 
Yürütme erki ile kurulan bu yasak ilişkinin ‘yargı bağımsızlığı-tarafsızlığı, kuvvetler ayrılığı ve hukukun üstünlüğü ilkelerine ciddi bir biçimde zarar vereceği’ hususu umurlarında bile değildi. Şahsi çıkarlarına hizmet eden güdümlü bir yargıyı, nemalanamayacakları bağımsız yargıya tercih etmekte en ufak bir sakınca görmüyorlardı. Hayal ettikleri makamlara erişmek yolunda engel gördükleri -hükümetin paralelci olmakla suçladığı- topluluğun nitelikli ve başarılı olmasının da bir önemi yoktu. Malum topluluğun kamudan tasfiyesi adına, hükümet güdümünde hareket etme görüntüsünün, yargıya itibar kaybettireceğini düşünecek akıl eşiğini çoktan aşmışlardı. Çünkü ihtiras ve nefretleri, meslekî ve etik değerlerinden daha büyüktü.
 
Sağduyusunu tamamen kaybetmiş ve meydanlarda intikam yemini eden bir siyasi liderin manevi himayesi altında Ankara Hakimevi’nde bir toplantı gerçekleştirildi. Bu toplantıya Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Başmüfettişi Mehmet Yorulmaz, Adalet Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Selahaddin Menteşe ve HSYK Genel Sekreteri Başar Bilgin katıldılar.

Heyet, Yargıda Birlik Platformu’nun genişletilmiş ilk toplantısını cuma günü Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne ait Dinlenme Tesisi‘nde gerçekleştirmek üzere anlaştı. Bu toplantıyı organize etme ve duyurma görevini, -hukuk dışındaki- sosyal konularda oldukça yetenekli olan Selahaddin Menteşe memnuniyetle üstlendi. Ve heyete “Toplantılarımızda meslektaşlarımızın ulaşımı dahil her şey ücretsiz olacak. Bildiğiniz gibi kamu görevlileri, kendilerine malî yük getirmeyen etkinliklerden gayet memnundurlar.  Malûmunuz üzere ‘insan ihsânın kölesidir’. Katılımcılara birbirinden muhteşem yemek ikramlarından sonra duymaktan hoşlanacakları müjdeleri de verdik mi, inanın işlenmeye hazır pamuk gibi olurlar. Müsaade ederseniz üstlenmekten onur duyduğum bu görev için zaman kaybetmeden Belediye Başkanı Melih Kökçe ile temasa geçeceğim.” dedi.

Başar Bilgin de bunun üzerine, “Sayın müsteşarım, sizden -toplantıya katılacağını tahmin ettiğim- bağımsız adayların destekçilerinin kuvve-i mâneviyelerini kıracak ihtişamda bir organizasyon bekliyoruz inşallah” dedi. Menteşe de tebessüm ederek “Müsterih olun genel sekreterim” diye karşılık verdi.

Saatine baktıktan sonra vaktin hayli geç olduğunu düşünen Mehmet Yorulmaz, “Arkadaşlar unutmadan söylemeliyim, davamıza gönül veren tüm meslektaşların en az iki kişiyi de toplantıya getirmeleri gerektiğini muhakkak iletelim. Bu aşamadaki en önemli konuyu da karara bağladığımıza göre görüşmemizi bitirebiliriz. Cuma akşamı toplantıda tekrar buluşmak üzere hoşça kalın” demesini müteakip heyet hakimevinden ayrıldı.
 
Hâkim Metin Koyuncu, çarşamba günü işyerinde e-posta kutusunu kontrol ettiğinde, YBP tarafından tertip edilen genişletilmiş ilk toplantıya kendisinin de davet edildiğini öğrendi. Platform ileri gelenlerinin kendisini yakinen tanıdıkları ve siyasi vesayet karşısındaki tavizsiz tutumunu bildikleri halde, davet edilmesine çok şaşırdı. Bu davet hususunu istişare etmek için cep telefonundan savcı Sait beyi aradı. Telefonu hemen açan Sait bey “Merhaba Metin bey, buyur kardeşim” diyerek karşılık verdi. Metin bey mezkur daveti haber verip fikrini sorması üzerine Sait bey “Madem teveccüh gösterdiler biz de davetlerine icabet edelim. Toplantıya katılmak zorunluluğunu hisseden diğer arkadaşları da böylece yalnız bırakmamış oluruz” dedi. Metin de “Ben de önerinize katılıyorum. Adayımızın katılması ise zaten uygun olmaz diye düşünüyorum” dedi. Sait bey “Tabii ki, olası bir provokasyon nedeniyle bağımsız adayımız kesinlikle bu toplantıya katılmamalı. Sen, ben ve hâkim Bilal beyle birlikte üçümüz katılabiliriz.” demesi üzerine Metin, “Toplantı için lojmanlar önünden belediyenin tahsis ettiği servis araçları kalkacakmış” dedi. Said bey beş-on saniye düşündükten sonra “Bu etik olmaz, en doğrusu kendi arabamızla veya toplu taşıma araçlarıyla gidelim. Ne dersin?” diye sordu. Beklediği cevabı alan Metin, “Haklısınız, öyle yapmak daha uygun olur.” dedi. Said bey “O zaman Bilal beye de durumu anlat, gelmeyi arzu ederse üçümüz orada buluşuruz. Rakiplerimizin motivasyon ve yöntemlerini de yerinde teşhis etme imkânı elde etmiş oluruz” diyerek konuyu bağladı. Metin de “Tamam, orada görüşürüz inşaallah” diyerek telefon görüşmesini sonlandırdı.
 
Ve nihayet beklenen Cuma günü geldi. Toplantı salonunun dışında konukları karşılamak için savcı Ö. Faruk Aydın ve hâkime Berrin Aksak bekliyorlardı. Gelen misafirleri küçük bir hoşâmediden sonra adlarını ellerindeki listeye işaretleyip salona yönlendiriyorlardı. Ayrı ayrı gelen Sait ve Bilal beyler soğuk bir karşılama seremonisinden sonra ciddi bir sorun yaşamadan salona girdiler. Ancak biraz sonra Metin beyin de kendilerine yaklaştığını gören Ö. Faruk’un aniden yüzü kızardı ve gözleri kanlandı, tokalaşmak için elini uzatmadı ve yumruklarını sıkıp sesini yükselterek “Ne yüzle buraya geldin Metin! Senin gibi paralelciliği bilinen birinin cesaret edip buraya gelebileceğini beklemiyordum. Haberin olsun! Başsavcılık görevinden alınmama sebep olan soruşturmadaki tanık ifadeni okudum. Söylesene! Hiç mi utanmadın yalan beyanda bulunmaya?” dedi. Yanındaki Berrin hanım da duruma şaşırdı ve birkaç kez “Ö. Faruk bey lütfen bağırmayalım” diyerek onu sakinleştirmeye çalıştı. Her ahvalde soğukkanlılığını korumasını bilen Metin bey “Hoop, yavaş ol savcı bey! Bana saygın yok anladım da, seni buraya koyanlara da mı yok? Bak burası tartışma için uygun değil. Pazartesi gelirsin odama hem kahvemi içer hem de orada dişe diş tartışırız.  Ama şunu bil ki, ben kendi menfaatim için bile doğruluktan ayrılmamış birisi olarak senin soruşturmanda niçin yalan söyleyeyim? Her daim bildiğimi söyler, bilmediğime susarım. Anlatabildim mi?” diyerek, sert adımlarla salona yürüdü. Hırsını alamayan Ö. Faruk onun arkasından “İçerde senin gibilerin ne olduğunu bilen 1000 kişi var. Yerinde olsam içeri girmekten vaz geçip geri dönerdim.” diye seslendi.

Metin bey kuru gürültüye pabuç bırakacak adam değildi. Bu laflara kulak asmadan içeri girdi ve Sait beyin masasına oturdu. Bilal bey “Hayırdır, yüzünden düşen bin parça, bir şey mi oldu?” diye sordu. Metin de her ikisine dışarıda yaşadığı terbiyesizliği kısaca anlatmaya çalıştığı sırada garsonlar servise başladı. Mevzuyu hemen kapattılar.
 
Misafirler yemeklerini yerken Sait bey göz ucuyla diğer masalardaki katılımcıları izliyor ve onların ruh hallerini kavramaya çalışıyordu. Katılımcıların yaklaşık üçte ikisi çok neşeli iken üçte biri gayet ciddi idi. Ciddiliğini bozmayan bu kişilerin yüzlerinde belirgin bir memnuniyetsizlik okunuyordu. ‘Acaba gelmekle iyi yapmadık mı?’ der gibi bir halleri vardı.
 

Akrebin Kıskacındaki Yargı (8): “YBP’nin Genişletilmiş İlk Toplantısı” (1.Bölüm) yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-8-ybpnin-genisletilmis-ilk-toplantisi/feed/ 0
Akrebin Kıskacındaki Yargı (7): “YBP’nun Militan Adaylarının Belirlenmesi” https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-7-ybpnun-militan-adaylarinin-belirlenmesi/ https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-7-ybpnun-militan-adaylarinin-belirlenmesi/#respond Sun, 15 Jan 2023 16:44:59 +0000 https://hukukpenceresi.com/?p=9035 HSYK Başmüfettişi Mehmet Yorulmaz kriptolu cep telefonunun çalmasını heyecanla bekliyordu. Saatine baktı. Kararlaştırdıkları saat geçeli neredeyse doksan dakika olmuştu. İkbaline göz kırpan bu günleri bir ömür beklemiş birisi olarak, bu fırsat için, değil bir buçuk saat, gözünü kırpmadan üç gün bile bekleyebilirdi. Cebinden çıkardığı küçük aynasında hafifçe saçlarını düzeltti. Dönemin ruhuna uygun olarak uzattığı badem […]

Akrebin Kıskacındaki Yargı (7): “YBP’nun Militan Adaylarının Belirlenmesi” yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
HSYK Başmüfettişi Mehmet Yorulmaz kriptolu cep telefonunun çalmasını heyecanla bekliyordu. Saatine baktı. Kararlaştırdıkları saat geçeli neredeyse doksan dakika olmuştu. İkbaline göz kırpan bu günleri bir ömür beklemiş birisi olarak, bu fırsat için, değil bir buçuk saat, gözünü kırpmadan üç gün bile bekleyebilirdi. Cebinden çıkardığı küçük aynasında hafifçe saçlarını düzeltti. Dönemin ruhuna uygun olarak uzattığı badem bıyıklarını hafifçe sıvazladı. Hemen sonra da beklediği telefon çalıyordu işte! Hemen açmak yerine belki de gayr-i ihtiyari ceketinin yakasını düzeltip, bir düğmesini ilikleme ihtiyacı hissetti. Ufak bir boğaz temizleme öksürüğünden sonra telefonu açıp kulağına götürdü: “Buyrun efendim.” dedi. Telefonun diğer ucundaki Başbakanlık müsteşarı Fahri Kısır; “Mehmet bey merhaba, beyefendinin yanından yeni çıkabildim. Umarım iyisindir. Hemen konuya girmek istiyorum. Beyefendinin onayladığı HSYK kesin aday listemizi e-mailinize gönderdim. Hemen açarsanız değerlendirmelerimizi daha rahat yapabiliriz.” dedi.

Mehmet bey, “Tamam efendim bana on saniye müsade edin” deyip, eli ayağı birbirine dolaşarak bilgisayarından mail kutusunu açtı. “Efendim şu an liste ekranımda, hızla inceliyorum” dedi. Fahri bey, “Mehmetciğim listenin başına seni koyduk. 20 yıla yakındır teftiş kurulunda çalıştığın için tüm kıdemlileri tanıyorsun. Malumun, Bakan bey yargı camiasını neredeyse hiç tanımıyor. Adam avukatlıktan çok imamlık yapmış” demesi üzerine kıkırdaştılar. Fahri bey devamla; “Adalet bakanlığı müsteşarı Kenan bey ile birlikte Bekir’i rahatça enforme edip yönlendirici tavsiyelerde bulunabilirsiniz. Yani anlayacağın davul onların boynunda tokmak ise bizde.” dedi ve tekrar karşılıklı gülüştüler. Mehmet bey muzip bir ses tonuyla “Sayın müsteşarım haddimi aşmış gibi olmazsam, zurnacıyı sorsam?” dedi. Fahri bey “Beyefendiden daha iyi zurnacı mı var Memet?” dedi ama kısa bir pişmanlıktan sonra, “Oğlum yerin kulağı var, çok da gevşemesek iyi olur değil mi! Neyse! Konumuza dönecek olursak, gördüğün gibi listede ‘bu olmaz’ diyeceğimiz kimse yok. Akp’nin, 11 kişilik adli yargı aday listesinde üç, 5 kişilik idarî yargı aday listesinde ise sadece iki adamları var. Kendi adamları zannede dursunlar, bunlar hiç de sözümüzden çıkacak kişiler değiller. İnşallah-u Teala! Doğu Bey’in belirttiği gibi Türk yargısının altın çağını yaşayacağı günler yakındır.” dedi. Mehmet bey “İnşallah efendim! Ama listede sanki muhafazakar ve milliyetçi adaylara göre solcu, alevi ve tarikatçı adaylar az gibi geldi. Ne dersiniz?” diye sorması üzerine Fahri bey, “Şanlı ‘Sosyal demokrat‘ seni başkan yaptık. Daha ne olsun! Ayrıca platformumuz dışında kalan solcu ve alevi yargı mensuplarının eskiye uzanan şiddetli cemaat düşmanlığı, seçim tercihlerini bizden yana kullanacaklarına karinedir. Reylerini YARSAV ve bağımsız adaylara dağıttıkları takdirde, tarihi bir fırsatı kaçıracaklarının farkındalar. Kaldı ki, şimdiden bize ulaşan yüzlerce hakim-savcı YARSAV üyesi olduğu halde, seçimde bizimle birlikte hareket etme sözü verdi. İkna etmemiz gerekenlerin çoğu milliyetçi ve muhafazakar kesimlerden oluşuyor. Binaenaleyh, adaylarımızın belirlenmesinde bu realite göz ardı edilmedi.” dedi.

Mehmet bey, “Sayın müsteşarım kesin aday listesini incelediğimde mesleki başarı ve liyakat ölçütünü çok öncelemediğimiz sonucunu çıkarıyorum. Yanılmıyorum değil mi efendim?” dedi. Fahri bey “Mehmet, bayramlık ağzımı açtırma şimdi! Adaylarımızı -sen dahil- mesleki müktesebatlarına göre belirlediğimizi mi zannediyorsun? Bize kılıcı keskin militan ruhlu adamlar lazım. Tasfiyeler nihayet bulduktan sonra liyakati de esas alacağımız zamanlar gelecektir elbette. İpleri tamamen elimize aldıktan sonra siyasal islamcı, demokratik solcu, demokrat alevi ve tarikatçıları önce yönetimden sonra da teşkilattan zamanla uzaklaştıracağımızdan emin olabilirsin. Taktiğimiz; siyasilere ‘Emredin, tabii ki, derhal efendim!’ demek, bunun haricinde, bildiğimizi okuyup, kendi ajandamızı kusursuz tatbik etmektir. Bu süreçte velinimetimiz olan  siyasilerin güvenini kaybetmek gibi bir lüksümüz yok. Aksi davranan bir arkadaşımız olursa, onu derhal görevden almalı ve göze batmayan ama etkili başka bir yere vazifelendirmeliyiz. Onyıllardır beklenen hedefimize ulaşmakta asla aceleci davranmamalıyız. Kendi işimizi yapaduralım, ara sıra da, politikacıların taleplerini yerine getirmeliyiz. O işin reklamını da fevkalade iyi yapmalıyız. Böylece, istikbali de sigorta etmiş oluruz.” dedi. Mehmet bey, “Adaylardan Ahmet Çiçek çok tecrübesiz. Rizeli olduğu ve hükümet desteklediği için onun hakkında bir şey söylemem mümkün değil, bunun farkındayım. Ama HSYK başmüfettişi İsa Demir en zayıf halka gibi. Teftiş kurulundan yakînen tanıyorum. Militan olma potansiyeli dışında çok vasıfsız bir arkadaş. Onun yerine ikame edebileceğimiz bir çok aday var. Listeyi kamuoyuna deklare etmeden önce bu ismi değiştirebilir miyiz? Beyefendiyi ikna etmeniz çok kolay efendim.” dedi.

Fahri bey “Senin en zayıf halka dediğin Çerkez İsa, kendisini hem ülkücü hem de Menzilci olarak tanıtmayı başarmış, istihbaratın yargı içindeki uzantısı olan önemli kişilerden birisidir. Teşkilat-ı istihbaratın yargıdaki kuşudur. Kara propaganda faaliyetleri icra eden sosyal fenomenimiz Kuşçubaşı Eşref’i  idare eden trol ekibini bizzat o yönetiyor. Binaenaleyh bu süreçte ona ihtiyacımız var.” dedi.

Mehmet bey, “Yapmayın ya! Yıllardır bu adamla çalıştım ama böyle bir yönü olabileceği aklımın ucundan geçmedi. Bu mayınla birlikte bir çok göreve gitmiştim, iyi ki üzerine basmamışım. Alimallah gümlerdim!” deyip, yeni bir gülüşmeye sebep oldu. Fahri bey “Saçmalama Mehmet, bu adam senin sıkletinde değil, sen ağır sıkletteysen, o sadece tüy sıklette!” dedi ve tekrar kahkaha attı. Mehmet bey, “Siz bari şişmanlığımı yüzüme vurmayın efendim. Söz veriyorum seçimi alınca üç ayda en az 20 kilo vereceğim.” diye alttan aldı.

Fahri bey, “Sonucu belli olan seçimi beklemene gerek yok! Şimdiden zayıflamaya başlasan iyi olur.” dedi. Devamla, “Ha unutmadan şunu da söylemeliyim. Mailine bir banka hesap bilgisi gönderdim. Seçim için örtülü ödenekten aktarılan havuz hesabımızdır. İhtiyaç halinde buradan doğrudan para çekebileceksiniz. Yani seçime kadar kaynağımız sınırsız.” dedi. Bu son sözleri duyan Mehmet’in yüzü bir kez daha güldü ve “Organizasyon masrafları dışında bu parayı adam satın almada da kullanabilir miyiz yani?” diye sordu. Fahri bey “Zaten organizasyonları başsavcılar yerel imkanlarla finanse edecekler. Kenan bey ile birlikte bu parayı gereken istikamette harcamakta tam yetkilisiniz. Faturalandırmaya gerek yok. Babanız kral olsa bu kıyağı size çekmezdi değil mi?” dedi. Mehmet bey “Aynen öyle efendim. İnanın motivasyonum şu an tavan yaptı. Hedefe kilitlenmiş güdümlü bir mermi gibiyim. Siz ‘tamam yeter’ diyene kadar vazifeye devam!“ dedi.

Fahri bey, “Yargıda Birlik Platformu’nun ilk toplantısı bizim için çok önemli. Çok görkemli olmalı, binlerce kişi katılmalı. Havuz medyamız başta olmak üzere pek çok  basın organı oraya yönlendirilecek. Köpürterek haberler yapılmasını sağlayacağız. Adaylarımız bu toplantılara eksiksiz katılmalı, kendilerini tanıtmalı ve amaçlarımızı kararlı bir şekilde anlatmalılar. Kitleleri iyi yönetmek suretiyle toplantı sonunda kalabalıktan toplu destek sözü alınmaya çalışılmalı.” dedi. Mehmet bey “Efendim stratejimize muvafık şekilde taktikler belirlemenize ve yüksek planlama kabiliyetinize hayranım.” diyerek takdirini dile getirdi.

Fahri bey hafifçe tebessüm ederek, “Meslek hayatımın yarısı kürsülerde geçtiyse diğer yarısı da devletin karanlık dehlizlerinde bu işleri öğrenip uygulamakla geçti. Neyse Mehmetcim, çok uzatmadan konumuza dönelim. Adayların sevk ve idaresinden bizzat sen sorumlusun, aralarında bir problem çıkmasını istemiyorum. Bir sorun iletecekseniz de, yanıma muhtemel çözümlerle gelin. Eksik bıraktığımız veya anlaşılmayan bir şey yoksa görüşmeye son verebiliriz. Bu görüşmeyi yaptığımı da beyefendiye sözlü olarak rapor edeceğim. Ekleyeceğin bir şey var mı?” diye sordu. Mehmet bey, “Ekleyeceğim başka bir husus yok sayın müsteşarım. Beyefendiye saygılarımı ve sağlığına duacı olduğumu iletilirseniz minnettar olurum. Hoşçakalın.” dedi.

Karşı taraf telefonunu kapattıktan sonra, Mehmet bey, cep telefonuna daha önceden ayarladığı kayıt aplikasyonunu sonlardırdı ve “Burası Türkiye, her an her şey değişebilir. Ben de kendimi güvenceye almak zorundayım Fahri bey. Kusura bakma!” diye mırıldandı.

 

Serinin önceki yazıları:

Akrebin Kıskacındaki Yargı (1): “Teklif ve Karar”
Akrebin Kıskacındaki Yargı (2): “Sır Toplantı”
Akrebin Kıskacındaki Yargı (3): “Yol Ayrımı”
Akrebin Kıskacındaki Yargı (4): “Motto”
Akrebin Kıskacındaki Yargı (5): ‘Kuşçueşref’
Akrebin Kıskacındaki Yargı (6): “Dörtlü Zirve”

Akrebin Kıskacındaki Yargı (7): “YBP’nun Militan Adaylarının Belirlenmesi” yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-7-ybpnun-militan-adaylarinin-belirlenmesi/feed/ 0
Akrebin Kıskacındaki Yargı (6): “Dörtlü Zirve” https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-6-dortlu-zirve/ https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-6-dortlu-zirve/#respond Fri, 06 Jan 2023 23:31:05 +0000 https://hukukpenceresi.com/?p=9030 Akrebin Kıskacındaki Yargı (6): “Dörtlü Zirve”   Dönemin siyasi muktediri, adlî takibat cenderesinden ebediyen çıkmak istiyordu. Çevresi ile birlikte karıştığı yolsuzluklara tolerans göstermeyen/göstermeyecek olan hakim-savcıların tasfiyesi ve yargının yeniden dizaynını kendisine baş gündem yapmıştı. Bıkmadan usanmadan, her ortamda, yolsuzluk operasyonlarını kendisi ve partisine yapılmış bir darbe olarak anlatıyordu. Bu uğurda, daha önce kan düşmanı olduğu […]

Akrebin Kıskacındaki Yargı (6): “Dörtlü Zirve” yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Akrebin Kıskacındaki Yargı (6): “Dörtlü Zirve”
 
Dönemin siyasi muktediri, adlî takibat cenderesinden ebediyen çıkmak istiyordu. Çevresi ile birlikte karıştığı yolsuzluklara tolerans göstermeyen/göstermeyecek olan hakim-savcıların tasfiyesi ve yargının yeniden dizaynını kendisine baş gündem yapmıştı. Bıkmadan usanmadan, her ortamda, yolsuzluk operasyonlarını kendisi ve partisine yapılmış bir darbe olarak anlatıyordu. Bu uğurda, daha önce kan düşmanı olduğu kesimlerle dahi pazarlık yapıp güç birliği için anlaşmaya varmıştı. Yeni ortaklarından transfer ettiği hemşehrisi Fahri Kısır’ı Başbakanlık müsteşarlığına getirdi. Teşkilat içinden geldiği için, yargı konusunda yegane danıştığı kişi oydu.

Yeni bir yolsuzluk operasyonuna maruz kalmamak için paralelci olarak nitelediği yargı mensuplarının temizlenmesi amacıyla Ekim (2014) ayında yapılacak olan HSYK seçimine büyük önem veriyordu. Seçimler onun uzmanlık alanıydı! Politika yaptığı süre içinde hiç seçim kaybetmemişti. Bu seçimleri koordine etmesi için Fahri beye tam yetki verdi. Başbakanlık müsteşarı olduğu için bürokrasisinin en tepe amiri sıfatıyla devletin tüm imkanını bu amaca güdümleme yetkisine sahipti. O da gerekenleri yapma noktasında hiç tereddüt göstermeyecekti.

Yıl ortasında Başbakanlık resmî konutunda Fahri bey başkanlığında Adalet bakanı Bekir Boz, İstihbaratçı Hakan Fiten ve Adalet bakanlığı müsteşarı Kenan İpekçi’nin katılımıyla basına kapalı dörtlü bir zirve gerçekleştirildi. Fahri bey heyete “Beyefendinin selam ve başarı dileklerini  ileterek toplantıya başlıyorum. Tek gündemimiz var: Paralel yapı. Başbakan’ımızın bu yapıyla mücadele ve yargının yeniden yapılandırılması konusunda çok kararlı ve aceleci olduğunu belirtmeliyim. Malum olduğu üzere Milli Güvenlik Kurulu’nda bu yapının kalemi kırılmıştı. Geriye sadece infaz edilmesi kalmıştır. İşin önemi ve aciliyeti hasebiyle usulî yargılamalar infaz sonrasına bırakılmıştır. Bu konuda herhangi bir tereddütü olan var mı? Varsa değerlendirebiliriz“ dedi.

Küçük bir el hareketiyle söz alan Hakan bey, “Biliyorsunuz bizler kurumsal olarak faaliyetlerimizi icra ederken hukuku öncelemek gibi bir kaygı taşımıyoruz. Bu hukuka karşı olduğumuz anlamına gelmez. Yani eylemlerimiz hukuka göre daha önceliklidir. Bu bakımdan devletimizin aldığı kararların tatbikinde bize düşen görevleri yapmaya hazırız” dedi. Fahri bey, “Hakan beyin göreve nasbedildiği 2010 tarihinden beri paralel yapının güçlenip genişlemesine karşı koyma ile ilgili örtülü çalışmalarını takdir ettiğimi belirtmek istiyorum. İstihbarat kurumumuz adeta erken uyarı sistemi gibi bizleri ikaz etmişti ancak politik şartların olgunlaşması beklendiği için harekete geçilemedi. Geniş bir toplumsal taban bulmuş ve sosyolojik bir harekete dönüşmüş olan bir cemaatin  tasfiyesi ancak çok ciddi suçlamalarla kriminalize edilmesine bağlıdır. Sayın başbakanımız cemaat temsilcilerini bizzat ‘iki polis ve bir savcıyla sizi terörist  bir örgüt ilan ederim’ diye uyarmasına rağmen cemaat yetkilileri ‘hukuk var olduğu sürece siz dahi bunu yapamazsınız’ diye küstahça cevap vermişlerdir. Arkadaşlar, ben cemaatin sadece hukuka güvendiğini zannetmiyorum. Ama neye güveniyorlar tam çözemedim.” dedi.

Tam burada söze giren Adalet bakanlığı yeni müsteşarı Kenan bey “40 yıllık olduğu söylenen bu yapıyla mücadele etmek için  bendenizi de göreve layık gören Beyefendiye minnettar olduğumu belirterek söze başlamak istiyorum. Cemaatin bu cüretkarlığının altında hukuk devletinin işleyişine güvenmekle birlikte başta yargı olmak üzere bürokrasideki yandaşlarına ve hukuku önceleyen diğer kamu görevlilerine de güvendiklerini düşünüyorum. Kritik konumdaki bu kişileri klasik ve sosyal medya marifetiyle kriptocu paralel yapı elemanı diye afişe ederek tasfiyelere devam edebiliriz. O yapının içinde kızım dahi olsa görevden tardına ses çıkarmayacağıma sizi temin ederim” dedi.

Nazik bir ses tonuyla söz alan taze Adalet Bakanı Bekir Boz ise “Arkadaşlar genel olarak söylenenlere ben de katılıyorum.  Ama cemaatin dini ve psikolojik açıdan toplumsal derinliğinin kavranması noktasında eksik düşünüldüğünü belirtmek isterim. Toplumu teşkil eden ailelerin %60-70’inde varlığını hissettiren bir yapıyla cephesel mücadele etmek suretiyle tam sonuç alamayız. Onları kendi aralarında birbirlerine düşürecek ve aileleri içinde yalnızlaştıcak hamlelere de ihtiyaç var. Bu kapsamda neler yapabileceğimize dair kafa yormalıyız” dedi. Bu konu üzerine söz alan Hakan bey, “Sayın bakanım çok güzel bir konuya değindi. Cemaatin dinî ve millî meşruiyetini toplumda ve aileler içinde tartışılır hale getirmek için boş durmuyoruz. Psikolojik harp uzmanı Prof.Nevzat bey ve Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan bir heyetle birlikte gizli bir proje üzerinde çalışıyoruz. Son aşamaya geldik diyebilirim. Ayrıca kaçırdığımız cemaat mensuplarının kimini ikna edip devşirerek kimini de işkenceyle itirafçı haline getirerek cemaatin kılcallarına kadar işleyişini tetkike çalışıyoruz. Bu veriler ışığında toplum için zehirli olan bu ağacın köklerini zayıflatmayı başarabilirsek ayakta kalması zor hale gelecektir” dedi.

Heyet Hakan beyin sözlerinden gayet memnun oldu ve ayrı ayrı onu tebrik ettiler. Fahri bey kalemini masaya hafifçe vurarak kısa süreli oluşan curcunayı dağıttı ve “Sayın heyet, Yargıda Birlik Örgütümüz Başmüfettiş Mehmet Yorulmaz başkanlığında ilk toplantısını İstanbul’da yapacak. Bunu takiben her cuma büyük ve orta ölçekli vilayetlerde geniş katılımlı toplantılar düzenleyeceğiz. Toplantıya ayrım yapmaksızın bütün yargı mensuplarını davet edeceğiz, gövde gösterisi yaparak ağırlığımızı hissettireceğiz. Çıkması muhtemel aykırı sesleri, görevlendireceğimiz bıçkın arkadaşlarla en sert şekilde bastıracağız. İktidar ve muhalefet partilerine ait belediyeler toplantılarımız için en büyük salonlarını tahsis etmek ve masrafları karşılamak için ayrı ayrı taahhütlerde bulundular.” dedi.

Bekir bey söz alarak “Bu işi Mehmet Yorulmaz’dan da iyi yapabilecek daha yetkin kişiler varken neden o tercih edildi?” diye sordu. Fahri bey  gülümseyerek “Bunun cevabı Hakan beyde’’ diyerek, istihbarat şefini işaret etti. Koltuğuna iyice yaslanan Hakan bey hafifçe öksürdükten sonrai “Mehmet bey, eski eşinin şüpheli (!) ölümünden bu yana radarımıza girdi ve birlikte çalışmaya başladık. Hayalarından tuttuğumuz biri varken ne yapacağını öngöremediğimiz kişilerle hareket etmek aptalca olmaz mı? Biz kimilerini önünden kimilerini de arkasından kendimize bağlarız“ diyerek Bekir beye kurnazca baktı. Bekir bey de, “Çok iyi anladım, teşekkür ederim, kafamda en ufak bir istifham kalmadı” dedi ve ürkekçe başını sallayarak Hakan beyi onayladı.

Kenan bey söz alarak, “Bakanlık olarak  YBP adayları ve bakanlık görevlilerinin hukuki konularda konuşmacı olacağı seminerler de tertip ederek adliyelerde propaganda faaliyetlerimizi canlı tutabiliriz. Bu toplantılara reyini garantilediklerimizi çağırarak sayısal toplamımızı da ara ara  ölçme olanağı elde edebiliriz. Ayrıca bu toplantıların dışında kaldığını düşünerek panikleyip katılmak isteyecek olan korkak hakim ve savcıları da saptayıp bünyemize dahil edebiliriz” dedi ve ekledi, “HSYK aday adaylarımız belli. Ancak kesin adayları hangi kriterlere göre belirleyeceğiz?” diye sordu. Hakan bey söze girerek “YBP’nin tüm aday adayları akreditasyonumuzdan geçmiş güvenilir kişiler. Önce göstermelik bir ön seçim yapacağız, sayım gizli yapılacağı için kesin adayları bizzat biz ilan edeceğiz. Adaylarımız sosyal demokrat, ülkücü, ulusalcı, alevi, hakyolcu, menzilci ve nurcu duyarlılığı olan hakim ve savcılar arasından seçilecek. Böylece seçmenlere geniş bir yelpaze sunacağız. Seçime doğru da blok halinde oy vermenin önemi hakkında tahşidât yapacağız. Yargıç ve Savcılar Sendikasını ise seçimde etkisiz kılmak için bizde saklı özel metotlar uygulayacağız. Diğer yandan, bağımsız adayları yıpratıcı çalışmalara da devam edeceğiz” diye yanıt verdi. Kenan bey tekrar söz alarak, “Peki bütün bu tedbirlere rağmen bağımsız adaylar karşısında seçimi kaybedersek B planımız nedir?” diye sordu. Fahri bey “Efendim önümdeki bu dosyada A’dan Z’ye alternatif tüm planlar hazır. İstemediğimiz adayların kazanması halinde kaza süsü verilmiş suikastlerden tutun, yasal ve anayasal değişikliklere varıncaya kadar her çareye başvurabiliriz. Nasıl ki, kumarda hep kasa kazanır; nihayetinde bu seçimleri de biz kazanacağız! Seçimi kazandıktan sonra inşallah ikinci zirveyi yine burada yapacağız arkadaşlar! Ama bu sefer, hasımlarımızın kitlesel tasfiye yöntemlerini konuşuyor olacağız. Hepinize teşekkür ederim.” diyerek toplantıyı sonlandırdı.

Serinin önceki yazıları:

Akrebin Kıskacındaki Yargı (1): “Teklif ve Karar”
Akrebin Kıskacındaki Yargı (2): “Sır Toplantı”
Akrebin Kıskacındaki Yargı (3): “Yol Ayrımı”
Akrebin Kıskacındaki Yargı (4): “Motto”
Akrebin Kıskacındaki Yargı (5): ‘Kuşçueşref’

 

Akrebin Kıskacındaki Yargı (6): “Dörtlü Zirve” yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-6-dortlu-zirve/feed/ 0
Akrebin Kıskacındaki Yargı (5): ‘Kuşçueşref’ https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-5-kuscuesref/ https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-5-kuscuesref/#respond Sun, 01 Jan 2023 01:42:32 +0000 https://hukukpenceresi.com/?p=9022 Ertesi gün Twitter ve Facebook başta olmak üzere sosyal medyada ‘Kuşçueşref’ mahlaslı bir anonim hesaptan sansasyonel bir paylaşım yapıldı: ‘Paralel örgütün hâkim ve savcıları önceki akşam Lojman yakınındaki bir kafede eski müsteşar yardımcısı ve halen C. Savcısı olan Said bey başkanlığında HSYK seçimi ile ilgili çok gizli bir toplantı yaptılar. Ama hesap edemedikleri bir şey […]

Akrebin Kıskacındaki Yargı (5): ‘Kuşçueşref’ yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Ertesi gün Twitter ve Facebook başta olmak üzere sosyal medyada ‘Kuşçueşref’ mahlaslı bir anonim hesaptan sansasyonel bir paylaşım yapıldı: ‘Paralel örgütün hâkim ve savcıları önceki akşam Lojman yakınındaki bir kafede eski müsteşar yardımcısı ve halen C. Savcısı olan Said bey başkanlığında HSYK seçimi ile ilgili çok gizli bir toplantı yaptılar. Ama hesap edemedikleri bir şey vardı, biz de oradaydık.’ açıklaması ile uzaktan çekilmiş bir fotoğraf paylaşıldı.

Aslında mezkûr toplantı kamuya açık bir alanda yapılmış olup gizli değildi. YBP’nin arkasındaki otokratik yapı bu hamlesiyle, bağımsız adaylar ve destekçilerini tedirgin etmek, onları yargı camiasında gayrimeşru bir konuma düşürmeyi hedeflemekteydi. Sosyal medyada dezenformasyon yapmak için kullandıkları bu ‘Kuşçueşref’ ismi de mânidardı. Teşkilat-ı Mahsusa’nın kurucularından olduğu kabul edilen efsanevi bir istihbaratçının adı seçilerek muhafazakâr ve milliyetçi yargı mensuplarının duygusal bağlılığı kazanılmak istenmiştir. Ne ilginçtir ki, esas adı Eşref (Sencer) Kuşçubaşı olan bu kişi esasen kurgulanmış sahte bir kahramandı. Eşref, ufak tefek bazı yararlı faaliyetlerini abartarak anlatan ve bizzat yazdığı hayat hikayesini bazı ünlü tarihçilere kabul ettiren komitacı, eşkıya ve asi bir şarlatan idi. Arabistan’da bulunduğu dönemde Surre alaylarını ve hac kafilelerini soymuş, Millî Mücadele sırasında Çerkes Ethem ile birlikte isyan edip Yunanlılara sığınmıştı. (İlgilenenler için: https://youtu.be/GZ1f_Ej2YgI ve Dr. Polat Safi’nin Eşref – Kuşçubaşı’nın Alternatif Biyografisi adlı kitabı)

Hâkim Metin, sosyal medya platformlarında yayınlanan bu paylaşımı gördü. Yapılan bu paylaşım özel hayatlarının ihlali mahiyetinde olduğu için üzülmekle birlikte biraz da tedirgin oldu. Bu durumu derhal meslek büyüğü Said beye iletmek istedi ve odasına giderek ona haber verdi. Said bey, Metin’in söylediklerini dikkatle dinledi ve bunun ciddi bir olay olduğunu kavradıktan sonra: ‘Bu durum asla kabul edilemez, hukuki yollara başvurmanın yanında sosyal medyada da mücadele yolları geliştirmek için hemen harekete geçmeliyiz. Yapılan yalan ve manipülatif haberler konusunda diğer meslektaşları doğru bilgilendirmeye çalışmalıyız.’ dedi. Metin ‘Müsaade ederseniz sosyal medyada aktif olan savcı Ümit bey ile konuşup ikna edebilirim. Eğer kabul ederse bu alandaki boşluğumuzu da doldurmaya çalışabiliriz’ dedi. Said bey bu öneriyi başıyla onayladı ve: ‘Etkin olmadığımız yer bizim değildir. Bu platformlarda da malum kapıkullarının salvolarına karşı güçlü cevaplar vermeliyiz’ dedikten sonra ziyaretçisini babacan bir tavırla yolcu etti.

Savcı Serdar Adliyedeki odasına girdi, daha beş dakika geçmeden kapısı çalındı. İçeri giren kâtip elinde büyük boy bir zarfı savcı beye uzatarak başsavcılıktan gönderilmiş olduğunu söyledi ve müsaade alarak çıktı. Zarfı açtığında Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanmış yeni bir iş bölümü cetvelinin olduğunu gördü. Hemen sayfaları hızla çevirerek listede kendi adını aradı. Anayasal Düzeni Ortadan Kaldırma ve Terör Suçları Soruşturma Bürosunda görevlendirilmiş olduğunu görünce çok heyecanlandı. Tebliğ evrakını imzalayıp memur vasıtasıyla Başsavcılığa gönderdi.

Savcı bey esasen müktesebatına bir beden büyük geldiğine kâni olduğu bu vazifeyi deruhte edecek olmanın zorluğunu düşünerek irkildi. Zira daha önce bu görevi yapan meslektaşı Anayasa ve terör suçları alanında doktoralı olup bu alanda -doktrin dışında bir uygulayıcı tarafından- yayınlanmış en muteber kitabın yazarıydı. Kaderin cilvesi olsa gerek o savcı şimdi terörist muamelesi görecek iken Savcı Serdar yeni görev tanımını ve yetkilerini öğrenmek için selefinin kitabını okumakla işe başlayacaktı.

İş bölümü listesini ayrıntısıyla incelediğinde paralelci varsayılan veya onlara yakın savcıların pasif bürolarda görevlendirildiğini, Yargıda birlik platformu üyeleri ve onlarla aynı düşünceyi paylaşan savcıların ise daha aktif olan bürolarda görevlendirildiğini gördü. Biraz sonra iç hat telefonu çaldı, telefondaki bayan memur “Başsavcı bey sizinle görüşmek istiyor, bağlıyorum efendim” dedi. Başsavcı Harun telefonda “Savcı bey, öncelikle tensip ettiğim yeni görevinizde başarılar dilerim. Görevinizi icra ederken devlet düşmanlarına karşı olabildiğince cesur, acımasız ve amansız olmanızı bekliyorum. Devlet büyüklerimiz bizden bunu istiyorlar. Bu görev nedeniyle sana polis koruması ve şoförlü bir makam arabası tahsis edeceğim. Yüreğin pek ve kılıcın keskin olsun savcım” dedi. Serdar da “Tensip ve teveccühünüz için teşekkür ederim sayın başsavcım. Gözünüz arkada kalmasın. Görüşmek üzere inşallah“ dedi. Telefonu kapattıktan sonra heyecandan titreyen eliyle çekmeceden bir adet sakinleştirici ilaç aldı, fakat bu sefer içmekten vazgeçti, ilacı tekrar yerine koydu. Zira bu stresli hadiselerin ardı arkası kesilmeyecek gibiydi. Her heyecan verici olay nedeniyle böyle ilaç aldığı takdirde bağımlı olabileceğini düşünmüştü.

Savcı Serdar, koltuğuna kaykılmış çayını yudumladığı sırada cep telefonunda sosyal medya fenomeni ‘Kuşçueşref’’in malum paylaşımına denk geldi. Kendi kendine ‘Devletin gözü her yerde oğlum! Bırakın artık şu demokrasi ve hukuk kahramanlığını. Devletin egemen unsurları bir süreliğine olağan dışına çıkmaya karar vermişse siz ona içerden ayar veremezsiniz. Hukuk devletiymiş geçin bunları esas olan devletin hukukudur. Bunların hukuk bilgileri var ama devleti daha tanıyamamışlar.’ diye alaycı bir üslupla mırıldandı. Tam yeni dosyaları önüne çekip bakacakken kapı çalındı ve içeri orta yaşlarda kalın gözlüklü takım elbiseli bir adam girdi. Savcı beyin şaşkın bakışları arasında cüretkarca doğrudan yanına kadar gelip elini uzattı ve ‘Ben Bölge İstihbarat başkanı Hakan beyin adliye ile irtibat ve koordinasyon için görevlendirdiği İsmail. Cebinden çıkardığı görev yazısını gösterdi ve izin almadan savcı beyin masasının önündeki koltuklardan birine oturdu ve önündeki sehpa üzerinde bulunan cam tabaktaki fındıktan bir avuç alıp teker teker yemeye başladı. Savcı bey şaşkın bir şekilde neden sonra koltuğuna oturdu ve ‘Ne içersin İsmail bey?’ dedi. İsmail ‘Büyük bardakta demli bir çay lütfen. Ha bu arada sayın savcım kusura bakma biraz rahat bir kişiliğe sahibim ama lütfen bunu kendinize yapılan bir saygısızlık olarak anlamayın. İlk tanıştığım kişiler önce tarzımdan dolayı şaşırırlar ama sonra samimiyetimi anlayınca kabullenirler.’ dedi. Savcı Serdar ‘Mekân sahibi olarak benim sizi rahatlatmam gerekiyordu o görevi de elimden aldınız’ diyerek güldü. İçinden ise ‘Ulan normal bir dönem olsaydı seni buraya gömerdim ama neyse!’ diye geçirdi ve her şey doğalmış gibi yalandan tebessüm etti. İsmail ‘Sayın savcım (bir kart uzattı) bu benim kontak numaramdır. Biz sizi en güçlü şekilde enforme edeceğiz. Bünyemizde hazırlanan istihbari dosyaları sizinle paylaşacağız, siz bu gölge dosyalar üzerinden somut soruşturma dosyanızı inşa edebileceksiniz. Yani bizde olgunlaşan ve karar noktasına gelen dosyaları mesleki tecrübenizle hukukileştirme görevi size aittir. Sayın savcım bizi kimse tanıyıp takdir etmeyecek ama sahnedeki kahramanımız siz olacaksınız.’ dedi ve baş parmağıyla zafer işareti yaptı.

Yolsuzluk ve rüşvet operasyonu, Balyoz ve Ergenekon gibi büyük soruşturmalarda çalışan polislere yönelik olarak başlatılan operasyonlarda gözaltına alınan ve gözaltı süreleri dolduğu halde salıverilmeyen polisleri sorgulamakla görevli hâkim İslam Çiçek’in odasında bulunan ve sorgulanan bazı polislerin avukatları ile CHP’li milletvekilleri odaya girince hâkim Çiçek’in kendisine “kaç İsmail kaç!” talimatı verdiği esrarengiz kişi işte bu istihbarat görevlisi İsmail’den başkası değildi.

 

Serinin önceki yazıları:

Akrebin Kıskacındaki Yargı (1): “Teklif ve Karar”
Akrebin Kıskacındaki Yargı (2): “Sır Toplantı”
Akrebin Kıskacındaki Yargı (3): “Yol Ayrımı”
Akrebin Kıskacındaki Yargı (4): “Motto”

 

Akrebin Kıskacındaki Yargı (5): ‘Kuşçueşref’ yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-5-kuscuesref/feed/ 0
Akrebin Kıskacındaki Yargı (4): “Motto” https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-4-motto/ https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-4-motto/#respond Wed, 21 Dec 2022 23:52:44 +0000 https://hukukpenceresi.com/?p=9009 Gelinen sürece bir mercek tutarsak; 2014 yılı, yargı teşkilatının hem kadro hem de kurum olarak darmadağın edildiği, muhteris-kifayetsiz hâkim ve savcıların liyakatli meslektaşlarından boşaltılan pozisyonlara yerleşebilmek için hükümetin destek ve teşviki ile Yargıda Birlik Platformu (YBP) altında örgütlendikleri, netice itibarıyla, yargının siyasete bağlandığı kara bir yıl olmuştu. Yine bu yıl içinde, toplanan Milli Güvenlik Kurulu […]

Akrebin Kıskacındaki Yargı (4): “Motto” yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Gelinen sürece bir mercek tutarsak; 2014 yılı, yargı teşkilatının hem kadro hem de kurum olarak darmadağın edildiği, muhteris-kifayetsiz hâkim ve savcıların liyakatli meslektaşlarından boşaltılan pozisyonlara yerleşebilmek için hükümetin destek ve teşviki ile Yargıda Birlik Platformu (YBP) altında örgütlendikleri, netice itibarıyla, yargının siyasete bağlandığı kara bir yıl olmuştu. Yine bu yıl içinde, toplanan Milli Güvenlik Kurulu güncellediği Kırmızı Kitap’ta esasen bir sivil toplum kuruluşu olan Cemaati, önce legal görünümlü illegal yapı, sonrasında da paralel yapı olarak nitelendirmiş, terör örgütü yaftasıyla kamuoyunu etkileme amacı gütmüştü. Eskiden beri din ve cemaat düşmanlığı yapan kesimler de, olan biteni, temel insan hakları ve hukukun çiğnenmesi olarak görmek yerine “yesinler birbirlerini” diyerek ellerini oğuşturmuş, ama düşmanlaştırdıklarını yedikçe büyüyüp güçlenen bu siyasi canavarın, yıkılması zor bir otokratik rejim kuracağını öngörememişlerdi. Ulusal İstihbarat Kurumu ve Savcı Serdar’ın da üyesi olduğu YBP, ülkedeki tüm adliyeleri tarayıp yargı mensuplarını fişleyerek ‘AKP ve yandaş cenahı dışında kalan herkesi’ cemaatçi veya ona dolaylı destek sağlayan unsurlar olarak fişlemişlerdi.

Olayımıza dönecek olursak;

Hâkim Metin, savcı Serdar’dan edindiği dehşet verici ve bir o kadar da önemli bilgileri arkadaşlarıyla acilen değerlendirmesi gerektiğini düşündü. Kuzeni hâkim Orhan ve aynı adliyeden 3 meslektaşını saat 20:00’de lojmana yakın bir kafeye davet etti. Anılan saatte herkes oradaydı. Hoş-beş faslından sonra garsona siparişler verildi. Asliye hukuk hâkimi Sabri merakla “Metin bey acil toplantı sebebi nedir?” diye sordu.

Metin, “Değerli meslektaşlarım! İsmi bende mahfuz bir arkadaşım, samimiyetimize dayanarak, hükümetle birlikte hareket eden güç odaklarının yargıyı dizayn etmekle ilgili bazı duyumlarını benimle paylaştı. Buna göre, kendileriyle uyumlu çalışmayan ve paralel yapı elemanı olarak yaftaladıkları 5-6 bin hâkim-savcıyı tasfiye etmek için listeleme çalışmaları yapıldığını, bu nedenle tarafımızı acilen seçmemiz gerektiğini, YBP saflarında yer alınırsa, bu acımasız süreci hasarsız atlatmanın, hatta bundan kazançlı çıkmanın mümkün olduğunu, kendisinin de referans noktasında yardımcı olabileceğini söyledi” dedi.

Oysa paralelci olmakla itham edilenlerin çoğunluğunun malûm cemaatle organik bir bağı bulunmadığı gibi, görevlerini icra ederken yasa ve vicdanları dışında bir odaktan emir aldıklarına dair bir soruşturma da yoktu. 

Metin’in anlattıkları karşısında şaşkınlık yaşayan hazirûn, yaklaşık 40 yıllık deneyime sahip ve emeklilik hazırlığı yapan (grubun doğal lideri) savcı Said beye döndü. Savcı bey, “60 küsur yıllık hayatımda 3 darbe gördüm ancak yargının bu derece politize ve siyasilere angaje olduğuna tanık olmadım. Gençler! Devleti bir makine olarak kabul edersek, yargı onun vidaları ve çivisidir. Onu yerinden çıkarırsanız devlet makinesi darmadağın, ülkenin sosyal, iktisadi ve ahlaki düzeni tuz-buz olur. Durum onu gösteriyor ki sadece yargı camiasını değil, tüm ülkeyi acı bir gelecek bekliyor. Kötülükle mücadele etmek o kadar da kolay değildir! Bizler hukuk ve ahlakî değerlerle bağlıyken kötülüğün sınırı olmadığı için, asimetrik saldırılarını tahmin etmek ve tedbirler almak imkânı da maalesef bulunmuyor. Hukuk tekrar gelene kadar (ki o dönemin gelmesi de yine sizin sabırlı ve ısrarlı gayretlerinize bağlı) milletçe birçok sıkıntı yaşayacağımız mukadderdir. Tüm olumsuz şartlara rağmen hukuk içinde kalmalı, mücadeleye devam etmeli ve makuliyetten asla ayrılmamalıyız!” dedi. 

Kısa bir sessizlikten sonra Orhan, kuzenine dönerek “Peki Metin, sen ne dedin? Umarım bu ahlaksız teklifin asla kabul edilmeyeceğini söylemekte en ufak bir tereddüt göstermemişsindir!” diye endişeyle sordu. Metin “Ne münasebet Orhan abi! Kayıtsız-şartsız hukuktan yana olduğumuzu, bağımsız bir yargıyı var gücümüzle siyasilere karşı korumamız gerektiğini söyledim.” diye yanıt verdi.

Söylenenleri pür dikkat dinleyen Vergi mahkemesi hâkimi Bilal söze girerek “Namık Kemal, ‘Muini zalimin dünyada erbâb-ı denâettir. / Köpektir zevk alan sayyâd-ı bi-insafa hizmetten.’ Yani; ‘dünyada zalimlerin yardımcıları alçaklardır. İnsafsız avcılara hizmet edenler köpeklerdir.’  beyitiyle, bu günlerin biatçılarını ne güzel tasvir ediyor değil mi?” dedi.

Hâkim Orhan “ulusalcı Doğu Perinçek’in bu minvalde söylediği ‘Yargı siyasetin köpeğidir’ sözünün doğru çıkmamasını ne kadar da çok isterdim bir bilseniz?” dedi. Diğer katılımcılar da bu temenniyi başlarıyla onayladılar.

Said bey “O vakit biz de ülkeyi bilerek veya bilmeyerek içten çökertmek isteyen bu güruha karşı başta kendi adliyemizde olmak üzere, ulaşabildiğimiz tüm adliyelerde Orhan bey lehine kulis yapmaya başlamalıyız. Tek çiçekle bahar olmayacağından, makul taahhütlerde bulunan ve liyakatli diğer bağımsız adaylarla da temasa geçmeli, güç birliği yapmalıyız. Öncelikle mücadele felsefemizi ve amacımızı anlatan bir motto belirlemeli, YBP’yi neden desteklememek gerektiğini ise meslektaşımıza ikna edici bir şekilde anlatabilmeliyiz.” dedi. Hâkim Bilal söz alarak “Ben ‘Hukukun üstün olduğu demokratik bir rejim için yargı gücünün bağımsız ve tarafsız olmasından asla vazgeçilemez’ mottosunu öneriyorum” dedi. Bu öneri heyet tarafından kabul gördü. Ve Bilal devamla “Telefon rehberlerimizdeki tüm meslektaşlarla doğrudan, internetten veya telefonla adayımıza ve diğer makul adaylara destek toplamak için temasa geçmeliyiz” dedi. Sabri bey “Bilal beye katılmakla beraber zaman ve imkan darlığı nedeniyle vites büyütmeli, aritmetik değil, 2-4-8-16-32.. şeklinde katlanarak yani geometrik olarak büyümeyi hedeflemeliyiz. Ayrıca safımıza katılan her meslektaşı, başkalarının da reyini kazanmak için çalışmaya ikna etmeliyiz.” dedi. Metin, “Arkadaşlar YBP’nin yöneticileri kamu nezdınde maaş zammı ve sicil affı tahhüdünde bulunuyorlar, hükümet de bu teklifleri kabul ettiğini açıklamak suretiyle onları açıkça desteklediğini deklare ediyor. Bizim ise üstün tarafımız bağımsızlığımız ve hukuktan yana olmamızdır, bilmem ki bu geçer akçe midir? Seçime yaklaşık 14 bin hâkim-savcı katılacak. Disiplin cezasıyla canı yananlar ve şartlı maaş zammına tamah edip hukuki bağımsızlığını satabilecek meslektaşlar maalesef az değil. Bunların oranı her yüzde 10 olsa 2800 oyu baştan kaybettik demektir. Bu nedenle bu seçime insan üstü bir gayretle asılmak zorundayız!” dedi.

Biraz sonra kafenin garsonu geldi ve heyecanla heyete “Efendim beklediğiniz başka kimseler var mıydı?” diye sordu. Metin bey “Hayır, bir sorun mu var?” dedi. Garson, “Koyu renk takım elbiseli iki kişi geldi doğrudan sizin masaya doğru yöneldiler. Kendi aralarında biraz konuştuktan sonra göz ucuyla kafenin kameralarına baktılar ve oturmadan hızla uzaklaştılar. Onlarla konuşmak istedim ancak beni muhatap almadılar. Sayın hâkimlerim bu olayı bilmenizi istedim“ dedi. Said bey “Tamamdır, herhangi bir sorun olduğunu düşünmüyorum. Zaten gitme zamanımız da gelmişti. Ben sizin gibi değilim gençler! Şimdiye bu ihtiyarın uyumuş olması lazımdı.” diye espri yaparak havayı hemen yumuşattı.

Hesabı ödedikten sonra evlerine dağılan dörtlünün zihninde hâlâ, kafede kendilerini izleyen o gizemli adamlar vardı…

 

Serinin önceki yazıları:

Akrebin Kıskacındaki Yargı (1): “Teklif ve Karar”
Akrebin Kıskacındaki Yargı (2): “Sır Toplantı”

Akrebin Kıskacındaki Yargı (3): “Yol Ayrımı”

 

Akrebin Kıskacındaki Yargı (4): “Motto” yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-4-motto/feed/ 0
Akrebin Kıskacındaki Yargı (3): “Yol Ayrımı” https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-3-yol-ayrimi/ https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-3-yol-ayrimi/#respond Fri, 09 Dec 2022 22:02:30 +0000 https://hukukpenceresi.com/?p=8999 Savcı Serdar makam odasındaki misafir koltuğuna yayılarak oturdu, yaktığı puro ile bu güç sarhoşluğunun keyfini çıkardığı sırada kapı çalındı ve içeriye gençlik arkadaşı olan hâkim Metin girdi. Bu davetsiz ve zamansız ziyaret nedeniyle Savcı Bey’in biraz yüzü düştü. Bu durumunu gizlemek için hemen yüzüne sahte bir gülücük takarak “Hoş geldin kadim dost” dedi. Üniversite sınavına […]

Akrebin Kıskacındaki Yargı (3): “Yol Ayrımı” yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Savcı Serdar makam odasındaki misafir koltuğuna yayılarak oturdu, yaktığı puro ile bu güç sarhoşluğunun keyfini çıkardığı sırada kapı çalındı ve içeriye gençlik arkadaşı olan hâkim Metin girdi. Bu davetsiz ve zamansız ziyaret nedeniyle Savcı Bey’in biraz yüzü düştü. Bu durumunu gizlemek için hemen yüzüne sahte bir gülücük takarak “Hoş geldin kadim dost” dedi.

Üniversite sınavına hazırlanmasında ve fakülteyi tamamlamasında hep o kadim dostun desteğini ve yardımını görmüştü. Fakülte döneminde Metin ile Kredi Yurtlar Kurumu yurdunda aynı odayı paylaştıkları dönemde babasının iflas etmesi nedeniyle 1 yıl boyunca memleketten hiç para gelmemişti. Bir sene boyunca o, devletten aldığı bursun yarısını kendisiyle paylaşmıştı. Duyduğu derin minnettarlıktan dolayı kendisini onun yanında -tanımlayamadığı bir şekilde- âciz ve zayıf hissediyordu. Babasından sonra belki de olgunlaştığı ve kendi ayakları üzerinde durabildiğini en çok ispat etmek istediği kişi o idi. Kaderin cilvesi olsa gerek o şimdi en son görmek isteyeceği kişilerden biriydi. Zira Metin’in dayısının oğlu hâkim Orhan’ın da HSYK üyesi seçilmek için bağımsız aday olduğunu duymuştu. Bu ziyaretin seçim temalı olabileceğini tahmin etmesi zor değildi. Metin hâl hatır sorduktan sonra “kahve söylemeyecek misin dostum?” dedi. Serdar “tabi ki, kusura bakma dalmışım” dedikten sonra telefonla iki adet kahve sipariş etti. Metin “Dostum konuya hemen gireyim. Biliyorsun siyasi iktidar yolsuzluk ve hukuksuzluklarını kapatmak için yargıyı tamamen kontrolü altına almak istiyor. Bunun için Yargıda Birlik Platformu adlı bir yapı kurdu ve onu açıkça destekliyor. YBP adayları bu seçimi kazanırsa yargıda büyük bir kıyım yapacaklarına dair dedikodular duyuyoruz. Bu yapı karşısında da hukukun üstünlüğünü ve yargının mutlak bağımsızlığını savunan birbirinden bağımsız adaylar var. Ben tercihimi bağımsız adaylardan yana koydum. Kuzenim Orhan da bu adaylardan birisidir. Adli yargı Komisyon başkanı olduğu dönemdeki hukuka saygılı, hakkaniyetli ve başarılı idareciliğini anlatmama gerek yok sanırım. Kendisi gayet mütevazi biri olduğu için böyle bir düşüncesi yoktu. Ben ve Adliyemizdeki birçok meslektaş aday olması için onu çok zor ikna ettik. Buraya sadece desteğini istemeye değil bizzat kulis yapmakta yardımını rica etmek için geldim” dedi.

Serdar bu konuşmadan oldukça rahatsız ve tedirgin oldu. Nihai kararını verdiği bir konu hakkında konuşmaktan hazzetmiyordu. Bedeli ağır olacak maceralara girmek esasen korkak olan kişiliğine hiç uygun değildi. Risk almayı oldum olası sevmezdi. Almış olduğu karar hilafına ikna edici sözler dinlemeye tahammülü olmadığı için bu bahsi bir daha açılmamak üzere sonlandırmak istiyordu. Diğer yandan da bu yakın arkadaşını vâkıf olduğu muhtemel olumsuz gelişmeler hakkında bilinçlendirmenin lüzumuna inanıyordu. Dostuna döndü “Metin benim sana ne kadar kıymet verdiğimi biliyorsun. Senin hiçbir şekilde zarar görmeni istemediğim için bazı konularda hayati öneme sahip mahrem bilgiler vereceğim. Ama bu söyleyeceklerimi kimseyle paylaşmamanı istiyorum” dedi. Hâkim Metin arkadaşından destek isterken onun konuyu tamamen farklı bir mecraya çekmek istemesine bir anlam veremedi. Şaşkınlığını izale edecek olumlu bir şeyler duyma ümidiyle “Merakla seni dinliyorum Serdar, anlat o zaman“dedi. Serdar “Devlet kendisiyle uyumlu çalışmayan, gizli ajandası olduğunu düşündüğü yapıları tamamen bürokrasiden silmek istiyor. Bu konuda tahmin edeceğinden daha kararlı ve acımasız. Hızla listeler yapılıyor. 5-6 bin kişinin ihracı dillendiriliyor. Geç olmadan aklını başınıza topla. Tarafını doğru seç. Ben, sana ve arkadaşlarına referans olabilirim. Ne diyorsun?’ dedi.

Metin hiç beklemediği bu sözler karşısında adeta şok oldu. Biraz kendini toplayarak ‘Ne yani şimdi bütün yargı mensupları fişleniyor mu? Bu yasal değil ki. Devlet derken, kim bu devlet? Onu sen, ben ve hepimiz oluşturmuyor muyuz? Lütfen hükümet ve devleti karıştırmayalım. Hükumet devletin sadece bir parçasıdır ve kendini devletin yerine koyamaz. Devletin meclisi, yargısı, askeri ve diğer kurumları ile Anayasa kuralları da var. Bu kurumlar birbirinden ayrı olup birbirlerini denetlerler. Böylece güç tek elde toplanmamış olur. Anayasanın vaz’ ettiği denge-balans sistemi demokratik hukuk devletinin ana omurgasıdır. Tehlikeli sularda yüzülüyor. Bu kendisini devletin yerine koyan irade her kimse, devlet güçlerinin dizginlerini tamamen eline almak istiyor. Buna boyun eğmek kurumların intiharı olur. Ben buna alet olmadığım gibi senin de olmaman gerekir dostum’ dedi.

SerdarBu millet haklıdan yana değil güçlüden yanadır. Yargı bürokrasisi de farklı değil. Kim güçlüyse haklı-haksız bakmaz onun peşine takılır. Ben acımasız olarak işleyeceğini öngördüğüm bu süreçte telef olmak istemiyorum. Bunu göze alamam. Senin ve ailenin de kaldıramayacağınız mağduriyetler yaşamasını istemiyorum. Bu geçici bir süreç Metin, fırtına bitene kadar sadece pozisyon değiştireceğiz. Bunu güce boyun eğmek olarak değerlendirme’ dedi.

MetinKötülük esasen istisnadır, ama ona taraftar olanların sayısı artarsa normalleşir. Bir avuç azınlık dışında uzun vadede herkes onun kurbanı olur. Ayrıca hukuk bir kez raydan çıkarsa siyaset kurumunun elinde rehin olur. Hukukun üstünlüğü yerine üstünlerin hukuku egemenliğini ilan eder. Sözüm meclisten dışarı ama biz devrin adamı değil her devirde adam gibi adam olmalıyız. Hukuk ve demokrasiyi askıya almak demek milleti diri diri asmaktır. Bedel ödemekten korkmakta ne? Herkesten önce hukukçular hukukun koruyucusu olmalı, bedeli ne olursa olsun!’ diye cevap verince Serdar, bu tartışmanın istediği istikamette yürümediğine kanaat getirerek konuyu kapatmanın doğru olacağına karar verdi. Ve ‘Tamam kardeş ben dilimin döndüğünce uyarımı yaptım, karar senindir. Ama bu konuda artık konuşmayacağım. Sadece bunları benden duyduğunu paylaşmazsan sevinirim’ dedi. Metin‘Tabi ki kardeşim ama bu yolun çıkmaz sokak olduğunu lütfen bir kere daha düşün. Fikir değiştirirsen beni hep yanında bulacaksın’ dedi ve saatine baktı ‘Affedersin duruşma saatim de gelmiş, artık gitmeliyim’ dedi. Oldukça gergin yürüyen bu konuşmanın bitmesine sevinen Serdar ‘Tamam kardeş kolay gelsin’ dedi. Misafirini yolcu ettikten sonra derin bir ‘oh’ çekti ve hemen çekmecesinden çıkardığı sakinleştiricilerden bir tane yuttu.

Serdar bu konuşmadan sonra çekirdek kadroda olmasına rağmen dilini tutması ve daha temkini olması gerektiğini düşündü. Çünkü tehlikeli görülen o cenahtan çok arkadaşı vardı. Bu nedenle tarafını belli etmek açısından özellikle cemaate yakın olduğunu düşündüğü kimselerden uzak durmalıydı. Gerçi birkaç kişi hariç onların bir cemaate bağlı hareket ettiklerine dair bir bulguya tanık olmamıştı. Ama olsun devlet onları öyle görüyor ve öyle sınıflandırıyorsa artık gerçeğin ne önemi vardı ki?

 

Serinin önceki yazıları:

Akrebin Kıskacındaki Yargı (1): “Teklif ve Karar”
Akrebin Kıskacındaki Yargı (2): “Sır Toplantı”

 

 

Akrebin Kıskacındaki Yargı (3): “Yol Ayrımı” yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-3-yol-ayrimi/feed/ 0
Akrebin Kıskacındaki Yargı (2): “Sır Toplantı” https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-2-sir-toplanti/ https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-2-sir-toplanti/#respond Fri, 09 Dec 2022 21:31:29 +0000 https://hukukpenceresi.com/?p=8996 Savcı Serdar, önceki hafta yaşadığı olayların etkisi altında hayatının belki en kötü hafta sonunu geçirmişti. Özellikle salı günü adliyede yaşadığı hadiseleri öğretmen olan eşi Filiz’e dahi anlatmak istemedi. Onun kendisini bu aşamada anlayamayacağı ve verdiği karardan dolayı şiddetle eleştireceği endişesini taşıyordu. Ailesinin dünya selameti, kendisinin kariyer ve ikbâli için radikal kararlar vermeliydi. En zor olanı […]

Akrebin Kıskacındaki Yargı (2): “Sır Toplantı” yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Savcı Serdar, önceki hafta yaşadığı olayların etkisi altında hayatının belki en kötü hafta sonunu geçirmişti. Özellikle salı günü adliyede yaşadığı hadiseleri öğretmen olan eşi Filiz’e dahi anlatmak istemedi. Onun kendisini bu aşamada anlayamayacağı ve verdiği karardan dolayı şiddetle eleştireceği endişesini taşıyordu. Ailesinin dünya selameti, kendisinin kariyer ve ikbâli için radikal kararlar vermeliydi. En zor olanı herhalde biricik kızı Aylin’i o çok sevdiği öğretmeni ve okulundan ayırmak olacaktı? Bu okul eğitim ve öğretim bakımından vilayetteki en başarılı kolejdi. Ama bu eğitim yuvasını cemaat mensubu hayırseverlerin kurduğunu neredeyse bilmeyen yoktu. 3 yıl önce Aylin’i yarı burslu olarak kaydettirmek için kimleri araya koymamıştı ki!

Sabah otomobiliyle kızını kolejin ana kapısı önüne getirdi, kızı arabadan bir çırpıda indikten sonra babasına hoşça kal öpücüğü bile vermeden koşarak kapıda gördüğü öğretmeninin bacaklarına sarıldı. Öğretmen hanım Aylin’in başını okşadıktan sonra elinden tutup okulun merdivenlerine doğru giderken onlara arkadan bakan Savcı bey birden hüzünlendi, kızını bu okuldan ayırmak zorunda kalacağına ve bu irfan yuvasının belki ilerde kapatılabilecek olmasına üzüldü. Hele her biri fedakâr, cana yakın ve kendilerini eğitime adamış olan bu öğretmenlere ne olacaktı? Herhalde melek gibi bu insanlar aleyhine de ceza davası açma talimatı verilemeyeceğini düşünerek biraz rahatladı. Zira bu öğretmenlerin neredeyse dokunmadığı siyasetçi ve bürokrat çocuğu kalmamıştı. Canlarının içi olan çocuklarını güvenle emanet ettikleri bu temiz simaları herhangi bir suçla yan yana tasavvur etmek için insanlıktan çıkıp İblis olmak gerekirdi.

Adliye yolunda arabayla seyir halinde iken bir yandan da sevip saydığı meslektaşlarının akıbetlerini ve onlara karşı almak zorunda olduğu tutumları düşündükçe kahroluyordu.

Odasına girdi, koltuğuna oturdu ve masasının üzerinde bulunan kırmızı mühürle kapatılmış ve ‘şahsa özel’ yazılı zarfı gördü. Daha önce böyle bir zarf hiç almamıştı. Bu nedenle heyecandan kalbi güm güm çarpıyordu. Çekmecesinden çıkardığı sakinleştirici hapı yuttuktan sonra zarfı özenle açtı. Mazrufta “Sayın meslektaşımız, Devletimizin destek ve himayesinde bağımsız ve tarafsız yargıyı inşa etmek, cemaatin yargıdaki etkinliğini kırmak için ekim ayında yapılacak olan HSYK seçiminde bütün görüşleri bir araya getirerek 81 ilde örgütlenme kararı alınmıştır. Bu minvalde sizi de çekirdek kadromuz içinde kabul ettiğimizi, platformumuza herhangi bir sızmaya mahal vermemek için üyeliğe kabulün ancak 3 kişinin referansı ile gerçekleşebileceğini ve üye sayımızı artırmak için yüksek gayretler sergileyeceğinize olan inancımızı saygıyla arz ederiz. Yargıda Birlik Platformu.” yazıyordu.

Savcı bey, ‘Birlik’ ismini beğendi, çatı örgüt olunacaktı ve devlette bütün imkân ve desteğiyle arkada olduktan sonra sorun kalmıyordu. Kendisine olan teveccüh ve seçilmiş olduğunu da düşününce birden göğsünün kabardığını hissetti. Gözlerini kapadı ve kollarını sonuna kadar yana açarak “İşte bu! Güçlü olan tarafta ve üstelik çelik çekirdekteyim. Hem bu kadar kişi yanılıyor olamaz, yanlışta birleşemez.” diye kendi kendine söylendi. “Aklın yolu birdir, birlikten kuvvet doğar” diye ekleyerek aklını ve vicdanını ikna etmeye çalıştı.

Sonraki gün Başsavcı Harun bey telefonla arayarak savcı Serdar’ı mesaiden sonra çok özel bir toplantıya çağırdı. Akşam saat 18:00’de Savcı Serdar toplantı salonunun önüne geldiğinde bir memur, cep telefonu ve dijital materyaller ile içeri girilemeyeceğini, emanet almak zorunda olduğunu söyledi. Savcı Serdar cebinden çıkardığı iki adet cep telefonunu memura teslim ettikten sonra kapıyı tıklatarak içeri girdi. İçeride Başsavcı dışında Komisyon başkanı Okan, idari Yargı Bölge başkanı Cüneyt, 2.Asliye Hukuk Mahkemesi hâkimi Salim ve Cezaevi savcısı İrfan da vardı. Yuvarlak toplantı masasının üzerinde birkaç tane kalın ve renkli klasör bulunuyordu. Toplantıyı yöneten Başsavcı Harun “Değerli meslektaşlarım, ülkemizin bekâsı bakımından tarihi bir dönüm noktasındayız. Eskiden ülkenin gidişatını generaller belirlerdi, artık bu görev yargıya yani siz değerli yargı mensuplarına geçmiştir. Elimin altındaki bu klasörlerde bu vilayette görev yapan hâkim-savcılar ile bürokratların kişisel, ailevi, siyasi ve ekonomik tüm bilgileri mevcuttur. Bu bilgilerin tamamı aynı zamanda bu hafıza kartlarında bulunuyor. İstihbarat biriminin yıllara uzanan titiz çalışmaları ile oluşturulmuştur. Hayati önemdeki bu seçimlere avantajlı olarak hazırlanabilmemiz için bu fişleme arşivi hizmetimize verilmiştir. Her birinize bu hafıza kartından verilecek, sizden başka hiç kimseyle bu bilgileri paylaşmayacaksınız, zaten kopyalanamaz şekilde üretilmiştir, seçim günü saat 24:00’te içindeki bilgiler otomatikman kendisini imha edecektir. Önümüzdeki hafta başında bu arşivin ışığında bütün meslektaşlarla görüşeceğiz, kimisini tayin ve terfi vaadi, kimisini korkutarak (arşivde değerli video ve resimlerimiz yeterince mevcut), kimisini de menfaat temini (bu konu ile hazır olan iş adamı ve müteahhit heyeti) ile ikna etmenin bütün yollarını ısrarla deneyeceğiz. Her cumartesi akşamı haftalık bilançomuzu Ankara’ya göndereceğim. Gönderilen bilgiler pazar günü merkezde işlenip değerlendirildikten sonra emir ve tavsiyeler aynı gece gönderilecek, bu raporlar doğrultusunda yeni haftanın çalışmalarını yapacağız.” dedi.

Bölge İdare Mahkemesi Başkanı Cüneyt “Hükümetin seçim sonuçlarının olumlu neticelenmesi halinde maaşlara yüzde 10’luk zam yapılacağı taahhüdü ve sicil affı kararının meslektaşlarımız nezdinde bizi çok cazip kılacağını, Platformumuzu açıkça destekleyenlerin çığ gibi artacağını tahmin ve temenni ediyorum” diye ekledi. Cezaevi savcısı da “Ben de oda ve yatak sayımızı yeni sezona hazır hale getirmek için çalışmaları hızlandıracağım” diyerek kahkaha attı. Savcı Serdar da ortamın havasına kendini kaptırarak hafifçe gülümsedi ama içinden de bu sözün sadece şaka olarak kalmasını temenni etti.

Takriben 2 yıl sonraki o meşum gece ilk ve en kapsamlı infaz emrinin kendi imzası ile başlayacağını nerden bilebilirdi ki? Seri katiller gibi acımasız işlerin atına imza atması için bu süre zarfında biraz daha kılıcının keskinleşmesi gerekecekti. Onu iyi tanıyan oyun kurucuları çembere aldıkları bu normal aile babasının içinden bir soykırım canavarı çıkarmayı başaracaklardı.

 

Serinin ilk yazısı : Akrebin Kıskacındaki Yargı: “Teklif ve Karar”

Akrebin Kıskacındaki Yargı (2): “Sır Toplantı” yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://hukukpenceresi.com/akrebin-kiskacindaki-yargi-2-sir-toplanti/feed/ 0
Camekândaki Adam https://hukukpenceresi.com/camekandaki-adam/ https://hukukpenceresi.com/camekandaki-adam/#respond Wed, 09 Nov 2022 21:59:58 +0000 https://hukukpenceresi.com/?p=8963 Camekândaki Adam Bir yönüyle sürgün bir yönüyle de muhacir olduğum bu ecnebi memleketİnde sıradan bir ikindi vaktiydi. Ruh hâlim itibariyle yalnız, rikkatli ve mahzun olduğum bir dönemdi. Otobüs durağında beklerken bir dükkanın kirli camekânından, yaşlı bir adam bakıyordu bana. Giyim kuşamından ve her halinden buralara ait olmadığı anlaşılan adam bu ecnebi memleketinde yalnız değilsin, işte […]

Camekândaki Adam yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Camekândaki Adam

Bir yönüyle sürgün bir yönüyle de muhacir olduğum bu ecnebi memleketİnde sıradan bir ikindi vaktiydi. Ruh hâlim itibariyle yalnız, rikkatli ve mahzun olduğum bir dönemdi. Otobüs durağında beklerken bir dükkanın kirli camekânından, yaşlı bir adam bakıyordu bana. Giyim kuşamından ve her halinden buralara ait olmadığı anlaşılan adam bu ecnebi memleketinde yalnız değilsin, işte ben de varım der gibiydi. Fakat tanımadığım bu adamın bakışlarından huylandım. ‘Rahat bırak beni’ dercesine çevirdim başımı, baktım görebileceğim en uzak noktaya. Sadece kendimin görebileceği bir ekran açtım gökyüzünde. Dalıverdim hayallere oracıkta. Tunç duvarlar arasında hapsedilmiş yiğidim ve diğer yiğitler geldi aklıma. Ben böyleysem daralan duvarların ezdiği yiğitler ne haldelerdi? Sabır ve mihnet taşları arasında şekilden şekile giren dostlarımın empatisini yapmaya bile tâkatim yoktu. Bu düşünceler bir mızrak gibi kalbime saplanmış, içimi acıtıyordu. Bu iç kanamalarımı durduracak ve uyutmayan acılarımı dindirecek bir tabibe ne kadar da çok ihtiyacım vardı. Yüreği kanayan her Yâkup gibi!

Göz ucuyla kontrol ettiğimde, kirli camekanın arkasından hâlâ bakıyordu bana. Güzün ağaçların yapraklarının rengini kaybettiği gibi bu adamın da saçları-bıyıkları bembeyazdı ve onu olduğundan daha yaşlı gösteriyordu. Tıpkı benim gibi yorgun ve bitkin bakıyordu. Yaşama azmini kuvvetlendirecek ve onu hayata bağlayacak bir dost elinin uzanmasına muhtaç bir hâli vardı. Gadre uğramış garipler gibi. Gözlerimi kapatarak kendime muvakkat bir gece yapıp daldım yine kurguladığım rüyama. Kendime tahsis ettiğim bu beş-on saniyelik çerçeveye hasret ve umutlarımı sığdırmaya çalıştım. Kendim için ne olmuşsa olmuştu, fakat gün yüzüne hasret mahpus kardeşlerimin özgürlükle buluşmalarını tahayyül ettim. Ama çok sürmedi! Bu hayal de bir yumak gibi yuvarlandı çöplüğe dönüşen şuuraltıma.

Camekandaki adam gözlüğünün altından parmaklarıyla gözlerini siliyordu, tıpkı benim gibi. Mülteci ürkekliği taşıyan bu meçhul adam acaba hangi coğrafyadan, hangi despotun tahakkümünden kaçıp gelmişti? Hangi kıymetlilerini geride bırakmış ve nelerin hasretiyle kavruluyordu yüreği? Onda da benim gibi her şeye rağmen vefasız topraklara geri dönme ve aklanıp hayatın içine yeniden karışma özlemi var mıydı? Bilmiyorum. Bütün bunları düşünürken takatimin kesildiğini hissettim, kendimi yere bırakıp çocuklar gibi hüngür hüngür ağlamak istedim. Yarım asrı devirmiş birisi olarak bu isteğimden utandım. Çaresizliğimi ve hiçliğimi kimse bilmemeliydi Allah’tan başka. Hatta kendimden bile saklamalıydım bu durumu. Çünkü sıkıntılar karşısındaki mukavemetim ve mücadele azmim kırılıyordu. Ben devrilirsem yanımdaki de devrilirdi, belki sonrakiler de devrilirdi, birer domino taşı gibi. O halde bütün şartlara rağmen hem ayakta durmalı hem de yanımızdakileri ayakta tutmalıydık. Çünkü gönül bağımız bizi buna mecbur ediyordu.

Bütün bu duygu dolu düşüncelerden sonra camekândaki adamın yüzüne baktığımda, sanki zihnimi okuyormuş gibi dudaklarını büzerek hüzünlü bir şekilde salladı başını benimle birlikte. Kendi dertlerim yetmiyormuş gibi bir de onun meçhul dertleri de eklendi dertlerime. Hani dertler “paylaşıldıkça azalır” derler ya, azalmadı işte!

Bu sırada hafifçe çiselemeye başlayan yağmur benim yerime ağlıyor gibiydi. Göğe hükmeden irade sahibinin teselli verdiğini hissetmek istedim, heyhat hiçliğim ve kusurlarım vazgeçirdi bu düşünceden beni. Duâ ve recânın gücüne sarıldım sessizce.

Neden sonra rıhtıma yanaşan bir gemi gibi bir otobüs yaklaştı durağa.
Benimle birlikte otobüse bindi camekândaki adam. Birleşip aynı bedende, yürüdük aynı kadere…

Camekândaki Adam yazısı ilk önce Hukuk Penceresi üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://hukukpenceresi.com/camekandaki-adam/feed/ 0